Harun Yahya

Ramazan 2010 - 20. Gün




 



 

Yeryüzünde haksız yere büyüklük taslayanları ayetlerimden engelleyeceğim. Onlar her ayeti görseler bile ona inanmazlar; dosdoğru yolu (rüşd yolunu) da görseler, yol olarak benimsemezler, azgınlık yolunu, gördüklerinde ise onu yol olarak benimserler. Bu, onların ayetlerimizi yalanlamaları ve onlardan gafil olmaları dolayısıyladır. (Araf Suresi, 146)

 



 

"Sizden önceki toplumların derdi size de bulaştı: Haset ve kin. Kin beslemek kökten kazıyan şeydir. Allah'a yemin ederim ki iman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe iman etmiş olamazsınız. Size birbirinizi seveceğiniz bir şeyi haber vereyim mi? Aranızda selamı yayın." (Tirmizi; Huccetü'l İslam İmam Gazali, İhya'u Ulum'id-din, 3. cilt, Çeviri: Dr. Sıtkı Gülle, Huzur Yayınevi, İstanbul 1998, s. 425)

 



 


 

Gerçek hayatın yaşanacağı yer sonsuz ahiret yurdudur


İnsan yaşadığı her an Allah'ın kendisi için yaratmış olduğu yüzlerce nimet ve güzellikle karşılaşır; soluduğu temiz hava, her biri birbirinden farklı ve etkileyici güzellikteki doğa manzaraları, hayvanlardaki eşsiz güzellikler ve birbirinden ihtişamlı bitkiler, çiçekler ve insan güzelliği ruhta derin etkiler bırakır. Ama dünya hayatındaki tüm bu güzelliklere dair bilinmesi gereken çok önemli bir gerçek vardır; Rabbimiz'in bildirdiği gibi, "... Dünya hayatı, aldatıcı metadan başka bir şey değildir." (Al-i İmran Suresi, 185)

Dünya hayatının aldatıcılığı, onun geçiciliğinden, bir gün mutlaka yok olacak olmasından kaynaklanmaktadır. Mülk Suresi’nin 2. ayetinde hatırlatıldığı gibi, Allah yeryüzünü ve dünya nimetlerini insanlardan hangilerinin salih davranışlarda bulunacaklarının denenmesi için yaratmıştır. İnsan burada çok kısa bir süre kalacak ve dünya nimetlerinden ancak sınırlı bir süre için faydalanabilecektir. İnsanın gerçek hayatını yaşayacağı yer ise ahirettir. Allah Kuran'da ahiretin insanların "asıl hayatı" olduğunu şöyle bildirmiştir:


Bu dünya hayatı, yalnızca bir oyun ve '(eğlence türünden) tutkulu bir oyalanmadır'. Gerçekten ahiret yurdu ise, asıl hayat odur. Bir bilselerdi. (Ankebut Suresi, 64)


Dolayısıyla insanın çok kısa olan dünya hayatını kendisine amaç edinip geçici dünya nimetlerinin hırsıyla hareket etmesi büyük bir aldanıştır. Allah dünya hayatında elde edilen yararların geçici ve değersiz olduğunu hatırlatarak insanları Kuran’da uyarmıştır.


Peygamber Efendimiz (sav) de bir hadis-i şerifinde cennet ile dünya arasındaki farkı şöyle bir örnek ile açıklamıştır:


Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Cennette, yay kadar bir yer, güneşin üzerine doğduğu veya battığı şeyden (dünyadan) daha hayırlıdır." (Buhari, Bed'ü'l-Halk 8, Tefsir, Vakı'a 1; Müslim, Cennet 6, (2826); Tirmizi, Cennet 1, (2525).)


Peygamberimiz (sav)'in bildirdiği gibi bu dünyadaki nimetler cennet nimetlerinin ancak çok küçük bir örneği olabilir. Dünya hayatının nimetleri ne kadar güzel, etkileyici ve kalıcı görünse de, insan bunların ardında gizlenen bu önemli gerçeği hiçbir zaman unutmamalıdır. Yalnızca bir aldanıştan ibaret olan bu dünyanın sahte süslerine kapılmanın, kendisini hem dünyada hem de ahirette hüsrana sürükleyeceğini bilmeli, her anında bu bilinçle hareket etmelidir.

Allah, gerçek hayatın yaşanacağı sonsuz ahiret için çaba harcayanlara hem dünyada hem de ahirette "güzel bir hayat" vereceğini vaat etmiştir. (Nahl Suresi, 97) Aksinde ise, insanlar için dünya hayatında "sıkıntılı bir geçim" (Taha Suresi, 124) vardır.

(http://www.olumkiyametcehennem.net/)
 


 

Hz. Mehdi (a.s.) ashabından olmak isteyen bir Müslüman sabırlı, takva ve güzel ahlaklı olmalıdır
 




İmam Cafer Sadık (a.s) şöyle buyurur.
KİM KAİM’İN (HZ. MEHDİ (A.S.)’IN) ASHABINDAN OLMAK İSTERSE BEKLEMELİ VE BEKLEYİŞ HALİNDE KENDİSİNDEN TAKVA VE GÜZEL AHLAK SERGİLEMELİDİR.

Biharu’l Envar, c.52, s.140, hadis, 5





Peygamberimiz (s.a.v)'in soyundan olan İmam Cafer-i Sadık (a.s.) Hazretleri, Hz. Mehdi (a.s.)’ın yakınlarından ve onun ashabından olmayı isteyen Müslümanların, Hz. Mehdi (a.s.)’ın zuhurunu beklerken Kuran’a tam uygun hareketler içinde olmalarını ve Allah'ın razı olacağı güzel bir ahlak göstermelerini tavsiye etmiştir.
 




Hz. Mehdi (a.s.) en büyük veli en yüksek ilim sahibi kişi olacaktır, Müslümanları tam sahiplenecektir.
 




Müminlerin Emiri (sav) Hazretleri, İmam Mehdi (as)’ın faziletleriyle ilgili şöyle söyler, “En fazla korunak sağlayan ve EN YÜKSEK İLME SAHİP OLAN ve en çok ‘Sile-i Rahim’ (akrabalarına iyilikte bulunan) yapan odur.”

[Gaybet-i Numani]





http://www.bediuzzamanvemehdi.com/


 


 

İslam dünyasının gözü kulağıTürkiye'de



Çırağan İftar Toplantısı, 16 Ekim 2008

Adnan Oktar:
Türkiye ağabeylik yaptığında o coğrafya içerisinde Türkiye’nin ağabeyliğini kabul etmeyecek hiç kimse yok. Şiiler de, Caferiler de, Suudiler de, İranlılar da. Mesela Sayın Ahmedinejad buraya gediğinde, geldi bir Sünni camide Sünni imam arkasında namaz kıldı. Bu ne demektir, siz eğer lider olursanız ben bunu kabul ediyorum. Açıkça budur. “Ben” dedi zaten “burada siyasi bir mesaj verdim” dedi. “Çok önemli siyasi bir mesaj verdim” dedi. Daha ne desin. Hizbullah da kabul eder, herkes kabul eder, Türkiye’nin liderliğini kabul etmeyecek bu coğrafyada kimse yok. Çünkü Türkiye son derece ılımlı, sevecen, makul bir ülke. İnsanları saygın ve efendi insanlar, son derece kültürlü, görgülü insanlar. Ve yıllarca liderlik yapmış bir ülke biliyorsunuz. Osmanlı döneminden bir tecrübesi var. Bütün Türk ülkelerinin, bütün İslam ülkelerinin ağabeysi olarak ortaya çıkacaktır Türkiye. Bunu herkes görecek. Bunu açık açık da söylüyorum, on yıl sonra bu sözümün altına ben yine imzamı atacağım inşaAllah.
 




Adana CRT TV, 30 Eylül 2008

Adnan Oktar: Türkiye çok hayırlı, güzel bir yolda, gittikçe temizleniyor, duruluyor, dinçleşiyor, sağlık kazanıyor, urlarından arındı, kanserli hücreleri alındı, nekahat devresini atlattı, şimdi dinç bir delikanlı Türkiye, yiğit bir delikanlı. Bütün Ortadoğu, Balkanların, bütün İslam Alemi’nin, Türklük Alemi’nin lideri olacak inşaAllah. Türk İslam Alemi birleşecek, büyük bir Türk İslam Birliği oluşacak, Türkiye başına geçecek, ağabeylik yapacak, dünyada üçüncü güç olacak, Amerika ve Rusya’nın dışında bir denge unsuru olacak ve dünyaya bir sulh ve selamet çağı getirecek inşaAllah.

www.kainattakiuyum.com
 

Vakit, 18 Şubat 2010



 




İslami Yaratılışçılık Yükselişte - 02.12.2009
Avustralya/ABC1 TV



okuyabilirsiniz.)

"İslami Yaratılışçılık Yükselişte" başlıklı haberde, İslami Yaratılışçılık önderi olarak tanıtılan Adnan Oktar'ın eserlerinin etkisine dikkat çekilerek "Türkiye gittikçe daha fazla dindar oluyor" şeklinde bildirildi. Haberde aktarılanlardan bazı bölümler şöyledir:
 

... Son zamanlarda İslam dünyasında Charles Darwin’in doğal seleksiyon teorisine karşı çıkan yeni sesler var. Ortadoğu ülkelerinin dini inançlarının özellikle Türkiye’de aniden yükselişe geçtiği düşünülecek olursa, buna şaşmamak gerekir. Ortadoğu muhabirimiz Ben Knight İslami Yaratılışçılık adına (fikri) mücadele veren öncü bir isimle görüştü... Adnan Oktar evrim teorisine karşı önde gelen İslami ses olarak kendine haklı bir yer edinmiş...

....Adnan Oktar 300’ün üzerinde kitap ve DVD yayınlandığını, ancak hiçbirinden telif hakkı almadığını söylüyor... Onu dünyanın gözü önüne çeken ise... dev boyuttaki Yaratılışı Atlası oldu. Kitap sayfalarca fosil resmi içeriyor ve onları günümüzde yaşayan canlı benzerleriyle kıyaslıyor. Arada hiç fark olmadığını ve bu nedenle de evrimin olmadığını savunuyor. Kendi ülkesi Türkiye’den başlamak üzere Darwinizm’i tek başına yok ettiğini anlatıyor...

















(http://www.yaratilisgercekleri.com)
 


 

Hayat boyu çalışan makine: Enzim




 

http://us2.harunyahya.com/Detail/T/7EZU2FZ0164/productId/3876/HAYAT_BOYU_CALISAN_MUCIZE_MAKINE:_ENZIM_
 

Bir enzim, içinde mikroskobik boyutta yüzden fazla yapı taşının üç boyutlu bir şekilde birleştiği, insan aklının zorlukla çözebileceği kadar detaylı, kimyasal bir mucizedir. Vücuttaki görevi, tüm işlemleri “hızlandırmaktır”. Gözümüzü kırpabilmemiz, elimizi hareket ettirebilmemiz, görebilmemiz, besinleri sindirebilmemiz, kısacası yaşayabilmemiz için enzimlerin varlığı şarttır. Siz bu yazıları okurken bile enzim denen kimyasal makinelerden milyarlarcası görev başındadır. Aynı anda sayısız işlem yaparak, sizin yaşamanız için gereken sayısız fonksiyonu harekete geçirmektedirler.

Bu kitap, size enzimlerin mucizevi yapıları ve işlevleri hakkında bilgiler verirken, Allah’ın verdiği nimetleri göstermek ve Allah’ın şanını yüceltmek için yazılmıştır. Rabbimiz enzim denen mikroskobik yapıları sebep kılarak, tüm varlıklar üzerindeki hakimiyetini bizlere göstermektedir. Enzim mucizesi ile sergilenen tüm detaylar, Allah’ın eşsiz bir sanatıdır.
 


 





Türk-İslam Birliği Yolunda Ne Gelişmeler Ne Oldu?

Sarkisyan: Bazı Azeri topraklarından çekilebiliriz

Vakit, 24 Mart 2010



 



Sayın Adnan Oktar ne demişti?

Azerbaycan Halk Gazetesi, 6 Ekim 2008

Adnan Oktar:
Bizim Cumhurbaşkanımız biliyorsunuz Ermenistan’a gitti maç seyretmeye. O bir sevgi gösterisiydi, dostluk gösterisiydi. Ermeni milleti normalde mazlumdur, sevecendir, güzel huyludur. Masonlar onları olumsuz yerlere ittiler, olumsuz olayların içine soktular. Bu mazlum millete biz yeniden sahip çıkacağız, bunları kucaklayacağız. Onlara dostluğumuzu, sevecenliğimizi göstereceğiz. Onlar Karabağ’dan da çekilirler, yaptıkları o yanlışlar neyse onların hepsini de düzeltirler. Yani bütün sorunların hepsi ortadan kalkar. Bunlar mesele değil, bütün mesele sevgide, kardeşlikte ve dostlukta. Bunlar suni oluşturulmuş şeyler. Mesela onlar bir intikam anıtı var biliyorsunuz, başka şeyler. Bunların hepsi kalkar. İşgal ettikleri her yerden çekilirler, yeter ki o sevgiyi görsünler, o muhabbeti görsünler, o dostluğu görsünler. Onların derdi toprak değil, onların derdi sevgi, barış, kardeşlik, huzur, afiyet içinde yaşamak, ekonomik güç, maddi manevi huzur, bu. Bunu Türk İslam Birliği onlara sağlar. Bunu sağladığında, onlar öyle bir şeye hiçbir şekilde gerek duymazlar. NE SOYKIRIM İDDİALARINDA BULUNURLAR, NE DİĞER İDDİALARDA BULUNURLAR. HİÇBİRİ ORTADA KALMAZ, BUNLAR HEPSİ HALLOLACAK İNŞAALLAH.
 



Erzincan Can TV, 23 Temmuz 2008

Adnan Oktar:
Ermenistan da inşaAllah Türk İslam Birliği içerisinde yerini alacaktır. Boş yere kendilerini üzüyorlar. Biz onları kardeş olarak görüyoruz, dost olarak görüyoruz. İnşaAllah Türk İslam Birliği’nin o şefkatli kolları içerisinde onlar da yerlerini bulacaklardır. Huzur içerisinde yaşayacaklardır. Güvenlikleri sağlanacaktır… DAĞLIK KARABAĞ’DAN ÇEKİLECEKLER ama buna karşılık da Türkiye’ye de gelecekler, Azerbeycan’a da gelecekler, ticaret yapacaklar, oralara istedikleri gibi yerleşecekler. İsterlerse orada ibadetlerini hür olarak yapacaklar. Fakat bu bir kanayan yaradır… Dağlık Karabağ’ın işgal edilmesi, bunlar çok gereksiz lüzumsuz şeyler.  İnşaAllah Ermeni kardeşlerimiz bunları yaptığında bütün Türk İslam aleminin sempatisini kazanacaklardır. Ermenilere karşı Türkiye’de bir kin ve nefret yoktur. Osmanlı döneminde en güzel, en kilit noktalara Ermeni kardeşlerimiz gelmiştir. En ünlü sanatçılar, en ünlü doktorlar Ermenilerden çıkmıştır. Ehli kitaptırlar. Tertemiz kardeşlerimiz onlar. Bu tip huzursuzluk duymaları son derece yersiz.

(http://www.milletisadika-ermeniler.com/)     







 

İnsan İskeletinin Mükemmel İşlevi


Canlı iskeletleri gibi insan iskeleti ve onu oluşturan kemikler de bütün olarak mükemmel bir işleve sahiptir. Vücudun taşınması ve korunması gibi önemli bir görevi üstlenen kemiklerimiz, bu işi rahatlıkla yerine getirebilecek kapasite ve sağlamlıkla yaratılmıştır. Hatta bu yönde oldukça geniş bir güvenlik payı bırakılmış ve vücudun muhatap olacağı zor durumlar da hesaba katılmıştır. Örneğin; uyluk kemiği, dikey durumda bir ton ağırlığı kaldırabilecek kapasitededir. Nitekim atılan her adımda bu kemiğimize vücut ağırlığımızın üç katı yük binmektedir. Hatta sırıkla yüksek atlama yapan bir atlet yere inerken kalça kemiğinin her santimetrekaresi 1400 kiloluk bir basınca maruz kalır. O halde, kemik denen ve bir tek hücrenin bölünmesi sonucunda ortaya çıkan bu yapıyı, bu kadar kuvvetli kılan nedir?

Sorunun cevabı kemiklerin eşsiz yaratılışında gizlidir. Kemiklerdeki kusursuz yaratılışı anlamak için günümüz teknolojisinden bir örnek vermek doğru olur. Yirminci yüzyılın ikinci yarısına kadar oldukça zor inşa edilen büyük ve yüksek yapılar, bu tarihten sonra teknolojinin ilerlemesiyle gelişti. Kullanılan teknolojilerden en önemlisi kafes sistemleriydi. Bu yöntemde yapının taşıyıcı elemanları, yekpare yapıda değil, birbiri içine geçmiş, kafes şeklindeki çubuklardan oluşmaktaydı. Bilgisayar yardımıyla yapılan karmaşık hesaplar sayesinde, büyük köprüler ve endüstriyel yapılar çok daha dayanıklı ve daha ucuza inşa edildiler.

Kemiklerin iç yapısı da, insanların binalarda ve köprülerde kullandığı kafes yapı sistemine benzer bir yapıda inşa edilmiştir. Ancak önemli bir fark vardır; kemik içindeki sistem, insanın geliştirdiğinden çok daha üstün ve komplekstir. Bu sayede kemikler, hem son derece sağlam, hem de insanın rahatlıkla kullanabileceği hafiflikte olurlar. Eğer aksi olsaydı, yani kemiklerin içi, dışı gibi sert ve tamamen dolu olsaydı, hem kemiklerin ağırlığı insanın taşıyabileceğinin çok üzerinde olurdu, hem de kemiğin yapısı gevrek ve sert olup en küçük bir darbede çatlayabilir veya kırılabilirdi.

(www.insanmucizesi.com)

 




Turkana çocuğu masalı


Afrika'da bulunan Homo erectus örneklerinin en ünlüsü, Kenya'daki Turkana Gölü yakınlarında bulunan "Turkana Çocuğu" fosilidir. Fosil bugüne kadar bulunmuş en eski ve en eksiksiz insan iskeletidir ve 1.6 milyon yaşında olduğu tahmin edilmektedir. Bu fosilin sahibinin 12 yaşında bir çocuk olduğu ve büyüdüğü zaman yaklaşık 1.83 m boyunda olacağı saptanmıştır. Fosilin dik iskelet yapısı günümüz insanından farksızdır.

Amerikalı paleoantropolog Alan Walker, "ortalama bir patoloğun bu fosilin iskeletiyle, günümüz insanı iskeletini birbirinden ayırmasının çok güç olduğunu" söyler. Walker kafatasını gördüğünde güldüğünü, çünkü kafatasının "bir Neandertal kafatasına aşırı derecede benzediğini" yazar. Neandertaller günümüz insanın bir ırkıdırlar. Dolayısıyla Homo erectus da yine günümüz insanın bir ırkıdır.

Üstteki tezi savunan bilim adamlarının vardığı sonuç, "Homo erectus, Homo sapiens'ten farklı bir tür değil, Homo sapiens içindeki bir ırktır" şeklinde de özetlenebilir. Bir insan ırkı olan Homo erectus ile "insanın evrimi" senaryosunda kendisinden önce gelen maymunlar (Australopithecus, Homo habilis ve Homo rudolfensis) arasında ise büyük bir uçurum vardır. Yani fosil kayıtlarında beliren ilk insanlar, evrim süreci olmadan, aynı anda ve aniden ortaya çıkmışlardır.
 




www.evrimyalani.com
 




Kızılağaç yaprağı
 




Fosil Bilgisi

Yaş:
50 milyon yıllık

Dönem: Eosen

Bulunduğu yer: British Columbia, Kanada






 


 


 

Darwinizm insanları, evrimin sahte ilahı olan tesadüflerin hücreleri, organizmaları, hayvanları, bitkileri ve insanları oluşturduğuna inandırmaya çalışır. Darwinistler bilimsel olarak hiçbir şekilde desteklenmeyen, mantığa aykırı hatta gülünç birtakım iddialar öne sürüp bunlara sahte deliller aramaya çalışırlar. Darwinistlerin, fosil yataklarında hayali ara formları arayışlarının sebebi de budur. Ancak yeryüzü katmanları, Eosen dönemine (54-37 milyon yıl) ait bu kızılağaç yaprağında olduğu gibi sürekli olarak değişmemiş, yani evrim geçirmemiş canlıların kalıntılarını sunmaktadır.
 
www.evriminmikrobiyolojikcokusu.com
 


 


 

Masaüstü Görünümü