Harun Yahya

Evsizler kimin problemi?



‘’Evsizlere yönelik düşmanca tavırdaki artış toplumumuzun en zayıf üyelerine nasıl davrandığımızın acı bir göstergesi. Sokaklarda yaşayan insanlara eziyet etmek ya da üstlerine su sıkmak yerine hayatlarını yeniden kurmalarında onlara yardımcı olmamız gerekir.’’

Bu sözler Londra merkezli bir yardım kuruluşunun yöneticisine ait ve son derece yürek burkan bir gerçeği yansıtıyor.

Evsizlik dünya çapında giderek yaygınlaşan bir sorun ancak çok nadiren gündeme geliyor. Oysa ki Birleşmiş Milletler’e göre dünyada 100 milyon kişi evsiz ve 1,6 milyar kişi de insani gereklilikleri karşılayan bir barınağı olmaksızın yaşıyor. Ancak evsizlik oranındaki sürekli artış düşünüldüğünde bugünkü rakamların çok daha yüksek olduğunda hiç şüphe yok.

Evsizlikteki artışa yetişmekte zorlanan ülke yönetimleri, ister zengin ister fakir olsun bir şekilde bu problemden etkileniyorlar. Örneğin dünyanın en zenginlerinin yaşadığı New York’ta bugün 60,000 kişi evsiz olarak yaşıyor

Bu sorunun çok konuşulmayan ancak giderek daha da belirginleşen bir başka boyutu var. İnsanlar bu mazlum kişilere karşı giderek daha düşmanca bir duruş sergiliyor.  Nefret kültürünün rahatsız edici bir örneği ve yansıması olan bu gelişme, evsiz insanların sanki birer suçlu ve hatta halkın gözünden saklanması gereken birer lekeymiş gibi muamele görmesine yol açıyor. Öyle ki, İngiltere’nin birçok şehrinde evsizlerin daha önce üzerinde uyuduğu beton zeminlerin üzerine demir dikenler dikiliyor. Parklardaki banklar ve diğer yüzeyler, bu kişilerin üzerinde yatamayacakları şekilde dizayn ediliyor. Örneğin artık banklar daha dar, ön kısmı aşağı doğru yuvarlak ve iki kişilik bankların ortasında da demir bir ayrım yeri var. Hatta altlarında da kimse uyuyamasın diye demir çubuklar mevcut. Güvenlik görevlilerinin geceleri evsizlerin üzerine su sıktığına yönelik raporlar mevcut. Otobüs durakları banklarda kimsenin uyuyamayacağı şekilde dizayn ediliyor. Paris, Montreal, New York ve Tokyo’da da benzer dikenler ve tedbirler görülmeye başlandı. Avustralya kanunlarına göre ise ‘bir insanın sadece varlığı bile başka bir insana rahatsızlık veriyor ya da etrafı makul şekilde ‘zevkle seyretmesine’ engel oluyorsa’ yetkililerin evsiz insanları oradan uzaklaştırma yetkisi var.  Paris polisinin evsiz insanların üzerinden battaniyelerini alıp bulundukları yeri terk etmeye zorladıklarına dair raporlar mevcut. Diğer bir deyişle, evsiz insanlara yönelik düşmanca tavır endişe verici bir hızla artıyor.  Birçok evsiz kişi de bu durumu doğruluyor ve özellikle son yıllarda kendilerine yönelik tavrın değiştiğini, insanların daha umursamaz ve sert olduğunu söylüyor.

Tüm bunlar artık akşam haberlerinin sıradan birer parçası haline gelen benzer korkunç örnekleri akla getiriyor. Örneğin daha geçen yaz İtalya Venedik’teki bir kanalda önlerinde boğulmakta olan Afrikalı bir mülteciye yardım etmek yerine onunla dalga geçen kişilerin videosu ortaya çıkmıştı. Bu mülteci birkaç dakika içinde bu kişilerin gözü önünde boğularak can vermişti. Yine birkaç sene önce bir mülteci kucağında çocuğuyla sınır yetkililerinden kaçmaya çalışırken Macar kameraman bir kadın, bu adama çelme takmış ve hem çocuğu hem adamı yere düşürmüştü. Benzer şekilde Avrupa polisi aralarında kadın, çocuk ve yaşlıların olduğu mülteci gruplarına göz yaşartıcı bomba atmış, onları coplarla dövmüştü. Oysa ki bu insanlar sadece canını kurtarmak istiyordu.

BM raporunun da belirttiği gibi ‘dünya çapında evsizliğin yapısı ve kapsamı, toplumda evsizlik olgusuna yönelik bir şefkatsizliğin olduğunu gösteriyor’. Bu insanların güvenli bir evi, yemeği, sıcak bir yatağı ve mahremiyetlerinin olmadığını, sürekli olarak eziyet, şiddet, istismar ve aşağılanma tehdidiyle karşı karşıya olduklarını unutmamamız gerekiyor. Ayrıca birçoğunun tıbbi sorunları var. Kadınlar, çocuklar ve yaşlılar, özellikle de kış aylarında büyük risk altında. Daha da kötüsü bu yardıma muhtaç insanlar, sokaklarda satılan uyuşturucunun en kolay hedefi durumundalar. Bunun en güncel örneği İngiltere, Manchester’da son zamanlarda görülmeye başlanan bir uyuşturucu. Özellikle evsizlere satılan bu uyuşturucu o kadar zararlı ki, kullananları neredeyse yaşayan ölüler haline getiriyor. Bu uyuşturucuyu kullanmış kişilerin ortaya çıkan videolarında, söz konusu kişiler tüm vücut kontrollerini kaybetmiş, bir tarafa devrilmiş, ya da oldukları yerde donmuş şekilde görülüyorlar. Daha da kötüsü etraftan geçen çoğu kimse yardım etme girişiminde bulunmadığı gibi çoğu zaman onlara bakmıyor bile.

Her şeye rağmen güzel gelişmeler de var. İyi insanlar bu mazlum kişileri unutmadıklarını göstermek için ellerinden geleni yapıyor. Örneğin birçok İngiliz, şehirlerinde sıklaşmaya başlayan demir dikenleri protesto amacıyla bu dikenlerin üstüne yataklar, yastıklar yerleştiriyor. Dünyanın diğer şehirleri kadar olmasa da kendi evsizlik problemiyle başa çıkmaya çalışan İstanbul’un yardımseverleri de her gece şehrin mazlumlarına yardım etmek için bir araya geliyor ve çorba dağıtıyor. Sayısız yardım kuruluşu sürekli gece gündüz çalışarak, herkes gibi saygı ve sevgiyi hak eden bu kişilerin acısını dindirmek için elinden geleni yapıyor.

Kimse evsiz olmayı seçmez ve kimse de evsiz olduğu için düşmanca bir muameleyi hak etmez. Hatta bu kişiler, birçoğumuzun düşünmek bile istemeyeceği zorlukları yaşadıkları için daha çok saygı ve şefkati hak etmektedirler.  

Peki nasıl olur da dünya hükümetleri bu sorunu çözemiyor? Dünya ülkelerinin bu konuda birçok iyi niyetli girişimde bulunduğu bir gerçek. Ancak belli ki bu girişimler yeterli değil. Dolayısıyla çözüm ararken stratejileri dikkatli bir şekilde belirlemek ve öncelikleri doğru tespit etmek önemli. Atılacak en acil adımlar arasında şunlar sayılabilir:

- Barınak ve yardım görevlisi sayısı en kısa zamanda arttırılarak mümkün olduğunca çok kişi sokaklardan kurtarılmalı. Halkı çok zorlamayacak basit vergi programlarıyla bu konuda hızlıca finansman sağlamak mümkün. Örneğin bir evsizler fonu oluşturularak her kredi kartı sahibinden ayda 1 TL evsizlere katkı payı olarak alınabilir.

- Eğer gidecek güvenli, insan onuruna yakışır, yeterli mahremiyeti olan bir yer yoksa, şartlar ne olursa olsun, kimse evinden zorla çıkarılamamalı. Hükümetler ev sahiplerinin böyle durumlarda yapacakları masrafları yukarıda belirtilen fondan karşılayabilirler.

- Asgari ücret her durumda kira ve gıdayı rahatça karşılayabilmeli.

-  Kimse sağlık masrafları yüzünden kirasını ödeyemeyecek ve evinden olacak bir duruma düşürülmemeli. Diğer bir deyişle, insanlar hasta olduklarında bir de üstlerine evlerini kaybetme riskiyle karşı karşıya kalmamalı.

Kendimizi bu insanların yerine koymalıyız. Kimse bu durumda olmayı istemez ve özellikle kimse bu durumda olduğu için düşmanca bir tavırla karşılaşmak istemez. Dolayısıyla gecikmeden hatalarımızı telafi edelim ve daha iyi, daha şefkatli, daha sevgi dolu olmayı seçelim. Geçmişte yapılan seçimler ne olursa olsun her zaman için değişme ve doğru olanı yapma fırsatı var. Yardım etmek her zaman kolay olmayabilir ve hatta büyük fedakarlıklar gerektirebilir, ama iyi insan olmayı, yardım etmeyi bu kadar değerli kılan da budur. Çünkü bunu herkes yapamaz.

Adnan Oktar'ın American Herald Tribune'de yayınlanan makalesi:

http://ahtribune.com/economy/1573-homeless.html

Masaüstü Görünümü