Harun Yahya

Hz. İsa'yı sevenler savaş değil barış ile yükümlüdürler

20. yüzyıla damgasını vuran çatışmalar ve savaşlar, yeni yüzyılda da tüm insanlığı tehdit etmeye devam ediyor. Her geçen gün artan savaş tehdidi ve uluslararası terör, kadın, çocuk, yaşlı demeden tüm masum insanları hedef alıyor, çok büyük maddi kayıplara yol açabiliyor. Ancak bu durum karşısında uluslararası dayanışmanın artırılmasına duyulan acil ihtiyaca rağmen, bazı çevreler çatışmanın daha geniş bir alana yayılmasına neden olabilecek girişimlerde bulunuyor. Ortaya atılan “medeniyetler çatışması” tezi doğrultusunda, iki büyük medeniyeti; Hıristiyan batı ile İslam’ı karşı karşıya getirmeyi amaçlayan bir planı uygulamak için zemin oluşturulmaya çalışılıyor. Meydana gelecek kaos ortamından yararlanarak belli bir hedefe ulaşmak düşüncesinde olan bu çevreler, ne yazık ki böyle bir girişimin kendilerini de içine alacak büyük bir felaketle sonuçlanacağını hesaba katmıyor.
 
Böyle bir durum karşısında dünya barışının sağlanabilmesi için her iki medeniyetin temeli olan iki büyük dinin mensuplarına çok büyük bir sorumluluk düşüyor. Tarafların çatışmanın aksine, her iki İlahi dinin özünde bulunan barış ve sevginin bir gereği olarak aralarındaki işbirliğini artırmaları gerekiyor.
 
Bir Olan Allah'a İman Edenler Birbirleriyle Değil Dinsizlikle Uğraşmalıdır
 
Bugün dünya üzerinde büyük bir fikri mücadelenin devam ettiği ve dünyanın iki kutuba bölündüğü bir gerçektir. Ancak bu iki kutbun tarafları Müslümanlar ve Yahudiler/Hıristiyanlar değildir. Bu iki kutubun bir tarafında, Allah'ın varlığına ve birliğine iman edenler, diğer tarafında ise inkarcılar; diğer bir deyişle bir tarafında din ahlakını savunanlar diğer tarafında da din ahlakına karşı olan ideolojileri savunanlar yer almaktadır.
 
Din ahlakına karşı olanların ve ahlaki değerleri hedef alan güç merkezlerinin, ellerindeki geniş imkanları birleştirdikleri ve inançlı dindar insanlara karşı ittifak halinde hareket ettikleri yaşanan bir gerçektir. Bu şer ittifakını fikri anlamda yok etmek, dinsiz materyalist telkinlerin olumsuz, yıkıcı sonuçlarını ortadan kaldırmak, güzel ahlakın, mutluluğun, huzurun, güvenliğin, refahın hakim olduğu toplumları meydana getirmek için ise, kutbun diğer tarafında yer alan üç önemli gücün; Müslümanların, samimi olarak iman eden Hıristiyanların ve dindar Yahudilerin bu ortak amaç doğrultusunda bir araya gelmeleri gereklidir.
 
Yahudiler, Hıristiyanlar ve Müslümanların ortak inanç esaslarına, ortak ibadetlere, ortak ahlaki değerlere sahip oldukları her üç İlahi dinin de kutsal kitaplarında anlatılmaktadır. İnançlı, samimi, vicdanlı ve sağ duyulu Hıristiyanlara, Yahudilere ve Müslümanlara düşen, kötülüklere ve kötülere karşı ortak bir fikri mücadele yürütmek, yardımlaşmak, birlik ve beraberlik içinde çalışmaktır. Bu birlik; sevgi, saygı, hoşgörü, anlayış, uyum ve iş birliği prensipleri temel alınarak bina edilmelidir. Durumun ne kadar acil olduğu göz önünde bulundurulmalı; çekişme, tartışma ve ayrılığa yol açacak unsurlardan şiddetle kaçınılmalıdır.
 
Geçmişte bu dinlerin mensupları arasında çeşitli anlaşmazlıklar olmuş olabilir; bu tarihi bir gerçektir. Ancak bunlar, Hıristiyanlık, Yahudilik ve İslam’ın özünden değil, devletlerin, toplulukların ve bireylerin hatalı karar ve düşüncelerinden, çoğu zaman ekonomik veya siyasi çıkar ve beklentilerinden kaynaklanmıştır. Yoksa, her üç İlahi dinin ortak amaçlarından biri, tüm insanların barış, huzur, güvenlik ve mutluluk içinde yaşamalarıdır ve buna aykırı bir çatışma üç dine göre de yanlıştır.
 
Hıristiyanlığın temeli olan Yeni Ahit'e, Yahudiliğin temeli olan Tevrat'a ve İslam’ın temeli olan Kuran’a baktığımızda, karşılıklı ilişkilerde en güzel söz ve davranışların tavsiye edildiğini görürüz.
 

İyilikle kötülük eşit olmaz. Sen, en güzel olan bir tarzda (kötülüğü) uzaklaştır; o zaman, (görürsün ki) seninle onun arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki sıcak bir dost(un) oluvermiştir. (Fussilet Suresi, 34)

 
İnananların diğer insanlara karşı benimsemeleri gereken davranış biçimi İncil’de şöyle anlatılır:
 
Birbiriniz ve tüm insanlar için her zaman iyiliği amaç edinin. (Selaniklilere I. Mektup, 5/15)
 
Tevrat'ta ise, Yahudilerin insanlara iyilikle davranmaları gerektiği şu şekilde ifade edilir:
 
Kötülüğü değil, iyiliği arayın ki yaşayasınız, ve böylece Rab, orduların Allah'ı, dediğiniz gibi sizinle beraber olur. Kötülükten nefret edin ve iyiliği sevin ve kapıda hakkı pekiştirin... (Amos, Bap 5, 10-15)
 
Kuran'da ise Rabbimiz, pek çok ayetinde güzel ahlakın, iyiliğin, kötülüğe iyilikle karşılık vermenin önemini bildirmiş, Yahudilere ve Hıristiyanlara yani Kitap Ehli'ne karşı da, Müslümanların iyi niyet ve hoşgörü ile yaklaşmalarını buyurmuştur. Kuran'da Ehl-i Kitap'ın, başka bir deyişle Hıristiyanlar ve Yahudilerin, müşriklere (putperest veya dinsizlere) göre, Müslümanlara daha yakın oldukları açıkça bildirilmiştir. Ehl-i Kitap, temeli Allah'ın vahyine dayanan ahlaki kıstaslara, haram ve helal kavramlarına sahiptir. Bunun için Kitap Ehli'nden kimselerin pişirdiği bir yemek, Müslümanlar için helal kılınmıştır. Aynı şekilde Müslüman erkeklere Kitap Ehli'nden kadınlarla evlenme izni verilmiştir. Bunlar sıcak insani ilişkiler ve huzurlu bir ortak yaşam kurulmasını sağlayacak esaslardır.
 
Kuran'da bu ılımlı ve hoşgörülü bakış tavsiye edilirken, Müslümanların aksi bir fikirde olması düşünülemez.

Allah, Müslümanlara Kuran'da, Kitap Ehli'ne karşı güzel söz söylemelerini bildirmiştir. Kitap Ehli ile müminler arasındaki en önemli ortak yön, hiç kuşkusuz bir olan Allah'a imandır:
 

... Kitap Ehliyle en güzel olan bir tarzın dışında mücadele etmeyin. Ve deyin ki: "Bize ve size indirilene iman ettik; bizim İlahımız da, sizin İlahınız da birdir ve biz O'na teslim olmuşuz." (Ankebut Suresi, 46)

 
Müslümanların Hz. İsa Sevgisi
 
Hıristiyanlık ve İslam arasındaki en önemli ve kaynaştırıcı unsurlardan biri ise her iki dinin mensuplarınca paylaşılan Hz. İsa sevgisidir. Kuran’da, tüm peygamberlerin aynı İlahi mesajları insanlara ilettikleri, onları müjdeledikleri ve uyardıkları, aynı zamanda toplumlarına en güzel şekilde örnek oldukları anlatılır. İşte bu nedenle Müslümanlar, peygamberlerin hepsine iman ederler, onlar arasında ayırım yapmazlar. Müslümanlar, Hz. Muhammed (sav) gibi, Hz. İsa’ya da iman eder, ona karşı büyük sevgi ve saygı duyarlar. Hz. İsa, Kuran’da, "Allah’ın elçisi ve Kelimesi" (Nisa Suresi, 171) olarak bildirilir; onun insanlığa bir "ayet (alamet)" kılındığı (Enbiya Suresi, 91) bildirilir; mücadelesi, mucizeleri, hayatı hakkında çok önemli bilgiler verilir. Hz. İsa’nın üstün ahlakı bir Kuran ayetinde şöyle övülmektedir:
 

Hani Melekler, dediler ki: "Meryem, doğrusu Allah Kendinden bir kelimeyi sana müjdelemektedir. Onun adı Meryem oğlu İsa Mesih'tir. O, dünyada ve ahirette 'seçkin, onurlu, saygındır' ve (Allah'a) yakın kılınanlardandır..." (Al-i İmran Suresi, 45)

 
Müslümanlar, İncil'in Allah Katından indirilmiş İlahi kitap olduğuna (sonradan insanlar tarafından tahrif edilmiştir, ancak içindeki hak hükümlerin bazıları günümüze kadar korunmuştur) inanırlar. İncil’in Hıristiyanlara, Allah tarafından yol gösterici, doğruyu yanlıştan, helali haramdan ayıran vasıflarla indirildiğini bilirler. Nitekim Hz. İsa’ya verilen İncil’in nitelikleri bir Kuran ayetinde şöyle bildirilir:
 
Onların ardından yanlarındaki Tevrat'ı doğrulayıcı olarak Meryem oğlu İsa'yı gönderdik ve ona içinde hidayet ve nur bulunan, önündeki Tevrat'ı doğrulayan ve muttakiler için yol gösterici ve öğüt olan İncil'i verdik. (Maide Suresi, 46)
 
Hıristiyanların diğer inançlı toplumlara kıyasla Müslümanlara özel bir dostluk içinde olacaklarına da Kuran’da dikkat çekilmiştir. Müslümanlara en yakın insanların Hıristiyanlar oldukları ve bunun nedeni bir ayette şöyle ifade edilmiştir:
 

..Onlardan, iman edenlere sevgi bakımından en yakın olarak da: "Hıristiyanlarız" diyenleri bulursun. Bu, onlardan (bir takım) papaz ve rahiplerin olması ve onların gerçekte büyüklük taslamamaları nedeniyledir. (Maide Suresi, 82)

 
Bu ayette bildirilen yakınlığın ve sıcak ilişkilerin ilk örnekleri, Hz. Muhammed (sav) zamanında yaşanmıştı. Zulüm gören bazı Müslümanlar, Hz. Muhammed (sav)’in yönlendirmesiyle, Hıristiyan Kral Necaşi yönetimindeki Habeşistan’a hicret ettiler; orada güvenlik ve huzur içinde yaşadılar. İslam’ın ilk yıllarında Müslümanlar ile Hıristiyanlar arasında hoşgörü, barış, saygı, işbirliği, yardımlaşma, din, inanç ve ibadet özgürlüğü esaslarına dayalı iyi ilişkiler kuruldu. Yine bu dönemde evlilik, ticaret, komşuluk gibi sosyal hayatın unsurları, tüm Müslümanlar ve Hıristiyanlara örnek olacak şekilde uygulandı.


Dahası, iki dinin kaynaklarında da "kendinden olmayanları düşman saymak" değil, kendinden olmayanlara da “dostça yaklaşmak ve onlarla iyilik üzerinde ittifak etmek” prensibi vardır. Bu konudaki önemli bir pasaj, İncil'in Markos ve Luka kitaplarında geçer. Hz. İsa, kendilerinden olmayan bir kimseye soğuk davranan öğrencilerini uyarmış ve çok önemli bir bakış açısını ifade eden "bize karşı olmayan bizdendir" hükmünü vermiştir. İncil'de yer alan bu açıklamalar Hıristiyanlara, Müslümanlara bakış açısı konusunda yol gösterici olmalıdır. Müslümanlar bazı konularda Hıristiyanlar'dan farklı düşünmektedirler; fakat hiç bir şekilde Hıristiyanlığa "karşı" değildirler. Aksine Müslümanlar, dünya üzerinde Hıristiyanlar dışında Hz. İsa'yı seven, Allah’ın elçisi olarak kabul eden, yeniden dünyaya gelişini büyük bir heyecan ve şevkle bekleyen bir topluluktur.
 
Hıristiyan İdareciler İçin, Barış ve Sevgi Elçisi Olan Hz. İsa’nın Ahlakı Örnek Olmalıdır
 
Yeni Ahit'te pek çok kez Hz. İsa'nın yeryüzüne yeniden döneceği haber verilir. İncil’in ‘İbranilere Mektup' bölümünde yazıldığına göre, "Mesih ikinci kez... kurtuluş getirmek için kendisini bekleyenlere görünecektir." (9:28) Daha pek çok İncil pasajında Hz. İsa’nın yeniden geleceği müjdelenir.
 
Müslümanlar, Hz. İsa'yı çok seven, onun tüm mucizelerine ve yüksek ahlakına inanan ve onun yakında dünyaya dönerek Hz. Mehdi ile birlikte din ahlakını dünyaya hakim edeceğini uman, bu büyük müjdeyi şevkle bekleyen insanlardır. Hz. İsa’nın gelişi için hem Müslümanların hem de Hıristiyan dünyasının hazırlık yapması gerekir.
 
Hz. İsa gelmeden önce yapılması gereken hazırlığın nasıl olması gerektiğini hem Kuran ayetlerinden, hem Peygamber Efendimiz (sav)'in hadislerinden, hem de Bediüzzaman Said Nursi gibi büyük İslam alimlerinin hikmetli yorumlarından anlamaktayız. Bu hazırlığın en önemli aşaması ise yeryüzündeki din ahlakına uygun olmayan sistemlerle yapılacak olan ortak fikri mücadeledir. Tüm iman sahipleri Darwinizm ve materyalizm gibi insanları din ahlakından uzaklaştıran ateist ideolojilerle fikri mücadelede ittifak etmeli; bu gibi akımların dünya üzerinden silinmeleri için birlik olmalıdırlar. Zira Hz. İsa yeniden dünyaya geldiğinde bu ittifakı oluşturacak ve tam manasıyla bir sevgi, barış ve huzur ortamı hazırlayacaktır.


Hem Hıristiyan dünyasının hem Müslümanların Hz. İsa'nın gelişiyle ilgili geniş çaplı bir hazırlık yapması, insanların bu kıymetli konuğu şevk ve heyecanla beklemeleri gerekmektedir. Bu mübarek peygamberin gelişi için hazırlık yapılmaması, kayıtsız kalıp gevşeklik gösterilmesi, bu büyük müjdeye gereken ehemmiyetin verilmemesi, Hz. İsa geldiğinde büyük bir mahcubiyete sebep olabilir.
 
Hiç unutmamak gerekir ki, Hz. İsa'nın gelişi dünyanın sadece belli bölgelerini etkileyecek bir olay değildir. Onun gelişi tüm dünyayı etkileyecek güçte, mucizevi bir olaydır. Bu kutlu peygamberin gelişiyle dünya çapında sosyal ve siyasi alanlarda köklü değişiklikler olacak, tüm dünya Hz. İsa'nın ve ahir zamanın diğer kutlu şahsı Hz. Mehdi’nin etrafında toplanıp birleşecektir.
 
Hz. İsa’nın gelişi Allah Katında günü, saati ve yeri ile bellidir. O’nun gelişini, dünyevi hiçbir olay veya kişi ne erteleyebilir ne de çabuklaştırabilir.

Bugün kimi çevreler, büyük bir yanılgı içerisinde dünyadaki karışıklık ortamının, özellikle Ortadoğu’nun savaş ve karmaşa içinde olması ile Hz. İsa’nın gelişi arasında bir bağlantı kurmaya çalışmakta, hatta bu amaca yönelik birtakım gayretler içerisine girmektedirler. Oysa Hz. İsa’nın gelişi takdir-i İlahidir ve gerek Müslümanların gerekse Hıristiyan dünyasının Hz. İsa’yı sükûnet içinde ve sevgi ortamında beklemeleri gerekir.
Hz. İsa’yı sevenler ve izleyenler, O’nun yaptığı gibi, insanlara sevgi ile yaklaşmalıdır. Allah’a iman eden ve Hz. İsa’yı da üstün bir peygamber olarak çok seven Müslümanlara karşı, Hıristiyan dindarlar, savaş ve kan dökme eğiliminde olmamalıdır. Gerçek dindarların yapacağı gibi sevgi, barış, dostluk ve uzlaşma tavrı içinde bulunmalıdırlar.
 
Barış ve uzlaşma ile elde edilebilecek olan neticelerin savaş ile insanları öldürerek elde edilemeyeceğine dair vahim tecrübelere dünya tarihi defalarca şahit olmuştur. Bu nedenle 21. yüzyılın dünyası, savaş sebebiyle milyonlarca insanın ölümünden yeteri kadar ders almış, medeni insanların kurduğu bir dünya olmalıdır. İçinde yaşadığımız dönemde, dünyadaki bütün ülkelerin yöneticileri, politikacıları, sorunları “medeni ve insancıl yollar” ile çözmek mecburiyetinde olan insanlardır.
 
Hz. İsa geldiğinde, ona inanan tüm Hıristiyanlar ve Müslümanlar ortak bir inançta birleşeceğine göre, Hıristiyanlar ve Müslümanlar arasındaki önyargı ve güvensizliklerin aşılması için şimdiden çalışılması zorunludur.
 
Hz. İsa’nın Barış Emri
 
Hz. İsa'nın insanlara en doğruyu öğreteceğini bilerek inanç farklılıklarına saygı gösterilmelidir. Onun görmek istediği gibi, dünyayı barış, kardeşlik, merhamet ve sevgi ile doldurmak için büyük çaba gösterilmelidir.
 
Kuşkusuz hepimizin temennisi Ortadoğu’nun Yahudilerin, Müslümanların ve Hıristiyanların bir arada huzur içinde yaşayabilecekleri güvenli topraklar haline gelmesidir. Bunun için öncelikli olarak, tüm tarafların önyargılarını bir yana bırakarak olayları sağduyu ile değerlendirmeleri ve aydınlık bir gelecek için vicdan sahibi insanların ittifak etmeleri gereklidir. İşte bu nedenle bu ittifakın önemli bir tarafı olan Hıristiyan dünyasına barış için önemli sorumluluk düşmektedir.

Sonuç olarak; samimi olarak iman eden Hıristiyanlar, Hz. İsa’nın kendilerine, “Ne mutlu sulh edicilere” (Matta 5/9) sözleri ile yeryüzünde barış elçileri olmalarını emrettiğini hiçbir zaman unutmamalıdırlar.
 
Hz. İsa’nın gelişi dünyanın sadece belli bölgelerini etkileyecek bir olay değildir. Onun gelişi tüm dünyayı etkileyecek güçte, mucizevi bir olaydır. Bu kutlu peygamberin gelişiyle dünya çapında sosyal ve siyasi alanlarda köklü değişikler olacak, tüm dünya Hz. İsa’nın etrafında toplanıp birleşecektir.

Masaüstü Görünümü