Harun Yahya

“Teröre Karşı Savaş”... Ama Nasıl?



Radikalizm, şiddetle beslenen bir vebadır. Şiddeti gördüğü yerde yaygınlaşacak alan da bulur, yakıp yıkacak güç de. Bu nedenledir ki, özellikle son 20 yıl radikalizmin güçlendiği yıllar olmuştur. ABD’nin Afganistan ve Irak müdahaleleri, “teröre karşı savaş” gerekçesiyle başlatılmıştır. Radikalizme şiddet ve öfke ile karşılık verilmiş ve bu veba beslenmiş, kök salmıştır.

Şu anda ABD, bu vahim hata ile yüz yüzedir. Başkan Trump, kendi gerekçelerini öne sürerek 7 ülke vatandaşlarının ülkesine girişini geçici olarak engellemiş ve kendi yöntemleriyle teröre karşı savaş başlatmıştır. Ancak bu savaş, yöntemi ve getirileri itibariyle iyi değerlendirilmelidir.

Öncelikle şunu belirtmek gerekir: Trump, her ne kadar keskin söylemlerle gündeme gelse de, gerçek barışı arayan Müslüman camia için ittifak edilmesi gereken bir liderdir. Trump’un radikalizme karşı katı duruşunu anlamak ise hiç de zor değildir. Sürekli din adına şiddet üreten ve bunu korkunç bir öfke ve nefret zihniyeti içinde gerçekleştiren ve İslam dininin adını kullanan radikal teröristler, daima Batı’ya olan öfkeleri ve özellikle ABD’ye olan kinleri ile ortaya çıkmışlardır. ABD’ye kin duyan fakat aynı zamanda ABD’nin imkanlarından yararlanan, Amerikan okullarında okuyan ve Amerika’nın kültür, kalite ve zenginliğinden alabildiğine faydalanan insanların sayısı az değildir. Bu açıdan bakıldığında Trump’ın kendi vatandaşlarını ve ülkesini korumak adına tedbir almak istemesi anlaşılabilirdir. Yanlış olan ise yöntemdir.

Bombalama, yasaklama, duvarla set çekme daima aynı sonucu doğurur: Nefret. Nefret ise zorlu bir histir; telafi edilmesi güçtür. Amerika’yı seven, Hristiyan ve Musevilerle dostluğa inanan, daima barış isteyen ve Amerika’nın büyüyüp gelişmesi için çaba harcayan en ılımlı Müslümanların bile kalbinde burukluk yaratabilir, güven kırıcı olabilir. Reddedilme ve sevilmeme hissi yapıcı değil, daima yıkıcıdır.

Radikaller ise, nefret ile beslendiklerinden, nefret doğuran eylemlerde daha da radikalleşirler. ABD’den gelen öfkeli bir söylem veya uygulama, onların arayıp bulamadığı bir şeydir. Kendilerince bunu öfkeli saldırganlıklarına gerekçe olarak görür, şiddetlerine şiddet katarlar. Dolayısıyla yapılan eylem, teröre karşı bir savaş değildir; terörü güçlendiren bir eylemdir.

Trump’ın kendi halkını korumak istemesi elbette anlaşılabilirdir. Amerikan halkı, bizim için de oldukça değerlidir ve onların eski mutlu günlerine dönmeleri, Amerikan rüyasının tekrar hayat bulması bizim de istediğimiz bir şeydir. Fakat ABD, şu anda dünyanın geri kalanını kendi haline bırakacak durumda değildir. Terör, sadece ABD’nin değil, bütün dünyanın sorunudur. Buna çözüm, dünyaya kapıları kapamakla değil, birlikte, daha önce hiç denenmemiş akılcı bir politikayla karşı koymakla mümkün olur. Bu yöntem, eğitimdir. Eğitim; bombalar veya duvarlar gibi masraflı değildir. Kan dökmez, şehirleri yıkmaz, terör üretmez. Teröristi değil, ideolojiyi öldürür. Bu nedenle kesin bir çözümdür. İşte bu bakımdan, Trump ve barışa inanan Müslüman alemi, bu dönemi iyi değerlendirmelidir. El ele verilip teröre bilimsel çözüm aramanın tam vaktidir.

Trump’un 7 ülke ile ilgili kararını başka açılardan da değerlendirmek gerekmektedir. Trump, bilindiği gibi, dünyayı derinden yöneten etkili bir kesimin onayını almamaktadır. Genellikle seçim yoluyla yenilmeyen marjinal liderler, çeşitli tuzaklar yoluyla liderlik koltuğundan uzaklaştırılmaya çalışılırlar. Bu radikal karar, bu bakımdan pek çok Trump karşıtının işine gelmekte; muhtemelen bu kişiler, dünyadan gelen tepkileri Trump’ı devirmek için bir koz olarak görmektedirler.

Seçimle gelen bir liderin, sinsi tuzaklarla indirilmesi, ABD’de demokrasinin ölümü anlamına gelir. Demokrasinin beşiği konumundaki bir lider ülkenin bu özelliğini kaybetmesi, o devletin de, milletin de yıkımı demektir. Bir kısım fitne odaklarının ABD’yi komünistleştirme çabasını ise bu noktada yadsımamak gerekir. Bu komünistleştirme çabası içinde Trump gibi dindar bir başkanın varlığı, söz konusu odaklara büyük bir darbe olmuştur. Muhtemeldir ki, bu kişiler de durumdan istifade edecek ve kirli planlarını uygulamaya koymak için zemin arayacaklardır. Dolayısıyla yeni başkanın, verdiği kararları mutlaka bu açıdan da değerlendirmesi, kendisini yıpratacak uygulamalardan kaçınması ve fitne odaklarına imkan vermemesi elzemdir.

Radikalizme, öfkeye, nefrete karşı etkili iki mücadele yöntemi vardır. Bunlardan birincisi maneviyattır. Trump, Obama döneminde oranları gitgide azalan dindarların sayısını artırmak için güçlü bir manevi atak başlatmalı ve Amerikan halkını yeniden dindar hale getirmelidir. Eski mutlu günlere yeniden dönmenin ve Amerikan rüyasını geri getirmenin asıl yolu budur. Ülkesindeki Hristiyan, Musevi ve Müslüman liderlerle bir araya gelerek görüntüler vermesi, maneviyata yönelik mesajlarını sürdürmesi ve materyalist dünya görüşünü yıkacak bilimsel etkinliklerde bulunması beklediği olumlu sonucu getirecektir.

İkinci yöntem ise radikalizme yönelik etkili eğitimin, biz Müslümanlarla birlikte yapılmasıdır. Terörü üreten şey ideolojidir. Şimdiye kadar tek mücadele edilmeyen konu da ideoloji olmuştur. Trump, bunu hayata geçiren ilk ABD başkanı olmalıdır. Bunun kesin sonuç verdiğini görecektir.

Gerçek Müslümanlar olarak bizim isteğimiz şudur: Amerika, neşesiyle, kalitesiyle, coşkusuyla, zenginliğiyle, demokrasisi ve özgürlüğü ile var olmalıdır. Amerika, radikalizme çözüm adına da var olmalıdır. Bunu, sınırlar ve yasaklar koyarak değil, sevgi ve bilimle yapmalıdır. “Terörle savaş” adına terörü besleyen liderlerden biri olmadığı açıktır. Bu yönünü tüm dünyaya göstermeli ve teröre karşı ilmi mücadele için bizimle el ele vermelidir.

Adnan Oktar'ın New Straits Times'da yayınlanan makalesi:

http://www.nst.com.my/news/2017/02/212548/declare-war-terror-how

Masaüstü Görünümü