Harun Yahya

Katar krizi



Ortadoğu, nüfusun çoğunluğunu Müslümanların oluşturduğu, dünyanın kalbinde bir bölgedir. Jeopolitik önemi, petrol ve doğal gaz gibi zengin kaynakların bulunduğu topraklara sahip olması sebebiyle bu bölge sürekli olarak yabancılar tarafından oynanan oyunlar sonucu çatışmaların merkezi durumundadır.. Bu yabancılar, bir ülkeden bir diğerine göre değişir ancak hepsi tek bir beyin, tek bir merkez tarafından kontrol edilir, bu kontrol merkezi İngiliz derin devletidir. Modern Ortadoğu ülkelerinin çoğunun İngiltere tarafından kurulduğu göz önünde bulundurulduğunda, Ortadoğu'yu kan gölüne çeviren politikalar hep aynı merkezin işi olmuştur. Günümüz Ortadoğu ülkelerinin sınırları, Winston Churchill başkanlığında Kahire toplantısında çizilmiştir.

Müslüman ülkeler çoğu zaman bu şeytani planların hedefi olmuşlardır. Bu merkez, aldatıcı bir taktikle Müslüman ülkeleri sırasıyla kontrolü altına alarak kendince sağlam adımlarla ilerlemektedir. Örneğin, kısa bir süre önce Irak, sözde kitle imha silahlarının varlığı bahane edilerek işgal edilmiştir. Bugün, ülkedeki mevcut durumu görmek zor değildir ve durum her geçen gün kötüye gitmektedir. Irak’ı Libya, Suriye ve Yemen takip etmiştir. Afganistan ve Irak işgallerinin, İran-Irak Savaşı'nın, İran Devrimi'nin, Kızılay Projesinin, Orta Doğu'nun parçalanmasının, Medeniyetler Çatışması'nın ve Müslüman Savaşları Çağı’nın fikir babası Bernard Lewis'in İngiliz derin devletinin etkisi altındaki bir İngiliz askeri istihbarat subayı olması dikkate değerdir. 

İngiliz derin devletinin temel amacı İslam dünyasını zayıf ve parçalanmış bırakmaktır. Çünkü siyasi, sosyal ve ekonomik açıdan istikrarsız bir Müslüman dünyası İngiliz derin devletinin sinsi planlarına uymaktadır. Bugün, benzer acımasız stratejilere hedef  olma sırası Katar’dadır. Terörist grupları finanse etme gerekçesiyle, 5 Haziran’da Katar krizi aniden dünyayı sarsmış ve bu yönüyle gündeme oturmuştur ancak, işin aslı göründüğü gibi değildir. Yine İngiliz derin devleti, İslam ülkelerinin arasını açmak suretiyle benzer bir plan uygulamaktadır. Suudi Arabistan ve Mısır öncülüğünde birçok KİK (Körfez Arap Ülkeleri İşbirliği Konseyi) ülkesi Katar’a karşı birdenbire ciddi yaptırımlar uygulamaya başlamış ve ülkeyi ablukaya almışlardır. Aslında bu durum Katar’ın başına ilk kez gelmemiştir. 2014'te, Suudi Arabistan öncülüğünde Körfez Devletleri birkaç ay boyunca Katar ile diplomatik ilişkilerini askıya almışlardır. Georgetown Üniversitesi’nin Doha’daki birimi, Uluslararası ve Bölgesel Araştırmalar Merkezi başkanı Mehran Kamrava’ya göre "Bu durum 2014 yılında meydana gelen diplomatik ihtilafa göre çok daha dramatiktir"[1]. Katar, ithalatının yaklaşık yarısının geçtiği güzergahta Suudilerle tek bir kara sınırına sahip bir yarımada olduğundan, bu kez yaptırımlar oldukça sert olmuştur. Zira Suudi Arabistan sınırını kapatmış ve Körfez ülkeleri Katar’a hava ve kara taşımacılığını durdurmuşlardır.

İran ve Türkiye, hem deniz hem hava yoluyla Doha’ya “insani yardım” göndermeye başlayan ülkelerdir ve Cumhurbaşkanı Erdoğan Katar’a yapılanların büyük bir hata olduğunu belirtmiş ve Katar’ın yalnız bırakılmasını “insanlık dışı ve İslami değerlere aykırı" olarak nitelemiştir[2]. Rusya da Katar’a desteğini ilan etmiştir. Şu an , Suriye iç savaşındaki kilit oyuncuların sahneye gelmesiyle  oluşan  ittifak bu istenmeyen krizin sona erdirilmesinde önemli bir rol oynayacaktır. Türkiye, hem krize müdahil ülkeler hem de ABD ile yoğun bir mekik diplomasisi yürütmektedir. Katar’a uygulanan ambargolar, özellikle de gıda ambargosu sadece ülkedeki masum halkın mağdur edilmesine neden olmaktadır. Bu abluka yüzünden acı çeken halktır, sivillerdir. Ayrıca, bir ülkeyi tecrit etmek, sorunları çözmenin doğru yolu değildir. Bugün, Katar ve Türkiye'yi yalnız bırakmak isteyenler. geçmişte İran'ı ve Rusya'yı yalnız bırakmak istemişlerdir.. Yalnız bırakılan bu ülkelerin güçlü ve sağlam ittifakı bu oyunu hazırlayanlara büyük bir darbe olacaktır. Astana toplantılarında, Suriye İç Savaşı'yla ilgili olarak hiçbir gelişmenin yaşanmadığı uzun bir süreden sonra sağlam adımlar atılması bize bunun gerçekleşebildiğini göstermiştir.

Türkiye uzun süredir özellikle ihtiyaç duydukları zamanlarda müttefiklerinin yanında olmasıyla bilinmektedir. Türkiye bu tutumuyla bölgede gidişata yön veren bir aktör olduğunu göstermiştir. Örneğin Batı, Rusya ile ilişkilerini kestiğinde Türkiye Rusya’nın yanında olmuştur; Suriye ve Irak'tan kaçan mültecilere ev sahipliği yapmıştır; P5+1 nükleer anlaşma öncesi günlerde İran tecrit edildiğinde İran ile ilişkilerini hiçbir zaman koparmamıştır ve şimdi Türkiye en zor günlerinde Katar’a destek vermektedir. Katar, İran'ın ve Türkiye'nin desteği olmadan bu baskıya hiçbir şekilde direnemezdi.

19 Aralık 2014'te Katar-Türkiye savunma işbirliği anlaşmasının imzalanmasına istinaden, Türkiye Katar'da bir askeri üs kurmuştur. Türkiye Cumhuriyeti Büyük Millet Meclisi’nin resmi kararını takiben, Türkiye kısa bir süre önce Katar’a 5.000 asker yerleştirmiştir. Bu eylem oldukça ilgi çekmesine rağmen, Türkiye'nin çatışmayı tırmandırmak istediği anlamına gelmemektedir; aksine ordunun varlığı krizin diplomasi yoluyla çözülmesinin yolunu açacaktır. Bu askeri üsse yönelik eleştirilerle ilgili olarak Türkiye Savunma Bakanı Fikri Işık, "Katar'daki üs hem bir Türk üssü hem de Katar ve bölgenin güvenliğini koruyacak bir üstür" demiştir[3].

Bu krizin hedefinin sadece Katar değil aynı zamanda Katar’ın uzun vadeli müttefikleri Türkiye ve İran olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Zira Suudi Arabistan ve müttefikleri, İran'la diplomatik ilişkilerin kesilmesi, Türkiye'nin Katar'daki askeri üssünün ve El-Cezire Televizyonunun kapatılmasını içeren 13 maddelik bir talep listesi öne sürmüştür. Cumhurbaşkanı Erdoğan bu listeyi "uluslararası hukuka aykırı" olarak değerlendirmiştir[4]. Aynı zamanda, İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani geçtiğimiz günlerde “Katar kuşatmasını” kınamış ve “İran'ın kara, deniz ve hava alanının dost bir millet olarak Katar’a açık olacağını” belirtmiştir[5]. En son haberlere göre, Katar Dışişleri Bakanı Muhammed bin Abdülrahman Al Tani talep listesinin "reddedilmeye mahkum olduğunu" söylemiştir.[6]

Ortadoğu'nun iki güçlü devleti olan Türkiye ve İran ihtiyacı olanların her zaman dostu olmuş ve her zaman insani bir yol seçmişlerdir. Bölgede İngiliz derin devletinin sinsi oyunlarının Müslüman ülkeler arasında düşmanlığı tahrik ettiğini ve bu ülkelerin birbirlerini yok etmek arzusuyla İngiliz derin devletinin tuzağına düştüklerini görmek son derece rahatsız edicidir. Suriye ve Irak'ta Müslümanlar zorluk çektiklerinde bazı Müslüman ülkeler uyum ve birlik içinde hareket etmemişlerdir. Ne var ki, İngiliz derin devleti sadece internet üzerinden bile olsa Müslümanlar arasında düşmanlığı kışkırttığında, bazı Müslüman ülkeler bu oyuna düşmüşlerdir. Müslümanların, bu planların arkasındaki asıl sebepleri görmelerinin, temkinli olmalarının ve tıpkı Türkiye ve İran gibi bu oyunları bozmalarının zamanı gelmiştir. Dünya liderlerinin de Katar için açıkça konuşması, uzlaşma mesajları vermesi ve bu çirkin krize son vermek için diplomasi yanlısı olduklarını göstermeye devam etmeleri önemlidir.

 


[1] http://www.npr.org/sections/parallels/2017/06/17/533054129/qatars-crisis-with-saudi-arabia-and-gulf-neighbors-has-decades-long-roots



[2]  http://www.npr.org/sections/parallels/2017/06/17/533054129/qatars-crisis-with-saudi-arabia-and-gulf-neighbors-has-decades-long-roots



[3] http://www.dnaindia.com/world/report-turkey-has-no-plans-to-reassess-military-base-in-qatar-minister-2481542



[4] http://www.aljazeera.com/news/2017/06/erdogan-ultimatum-international-law-170625072407885.html



[5] http://www.aljazeera.com/news/2017/06/iran-hassan-rouhani-condemns-siege-qatar-170625174347048.html



[6] http://www.aljazeera.com/news/2017/06/qatar-diplomatic-crisis-latest-updates-170605105550769.html



Adnan Oktar'ın Tehran Times'da (İran) yayınlanan makalesi

Masaüstü Görünümü