Harun Yahya

Dindar Yahudilere ve Hıristiyanlara şefkat ve merhamet göstermek Kuran'ın açık bir emridir

Müslümanlar Allah'ın Peygamberimiz (s.a.v.)’den önce gönderdiği tüm peygamberlere iman ederler ve hiçbirini diğerinden ayırt etmeksizin sevip sayarlar. Aynı şekilde bu hak peygamberlere gönülden bağlanmış ve onlarla birlikte hakkı savunmuş olan ashablarına da derin bir sevgi ve saygı beslerler. Kuran ayetlerinde peygamber ashablarından bahsedilen ifadeler şöyledir:





Ey iman edenler, Allah'ın yardımcıları olun: Meryem oğlu İsa'nın havarilere: "Allah'a (yönelirken) benim yardımcılarım kimlerdir?" demesi gibi. HAVARİLER DE DEMİŞLERDİ Kİ: "ALLAH'IN YARDIMCILARI BİZLERİZ." BÖYLECE İSRAİLOĞULLARINDAN BİR TOPLULUK İMAN ETMİŞ, bir topluluk da inkar etmişti. SONUNDA BİZ İMAN EDENLERİ DÜŞMANLARINA KARŞI DESTEKLEDİK, ONLAR DA ÜSTÜN GELDİLER.
(Saff Suresi, 14)





 




... KİTAP EHLİ'NDEN BİR TOPLULUK VARDIR Kİ, GECE VAKTİNDE AYAKTA DURUP ALLAH'IN AYETLERİNİ OKUYARAK SECDEYE KAPANIRLAR. BUNLAR, ALLAH'A VE AHİRET GÜNÜNE İMAN EDER, MARUF OLANI EMREDER, MÜNKER OLANDAN SAKINDIRIR VE HAYIRLARDA YARIŞIRLAR. İŞTE BUNLAR SALİH OLANLARDANDIR. Onlar hayırdan her ne yaparlarsa, elbette ondan yoksun bırakılmazlar. ALLAH, MUTTAKİLERİ BİLENDİR.
(Ali İmran Suresi, 113-115)






Müslümanlar Kuran'a ve Peygamberimiz (s.a.v.)’in sünneti seniyyesine göre hareket etmeleri nedeniyle Kitap Ehlini sever ve onlara karşı muhabbet duyarlar. Allah'ın peygamberlerine karşı sadakat gösteren, onlara indirilen risalete bağlı kalanlara şefkat duyarlar. Bu nedenledir ki Allah'a ve Allah'ın Kitabı’na iman eden bir Müslümanın antisemit bir çizgide olması diye bir durum söz konusu olamaz. Çünkü antisemit olmak yani Hz. Musa (a.s.)‘a ve onun risaletine uymuş dindar musevilere karşı düşmanlık beslemek doğru değildir. Allah’a ve O’nun peygamberi Hz. Musa (a.s.) aracılığıyla İsrailoğullarına indirdiği Tevrat’a uydukları için bu kişilere öfke duymak Kuran’a göre haramdır. Müslümanlara yakışacak bir ahlak anlayışı değildir.

Bizim için esas olan Peygamberimiz (s.a.v.)’in tutumudur ki Peygamberimiz (s.a.v.), kendi döneminde yaşayan ve Allah'a iman eden Yahudilere karşı son derece anlayışlı ve adaletli davranmıştır. Peygamberimiz (s.a.v.) ve kendisinden sonraki 4 halife döneminde Kitap Ehli’ne son derece merhametle yaklaşılmış, bu kişiler korunup kollanmış, haklarında adaletle hükmedilmiştir. Peygamberimiz (s.a.v.) hem onları İslam’a davet etmiş hem de Kuran'a göre onlara iyilikte bulunup dinlerini rahat yaşamalarına izin vermiştir.

Kuran ayetlerine göre, Kitap Ehline kesin olarak ve hiçbir şart gözetilmeksizin düşmanca bir tutum takınılması gerekse, bu uygulamayı ilk yapacak kişinin Peygamberimiz (s.a.v.) olacağı son derece açıktır. Oysa Peygamberimiz (s.a.v.)’in ve kendisinden sonra gelen halifeler dönemlerinde müslümanlara sığınan, eman dileyen ve dinlerinde onlarla savaşmayan dindar Yahudilere ve diğer Kitap Ehli mensuplarına son derece sevecen ve korumacı bir tutum izlendiği tarihi belgelerle de sabittir. (Detaylı bilgi için bkz: http://kitapehli.com/)

Allah ayetinde bu insanların hükmünü şöyle açıklamaktadır:





ALLAH, SİZİNLE DİN KONUSUNDA SAVAŞMAYAN, SİZİ YURTLARINIZDAN SÜRÜP-ÇIKARMAYANLARA İYİLİK YAPMANIZDAN VE ONLARA ADALETLİ DAVRANMANIZDAN SİZİ SAKINDIRMAZ. ÇÜNKÜ ALLAH, ADALET YAPANLARI SEVER.
(Mümtehine Suresi, 8)
 










GERÇEK ŞU Kİ, İMAN EDENLERLE YAHUDİLER, SABİÎLER VE HRİSTİYANLARDAN ALLAH'A, AHİRET GÜNÜNE İNANAN VE SALİH AMELLERDE BULUNANLAR; ONLAR İÇİN KORKU YOKTUR, ONLAR MAHZUN DA OLMAYACAKLARDIR. (Maide Suresi. 69)





Bu nedenledir ki Kuran ayetlerine göre, Peygamberimiz (s.a.v.) döneminde de şu anda da müslümanların fikren mücadele içinde olmaları gerekenler dindarlar değil ateist Yahudiler ve bir kısım Hıristiyanlardır. Peygamberimiz (s.a.v.)’in mücadele içinde olduğu grup hiçbir zaman dindar Yahudiler ya da Allah’ın birliğine inanan Hıristiyanlar olmamıştır. Peygamberimiz (s.a.v.) ve sahabeleri sadece; ateistlere ve müslümanlara zarar vermek, din ahlakının yayılmasını ve müslümanların tebliğ faaliyetlerini engellemek için maddi manevi gayret gösteren müşrik ve münafıklara karşı mücadele içinde olmuşlardır.

Peygamberimiz (s.a.v.)’in yaptığı savaşlara bakıldığında bunların her zaman savunma amaçlı savaşlar olduğu görülecektir. Yani Peygamberimiz (s.a.v.) hiçbir zaman kendisine savaş açmayanlara karşı savaş yoluna gitmemiş ya da savaşa son vermek isteyen ve eman dileyenlere karşı savaşı devam ettirmemiştir. Peygamberimiz (s.a.v.) Allah’ın Kuran'da kesin hükümlerle bildirdiği savaş durumlarına tam anlamıyla sadık kalmıştır. Kuran'da bu konuyla ilgili olarak şöyle bildirilmektedir:






KENDİLERİNE ZULMEDİLMESİ DOLAYISIYLA, ONLARA KARŞI SAVAŞ AÇILANA (MÜ'MİNLERE, SAVAŞMA) İZNİ VERİLDİ. ŞÜPHESİZ ALLAH, ONLARA YARDIM ETMEYE GÜÇ YETİRENDİR. (HAC SURESİ, 39)










ONLAR, (SAVAŞA) SON VERİRLERSE (SİZ DE SON VERİN); ŞÜPHESİZ ALLAH, BAĞIŞLAYANDIR ESİRGEYENDİR. (BAKARA SURESİ, 192)










... ONLAR, SİZE KARŞI SAVAŞINCAYA KADAR SİZ, MESCİD-İ HARAM YANINDA ONLARLA SAVAŞMAYIN. SİZİNLE SAVAŞIRLARSA SİZ DE ONLARLA SAVAŞIN...(BAKARA SURESİ, 191)









Dolayısıyla İslam tarihi bu anlayışın örnekleriyle doludur. Örneğin Hayber Yahudileri bir defasında Peygamberimiz (s.a.v.)'e gelip ürünlerinin bazı müslümanlar tarafından izinsiz şekilde alındığını söylemişler bunun üzerine Hz. Peygamber, müslümanları mescitte toplamış ve onlara kendileriyle anlaşma yapılanların mallarının haram olduğunu ilan etmiş ve yaptıkları şeyin doğru olmadığını açıklamıştır. (Müsned, IV, 89; Vakıdi, II, 691; Serahsi, Siyer, I, 133, IV, 1530) Yine Peygamberimiz (s.a.v.)’in Medine’nin ilk yıllarında hazırlattığı Medine Site Devleti Sözleşmesinin 17. Maddesinde, "Yahudilerden bize tabi olanlara yardım edilip iyi davranılacaktır. Onlar hiçbir haksızlığa uğramayacak, düşmanlarına yardım edilmeyecektir." ifadesi kullanılmıştır. Aynı sözleşmenin 25. Maddesinde, “Beni Avf yahudileri müminlerle birlikte tek bir ümmettirler. Onlar kendi dinlerine, müslümanlar da kendi dinlerine göre yaşayacaklardır." ifadesine yer verilirken 36. Maddede ise, “Müslümanlarla yahudiler arasında yardımlaşma, nasihat ve iyilik olacaktır" (İbn Kesir, es-Sire, II/322; Hamidullah, el-Vesaik, s.44-45; Doğu ve Batı kaynaklarında birlikte yaşama, s.285) ifadesi yer almıştır.

Peygamberimiz (s.a.v.)’in ardından Hz. Ebubekir (r.a.), Taberriye şehri feth edildiğinde burada yaşayan Hıristiyanlara kiliselerine dokunulmayacağına dair garanti vermiştir. Hz. Ömer (r.a.), Kudüs’ü fethettiğinde Kudüs halkına bir emanname vermiş ve Kitap Ehli'nin ibadethanelerine dokunulmayacağını bildirmiştir. Yine Hz. Ömer (r.a.)’ın Medain Hristiyanları’na verdiği taahhütte “Hıristiyan dini üzere olanlardan hiç bir kimse istemeyerek müslüman yapılmaya zorlanmaz” ilkesi yer almıştır. Hz. Osman (r.a.) döneminde ise bir Ermeni kenti olan Debil'in fethi sırasında, şehirde yaşayan Hıristiyanlar, Yahudiler ve mecusilere verilen emannamede, mabetlerin korunacağı garantisi sunulmuştur. Yıkılan kiliselerin onarılmasına, yeni havraların ve manastırların inşa edilmesine her zaman izin verilmiştir.

(Detaylı bilgi edinmek için bkz.
http://us1.harunyahya.com/Detail/T/7EZU2FZ0164/productId/20782/PEYGAMBERIMIZ_%28S.A.V.29_VE_4_HALIFE_DONEMINDE_YAHUDILERE
VE_HIRISTIYANLARA_YAPILAN_UYGULAMALAR
)

Masaüstü Görünümü