Harun Yahya

Üniversiteler terörizmin üreme alanı değil, son bulduğu yerler olmalı



Türk kamuoyu, Türkiye'de bölücü terör örgütlerinin son dönemlerde gerçekleştirdikleri saldırı ve faaliyetlerine katılan birçok militanın üniversite öğrencileri olduğunu şaşkınlıkla öğrendi. Bu militanların bir yandan üniversite eğitimlerine devam ederken diğer yandan terörist kamplarda gerilla eğitimi alıp silah kullanmayı ve bomba yapmayı öğrendikleri anlaşıldı. Bu üniversite öğrencisi teröristler arasında PKK, DHKP-C ve TKP/ML gibi terör örgütlerinin üst düzey liderleri, militanlar, bombacılar, suikastçılar ve hatta intihar bombacıları vardı.

İlk bakışta bu durum bir çelişki gibi görünüyor. Genel görüşe göre, teröristler genellikle, dünyada bir kimlik arayışı içinde olan eğitimsiz, fakir, yeterli zekaya ve beceriye sahip olmayan başarısız kişiler. Evet, bu argüman bazı kişilerin teröre yönelme motivasyonunu açıklamak için geçerli olabilir. Ancak gerçek şu ki, terör örgütleri bünyelerine yeni kattıkları kişilerde ve yöneticilerde tam tersi özellikler ararlar.

Verilen emirleri herhangi bir sorun yaşamadan mümkün olan en iyi şekilde yerine getirecek gerekli operasyonel becerilere sahip, yetenekli, zeki, eğitimli kişileri tercih ederler. Kuşkusuz, yukarıda sözü edilen "niteliksiz" grup da bu terör örgütlerinde gözden çıkarılabilir eleman olarak veya basit ayak işlerini yapmak üzere bir yer bulabilir. Ancak, gerçek, etkili ve operatif ekipler üniversitelerden alınırlar. Ayrıca günümüzde bu nitelikler uluslararası terörist grupları için giderek önem kazanmaktadır.

Konuyla ilgili bilimsel çalışmalar bu gerçeği destekleyen benzer sonuçlar vermektedir.

Örneğin, ABD Hava Kuvvetleri Özel Araştırmalar Bürosu'ndan Charles Russell ve Bowman Miller, Latin Amerika, Avrupa, Asya ve Orta Doğu'da terör faaliyetlerine katıldığı bilinen on sekiz devrimci grubun üyeleri ile ilgili sosyolojik bir çalışma yürüttüler. Japonya’daki Kırmızı Ordu, Almanya’daki Baader-Meinhof örgütü, Kuzey İrlanda'daki IRA, İtalyan Kızıl Tugaylar ve Türkiye’deki PKK üyelerinin dahil olduğu çalışma bazı ilginç sonuçlar verdi:

"Terörist faaliyetlerde kadro veya lider olarak yer alan kişilerin büyük çoğunluğu oldukça iyi eğitimli. Nitekim, kimliği saptanan teröristlerin yaklaşık üçte ikisi üniversite eğitimi almış kişiler, üniversite mezunları veya yüksek lisans öğrencileri. "

Doğrusu, tarihe baktığımızda, terör örgütlerinin üniversiteleri önemli stratejik merkezler haline getirdiğini görüyoruz. Lider kadroları, teorisyenler ve terörist gruplarının en ateşli destekçileri ideolojik eğilimlerini çoğunlukla üniversitelerde geliştirdiler. Devrimci faaliyetler ve eylemlerle genellikle üniversitede tanıştılar.

Üniversiteler, kontrolsüz ve denetlenmemiş halde bırakıldıklarında, her türlü bölücü, anarşist ve terörist ideolojinin, bilimsel, siyasal, sosyolojik ve felsefi söylem adı altında öğrencilere kolayca sunulabilecekleri uygun bir ortam sağlayabilirler. Terörist faaliyetlerle ilişkili grupların, üniversitelerin özerkliklerini ve denetimden muaf tutulmamalarını protesto etmelerinin ve bu amaçla karışıklık meydana getirmelerinin nedeni de budur. Hiç kimsenin terörist faaliyetlerine veya örgütlerine müdahale etmelerini istemezler.

Özellikle son yüzyılda, çeşitli üniversitelerdeki öğrenci hareketleri anarşist hareketlerin ve terörizmin tetikleyicisi olmuştur. "Anarşi, şiddet, terör ve kitle katliamları sosyalist devrimin temel araçlarıdır” diyen Lenin, Troçki, Mao ve Stalin gibi komünist terör liderlerin ideolojik geçmişleri, örgütsel faaliyetlerinin ve uygulamalarının temeli üniversite yıllarına dayanır.

Komünist terörün öncülerinden gelen bu gelenek, takipçileri tarafından hala benimsenmektedir. Birkaç örnek vermek gerekirse:

1970'lerde İtalya'da 14.000 şiddet olayından sorumlu ve bombalama, kundakçılık, suikast ve adam kaçırma ile meşhur Kızıl Tugaylar'ın kuruluşu, Trento Üniversitesi öğrencisi Renato Curcio'nun 1967'de üniversitede Marx, Mao ve Che Guevara'nın komünist görüşlerine dayalı sol görüşlü bir çalışma grubu oluşturması ile başladı.

Fransız sosyolog Michel Wieviorka, the Making of Terrorism (Terörizmin Oluşumu) adlı kitabında Kızıl Tugaylar’ın ortaya çıkışını şu sözlerle anlatır: "Her şey Trent Üniversitesi’ndeki öğrenci hareketinin yüksek komutasında başlar". (The Making of Terrorism, Michel Wieviorka, Chicago Üniversitesi Matbaası, s. 97)

Baader-Meinhof terörist grubunun kökeni 1960'ların sonlarında Batı Almanya üniversitelerinde başlatılan öğrenci protestolarına dayanır. The Guardian gazetesi organizasyonu şu şekilde tarif eder: "Altmışların öğrenci devrimlerinden doğan solcu bir terörist grup olan Baader-Meinhof grubu, 70'lerde bir dizi bombalama, suikast ve kaçırma olayı ile Batı Almanya'yı terörize etti."

Aynı şekilde, 1980'de patlak veren ve zaman zaman alevlenen ve 70.000 kişinin ölümüne neden olan Peru'daki iç savaş da bir üniversite hareketinden kaynaklandı. Peru Komünist Partisi'nin silahlı kolu “Aydınlık Yol” ilk olarak Ayacucho'daki Huamanaga Üniversitesi'nde bir Maoist grup olarak ortaya çıktı. Örgüt, Çin gezisi sırasında Maoist fikirlerden etkilenen, aynı üniversitede felsefe profesörü olan Abimael Guzmán tarafından yönetildi. Wieviorka olayı şu şekilde özetler: "Bir asır önce Rusya'da olduğu gibi Peru'da Ayacucho'da öğrenciler üniversitedeki bir anlaşmazlıktan popüler veya solcu bir harekete ve bunlardan terörizme vb. yöneldiler" (Wieviorka, s. 41)

Bunun gibi sayısız örnek bulunmaktadır.

Görüldüğü gibi, eğitim, kültür, teknoloji, refah, medeniyet ve aydınlanmanın beşiği olan üniversiteler, yüzyılı aşkın bir süredir maalesef terörizmin pençesinde kıvranmakta. Komünist, faşist, radikal, etnik veya ayrılıkçı olsun, her tür terörist oluşum, eğitim ve aydınlanma, koridorlarını kendi kötü amaçlarıyla sömürmek için yarışa girmiştir.

Bu nedenle, üniversiteleri terörizmin kanlı ellerinden uzak tutmak ve onları mümkün olan en kısa sürede tüm terörist unsurlardan temizlemek, böylece onları şeffaf ve denetime açık bir hale getirmek tüm dünyanın barış ve güvenliği için hayati bir adım olacaktır.  

Eğitim sisteminde yapılması gereken ilk şey bilginin eşit öğretilmesidir. Tıpkı bilim, akıl ve vicdana karşı ideolojilerin öğretilmesi gibi, bunların cevaplarının da müfredata dahil edilmesi hayati bir zorunluluktur. Tek taraflı, sapkın terörist görüş ve düşüncelerin temelini oluşturan ideolojiler üniversitelerde dayatıldığı sürece, üniversitelerin sayısının artırılması çözüm sunmaktan ziyade terör için taze kan sağlayacaktır. Burada önemli olan, üniversitelerde dürüst, doğru, rasyonel ve tarafsız bir eğitim sunmaktır. Bilimsel gerçeklere dayanan, yalandan, hurafelerden ve aldatmacadan arınmış söylemler, gençleri akıl ve vicdana yönlendirecektir. Sapkın terörizm ve anarşizm ideolojilerinden ve radikalizmin bağnaz görüşlerinden arınmış sağlıklı bir eğitim sistemi, gerçekleri ve doğruları insanların vicdanına sunan bir sistem, terörizmin ideolojik ve fiziki varlığına yönelik en büyük darbe olacaktır.

Adnan Oktar'ın News Rescue'da yayınlanan makalesi:

http://newsrescue.com/universities-places-terrorism-ends-not-breeding-ground/

Masaüstü Görünümü