Harun Yahya

Birleşmiş Milletler'in Boyun Bağını gevşetmek

I. Dünya Savaşı'ndan sonra tüm dünyanın büyük bir akıl tutulmasına tekrar düşüp savaşmasını önlemek için kurulmuştu Milletler Cemiyeti. Savaşlara son vermek üzere her ülkeden temsilciyi bünyesinde barındıracaktı. Cemiyetin 22. Maddesi, "savaştan sonra bağımsızlığa kavuşan ve kendi kendilerini yönetme yeteneğinden yoksun olan halkların yaşadığı ülkelere, kendi kendilerini yönetmeye yetenekleri olacakları zamana kadar, Cemiyet adına yönetimlerine bir mandater atanması" hükmünü yasallaştırıyordu. Bu durum, her ne kadar iyi niyetli bir yardım görünümünde sunulsa da, "zayıf" ülkelerin sömürüsü için verilmiş ilk yasal karardı.

Milletler Cemiyeti'nin başarısızlığını görmek için, çok değil 19 sene geçmesi yeterli oldu. II. Dünya Savaşı gibi dev bir paylaşım savaşının patlak vermesi, Cemiyeti dağıtmakla kalmadı, izlenilen politikanın da hatalı olduğunu gösterdi. 53 milyon kişinin yaşamını yitirdiği II. Dünya Savaşı sonrasında daha köklü bir birlik kararı gerekiyordu. "Birleşmiş Milletler" bunun üzerine kurulmuştu.

Milletlerin barış adı altında tek bir çatı altında toplanmaları, daima takdir edeceğimiz ve destekleyeceğimiz bir girişimdir. İttifak, büyük ve köklü akıl tutulmalarını önleyecek bir birlikteliğe kapı açarken, aynı zamanda devletleri belirli kanunlar çerçevesinde dizginlemekte ve bu kurallara bağımlı hale de getirmektedir.

Fakat böyle bir ülkü üzerine kurulmuş Birleşmiş Milletler gibi bir kurumun, üstlendiği düsturu yerine getirmek için kendi ürettiği bürokrasinin mahkumu olmaması gerekir. Aşılamayan sınırlar, alınamayan kararlar, çözülemeyen savaşlar ve yüz karartıcı suçlamalar BM'nin bugün üstlendiği görevleri hayata geçirmesine engel olmaktadır. Bu Birliğin kurulması, belki III. Dünya Savaşı'nı önlemiştir; fakat dünya şu anda, bölgesel savaşlar içinde kıvranan bir dehşet sarmalının içindedir. İşin aslı ise, BM, Barış Gücü'nün kısmi ve bölgesel başarıları dışında, bu konuda bir şey yapamamaktadır.

Uluslararası uyuşmazlıklarda BM müdahalesi, genellikle silahlı çatışmaların başlamasından sonra gelmiştir ve gerekli barış ortamı yeterince sağlanamamıştır. Ortadoğu çatışmaları aynı hızda devam etmektedir. BM çatısı altında aranan çözümler, sürekli olarak bürokratik engellere takılmaktadır. BM Güvenlik Konseyi, 9 yıl sonrasında ilk defa bu yıl Eylül ayında "Myanmar ordusunu kınama" konusunda ortak bir karar alabilmiştir. Bu kınama ise ne Arakan Müslümanlarına bir çözüm getirmiş ne de oradaki katliamı durdurmuştur. Bu, dünya barışı uğruna bir araya gelmiş böylesine önemli bir kurum adına, acınacak bir durumdur.

Bu yıl 72. Genel Kurul toplantısına katılan BM'ye üye 193 ülkenin liderleri, Birleşmiş Milletler'in 1945 yılında kurulduğunu ve artık günümüzün taleplerini karşılamadığını belirterek reformlar yapılmasını talep ettiler. Reform konusunu en fazla dile getiren liderlerden ABD Başkanı Donald Trump, 2000 yılından beri BM bütçesinde %140 oranında, personel sayısında da iki katı artış olmasına rağmen son yıllarda Birleşmiş Milletlerin bürokrasi ve yanlış yönetim nedeniyle potansiyelini tam olarak yerine getiremediğini belirtti.

BM Genel Sekreteri Antonio Gutteres ise, "geceleri uykumu kaçıran tek şey bürokrasi" derken, BM'nin içine düştüğü bu büyük açmazı özetliyordu.

Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan ise BM'nin yapısındaki reform gerekliliğini şu sözlerle özetledi: "Biz Güvenlik Konseyi'nin tamamının, aynı hak ve yetkilere sahip 20 ülkeden oluşan bir yapıya sahip olmasını öneriyoruz. Artık II. Dünya Savaşı sonrası bir dünya yok. Tüm dünya ülkelerinin görev aldığı bir Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin insanlığın vicdanı olacağını umuyoruz." Brezilya Devlet Başkanı Michel Temer de, “Bugün her zamankinden daha çok BM’ye ihtiyacımız var. Fakat reform hala gereklidir” diyerek BM Güvenlik Konseyinin genişletilmesini talep etti.

Güvenlik Konseyi'ndeki beş üyenin veto hakkı, dünyadaki savaşlar konusunda kararların alınmasını engellerken, BM'nin kuruluş şartları, yani kendi bürokrasisi, kendisini yenilemesine izin vermiyor. Savaşların kaçınılmaz sonucu olan mülteciler ise, BM'nin köklü bir çözüm alamadığı büyük sorunlardan sadece biri. Bir kısım devlet başkanları Türkiye, Lübnan gibi mültecilere kapılarını açan ülkeleri kutlamakla yetinirken, BM'nin bu konuda karar alamaması konusunda bir şey yapamıyorlar. BM, şu anda, üzerine milyonlarca dolar yatırım yapılan ama kendi kuralları içinde boğulan bir kördüğüm içinde.

Geçmiş yıllardan beri gündeme gelen BM Barış Gücü hakkında çıkan bir kısım yüz karartıcı suçlamalar, insani müdahalelerinin güvenilirliği konusunda derin şüpheler meydana getirdi. Bu yıl Eylül ayında, İsveç'in önerisi ile New York'ta gerçekleşen toplantıda, 75 ülke, BM bünyesinde görev yapan asker ve sivillerin, kadın ve çocuklara yönelik cinsel saldırılarını engellemek için sözleşme imzaladı. İsveç Dışişleri Bakanı Margot Wallström, sözleşmenin imzalanmasından sonra “Bir cinsel taciz vakası tüm Birleşmiş Milletler’i karalamak için yeterli” açıklamasını yaptı.

Durmaksızın savaş ve terör üreten günümüz dünyasında, belki de en acizce şey, milletlerin kendi kurallarının içinde kapana kısılmalarıdır. Dünya için umut olması gereken BM'nin böylesine bir bürokrasi çıkmazı içinde bocalaması, bu kurumu oluşturan dev milletlerin sürekli reformdan bahsedip bu konuda hiçbir adım atamamaları büyük bir sorundur. Devletlerde anayasalar, nasıl tarihe ve gidişata göre şekilleniyor, düzenleniyor hatta yenileniyorsa, BM kuruluş kararnamesi de, aynı düzenlemeye muhtaçtır. Bu mümkün ve zaruridir. Veto hakkının ortadan kaldırılması, sorunlu bölgeler için bölge ülkelerin kararının öncelikli tutulması ve soykırım şüphesi delillendirildiğinde buna karşı ani ve etkili tedbirler alınması, BM kararnamesinde yapılması acil değişiklikler olmalıdır. Bunun yanı sıra, BM'nin adını lekeleyecek hiçbir yüz karartıcı suçun gerçekleşmemesi için acil önlem şarttır. Bunun için BM Barış Gücü askerlerinin özel eğitimden geçirilmeleri ve bu konuda caydırıcı cezalarla karşılaşacaklarını bilmeleri önemlidir.

Dünya, BM gibi küresel barışı sağlayacak ittifak kurumlarına muhtaçtır. Hazır elimizde böyle önemli bir kurum varken, bunu etkili kılmak elimizdedir.

Adnan Oktar'ın The Jakarta Post'da yayınlanan makalesi:

http://www.thejakartapost.com/news/2017/10/04/loosening-un-s-neck-tie-and-its-impasse.html

Masaüstü Görünümü