Harun Yahya

Sayın Adnan Oktar Hz. Mehdi (a.s.)'ın Yüksek Sanat Gücüyle Dünyayı Güzelleştireceğini Anlatıyor


“Kıyam edecek (Kâim) olan Hz. Mehdi (a.s.) Ali’nin soyundandır. O BU YERYÜZÜNÜ, YERYÜZÜNDEN BAŞKA BİR HALE GETİRECEKTİR...” (Şeyh Muhammed b. İbrahim-i Numani, Gaybet-i Numani, s. 169)

Peygamberimiz (s.a.v.)’den aktarılan pek çok hadiste, yeryüzünde İslam ahlakının hakim olacağı, Hz. İsa (a.s.) ve Hz. Mehdi (a.s.)’ın birlikte dünyaya İslam ahlakını yayacakları “Altınçağ” olarak adlandırılan bir dönemden bahsedilmektedir. Hadislerden de anlaşılacağı üzere o dönemde “Asr-ı Saadet” benzeri bir devir yaşanacaktır. Peygamberimiz (s.a.v.)’den “… küçükler keşke ben büyük olsaydım, büyükler de keşke ben küçük olsaydım diye temenni ederler... iyi insanların iyiliği artar, kötülere karşı bile iyilik yapılır.” (Kitab-ül Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 17) sözleri ile aktarılan bir hadis-i şerifte Altınçağ’da adeta cennet benzeri bir hayat olacağı müjdelenir. Bu çağın cenneti tefekkür ettiren özelliklerinden biri de güzel sanat ve estetiğe büyük önem     verilecek olmasıdır.

Sayın Adnan Oktar, Hz. Mehdi (a.s.)’ın, imanının gücü, Allah’a olan derin sevgisi ve cennete olan özlemi nedeniyle, dünyayı cennete benzer biçimde güzelleştireceğini çeşitli tarihlerde yaptığı röportajlarında belirtmiştir.



Altınçağ’da Hz. İsa (a.s.) ve Hz. Mehdi (a.s.)’ın vesilesiyle hayatın her anına bolluk, zenginlik, güzellik, ilerleme ve sanat hakim olacaktır. Bu dönemde insanlar hep güzellikle karşılaşacak, ahlakları gibi, yaşadıkları yerler, bahçeleri, evlerinin dekorasyonu, kıyafetleri, dinledikleri müzik, eğlence şekilleri, resimleri, sohbetleri de güzelleşecektir. Bu güzelliklerin hepsi Kuran ahlakının eksiksiz olarak yaşanması ile gerçekleşecektir. Dolayısıyla insanlar, Yüce Allah’ın Kuran’da inanan kullarına müjdelediği güzelliklerin hepsini bu dönemde yaşayabileceklerdir. Allah Kuran’da iman eden müminleri dünyada da güzel bir hayatla yaşatacağını şöyle bildirmektedir:

“Sizin yanınızda olan tükenir, Allah’ın Katında olan ise kalıcıdır. Sabredenlerin karşılığını yaptıklarının en güzeliyle Biz muhakkak vereceğiz. Erkek olsun, kadın olsun, bir mü’min olarak kim salih bir amelde bulunursa, hiç şüphesiz Biz onu güzel bir hayatla yaşatırız ve onların karşılığını, yaptıklarının en güzeliyle muhakkak veririz.” (Nahl Suresi, 96-97)

Hz. Mehdi (a.s.) Devrinde Rahat ve Huzur Hakim Olacağından İnsanlar Çevrelerindeki Güzelliklerden İlham Alabileceklerdir 

Sanatın özünde, düşünmek, incelikleri fark edebilmek, gördüklerinden zevk alıp bunları başkalarının da zevk alabileceği şekilde sunabilmek yatar. Bu güzel özelliklerin kaynağı ise Kuran ahlakıdır. Altınçağ’da insanlar arasında Kuran ahlakı egemen olacağı için, Allah’ın yarattığı her varlık ve her olay insanlarda büyük bir coşku oluşturacak ve bu coşkuları sanatlarına da yansıyacaktır. O dönemde sanat anlayışı çok üstün bir seviyede olacak, şehir düzenlemelerinde, yapılarda, bahçe düzenlemelerinde, sanat ve eğitim merkezlerinde bu üstün sanat anlayışı her yönüyle kendini gösterecektir. Dünyaya, Allah’ın Kuran yoluyla insana kazandırdığı derinlikle bakan sanatçılar eserleriyle herkesi hayran bırakacaklardır. Yaptıkları her yenilik, denedikleri her çalışma benzersiz olacak, insanlara daha önce görmedikleri bir sanat anlayışı sunacaklardır.





Kuran ahlakının yaşandığı Altınçağ’da herkes güzelliklerden hakkıyla zevk almayı öğrenecek, her konuda olduğu gibi sanatta da en güzelini, göze ve kulağa en hoş geleni seçecektir. Altınçağ’ın sağladığı refah ve bolluk ortamında sanatçılar herkesi hayran bırakacak eserler ortaya çıkarabileceklerdir. Gerek müzikte gerekse diğer sanat dallarında çok fazla sayıda ve   birbirinden farklı eserler ortaya çıkacaktır. Daha önce hiç görülmemiş güzellikte eğlence şekilleri,  filmler geliştirilecek, hayatın her anı çok zevkli hale getirilecektir.





 

Sayın Adnan Oktar 30 Nisan 2010 tarihinde www.HarunYahya.tv sitesindeki canlı röportajında Mehdiyet devrinde yaşanacak bu güzellikleri anlatıyor:

ADNAN OKTAR: “Mehdiyet devrinde insanların beyinleri berrak hale gelecek. Bir kere psikolojik mükemmel bir tedavi olacak. Toplum olduğu gibi psikolojik olarak rehabilite edilecek. İnsanlarda ruh hastalığı kalmayacak, psikolojik bozukluklar kalmayacak. Hz. Mehdi (a.s.), bütün dünyayı tedavi edecektir. Korku hastalığından kurtaracaktır onları. Vesvese hastalığından kurtaracaktır. Gelecek korkusundan kurtaracaktır ki, çok dehşetli bir beladır gelecek korkusu. Tevekkülsüzlük korkusunun acısından kurtaracaktır. Buna benzer yüzlerce psikolojik bozukluktan kurtaracaktır.

Çok sağlam beyinler elde edecektir bir kere. Böyle sevgiyi, dostluğu çok sağlam elde edebilecek beyinler. Sonra bu beyinleri sanata ve bilime yönlendirecek ve bunun sonucunda da mükemmel bir sanat, mükemmel bilim ve mükemmel bir konfor ve modernlik meydana gelecek. Evlerin en güzeli, sokakların bahçelerin en güzeli, kıyafetlerin en güzeli. Mesela şimdi gençler çok güzel giyindiklerini düşünüyorlar, Hz. Mehdi (a.s.) devrinde gerçek güzel kıyafeti görmüş olacaklar. Çünkü Bediüzzaman diyor, “Sanatın da üstadıdır” diyor, Hz. Mehdi (a.s.) için, sanatın üstadı. “Sanat, marifet ve ittifak, silahlarımız” diyor zaten. Ama tabii onu anlamazlıktan geliyorlar. “Zanaat demek istiyor” diyorlar. Zanaat demiyor Said Nursi. Türkçe’yi çok iyi biliyor “sanat, marifet ve ittifak” diyor, çok net. Marifet nedir? Bir insanın marifetli olması nedir? Yetenek, üstünlük, güç. Tabii. Bir kere mekanların çok güzel olması, sokakların güzel olması, caddelerin, evlerin güzel olması ve tertemiz olması, düzgün ve düzenli olması bile ruhlarda müthiş bir ferahlık meydana getirecektir.

İnsanların psikolojik olarak dengeli olması; mesela dışarıdaki her insana güvenebileceksiniz. Yani konuşmasına, üslubuna, kişiliğine, şahsiyetine güveneceksiniz. Eğlen-cenin en güzeli olacak. Gençler “eğlenemeyeceğiz” zannediyorlar. En mükemmel eğlenceyi onlar yaşayacaklar. Yaşlı da eğlenecek, genç de eğlenecek. Ama Allah’la iç içe. Allah’ı kalplerinde yoğun olarak yaşayarak, Allah’ın varlığını kalplerinde yoğun olarak yaşatarak, Allah’a yakın muhabbetle bunu elde edecekler inşaAllah. Dolayısıyla Allah aşkıyla eğlenmek ayrıdır, neşe ayrıdır; haşa Allah’ı unutmuş eğlenme ayrıdır. Allah’ı bilen eğlenme olacak.

En güzel renkler, en güzel biçimler, en güzel sesler, en güzel yapılar, en güzel hitabet, en güzel konuşma, herşeyin en güzeli hedeflenecektir. Mehdiyet’te hedef zaten, en güzeldir. Güzel değildir sadece bakın, en güzel. Mesela cadde, en güzeli; konuşma, en güzeli; üslup, en güzeli; kıyafet, en güzeli. Çünkü hep “en”de Allah’ın rızası vardır. Mesela burayı güzelleştirdik, değil mi? En güzel yaparsak Allah’ın rızasına uygun hareket ederiz. En güzel sözü kullanırsak Allah’ın rızasına uygun hareket ederiz. Çünkü Kuran’da bakın, Allah güzel demiyor, “en güzeline uyarlar.” diyor Allah. Allah’ın rızasında da en güzeline uymak vardır.”




“ALEMDE VİRAN BİR YER KALMAYACAK VE HZ. MEHDİ (A.S.) HER YERİ ONARACAK, ABAD (MAMUR VE ŞEN) EDECEK.” (El  Mehdiyy-il Mev’ud, c:1, sf. 264)




Hz. Mehdi (a.s.) Devrinde Estetik ve Güzellik Hayatın Her Alanına Yayılacak ve Silahlar Akıl, Fikir, Bilgi, Sanat ve Kültüre Dönüşecektir

Hz. Mehdi (a.s.) devrinde Kuran ahlakı tüm topluma hakim olacağından toplumun sosyal hayatı da süratle değişecektir. Çünkü Kuran ahlakına uyan insanlar akıl ve vicdanlarıyla hareket ettiklerinden, doğruyu, en güzeli hemen fark edebilir, olumsuzlukları ortadan kaldırabilirler. Dolayısıyla Kuran terbiyesi almış, hayatını bu ahlak üzerine kuran bir insanın müzik, resim, edebiyat, mimari gibi sanat dallarında da çok önemli hizmetleri olacaktır.

Yüce Allah Kuran’da hem günlük hayatta, hem de cennet hayatındaki sanat, estetik ve güzellik anlayışını müminlere bildirmiştir. Bu anlayış doğrultusunda insanlar hayatın her alanında, sanat ve estetiği canlı tutmaya çalışırlar. Örneğin güzel konuşmak, nüktedan olmak, güzel ve göze hoş gelen mimik ve hareketlere sahip olmak, konuşurken sesi güzel kullanmak, zevkli ve kendine yakıştırarak giyinmek, ev dekorasyonu, bahçe düzeni, tadı ve görüntüsü açısından güzel yemekler yapabilmek, estetik sofralar hazırlamak, sevgi göstermek, örneğin bir çocuğa duyulan sevgi ve şefkati tüm içtenliği ile dile getirebilmek veya aynı şekilde bir yaşlıya sevgi ve saygıyı en fazlasıyla gösterebilmek, misafir ağırlamak ve bunlar gibi birçok konuda müminler hep sanat anlayışlarını gösterirler.

Altınçağ her insanın yaşamında sanatın bir yönünü sergilediği, insanların daima oluşturdukları eserlerle, bakışları, konuşmaları, tavırlarıyla diğer insanlara güzellik sunmaya çalıştıkları bir dönem olacaktır.



Sayın  Adnan Oktar 16 Haziran 2010 tarihli Samsun AKS TV ve TV Kayseri röportajında bu konuyu şöyle anlatmaktadır:

ADNAN OKTAR: “Biz Hz. Mesih (a.s.) ve Hz. Mehdi (a.s.) devrindeyiz. Daha önce de söyledim, ne Musevilerin, ne Müslümanların artık bundan sonra silah kullanmaları olmaz. Silahla değil, bundan sonra barışla, kardeşlikle, akılla, fikirle, kültürle, sanatla. O pagan kültürlerde, şirk döneminde, müşriklerin, putperestlerin, laftan sözden anlamayan saldırgan insanlar olduğu dönemde, hayati bir zaruretti kendini silahla savunmak. Çünkü adam başka türlü durmuyor. Yani söz dinlemiyor, anlatamıyorsun, bir şey yapamıyorsun. Tek yaptığı saldırmak. Saldırınca meşru müdafaa yapılması gerekiyor. Onda da diyor ki Allah; “aşırıya gitmeyin”. Kaşa kaş, göze göz, dişe diş o kadar...

… Ama şu an Hz. Mesih (a.s.) ve Mehdiyet devrindeyiz. Hz. Mesih (a.s.) ve Mehdiyet devrinde silah; akıl, fikir, bilgi, sanat ve kültürdür. İkna kabiliyetidir. Kitaplardır, CD’lerdir, filmlerdir, bununla. Yani döverek, söverek, öldürerek biz bir adamı ikna edemeyiz. “Gel senin bir ağzını burnunu kırayım, seni Müslüman edeyim, seni bir fikirden vazgeçireyim” olmaz. Adamı dövsen bile, o da gelir seni vurur. Yani bir şey yapar. O da daha fazlasıyla karşılık verir, böyle olmaz. Ahir zamanda, laf dinleyen, söz dinleyen adama, konuşabildiğin bir kişiye yapılacak en güzel şey telkindir. “İkna ve telkin kabiliyeti tevessü ettikçe” diyor Bediüzzaman, deccaliyet için bile, bak “deccaliyet de onu kullanır” diyor. “İkna ve telkin kabiliyeti tevessü ettikçe, o taun da tevessü eder, gelişir” diyor. Taun diyor, deccaliyet. Yani Müslümanlar ne yapacak? Onlar da ikna ve telkin kabiliyetini geliştirecekler. İkna ve telkin kabiliyeti ne ile olur? Sanatla, bilimle, akılla, sevgiyle, onların ruhuna hitap ederek, şefkatle. Sabır çok önemlidir bu konuda. Aceleci olmamak ve yılmamak gerekir...”

Hz. Mehdi (a.s.) Devrinde Mimari Yapılar İhtişamlı ve Estetik Bir Görünüme Bürünecek, Dünya Kirlilikten Arınacaktır

Müminlerin cennete duydukları özlem, onların çevrelerini cenneti andırır mekanlara dönüştürmelerine vesile olur. Cennet, elbetteki her insanın hayal edebildiğinin çok üzerinde sanat eserlerine, dünyada hiçbir insanın erişemeyeceği kusursuzlukta görüntülere, güzelliklere sahip olan bir mekandır. Ancak Kuran ahlakına göre güzel olan, dünyadaki tüm imkanları kullanarak, dünyayı  elden geldiğince cennete benzetebilmeyi gerektirir.

Hz. Mehdi (a.s.) Kuran ahlakını uygulama konusundaki kararlılığı ile temizlik ve estetik anlayışını mimari yapılara da yansıtacaktır. İnsanların kullandıkları tüm mekanlar, yollar, ibadethaneler, eğlence yerleri, işyerleri, evler kısacası her yer tertemiz olacaktır. “Elbiseni temizle. Pislikten kaçınıp uzaklaş.” (Müddessir Suresi, 4-5) ayetlerindeki hükmün gereği olarak Altınçağ’da bu temizliğin sağlanması için gerekli olan temizleyici maddeler tüm insanların kullanımına sunulacak, bu konularda insanlara büyük kolaylıklar sağlanacaktır. İnsanların kıyafetleri ve yaşadıkları mekanlar dışında çevre temizliğine de son derece önem verilecektir. Tüm yerleşim merkezlerinde çevre kirliliğinin önüne geçilecek, hava kirliliğine neden olan her konuya çözüm getirilecektir.



Sayın Adnan Oktar 4 Şubat 2011 tarihli Kocaeli TV röportajında Hz. Mehdi (a.s.) zamanında mimari yapıların güzelliğini ve temizliğini  Kabe’yi örnek vererek şöyle anlatmaktadır:

ADNAN OKTAR: "Ama bizim milletimiz, özellikle Türkiye çok aydınlıktır. Çok zarif yaşanır İslamiyet ve temiz yaşanır. Mesela bakın ne Mısır’daki Müslümanlara benzer, ne Suudi Arabistan’daki Müslümanlara benzer. Burada çok zarif ve temizdir. Mesela bizim Topkapı Sarayı‘na gidin, gıcır gıcırdır. Dolmabahçe’ye gidersin, gıcır gıcırdır. Mekke’de ben zannettim ki Kabe’ye acayip güzel bakıyorlar. Dünyanın parası geliyor. Ne diyeyim? Sevr mağarası Peygamberimiz (s.a.v.)’in çile çektiği, gezindiği yerler, mağaralar her yeri pis, yağlı boyayla, konserve kutularıyla, pis çer çöple bir acayip hale getirmişler. Çok fazla fotoğrafı var bende. Hacca giden bir tanıdığımızın fotoğraflarında gördüm. Hayretler içinde kaldım. İnanılır gibi değil. Kardeşim bir kere kutsal topraklarda, orada şu kadarcık bile bir parçanın oraya atılması çok ciddi bir suçtur. Oralar nur gibi tertemiz olacak. Ne haddine senin? Mesela adam ismini yazmış mağaranın ağzına, yağlı boyayla. Şu yılda geldim diye. Bu ne kadar aptalca bir hareket. Kimse de bir şey demiyor. Önüne gelen yazmış. Boş pet şişeler, akıl hayal alacak gibi değil. Tarihi olan binaları yıkıyorlar. Her yere oteller dikiyorlar. Bir resim getirdiler. Dev, koskoca gökdelen gibi oteller, binalar. Kabe nerede dedim. Arada baktık orada küçücük görünüyor. Bütün binalarla Kabe’nin etrafı sarılmış. Bu ne cesaret? Ve Kabe’yi de Allah-u alem kasten kirlettiriyorlar çevresini. Peygamberimiz (s.a.v.)’in el izleri var oralarda, mağaranın içinde. İyi, temiz olanı tenzih ederim de, leş gibi herifleri oraya sokuyorlar. Bir kere oraya girmek için birçok şart konulması lazım. Bedenen de çok temiz olacak, akli dengesi de yerinde olacak, nezaketine çok dikkat edecek ve parmak ucu kadar oraya çöp bırakamaz. Bu ne rezilliktir böyle? Mesela Osmanlı döneminde, Osmanlı’nın elindeydi oralar, çok temiz ve bakımlıydı. Osmanlı çok özen gösteriyordu, çok titizdiler. Bu arkadaşların eline geçince bambaşka bir şekil aldı. Şimdi Hz. Mehdi (a.s.)’ın kontrolüne girecek orası. Mekke, Medine, Hicaz, hepsi. Bakın o zamanki temizliğe, düzene, güzelliğe. Bakın o gökdelenlerin konumuna. Bir tane gökdelen kalacak mı orada Kabe’de. Orayı bağlık bahçelik yapsana, genişletsene. 50 km öteye yap. Hızlı tren sistemi kur, al şehri kaydır ve eski haline getir. Yemyeşil geniş çimenlikler yap, bağlık, bahçelik yap. Peygamberimiz (s.a.v.)’in geçtiği, gezindiği yerleri çok titiz koruma altına al. Biz Peygamberimiz (s.a.v.)’in nefesini orada hissedeceğiz. Peygamberimiz (s.a.v.)’in nefesi sinmiş o mağaralara, oralara. Parmak izleri var değil mi? O mübarek eli dokunmuş. Oraya leş gibi adamları sokmanın alemi ne? Temiz olanları tenzih ederim de. Öyle yazılar yazılmış ki inanılır gibi değil. Bazı adamlar vardır ya böyle ağaçları oyarlar, yazarlar, cins tipler vardır keser, biçer. Böyle bir yapı var. Yani alttan alta böyle sezdirmeden bir dejenere etme politikası izliyorlar anladığım kadarıyla. O yüzden Hz. Mehdi (a.s.)’a her yönden ihtiyaç olduğu anlaşılıyor, her yönden, her cihetten. Hem bu modernist kafayı durdurmak açısından, hem dini materyalizme doğru çekme kafasını durdurmak açısından, her yönden önemli."

Hz. Mehdi (a.s.) Din, Sanat ve Gerçek Bilim Konularını Genç Yaşlı Herkese Öğretecektir 

Hz. Mehdi (a.s.) insanlara bilim ve sanatın imanın gücüyle gelişeceğini öğretecek, din, sanat ve gerçek bilim konularını genç yaşlı herkese anlatacaktır.

Sayın Adnan Oktar 12 Ekim 2010 tarihli Gaziantep Olay TV röportajında bu konunun önemine şöyle dikkat çekmiştir:

ADNAN OKTAR: "Açıkladım; Alevilik, Sünnilik, Bektaşilik, hepsinin öğretilmesi lazım. Yani ana konudur bu, hayata hakim olan konudur. Ne kalıyor zaten? Din, sanat ve bilim. Başka ne vardır? Üç konuda insanların eğitilmesi gerekiyor. Sanat konusunda eğitilecekler, din konusunda eğitilecekler, bilim konusunda eğitilecekler. Üç ana konu vardır ve üçüne de ağırlıklı vakit ayrılması gerekir. Sanat da son derece önemlidir. Sanata da önem verilmiyor. Yani sanatçı yetişmiyor, bilim adamı yetişmiyor. Bilime çok önem verilmeli ama gerçek bilime, uydurma bilime değil. En gelişmiş, en doğru, gerçek bilimsel verilerin gençlere öğretilmesi lazım. Yaşlılara da, herkese öğretilmesi lazım."

Hz. Mehdi (a.s.) İnsanların Toplu Olarak Yaşadıkları Her Yere  Konfor ve Estetik Kazandıracaktır:

Hz. Mehdi (a.s.) devrinde tüm insanların hayatını kolaylaştıracak pek çok güzellikler olacaktır. İbadethanelerde sıcak, soğuk suyun sürekli akması, toplu taşıma araçlarında herkesin rahatlıkla yolculuk edebilmesi, kirli, kötü kokulu, kalabalık ortamlarda insanların saatlerce mağdur olmasına izin verilmeyecek sistemlerin geliştirilmesi, geniş caddelerin yapılması, asfaltların parlak hatta beyaz olması, caddelerin sokakların meyve ağaçları ile süslenmesi, bu güzelliklerden sadece birkaçıdır.

Hz. Mehdi (a.s.) devrinde insanların sosyal hayatları da son derece zengin olacaktır. Dinlenme alanları, parklar tertemiz olacak, insanların en rahat kullanabilecekleri şekilde düzenlenecektir. Aynı zamanda hayvan sevgisi de teşvik edilecek, her türlü hayvanın rahatlıkla sevilebileceği ve incelenebileceği ortamlar oluşturulacaktır. Hatta aslan, panter, çita gibi hayvanlar eğitilerek sokaklarda dolaşmaları sağlanacaktır. Bunun yanı sıra akrep, yılan gibi hayvanların zehirlerinin bilimsel metodlarla yok edilmesi sayesinde, bunların da insanlara zarar vermesi engellenecektir. Ahir zamanda yaşanacak olan bu ortama Peygamberimiz (s.a.v.)’in bir hadisinde şöyle dikkat çekilmiştir:

"... Kişi, koyun ve hayvanlarına haydi gidin otlayın, diyecek, onlar gidecekler, ekinin ortasından geçtikleri halde bir başak bile ağızlarına almayacak, yılan ve akrepler kimseye eza etmeyecekler, yırtıcı hayvanlar kapıların önünde duracak da kimseye zararları dokunmayacak ..." (Kıyamet Alametleri, s. 245)

Sayın Adnan Oktar, 21 Ağustos 2010 tarihli Kocaeli TV’deki  röportajında Allah’ı çok sevmenin, sevincin, güzelliğin, neşenin, insan için en güzel olanın Mehdiyet devrinde tam olarak yaşanacağını şöyle anlatmaktadır:

ADNAN OKTAR: "Türk İslam Birliği’nin oluşması için insanlarda bir coşku, aşk olması lazım. Yani insan sevgisi, Allah’a karşı sevgi, Allah sevgisinden kaynaklanan bir sanat sevgisi, yani her şeyin güzel olmasına karşı bir arzu. Sokaklar güzel olsun, konuşmamız güzel olsun, kıyafetimiz güzel olsun, yememiz içmemiz güzel olsun, masamız güzel olsun, her şey güzel olsun ruhu olması gerekir.

Şimdi bizi asıl yönlendiren de temeldeki güç dindir. Biz dinden dolayı neşeliyiz, yani hayatımız bir anlam kazanıyor. Yoksa hayat çok anlamsız olurdu, Allah vermesin bomboş olurdu. Ne olduğunu bilmeyen adam, yaşasan ne olur, yaşamasan ne olur? Hiçbir şeyin anlamı kalmaz. Allah’ı sevdiğimiz için hayat güzel. Fakat bize sunulan dindar modellerinde, ya böyle şımarık laubali adamlar çıkartıyorlar bazen; çok iyi insanlar da çok fazla tabii, yahut da kemik kafalı insanlar çıkartıyorlar. Böyle sevgisiz, katı, acayip bir üslupla konuşan, dolayısıyla din ahlakının neşesini, sevincini, güzelliğini, o sanat aşkını, güzelliğe olan eğilimi, ruhumuzdaki o ferahlığı, içimizdeki o bayram sevincini yaşayacağımız insan nadir buluyoruz. Garip insan modelleri çıkıyor. Dindar olmak niye bunu gerektiriyor böyle? Böyle Beberuhi gibi bazı tipler, yani garip insanlar. Soğuk buz gibi, kemik gibi, kazık gibi oturmuş, yüzünde en ufak bir ifade yok. Sanki böyle politbüro üyeleri vardı eskiden, Ruslar dizilirlerdi Brejnev devrinde, insanların kanı çekilirdi, bakarsın buz gibi suratlar. Adamın suratı buz gibi, kemik gibi, kafasının içi karmakarışık, bulanık. Bunun da ortadan kalkması gerekiyor. Din sevincin, bayramın, neşenin,  güzelliğin, en iyi olanın, en kaliteli olanın, insan için en mükemmel olanın diğer adıdır. Allah’ı tanımanın, Allah’ı coşkuyla sevmenin diğer adıdır. Çünkü bunların olması için Allah’ı sevmek lazım. Dolayısıyla kardeşlerimiz bu geçici eksikliği esas almasınlar. Bir süre sonra sevgi dolu, neşeli, dolu dolu hayatı yaşayan, hayatın güzelliklerini insanlara sunan, cennetin güzelliğini, zevkini, akılcı bir şekilde insanlara sunan Hz. Mehdi (a.s.) ve talebeleri dünyaya hâkim olacaktır.”





Altınçağ  insanların cennete özlem duyduğu, Allah’ın rızasını ve cennetini umarak yaşadıkları bir dönem olacaktır. Dolayısıyla bu dönemde insanlar Hz. Mehdi (a.s.) önderliğinde her yerde cennet benzeri bir sanat, estetik ve güzellik oluşturmaya çalışacaklardır. Allah cennetteki ortamı İnsan Suresi’nde şöyle müjdelemektedir:

“Ve sabretmeleri dolayısıyla cennetle ve ipekle ödüllendirmiştir. Orada tahtlar üzerinde yaslanıp-dayanmışlardır. Orada ne (yakıcı) bir güneş ve ne de dondurucu bir soğuk görürler. (Meyvelerin) Gölgeleri onlara pek yakın ve devşirilmeleri kolaylaştırıldıkça kolaylaştırılmış. Çevrelerinde gümüşten billur kaplar, kupalar dolaştırılır. Gümüşten billur kaplar ki, onları belli bir ölçüyle tesbit etmişlerdir. Orada onlara bir kadeh içirilir ki, karışımı zencefildir. Bir pınar ki orada “selsebil” olarak adlandırılır. Çevrelerinde (gençlikleri ve dinçlikleri) ebedi kılınmış civanlar dolaşır-durur; sen onları gördüğün zaman saçılmış birer inci sanırsın. Her nereye baksan, bir nimet ve büyük bir mülk görürsün.” (İnsan Suresi, 12-20) 





SONUÇ: Hz. Mehdi (a.s.) Devrinde Türk İslam Birliği Kurulacak, Bu Birlik Sanatı ve Estetiği Teşvik Edecek, İhtişamlı Bir Medeniyet Oluşturacaktır

Hz. Mehdi (a.s.) önderliğinde kurulacak olan Türk İslam Birliği dünyada ihtişamın oluşmasına, Müslümanların dünyaya ışık tutan kültür ve medeniyet önderleri olmalarına vesile olacaktır. Sayın Adnan Oktar çeşitli tarihlerde yaptığı röportajlarında bu birliğin insanlığa kazandıracağı ihtişamlı medeniyeti şöyle anlatmaktadır:

ADNAN OKTAR: “Dünya yepyeni bir medeniyet çağına girecek. Bilimde, sanatta, estetikte her yönde, inşaAllah. Huzur, güven, barış, iyilikler, güzellikler bütün dünyayı kaplayacak. Deccalin pisliğini, deccalin rezilliğini dünya bütün açıklığıyla gördü. Şimdi de Mehdiyet’in ışığını, temizliğini ve sıcaklığını görecekler. Aradaki kıyası yapacaklar; aman Allah’ım biz cehennemin içindeymişiz, diyecekler. Hayat varmış, dünya varmış elhamdülillah, diyecekler. Arada muazzam fark olduğunu görecekler. O muazzam farkı göstermek için Cenab-ı Allah bu imkanı meydana getiriyor.  (Adnan Oktar’ın Gaziantep olay Tv’deki canlı röportajı, 15 Şubat 2011)

ADNAN OKTAR: "Türk İslam Birliği oluştuğu vakit meydana gelen medeniyetten Avrupa’nın da dünyanın da nefesi kesilecek. Meydana gelen teknolojide, bilimde, sanatta, estetikte, güzellikteki gelişmelerden adeta böyle şoka girecekler. Çok büyük hayret içinde kalacaklar." (Adnan Oktar’ın Ekin TV’deki Canlı Röportajı, 9 Mart 2009)

Unutulmamalıdır ki Altınçağ Kuran ahlakının eksiksiz olarak yaşandığı bir dönem olacağı için insanlar, Allah’ın Kuran’da inanan kullarına müjdelediği güzellikleri bu dönemde yaşayabileceklerdir. Yüce Allah ayetlerinde iman eden müminleri dünyada da güzel bir hayatla yaşatacağını şöyle bildirmektedir:

"Sizin yanınızda olan tükenir, Allah’ın Katında olan ise kalıcıdır. Sabredenlerin karşılığını yaptıklarının en güzeliyle Biz muhakkak vereceğiz. Erkek olsun, kadın olsun, bir mü’min olarak kim salih bir amelde bulunursa, hiç şüphesiz Biz onu güzel bir hayatla yaşatırız ve onların karşılığını, yaptıklarının en güzeliyle muhakkak veririz." (Nahl Suresi, 96-97)

Kuran’da Allah’ın emirlerine uygun olarak yaşanan ortamların bir nevi “barış yurdu”na dönüşeceğine dikkat çekilmiştir. Ve bu ahlaktaki insanların hem dünyada daha fazla güzellikle karşılaşacağı, hem de ahirette sonsuz bir cennet hayatıyla ödüllendirilecekleri müjdelenmiştir:

“Allah barış yurduna çağırır ve kimi dilerse dosdoğru yola yöneltip-iletir. Güzellik yapanlara daha   güzeli ve fazlası vardır. Onların  yüzlerini ne bir karartı sarar, ne bir zillet, işte onlar cennetin halkıdırlar; orada süresiz kalacaklardır.”  (Yunus Suresi, 25-26)

Masaüstü Görünümü