Harun Yahya

Suriyeli Mülteciler Hakkında AB ile Varılan Mutabakat



Suriye'deki savaş 6. yılına girerken, dünyanın gündemine Mülteci Sorunu iyiden iyiye yerleşti. Aslında bu konudan bahsederken "sorun" kelimesini kullanmak bile etik olmayabilir. Çünkü hepimizin bildiği gibi bu sorun bir alkol sorunu, uyuşturucu sorunu, trafik sorunu, internet bağımlılığı gibi değerlendirilecek bir problem değil elbet... Bu, bunu yaşayan insanların da belki asla hayal etmedikleri bir süreç, belki de asla yaşamak istemeyecekleri bir yaşam biçimidir. Çünkü insan kendisini bekleyen kaderini bilemez. Tıpkı bir zamanlar rahat, huzurlu evlerinde aileleriyle yaşamlarını sürdüren, günlük hayatları, idealleri, hedefleri, istekleri, planları olan milyonlarca Suriyelinin o dönemlerde, başlarına gelecekleri bilmediği gibi... En önemlisi de dünyanın her köşesindeki insanın belki de almaya namzet olduğu bir sıfattır "mültecilik" ... Bizim gibi Ortadoğu'nun yanı başında, son derece riskli, stratejik bir coğrafyada, Kafkaslar, Balkanlar, Ortadoğu üçgeninin tam merkezinde yaşayan bir halk için çok da uzak görülmemesi gereken bir durumdur.

İçinde bulunduğumuz dönemde dünya ülkeleri özellikle de AB ülkeleri çok ciddi bir sınavdan geçiyor. Vicdani, insani, hukuki boyutları olan çok ciddi bir sınav... Kuşkusuz dünya üzerinde bu sınavı en iyi verebilmiş ülkelerin başında Türkiye gelmektedir. Herkesin bildiği gibi ülkemiz 2,7 milyon Suriyeli mülteciye ev sahipliği yapmaktadır. Üstelik hiçbir yerden destek ya da yardım almadan bunu yürütmektedir. Türkiye açmış olduğu mülteci kamplarında ilk aşamada çadırkent ardından ise prefabrik ya da konteyner tarzı barındırma merkezleri oluşturdu. Bu insanlar kendilerine verilen mülteci kimliği sayesinde gıda, giyim, eğitim ve sağlık konularındaki problemlerini çözebildiler. Türkiye genelinde Suriyeli mülteci çocukların eğitim görebilecekleri 450 civarında okul bulunuyor.

Takdire şayan olan kısmı ise Türkiye'nin bu konukseverliği devam ettirmeye kararlı olmasıdır. Bunun altında yatan ana etmenler ise: İslam ahlakının getirdiği yüce gönüllülük, Kuran'da bildirilen kardeşlik hakları,  Peygamberimizin hayatında gördüğümüz Ensar-Muhacir ruhu, bu topraklarda asırlarca liderlik yapmış bir ecdadın torunları olmanın getirdiği manevi sorumluluk, Türk insanının sahip olduğu güzel ahlaktır. Nitekim bu özelliklere haiz olmayan toplumların mülteciler konusunda gösterdikleri bencil, zalim ve merhametsiz tutumla kıyaslandığında bu fark hemen belli olur. TV ekranları, biber gazı ya da tazyikli sularla durdurulmak istenen, darba maruz kalan, coplanan, yiyecek ve sudan mahrum bırakılan, çelme takılıp düşürülen, önlerine dikenli teller örülmek suretiyle engellenmek istenen, iptidai botlarda açık denizlerde ölüme terk edilen bu zavallı insanların görüntülerine sıkça yer vermekte. İşin acı tarafı bu görüntülere alışılmış olması... Öyle bir alışkanlık ki bu, vicdanların tahrik olması neticesi ilk günlerde verilen samimi tepkilerin yerini "kanıksamışlık" ve bir sonraki aşamada da "umursamazlık" almaktadır.

Her şeye rağmen yapılan iyi şeyler ve atılan olumlu adımlar da yok değil. Nitekim Mülteci Krizinin çözümü için Avrupa Konseyi'nde son günlerde yapılan görüşmeler, nisbeten de olsa sevindirici. Olması gerekenle kıyaslandığında elbette ki AB Mülteci Sorunu noktasında "bir arpa boyu yol katetmedi" ancak mevcut konjonktörde bu da iyiye işaret. Avrupa Komisyonu Başkanı Jean-Claude Juncker'in özel kalemi Martin Selmayr, Twitter hesabından açıklamasında "Mülteci krizinin çözümü için Avrupa Konseyi'nde yapılan zorlu görüşmelerde iyi ilerleme sağlandı" dedi.

Görüşmeler neticesi yapılan anlaşmaya göre Türkiye'ye Suriyeli mültecileri barındırması karşılığında 2018 yılı sonuna dek 3 milyar euro mali yardım daha yapılacak. Diğer bir deyişle Türkiye'ye yapılan mali yardım iki katına çıkmış olacak. Türkiye kaçak yollarla Yunan Adaları'na giden tüm mültecileri geri alacak, böylece Suriyeli Mültecilerin hepsi geri gelecek. Fakat bunun karşılığında AB aynı sayıda mülteciyi Türkiye'den kabul edecek. Avrupa'ya düzensiz ve yasa dışı göçün engellenebilmesi adına böyle bir düzenleme yoluna gidildi. Buna göre Türkiye üzerinden Yunan Adaları'na giden bütün yasadışı göçmenler 4 Nisan'dan itibaren Türkiye'ye gönderilmeye başlanacak, AB ise Türkiye'nin kabul ettiği her bir Suriyeli karşılığında Türkiye'deki kamplardan bir Suriyeli mülteci alacak. AB'nin amacı Avrupa'ya yapılan mülteci akınını durdurabilmek ve insan kaçakçılarıyla mücadele edebilmek. Türkiye ile AB arasında imzalanan anlaşmanın gerekçesi bu. Açıktır ki AB perspektifinden bakıldığında Birliğin, Türkiye olmadan krizi çözmesi pek mümkün görünmüyor. Bahsi geçen anlaşma ulusal ya da uluslararası platformlarda çeşitli kesimlerden eleştiri aldı, yetersiz ya da yanlış bulundu. Ancak karar yürürlüğe girdiğinde 20 Mart’ı 21 Mart’a bağlayan gece yarısından sonra Yunan adalarına giden mülteciler Türkiye’ye geri gönderilecek. 20 Mart’ta gece yarısına kadar gidenler ise AB’de kalacak. Bunun yapılabilmesi için 5 adada Türk ve Yunan yetkililerden oluşan bir merkez kurulacak. Bu merkezlerde kayıt altına alınan mülteciler işlemlerinin tamamlanmasından sonra Türkiye'ye kabul edilecekler. Bu planla birlikte Türkiye'den AB ülkelerine bu yıl içinde 72 bin sığınmacının gönderilmesi planlanıyor. Fakat bu kota nihai sınır değil elbet, 72 bin sığınmacının AB tarafından kabulünün ardından yeni bir değerlendirme daha yapılacak.

Evet belki bu anlaşma köklü bir çözüm içermiyor, ancak Batı'nın küçük de olsa bir adım atabilmesi sevindirici. Belki bu, yeni ve kalıcı çözümler için basamak olacak.

Türkiye ise bu adımı öncelikle kadınların, yaşlıların, gençlerin, çocukların ölmesinin, açık denizlerde masum canların yitirilmesinin önüne geçmek adına atıyor.

Ancak soruna daha kalıcı çözümler getirmek için yeni projeler üretmek de önemli. Bu kapsamda AB ile ortaklaşa atılacak adımlar kadar uluslar arası kurumları, STK'ları harekete geçirmek de şart. Fakat hepsinden önemlisi vicdanların harekete geçirilmesi sevginin, fedakarlığın, hoşgörünün, empatinin, dostluğun, kardeşliğin yaygınlaşması olacaktır. Bunun için gayret etmek ise hepimiz için mümkün, yeter ki isteyelim...

Adnan Oktar'ın EKurd Daily & MBC Times'da yayınlanan makalesi:

http://ekurd.net/agreement-eu-syrian-refugees-2016-03-26

http://www.mbctimes.com/english/the-agreement-with-the-eu-on-syrian-refugees


Masaüstü Görünümü