Harun Yahya

Daha İyi Bir Hayat İçin Ölümüne Yolculuk



Sürekli korku içerisinde yaşamanın nasıl bir duygu olduğunu hiç düşündünüz mü? Rohingyalar’ın içinde yaşadıkları sürekli korkuyu biraz anlayabilmek için belki de en az onlar kadar tehlikeli ve zor bir yaşam içinde olmak gerekir. Bizim dünyamızda böyle bir durum söz konusu olmadığından bir Rohingya’nın kendi vatanı olan Rakina eyaletindeki kamplarda nasıl korku dolu bir yaşam sürdüğünü anlamamız belki de imkansız.

Dünya Rohingyaların ismini ilk defa 2012 yılında Rakine eyaletinde Budistlerle Müslümanlar arasında patlak veren çatışmalarla duydu. O zamandan beri yüzlerce kişi bu çatışmalarda hayatını kaybetti. İnsan Hakları İzleme Örgütünün “dünyanın en fazla zulm gören halkı” olarak sınıflandırdığı Rohingyalıların Arakan’daki köylerinde evleri  yakılıyor, dünya basınında bu olaylarla ilgili tek bir haber yapılmazken onlar anavatanlarında sürekli baskı görüyorlar.

Rakine’de 9 Ekim günü dokuz polis memurunun öldürülmesi üzerine çatışmalar tekrar tırmanışa geçti. Kimlikleri henüz belli olmayan faillerce işlenen bu saldırı karşısında Myanmarlı askerler harekete geçerek ülkenin Bangladeş ile olan sınırındaki köyleri yağmaladılar, erkekleri vurup kadınlara tecavüz ettiler. Bu şiddet olayları karşısında pek çok Rohingya ülkeden kaçtı. 2012 yılındaki çatışmalardan beri en kanlı günlerin yaşandığı bu dönemde 100’den fazla kişi öldürüldü, yaklaşık 500 ev yakıldı. Bunlara ek olarak olayların yaşandığı bölgeye hiç bir insanı yardım ve basın kuruluşunun girişine izin verilmiyor. Birleşmiş Milletler görevlisi Yanghee Lee yaşanan güç durumu, “ Altı haftadır bölge kilit altına alınmış durumda; hiç bir insanı yardımın geçişine izin verilmiyor” sözleriyle anlatıyor. Bölgeye insani yardım giremediği için 3,000 çocuk beslenememe sonucu ölümle karşı karşıya, 150,000 kişiye besin ve ilaç ulaştırılamıyor.

Bu arada Myanmar’ın yeni lideri San Suu Kyi, olaylar karşısındaki suskunluğu ve devam eden cinayetleri inkar etmesiyle eleştiri oklarını üzerine çekiyor. İktidara ilk geldiğinde Nobel Barış Ödülüne sahibi olması ve demokrasi yanlısı görünümü nedeniyle döneminde bazı gelişmeler olacağı, insan haklarında iyileşmelerin yaşanacağı düşünülmüştü. Hatta ABD yönetimi Myanmar’ın insan haklarına daha saygılı bir tutum sergileyeceğini umarak ülke üzerindeki yaptırımlarını hafifletmişti. Ne var ki San Suu Kyi yönetime geldikten sonra durum daha da kötüye gitti, ülkede uygulanan acımasız politikaların sona ermesi için hiç bir adım atılmadı.

Rakina eyaletindeki Rohingyalar tüm olanaksızlıklara rağmen daha iyi bir hayat umuduyla vatanlarını terk etmek zorundalar çünkü acımasız şartlar altında yaşamak zorundalar. Örneğin soyadı ve vatandaşlık hakkı alamıyorlar, dini görevlerini yerine getiremiyorlar, evlenme yada seyahat etme hakları yok, okula gidemiyorlar. Sınıra varmayı başarabilseler bile bazıları Naaf nehrini geçmeye çalışırken Myanmarlı askerler tarafından vuruluyorlar. Bangladeşli yetkililer askeriyenin artan baskısı nedeniyle 2,000’den fazla kişinin sınırı geçecegini tahmin ediyor.

Rohingyalar özgürlük için ölümcül bir yolculuğu göze alıyorlar. Çoğu sınıra ulaşamadan yaralanıyor, kayboluyor veya öldürülüyor. Bazıları ise sınırı geçerken hayatlarını kaybediyor. Ne var ki sınıra ulaşmak bile Rohingyalılar için bir kurtuluş değil çünkü son zamanlarda Bangladeşli yetkilliler Rohignyaların ülkelerine girmesini engellemek için sınır kontrollerini arttırdılar. Rohingyalıları mülteci olarak ülkelerine alarak koruyup kollamaları gerekirken onları nerdeyse mutlak bir ölüme geri gönderiyorlar.

Anlaşıldığı üzere dünyanın bu coğrafyasında acımasız ve zalim bir sistem uygulanırken dünyanın kalan kısmı bu duruma kayıtsız kalıyor. İnsanların bir kısmı kendi hayatlarını sorunsuz bir şekilde sürdürdüğü sürece başkalarının içinde bulunduğu zorlukları görmezden geliyor. Halbuki dünyadaki herhangi bir insan her an böylesine zor bir duruma düşebilir. Böyle bir durumun kişinin kendi başına da gelebileceğini düşünüp bu insanlara yardım etmek için çaba sarf etmek gerekir. İnsanı insan yapan Allah’ın ona ilham ettiği vicdanıdır. Bir insan sadece Allah korkusuna dayalı temiz bir vicdanla doğru ve adil kararlar alabilir. Zulme uğrayanların dünyanın öbür ucunda olması yada bu insanları hiç bir zaman görmeyecek olmamız onlara sahip çıkmayacağımız anlamına gelmez. Kuran’da Nisa Suresinin 75. ayetinde belirtildiği gibi insanlar Allah’ın verdikleri nimetlerden sorulacağı gibi yapmadıklarından dolayı da Allah’a hesap vereceklerdir:

“Size ne oluyor ki, Allah yolunda ve: “Rabbimiz, bizi halkı zalim olan bu ülkeden çıkar, bize katından bir veli yardım eden yolla” diyen erkekler, kadınlar ve çocuklardan zayıf bırakılmışlar adına savaşmıyorsunuz?” (Nisa Suresi, 75)

Bir gazetede zulm gören insanlarla ilgili bir haber gördüğünüzde görmezden gelip sayfayı çevirmeyin. Bu zavallı insanların yaşadıklarının gerçek olduğunu unutmayın. Vicdanlı, insanlara değer veren bir birey olarak neler yapabileceğinizi, ne gibi somut adımlar atabileceğinizi düşünün. Tek başına ne yapabilirim, sadece benim çabamla ne değişir diye düşünmeyin. Tek bir insanın çabalarıyla bile çok güzel sonuçlar alınabilir. Bir devlet görevlisi, bir düşünce kuruluşunda önemli bir kişi, öğrenci yada ev hanımı olabilirsiniz; eğer vicdanınızı kullanırsanız her zaman yapabileceğiniz bir şey vardır. Önemli olan hiç ertelemeden hemen harekete geçmektir.  İster tek bir kişi olun ister küçük bir grup, herşey değişebilir ve bu değişimin etkisi tahmin edemeyeceğiniz kadar büyük olabilir. Aynı şekilde liderler de diğer ülkelerin liderleri ile işbirliği yaparak Myanmar hükümetine yaptırımlarda bulunarak bu zülme bir son verebilirler.

Adnan Oktar'ın Tehran Times & Burma Times & The Kashmir Monitor & Al-Hikmat Dergisi'nde yayınlanan makalesi:

http://www.tehrantimes.com/news/408775/A-death-dealing-journey-for-a-better-life

http://burmatimes.net/a-death-dealing-journey-for-a-better-life/

http://www.kashmirmonitor.in/Details/114398/a-death-dealing-journey-for-a-better-life






Masaüstü Görünümü