Harun Yahya

Ramazan 2011, 20. Gün



 





Şüphesiz, Müslüman erkekler ve Müslüman kadınlar, mü'min erkekler ve mü'min kadınlar, gönülden (Allah'a) itaat eden erkekler ve gönülden (Allah'a) itaat eden kadınlar, sadık olan erkekler ve sadık olan kadınlar, sabreden erkekler ve sabreden kadınlar, saygıyla (Allah'tan) korkan erkekler ve saygıyla (Allah'tan) korkan kadınlar, sadaka veren erkekler ve sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadınlar, ırzlarını koruyan erkekler ve (ırzlarını) koruyan kadınlar, Allah'ı çokça zikreden erkekler ve (Allah'ı çokça) zikreden kadınlar; (işte) bunlar için Allah bir bağışlanma ve büyük bir ecir hazırlamıştır. (Ahzab Suresi, 35)  

 



"Resulullah bir sohbet sırasında şöyle buyurdu: "Ey insanlar dikkatle dinleyin, dediklerimi iyi anlayın. Allah'ın öyle kulları var ki, Peygamber değiller, şehid de değiller, fakat onların Allah'a yakınlıklarına ve yüce mevkilerine peygamberler ve şehidler imrenirler." Cemaatten bir kişi Hz. Muhammed (s.a.v.)'e şöyle bir soru sorar. "Ya Resulullah! Peygamber ve şehid olmadıkları halde Allah Katındaki mevkilerine peygamberlerin ve şehidlerin gıpta ettikleri insanlar nasıl kimselerdir?" Peygamberimiz bu soruya şöyle cevap verir. "Onlar kimsenin önemsemediği, gösteriş yapmayan kimselerdir. Akraba olmadıkları halde bir araya gelen, birbirlerine karşı kalpleri tertemiz, din uğrunda birleşip kaynaşan kimselerdir. Kıyamet günü, Allah'ın onlar için, halkettiği (yarattığı) nurdan minderler üzerinde otururlar. Allah onlara nurdan elbiseler halkeder, yüzlerini nurlandırır. O gün herkes korku ve heyecan içindeyken, Allah'ın o veli kulları ne korkar ne üzülürler." (Ahmed)







 

 
 

"Ruhumu kudret altında tutan Allah'a yemin ederim ki cennete sadece güzel ahlak sahipleri girer."1

Peygamberimiz (sav)'in döneminde çevresinde bulunan insanların bazılarının görgü ve kültür seviyeleri düşüktü. Bu kişilerin ince düşünceli olmadıkları, rahatsızlık verebilecek tavırları hesaplayamadıkları bazı ayetlerden anlaşılmaktadır. Örneğin evlere ön kapılarından değil de arka kapılarından girdikleri, Peygamberimiz (sav)'in evine yemek saatinde geldikleri ya da uzun uzun konuşup Peygamber Efendimizin vaktini aldıkları ayetlerde bildirilmektedir. Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav) ise, son derece ince düşünceli, nezaketli, sabırlı, bu kişilere hoşgörü ile yaklaşan, içli ve çok medeni bir insandır. Çevresindeki kişilerin rahatsızlık verici tavırlarını her zaman güzellikle uyarmış, onların gönüllerini almış ve büyük bir sabır ve emekle onları eğitmiştir. Ve bu ahlakıyla da tüm müminlere çok güzel bir örnek olmuştur.

Sonsuz merhamet ve şefkat sahibi olan Rabbimiz, Peygamberimiz (sav)'e bu konuda da yardımcı olmuş, onu ayetleri ile desteklemiştir. Bu konudaki ayetlerden biri şöyledir:

Ey iman edenler (rastgele) Peygamberin evlerine girmeyin, (Bir başka iş için girmişseniz ille de) yemek vaktini beklemeyin. (Ama yemeğe) çağrıldığınız zaman girin, yemeği yiyince dağılın ve (uzun) söze dalmayın. Gerçekten bu, peygambere eziyet vermekte ve o da sizden utanmaktadır; oysa Allah, hak (kı açıklamak)tan utanmaz. (Ahzab Suresi, 53)

Sahabelerin birçok rivayetinde de Peygamber Efendimizin nezaketli, ince düşünceli tavırlarına örnek verilmektedir. Peygamber Efendimiz, hem bir peygamber olması, hem de bir devlet başkanı olması itibariyle, her kesimden insanla sürekli irtibat halinde olmuş; devlet ve kabile reislerinden zengin kimselere, fakir, zayıf, kimsesiz yetimlerden kadın ve çocuklara kadar herkesle görüşmüştür. Tüm bu sosyal yapıları, yaşayış tarzları, huyları, alışkanlıkları birbirinden tamamen farklı olan insanlarla, her alanda iyi bir diyalog kurmuş, hepsinin gönlünü hoş tutmuş, her birine karşı nezaketli, anlayışlı, sabırlı ve güzel bir tavır göstermiştir. Hz. Ayşe (ra), "Resulullahtan daha güzel ahlâka sahip hiç kimse yoktur. Ashabından ve ailesinden birisi kendisine seslenince, 'Buyurun' diye karşılık verirdi. Bu sebeple Allah, ona, 'Sen yüksek bir ahlâk üzeresin' buyurmuştur" diyerek Peygamber Efendimizde gördüğü güzel ahlakı anlatmıştır.



http://www.dinsizliginkabusu.com
 

------------
 

1-Tirmizi; Huccetü'l İslam İmam Gazali, İhya'u Ulum'id-din, 2. cilt, Çeviri: Dr. Sıtkı Gülle, Huzur Yayınevi, İstanbul 1998, s.792

 


 

Kötülüklerden rahatsızlık duyan kişinin kötülüklerin son bulması için iyilerle ittifak etmesi gerekir

Tarih boyunca yeryüzünde bozgunculuk çıkaran, insanlara çeşitli şekillerde zulmeden, bulundukları toplumlara huzursuzluk, güvensizlik, iftira, kavga, çekişme, kıskançlık gibi kötülükler getiren ve tüm bu kötülüklerin toplum içinde gelişip yayılması için el ele veren şer odakları olmuştur. Bir kişi bu kötülüklerden rahatsızlık duyuyor ve dünyadan yok olmasını istiyorsa; bu o kişinin vicdan sahibi, duyarlı bir insan olduğunu gösterir. Ancak kötülüklerden rahatsızlık duyan bir kişinin mutlaka güzel ahlakın yayılması ve kötülüklerin son bulması için iyilerle ittifak etmesi gerekir. Çünkü unutmayın ki zulme rıza göstermek, kötülüklere seyirci kalmak da zulme ortak olmaktır.    

Günümüzde kötüler ve kötülükler dıştan bakıldığında hem sayıca fazla, hem de maddi imkan olarak güçlü görünmekte ve yeryüzünde birçok insanın sıkıntı ve acı içinde yaşamasına neden olmaktadır. Birçok toplumda güzel ahlakın temeli olan din ahlakının özünden tamamen uzaklaşılmış olması, bunun sonucunda inançsızlığın yaygınlaşıp sapkın ideolojilerin etkin bir duruma gelmesi yeryüzünde bozgunculuğun ve her türlü kötülüğün bir engelle karşılaşmadan yayılmasına neden olmuştur. Tüm iyi özelliklerini kaybetmiş, acıma duygusunu yitirmiş, manevi değerleri tamamen göz ardı eden insanların ortaya koydukları zulüm ve kötülüklere engel olmak için vicdan sahibi inançlı insanların ittifak ederek, yeryüzünde kötülüğün yerine iyiliğin ve güzelliğin hakim olması için yoğun bir çaba içine girmeleri gerekmektedir. Yüce Allah bir ayette bu ittifakın olmaması durumunda yeryüzünde fesadın ortaya çıkacağını bildirmiştir. Nitekim ayette bildirilen bu durum, bugün kısmen yaşanmaktadır. Kuran’da şöyle buyrulmaktadır: “İnkar edenler birbirlerinin velileridir. Eğer siz bunu yapmazsanız (birbirinize yardım etmez ve dost olmazsanız) yeryüzünde bir fitne ve büyük bir bozgunculuk (fesat) olur.” (Enfal Suresi, 73)

Kötülüklerin önüne geçebilecekken kayıtsız kalmak, ayrılıkları gidermeye çalışmayarak gaflet içinde yaşamak, insanların ahirette büyük bir vebal altına girmesine sebep olabilir. Bu nedenle Müslümanların yapması gereken, yeryüzünde yaşanan olumsuzluklar için kötüleri suçlamayı bir tarafa bırakarak; fesadın ortaya çıkmasının ve hareket sahası bulmasının asıl sebebi olan sürtüşmeleri ortadan kaldırmak olmalıdır. Kuran ahlakını yaşamada Müslümanların ittifak etmesi, Allah’ın emridir ve yeryüzündeki barış ve huzurun tek çaresidir.

(http://www.anlamazliktangelmeyin.com)



 

Hz. İsa (as)'ı gördüğümüzde, bu yüzyıldaki insanlar ilk defa bir peygamber görmüş olacaklar.

Adnan Oktar`ın 30 Ocak 2011 tarihli Tv Kayseri röportajından

 



 


 

Hz. Mehdi (a.s.) İleri Yaşlarında da Genç Görünecektir

Ve onun (HZ. MEHDİ (A.S.)'NİN) İŞARETLERİNDEN BİRİ DE GÜNLERİN VE GECELERİN GEÇMESİ İLE YAŞLANMAMASIDIR.

(Muntekab-ül Esar, Lütfullah Gülpaygani, S:285)

Hz. Mehdi (a.s.)’nin yaşı geçen zaman ile herkes gibi ilerler. Fakat görüntüsündeki gençlik sürekli kalır. Hz. Mehdi (a.s.) sürekli yaklaşık 40 yaş civarında bir erkek görüntüsünde olacaktır. Hadiste Hz. Mehdi (a.s.)’nin ayırd edici özelliklerinden biri olarak genç görünüşüne dikkat çekilmesinin sebebi, ahir zamanda insanların erken yaşlanmalarıdır. Nitekim ahir zamanı yaşadığımız günlerde birçok insanın genç yaşlarında hızla fiziksel çöküşü dikkati çekmektedir. Çoğu genç insanın ciltleri erkenden buruşmakta, gözlerinin etrafında çizgiler süratle artmakta ve yaşlılık alametleri hızla belirmektedir. Hz. Mehdi (a.s.)’nin görüntüsündeki gençliği Allah koruyacak, ileri yaşlarında da 40 yaş civarında görünecektir.
 


 

Bediüzzaman Hazretleri deccalin şahsını bir mikrobun bile yok edebileceğini, ancak asıl tehlikeli olanın deccalin yaydığı Darwinist fikir sistemi olduğunu belirtmektedir.

Hem deccalın rejimine ve teşkil ettiği komitesine ve hükûmetine ait garib halleri ve dehşetli icraatı, onun şahsıyla münasebetdar rivayet edilmesi cihetiyle manası gizlenmiş. Meselâ: "O kadar kuvvetlidir ve devam eder; yalnız Hazret-i İsa (a.s.) onu (onun fikir sistemini) öldürebilir, başka çare olamaz" rivayet edilmiş. Yani, onun mesleğini ve yırtıcı rejimini bozacak, ... ancak semavî ve ulvî, hâlis bir din İsevîlerde zuhur edecek ve hakikat-ı Kur'aniyeye iktida (uyan) ve ittihad eden (birlik olan) bu İsevî dinidir ki, Hazret-i İsa Aleyhisselâm'ın nüzulü ile o dinsiz meslek mahvolur ölür (fikir sistemi yıkılır). Yoksa onun (deccalin) şahsı bir mikrop, bir nezle ile öldürülebilir. (Şualar, 5. Şua)

Bediüzzaman Hazretleri’nin bu sözünde bahsettiği, deccalin yırtıcı, yani tahrip edici, kan dökücü, kargaşa ve çatışma oluşturan rejimi Darwinizm'dir. Bediüzzaman, Darwinizm’in, bir fikir sistemi olarak yaygınlaşacağını, sapkın bir din haline geleceğini ve insanları aldatarak onları Allah inancından uzaklaştıracağını ifade etmektedir. Şu anda da, deccali sistem tarafından sapkın Darwinizm ideolojisi tüm dünyaya yayılmış ve sahte bir din haline getirilmiştir.

İşte bu tehlike sebebiyle, önemli olan, deccalin sapkın fikir sisteminin ortadan kaldırılmasıdır. Zira Bediüzzaman, deccalin şahsını bir mikrobun bile yok edebileceğini, ancak asıl tehlikeli olanın deccalin yaydığı Darwinist fikir sistemi olduğunu belirtmektedir. Nitekim günümüze kadar Darwinist ve materyalist fikirlerin savunucusu ve öncüsü olanların tümü, Darwin, Marx, Stalin, Lenin, Trotsky, Malthus, Hitler ve bunun gibi diğer Darwinistler, aldatıcı ideolojilerini geride bırakarak son derece basit ve sıradan sebeplerle ölüp gitmişlerdir.

Önemli olan deccalliyetin devam etmesine ve bütün dünyaya ulaşmasına sebep olacak olan, kitleleri dinsizliğe ve ahlaksızlığa yönelten sapkın ideolojinin, yani Darwinizm’in ilmi delillerle yerle bir edilmesidir. Bediüzzaman Said Nursi, Hz. İsa (a.s)’ın da yardımıyla Hz. Mehdi (a.s)'ın Darwinizm, materyalizm ve ateizmi fikren tam anlamıyla ortadan kaldıracağını bildirmiştir.

http://www.yasananahirzaman.com/
 


 





Dostluk galip geldi







Ne Demişti





Ne Oldu














Erzincan TV, 14 Temmuz 2008

Adnan Oktar: Ermeniler, onlar bizim kardeşlerimizdir. Onlar da bizim canımız inşaAllah. Ermenistan da inşaAllah Türk İslam Birliği içerisinde yerini alacaktır. Boş yere kendilerini üzüyorlar. Biz onları kardeş olarak görüyoruz, dost olarak görüyoruz. İnşaAllah Türk İslam Birliği’nin o şefkatli kolları içerisinde onlar da yerlerini bulacaklardır. Huzur içerisinde yaşayacaklardır. Güvenlikleri sağlanacaktır...





Gaziantep Kanal 5 TV, 20 Eylül 2008

Adnan Oktar: Hatta Ermenistan Cumhurbaşkanının demeçleri. Dağlık Karabağ’ı da vermeye biz hazırız diyor. Yeter ki birleşelim diyor. Ermeniler de bizim kardeşimiz. Onlar da bizim canımız, ciğerimiz. Biz onları aç, sefil oralarda bırakmayız. Osmanlıdan bize mirastır onlar. Bizim kardeşlerimizdir... Darwinizm’in çıktığı dönemde bir ırkçılık fitnesi ortaya attı masonlar. Darwinizm fitnesini ortaya attılar ve mahvettiler ortalığı. Biz Ermeni kardeşlerimiz ile sevgi ile muhabbet ile yaşıyorduk. Ermeni ustalar çok mükemmel mobilyalar yaparlardı, resimler yaparlardı, inşaatlar yaparlardı, Osmanlı ülkesini güzelliştirirlerdi. Siyasetçiler vardı, doktorlar vardı. Nerede bu insanlar şu an? Bir fitnedir, bir yaygaradır koptu, darmakeşan oldu her yer. Niye bizden kopsun Ermenistan? Niye ayrı olsun?


 



Ekin TV, 1 Ocak 2009

Adnan Oktar: Özür dilenecek hiçbir şey yok, yani ne bizim onlardan özür dileyeceğimiz bir konu var, ne onların bizden, karşılıklı özür dilenecek bir konu yok. Böyle şeyleri böyle sürüncemeye sokmak, karmaşık hale getirmek bu şeytanın oyunu. Ermeniler adı üstünde Millet-i Sadıka’dır ve yüzyıllarca beraber yaşadığımız canımız ciğerimiz kardeşlerimiz. Bize canı gönülden severek, aşkla, muhabbetle hizmet etmişlerdir. Birçok Ermeni paşamız oldu bizim, bilim adamlarımız oldu, sanatçılarımız oldu, onlar bizim kardeşlerimiz. Birçok insanımızın da zaten soyu Ermenilerden geliyor. Hali hazırda çok fazla Ermeni kardeşimiz gelip burada çalışıyorlar.









Sabah, 15 Ekim 2009



Bugün, 15 Ekim 2009



Bugün, 15 Ekim 2009



Radikal, 15 Ekim 2009



Radikal, 15 Ekim 2009










 

Sonsuzluk Başlamış Durumda


 

"Sonsuzluk" kelimesinden ne anlıyorsunuz? Binlerce yıl..? Milyonlarca yıl..? Yoksa milyarlarca yıl mı?

Birçok insan bu sürelerin çok uzun olduğunu, asla sona ermeyeceğini düşünür.Oysa bunlar sonsuzluğu tanımlamaktan çok uzaktır. Çünkü sonsuzluk, hiç bitmeyen, başı ve sonu olmayan bir büyüklüğü ifade eder. Ne var ki, insana göre "sonsuz" olan ve bu yüzden bir insanın asla hesaplamaya güç yetiremeyeceği bu kavram, Allah'ın Katında sona ermiştir.

Bizim için sonsuzluk asla ulaşılamayacak bir kavramdır ama Allah Katında sonsuzluk yalnızca tek bir andır…

Bu filmde her zaman merak edilen, sonsuzluk, zamansızlık, kader, insanın sonsuz yaşamı gibi konuların açıklamalarını bulacaksınız.

http://www.harunyahya.tv/videoDetail/Lang/1/Product/9147/SONSUZLUK_BASLAMIS_DURUMDA
 


 


Chauvet Mağarasındaki Olağanüstü Resimler



Chauvet Mağarası 1994 yılında keşfedildi ve bulunan resimler, bilim dünyasında büyük yankı uyandırdı. Bundan önce Ardeche'deki sanat eserleri, Lascaux'daki 20 bin yıllık resimler ya da İspanya Altamira'daki 17 bin yıllık eserler de ilgi çekmişti ama Chauvet'deki eserler çok daha eski bir zamana aitti. (http://www.evrimbilim.com)

Karbon-14 yöntemiyle yapılan tarihlendirme çalışmaları sonucunda, bu resimlerin yaklaşık 35 bin yıllık olduğu ortaya çıktı. National Geographic dergisinde Chauvet'deki eserlerle ilgili şu yorum yapılmaktaydı:

Mağaranın ilk fotoğrafları uzmanlar kadar kamuoyunu da büyüledi. On yıllar boyunca akademisyenler sanatın ilkel çizimlerden canlı, natüralist resimlere doğru kademeli olarak ilerlediği kuramını ortaya koymuşlardı... Daha ünlü mağaralarda yer alan resimlerin yaklaşık iki katı yaşında olan Chauvet'deki resimler, sadece tarih öncesine ait sanatın bulunduğu en yüksek noktayı değil, aynı zamanda sanatın bilinen en eski başlangıcını temsil ediyordu.
 









Chauvet Mağarası'ndaki "Atlar Paneli", yaklaşık 6 metre uzunluğunda bir duvar tablosudur. Saldırı halindeki gergedanlar, gür yeleli atlar, bizonlar, aslanlar ve uzun boynuzlu bir tür sığır sürüsünün resmedildiği bu tablo, hayranlık uyandırıcı bir estetiğe sahiptir. Evrimcilerin ilkel çizimler bekledikleri bir dönemde sanatın bu derece gelişmiş olması, Darwinist iddialara göre açıklanması mümkün olmayan bir durumdur.






 

Timsah Kafatası  



Dönem: Mezozoik zaman, Kretase dönemi

Yaş: 100 milyon yıl

Bölge: Çin

Çin'in Guangdong bölgesinde bulunan bu yüz milyon yıllık yavru timsah fosilinin çene yapısı çok iyi korunmuştur. Bu kafatası fosili, günümüzde yaşamakta olan timsahlarla kıyaslandığında, arada hiçbir fark olmadığı açıkça görülecektir. Eğer bir canlı yüz milyon yıl boyunca en küçük bir değişiklik dahi geçirmemişse, o zaman canlıların evrimi hikayesinden bahsetmek mümkün değildir. 
 

Masaüstü Görünümü