Harun Yahya

Etkili bir provokasyon silahı: Nefret



Tarih boyunca savaşları tetikleyen çok fazla unsur devreye girdi. Tarih bu nedenle bizlere, büyük kabusların yaşandığı bir muharebe alanının görüntüsünü sunar. Öyle ki, 1819 ile 1949 tarihleri arasında devletlerarası savaş sayısı 289 olarak hesaplanmış. Dünya savaşları yaşanmadığı dönemlerde bile yerel savaşlarda ölenlerin toplam sayısının 100 milyonu geçtiği biliniyor.

20. yüzyıl, geçmiş savaşlardan ders almamış milletlerin birbiriyle körü körüne mücadelelerinin yaşandığı dünya savaşlarına sahne oldu. Sanki 1. Dünya Savaşı korkunç tahribatını yeterince yapmamış gibi, büyük devletler 2. Dünya Savaşı’nı başlattılar. 2.  Dünya Savaşı’nda 53 milyon kişi hayatını kaybetti. Bunların %60’ını siviller oluşturuyordu. 40 milyon insan yaşadığı yerleri terk ederek göçmen durumuna düştü. Savaşın toplam maliyetinin 1996 yılı değerleriyle sekiz trilyon dolar olduğu hesaplanıyor.

Devletler, bu büyük kabusun ardından dünyanın aynı çılgınlığın içine sürüklenmesini önlemek için çözümler düşündüler. Birleşmiş Milletler, bu anlayışın mantıksızlığını anlamış devletlerin bir girişimiydi aslında. Dünya savaşı çıkarmamak adına da olumlu bir hamleydi. Yeni dünya savaşlarının çıkması önlendi önlenmesine fakat devletler yine de savaşları durduramadılar. İsveç araştırma kuruluşu SIPRI, 1989-1997 yılları arasında 103 silahlı çatışma olduğunu söylüyor. Bunlardan altısı devletlerarası savaşlar. 2000’li yılların getirdiği felaketler ise çok daha büyük.

Devletler, çok büyük tecrübelere rağmen, anlaşmazlıkların çözümü için başka bir yol denemediler. Geçmiş yıllar; politik nutuklar, resmi toplantılar, ardından sert söylemler ve işgallerle başlayan savaşlara tanıklık etti

Dünya savaşlarının kirli yüzünü tanımamış yeni nesiller, yine anlaşmazlıkların çözümünü çatışma ve savaşlarda aradılar. Demokrasi güzeldi ve gerçekten de savaşın mantığını engelleyici bir özgürlük anlayışını sunuyordu. Fakat demokrasiyi tanımayan devletler ve halklar için çok fazla bir şey değişmedi. O özgürlük ve uzlaşma kavramını onlara anlatmak için bundan daha fazlasına ihtiyaç vardı. Dünyada, çatışmayı makul kılan mantığı, yani “nefreti” ortadan kaldıracak bir fikir sistemi gerekiyordu.

Herkes, savaşların ardındaki ideolojik ve politik sebeplere odaklanıyordu. Savaşların asıl olarak nefret duygusunun bir neticesi olduğunun üzerinde hiç durmadılar. Geçmişte, birbirinden nefret eden devletler savaşmıştı. Şimdi ise birbirinden nefret eden halklar devreye girdiler. Oluşan nefret öylesine güçlüydü ki, manevi duyguların da milli duyguların da ötesine geçiyordu. İnsanlar kardeşini, dostunu, birlikte yaşadığı komşusunu öldürmekten çekinmez hale geldi.

İşte bu zaaf, yani nefret, dünyayı idareleri altında tutmak isteyen, devletler içinde yapılanmış mafyavari gizli güçlerin daima en büyük kozu olmuştur. Onlar, kargaşa ortamını kasıtlı olarak körüklemiş, propaganda ve basını bu amaçla kullanmış, turuncu devrimlerin altyapısını buna göre şekillendirmişlerdir. Amaç, insanlar arasında nefreti yayarak ortamı ihtilallere, ayaklanmalara, başkaldırılara uygun hale getirebilmektir. Toplum içinde bir kere nefret tohumları ekildi mi, o toplum içinde ortalığı karıştırmak her zaman kolay olmuştur. Toplum içindeki ayrılıklar bunun için daima kullanılmıştır. Şiiler ile Sünniler karşı karşıya getirilmiş, nefrete son derece açık olan bağnazlar kışkırtılmış, halklar mevcut yönetimlerden hiçbir zaman memnun olmamışlardır. Söz konusu derin güçler, nefreti bir benzin gibi ortaya dökmüş, sonra onu ateşleyerek bütün ülkenin yanmasına sebep olmuşlardır. Propaganda yoluyla kolayca sürüklenebilen topluluklar meydana getirmiş, propaganda malzemesi olarak da en fazla sevgisizliği kullanmışlardır. Derin devletler, bir ülkeyi yıkmaya karar verdiklerinde önce o ülkenin insanlarını sevgisiz ve nefret dolu hale getirirler. Sonrası artık çorap söküğü gibidir.

21. yüzyılın savaşlarını yaşayan Ortadoğu ülkeleri işte bu yüzden dikkatli olmalıdırlar. Özellikle Ortadoğu devletleri genellikle huzursuzlukları ve anlaşmazlıkları baskı yoluyla durdurabileceklerine inanmış toplumlardır. Tarih, buna dair çok fazla örnek vermiştir. Oysa tarihteki bu hata, Ortadoğu’nun şu anki herc-ü merc halinin sebebidir. Şiddet ve baskı, bu toplumlar içinde nefret tohumlarını ekmiş ve mutsuz toplumlar meydana getirmiştir.

Ortadoğu’nun bu huzursuz coğrafyasındaki ülkeler, eğer içlerindeki veya etraflarındaki çatışmalara çözüm istiyorlarsa, savaş mantığını tümüyle bırakmalıdırlar. Unutmamalılar: Savaşlar, politik veya ideolojik anlaşmazlıklardan değil; insanlar, halklar, ırklar, toplumlar, devletlerin birbirlerine duydukları nefretten kaynaklanırlar. Eğer arada sevgi bağı kurulmuş olsa, hiçbir politik sorun çözümsüz kalmaz, hiçbir ideolojik farklılık savaş sebebi olamaz. Toplumlara sevgi empoze edilmiş olsa, ihtilallerin, darbelerin, sokak çatışmalarının, başkaldırıların tümü anlamsızlaşır. Yaşadığımız dönemde sevginin unutulmuş olması herkese normal gelmekte, “sevgi” deyince çoğu insan ütopik bir hayalden bahsedildiğini, imkansızın istendiğini düşünmektedir. Sosyal medyada tek bir kelime insanları nefrete sürüklemeyi hemen başarmakta, bunu sağlamak için hiçbir motivasyon gerekmemekte ama tek bir sevgi sözcüğü söyletmek olağanüstü zor hale gelmektedir. İnsanların nefislerinde nefrete eğilim kolaydır, sevgiyi oluşturmak ise emek ister. Devletler, eğer anlaşmazlıklardan kurtulmak, büyümek, kalkınmak, gelişmek ve huzurlu olmak istiyorlarsa, önce bu emeği sarf etmelidirler.

Sevginin oluşması için ise öncelikle bazı nefret odaklarının etki güçlerinin zayıflatılması şarttır. Ortadoğu söz konusu olduğunda bağnaz zihniyetin müthiş bir nefret yayma gücü olduğunu görürüz. Bunun ilacı ise, Kuran’ın öngördüğü şekilde modern bir anlayışı ülke içinde hakim kılmaktır. Bundan bağnaz zihniyettekiler elbette ki hoşlanmayacaklardır. Fakat güçlü bir irade ve kararlılıkla izlenen modernlik stratejisi, zaman içinde onların da bakış açısını değiştirecek ve yanlış yolda olduklarını anlayabileceklerdir.

Bu olduğunda, hileli planları 100 yıldan fazla zamandır devam eden derin devletlerin korkunç hedefleri de yerini bulamayacaktır. Çünkü artık karşılarında kolaylıkla provoke edebilecekleri bir halk yoktur. Bunu sağlamak için devletler, sevginin sorunların çözümü olduğuna inanmalıdırlar. 

Adnan Oktar'ın Arab News & Indian Muslim Observer & Daily Mail'de yayınlanan makalesi:

http://www.arabnews.com/columns/news/869101

http://dailymailnews.com/2016/02/04/dealing-with-hatemongers/

http://indianmuslimobserver.com/2016/02/07/dealing-with-hatemongers-middle-east-must-renounce-the-mentality-of-war-to-bring-peace-in-the-region/


Masaüstü Görünümü