Harun Yahya

İmanın nuru vicdana uymakla tecelli eder, vicdanına uyan insan Hz. Mehdi (as)'ı bilir ve anlar




Allah her insana doğruyu yanlıştan ayırmasını, güzel olanı kavrayıp anlamasını sağlayacak bir vicdan vermiştir:

Sonra ona fücurunu (sınır tanımaz günah ve kötülüğünü) ve ondan sakınmayı ilham edene (andolsun). (Şems Suresi, 8)




Vicdanına uyan kişi imanın nuruyla Hz. Mehdi'yi anlar. Anladığı halde anlamazlıktan gelmek zulümdür. Ahirette vicdandan sorulacağız









Her insan karşılaştığı herhangi bir olayda, neyin doğru neyin yanlış olduğunu vicdanının sesini dinleyerek kolaylıkla anlayabilir. Ayette de bildirildiği üzere insanının kötülükten ve her türlü çirkinlikten sakınmasına vesile olan vicdan, Allah'ın insana ilhamının sesidir. Yani bir insan herhangi bir durumla karşılaştığında, doğru olanın ne olduğunu, o anda Allah'ın o kişiye vicdanında hissettirmesiyle anlar.

Bu, insanların büyük çoğunluğunun göz ardı ettiği çok önemli bir bilgidir. Çünkü insan Kuran'a uymakla sorumlu olduğu gibi vicdanına uymakla da sorumludur. Ahirette her insan vicdanının sesini dinleyip dinlemediği hakkında hesaba çekilecektir. Örneğin bir insan, söylediği bir sözde, yaptığı bir tavırda, gösterdiği bir tepkide, aldığı bir kararda bunun vicdana uygun olmadığını biliyorsa ve buna rağmen yapıyorsa, yani vicdansızlık yaptığını bile bile bunu gerçekleştiriyorsa, bu durumda günaha girmiş olur. Ya da bir insan aslında haram olmayan, ama kendisinin haram zanettiği bir şeyi bile bile yapsa, o zaman o haramı işlemiş gibi günaha girer. Benzer şekilde her durumda güzel söz söyleyen, her koşulda güzel davranışlarda bulunan, karşısındaki kişiye karşı her zaman sevecen, affedici, sevgi dolu, saygılı, nezaketli olan, her zaman huzur ve güven veren bir kimse de sürekli vicdanına uyarak, Allah'ın ilhamına tam tabi olarak bu güzellikleri sergiler. Her an, her saniye vicdanını takip ederek hareket eden insanda, Allah'ın izniyle, hikmet, akıl ve feraset en güzel şekilde tecelli eder. 

Allah her insana vicdanı vesilesiyle doğruyu ilham ettiği için, kötülük yapan, ahlaksızlık yapan, çirkinliğe yönelen, Allah'ın rızasından uzaklaşan her insan da ahlaksız olduğunu bilerek bunu yapar. Mesela bir münafık müminler aleyhinde konuşmalar yaparken, kendince Müslümanlara zarar vermek için planlar yaparken, bunun ne büyük ahlaksızlık, ne büyük hainlik olduğunu bilerek bunu yapar. Sözüyle iyilik istiyormuş gibi görünmeye çalışması bu gerçeği değiştirmez.

Ahir zamanda Hz. Mehdi (as)'ın bilinip tanınması da, insanların gördükleri olayları ve şahit oldukları alametleri vicdanlarıyla değerlendirmeleri sayesinde olacaktır. Bediüzzaman Hazretleri de ahir zaman şahısları olan Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as)'ın imanın nuruyla tanınacağını söylerken, vicdanının sesini dinleyen, samimi olarak Allah'ın vicdanına ilhamına tam tabi olanların bu mübarek zatları tanıyıp anlayacağını söylemektedir:


... Belki nur-u imanın (imanın ışığının) dikkatiyle, O EŞHAS-I AHİR ZAMAN (ahir zaman şahısları) tanınabilir. (Sözler, s. 343-344)


Bedizzaman Hazretleriyle, Mevlana Halid-i Bağdadi Hazretleriyle, İmam Rabbani Hazretleriyle veya diğer İslam büyükleriyle aynı dönemde yaşayan samimi Müslümanlar, vicdanlarına tam tabi olan salih müminler nasıl bu mübarek insanların kıymetini ve değerini anlamış ve bu mübarek zatlara tam teslim olmuşlarsa, ahir zamanda da vicdanıyla hareket eden, samimi her insan Hz. Mehdi (as)'ın kim olduğunu anlayabilecektir. Allah rızası için muazzam faaliyet yapan, tüm imkanlarını İslam ahlakını hakim etmek için seferber eden, dinsizliğe karşı ilmen büyük mücadele veren, Allah yolunda çile çeken, helala harama titiz, yaptığı çalışmalarda Allah'ın vesile etmesiyle son derece etkili olan, Müslüman aleminin birlik olması için çalışma yapan, Allah'a coşkun sevgisi her konuşmasından ve tavrından açıkça görülen, hikmetli, feraset sahibi bir kimse gördüğümüzde bu kişinin Allah'ın izniyle Allah Katında değerli ve mübarek bir zat olduğunu nasıl anlıyorsak, vicdanımızla değerlendirdiğimizde Hz. Mehdi (as)'ı da anlamamız mümkün olacaktır.

Menfaatlerine uyan herhangi bir durum olduğunda bunun hemen farkına varabilen, nefislerinin zarar görmesi ihtimalinde dahi çok kapsamlı tedbirler alan insanların, yaşadıkları dönemde Bediüzzaman'ı, Mevlana Halid-i Bağdadi'yi, İmam Rabbani'yi sohbetlerine katılmalarına, eserlerini okumalarına, çalışmalarının etkisini görmelerine rağmen anlamamaları, daha doğrusu anlamamazlıktan gelmeleri ise bu kimselerin vicdanlarıyla hareket etmediklerinin en önemli göstergelerinden biridir.

Dolayısıyla Peygamberimiz (sav)'in haber verdiği yüzlerce alametin gerçekleşmiş olmasına rağmen ahir zamanda olmadığımızı iddia eden, Hz. Mehdi (as)'ın gelmesine daha yüzyıllar var diyen, Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as) birer şahıs olarak gelmeyecek diyen, Türk İslam Birliği'nin oluşması için gayrette bulunmayan, İttihad-ı İslam için çalışmayan, Peygamberimiz (sav)'in Hz. Mehdi (as)'ı çok kapsamlı olarak tasvir etmiş olmasına rağmen hiç böyle bir konu yokmuş gibi davranan kimselerin de vicdani bir tutum içinde olmadıkları açıktır. Elbette bazı kimseler iyi niyetli olmakla birlikte bilgi eksikliklerinden veya yeterince düşünmemelerinden dolayı bu saydıklarımıza benzer hata veya yanılgı içinde olabilirler. Ancak önemli olan, bu bilgi eksikliği ortadan kaldırılmasına, düşünmeleri için pek çok ortam oluşmasına, gerçekler önlerinde çok açık duruyor olmasına rağmen vicdanlarına kulaklarını kapatanların içinde bulunduğu durumdur. Çünkü bu kimseler Kuran'a ve sünnete uygun olmayan bir tavır içinde oldukları gibi, vicdanlarına da aykırı bir yol izlemektedirler.

Masaüstü Görünümü