Harun Yahya

Ramazan 2010 - 26. Gün




 



 

"Ey iman edenler, adil şahidler olarak, Allah için, hakkı ayakta tutun. Bir topluluğa olan kininiz, sizi adaletten alıkoymasın. Adalet yapın. O, takvaya daha yakındır. Allah'tan korkup-sakının. Şüphesiz Allah, yapmakta olduklarınızdan haberi olandır." (Maide Suresi, 8)

 



 

"Sana Allah korkusunu, doğru sözlülüğü, emaneti yerine getirmeyi, ahde vefayı, yemek yedirmeyi ve mütevazi davranmayı, bol bol selam vermeyi tavsiye ederim." (İmam Gazali, İhya'u Ulum'id-din, 3. Cilt, s.304; Ebu Nuaym, el-Hılye'de tahriç etmiştir.)

 



 


 

Her insan tek başına hesap verecektir


Genelde nefiste sorumluluğu hep başkasına yükleme, hatayı başkasında görme eğilimi vardır. Nefsine uyan bir insan, sıkıntılı veya rahatsız edici birşey yaşadığında sebebinin hep başkaları olduğunu düşünür. İş yerlerinde, arkadaşların birbirleriyle olan ilişkilerinde, aile içi meselelerde, yani insanların birbirleriyle olan diyaloglarında yaşanan anlaşmazlıklarda, hep karşı tarafın yüzünden sorun çıktığına inanılır. Nefis insana, aslında kendisinin son derece iyi niyetli olduğunu, ancak kendisine haksızlık yapıldığını düşündürebilir. Nefse kulak verilirse, kişi bu telkinlerle kendisini sürekli aldatabilir. Bir türlü anlaşılamadığı, anlatmak istediklerini, düşüncelerini, niyetini ifade edemediği inancını taşır, ama kendi eksiklerinin, hatalarının farkına varamaz. Dolayısıyla bu hatalarını düzeltme, eksikliklerini giderme imkanı da olmaz. Sürekli karşısındakileri suçlayan, akılcı düşünemeyen, mağdur olduğuna inanmış hatta bunu adeta saplantı haline getirmiş bir insanın, çevresindekilere olumlu, güzel, sevgi dolu bir yaklaşımı olması, bunu candan hissettirmesi de mümkün olmayacaktır. Hatta, bu bakış açısına sahip bir kişi konuşmasa bile, varlığıyla negatif bir elektrik yayacaktır.

Tüm bunlar aslında kişinin içinde bulunduğu gafletin bir göstergesidir. Böyle bir insan denendiğini, imtihan olduğunu unutmuş, ahirette cenneti haketmek için sınandığından gafil ve habersiz, itidalsiz, akılcılıktan uzak, sevginin, sadakatin, vefanın kıymetini ve anlamını bilmeyen adeta insani tüm özelliklerini yitirmiş bir hale girer. Öfkesine yenilmesi başkalarına haksızlık yapmasına, konuyu nefsiyle değerlendirdiği için küçücük bir konuyu büyütmesine, kolaylıkla kapanacak bir konuyu önemli bir mesele haline getirmesine sebep olabilir. Nefis insanı zor bir durumla karşılaştığı anda fevri hisleri dışarı vurmaya yönlendirebilir. Nefiste hemen öfkelenme, sinirlenme, karşı tarafa kızgınlıkla açıklama yapma, üzülme, tartışmaya girme gibi dürtüler var olabilir. Şeytanla aynı safta olan nefis, insanı akılcı düşünmekten uzaklaştırır.

Oysa vicdan, akıl ve Allah korkusu insanda çok güzel ve sağlam bir kontrol mekanizması meydana getirir. Nefiste bu gibi hislerin oluşması onlara kapılıp gitmeyi gerektirmez. Hiç kimse unutmamalıdır ki, herkes kendi yaptıklarından sorumlu tutulacaktır. İnsanın karşısına çıkan bazı kişilerin sergilediği gaflet içindeki tavırlar, kişinin o olumsuzluğa uyması için asla bir bahane olamaz. Mümin her koşulda Kuran’a uygun sözler söyleyebilecek, olgun tavır sergileyebilecek bir güce sahiptir.

(http://www.allahsevgisi.net/)
 


 

Taha Suresi'nin, 10. ayeti Hz. Mehdi (a.s.)'ın zuhuruna işaret eden bir ayettir
 




HANİ BİR ATEŞ GÖRMÜŞTÜ DE, AİLESİNE ŞÖYLE DEMİŞTİ: "DURUN, BİR ATEŞ GÖRDÜM; UMULUR Kİ SİZE ONDAN BİR KOR GETİRİRİM VEYA ATEŞİN YANINDA BİR YOL-GÖSTERİCİ BULURUM."
(TAHA SURESİ, 10)






Allah ayetinde Hz. Musa (a.s)’ın, ailesini arkasında bırakarak tek başına, ateş yanan bir yere doğru yolculuğa çıktığını haber verir. Musa (a.s.) ailesine  ateşin bulunduğu yerde bir yol gösterici, bir mürşit bulacağına işaret etmiştir. Mehdi kelimesi hidayete yönelten, yol gösterici anlamında olduğu için bu yönüyle ayet Hz. Mehdi (a.s.)’a işaret etmektedir.

Peygamberimiz (s.a.v.)’den rivayet edilen bir hadiste Hz. Mehdi (a.s.)’ın zuhur alametlerinden biri de gökyüzünde bir ateşin görülmesidir:
 





Hüseyin b. Ali (RA) dan şöyle rivayet olunmuştur:
"GÖKYÜZÜNDE DOĞU CİHETİNDEN, GECEYİ AYDINLATAN BÜYÜK BİR ATEŞ GÖRDÜĞÜNÜZ VAKİT, İŞTE O AN, HZ. MEHDİ (A.S.)’NİN GELİŞ VAKTİDİR."

Mer'iy b. Yusuf b. Ebi bekir b. Ahmet b. Yusuf el-Makdi'si "Feraidu Fevaidi'l Fikr Fi'l İmam El-Mehdi El-Muntazar
 



DOĞUDAN BİR ATEŞİ GÖRDÜĞÜNÜZ ZAMAN Al-i Muhammed'in (Hz. Mehdi (a.s.)'nin) çıkmasını bekleyiniz.

(Kitab-ül Burhan Fi Alameti-il Mehdiyy-il Ahir Zaman , s. 32)






15 Kasım 1979 günü İstanbul’da meydana gelen Independenta adlı 150 bin grostonluk petrol yüklü tankerin infilakı Hz. Mehdi (a.s.)’ın çıkış alametlerinden olan büyük bir patlama, büyük bir ateş ve ardından gelen büyük bir dumana tam işaret etmektedir. Ayrıca hadiste “...GECEYİ AYDINLATAN BÜYÜK BİR ATEŞ GÖRDÜĞÜNÜZ VAKİT, İŞTE O AN...” ifadesiyle de açık bir şekilde bu patlamanın olduğu güne dikkat çekilerek Hz. Mehdi (a.s.)’ın bu büyük olayın vukuu bulacağı günlerde çıkacağı ifade edilmiştir.

http://www.kutsalkitaplardamehdi.com/

 


 

Türk askerinin şefkati


Hatay TV, 7 Eylül 2008

Sunucu: Hocam, Ortadoğu hep yıllardır savaşlarla anılmakta. Türkiye son yıllarda bütüncül bir politikayla barış ve hoşgörüyü düzene sokmakta bu doğrultuda Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak bu güven ortamını sağlayabildik mi komşularımıza karşı sizce?

Adnan Oktar: Gittikçe Türkiye'nin ağabeyliği yayılmaya başladı herkes kabul ediyor. Mesela, Gürcistan, Ermenistan, yani direk ağabey olarak kabul ediyor Türkiye’yi bu çok güzel. Yani bölge Türkiye’yi seviyor. TÜRK ASKERİNİ ÇOK SEVİYORLAR. YANİ TÜRK ASKERİNE KARŞI ACAİP BİR MUHABBET VAR DÜNYADA. YANİ ÇOK MÜBAREK BİR ORDU OLARAK BİLİNİYOR. Bence yollar sonuna kadar açık yani Türk İslam Birliği benim kanaatim en fazla bu 10 yıl içinde çok rahat oluşacak gibi görünüyor. Olacak yani onu da söyleyeyim inşaAllah.


www.mehdi-deccal-masonluk.com
 

Bugün, 11 Şubat 2010



Afganistan’da halkın yardımına koşuyor. AP Ajansı askerimizi “Namluları yere bakıyor. Çünkü Türkler ‘Biz buraya savaşmaya gelmedik’ mesajını böyle veriyor” diye tanımlıyor.

 


 

Türkiye'deki Yaratılışçılar İslam'ı Savunma Misyonuna Sahipler

18.09.2009 - ABD/PRI
 



Amerika'da 800’den fazla radyo istasyonuna program sunan PRI (Public Radio International) 18 Eylül 2009’da "İslami Yaratılışçılık" başlıklı bir haber yayınladı. Haberde BBC Radyo'dan Aaron Schachter, Harun Yahya ile yaptığı röportajdan kesitlere yer vererek, Yaratılış Atlası'nın verdiği mesaj aktardı:


Türkiye’deki yaratılışçılar, Darwin’in evrim teorisine karşı İslami inançlarını savunma misyonuna sahipler.

... Şimdi Türkiye’deki bir yaratılışçı oldukça dikkat çekiyor. İsmi Adnan Oktar, ancak daha çok müstear ismi olan Harun Yahya ile tanınıyor. Allah’a inanmayan Batı'dan bir saldırı olarak gördüğü şeye (Darwinizm'e) karşı İslam'ı savunma görevine sahip...

Harun Yahya misyonunun bir parçası olarak başka bir röportaja hazırlanıyor, İbrahimi dinleri Darwin’e karşı savunmak için mücadele ediyor... Müslüman dünyasında geniş bir takipçiye sahip...

Yahya web siteleri kuruyor, seminerler yapıyor ve biraz yardımla 300’den fazla kitap yazmış. En son kitabı 6 kilo, 800 sayfalık Yaratılış Atlası Darwin’i reddediyor. (Yahya) Allah’ın Dünya'yı bir bütün olarak yarattığını savunuyor ve evrimi savunanları pagan ve akılsızlıkla olmalarından dolayı kınıyor.

(Harun Yahya:) "Ben bilime inanıyorum. Eğer Kuran’da ya da dünyada evrim için kesin bir kanıt bulmuş olsaydım, bunu kabul ederdim. Milyonlarca fosil var, ama bunların hiç biri canlıların evrimleştiğini göstermiyor. Darwinizm saçma ve tehlikeli. Stalin ve Hitler gibi zorbalar milyonları öldürmeyi meşrulaştırmak için Darwin’i kullandılar."
 


 

www.yaratilisgercekleri.com





Tohum mucizesi
 




http://us2.harunyahya.com/Detail/T/7EZU2FZ0164/productId/
1009/TOHUM_MUCIZESI_



Bahçenizde bulunan meyve ağaçları, evinizin penceresinden görünen çam ormanı ya da arabayla giderken yol kenarında gördüğünüz çınarlar hakkında hiç detaylı olarak düşünmüş müydünüz? Bu bitkilerin nasıl ortaya çıktığını, hangi aşamalardan geçerek bir ağaç haline geldiklerini biliyor musunuz?Yoksa bitkilerin varlığı sizin için sadece estetik bir anlam mı ifade ediyor? Veya "olsalar da olur olmasalar da" diye mi düşünüyorsunuz? Eğer böyle düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Çünkü estetik zevkinize hitap etmelerinin yanısıra, nefes almanızı sağlayan atmosferdeki dengeleri, oksijen miktarının yeterliliğini, fazla karbondioksitten zehirlenmemenizi, atmosferdeki nemin rahatsız edici ölçülerde olmamasını, yaşadığınız yerdeki havanın çok soğuk ya da çok sıcak olmamasını yani şu anda pek çok yönden rahat bir yaşam sürmenizi büyük ölçüde bitkilerin varlığına borçlusunuz. Üstelik bitkilerin size olan faydası sadece bunlarla da sınırlı değil. Bütün canlılar gibi siz de yaşamak için ihtiyacınız olan vitaminlerin ve minerallerin çok büyük bir bölümünü bitkilerden karşılıyorsunuz.

Sayın Adnan Oktar'ın Mucize Serisi kitaplarından biri olan bu kitapta tohumlardaki olağanüstü özellikleri okuyacaksınız.


 


 





Türk-İslam Birliği Yolunda Ne Gelişmeler Ne Oldu?

Sarkisyan sınır açılışına Aliyev'i davet edecek

Ensonhaber, 10 Şubat 2010



 



Sayın Adnan Oktar ne demişti?

Çırağan İftar Toplantısı, 18 Eylül 2008

Adnan Oktar: Türkiye ılımlılığıyla, sevecenliğiyle, makul düşüncesiyle bu gücün tam hakkını verecek bir ülkedir. Dikkat ederseniz yabancı ülkeler, Sarkozy olsun, diğer yabancı devlet adamları olsun, Türkiye’nin bu akılcı, güzel, uzlaştırıcı tavrını çok beğeniyorlar. Bu Türk İslam Birliği’nin ön uygulamalarıdır. Kafkas birliği de oluşacak onu söyleyeyim. Ermenistan, Azerbaycan, Gürcistan bunların hepsi Türkiye’yle kardeş olan ülkelerdir. Hep bizden koparılmışlardır. Türkiye’nin her yeri Gürcü kaynar, Ermeni kardeşlerimiz burada gelip çalışıyorlar. 30-40 bin Ermeni var Türkiye’de çalışan. Hatta daha da fazla. Biz onlarla iç içeyiz. Ve milleti sadıkadır Ermeniler. Adı üstünde sadık millettir. Tamamen gereksiz, onlar orada hapsedilmişlerdir. Ekonomik yönden de güçsüzler, sıkıntı içindeler. Açılsın oradaki kapılar. Gürcistan’ın da kapıları açılsın, Ermenistan’ın da, Azerbaycan’ın da kapıları açılsın, Türkiye’yle birleşsinler. Güzel bir ittifak oluşsun. Hem ekonomik hem sosyal hem kültürel bilimsel yönden her yönden mükemmel bir gelişme olur. Onlar da çok rahat eder, biz de çok rahat ederiz.
 



17 Eylül 2009 tarihli Basın toplantısı

Adnan Oktar:
Bir de Ermenistan konusu var. ERMENİSTAN İLE TÜRKİYE’NİN BİRLEŞECEĞİNİ BİLİYORSUNUZ BEN BİR YIL ÖNCE SÖYLEMİŞTİM. DAHA HİÇ GÜNDEMDE YOKKEN. “Nasıl olur böyle birşey imkansız” diyorlardı. Ben bunun kilit konu olduğunu söyledim. Ondan sonra Türk İslam Birliğine geçiş olacağını, Azerbaycan’ın da sırada olduğunu, Suriye ve Irak ile de birleşeceğimizi belirttim. YANİ BİRLEŞECEĞİMİZDEN KASTIMIZ, PASAPORTUN GEREKSİZ OLMASIDIR. VİZE İŞLEMİ VE PASAPORTA GEREK KALMAYACAKTIR, BUNU SÖYLEMİŞTİM AYNI DEDİĞİM GİBİ ÇIKTI. Suriye’nin ileri gelenleri, devlet yöneticileri, bizim yöneticilerimiz anlaştılar, vizeyi kaldırdılar. Vize konusunda bir anlaşma var. Arkasından pasaporta da gerek kalmayacak. Ermenistan ile de son görüşmeler yapılıyor, ama Ermenistan’la görüşürken mahcup edecek tarzda bir harekete gerek yok, bunlar hakikaten şefkat isteyen insanlar, sevgi isteyen insanlar. Yani eski dönemin yeniden gelmesini isteyen insanlar. Nasıl bu, Milleti sadıkadır Ermeniler. Bizim, askerlerimizi, Mehmetçiğimizi, zamanında biz Ermeni paşalara da teslim ediyorduk ve Ermenilere devletin kilit noktalarında görev veriyorduk. Şefkatle yaklaşılması lazım.

(http://www.milletisadika-ermeniler.com/)     





 


 

Cam Tavanda Yürüyebilen  Gekolar


Buzun üzerinde veya ıslanmış kaygan zeminlerde hiç düşmeden, hatta ayağınız bile kaymadan koşarak ilerleyebilmek… Bunlar, ancak  “Örümcek Adam” gibi fantastik bilimkurgu filmlerinde karşımıza çıkan olağanüstü yeteneklerdir. Ne var ki yeryüzünde, milyonlarca yıldır bunu büyük bir ustalıkla yapabilen, her türlü zemin üzerinde düşmeden yürüyebilen canlılar vardır. Bunlardan bir tanesi de cam tavanlarda bile yürüyebilen gekodur.

(http://www.darwinizmdini.com)

Geko adlı bir kertenkele türü, tek parmağı ile bir yüzeye asılı kalabilir veya camdan bir tavanda, baş aşağı yürüyebilir. Gekonun parmak uçları, “setae” adı verilen özel bir doku ile kaplıdır. Bu dokuda, kıl benzeri uzantılar yer alır ve bu uzantıların uçları da yüzlerce mikroskobik uca ayrılır.4 Her bir ucun kalınlığı milimetrenin beş binde biri kadardır. Gekonun ayağındaki milyonlarca mikroskobik uç, değdikleri yüzeydeki atomların çekim kuvvetini kullanarak o yüzeye bir tutkal gibi yapışır. Bu durum, kuantum fiziğinde “Van Der Waals Kuvveti” olarak adlandırılmaktadır. Aklı ve şuuru olmayan bir kertenkelenin ancak son yüzyılda keşfedilen atomu ve onun çekim gücünü bilmesi, kendisini onu kullanabilecek sistemler ile donatması elbette sonsuz ilim sahibi Yüce Allah’ın yaratma sanatıdır. Yüce Allah bu gerçeği bir ayette şöyle haber verir:


“O Allah ki, yaratandır, (en güzel bir biçimde) kusursuzca var edendir, ‘şekil ve suret’ verendir. En güzel isimler O’nundur. Göklerde ve yerde olanların tümü O’nu tesbih etmektedir. O, Aziz, Hakimdir. (Haşr Suresi, 24)

 




İnsanın düşünebilme yeteneğinin diğer canlılarla aynı olduğu aldatmacası


Evrimciler insanın düşünebilme gücünü açıklayamadıklarından, bu konuda yöneltilen sorulara hayvanların da yetenekleri olduğuna dair geçiştirici bir cevapla karşılık verirler. Karganın derin bir kap içinden yemek çıkarabilmesinin, bir maymunun düşmanlarından korunabilmek için yanında taşlar biriktirmesinin, insanın düşünme yeteneğinden farksız olduğunu iddia ederler. Bu elbette büyük bir aldatmacadır.

    -          İnsan, kendi varlığının farkında olan, “ben varım” ve “ben neyim?” diyebilen, düşünebilen bir varlıktır. Çünkü insan ruha sahiptir. Ve aslında, bilinç ve şuur sahibi olan her insan, üstün bir ruh taşıdığının farkındadır. İnsan, eğer akledebiliyorsa, sevindiği, düşündüğü, karar verdiği, muhakeme ettiği, neşelendiği, heyecanlandığı, sevgi duyduğu, acıdığı, endişelendiği, bir elmanın tadından zevk aldığı, bir müziği dinlemekten hoşlandığı, uçaklar inşa ettiği, gökdelenler yükselttiği, laboratuvarlar kurup kendisini incelediği sürece, bunların tümünü gerçekleştirenin Allah’ın bahşettiği kendi ruhu olduğunu anlar.

    -          Ruh sahibi insan, başıboş yaratılmamıştır. Bu dünyadaki varlığının bir amacı vardır. Allah'ın ruhunu taşımakta ve bu dünyada imtihan olmaktadır. Yaptığı ve düşündüğü her şeyden sorumlu tutulacaktır. Yaşamında, Darwinistlerin iddia ettikleri şekilde bir rastgelelik, şuursuz tesadüfi olaylar ve amaçsızlık yoktur. Her şey Allah'ın dilemesiyle yaratılmıştır ve bunların tümü tabi olduğu imtihanın bir parçasıdır. Ölüm ile sonlanacak bu yaşamında, geride bırakacağı sadece bedeni olacaktır. Ruhu ise, ruhun barınacağı gerçek hayat olan ahirette sonsuza kadar yaşayacaktır.

    -          Hayvan ise varlığının bilincinde değildir. Şuuru kapalı olan, varlık nedenini bilmeyen, düşünemeyen bir varlıktır. Pek çok hayvan Allah’ın yarattığı çok üstün yeteneklere sahip olur. Kendi varlığının şuurunda olmayan bir hayvandaki bu yetenek, Allah’ın eşsiz sanatını görebilmek için özel olarak yaratılır. Bir karga şişenin içindeki yiyeceği çıkarmaya çalışırken, bir maymun düşmanlarından korunmak için yanında taş biriktirirken kendisini koruyabilmek ve yaşamını devam ettirebilmek için kendisine ilham edilmiş olan bir davranış biçimini kullanır. Fakat o canlı, ne kadar uğraşılırsa uğraşılsın, ne kadar zaman geçerse geçsin, hiçbir zaman bir uçak tasarlayamayacak, bir kimya deneyi yapamayacak, bir kitap yazamayacak, kürsüye çıkıp konferans veremeyecek, kendi hücrelerini laboratuvarda mikroskop altında inceleyemeyecektir.

Darwinist yalanlara kanmak, materyalistlerin boş iddialarına ihtimal vermek, akıllı, mantıklı ve maddenin aslı konusunu kavrayabilmiş, bir "ben"in farkına varabilmiş insan için büyük bir yanılgı olur. Eğer bir insan, kendi taşıdığı ruhun alametlerini görebiliyorsa, her şeyin Yaratıcısı olan Yüce ve güçlü bir Yaratıcı'nın, yani Allah'ın varlığını fark edebiliyorsa, o zaman üstün yeteneklere ve akla sahip bir varlık haline gelir. Bu üstün akıl, Darwinizm aldatmacasına kanmayacak kadar asil ve değerlidir. Allah'ın üstün kudretini takdir edebilecek kadar güçlüdür.

(http://www.darwininacmaziruh.net)     

 


 

Karides
 




Fosil Bilgisi

Yaş:
150 milyon yıllık

Dönem: Jura

Bulunduğu yer: Solnhofen Oluşumu, Eichstatt, Almanya









 

Evrimcilerin en sık başvurdukları taktiklerden biri, Yaratılış'ın reddedilemez birer delili olan fosil kayıtlarını çarpıtmak veya özenle saklamaktır. Fosil kayıtları evrimin hiçbir zaman yaşanmadığını gösterdiği halde, bu gerçek ısrarla göz ardı edilir. Amerikalı paleontolog S. M. Stanley ise, fosil kayıtlarının ortaya koyduğu gerçeğin, bilim dünyasının büyük kısmına hakim olan Darwinist dogma tarafından nasıl göz ardı edildiğini ve ettirildiğini şöyle anlatır:

"Bilinen fosil kayıtları kademeli evrimle uyumlu değildir ve hiçbir zaman da uyumlu olmamıştır. İlgi çekici olan, birtakım tarihsel koşullar aracılığıyla, bu konudaki muhalefetin gizlenmiş oluşudur... Çoğu paleontolog, ellerindeki kanıtların Darwin'in küçük, yavaş ve kademeli değişikliklerin yeni tür oluşumunu sağladığı yönündeki vurgusuyla çeliştiğini hissetmiştir... ama onların bu düşüncesi susturulmuştur." (S. M. Stanley, The New Evolutionary Timetable: Fossils, Genes, and the Origin of Species, Basic Books, Inc., Publishers, N.Y., 1981, s. 71)

Ancak artık Darwinistlerin bu "susturma" girişimleri faydasızdır. Resimdeki yaklaşık 200 milyon yıllık karides fosilinin gösterdiği Yaratılış gerçeğinin gizlenmesi mümkün değildir.

www.darwinizminsonu.com
 


 


 

Masaüstü Görünümü