Harun Yahya

Ramazan 2011, 15. Gün




 





Allah dilediğine rızkı genişletir-yayar ve daraltır da. Onlar ise dünya hayatına sevindiler. Oysaki dünya hayatı, ahirette (ki sınırsız mutluluk yanında geçici) bir meta'dan başkası değildir. (Rad Suresi, 26)
 



"Kim gönlünü tamamen Allah'a bağlarsa, Allah onun bütün ihtiyaçlarını sağlar. Onlara beklemediği yerden rızık kapılarını açar. Kim de kendini tamamen dünyaya verirse, Allah onu dünyaya bırakır. Ona yardımı keser." (Beyhaki, İbni Hıbban)







 

 
 

"Kolaylaştırın, güçleştirmeyin. Müjdeleyin, nefret ettirmeyin. Birbirinizle iyi geçinin, ihtilafa düşmeyin."1


Peygamberimiz (sav) müminlerin üzerlerinden yük almış, onların akıl erdiremeyecekleri veya zorlukla yapacakları işlerde onlara yol göstermiştir. Bunun yanında, insanların bir kısmı kendi kendilerine zulmetmeye, kendilerine zorluk çıkarmaya, kendi akıllarından kurallar çıkarıp, bu kurallara uyduklarında kurtuluş bulacaklarına inanmaya çok yatkındır. Tarih boyunca dinlerin tahrif edilmesinin altında yatan nedenlerden biri de insanların bu özelliğidir. Birçok topluluk, dinde olmayan kurallar uydurmuş, bunlara uyulduğunda da takva olacaklarına kendilerini ve insanları inandırmışlardır. Peygamberimiz (sav)'in en önemli vasıflarından biri ise, insanlar üzerindeki bu kendi elleriyle oluşturdukları zorlukları kaldırmaktır. Allah bir ayetinde Peygamberimiz (sav)'in bu özelliğini şöyle bildirir:

Onlar ki, yanlarındaki Tevrat'ta ve İncil'de  (geleceği) yazılı bulacakları ümmi haber getirici (Nebi) olan elçiye (Resul) uyarlar; o, onlara marufu (iyiliği) emrediyor, münkeri (kötülüğü) yasaklıyor, temiz şeyleri helal, murdar şeyleri haram kılıyor ve onların ağır yüklerini, üzerlerindeki zincirleri indiriyor. Ona inananlar, destek olup savunanlar, yardım edenler ve onunla birlikte indirilen nuru izleyenler; işte kurtuluşa erenler bunlardır. (Araf Suresi, 157)

Ayette bildirilen "ağır yük" ve "zincirler" insanların üzerlerindeki zorluklardır. Peygamberimiz (sav) ise hem hayatı ile onlara örnek olup, hem de ayette bildirildiği gibi onları iyiliğe davet edip, kötülüklerden sakındırarak, insanların üzerlerinden zorlukları kaldırmıştır.
 


 

Peygamberimiz (sav), insanlara güç gelen, onlara sıkıntı veren her türlü zorluğu kaldırmış, onları en kolay ve en güzel olana çağırmış ve herşeyin çözümünü göstermiştir. Bu nedenle Peygamber Efendimizin sünnetine uyanlar, huzurlu ve kolay bir hayat yaşarlar. Peygamberimiz (sav)'in bu konudaki hadis-i şeriflerinden biri şöyledir:

"... Sen, yakini bir imanla, tam bir rıza ile Allah için çalışmaya muktedir olabilirsen çalış; şayet buna muktedir olamazsan, hoşuna gitmeyen şeyde sabırda çok hayır var. Şunu da bil ki nusret sabırla birlikte gelir, kurtuluş da sıkıntıyla gelir, zorlukta da kolaylık vardır, bir zorluk iki kolaylığa asla galebe çalamayacaktır."2

 

------------

1-    Hz. Said İbni Ebu Berde; G.Ahmed Ziyaüddin, Ramuz El Hadis, 2. cilt, 510/5

2-    Kütüb-i Sitte, Muhtasarı Tercüme ve Şerhi, Prof. Dr. İbrahim Canan, 16. cilt, s. 315

 

www.kuranmucizeleri.org
 


 

İman eden insanın hayatının her anı güzel geçer

Bazı insanlar, Allah’ın emir ve tavsiyeleri doğrultusunda yaşadıklarında kendi akıllarınca mutsuz olacaklarını sanarak dinden uzak dururlar. Oysa asıl, din ahlakından uzak durarak mutsuz olurlar. Mutsuzluklarının sebeplerini de bir türlü anlayamaz, suni yöntemlerle buna önlem almaya çalışırlar. Ama ne yaparlarsa yapsınlar gerçek anlamda mutlu olamazlar. Gerçek mutluluk, ancak Allah’a yönelmekle yaşanır.

İman etmeyen insanlar iman edenlerin her an mutlu, neşeli, tevekküllü tavırlarına çok şaşırır, bunun ardındaki sebebi bir türlü kavrayamazlar. Özellikle de Müslümanların, başlarına gelen her zorluğa hayır gözüyle bakmalarını hayretle karşılarlar. Kendilerinin çok çabuk mutsuzluğa, üzüntüye kapılacakları bir olay karşısında Müslümanların üzülmemeleri, her zaman olgun, sabırlı, itidalli davranmaları, her ne olursa olsun olaylarda hep hayır, hikmet görmeleri, hayatları boyunca sık sık zorluklarla karşılaştıkları halde rahat ve huzurlu olmaları onları çok şaşırtır. Nitekim müminler başkalarının hiçbir şekilde kaldıramayacağı türde çok çeşitli zorluklarla karşılaşırlar. Örneğin kınanır, eleştirilir, alay, iftira gibi çeşitli şekilde psikolojik baskılara maruz kalırlar. Tarih boyunca inkar edenlerin çeşitli baskıları maruz kalan, dahası ölümle tehdit edilen peygamberler ve salih müminlerin durumu buna açık bir örnektir. Karşılaştıkları zorluklar peygamberlerin Allah yolunda daha da şevkle mücadele etmelerine vesile olmuştur. Bu iman, Allah’ın Kuran’da övdüğü, makbul olduğunu vurguladığı iman şeklidir. Allah bir ayetinde şöyle buyurmaktadır:

Nice peygamberle birlikte birçok Rabbani (bilgin)ler mücadeleye girdiler de, Allah yolunda kendilerine isabet eden (güçlük ve mihnet)den dolayı ne gevşeklik gösterdiler, ne boyun eğdiler. Allah, sabredenleri sever. (Al-i İmran Suresi, 146)

 



 

İşte gerçek, takva bir Müslümanın hedefi, Allah’tan çok korkan, O’nu çok seven ve her an O’na bağlı yaşayan Müslümanlardan olmak, peygamberlerin yolunu izlemek ve imanı, olabilecek en yoğun derecede yaşamaktır. Nitekim bu kısa ve geçici dünya hayatında Müslümanın üzerine düşen en önemli sorumluluklardan biri, gücünün yettiği en fazla imana sahip olmak, erişebileceği en yüksek Allah korkusuna ve en fazla Allah sevgisine sahip olmaktır. Hiç kuşku yok, daha fazlasına gücü yetebilecekken, daha azıyla yetinmek, vicdanlı bir Müslümanın önemle kaçınması gereken bir davranıştır. Ciddi bir çabayla Allah’a yakınlıkta sebat gösteren kişi, mutlaka Allah’ın dost edindiği kişilerden olacaktır.

(http://www.gercekakil.com/)




 

Ölümü düşünmek, insanı olgunlaştırır.


Adnan Oktar`ın 21 Haziran 2011 tarihli saat 00:30’daki A9 Tv ve Kaçkar Tv röportajından


 



 



 

Hz. Mehdi (a.s.)'ın Yüzü Çok Güzel Olacaktır

Humran bin A’yân der ki: İmam Muhammed Bâkır aleyhisselam’a: … Senin sahibin Hz. Mehdi (a.s.) geniş karınlıdır, alnında iz vardır, YÜZÜ GÜZELLERİN EVLADIDIR. (YANİ YÜZÜ GÜZELDİR) (bir kişiye hitaben) Allah rahmet etsin.”

(Şeyh Muhammed b. İbrahim-i Numani, Gaybet-i Numani s. 253)



 

Bediüzzaman Hz. Mehdi (as)'ın görevlerini açıkladığı sözlerinde onun bir şahsı manevi değil, bir şahıs olduğunu açıkça belirtmiştir

Hem “BÜYÜK HZ. MEHDİ”NİN HALLERİ sabık Hz. Mehdilere (önceki Mehdilere) işaret eden rivayetlere mutabık (uygun) çıkmıyor, hadis-i müteşabih (birçok anlama gelebilecek hadis) hükmüne geçer. (Şualar, sf. 582)

... her asırda hidayet edici, bir nevi Hz. Mehdi ve müceddid geliyor ve gelmiş, fakat her biri üç vazifelerden birisini bir cihette (açıdan) yapması itibariyle, AHİR ZAMANIN BÜYÜK HZ. MEHDİ’Sİ ünvanını almamışlar.” (Emirdağ Lahikası, sf. 260)

Bu ayrı ayrı rivayetlerin bir tevili (açıklaması) şudur ki: BÜYÜK HZ. MEHDİ’NİN ÇOK VAZİFELERİ VAR. Vesiyaset âleminde, diyanet âleminde, saltanat âleminde, cihad âlemindeki çok dairelerde icraatları olduğu gibi... (Şualar, sf. 465)



 

Bediüzzaman bu üç sözünde, Kuran ahlakını tüm dünyaya hakim kılmak amacıyla önceki asırlarda da bazı Müslüman şahısların geldiğini, ancak bunların hiçbirinin, ahir zamanda gelecek olan “Büyük Hz. Mehdi (a.s)’ın yapacağı üç önemli görevi yerine getiremediklerini” belirtmiştir. Bediüzzaman'ın bu açıklamalarından Hz. Mehdi (a.s)'dan bir şahıs olarak bahsettiği çok açık olarak anlaşılmaktadır:

1-Bediüzzaman, daha önce gelen Mehdilerin birer şahıs olduklarını anlatıp ardından da Büyük Mehdi (a.s)'ın onlardan farkını açıklamıştır. Demek ki Büyük Mehdi (a.s) da bir şahıstır.

2- Önceki kişiler belirtilen görevleri yerine getirememişlerdir. Ama bu görevleri Büyük Mehdi (a.s) yerine getirecektir. Demek ki Büyük Mehdi (a.s) da bir şahıs olacaktır.

3- Önceki kişiler, Peygamberimiz (sav)'in hadislerinde Hz. Mehdi (a.s)’ı tarif ederken kullandığı özelliklere uymamaktadırlar. Ama Büyük Hz. Mehdi (a.s) bu özelliklere uyacaktır. Peygamberimiz (sav)'in hadislerinde, Hz. Mehdi (a.s)’ın bir şahsı manevi olmadığı fiziksel özellikleriyle, ahlakıyla tarif edilen bir şahıs olduğu yüzyıllardır tüm İslam alimleri tarafından bilinen bir gerçektir. Dolayısıyla “Bediüzzaman da Peygamberimiz (sav)'in hadislerindeki tariflere uyacağını belirterek Hz. Mehdi (a.s)'ın bir şahıs olacağını” bu sözüyle bir kez daha hatırlatmıştır.

http://www.mehdiyet.net/




 

"Elçilerini hidayet ve hak din üzere gönderen O'dur.Öyle ki onu (hak din olan İslam'ı) bütün dinlere karşı üstün kılacaktır; müşrikler hoş görmese bile." (Saff Suresi, 9)

Ebced: Şeddesiz 2021




 


Onu satın alan bir Mısır'lı (aziz,) karısına: "Onun yerini üstün tut (ona güzel bak), umulur ki bize bir yararı dokunur ya da onu evlat ediniriz" dedi. Böylelikle biz, Yusuf'u yeryüzünde (Mısır'da) yerleşik kıldık. Ona sözlerin yorumundan (olan bir bilgiyi) öğrettik. ALLAH, EMRİNDE GALİB OLANDIR, ancak insanların çoğu bilmezler. (Yusuf Suresi, 21)

Ebced: MİLADİ 2014
 



 


Kim Allah'ı, Resûlü’nü ve iman edenleri dost (veli) edinirse, hiç şüphe yok, galip gelecek olanlar, Allah'ın taraftarlarıdır. (Maide Suresi, 56)

Ebced: 2055

 

www.kuranfihristi.net



 





Köylüler, kahvehaneyi kütüphaneye çevirdi







Ne Demişti





Ne Oldu











Associated Press of Pakistan, 6 Eylül 2008

Adnan Oktar: Hz. İbrahim’in okulları yoktu, Hz. Musa’nın okulları yoktu, Peygamberimiz (sav)’in okulları yoktu ama bütün dünyaya hakim oldular. Böyle şeyler aşk işidir, şevk işidir. Yani iş resmiyete döküldü mü biraz onun gücü kırılabilir bazen. Yani böyle şeyleri samimiyet, candanlık, doğal okullar çok makbuldür. Mesela, EVLERİN OKUL OLMASI, SOKAKLARIN OKUL OLMASI, HATTA KAHVEHANELERİN, LOKANTALARIN OKUL OLMASI ÇOK ÖNEMLİDİR. NİTEKİM DE ŞU AN BU, BU ŞEKİLDE GELİŞİYOR. Hatta biz bir aralar biliyorsunuz, arkadaşlarım fosil sergileri yapıyorlardı, kebapçılarda yapıldı, lokantalarda fosil sergileri yapıldı. Mağazalarda, kuyumcularda, her yerde fosil sergisi yapıldı. Ama bu bir resmi müze olarak da yapılabilirdi. Ama bu işte resmi müzeden çok daha etkili oldu bu sistem. Onun için BÖYLE SAMİMİ OLAN, AŞKLA YAPILAN DOĞAL OKULLAR ÇOK DAHA GÜZELDİR, DAHA İYİ VE DAHA ETKİLİDİR İNŞAALLAH. 


Samsun AKS TV ve TV Kayseri, 1 Aralık 2010

Adnan Oktar: KAHVEHANELERDE DE MESELA, KÜÇÜK KÜTÜPHANELER OLUŞTURSUNLAR. UFAK BİR KÜTÜPHANE ALSINLAR. MESELA 1 METREYE 2 METRE, KÜÇÜK BİR KÜTÜPHANE. İÇİNE MESELA 30 TANE KİTAP KOYSUN, 40 TANE KİTAP KOYSUN. ÇOK BÜYÜK HİZMET OLUR, O ÇOK GÜZEL OLUR. Kahvenin bir köşesine koysunlar, numaralasınlar, kahvehaneye aittir diye, buraya aittir diye. Orası bir okuma salonuna döner, çok çok güzel olur. Evet heryer mümkün mertebe her ilde, her ilçede, her köyde. Mesela köylerde okuma odaları oluşturmak. Köy odalarında, mesela köy odasının bir bölümünü küçük bir kütüphane, ufak bir kütüphane. Hatta herhangi bir rafı bile doldurmuş olsalar çok çok mükemmel olur, bayağı güzel olur. O zaman ne diyoruz? HER KÖYE, HER KAHVEHANEYE, HER KASABAYA, HER ŞEHİRE, HER YERE BİR KÜTÜPHANE, İNŞAALLAH. Bir de kütüphaneye titiz olmak lazım. Bir kaç kişi onu sürekli koruyup-kollasın; kitapların heder olmaması, bozulmaması, dağılmaması için. Mesela kitapları alsınlar ama kitapları mutlaka orada okumalarını istesinler, alıp götürmelerini kabul etmesinler, kütüphanede okunması esastır kitabın. Orada okuyup bırakacak. Çünkü eve götürürse tembellik yapar, getirmez.







Yeni Asya, 6 Mart 2011






Ankara'nın Polatlı ilçesi Eski Köseler köyü sakinleri, örnek bir davranışa imza atarak köy kahvehanesini kütüphaneye dönüştürdü. Kaymakamlık tarafından yaptırılan çok amaçlı binanın kahvehane olarak kullanan bölümü, artık köylülere kıraathane (okuma evi) olarak hizmet verecek.










 

Dünya Savaşlarının Perde Arkası




 

20. yüzyıl, dünya tarihinin en kanlı devri oldu.

İnsanlık bu dönemde ilk kez "dünya savaşı" kavramıyla karşılaştı.

I. ve II. Dünya savaşları, geride toplam 65 milyon ölü bıraktı. Bunların yaklaşık yarısı, savaşla hiçbir ilgisi olmayan sivil insanlardı.

Küçük çocuklar, savunmasız kadınlar ve yaşlılar acımasızca katledildi...

Peki dünya nasıl oldu da bu denli büyük bir cinnete sürüklenebildi?

İnsanlar nasıl oldu da göz göre göre, hem kendi milletlerini hem de diğerlerini bir kan dökme kuyusuna attılar? Bu vahşetin ardındaki felsefe neydi?

Darwinizm bütün bu acıların, dünya üzerinde yaşanan kargaşa ve savaşların tek sebebidir.

Sitede bu önemli konu detaylarıyla açıklanıyor ve dünya savaşlarının perde arkası ortaya konuluyor.

http://www.dunyasavaslari.com
 


 

Cilalı Taş Aldatmacası

Resimlerde elle yapılmış obsidyenler, kemik aletler, kancalar ve taştan yapılmış çeşitli malzemeler görülmektedir. Kemiğe taşla vurarak böyle düzgün şekillerin elde edilemeyeceği açıktır. Kaba taş darbeleri, kemiği sürekli dağıtıp parçalayacak, istenildiği gibi şekillendirilmesini engelleyecektir.





 

Aynı şekilde granit ve bazalt gibi en sert taşlardan yapılan bu malzemelerin de, taş darbeleriyle bu derece düzgün kesilmesinin, sivriltilip şekillendirilmesinin mümkün olmadığı açıktır. Bu taşlar, meyve keser gibi düzgün kesilmiştir. Taşların parlaklığı da evrimcilerin iddia ettiği gibi cilalanmış olmalarından değil, kesimden kaynaklanmaktadır. Bu eşyaları yapan insanlar, ellerindeki malzemeyi diledikleri gibi şekillendirebilecekleri demir veya çelikten yapılmış teknik cihazlara sahip olmalıdır. Sert taş parçaları ancak çelikle bu derece düzgün kesilebilir. Bu durum evrimcilerin iddialarının hikayeden öte gitemediğinin bir delilidir. (http://www.evrimmasali.com)




 


 

Nautilus’un Sarmal Kabuğu



 

Son yıllarda doğadaki geometrik düzen hakkında yapılan araştırmalar, bu konunun bir bilim dalı haline gelmesine yol açmıştır.

Pek çok bilim adamı modern matematik bilgileriyle bu şekilleri yorumlamakta ve doğadaki geometrik düzenin dayandığı temel kuralları ortaya çıkarmaktadırlar. Elde edilen bilimsel sonuçlar ise doğanın “Altın Oran” adı verilen sabit bir matematiksel değere göre inşa edildiğini göstermektedir.

Eşit açılı sarmalın doğadaki varlığını gösteren en ünlü örnek, Nautilus adındaki deniz kabuklusudur. Nautilus’un kabuğu eşit açılı sarmal şekle göre büyür. Dolayısıyla bu canlının kabuğunda hacimsel bir genişleme meydana gelmesine rağmen kabuğunun şeklinde hiçbir değişiklik olmaz.

Üzerinde durulması gereken önemli bir nokta da, Nautilus’un kabuğunda gözlemlenen bu özel geometrik şekli, içindeki canlının kendisi inşa etmektedir. Bu canlının bir yaratılış harikası olan kabuğunu nasıl yaptığını yakından incelediğimizde ise hayranlık uyandıran bir durumla karşılaşırız.

Nautilus’un kabuğunun içinde, sedef duvarlarla bölünmüş bir çok odacığın oluşturduğu içsel bir sarmal uzanır.

Nautilus büyüdükçe, sarmal kabuğun ağız kısmında, bir öncekinden daha büyük bir odacık inşa eder ve arkasındaki kapıyı bir sedef tabakasıyla örterek daha geniş olan bu yeni bölüme ilerler. Kabuğun içindeki boş odacıkları da gaz ya da hava ile doldurduğundan, kabuğun tümü suda kolaylıkla yüzebilmektedir.

Açıktır ki Yüce Allah bu küçük canlıyı, sarmal kabuğunu inşa edebilmesi için gereken matematiksel bir bilgi ve beceri ile yaratmıştır.

“...Allah, her şey için bir ölçü kılmıştır.” (Talak Suresi, 3)
 

Masaüstü Görünümü