Harun Yahya

Savaş Çıkarmak Hiçbir Zaman Zorunluluk Değildir



20. yüzyılda, tarihin en büyük iki dünya savaşının yanı sıra yüzlerce kanlı bölgesel savaş, askeri operasyon, çatışma, ayaklanma ve iç savaş yaşandı. Sadece 2. Dünya Savaşı’nı izleyen 55 yıl içerisinde yaklaşık 200 savaş gerçekleşti.

Bu savaş ve çatışmalarda hayatını kaybedenlerin sayısı resmi rakamlara göre 150 milyona yakın. Bu rakamın neredeyse % 80'i sivil kayıplar... Yaralanan, sakat, yetim ve dul kalan, ailesini, yakınlarını kaybedenlerin hesabı bile yapılmıyor.

20. yüzyılı geride bıraktık ama ne yazık ki savaşları geride bırakamadık. Aksine savaşlar, çok daha hızlı bir ivmeyle ve çok daha büyük felaketlere dönüşecek biçimde aralıksız sürüyor. Yaklaşık 15 senedir, özellikle Afganistan, Irak, Suriye, Yemen, Libya, Pakistan, Somali, Filistin gibi Ortadoğu ve İslam coğrafyasını hedef alan bu savaşlarda hayatını kaybeden yaşlı, kadın ve çocukların sayıları milyonlarla ifade ediliyor.

Daha ürkütücü olan ise, bu savaşları çıkaran küresel güçlerin uluslararası topluma bunları birer "zorunluluk savaşı" olarak göstermesi.

Örneğin, 20 Mart 2003'te Irak’ta kitle imha silahları bulunduğu gerekçesiyle ABD ve İngiltere öncülüğünde başlatılan Irak Savaşı ve ardından 2011'e kadar ülkede süregiden askeri işgal süresince büyük bölümü sivil 1 milyondan fazla Iraklı hayatını kaybetti.

Oysa bu facianın yaşanması hiçbir koşulda gerekmiyordu. İngiltere'de Sir John Chilcot başkanlığındaki bir komisyon 2009'dan bu yana, Tony Blair Hükümeti’nin 2003'te Irak Savaşı’na katılmasının meşruluğunu araştırıyordu. Geçtiğimiz günlerde sonuçları açıklanan bu araştırma raporuna göre;

- Irak o dönemde herhangi bir tehdit teşkil etmiyordu. Ülkenin kitle imha silahlarının risk teşkil ettiği yönündeki hükmün de haklı bir gerekçesi yoktu.

- İngiltere'nin Irak politikası kusurlu istihbarata dayalıydı. İstihbarat sorgulanmalıydı ancak bu yapılmadı.

Dönemin Başbakanı Tony Blair, kendisine yönelik çok ağır suçlamaların yer aldığı Chilcot raporunun ardından, Irak Savaşı’ndaki kayıplardan üzüntü duyduğunu, ancak savaş kararının iyi niyetli olduğunu ve bu karardan pişman olmadığını belirtti.

Irak Savaşı'nın diğer aktörü ve asıl mimarı ABD eski Başkanı George W. Bush'un iletişim direktörü Freddy Ford da raporun ardından basına; "Daha önceden de kabul ettiği istihbarat zafiyetleri ve diğer hatalara rağmen Başkan Bush, Saddam Hüseyin'in iktidarda olmadığı bir dünyanın daha iyi olduğuna inanmaya devam ediyor." açıklamasını yaptı.

Görüldüğü gibi, Irak Savaşı, başlangıçta tüm dünyaya kabul ettirilmek istendiği gibi bir "zorunluluk savaşı" değil, bütünüyle farklı niyetlere dayalı bir "tercih savaşı"ydı. Nitekim, 2003'te savaşa karşı çıkan İşçi Partisi lideri Jeremy Corbyn de Irak Savaşı'nın, 'gerçeklerin kasıtlı olarak yanlış yansıtılmasına dayalı bir işgal eylemi olduğunu' söylüyordu.

Ayrıca Wikileaks tarafından ortaya çıkarılan dönemin Blair-Bush yazışmalarında, Irak’ta herhangi bir nükleer silah olmadığını en başından beri bildiklerini ancak bu bilgiyi sadece bir o bölgeyi işgal etmek için bir bahane olarak kullandıkları görülüyor.

"Zorunlu Savaş" olarak gösterilmek istenen bir diğer güncel örnek de Afganistan Savaşı. 9/11 saldırıları bahane edilerek Afganistan'a yönelik, dönüşümlü 2 milyon ABD'li  sivil ve askeri personel ve 50 bin NATO askeriyle birlikte 13 yıl süren bir işgal süreci başlatıldı. "Teröre karşı mücadele" adı verilen bu savaşta büyük kentlere asker-sivil ayrımı yapılmadan sayısız halı bombardımanları yapıldı. On binlerce sivil bu hava operasyonları, İHA saldırıları ve koalisyon güçlerinin silahlı saldırıları sonucunda hayatını kaybetti.

Afganlı bilim adamı Dr. Muhammed Davud Mirki, “Demokrasi Sonrası Afganistan” (Afghanistan after Democracy’) adlı kitabında NATO işgal güçlerinin, feci ölümlere yol açan ve normalde insanlık suçu sayılan fosfor içerikli füzeleri ve seyreltilmiş nükleer mühimmatları Afgan halkı üzerinde denediğini anlatıyor.

Kendilerine 'ölüm timleri' adını veren ABD'li-İngiliz askerlerin ve paralı askerlerin yollarda, köy ve kasabalarda sırf eğlence olsun diye kurşuna dizdikleri Afganlı kadın, çocuk, yaşlı, engelli masum sivillerin sayısı binleri aşıyor. Bu tür sayısız utanç vakasının, göstermelik birkaçı hariç, hiçbiri ciddi soruşturmaya tabi tutulmuyor.

Burada tümünü sayamadığımız böyle sayısız zulüm ve vahşeti doğuran bu savaşı, 2009 Nobel Barış Ödülü'ne layık görülen ABD Başkanı Barack Obama da, elindeki 'Barış Ödülü'yle bariz çelişki oluşturan tören konuşmasında şaşılacak biçimde savunuyordu: "Bu bir tercih savaşı değil, bir zorunluluk savaşıdır", "Bu yalnızca savaşmaya değer bir mücadele değil, halkımızı savunmak için temel bir kuraldır".

Afganistan, Irak, Suriye, Yemen'dekiler ve diğerleri... Tarihteki binlercesi gibi, çıkarılmasında ve desteklenmesinde hiçbir "zorunluluk bulunmayan" savaşların son örnekleri... Kendisine yapılan saldırılar karşısında meşru savunma, vatanını, canını, malını, namusunu, özgürlüğünü koruma amacı taşımayan hiçbir savaş meşru ve zorunlu olamaz.  

Savaş, ancak, sömürgeci ülkeler, gelir akışı yavaşlamış derin devletler, silah baronları, faiz spekülatörleri ve bazı merkez bankalarının, varlıklarını ve servet artışlarını sürdürebilmeleri için bir zorunluluktur.

Geçmişte yalnızca askerler arasında gerçekleşen cephe savaşlarının yerini, günümüzde hava saldırıları ve kitle imha yöntemleri kullanılan savaşlar aldı. O nedenle bundan sonraki savaşlarda kitlesel sivil zayiatları kaçınılmazdır. Dolayısıyla, bugün gerekçesi ne olursa olsun, bir savaşı başlatmak veya savaşa katılma kararı vermek, binlerce masum insanın katledilmesi kararını almak demektir.

Yaşam hakkı, kişi hak ve hürriyetlerine ilişkin bütün uluslararası sözleşmelerin değişmez maddesidir. Yaşam hakkını ihlal ise, bütün hukuk düzenlerince idam, müebbet hapis, ağırlaştırılmış müebbet hapis gibi en ağır yaptırımlarla cezalandırılan, ahlakdışı, vicdan dışı, hukuk dışı bir eylemdir. Kitlesel can kaybı anlamına gelecek olan savaş kıvılcımları ateşlemek, ihtilafları, gerilimleri, kargaşaları, çatışmaları körüklemek çok büyük bir akıl tutulması olur.

Bu nedenle, en küçük bir savaş gerekçesini bile diplomatik ve barışçıl çözümlerle hızla ortadan kaldırmak gerekir.

Bu ise bir ütopya değil, kaçınılmaz bir gerçektir. Dünyada halihazırda yaşanan paylaşım mücadelesinde sevgisizlik, şefkat eksikliği var. İnsanlarla iletişimi, ilimle ve diplomasiyle değil şiddetle çözmeye çalışıyorlar. Halbuki insanlarla konuşmak gayet kolaydır ve insanları öldürerek sonuç elde etmeye çalışan bir sistemden çıkmak da aynı şekilde. Tabi ki bir anda elde edilecek bir şey olmayabilir ama bir kişiden ne olur demeyip vicdan sahibi herkes bu konuda birbirine destek vermeli ve toplanıp legal protestolar yapmalıdır. Uluslararası kamuoyunun, basının, sivil toplum örgütlerinin bir araya gelerek savaş lobilerine karşı tek bir ses olma vakti gelmiştir. Artık bu akan kan durmalıdır. 

Adnan Oktar'ın Tehran Times & News Rescue'da yayınlanan makalesi:

http://www.tehrantimes.com/news/407341/War-is-never-justified

http://newsrescue.com/war-never-justified/#axzz4O2kR8ixC


Masaüstü Görünümü