Harun Yahya

Sinsi bir psikolojik dizayn yöntemi: "Çirkin Sanat"



İnsanlar, özellikle 2000'lerin başlarından itibaren, derin dünya devletinin siyasi dizayn projeleri hakkında çok daha fazla bilgi sahibi olmaya başladı. İnternet, bilgi ve iletişim teknolojilerindeki hızlı gelişim, önceleri 'komplo teorisi' klişesiyle dikkatlerden kaçırılan bu projelerin, aslında görünen günlük politikaların arka planında işleyen gerçek gündem olduğunu gözler önüne serdi.

Bununla birlikte siyasi dizayn, sözünü ettiğimiz derin gücün karmaşık enstrümanlarından yalnızca bir tanesi. Siyasi dizaynın yanı sıra, bunun sosyal zeminini hazırlayan ve henüz yeterince gün ışığına çıkmamış bir de 'psikolojik dizayn' var. Medya ve sosyal medya gibi her türlü iletişim aracı vasıtasıyla yürütülen telkin ve propaganda kampanyaları, iletilen subliminal mesajlar, yapılan bilinçaltı kurgulamaları bu psikolojik dizaynın en temel yöntemleri.

Psikolojik dizaynın bilinçaltı kurgulamalarında başvurduğu en etkili araçlardan biri ise "çirkin sanat" adı verilen sözde sanat türü. Çirkin sanat, resim, heykel, sinema, belgesel, edebiyat gibi her türlü sanat dalına girmiş durumda.

Çirkin sanata ait tablolar, heykeller, filmler, şiirler, romanlar, vs. kanalıyla verilen mesajlarda cinayet, intihar, saldırganlık ve vahşet temaları, tiksindirici, iç karartıcı, çirkin ve kasvetli öğeler, homoseksüellik, ahlaksızlık gibi iğrenç fiiller doğal gibi gösteriliyor, hatta övülüyor.

Örneğin, çirkin sanat yoluyla homoseksüellik propagandası, Ortaçağ'daki çeşitli ressam ve heykeltraşların çalışmalarına kadar uzanıyor. Bu tür çalışmalarda, ilk bakışta kadın heykeli ya da figürü gibi duran yapıtların dikkatli incelendiğinde aslında, doğrudan homoseksüel erkek tasvirleri olduğu hayretle görülüyor. Oğlan çocukları, genç erkekler hep kadınsı figürlerle, homoseksüel görünümünde tasvir ediliyor.

Gian Lorenzo Bernini'nin "Uyuyan Hermafrodit" heykeli; Caravaggio'nun "Gençlerin Konseri", "Meyve Sepetli Oğlan", "Lavta Çalan Oğlan", "Kertenkelenin Isırdığı Oğlan", "Bakus" isimli tabloları; homoseksüellikleriyle meşhur Donatello, Çellini bu tür sapkın tasvirler içeren eserlerin en bilinen örnekleri arasında.

Bu eserlerde, çekici kadın görünümü verilmiş erkekler, kadınsı figürlere sahip küçük yaştaki erkek çocuklar, homoseksüeller ve küçük çocukların yer aldığı sapkın ilişkiler ön plana çıkarılarak bilinçaltında doğal ve çekici gösterilmek isteniyor.

Çirkin sanat yalnızca homoseksüellik değil, cinayet, katliam, dehşet, vahşet, intihar gibi korkunç temaları da sıklıkla kullanılıyor. Flaman asıllı Peter Paul Rubens’a ait "Masumların Katliamı" tablosu, İtalyan ressam Artemisia Gentileschi’nin "Judith Holofernes'i Öldürüyor" isimli tablosu, Fransız ressam Jean Joseph Weerts’in "Marat Suikastı" isimli tablosu, bir gecede hepsi kocalarını öldüren 50 kadını konu alan İngiliz ressam John William Waterhouse’ın 1903 tarihli "Danaides" isimli tablosu, Çekoslovakya doğumlu Jakub Schikaneder’in 1890 tarihli "Evde Cinayet" tablosu, bu tür dehşet ve katliam konulu yüzlerce eserden bazı örnekler.

Bunlar ve benzeri eserler bugün de sık sık ve geniş çaplı gündeme getirilerek her türlü sapkınlığın normal gösterilmesi ve yaygınlaştırılmasında önemli bir psikolojik telkin aracı olarak kullanılıyor. Televizyonlar, sinemalar, sosyal medya ve her türlü iletişim aracı vasıtasıyla geniş kitlelere yayılıyor.

20. yüzyılda da çirkin sanat, özellikle Fransız asıllı ressam ve heykeltraş Marcel Duchamp'la birlikte modern sanat adı altında her zamankinden daha fazla ön plana çıkarıldı. Avangard sanat anlayışıyla sanatın en önemli unsuru olan estetik, yani "güzellik kaygısı" sanatta ölçü olmaktan çıkarıldı. Dada, Sürrealizm, Neo Dada, Arte Povera gibi akımlar ile çirkinlik, iğrençlik ve anti-estetik kavramlar sanatın içine yerleştirildi. Bacon'ın 1969 tarihli, yüzünü, çarpıtılmış canavar benzeri bir maskenin arkasında hapsolmuş biçimde tasvir ettiği, dehşet verici "Otoportre"si bunun örneklerindendir. Anti-estetik yaklaşımın esas alındığı Kitsch akımı ve bu akımın uygulayıcıları, güncel sanata çirkinlik ve bayağılık gibi kavramları taşıdılar.

80'li yıllarda ise, Bulgar felsefeci Julia Kristeva'nın abject (iğrenç) kavramı öncülüğünde, her türlü bedensel atığın dahi sözde sanat aracı olarak kullanıldığı bir döneme girildi. İğrençliğin, çirkinliğin her yönüyle sanata dahil olduğu, güzellik ve estetiğin terkedildiği bu dönemde çirkin sanat adeta doruk noktasına ulaştı.

Yazının başında, çirkin sanatın psikolojik dizaynın önemli unsurlarından biri olduğunu söylemiştik. Zira, askeri ve siyasi yöntemler ne kadar güçlü ve etkili olursa olsunlar, toplumlar ve zihinler ele geçirilmedikçe yeterli olamazlar. Oysa, çirkin sanatı da içine alan çok çeşitli ve karmaşık toplum mühendisliği yöntemleri sayesinde hedef kitlelerde aşağıdaki insan modellerini oluşturmak son derece kolay olacaktır:

- Davası, ideali ve aidiyet hisleri kalmamış, toplumsal bağları kopmuş, iradesi kırılmış, içine kapalı, karamsar, ümitsiz, işgal ve sömürü karşısında hiçbir direnç gösteremeyecek, rahatlıkla hakimiyet ve kontrol altına alınabilecek ezik, korkak ve itaatkar kitleler...

- Milli, manevi, ahlaki ve kültürel değerlerini yitirmiş, iyi-kötü, doğru-yanlış sorgulamayan, aşağılık kompleksine sahip, çıkarcı, yalnızca güce ve zenginliğe hayranlık duyan ve itaat eden, kolayca satın alınıp manipüle edilebilecek, istenildiğinde rahatlıkla vatanını, milletini, ailesini, en yakınlarını bile satabilecek karaktersizlikte, her türlü ajanlığı, casusluğu yapabilecek gazeteci, yazar, akademisyen, yönetici ve politikacılar...

- Hasta ruhlu, donuk şizofren kişilikli, vahşet ve cinayetten zevk alan, suikast, katliam ve terör olaylarında kullanılmaya uygun psikopat ve kriminal kişiliğe sahip katiller.

Derin Dünya Devleti, psikolojik dizayn yöntemleriyle özellikle İslam ülkelerinde, saydığımız türden çarpık insan modellerini hızla devşirmeye devam ediyor. Dolayısıyla bu psikolojik savaş ve onun önemli bir aracı olan çirkin sanat çok kapsamlı deşifre edilmeli. Çirkin sanatın, sanatın ya da doğallığın bir parçası değil, tam aksine, toplumların manevi ve kültürel dokusunu bozmaya, insanların ruhunu köreltip değerlerini yok etmeye, bilinçaltlarını altüst etmeye yönelik özel sistematik ve organize bir programın parçası olduğunun geniş kitlelere anlatılması hayati önem taşıyor.

Adnan Oktar'ın Riyadh Vision & Kashmir Reader'da yayınlanan makalesi: 

http://www.riyadhvision.com.sa/2017/08/27/another-method-of-indoctrination-the-hideous-art/

http://kashmirreader.com/2017/08/26/hideous-art-subtle-insidious-form-indoctrination/


Masaüstü Görünümü