Harun Yahya

Hz. İsa ve Hz. Mehdi, kaderlerinde olan hakimiyeti gerçekleştireceklerdir

Hadislerde. Hz. Mehdi'nin özelliklerinin müjdelenmesinin önemli sebeplerinden biri, Müslümanların bu mübarek zatı zuhurundan önce tüm özellikleriyle bilip öğrenmeleridir. Zira, hadislerde bildirildiğine göre ahir zamanda İslam dünyası birlik olmayacak ve Müslümanların manevi bir lideri bulunmayacaktır.
Bu kutlu dönemde Müslümanlar başlarında manevi bir lider olmamasından ve bölünmüşlükten dolayı çeşitli sıkıntılarla karşı karşıya kalacaklardır.
Müslümanların tek bir liderin önderliğinde birlik olabilmeleri için ise ‘tek çözüm, Allah’ın belirlediği ve Peygamberimiz (sav)'in hadislerinde haber verdiği bir kişinin seçilmesi’ olacaktır. Hadislerde bildirilen bu mübarek şahıs, tüm iman edenlerin ortak kanaatiyle lider olarak kabul edebilecek tek kişi olacaktır. Müslümanlar bu kutlu zata severek ve isteyerek gönülden bağlanacak, ondan razı olacaklardır.
Hz. Mehdi, Bediüzzaman Said Nursi'nin sözlerinde belirttiği özelliklere sahip olacak ve "en büyük müçtehid" olarak tüm Müslümanlar arasında mezhep birliği sağlayacaktır. Din ahlakını Peygamberimiz (sav)'in döneminde yaşandığı gibi özüne döndürecektir. O döneme kadar birlik ve beraberliğini sağlayamamış olan İslam alemi, "en büyük mürşid ve en büyük kumandan" vasıflarını taşıyacak olan Hz. Mehdi'ye kolaylıkla tabi olacaktır.
Aynı şartlar Hristiyan alemi için de söz konusu olacaktır. Hadislerde yer alan bilgilere göre, Hristiyan dünyası da, ahir zamanda dağınık olacak ve bundan dolayı ezilecektir. Hristiyan dünyasının birlik olup İslam ahlakına yönelmesine Hz. İsa'nın ikinci kez yeryüzüne gelişi vesile olacaktır.




Allah’ın izniyle kaderde takdir edildiği şekilde Hz. Mehdi, çeşitli hurafeler, batıl inanç ve uygulamalarla aslından uzaklaştırılmış olan din ahlakını özüne döndürecek, Hz. İsa ile buluşacak, yegane hak din olan İslam ahlakının yeryüzüne hakim olmasına vesile olacaktır.





Hz. İsa ve Hz. Mehdi'nin zuhurları, Müslüman ve Hristiyan dünyasında yaşanacak sorunlara çözüm olacak, tüm sıkıntılar ortadan kalkacaktır. Tüm bunlar, Allah'ın izniyle, engellenebilecek gelişmeler değildir; kaderde zaten gerçekleşmiştir.
Peygamberimiz (sav), kaderde fiziksel özellikleriyle, üstün ahlakıyla, yapacağı faaliyetlerle Hz. Mehdi'yi müjdelemiştir. Hz. Mehdi de kaderde ortaya çıkmış, İslam ahlakını tüm dünyaya hakim kılmış, yeryüzüne barış, huzur ve adalet getirmiştir. Yine kaderde tüm insanlar ondan razı olmuş, Allah onun muhabbetini tüm insanların kalbine yerleştirmiştir. Hadislerde bildirildiği gibi “uyuyan uykusundan uyandırılmamış, kimsenin kanı akıtılmadan”, fikri mücadelesiyle Deccaliyet’i etkisiz hale getirmiştir. Bazı alimler Hz. Mehdi'ye karşı çıkmış, ancak buna rağmen Hz. Mehdi, dini tüm bidat ve hurafelerden arındırıp özüne döndürmüştür. İstanbul’u manen fethetmiş, Hz. İsa ile biraraya gelmiş, namazda Hz. İsa'ya imamlık yapmış, Hz. İsa'yla birlikte Hristiyan dünyasıyla ittifak ederek onların da İslam’a tabi olmasına vesile olmuştur. Tüm dünyada “Altınçağ” adı verilen benzersiz bir dönem yaşanmış, Hz. Mehdi görülmemiş bir bolluk ve bereketin yaşanmasına vesile olmuştur. İhtiyaç içerisinde olan kişi Hz. Mehdi'ye gelmiş malı istemiş, Hz. Mehdi de ona malı saymadan bol bol vermiştir. Peygamberimiz (sav) hadislerinde, gelecekte yaşanacak olayları değil, ‘kaderde olmuş bitmiş ve tamamlanmış olayları’ haber vermiştir. Bunların her biri kaderde olduğu için gerçekleşecektir. Bu nedenle her ne kadar ‘Hz. İsa'yı ve Hz. Mehdi'yi beklemeye gerek yoktur’ dense de, bu olacaktır. Bu mübarek şahıslar gelecek ve kaderde kendilerine verilen görevlerini yerine getireceklerdir.




"... Ahir zamanın en büyük fesadı zamanında; elbette en büyük BİR MÜÇTEHİD (içtihad eden büyük İslam alimi), hem en büyük BİR MÜCEDDİD (her yüzyıl başında dini hakikatleri devrin ihtiyacına göre ders vermek üzere gönderilen büyük İslam alimi, yenileyen, yenileyici), hem HAKİM, hem HZ. MEHDİ, hem MÜRŞİD (doğru yolu gösteren kişi), hem KUTB-U A'ZAM (Müslümanların kendisine bağlandıkları büyük evliyalardan, zamanın en büyük mürşidi) olarak BİR ZAT-I NURANİYİ gönderecek ve O ZAT da Ehl-i Beyt-i Nebevîden (Peygamberimiz (sav)'in soyundan) olacaktır."(Mektubat, s. 411-412) (Mektubat, s. 441)





Bunun yanı sıra, ‘Hz. İsa ve Hz. Mehdi'yi beklemeye gerek yoktur’ şeklinde bir üslup kullanmak Allah’a, Peygamberimiz (sav)'e, ayetlere ve hadislere karşı saygıya ve sevgiye uygun bir üslup da değildir. Allah’ın Kuran’da müjdelediği tarihi olaylara vesile olacak, Peygamberimiz (sav)'in sevgiyle anarak müjdelediği mübarek şahıslara yönelik böyle bir yaklaşım doğru değildir. Tam tersine Müslümanların böyle bir müjdeden büyük sevinç duymaları, ‘Allah, inşaAllah nasip eder, yakın zamanda gelirler, heyecanla bekliyoruz’ demeleri gerekir. Ayrıca böyle söylemenin ‘kadercilik’ olacağını söylemek de aynı şekilde yanlıştır. Bu olayların yaşanması zaten kaderdedir. Allah Kuran’da İslam ahlakının hakimiyetini vadetmiştir. Bu kaderin dışına kimse çıkamaz. Hatta bunun kadercilik olacağını söylemesi de yine o kişinin kaderindedir. Bu nedenle, Peygamberimiz (sav)'in ve Bediüzzaman'ın bu büyük müjdelerinin, tüm bu gerçekler unutulmadan değerlendirilmesi gerekir. Hz. İsa ve Hz. Mehdi'nin gelişi hakkında her ne söylenirse söylensin, Allah’ın izniyle kaderde olan mutlaka gerçekleşecektir.
Hz. İsa’nın ve Hz. Mehdi’nin gelişi, Peygamber Efendimiz (sav)’in tevatür (kuvvetli haber, hadis) derecesindeki rivayetleri doğrultusunda İslam aleminde yüzyıllardır beklenen en önemli konulardan biridir. Müslümanlar, bu iki mübarek insanın vesile olmasıyla, İslam medeniyetinin yeniden yükselmesini ve Kuran ahlakının dünyaya hakim olmasını ümitle ve şevkle beklemektedirler. Müslümanlar, Hz. İsa gibi Kuran’da övülen büyük ve mucizatlı (mucizeler sahibi) bir peygamberi ve Hz. Mehdi gibi, Peygamber Efendimiz (sav)’in vekili olan en büyük mürşidi elbette ki çok sevmekte ve kendi nefislerinden evla görmektedirler.
Ancak kimi insanlar, çeşitli sebeplerle Hz. İsa ve Hz. Mehdi'nin gelişini tevil etmektedirler. Bu amaçla gerektiğinde, ‘Hz. İsa ya da Hz. Mehdi ile ilgili hadislerin ya yanlış olduğunu’ ya da ‘daha önceden çıkmış olduğunu’ savunmaktadırlar. Bu kişiler, Bediüzzaman Hazretleri gibi ‘ahir zaman ile ilgili rivayetleri en iyi açıklayan müceddidlerin izahlarını tefsir yoluyla değiştirmeye’ yönelmekte ve bu fikirleri insanlar arasında bir inanç olarak yerleşik kılmaya çalışmaktadırlar. Hadislerde, Hz. Mehdi’nin yaşından fiziksel özelliklerine kadar tüm özellikleri anlatıldığı ve Bediüzzaman da Hz. Mehdi’nin en büyük müceddid olarak İslam dünyasının önderi olacağını belirttiği halde; ‘Hz. Mehdi diye bir şahıs gelmeyecek’ fikrini savunmaktadırlar.
Ya da ‘Hz. Mehdilik sadece bir şahs-ı manevi, bir ruhtur’ gibi sözlerle, Mehdiyet konusunu pratik hayatta var olmayan şekle getirmeye çalışmaktadırlar. Hatta daha da ileri gidilerek, ‘Bediüzzaman da insandır; hata yapmıştır’, ‘Bediüzzaman Hz. Mehdi’dir ve bu konu bitmiştir’, ‘İslam ahlakı hakim olmuştur biz zaten İslam’ı yaşıyoruz; herkes istediği yerde namaz kılabilmekte, isteyen istediği gibi hacca gidebilmektedir. Dolayısıyla bu konu kapanmıştır’ gibi gerçek dışı izahlar öne sürmektedirler. Oysa bilindiği gibi, Kuran’da 6000’in üzerinde ayet yer almaktadır. Sadece belirli bazı ibadetlerin yerine getirilmesi, İslam ahlakının hakim olduğu anlamına gelmemektedir.




İslam alimleri de, yaşadıkları dönemlerden günümüze kadar ulaşmış el yazması eserleriyle, o zamandan bugüne, Hz. Mehdi'nin zuhuru ve Hz. İsa'nın tekrar yeryüzüne inişi müjdesinin şevk ve heyecanını taşımışlar; inananlar için bu konunun canlı tutulmasına ve takibine vesile olmuşlardır.




Allah Kuran ahlakının yeryüzüne hakim olacağını Nur Suresi’nin 55. ayetinde müjdelemiştir. Elbette ki bunun gerçekleşmesine vesile olacak bir kişi olacaktır. Allah’ın adetullahı böyledir ve tarihte de hep böyle olmuştur. Allah'ın müminlere bu müjdeyi bildirdiği ayetlerden bazıları şöyledir:

Allah, içinizden iman edenlere ve salih amellerde bulunanlara va'detmiştir: Hiç şüphesiz onlardan öncekileri nasıl 'güç ve iktidar sahibi' kıldıysa, onları da YERYÜZÜNDE 'GÜÇ VE İKTİDAR SAHİBİ' KILACAK, KENDİLERİ İÇİN SEÇİP BEĞENDİĞİ DİNLERİNİ KENDİLERİNE YERLEŞİK KILIP SAĞLAMLAŞTIRACAK ve onları korkularından sonra güvenliğe çevirecektir. Onlar, yalnızca Bana ibadet ederler ve Bana hiçbir şeyi ortak koşmazlar. Kim bundan sonra inkar ederse, işte onlar fasıktır. (Nur Suresi,55)
...ÖYLE Kİ ONU (HAK DİN OLAN İSLAM'I) BÜTÜN DİNLERE KARŞI ÜSTÜN KILACAKTIR; müşrikler hoş görmese bile. (Saf Suresi, 9)

Bu ayetlere göre, İslam ahlakı yeryüzüne hakim olacaktır. Bu hakimiyetin başında da manevi bir lider olacaktır. Bu kişi de Hz. Mehdi’dir. ‘Gelmeyecek’ dense de, denmese de, Allah’ın adetullahına göre bu gerçekleşecektir.
Bunun yanı sıra, Allah Kuran’da İslam ahlakının hakim olacağını bildirmektedir ama bu sonuca ulaşılabilmesi için müminlerin Kuran’da bildirilen ayetlerin tümünü samimiyetle yaşamaları ve bu hakimiyetin oluşması için çaba harcamaları gerekmektedir. Allah Kuran’ı bir bütün olarak göndermiştir. Kuran’da bildirilen hükümlere göre iman edenler bu ayetlerin hepsinden sorumludur. Peygamberimiz (sav) de, Hz. Mehdi'nin geleceğini ve İslam ahlakını yeryüzüne hakim kılacağını bildirmiştir ancak, bir yandan da tüm Müslümanları Kuran ayetlerinin tümünü yaşamak için samimi çaba harcamaya çağırmıştır. Bu nedenle, insanın Allah’ın ve Peygamberimiz (sav)'in bu vaadine güvenerek, yalnızca kendi işlerine yönelip bu yönde hiçbir gayret sarfetmeden beklemesi son derece yanlıştır. İslam ahlakının hakimiyeti için gayret etmek her Müslümanın vazifesidir.
İslam dini, tüm sıcaklığıyla ve canlılığıyla Peygamberimiz (sav)'in döneminden bu yana tarif edildiği ve kaderde olduğu şekilde yaşanmakta; olaylar tam Kuran’da ve hadislerde haber verildiği şekilde birebir gerçekleşmektedir. Allah’ın Kuran’da işaret ettiği ve hadislerde bildirilen ahir zaman ise halihazırda tüm alametleriyle yaşanmaktadır. Pek çok insan yıllarca, yanlış bakış açılarıyla hareket etmiş ve başkalarının da yanlış bilgilendirilmesine neden olmuş olabilir. Elbette ki tüm bunların iyi niyete dayalı çeşitli makul açıklamaları da olabilir. Ancak önemli olan, ahir zamanın tüm açıklığıyla yaşandığı ve Hz. İsa ve Hz. Mehdi'nin çıkışına dair pek çok önemli alametin birbiri ardınca gerçekleştiği bu dönemde bu yanlıştan dönülmesidir. Bazı kesimlerin yaptığı gibi, Bediüzzaman'ın bu konuda detaylı açıklamalar yapmasını kabul etmeyerek ‘onun yüzlerce sayfa boyunca tüm İslam ümmetini aldattığı’ şeklindeki yakışıksız ithamdan vazgeçilmesi ve bu büyük İslam alimine atılan iftiranın son bulması gerekmektedir. Allah’ın Kuran’daki vaadine, Peygamberimiz (sav)'in de hadislerde verdiği haberlere mutabık olarak Bediüzzaman Said Nursi de, Hz. İsa ve Hz. Mehdi'nin gelişini açıkça müjdelemiştir. Buna rağmen asılsız tevillerle Hz. Mehdi beklentisini yok etmeye çalışmak son derece yersiz bir girişimdir. Allah’ın izniyle kaderde takdir edildiği şekilde Hz. Mehdi çok yakın bir zamanda ortaya çıkacak ve Allah’ın Kuran’daki vaadine ve hadislerdeki haberlere uygun olarak Hz. İsa ile birlikte görevini yerine getirecektir.

Masaüstü Görünümü