Harun Yahya

Savaş bir zorunluluk mu yoksa tercih mi?



Savaş, hem toplumsal hem de bireysel olarak tüm insanlığa yıkım ve yoksulluk getirir. Tarih boyunca savaştan kazançlı çıkan bir taraf olmamıştır; hala da yoktur ve gelecekte de olmayacağından eminiz.  Buna rağmen bazı siyasi liderler adeta büyülenmiş gibi tehdit olarak algıladıkları her ülkeye savaş açmaktan geri kalmıyorlar. Oysa problemleri diplomatik yollarla çözmek her zaman mümkün. Dövüşmek ve savaşmak sadece içinde bulunduğumuz çağda başvurulan bir çare değil. Bazı insanların savaşmaya ve kan dökmeye olan gözü dönmüş hırsı Hz. Adem zamanına kadar uzanıyor. Kuran’da bildirilen (Maide Suresi: 27-30) ve İncil’de de yer alan (Yaratılış 4:8) Hz. Adem’in oğlu Kabil’in kardeşi Habil’e öfkeyle saldırarak şehit ettiği kıssa herkes tarafından bilinmektedir.

Tarihin başlangıcından beri her zaman savaş oldu. Aradan geçen 5,600 yılda 14,600 savaş yapıldı. Yeni topraklar kazanmak, imparatorlukları genişletmek, ülkeler arasında çıkan anlaşmazlıklar, siyasi liderlerin egoları veya komutanların, generallerin anlamsız hırsları yüzünden birçok savaş yapıldı. Toprak kazanmak için başka ülkelere savaş açanlar kendi ülkelerini yıkıma sürüklediklerinin farkında dahi olmadılar. Yaşanan iki dünya savaşının Avrupa üzerindeki etkisi çok yıkıcı ve büyük oldu. Tek bir yüzyıl içerisinde güçlü ülkeler zayıf düştüler ve bir zamanlar dünyayı yöneten imparatorluklar yok olup gittiler. Dahası, dünya nüfusu istatistiklerini incelediğimizde Avrupa soyunun üç kuşaktır giderek azaldığını da gördük.[1]

Savaş demek insan öldürmek demektir. İnsanların birbirini öldürmesinden nasıl olup da bir barış sağlaması beklenebilir? Üstelik bu savaşlarda en çok masumlar zarar görmektedir. II. Dünya Savaşının başında 53 milyon kişi hayatını kaybetmişti ki bu sayının %60’ı sivil kayıplardan oluşuyordu. Ayrıca 40 milyon insan yurdunu terk etmek zorunda kaldı.[2] Üstelik bu rakamlar savaşların insan hayatı üzerindeki yıkıcı etkilerini yansıtmak için yeterli olmamış gibi görünüyor. Hala bazı liderlerin tarihten ders almadıklarına ve aynı tuzağa düştüklerine şahit oluyoruz. Sadece bu son  yüzyılın ikinci yarısında çıkan yerel ve bölgesel çatışmalar 18 milyon insanın ölümüne sebep oldu. 1989 ila 1996 yılları arasında dünyada 101 yerel çatışma çıktı. [3]

Soğuk Savaş sonrası şiddetlenen bu çatışmalar milyonlarca insanın evlerini ve yurtlarını terk etmelerine sebep oldu. Halihazırda beşinci yılını dolduran Suriye iç savaşı bir kabusa dönmüş durumda. Esad rejimine karşı hafif protestolarla başlayan bu savaş kısa zamanda kontrolden çıktı ve vahşete dönüştü. Yüzbinlerce insan hayatını kaybederken milyonlarcası yurtlarından ayrılmak zorunda kalarak komşu ülkelerde mülteci hayatı yaşamaya başladı. Gücü elinde tutan ülke liderleri ise hala güvenli saraylarında oturmaya devam ediyorlardı. Yaşanan mülteci krizi Avrupa’nın bugün karşılaştığı en büyük sorunlardan biri haline gelmiş durumda.

Afganistan’daki savaş da aynı şekilde dünya gündemini meşgul ediyor. 11 Eylül’de yaşanan sarsıcı saldırının akabinde Amerika Afganistan’ı işgal etti. Aradan 15 yıl geçtiği halde Amerikan askerleri hala Afganistan’dalar, Afganlı insanların hayatının içindeler! Görüldüğü gibi insanları öldürerek teröre bir çare bulunamayacağı çok açık. Tam tersine ailelerini savaşlar veya insansız hava araçlarıyla yapılan saldırılarda kaybedenler terörist gruplara katılmaya daha eğilimli olabiliyor. Hayatlarını kaybedenlerin, yaralıların veya yıkıma uğramış şehirlerin bilançoları raporlarla bizlere sunuluyor ancak bu vahşetin insanlar üzerindeki olumsuz psikolojik etkilerinden pek de bahsedilmiyor.  

Bu konuyla ilgili 15 farklı tipte psikolojik rahatsızlık bulunur. İçlerinde en çok bilineni travma sonrası stres bozukluğudur (TSSB). [4] İnsan öldürme kavramını düşünmek bile sağlıklı insanları müthiş rahatsız eder. Dışişleri Bakanlığının yaptığı bir araştırma kapsamında fikirlerine başvurulan savaş gazileri düşmanı öldürmenin ya da birinin öldürülmesine şahit olmanın kişinin kendisinin yara almasından çok daha stres verici olduğunu belirtmişlerdir. [5]  2013 yılında yapılan bir araştırma ise insanları uzaktan kumandalı kamerayla öldüren insansız hava aracı pilotlarının tıpkı savaş uçaklarını bizzat kullanan pilotlar kadar travma sonrası stres bozukluğu yaşadığını ortaya çıkarmıştır. 1980 yılında Amerikan ordusunun tarihte en çok TSSB yaşayan asker oranına sahip olduğu açıklanmıştır. [6]

Bu endişe verici rakamlar bize gösteriyor ki siyasi liderler askeri yolları kullanarak –diğer bir değişle insan öldürerek– çözüm bulmayı terk etmedikleri sürece bu bilanço artmaya devam edecektir. Şu anki durum bana John F. Kennedy’nin şu ünlü sözünü hatırlattı; “İnsanlık, savaşlara bir son vermelidir; savaşlar insanlığa bir son vermeden önce!”

Açık  söylemek gerekirse, sebebi ne olursa olsun düşmanlık hisleri ve savaş ile dolu bir dünyada yaşıyoruz. Bencil olmak, sahip olduklarını kimseyle paylaşmamak için adeta vahşi bir mücadele veriliyor.  Örneğin bazı ülke yöneticileri problemleri sevgi, şefkat, ilim ve irfanla çözmek yerine vahşi yollara başvurmayı tercih ediyorlar. Oysa insanlarla iletişim kurmak, onlara nezaketle, şefkatle yaklaşmak son derece kolaydır. İnsanları öldürmek ve yaralamak gibi akıl ve ahlak dışı metodlara başvurmadan önce savaşın ne olduğunu ve sonuçlarının ne olacağını çok iyi düşünmek gerekir.

Herkes savaşın “insan öldürmek, kan dökmek ve kötülük” anlamına geldiğinin farkında olmalıdır. Dolayısıyla savaş arzusunu durdurmak sadece siyasi liderlerin değil tüm insanlığın sorumluluğudur. Herkes birlik olmalı ve savaşa karşı dimdik durmalıdır. Bunun için gerekirse on milyonlarca insan resmi toplantılarla bir araya gelerek savaş istemediklerini açıkça ilan etmelidirler. Eğer sessiz kalırsak bu bela insanlığın yakasını bırakmayacaktır. Büyük bir sabırla ve ısrarla savaşın durması gerektiğini ifade etmeli, tüm dünyaya barış dilini öğretmeliyiz. Unutmamalıyız ki; savaş asla bir zorunluluk değildir; sadece bazı insanların tercihidir.

 


[1] Patrick J Buchanan, Churchill, Hitler and the Unnecessary War, How Britain Lost Its Empire and the West Lost the World, preface
[2] State of the World, p.152-154
[3] Onur Oymen, Geleceği Yakalamak [Catching the Future], p. 225-227
[4] Lt. Col. Dave Grossman, (2014-04-01), On Killing
[5] http://www.vanityfair.com/news/2015/05/ptsd-war-home-sebastian-junger
[6] http://www.vanityfair.com/news/2015/05/ptsd-war-home-sebastian-junger



Adnan Oktar'ın Pravda.ru'da yayınlanan makalesi:

http://www.pravdareport.com/opinion/columnists/22-04-2016/134252-war-0/

Masaüstü Görünümü