Harun Yahya

Sevgi daima korkuyu yener




Korku, insanın en güçlü, en esaslı hissidir. Korku hissi tetiklendiğinde insanlar, normal zamanda yapamayacaklarını yapar, normal şartlarda düşünemeyeceklerini düşünür, yargı ve muhakemede zorluklar yaşar ve özgür düşünceden mahrum olurlar. Bu nedenledir ki, toplumlarda infial yaratmaya çalışanlar daima bu korku hissini kullanmayı hedeflemişlerdir. Bunda da genellikle başarılı olurlar.

Terör denince halk arasında ilk akla gelen şey şiddet ve öldürme eylemidir. Oysa Fransızca terreur kelimesinden gelen ve Latince kökenli olan terörizmin asıl anlamı "korkudan titreme" veya "titremeye sebep olma"dır.1 Dolayısıyla, terörde amaç toplumları veya siyasileri daima terörize etmek, yani toplum içinde siyasi maksatlı korku üretmektir. Şiddet, korkunun yöntemlerinden sadece bir tanesidir. Bu, kimi zaman baskı, alan hakimiyeti, tehdit, şantaj, sindirme gibi yöntemlerle de sağlanabilir. Böyle bir ortamda korku; hukuk ve adalet gibi legal kavramların önüne geçer, insanları esir alır ve onların günlük yaşamlarına hakim olur. Korkunun hakim olduğu toplumlar artık aralarında ulus ve birlik kavramlarını yitirmeye başlar, “biz ve ötekiler” anlayışını geliştirip bölünür, zaman içinde üreticiliğini, yaratıcılığını, zevklerini tüketir. Belli bir süre sonra cahil ve öfkeli insanlar daha öfkeli hale gelir; fanatikler daha fanatikleşir; özgürlük karşıtları, insan hakları savunucularının önüne geçer. Biraz yakından baktığımızda, toplum içinde ayrışma isteyen; “başkalarına” tahammül edemeyen; diğer etnisitelere, dinlere ve görüşlere öfkeyle bakanlar bu korku ortamlarından en fazla faydalanan kişiler haline gelirler.

Yıllarca terör felaketi ile iç içe yaşamış Ortadoğu toplumları, bu korkunun nasıl sonuçlar getirdiğini, toplum içinde nasıl bir dehşetli manzara oluşturduğunu zaman içinde tecrübe etmişlerdir. Terörün yaygın olduğu ülkelerde ayrılıkların yaşanması, Müslümanların kendi içlerinde dahi bölünmesi terörün hem sebebi hem sonucudur. Müslümanlar, kendi aralarında birlik olamadıkça radikalleşme ve terör gelişmek için daha rahat zemin bulmuş, terör arttıkça da Müslümanlar arasındaki bu bölünme daha da şiddetlenmiştir. Dahası, korkunun tetiklediği şiddet ve öfke daha perçinlenmiştir. Bu öfkenin büyük bir kısmının Batı’ya yönelik olduğunu da burada hatırlatmak gerekir.

Avrupa’da terör korkusunu da bu açılardan değerlendirmek gerekmektedir. Uzun zaman boyunca Ortadoğu’da sürmekte olan radikal veya komünist terör, Avrupa siyasileri tarafından çoğunlukla görmezden gelinmiş, radikalizme sadece bombalarla cevap verilmiş, komünist terör ise dikkate dahi alınmamıştır. Şu anda Avrupa, bu korku ortamını kendisi tecrübe etmektedir. Yıllardır, yolda gördüğü bir poşete şüpheyle bakan, otobüste terleyen insanları canlı bomba zanneden, toplu yaşam alanlarına girmekten çekinen Ortadoğu toplumlarının yaşadıkları kabusu belki de ilk defa anlamaktadır. Fakat bu noktada çok dikkatli olmak gerekir. Çünkü korku şiddet destekçilerinin daima hedeflediği sonuçtur.

Avrupa medeniyeti özgürlük, demokrasi, insan hakları, sanat, müzik, bilim gibi güzellikleriyle değerli bir medeniyettir. Ortadoğu insanlarının korku kabusunu yaşamalarını istemediğimiz gibi, Avrupa halklarının da bu korkuyu yaşamalarına rızamız yoktur. Bu nedenle şu uyarı dikkate alınmalıdır: Bir toplumda korkunun yaygınlaştırılması suretiyle öfkeli insanlara meydanın boş bırakılması, ırkçılara imkan verilmesi, İslam düşmanlarının yollarının açılması, daha fazla şiddet isteyenlerin yoğunlaşmasına ortam hazırlanması büyük felaketleri beraberinde getirecektir. Bu, söz konusu toplumun içinde özgürlüklerin son bulması demektir. Yıllardır insan haklarının kalesi haline gelmiş güzel Avrupa medeniyeti, öfke insanlarının yüzünden bu düsturunu kaybedebilir. Şiddeti destekleyen ırkçı ve öfkeli insanların yaygınlaştığı, korku içindeki bir Avrupa toplumu, yeniliklerin öncüsü olamaz, keşifler yapamaz, bilimde gelişemez, sanatta mükemmel eserler icra edemez, mimaride estetik ve zarafeti yaşatmayı başaramaz, teknoloji, sanayi, endüstri gibi alanlarda yeni düşünceler geliştiremez. Rasyonel hareket etme yeteneğini yitirir. Sadece korkar, saklanır, şüphelenir ve daha fazla korkar.

Böylesine büyük belaya kapı açmamak için akılda tutulması gereken gerçek şudur: Korku güçlü olabilir, fakat sevgi daima korkuyu yener. İnsanların sevgi ile birlik olmaları, dostluğu pekiştirmeleri ve siyasilerin şiddeti şiddetle yenecekleri inancını bırakmaları, bu altyapıyı hemen sağlayacaktır. Şiddet üreten grupların şiddetle son bulacağına inanmak ciddi bir akıl tutulmasıdır. Geçtiğimiz 20 yıl, şiddetin hiçbir şekilde sonuç vermediğini, tam tersine şiddeti daima beslediğini bizlere kanıtlamıştır. Söz konusu durum, bir kısım sağduyulu toplumlar tarafından anlaşılmış durumdadır. Geçtiğimiz günlerde İngiltere’de, İngiliz hükümetinin Suriye’de IŞİD hedeflerini vurma planına karşı gerçekleştirilen “Don’t bomb Syria” (Suriye’yi bombalamayın) protestoları binlerce kişiyi bir araya toplamış güçlü karşı çıkışlardır.2 Bu itirazların yükselmesi, insanların ve siyasilerin sevgi toplumları oluşturması için daha rahat zemin hazırlayabilecektir.

Artık siyasiler, terör üreten örgütlere silah çevirmek yerine, onları değiştirecek bir eğitim politikasına odaklanmalıdırlar. Terör ve şiddete gerçekten son vermek ve kendi toplumlarını bu kara delikten kurtarmak istiyorlarsa bunu daha önce hiç denemedikleri ve kesin sonuç getirecek ilmi bir yaklaşımla yapmalıdırlar. Artık şiddetten değil, barıştan konuşmalıdırlar. Sevgi ve barış, asıl olarak savaş ve kargaşaların yoğun olduğu zamanlarda konuşulması gereken kavramlardır. Barıştan ve çözümden konuşan insanlar olmadığı sürece, şiddetin hayatımıza hakimiyetini önlememiz zordur.

1) https://en.wikipedia.org/wiki/Terrorism
2) http://www.theguardian.com/politics/2015/nov/28/thousands-attend-protests-against-uk-airstrikes-on-syria

 

Adnan Oktar'ın Arab News'de yayınlanan makalesi:

http://www.arabnews.com/columns/news/849176

Masaüstü Görünümü