Harun Yahya

Ramazan 2011, 6. Gün



 





Kim tevbe eder ve salih amellerde bulunursa, gerçekten o, tevbesi (ve kendisi) kabul edilmiş olarak Allah'a döner. Ki onlar, yalan şahidlikte bulunmayanlar, boş ve yararsız sözle karşılaştıkları zaman onurlu olarak geçenlerdir. Onlar, kendilerine Rablerinin ayetleri hatırlatıldığı zaman, onun üstünde sağır ve körler olarak kapanıp kalmayanlardır. (Furkan Suresi, 71-73)
 


"Müjde o kimseyedir ki sözünün fazlasını tutmuş ve malının fazlasını infak etmiştir." (Bezzar)







 

 
 

Sana zulmedeni affet. Sana küsene git, sana kötülük yapana iyilik yap. Aleyhine de olsa hakkı söyle.1

Peygamberimiz (sav) hayatı boyunca çevresindeki kişiler ile tek tek ilgilenmiş, her birinin eksiklerini ve hatalarını düzeltmek için onları uyarmış, temizliklerinden imanlarına kadar onları her türlü konuda eğitmeye çalışmıştır. Onun bu şefkatli, hoşgörülü, anlayışlı ve sabırlı tavrı, birçok insanın kalbinin dine ısınmasına ve Peygamberimiz (sav)'e büyük bir içtenlik ve sevgi ile bağlanmalarına vesile olmuştur. Allah, Peygamber Efendimizin çevresindekilere gösterdiği bu güzel tavrını Kuran'da şöyle bildirmektedir:

Allah'tan bir rahmet dolayısıyla, onlara yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın onlar çevrenden dağılır giderlerdi. Öyleyse onları bağışla, onlar için bağışlanma dile…   (Al-i İmran Suresi, 159)

Peygamberimiz (sav) güçlü vicdanı ile ümmetini her yönüyle sahiplenmiş, onlara her konuda bir velinimet olmuştur. Bu özelliklerinden dolayı  Peygamberimiz (sav) Kuran'ın birçok ayetinde "sahibiniz" (arkadaş, sıkı dost, sahip) olarak zikredilir. (Sebe Suresi, 46/Necm Suresi, 2/ Tekvir Suresi, 22)

Büyük İslam alimi İmam Gazali, hadis alimlerinden derlediği bilgiler ile Peygamber Efendimizin çevresindekilere karşı tutumunu şöyle özetlemiştir:

"... Huzurunda oturan herkese mübarek yüzünden nasibini verir, iltifat buyururdu. Bu yüzden huzurundaki herkes onun nezdinde kendisinden daha değerlisi olmadığı düşüncesine kapılırdı. Evet onun oturuşu, dinleyişi, sözleri, güzel latifeleri ve teveccühü hep nezdinde oturanlar içindi. Bununla birlikte onun meclisi haya, tevazu ve emniyet meclisiydi.

... Kendilerine ikram ve gönüllerini hoş tutmak için sahabelerini künyeleri ile çağırır, künyesi olmayanlara künye bularak onunla hitap ederdi.

Öfkelenmekten son derece uzak ve bir şeye çabucak rıza gösterendi. İnsanlara karşı insanların en şefkatlisiydi. Öyle ya, insanların en hayırlısı insanlara hayrı dokunan, insanların en yararlısı da insanlara faydalı olandır."2 
 


 

Peygamber Efendimiz (sav)'in çevresindekileri dine bağlayan ve kalplerini imana ısındıran insan sevgisi, ince düşüncesi ve şefkati, tüm Müslümanların önemle üzerinde durmaları gereken bir ahlak üstünlüğüdür.

www.bediuzzamansaidnursi.net
 

------------

1-Kütüb-i Sitte, Muhtasarı Tercüme ve Şerhi, Prof. Dr. İbrahim

Canan, 16. cilt, s. 317)

2-Tirmizi, Taberani; Huccetü'l İslam İmam Gazali, İhya'u  Ulum'id-din, 2. cilt, Çeviri: Dr. Sıtkı Gülle, Huzur Yayınevi, İstanbul 1998, s. 798
 



 

Bugününüze Yeniden Bir Niyet Ederek; Her Anınızı Salih Amelle Geçirme Kararıyla Başlayın

Mümin iman ettiği anda, zaten hayatının her anını Allah'ın rızasını kazanma çabasıyla geçirmeye karar vermiştir. Ve o andan itibaren de, maddi manevi her yönde imani bir şevk ve gayret içindedir. Ama müminin önemli bir özelliği de, imanını hiçbir zaman için yeterli görmemesidir. Çünkü insanın, hayatının son anına dek, her geçen an, imanını daha da derinleştirme imkanı vardır. Bu yüzden her gün, her saat, her an, bir kez daha niyet etmeli, imanını tazelemeli, her saniyesini Allah'ın en razı olacağı davranışlarda bulunarak geçirme kararı almalıdır.

İşte bu yazıyı okuduğumuz andan itibaren biz de  çok daha şuurlu ve samimi bir şekilde, vaktimizi, imkanlarımızı, maddi ve manevi gücümüzü olabilecek en hayırlı şekilde geçirmeye niyet edebiliriz. Karşımıza çıkan her ibadet fırsatını, çok daha büyük bir şevkle değerlendirebiliriz. Her imkanda öne atılabilir, Allah'ın rızasını kazanmak için her fırsatı kollayıp, hayırlarda yarışabiliriz. “Nasıl olsa çok güzel ve hayırlı faaliyetler yaptım, bugünlük bu kadar yeterli olmuştur” ya da “çevremdeki diğer insanlara göre, ben kat kat daha fazla çaba harcıyorum, birçok kişiye göre çok daha iyiyim” demeden; yeni bir atılım daha yapabiliriz.
 


 

Burada bahsedilen alışılagelenden çok farklı, apayrı bir ruh halidir. Yoksa iman etmiş bir Müslüman elbetteki yaşadığı her anını, fıtrat olarak Kuran'a en uygun davranışlarda bulunarak geçirir. Ama bu konuda daha derin şuurlu bir karar alan kimsenin hali çok farklıdır. Çünkü böyle niyet etmiş bir kişinin vicdan duyarlılığı çok yüksektir. Çevresinde olup biten tüm olaylara karşı herkesten çok daha fazla ilgilidir. Zor, zahmetli ve yorucu işlere karşı herkesten çok daha ataktır. O anda o ortamda bulunan herkesten çok daha güzel sözlüdür. Herkesten çok fazla gönül alıcı, herkesten çok daha fazla nezaketli, herkesten daha fazla sevgi ve şefkat dolu, yapıcı ve olumludur. İnsanların ihtiyaçlarını, daha onlar söylemeden farkedip giderir. Her olayda yatıştırıcı, huzur ve güven veren bir üslup kullanır. Üzerinde, herkesin görür görmez anlayabildiği, daha farklı bir pozitif elektrik vardır.

İşte tüm bunlar, “bir kez daha niyet etmiş olmanın” kişiye kazandırdığı olumlu etkilerdir. Bu ahlakı alan müminin hedefi, “Allah'ın en sevdiği kullarından” olabilmektir. Bu nedenle bu ahlakını kişiliğine yerleştirdikten sonra, yine bir kez daha, “daha samimi olmaya, daha duyarlı olmaya, daha vicdanlı olmaya, Allah'ın rızasının en çoğuna uymada daha kararlı olmaya niyet eder”. Ve ahlakını bir kez daha derinleştirir. Ve bu, bu şekilde hayatının sonuna kadar devam eder. Gösterdiği çabayı, yaptığı hayırları hiçbir zaman yeterli bulmaz. Dolayısıyla imanı, ahlakı, kişiliği, tavırları sürekli olarak gelişir ve mükemmelleşir.

(http://www.muminlerinmutlulugu.com/)



 

Üzülme şirktir, haşa kaderi beğenmemektir.


Adnan Oktar`ın 19 Haziran 2011 tarihli saat 17:00’daki A9 Tv röportajından
 




 



 

Hz. Mehdi (a.s.) Kafkasya'dan Gelecektir

Seyyid Ahmed Hüsameddin (r.a.) İstihraçname'sinde Mehdi'nin doğuş yeriyle ilgili şöyle bir not düşmüştür:

"MÜSLÜMANLARDAN BİR ZAT (HZ. MEHDİ (A.S.)) GELECEK, BU ZATIN ŞEREFİ KAFKASYA'NIN EN ULUDAĞINDAN ETRAFA GÜNEŞİN ŞUAI(ışık hüzmeleri gibi) GİBİ ŞULENİSAR OLACAKTIR (etrafa ışıltılar saçacaktır).

(Osman Yüksel Serdengeçti, Mabedsiz Şehir, Serdengeçti Neşriyatı: VI, s.107)

“MAVERAÜNNEHİR’DEN BİR ADAM ÇIKAR, ONA EL-HÂRİS (ARSLAN) DENİR. Onun askerlerinin kumandanı olan bir adam vardır ki ona da Mansur denilir. O El-Haris, tıpkı Kureyş’in Resulullah (sav)’a zemin hazırladığı gibi o da Al-i Muhammed’e zemin hazırlar veyâ onları yerleştirir. Her mümine, ona yardım etmek veya davetine icabet etmek vaciptir”.

(Ebu Davud, Mehdi 1, (2452))

Ravi: Hz. Hilal İbnu Amr (r.a.)

(Et-Tac, Ali Nâsıf el-Hüseynî, c. 5, s. 617)

(Sünen-i  Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 14/410)
 

------------

** Haris aslan demektir.



 

Hz. Mehdi (a.s)’ın ortaya çıkışı yüzyıllardır İslam ümmeti tarafından beklenen müjdeli bir olaydır

Peygamber Efendimiz (sav) tarafından ahir zamanda gönderileceği müjdelenmiş olan, yeryüzündeki fitneleri ortadan kaldıracak, tüm dünyaya barış, adalet, bolluk, huzur, mutluluk ve refah getirecek çok mübarek ve değerli bir şahıs olan Hz. Mehdi (a.s)’ın ortaya çıkışı yüzyıllardır İslam ümmeti tarafından beklenen müjdeli bir olaydır. Nitekim rivayetlerde Hz. Mehdi (a.s)’ın çıkış alameti olarak bildirilen olayların pek çoğunun ardı ardına gerçekleşmesi, bu zuhurun yakın olduğunun açık bir göstergesidir. Peygamber Efendimiz (sav)’in çok sayıdaki hadisinde, ismiyle, vasıflarıyla ve yapacağı işlerle ayrıntılı olarak tarif edilen Hz. Mehdi (a.s)’ın geleceğine dair Kuran ayetlerinde de işari anlamlarda çeşitli müjdeler vardır. Tüm bu bilgiler dikkatlice incelendiğinde Mehdiyet konusunun tartışmaya yer bırakmayacak derecede kesinlik gösterdiği akıl ve vicdan sahibi her insan tarafından kolaylıkla anlaşılmaktadır.

…Âhir zamanın o büyük şahsı, Âl-i Beyt'ten (Peygamberimizin soyundan) olacak.(Şualar, sf. 442)

Bediüzzaman Hazretleri aşağıdaki sözünde “o zat” diyerek hitap ettiği Hz. Mehdi (a.s)’dan ayrı, cemaatinden ayrı olarak söz etmiştir.

 …O zât, o taifenin uzun tedkikatı (o topluluğun u-zun araştırmaları, incelemeleri) ile yazdıkları eseri kendine hazır bir program yapacak, onun ile o birinci vazifeyi tam yapmış olacak. Bu vazifenin istinad ettiği (dayandığı) kuvvet ve manevî ordusu, yalnız ihlas ve sadakat ve tesanüd (dayanışma) sıfatlarına tam sahib olan bir kısım şakirdlerdir (öğrencilerdir). Ne kadar da az da olsalar, manen bir ordu kadar kuvvetli ve kıymetli sayılırlar. (Emirdağ Lâhikası-1, sf. 266-267)

http://www.mehdiyet.com/



 

Kehf Suresi, 95

Adnan Oktar: Bakın, “Dedi ki: Rabbim beni kendisine sağlam bir iktidarla yerleşik kıldığı güç ve imkan daha hayırlıdır. Madem öyle, bana güçle yardım edin de sizinle onlar arasına sapasağlam bir engel kılayım.”

Yani bana insan yardımında bulunun, destekçi olun, faaliyetlerime devam edeyim diyor. 1987 yılını veriyor. Miladi 1987, ebcedi. Yine Mehdi’ye bakıyor. İnşaAllah. Tam ahir zamana bakıyor, tabii.

Yani doludur Kehf Suresi böyle. Çok harikadır yani, inşaAllah.
 

www.yasananahirzaman.com





 





Türkiye, İslam dünyasındaki tek örnek







Ne Demişti





Ne Oldu











Başkent TV, 13 Ocak 2009

Adnan Oktar: Türk-İslam Birliği bir kere barışı, sevgiyi, kardeşliği, muhabbeti, yardımseverliği, cesareti ve fedakarlığı savunuyor. Türk milleti çilekeş bir millettir ve hizmete taliptir. Üç kıtaya nizam vermiş ve bir tecrübesi var. Bir devlet tecrübesi var, imparatorluk tecrübesi var. Biz bu tecrübeyi yeniden ortaya çıkararak, TÜRK-İSLAM BİRLİĞİ’NİN LİDERİ OLARAK BÜTÜN BÖLGEYİ YÖNETMEYİ İSTİYORUZ VE BUNU HERKES İSTİYOR. SURİYELİLER İSTİYOR, IRAKLILAR İSTİYOR, MISIR İSTİYOR, İRAN İSTİYOR, HATTA ERMENİSTAN İSTİYOR, AZERBAYCAN İSTİYOR, TÜRKİSTAN İSTİYOR, DOĞU TÜRKİSTAN İSTİYOR, HERKES İSTİYOR. Yani Türk’ün adaletine, Türk’ün akılcılığına, fedakârlığına herkes güveniyor ve Türk askerleri bütün dünyada seviliyor. Dinsizi, imansızı, Müslümanı, kafiri hepsi seviyor.


Ekin TV, 12 Ocak 2009

Adnan Oktar: Her şeyin bir ustası vardır değil mi, mesela fırında, hamurkar vardır. Demirci ustası vardır. LİDERLİĞİN DE BİR USTASI VARDIR. BU TÜRK MİLLETİDİR. TÜRK-İSLAM ÂLEMİNDE TÜRKİYE LİDER ÜLKEDİR. Lider her zaman tavrını açıkça göstermek durumundadır. Yani lider arandı mı bu bir fitnedir, karmaşa olur. Hâlbuki lider besbelli ve ortadadır ve bu Türkiye’nin hakkıdır. Kutsal emanetler de bizdedir. Tecrübe de bizdedir. Allah’a çok şükür, çok takva, eğitimli, büyük bir aydın kadromuz var. Çok aklı başında bir milletiz. Mutedil, merhametli, şefkatli, acıya tahammüllü bir milletiz ve hizmetten çok zevk alan, insanların mutluluğundan zevk alan bir milletiz. Halen her yerde nereye gitsek barış ve uzlaşma çabaları içerisindeyiz dikkat ederseniz. Nereye gitsek bizi çağırıyorlar. Gelin aramızı bulun. Mesela, İsrail bizi çağırıyor, Suriye geliyor, bizi çağırıyor, Cezayir geliyor bizi çağırıyor. Niye çağırıyorlar. Doğal lider olduğumuzu bildikleri için. Tabi ki diyeceğiz ki o zaman Türkiye başa geçsin. TÜRKİYE LİDER OLSUN DİYECEĞİZ. TÜRK DEVLETLERİ DE SUNİ OLARAK AYRILMIŞ BİR MİLLETTİR. BİZ BİR AİLEYİZ, BU BİR AİLE İŞİDİR. AİLECE BU İŞE SAHİP ÇIKTIK, TÜRK-İSLAM BİRLİĞİNE. TABİ Kİ, TÜRK ÂLEMİ İLE BİRLEŞİP, KENDİ KARDEŞLERİMİZLE BİRLEŞİP AİLEMİZLE BİRLEŞİP KOSKOCA İSLAM ÂLEMİNE KENDİ AİLEMİZİ KUCAKLAYACAĞIZ VE ONLARI KORUYACAĞIZ.







Habertürk, 8 Mart 2011






Türkiye'nin Washington Büyükelçisi Namık Tan, "Türkiye'nin parlamenter yapısı, laikliği ve serbest piyasa ekonomisiyle İslam dünyasındaki tek örnek" olduğunu belirtti ve "Türkiye'nin Ortadoğu'daki ülkelere ilham verebileceğini" söyledi.
Türkiye'nin, farklı dünya görüşlerini anlama ve onlarla empati kurma ve iletişime geçmede sahip olduğu eşsiz yeteneğin, dış politikasını daha aktif hale getirdiğini ifade eden Tan, tüm bu nedenlerle Türkiye'nin bu ayrıcalıklı kimliğiyle farklı dünya görüşleriyle iletişim kurma yeteneğine eğilmek gerektiğini kaydetti.










 

Altın Oran


 

Doğada birbiriyle ilişkisiz canlı veya cansız pek çok yapının belli bir matematik formülüne göre şekillenmiş olması, onların özel olarak var edilmiş olduklarının en açık delillerinden biridir. Altın oran, sanatçıların çok iyi bildikleri ve uyguladıkları bir estetik kuralıdır. Bu orana bağlı kalarak üretilen sanat eserleri, estetik mükemmelliği temsil ederler. Sanatçıların taklit ettikleri bu kuralla yaratılan bitkiler, galaksiler, mikroorganizmalar, kristaller ve canlılar Allah’ın üstün sanatının birer örneğidirler. Allah Kuran’da herşey için bir ölçü kıldığını bildirmiştir. (Talak Suresi, 3)

"... Rahman (olan Allah)ın yaratmasında hiçbir ‘çelişki ve uygunsuzluk’ (tefavüt) göremezsin. İşte gözü(nü) çevirip-gezdir; herhangi bir çatlaklık (bozukluk ve çarpıklık) görüyor musun? Sonra gözünü iki kere daha çevirip-gezdir; o göz (uyumsuzluk bulmaktan) umudunu kesmiş bir halde bitkin olarak sana dönecektir." (Mülk Suresi 3-4)

www.altinoran.org
 


 

Taş Taşla Yontulmaz 

Evrimci tarih anlayışına göre insanlık tarihi, insanın sözde evrimine paralel olarak çeşitli dönemlere ayrılarak incelenir. Pek çoğunuzun okul yıllarında ya da çeşitli gazete ve televizyon haberlerinde duymaya alışık olduğu taş devri, yontma taş devri, cilalı taş devri, bronz çağı, demir çağı gibi hayali kavramlar söz konusu evrimci kronolojinin önemli parçalarıdır. Çoğu insan bu hayali tabloyu hiç düşünmeden kabul eder ve insanlığın bir zamanlar sadece kaba taş aletler kullanılan, medeniyet ve teknolojinin bilinmediği bir dönem yaşadığını sanır.

Oysa arkeolojik bulgular ve bilimsel veriler incelendiğinde ortaya çok daha farklı bir tablo çıkar. Geçmişten günümüze kalan izler, insanların, tarihin her döneminde kültürleriyle ve sosyal yaşamlarıyla medeni bir hayat sürdüklerini göstermektedir. Arkeolojik kazılarda bulunan aletler, dikiş iğneleri, flüt kalıntıları, süs eşyaları, dekorasyon malzemeleri, geçmiş insanların kültürel olarak gelişmiş bir yaşam sürdüklerinin göstergelerindendir.

Bundan yüz binlerce yıl önce de tıpkı günümüzdeki gibi, insanlar evlerinde yaşıyor, tarımla uğraşıyor, alışverişlerini yapıyor, tekstil ürünleri meydana getiriyor, yemeklerini yiyor, akraba ziyaretlerine gidiyor, müzikle ilgileniyor, resim yapıyor, hastalıkları tedavi ediyor, ibadetlerini yerine getiriyor kısaca normal günlük hayatlarını yaşıyorlardı. Allah'ın gönderdiği peygamberlere uyan insanlar Bir olan Allah'a iman ediyor, bazıları ise sapkınça putlara tapıyordu. Peygamberlere uyan müminler Allah'ın emrettiği ahlakı yaşarken, birtakım insanlar da batıl uygulamalarda bulunuyor, sapkın ayinler gerçekleştiriyorlardı. Günümüzde olduğu gibi tarihin her döneminde de, hem Allah'ın varlığına iman eden insanlar vardı, hem de putperest ve müşrik insanlar.

Elbette tarih boyunca bir yanda medeni bir yaşam süren insanlar varken bir yanda da daha basit ve ilkel koşullarda yaşayan toplumlar var olmuştur. Ancak bu, insanlık tarihinin sözde evrimine delil teşkil edecek bir durum değildir. Zira günümüzde de dünyanın bir köşesinde uzaya araç gönderilirken, bir diğer köşesinde insanlar henüz elektriğin varlığını dahi bilmemektedir. Ama bu durum ne uzay aracını yapanların zihinsel ve fiziksel olarak daha gelişmiş -sözde evrim sürecinde ilerlemiş-, ne de diğerlerinin daha geri -sözde hala maymun-insanlara daha yakın- olduklarını göstermez. Bunlar sadece kültür ve medeniyet farklılığının göstergeleridir, kültürel bir evrim yaşandığının değil. (http://www.evrimyalani.com)










Üstteki resimde görülen taş aletler, ortalama MÖ 10 -11 bin yıllarına aittir. Buradaki taşlardan herhangi birini, evrimcilerin, o dönem insanlarının yaptıklarını iddia ettikleri gibi, bir başka taşla vurarak yapmaya çalıştığınızı düşünelim. Örneğin 4 numarada görülen taşlardaki düzgün oyukların aynısını açmaya çalışın. Elinizdeki kaya parçasına istediğiniz kadar taşla vurun, böyle düzgün bir delik açamazsınız. Bunu yapabilmek için, çelik gibi sağlam metallerden yapılmış aletler kullanmanız gerekir.






 

Mersin Balığı


 

Dönem: Mezozoik zaman, Jura dönemi

Yaş: 208 146 milyon yıl

Bölge: Çin

Fosil kayıtlarında çok eski dönemlerden itibaren izlerine rastlanan mersin balıkları, Acipenseriformes takımına dahildirler. Kuzey yarım küredeki tatlı sularda ve denizlerde yaşarlar. Mersin balıkları, on milyonlarca hatta yüz milyonlarca yıldır değişmeyen yapılarıyla, Darwinistlerin canlılığın ilkelden gelişmişe doğru evrimleştiği iddiasını yalanlayan canlılardan biridir.

Fosil kayıtları, çok eski jeolojik dönemlerde dahi, modern örneklerinden hiçbir farkı olmayan, göz, solungaç, kan dolaşımı gibi kompleks sistemlere, ileri fizyolojik yapılara sahip canlıların yaşadığını ortaya koymuştur.
 

Masaüstü Görünümü