Harun Yahya

Katar Krizi ve Müslümanların Sorumluluğu



Müslüman dünyası 19. Yüzyılın ikinci yarısından itibaren bir fitne çukurunun içine yuvarlandı. Kuzey Afrika, Ortadoğu ve Yakın Asya bölgelerine 150 yıl boyunca ihtilaller, iç savaşlar, çatışmalar ve işgaller hakim oldu. Kadın, çocuk, yaşlı, genç, milyonlarca Müslüman bu şiddet ortamında şehit oldu. Milyonlarcası da sürgünde, mülteci kamplarında, yıkılmış şehirlerde, harabe evlerde hayata tutunmaya çalıştı.

Bu karanlık dönemde Arap’ıyla, Kürt’üyle, Berberi’siyle, Türk’üyle, Türkmen’iyle, Azeri’siyle, Afgan’ıyla, İranlı’sıyla, Pakistanlısıyla her milletten masumlar kardeş kavgasında can verdi. Sadece 20. Yüzyılın ikinci yarısında 10 milyondan fazla Müslüman, başka Müslümanların ateşlediği kurşunlarla şehit oldu. Müslüman dünyası kan ağlarken bu kötülükleri örgütleyenler ise zenginleştiler, siyaseten güçlendiler ve Müslümanlar üzerinde nüfus sahibi oldular.

21. Yüzyıl ile birlikte bu fitne ateşine terör de eklendi. Artık Irak’ta, Suriye'de, Yemen'de, Mısır'da, Libya'da Müslümanlar camileri bombalamaktalar. İntihar bombacıları çarşıları, pazarları, okulları, hastaneleri, sokakları kana buluyorlar. 1400 yıllık İslam tarihinde görülmemiş büyüklükte bir fitne bulutu Müslümanların etrafını çepeçevre sarmış durumda. Müslüman dünyasında ise bir basiret bağlanması yaşanıyor. Ezilen mazlum Müslümanların sesi fitnenin gürültüsü arasında kaybolup gidiyor. Diğer yandan Müslümanları kavuran ateş her geçen gün daha büyüyor ve daha çok Müslümanın çepeçevre sarıyor. İslam topraklarına kalıcı olarak yerleşiyor.

Bugün Libya, Suriye, Yemen, Irak ve Afganistan'da iç savaş vardır. Mısır, Lübnan, Pakistan ve Cezayir ise terörle yaşamaktadır. Filistin ikiye bölünmüştür. Bazı basında İran ve Suudi Arabistan'ı parçalayan yeni haritalar sıklıkla yayınlanmaktadır. Böyle bir ortamda Müslümanlara düşen farklılıkları değil ortak noktaları öne çıkarmak, çatışmayı değil ittifakları desteklemektir. Arap yarımadasının batısı, kuzeyi ve güneyi fitnenin içindedir. Son günlerde doğusunu da karışıklığa sürükleyecek bir adım atılmıştır. Bölge ülkeleri, bir tarafta Mısır, Suudi Arabistan, Bahreyn, Birleşik Arap Emirlikleri, Yemen, Libya ve Maldivler karşı tarafta da Katar olmak üzere yeni bir bölünmeye sürüklenmektedir.

Bu yeni ateşin fitili Ramazan bayram öncesi 7 ülkenin Katar’a boykot uygulaması ile tutuşturuldu. Katar’dan acilen olarak elçiliklerini kapatması ve Katar vatandaşlarının ülkeleri terk etmesi istendi. Katar’ın tek kara sınırı olan Suudi Arabistan sınırı kapatıldı. Bu karar ile ülkeye gıda ve acil yârdim ihtiyaçlarının girişi engellenmiş oldu. Bu şiddetli yaptırımları ağır istekler muhteva eden bir ültimatom izledi. İstekler arasında Katar merkezli medya kuruluşlarının kapanması ve askeri ittifakların durdurulması gibi herhangi bir egemen devletin kabul etmesi imkansız şartlar vardı. Cevap için verilen 10 günlük sürenin sonunda Katar red cevabı verdi. Ambargo bugün hala devam ederken, Katar hükümeti ülkelerine yöneltilen taleplere boyun eğmeyeceğini ifade ediyor.

Bu gelişmeler Arap Yarımadası'nın batısını ve karşı kıyıdaki İran'ı içine alabilecek bir gerilim ve askeri hareketlilik anlamına gelebilir. Boykot uygulayan Suudi Arabistan, Bahreyn ve Birleşik Arap Emirlikleri Basra Körfezi’nin Sünni komşuları. Karşı kıyıda ise Şii İran var. Yine Körfezin kuzey kıyılasında da Irak'ın Şii ağırlıklı Basra bölgesi var. Bölgede Sünni-Şii gerilimin artmasının nasıl bir sonuç doğuracağı önceden kestirmek imkansız.

Ayrıca Körfez bölgesi dünya petrol rezervlerinin üçte ikisini, doğal gaz rezervlerinin de üçte birini kontrol ediyor. Körfezin çıkış kapısı olan Hürmüz Boğazı ise Kuveyt, Irak, İran, Suudi Arabistan, Bahreyn, BAE ve Katar petrollerinin çıkış yolu. Dünya petrol ticaretinin %40’ı Hürmüz’den geçiyor. Bu yolun tehlikeye girmesi, meseleye uluslararası toplumun da dahil olmasına sebep verecektir. Bugün Akdeniz, adeta bir savaş denizi haline dönüşmüştür. Basra Körfezi’nin de benzer şekilde uçak gemileri, destroyerler, denizden karaya füzeler ya da savaş uçakları ile dolması bölgeyi topyekûn bir savaşa bir adım daha yakınlaştıracaktır. Bu savaşın varabileceği noktaları hayal etmek bile imkânsızdır.

Ramazan sonunda başlayan krizin mağdurları bir kez daha mazlum Müslümanlar olmaktadır. Katarlıların yaşadıkları ülkelerden ayrılması ile birçok aile parçalanma tehlikesi ile karşı karşıya kalmıştır. Bölge ekonomisi hızla zarar görmekte, Müslümanlar gereksiz yere fakirleşmektedir. En önemlisi krizin getirdiği belirsizlik ortamı ile bölgeye bir tedirginlik yerleşmektedir.   

Bugün yaşanan gerilimden karlı çıkanlar hiçbir şekilde Müslümanlar değildir. Tam tersine bu durum, Müslüman dünyasına daha fazla parçalanma getirecek ve yine sadece belli odakların işine yarayacaktır. Bölgede Irak, Kuveyt, Türkiye, İran ve Umman boykotu desteklemediğini açıklayarak tarafsız kalmışlardır. Ancak sessiz kalmak yeterli değildir. Türkiye ve Kuveyt'in arabulucu girişimleri bu yönde büyük bir önem taşımaktadır; bu çabaya diğer bölge ülkeleri de mutlaka dahil olmalıdır. Kuveyt Emiri Şeyh Sabah el-Ahmed el-Cabir es-Sabah, Körfez ülkeleri arasındaki anlaşmazlıkları gidermenin, "vazgeçemeyeceği bir görev" olduğunu söylerken, Türkiye krizin hemen ertesinde gerekli diplomatik görüşmeleri yaparak ve Katar’a yiyecek göndererek krizin  insani ve siyasi boyutunun büyümesine engel olmuştur. Kuveyt Dışişleri Bakanı Es-Sabah, sorunun diyalog yoluyla çözülmesi gerektiğini belirtmiş ve Müslümanların aralarındaki anlaşmazlıkları mutlaka ittifak içinde ve "Körfez çatısı altında" yani kendi aralarında çözmeleri gerektiğine vurgu yapmıştır. Es-Sabah'ın, "Katar'daki kardeşlerimiz, kardeşlerinin kaygı ve endişelerinin arkasındaki gerçeği anlamaya, güvenlik ve istikrarı güçlendirme çabalarına karşılık vermeye hazır" ifadesini kullanarak tarafları barıştırmaya yönelik çabası taktire şayandır. Türk ve Kuveyt yönetimlerinin uzlaştırıcı bir rol oynayarak önemli bir Müslüman alametini gerçekleştirmesi oldukça önemlidir. Bu desteklenmesi, takdir edilmesi ve başarıya ulaşması için dua edilmesi gereken bir tavırdır.

Müslümanlar birbirlerine karşı karşıt tutumları tetikleyerek değil, tam tersine dost kalarak ve güçlerini birleştirerek dünyaya barış ve huzur getirebilir; daha da önemlisi Kuran ile kendilerine verilen yükümlülüğü yerine getirmiş olurlar. Müslümanlar arasındaki ayrılık sadece bir tuzaktır ve bu tuzağa düşmek, Müslümanlara daima pahalıya mal olmuş, daima kan ve dehşet getirmiştir. Müslüman alemi bir tuzağa düştüğünü görmeli ve ayrışacak değil, ittifak edecek yollar aramalıdır. "Müminler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını bulup-düzeltin" (Hucurat Suresi, 10) ayeti gereği diğer Müslüman ülkeler de, daima bu anlaşmazlıkları ortadan kaldıracak yollar bulmalıdır.

Adnan Oktar'ın Eurasia Review ve Nepal24Hours.com'da yayınlanan makalesi:

http://www.eurasiareview.com/21072017-qatar-crisis-and-muslims-responsibility-oped/

https://www.nepal24hours.com/qatar-crisis-muslims-responsibility-oped/


Masaüstü Görünümü