Harun Yahya

İnsani Yardım Kuruluşları İçin Neler Yapılabilir?



Pek çok okuyucu başlığa bakıp, ”acaba başlık, ‘Yardım kuruluşları insanlar için neler yapabilir?’ mi olmalıydı?’ diye düşünmüş olabilir. Başlık doğru, çünkü insani yardım kuruluşlarının da acil yardıma ihtiyaçları oluyor. Faaliyetlerine engel olunan, imkanları kısıtlanan, şiddete uğrayan hatta öldürülen insani yardım gönüllüleri de aslında yardım bekliyorlar.

İnsani yardım kuruluşlarının faaliyetlerinin kısıtlanması, güvenlik içinde olmamaları başta Afganistan, Irak, Suriye, Libya ve Yemen gibi ülkeler olmak üzere bir çok yerde acılara yol açıyor. İç savaş ya da işgal bölgelerindeki yardıma muhtaç insanlar büyük sıkıntılar çekiyorlar. Yardım kuruluşlarının güvenliklerinin sağlanması uluslararası kamuoyunda öncelikle ele alınması gereken konulardan biri. 

Meşruluklarını BM Kurucu Anlaşması’nın 71. maddesinden alan insani yardım kuruluşlarının konumu, uluslararası ilişkilerin önde gelen konularından. En az devletler ya da kolektif güvenlik örgütleri kadar önemli bir role sahipler.

Bu kurumların hükümetlere bağlı olmayan sivil bir yapıları var. Bunlar kar amacı gütmezler, yani gönüllü sivil toplum kuruluşlarıdır. Siyasi ya da ekonomik bir amaç gütmemeleri nedeniyle hareket alanları çok geniştir ve çok riskli yerlere girerek buralara yardımlar ulaştırabilirler. Bu nedenle sadece savaş, iç çatışma vs. değil doğal afetler ve salgın hastalıklar gibi durumlarda da ilk akla gelen insani yardım kuruluşlarıdır. Koşullar ne kadar elverişsiz olursa olsun, göreve talip olduklarında genellikle yerli halklar ve hükümetler tarafından sıcaklıkla karşılanırlar. Savaş bölgeleri için ise koşullar daha farklıdır.

Savaş bölgelerindeki gruplar, oluşturdukları kontrol noktalarında yardım konvoylarını durduruyorlar. Her ne kadar böyle bir kontrol gerekli olsa da, çoğu zaman, özellikle rejim yanlıları tarafından, sivil halka giden yardımlar düşmana destek olarak algılanıp engellenebiliyor. Hatta kimi zaman insani yardım kuruluşları da silahlı saldırılara maruz kalabiliyorlar. Suriye’de bunun örneklerini fazlaca görmek mümkün. Geçtiğimiz yılın sonunda Türkiye’den çıkarak Azez’e giden bir yardım konvoyu hava saldırısına maruz kalmış, 7 kişi hayatını kaybetmiş, yardım taşıyan 20 TIR ise yanmıştı. Bu yılın Mart ayında da Rusya kendi yardım konvoyunun vurulduğunu açıklamıştı.



Böyle durumlarda saldırıların kasıtlı mı yoksa bir hata sonucu mu gerçekleştiğini anlamak her zaman mümkün olmuyor. Yardım konvoyları, böyle durumlarda geri çekilmek zorunda kalıyorlar ve savaş bölgesindeki siviller, temel gıda maddelerine ve sağlık hizmetlerine ulaşamıyorlar.

Kuşatma altındaki bölgelere ulaşmanın önemli yollarından biri ise bu bölgelere havadan yardım atılması. Ancak geniş kapasiteli havadan yardımların yapılmasının da çeşitli zorlukları var. Bunların en önemlisi yardımların ihtiyaç sahiplerinin eline geçmeme ihtimali. Yardımların kolaylıkla başkalarının eline geçerek yüksek fiyatlara satılması da ayrı bir problem.

Havadan yardımların denetimi zor olduğu için, bu yardımların beklenmedik şekilde savaşan karşıt gruplara desteğe dönüşmesi de mümkün. Nitekim Suriye’nin kuzeyinde halka ulaştırılmak istenen yardımların, terör örgütü YPG’nin eline geçtiğine dair Türkiye’nin şikâyetleri mevcut.

Suriye gibi çatışan tarafların çok sayıda olduğu bölgelerde insani yardım konusunda Birleşmiş Milletler’in daha çok sorumluluk üstlenmesi bir çözüm olabilir. Nitekim bu yılın başlarında BM’nin girişimleri ile Baas rejiminin kuşatması altında yaşayan Suriyelilere yardım girişine izin vereceği açıklanmış ve BM İnsani Yardım İşleri Ajansı da İdlib, Madaya ve Dey ez Zor da dâhil 7 bölgeye yardım konvoylarını gönderebilmişti.

Bu gelişmenin yaşanmasında BM’nin devreye girmesi önemli çünkü, BM güçlerini engelleme girişimleri ile pek karşılaşılmıyor. Uluslararası kamuoyu bu tip saldırılarda daha hızlı ve daha etkili tepki gösterebiliyor. Aslında bu durum, bu tip saldırıların deşifre edilmesinin ve kamuoyundan tepki görmesinin ne kadar caydırıcı olduğunun da bir kanıtı.

BM’nin insani yardım konusunda özel bir organizasyonu da mevcut: İnsani İşler Koordinatörü Ajansı (OCHA).

OCHA sorunlu acil durumlara müdahale etmek için hükümetler, STK’lar ve diğer BM kuruluşları ile koordinasyonu sağlayarak çalışıyor. OCHA’nın faaliyetleri ağırlıklı olarak Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF), Kalkınma Programı (UNDP), Dünya Gıda Programı (WFP) ve Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR) gibi diğer BM kuruluşları ile beraber gerçekleştiriliyor.

Ne var ki BM’nin yardım kuruluşları çok uluslu, dolayısıyla da bürokratik bir yapıya sahipler. İnsani yardım söz konusu olduğunda ise dakikalar dahi kıymetli. Kadınlara, çocuklara, yaşlılara ulaşacak belki de onları ölümden kurtaracak yardımların bürokratik sebeplerle gecikmesi kabul edilebilir bir durum değil. Özellikle de Suriye gibi çok cepheli çatışmalarda, hızlı ve her yere ulaşabilen bir yardım sisteminin olması önemli.

Bu durum, Suriye’ye yönelik olarak, Kızılay ve Kızılhaç haricindeki diğer küçük yardım kuruluşları için özel bir organizasyon yapılmasını zorunlu kılıyor. Özel organizasyon ise büyük zaman kaybı ve yine hayati risk demek. Söz konusu kuruluşların operasyonlarının, bir BM görevlisi gözetim ve denetiminde ve yardım araçlarına BM bayrağı çekilerek gerçekleştirilmesi ise büyük kolaylık sağlayacaktır. Bu tip bir çalışma şekli ile tarafların yardım gruplarına şüphe ile yaklaşmaları da önlenmiş olacaktır. Böylelikle küçük yardım konvoyları da BM bayrağının verdiği güvenle rahat hareket edebileceklerdir.  

Yardımlar konusunda hayati öneme sahip olan BM’nin, önündeki bürokratik engelleri ortadan kaldıracak bir sistem benimsemesi en doğru olandır.

Yardım kuruluşlarının karşılaştıkları zorlukları, bürokratik engellerini ve karşılaştıkları tehlikeleri çeşitli önlem ve kararlarla bertaraf etmek mümkün; ancak tüm bunlar kuşkusuz ki zor durumdaki insanlar için sadece geçici çözümler olacaktır. Kalıcı çareler bulunması için bölgede bir an önce barış, istikrar ve güvenliğin sağlanması gerekmektedir. Bunun için ABD, Rusya, Türkiye ve Ortadoğu İslam devletleri bir araya gelip sorunların nasıl çözülebileceğini konuşmalıdırlar. Özellikle İslam ülkelerinin birlikten muazzam bir güç doğacağını unutmamaları gerekmektedir.

Adnan Oktar'ın Arab News'de yayınlanan makalesi:

http://www.arabnews.com/node/968921/columns

Masaüstü Görünümü