Harun Yahya

İki eski dost ile yeniden: İsrail-Türkiye



Ortadoğu karışırken, her şeyin kısa süre içinde düzeleceğine ve tüm diktatörlük rejimlerinin demokrasiye dönüşeceğine inanıyorduk. Bu ülkelerin demokrasiyi hiç tanımadıklarını hesaba katmamıştık. Ortadoğu’da çatışmaların dinmemesi, güçlenip alevlenmesi, Ortadoğu gerçeğini tekrar düşünmemizi şart kıldı. Ortadoğu’ya barış getirmek için başka bir şey gerekiyordu: Sevgi ve uzlaşma ruhu. Bunun ise, sert, sevgisiz, üst perdeden, öfkeli söylemlerle oluşturulması imkansızdı.

İsrail-Türkiye uzlaşmasına dair haberler basına yansıdığında, uzun zamandır beklediğimiz yeni bir soluk gelmişti Ortadoğu’daki siyaset sahnesine. Ortadoğu’nun uzlaşmaya en açık iki demokratik ülkesinin 2010’da iyice gerilen ilişkileri, hem Türkiye hem de İsrail için derin bir yaraydı. Ortadoğu’da bir dost ve müttefik kaybetmek başlı başına bir sorunken, ABD müttefiki bir Türkiye’nin ABD müttefiki İsrail ile uzaklaşması politik arenada da sorunlar getirdi. Ama en önemlisi, karşılıklı sert söylemlerin halklara verdiği burukluktu. Türkiye, Musevi vatandaşlarının büyük bir bölümünü küstürmüş, onların kendi ülkelerinden uzaklaşmalarına neden olmuştu.

Türkiye-İsrail arasında dostluğu sağlamak için görüşmeler şu günlerde devam ediyor. Geçtiğimiz haftalarda Cenevre’de yapılan görüşmeler, önemli konularda adımlar atılmasını sağladı. Tazminat konusunda anlaşma sağlanırken, Gazze’deki ablukanın kaldırılması konusu sonraki görüşmelere bırakıldı. İsrail Başbakanı Netanyahu’nun, somut adımlar atılabilmesi için iki tarafın da özverili olması gerektiğine dair izahları ve “tüm komşularımızla normalleşme isteriz fakat bu çift yönlü bir yoldur” şeklindeki sözleri elbette önem taşıyor. Uzlaşma elbette çift yönlü bir yoldur; dolayısıyla belli bir aşamaya ulaşıldığında artık iki tarafın da birbirine dostça ve pozitif bakmasını gerektirir. Tıkanan noktalarda da İsrail ve Türkiye, bu olumlu bakış açısını sergilemelidir. Her iki taraf da tüm imkanlarını kullanarak ve gerçekten isteyerek bir uzlaşma masasına oturmuşlardır. Dolayısıyla tarafların böyle güçlükle inşa edilmiş güzel bir ittifaka zarar getirmek istemeyeceği açıktır. Bu dikkate alınmalı, olumlu bir bakış açısı ve güven hissiyle hareket edilmelidir.

İsviçre görüşmelerinin gerçekleştiği hafta, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Davutoğlu’nun ABD’nin önde gelen Musevi kuruluşlarının çatı örgütü “Conference of Presidents”dan Malcolm Hoenlein başkanlığındaki heyeti kabul ettiğini de burada hatırlatalım. Hoenlein, aynı zamanda Netanyahu’ya yakın bir isim ve Netanyahu’dan Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Davutoğlu’na özel mesajlar iletmekle görevlendirildi. Aynı toplantı çerçevesinde Erdoğan ve Davutoğlu’nun Amerikan Musevi cemaat liderleriyle görüştüğünü de ekleyelim. Söz konusu görüşmelerin bir iyi niyet göstergesi olduğu açık. Türk liderlerinin bu önemli görüşme ile açıkça aradaki güven duygusunu güçlendirecek önemli bir adım attıkları görülebiliyor.

Gazze ablukası konusunda, Türkiye açısından ablukanın kaldırılması gerekli olduğu kadar, İsrail tarafı için de faydalı olacaktır. Bu durum, Gazze’deki tansiyonu düşürecek ve Türkiye’nin eskiden üstlendiği arabuluculuk rolünü tekrar kazanmasına vesile olacaktır. Bu hayatidir; keza bir süredir iki taraf arasındaki gerginlikler ayyuka çıkmıştır. Arada Türkiye gibi garantör bir ülkenin bulunması, tekrar böyle bir ortamın oluşmasını engelleyecek bir faktördür. Dolayısıyla İsrail açısından bu konudaki endişeler yersizdir.

İsrail gazı, görüşmelerin önemli bir maddesidir. Bu konu, gazını ihraç etmek isteyen İsrail’i de, gaza ihtiyacı olan Türkiye’yi de kuşkusuz yakından ilgilendiriyor. Fakat bu detayın önemli bir getirisi de var: Kıbrıs görüşmeleri. Kıbrıs üzerinden geçecek olan boru hattı, yıllardır çözümsüz kalan Kıbrıs görüşmelerinin de hızlanmasına vesile olacaktır. Kuzey Kıbrıs’a Türkiye’den gönderilen suyun yakın zamanda Güney Kıbrıs’a da ulaştırılmasını istediğini belirten Türk Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, tarafların pek çok konuda uzlaşma sağladığını, fakat mülkiyet ve toprak konularında zorluklar olduğunu hatırlattı. Son 40 yılda çözüme bağlanması gereken 22 çeşit mülk kategorisinin bulunması Kıbrıs görüşmelerini arapsaçına dönüştürmüş durumda.

Sorunlar toprak ya da çıkar hesaplarıyla çözülmez. Karşımızdaki denkleme şöyle bir baktığımızda, hem İsrail-Türkiye arasında hem de Türkiye-Güney Kıbrıs arasında bir güven ihtiyacının varlığı açık. Bunu sağlamanın yolu ise sadece dostluk ve sevgiden geçiyor. "Ülke menfaati" adı verilen müthiş soğuk, çıkarcı ve alabildiğine egoist sistem ülkeleri problemler içinde boğuyor. İnsanın yaratılış amacına aykırı bu yapı, daima insanların bünyeleri tarafından reddediliyor ve sürekli sıkıntı ve mutsuzluk yaratıyor. İşte bu nedenle, yıllardır dost kalmış, örfleri, gelenekleri, kültürleri, fedakarlık ve dostluk anlayışları benzer olan bu toplumların liderlerinin, önce aralarında sevgiyi inşa etmeleri gerekiyor.

Sevgi ve güven, siyasette alışık olmadığımız kavramlar olduğu için kimilerine inandırıcı gelmeyebilir. Oysa insan üretimi egoizmin yerine siyasi politikaları sevgi temelli halletmek bir ütopya değildir. Sevgi olmadan hayat ölür, dünya ölür, siyasi sistemler ölür, ekonomi batar. Sevgi, ihtimal dışı lüks bir kavram değil, hayatımızdan zorla çekip alınmış hayat damarımızdır.

İsrail-Türkiye uzlaşması, işte bu nedenle özlemini duyduğumuz bir müjdedir. Elbette her iki ülkede de, bağnaz zihniyetin kavruk ve tehlikeli dünyasının bir sonucu olarak uzlaşmaya öfkeyle bakan taraflar vardır. Hayatlarında hiçbir şeyi sevmeyen, herkesle ve her şeyle kavga halinde olan bu insanlar bizim için ölçü değildir. Biz, barışın temellerini inşa etmekle yükümlüyüz. Bu bizim hem yaratılışımızda vardır, hem de büyük liderimiz Atatürk’ün “yurtta barış dünyada barış” düsturunun bir gereğidir.

Elbette bu uzlaşma, iki ülkenin de önemli müttefiki ABD açısından da sevindiricidir. ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden’ın da son dönemlerde bu uzlaşı için gösterdiği çabalar övgüye şayandır. Bölgede barışın gelmesi için güçlü demokratik ülkelerin ittifakına daima ihtiyaç vardır. Dolayısıyla bu ittifak, önemli bir güç artırımına ve Ortadoğu barışına vesile olurken, ABD’nin de tedirginliklerini ortadan kaldıracak, ABD’nin her iki ülkeyle de daha somut ve güçlü bir ittifak içinde olmasını sağlayacaktır.

Bu güzel uzlaşının, İsrail ve Türkiye ülke halklarını birlik haline getirecek güçlü bir birliktelik olmasını diliyor ve ülkemizden ayrılmak zorunda kalmış olan Musevi vatandaşlarımızı tekrar kazanmayı temenni ediyoruz.

Adnan Oktar'ın The Hill'de yayınlanan makalesi:

http://thehill.com/blogs/congress-blog/foreign-policy/270298-back-with-two-old-friends-israel-and-turkey

Masaüstü Görünümü