Harun Yahya

Kenan diyarı tüm ilahi dinler için barış ve esenlik yurdu olmalıdır


Tarihi kaynaklarda "Kenan diyarı" olarak adlandırılan yer, günümüzde Filisitin ve İsrail'in üzerinde yer aldığı topraklardır. Bu topraklar tarih boyunca pek çok peygamberin yaşadığı, halklarını Allah'ın varlığına ve birliğine davet ettiği, üzerinde birçok kutsal mekanın bulunduğu mübarek topraklardır. Bu nedenle, Kenan diyarı, her üç İlahi dinin mensupları (Müslümanlar, Yahudiler ve Hıristiyanlar) için de kutsal topraklardır. Üç ilahi dinin mensuplarını biraraya getiren bu kutsal mekan, birbirlerinin dinlerindeki ortak yönleri tanımaları ve bir olan Allah'a imanlarından ötürü birbirlerine sevgi ve saygı duymalarına vesile olması açısından da son derece önemlidir.

Allah Kuran'da Yahudiler ve Hıristiyanları, Kitap Ehli olarak bildirmiş ve Müslümanların Kitap Ehli'ne karşı tutumlarının nasıl olması gerektiğini detaylı olarak açıklamıştır. Kitap Ehli, temeli Allah'ın vahyine dayanan ahlaki kıstaslara, haram ve helal kavramlarına sahiptir. Kuran ahlakına ve Peygamberimiz (sav)'in sünnetine göre Müslümanların, Yahudilerden ve Hıristiyanlardan iman edenlere sevgi, şefkat, hoşgörü ve saygıyla yaklaşmaları gerekir. Müslümanların Yahudilere ve Hıristiyanlara çağrısı ise Kuran'da şöyle bildirilmiştir:

 

"Bize ve size indirilene iman ettik; bizim İlahımız da, sizin İlahınız da birdir ve biz O'na teslim olmuşuz." (Ankebut Suresi, 46)

 

Bu çağrı, Müslümanların Kitap Ehli'ne bakış açısını açık ve net bir şekilde ortaya koymaktadır: Hepimiz bir olan Allah'a iman etmekte, Rabbimiz'in göndermiş olduğu elçileri sevmekte ve saymakta, Allah'ın koyduğu sınırlara uymakta, kutsal kitaplarımızda bildirilen ahlakı yaşamaktayız. Dolayısıyla da, birbirimize anlayış, merhamet, sevgi ve saygıyla yaklaşmakla yükümlüyüz.

 

Hepimiz Aynı Peygamberleri Seviyor ve Sayıyoruz

 

Müslümanlar gönderilmiş tüm peygamberlere iman ederler. Rabbimiz'in geçmişteki peygamberlere göndermiş olduğu kitaplara inanırlar. Bir ayette bu gerçek şöyle bildirilmiştir:

 

De ki: "Biz Allah'a, bize indirilene, İbrahim, İsmail, İshak, Yakup ve torunlarına indirilene, Musa'ya, İsa'ya ve peygamberlere Rablerinden verilenlere iman ettik. Onlardan hiçbiri arasında ayrılık gözetmeyiz. Ve biz O'na teslim olmuşlarız." (A-li İmran Suresi, 84)

 

Hz. Adem, Hz. Nuh, Hz. İbrahim, Hz. İshak, Hz. Yusuf, Hz. Harun, Hz. Davud, Hz. Süleyman, Hz. Yahya, Hz. İsa ve Hz. Musa Yahudiler ve Hıristiyanlar için ne kadar önemli ise, Müslümanlar için de o kadar önemlidir.

 

Yahudilerin bizim de Peygamberimiz olan Hz. Musa’ya saygı duymaları, binlerce yıldır ona sımsıkı bağlı olmaları samimi Müslümanlar için çok değerlidir. Aynı şekilde Hıristiyanların Hz. İsa’ya duydukları büyük sevgi, içten bağlılık da Müslümanlar için çok önemlidir. Hz. Yakub’a, Hz. İshak’a, Hz. İsmail’e, Hz. İbrahim’e, Hz. Lut’a, Hz. Eyüb’e, Hz. Musa’ya, Hz. İsa’ya, Hz. Yahya’ya ve diğer peygamberlere saygı ve sevgi duyan insanlar, doğal olarak Müslümanların sevgi ve muhabbet duyacağı, anlayış ve şefkatle yaklaşacağı insanlardır. Bunun aksi kesinlikle mümkün değildir.

 

Peygamberler Diyarı Kenan'da, Birarada Huzur İçinde Yaşamalıyız

 

Kenan diyarı olarak belirtilen topraklarda -ve elbette tüm dünyada-, aynı peygamberlere iman edenlerin birarada güvenlik, sevgi ve huzur içinde yaşamaları, tüm müminlerin gönülden isteyecekleri, bundan sevinç ve mutluluk duyacakları bir durumdur. Üç ilahi dinin evlatları -Hz. İsmail’in evlatları olan Müslüman Araplar, Hz. Musa’nın evlatları olan Yahudiler, Hz. İsa’nın evlatları olan Hıristiyanlar- Kenan diyarında istedikleri gibi yaşamalıdırlar. Yahudiler de, Hıristiyanlar da, Müslümanlar da bu topraklarda özgürce ibadetlerini yerine getirmeli, hiçbir korku ve tehlike olmadan huzur ve barış içinde hayat sürmelidirler. Bu, tüm inananların ortak ideali olmalıdır.

 

Bu topraklar Hz. İbrahim'in soyundan gelen İsevilerin, Musevilerin ve Müslümanların atalarının topraklarıdır. Ataları bu topraklarda yaşamış, bu topraklarda ölmüştür. Onların da bu topraklarda, tıpkı ataları gibi, dilediğince ibadet etme, yaşama, yerleşme hakkı vardır. Bu topraklarda -dünyanın her yerinde olduğu gibi- kimse kimseye müdahale edemez, ibadetlerine karışamaz, hareketlerini kısıtlayamaz, sınır koyamaz. Bu, Allah’ın Kuran’da tüm iman sahiplerine bildirdiği bir emridir. Tüm kutsal mekanlar ve Allah’ın adının anıldığı evler Rabbimiz'in koruması altındadır. İman sahiplerinin de yükümlülüğü Allah'ın adının anıldığı, inananların Allah rızası için ibadetlerini yaptıkları bu yerleri koruyup korumaktır. Allah Kuran’da şu şekilde buyurmaktadır:

 

Onlar, yalnızca; "Rabbimiz Allah'tır" demelerinden dolayı, haksız yere yurtlarından sürgün edilip çıkarıldılar. Eğer Allah'ın, insanların kimini kimiyle defetmesi (yenilgiye uğratması) olmasaydı, manastırlar, kiliseler, havralar ve içinde Allah'ın isminin çokça anıldığı mescidler, muhakkak yıkılır giderdi. Allah Kendi (dini)ne yardım edenlere kesin olarak yardım eder. Şüphesiz Allah, güçlü olandır, aziz olandır. (Hac Suresi, 40)

 

Ne var ki günümüzde her üç dinin mensupları arasında da yer alan bazı radikal unsurlar nedeniyle, iman edenler tedirgin edilmekte, bu mübarek topraklarda huzur ve güvenliğin yerine çatışma ve kargaşa yaygınlaştırılmaya çalışılmaktadır. Oysa bu kabul edilebilir bir durum değildir. Yahudilerin ve Müslümanların birbirlerini öldürmeye, topraklarından çıkarmaya kalkışması her iki toplumun da inançlarına aykırı bir harekettir. Bu, peygamberlerin soyuna yönelik bir saldırı anlamına gelir ki, bunu samimi olarak iman eden bir Müslüman ve Yahudinin kabul etmesine imkan yoktur. Hz. Yakup'un soyunu yok etmeye yönelik bir hareket, samimi olarak iman eden her Müslümanın karşı olacağı bir zulümdür. Aynı şekilde, Hz. İsmail'in soyunu yok etmeye yönelik saldırılara da müsaade edilemeyeceği açıktır. Tüm iman sahiplerinin, şiddet ve saldırganlık üzerine bina edilmiş bu Deccali oyuna karşı tavırlarını açık ve net olarak ortaya koymaları gerekir. Unutmamak gerekir ki, Müslümanların, Yahudilerin ve Hıristiyanların, birbirlerine karşı değil, günümüzde tüm toplumlar için önemli bir tehlike olan dinsizlik ve ateizme karşı bir fikri mücadele içinde olmaları gerekir. Allah'ı seven, peygamberleri seven tüm Müslümanlar, Hıristiyanlar ve Yahudiler bu tehlikeye kaşı korunmalıdır.

 

Dünyada bu kadar güçlü ateizm, materyalizm ve Darwinizm tehlikesi varken, Yahudilerin imanlı olmaları, Hz. İbrahim’e, Hz. Musa’ya bağlı olmaları, imanlarını binlerce yıldır muhafaza etmeleri Müslümanlar için çok değerlidir. Aynı şekilde dünyanın dört bir yanındaki Hıristiyanların Allah’a imanları, Hz. İsa’ya, Hz. Yahya’ya sevgileri tüm Müslümanlar için çok değerlidir. Onların da binlerce yıldır çok büyük bir sadakatle Hz. İsa’ya bağlı olmaları Müslümanlar için sevinç vesilesidir. Dolayısıyla gerçek Müslümanlar, Musevilerin ve Hıristiyanların daha güçlü imana sahip olmalarını, daha da çok Allah’ı sevmelerini gönülden istemelilerdir.

 

Sonuç

 

Kenan diyarı Yahudilerin ve Filistinli Müslümanların korku ve dehşet içinde yaşadığı yerler olmamalıdır. Bu nedenle Müslümanların ve Yahudilerin bu kutsal topraklarda süren dehşet politikasına, acımasızlığa, zulme, saldırganlığa kısaca şiddete bir an önce son vermeleri gerekmektedir. Tüm ilahi dinlerden iman sahibi kimseler, bu topraklarda rahat, huzurlu, güven ve barış içinde olmalı, müreffeh bir yaşam sürdürebilmelidir. Nitekim Yüce Allah'ın tarif ettiği üstün ahlakta böyle bir düşmanlığın yeri yoktur. Bunun çözümü Allah'ın rızası için karşılık beklemeden, tek yanlı dostlukta, sevgi ve şefkatte kararlı olmaktır. Kuran'da Allah güzel ahlakın düşmanlıkları yıkacağını şöyle bildirmektedir:

 

İyilikle kötülük eşit olmaz. Sen, en güzel olan bir tarzda (kötülüğü) uzaklaştır; o zaman, (görürsün ki) seninle onun arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki sıcak bir dost(un) oluvermiştir. Buna da, sabredenlerden başkası kavuşturulamaz. Ve buna, büyük bir pay sahibi olanlardan başkası da kavuşturulamaz. (Fussilet Suresi, 34-35)

 

Tarihte örneğini gördüğümüz gibi, bu topraklarda, Osmanlı vizyonu çerçevesinde, her milletin güvenle yaşayacağı, özgür olacağı, sevgi ve şefkate açık, bir sistem yeniden tesis edilebilir. Yahudilerin atalarının yurdunda ticaret edip, özgürce yaşamaları, diğer ülkelerle özgürce siyaset, ticaret, sanat alanında iş birliği yapmaları, ibadetlerini istedikleri yerde özgürce yerine getirmeleri, Müslümanlar olarak en büyük temennilerimizden biridir. Aynı şekilde Filistinli Müslümanlara da İsrail topraklarında, Kudüs’te, Tel Aviv’de özgürce dolaşmaları, ibadetlerini huzur içinde yerine getirebilmeleri, Yahudilerle kardeşce yaşayabilmeleri için tüm imkanların sağlanması son derece önemlidir.

 

Allah’ın izniyle çok yakın zamanda tüm İsevilerin, Musevilerin ve Müslümanların kardeşce yaşayacakları, güzel ve aydınlık günler gelecektir. Samimi imanın gücü ile barışın, güvenliğin, hoşgörünün, sevginin hakim olduğu bir dünyaya kavuşmak mümkün olacaktır. Bu Allah'ın samimi olarak iman edenlere bir vaadidir. Yüce Rabbimiz Kuran'da iman edenleri şöyle müjdelemektedir:

 

Allah, içinizden iman edenlere ve salih amellerde bulunanlara va'detmiştir: Hiç şüphesiz onlardan öncekileri nasıl 'güç ve iktidar sahibi' kıldıysa, onları da yeryüzünde 'güç ve iktidar sahibi' kılacak, kendileri için seçip beğendiği dinlerini kendilerine yerleşik kılıp sağlamlaştıracak ve onları korkularından sonra güvenliğe çevirecektir. Onlar, yalnızca Bana ibadet ederler ve Bana hiçbir şeyi ortak koşmazlar. Kim bundan

sonra inkar ederse, işte onlar fasıktır. (Nur Suresi, 55)

Masaüstü Görünümü