Harun Yahya

Hıristiyanların üçleme yanılgıları


De ki: "Eğer Rahman (olan Allah)'ın çocuğu olsaydı, ona tapanların ilki ben olurdum." Göklerin ve yerin Rabbi, Arş'ın Rabbi (olan Allah), onların nitelendirdiklerinden yücedir. (Zuhruf Suresi, 81-82)
Kitab-ı Mukaddes incelendiğinde, üçleme inancının açıkça reddedildiği, Allah'ın sonsuz güç ve kudretinin çok sık vurgulandığı, Hz. İsa'nın insani özelliklere sahip mübarek bir elçi olarak tarif edildiği görülür. Buna rağmen neden bazı Hıristiyanlar üçleme yanılgısına inanmayı tercih etmişlerdir?
* Üçleme inanışındaki yanılgılar ve çelişkiler nelerdir?
* Bu sapkın inanç karşısında Müslümanlara nasıl bir sorumluluk düşmektedir?

(Yazı boyunca üçleme inancının sapkınlığını ortaya koymak için kullanmak   zorunda kaldığımız tüm batıl ifadelerden Allah’ı tenzih ederiz.)
Hazreti İsa'nın getirdiği din, "Allah’a bir ve tek olarak iman esasına dayanan, hak din"dir. Ancak bu mübarek insanın tebliği, onun Allah Katına alınışının ardından, özünden uzaklaştırılmış, gerçek İseviliğin yerine "üçleme ve kefaret gibi" batıl felsefeleri temel alan yeni bir inanç oluşturulmuştur. Bu yanlış inanç insanlara "hiç düşünmeden, sorgulamadan, araştırmadan" kabul edilmesi gereken "mutlak bir kanun" olarak sunulmuştur.
Günümüzde birçok insan, konsillerde "oy çoğunluğuyla" kabul edilen bu yanlış inanışları son derece mantıksız ve akıl dışı bulmaktadırlar. Geçmişte üçleme inancı hakkında şüphelerini dile getirenler, Engizisyon mahkemelerine çıkarılır, ölüm cezalarına çarptırılırken, artık bu tartışmalar suç olmaktan çıkmıştır. Asırlar boyunca üzerinde konuşulmayan, tartışılmayan üçleme inancının Hıristiyan kutsal metinlerinde yer almadığı, bu inancın Hz. İsa'dan 3 asır sonra Hıristiyanlığa girdiği her ortamda dile getirilmeye başlanmıştır. Bu durumun neticesinde de üçleme inancı Hıristiyan toplumlar içinde yaygın biçimde reddedilen bir inanış halini almıştır.
Bu yazıda, hem Hıristiyan kaynakları hem de Kuran ayetleri ışığında üçleme inancının yanlışlığını, mantıksızlığını ve içerdiği çelişkileri ortaya koyacağız. Amacımız, Allah'ın birçok Kuran ayetinde bildirdiği "iyiliği emredip, kötülükten menetme" emrinin gereğini yerine getirmek ve sağduyulu İsevilerin gerçekleri görmelerine yardımcı olmaktır. Temennimiz ise tüm İsevilerin bu yanılgının farkına varmaları ve tevhid inancına uymayan tüm yanlış inanışlardan tamamen vazgeçmeleridir.





Üçleme inancı nedir?
Üçleme (teslis) kavramı, “Baba, Oğul ve Kutsal Ruh”tan meydana gelmiş üçlü bir Allah inancı anlamında kullanılmaktadır. (Allah’ı tenzih ederiz.) Bu inanç, sonsuz güç ve kudret sahibi Yüce Rabbimiz’e bir ve tek olarak iman etmeyi esas alan tevhid inancı ile tamamen çelişmektedir.
Üçleme inancı, sonsuz güç ve kudret sahibi olan Rabbimiz'e batıl bir anlayışla bakan, Allah'ın insanlara peygamber olarak gönderdiği Hz. İsa'ya ilahlık atfeden yanlış bir inanıştır. Ancak, kendi içinde birçok çelişkiler barındırmasına ve tevhid inancının tamamen karşısında yer almasına rağmen, Hıristiyan inanışlarında çok önemli bir yere sahiptir. Üçlemeye, dolayısıyla Hz. İsa'nın Allah'ın oğlu olduğuna inanmayan bir kişi, büyük bir yanılgı olmasına rağmen üçlemeyi savunanlar tarafından gerçek bir Hıristiyan olarak kabul edilmez.






Üçleme inancı nasıl ortaya çıktı?
Hıristiyanlık, Hz. İsa'nın Allah Katına alınışının ve bu dinin Yahudilerin dünyasından çıkıp putperest dünyaya doğru yayılışının ardından farklılaşmaya başladı. Hz. Musa'nın şeriatının temeli olan tevhid inancı büyük bir değişikliğe uğradı. Hz. İsa üçleme inancı nedeniyle bir ilah olarak görülmeye başlandı. (Allah'ı tenzih ederiz.)
Hz. İsa'nın Allah Katına alınışından 30-40 yıl sonra ortaya çıkan batıl   "Allah'ın oğlu" kavramı zamanla insanlar arasında yaygınlaştı. Ancak bu kavramın neyi ifade ettiği oldukça uzun bir süre belirsiz kaldı. Bazıları bu ifadeyi sadece Hz. İsa'nın Allah Katındaki seçkin konumunu ifade eden mecazi bir kavram olarak yorumladılar ve Allah'ın birliğine inanmaya devam ettiler. Bazıları ise bu kavrama dayanarak Hz. İsa'yı sözde ilahlaştırdılar ve onu kendilerince "Oğul Tanrı" saydılar.





Üçleme inancında dua çelişkisi
Üçleme inancına sahip Hırisiyanların en belirgin özelliklerinden biri, dua ettiklerinde Hz. İsa ve Ruhul-Kudüs'ün adını anmaları ama Allah'ın adını anmamalarıdır. Bu durum, Allah ile birlikte Hz. İsa'ya ve Kutsal Ruh'a da ilahlık atfeden (Allah'ı tenzih ederiz) teslis inancının en büyük çelişkilerindendir çünkü böyle bir iddiada bulunanlar hakkında şu soruların sorulmasını gerekli kılmaktadır: Neden Allah'a dua etmiyorsunuz da Hz. İsa'ya ve Ruhul-Kudüs'e dua ediyorsunuz? Allah'a dua etmenizi engellleyen nedir? Allah'a inanıyorsanız O'na da dua etmeniz ve O'ndan istemeniz gerekmez mi? Dua konusundaki bu çelişkili inanışınızın farkında mısınız?
Bu soruları samimi olarak kendisine soracak olan tüm Hıristiyanlar doğru cevapları da kendi kendilerine verebileceklerdir. Hıristiyanlar açısından asıl sorun şudur ki; hemen hemen her Hıristiyan üçleme inancındaki çelişkilerin farkındadır ama çoğu zaman bunu sorgulamamaktadır. Asırlardır süregelen geleneklerin bir parçası olarak veya bir alışkanlık şeklinde bu uygulamaları devam ettirmektedirler. Sorgulayanlar ise doğruları çabucak görebilmektedir.
Bu nedenle sağduyulu Hıristiyanlara yapılabilecek en önemli çağrılardan biri; "Gelin, siz de, hepimizin Yaratıcısı olan Yüce Allah'a dua edin. İsteklerinizi O'na yöneltin, O'ndan isteyin." şeklinde özetlenebilecek çağrıdır.






Kimler bu sapkın inanışı  reddediyor?









Yüce Allah’ın bir öğüt ve hidayet rehberi olarak kullarına gönderdiği Hak kitap olan Kuran’da reddedilen üçleme inancı, aynı zamanda asırlar boyunca Hıristiyan dünyasında da geniş bir kesim tarafından reddedilmiştir. Günümüzde de birçok Hıristiyan mezhep, çeşitli ilahiyatçılar, bilim adamları, araştırmacılar, yazarlar ve bağımsız Hıristiyan akımları üçleme inancını reddetmektedirler. Reddetmenin de ötesinde böyle bir inancı son derece mantıksız ve akıl dışı bulmaktadırlar.
Örneğin dünyanın dört bir yanında kiliseleri bulunan Üniteryen Kilisesi, üçleme inancını kabul etmeyen çok büyük bir Hıristiyan topluluğudur. Bu gibi cemaatler -aralarında çeşitli görüş farklılıkları bulunsa da- Hz. İsa'nın Allah'ın oğlu olduğu iddiasını kabul etmemekte, gerçek Hıristiyanlığın bir ve tek olarak Allah'a iman etmeyi emrettiğini söylemektedirler. Bu toplulukların büyük bir bölümü de Hz. İsa'nın tüm insanların günahlarına kefaret olarak çarmıha gerildiği yönündeki iddianın yanlışlığını vurgulamaktadırlar. Günümüzde üçleme karşıtı Hıristiyanlarla, farklı isimler altında ve farklı kilise oluşumları şeklinde karşılaşmak mümkündür. Özellikle de Amerika'da "üçleme karşıtları" her geçen gün daha da güçlenmekte ve Hıristiyan dünyasında gerçekleri açıkça dile getirenlerin sayısı büyük bir artış göstermektedir. Bunlar arasında "The Worldwide Church Of God" özellikle dikkat çekicidir. Bu kilisenin kurucusu Herbert W. Armstrong, üçleme inancının putperest kültürlerin etkisiyle ortaya çıkan bir batıl inanç olduğunu savunmaktadır.
Öte yandan bazı Hıristiyan kiliseleri içinde üçleme karşıtı görüşlerin ortaya çıktığı, ancak bunların bastırıldığı da bilinen bir gerçektir. Örneğin Kuzey Amerika'da 19. yüzyılda doğan ve Hz. İsa'nın dönüşünün çok yakın oluşuna dikkat çeken “Seventh Day Adventist” hareketinin kurucuları, gerçekte "Ariusçu" bir temelde kurulmuş ve üçleme inanışını reddetmişlerdir. (Arius, üçleme inancı ve Hz. İsa'ya atfedilen ilahlık iddiasını reddeden, 3. yüzyılda yaşamış önemli bir Hıristiyan din adamıdır.) Ancak diğer Hıristiyan kiliselerinin “Seventh Day Adventist” mezhebine getirdikleri "Hıristiyanlıktan sapma" suçlamaları, Ariusçu inancın terk edilmesine ve bunun yerine üçleme inancının kabul edilmesine yol açmıştır. Bu ilginç dönüşüm, bugün söz konusu kilisenin mensupları tarafından da kabul edilmektedir.1
Üçleme inancını reddedenlerin başına geçmişte neler geldi?
Tarih boyunca üçleme inancına karşı çıkıp, Hz. İsa'nın sadece Allah'ın peygamberi olan bir beşer olduğunu savunan çeşitli kişi ve toplulukların çok şiddetli baskılara maruz kalmışlardır. Bu kişilerin İncil'den ve Hz. İsa'nın hayatından getirdikleri deliller her zaman göz ardı edilmiş, insanlar bu konularda konuşmaktan menedilmişlerdir. Söz konusu tevhid inancı sahipleri, Hz. İsa'nın Allah'ın oğlu olduğunu söyleyenlere şiddetle karşı çıkmış, bunun açıkça "Allah'a şirk koşmak" olduğunu söylemişlerdir. Bu nedenle de asırlar boyunca "kafir", "sapkın" (heretik) ve hatta "din düşmanı" olarak tanıtılmışlar, onlara destek verenler de aynı tepkilerle karşılaşmışlardır. Kimi yurtlarından sürülmüş, kimi afaroz edilmiş, kimi de engizisyon mahkemelerince yakılarak öldürülmüş veya asılmışlardır. Ancak tüm bu tepkiler üçleme karşıtlarının sayıca artmalarını ve fikirlerini yaymalarını engellememiştir.
Konuyu tarafsız gözle araştıranlar bile, gerçek Hıristiyanlığın, tarih boyunca baskı altına alınan söz konusu muvahhid (tevhide inanan) Hıristiyanlık olduğunu tespit etmektedirler. Özellikle de 18. yüzyılda başlayan bağımsız Kitab-ı Mukaddes araştırmalarının büyük bir bölümünde, üçleme, kefaret ve benzeri inanışların Hıristiyan kutsal kitaplarında yer almadığı sonucuna varılmıştır.
Üçleme inanışındaki yanılgılar ve çelişkiler nelerdir?
- Üçleme inancına sahip Hıristiyanlar bir tek Allah'a dua etmiyorlar oysa ki Hz. İsa yalnızca Allah'a dua etmiştir









Üçleme inancını yalanlayan en önemli delillerden biri, Hz. İsa'nın Rabbimiz'e olan samimi dualarıdır. Ancak Hz. İsa’nın bu örnek ahlakına rağmen üçleme inanışının ortaya çıkmasıyla birlikte Hıristiyanlığın bir gereğiymiş gibi sunulan çeşitli uygulamalar nedeniyle günümüzde bu inanışa sahip Hıristiyanlar dualarını Hz. İsa ve Kutsal Ruh'a yöneltmekte, onlardan istekte bulunmaktadırlar. Aslında çoğu Hıristiyanın bu şekilde dua etmesinin asırlardır süregelen geleneklerin bir neticesi olduğu ortadadır. Günümüzde Hıristiyanların bir bölümü bu geleneği bilinçsizce devam ettirirken önemli bir bölümü de böyle bir dua şeklinin İncil'deki anlatımlara uygun olmadığını düşünmekte ve uygulamaya şüpheyle bakmaktadır. Gerçekten de İncil'deki anlatımlar incelendiğinde Hz. İsa'nın yalnızca ve yalnızca, herkesin Kendisi'ne muhtaç olduğu, Kendisi ise kimseye muhtaç olmayan Allah'a dua ettiği, yalnızca O'ndan istekte bulunduğu görülmektedir.
Hz. İsa'nın duaları Allah'a olan teslimiyetinin ve sahip olduğu güçlü Allah korkusunun en samimi göstergelerindendir. İncil'de belirtildiğine göre Hz. İsa, kendisine isteklerini verebilecek tek ve mutlak gücün Allah olduğunun bilinciyle hareket etmiş, hem şükretmek hem de istekte bulunmak amacıyla Rabbimiz'e dua etmiştir:

“Biraz ileriye giderek yüzüstü yere kapandı, duaya koyuldu...” (Matta, 26/39)
“Halka çimenlerin üzerine oturmalarını buyurduktan sonra, beş ekmekle iki balığı aldı, gözlerini göğe dikerek şükran duasını yaptı...” (Matta, 14/19)
“Halkı salıverdikten sonra dua etmek için tek başına dağa çıktı. Akşam olurken orada yalnızdı.” (Matta, 14/23)
“Sabah çok erkenden, ortalık henüz ağarmadan İsa kalktı, evden çıkıp ıssız bir yere gitti, orada dua etmeye başladı.” (Markos, 1/35)
“Onları uğurladıktan sonra, dua etmek için dağa çıktı.” (Markos, 6/46)
“İsa öğrencilerine, "Ben dua ederken siz burada oturun" dedi.” (Markos, 14/32)
“O günlerde İsa, dua etmek için dağa çıktı ve bütün geceyi Allah'a dua ederek geçirdi.” (Luka, 6/12)
“İsa bir yerde dua ediyordu. Duasını bitirince öğrencilerinden biri ona, "Öğretmen" dedi, "Yahya'nın kendi öğrencilerine öğrettiği gibi sen de bize dua etmesini öğret."” (Luka, 11/1)
“... Ben, imanını yitirmeyesin diye senin için dua ettim. Geri döndüğün zaman kardeşlerini güçlendir."” (Luka, 22/32)

Kuran'da yer alan bir ayette de Hz. İsa'nın, Rabbimiz'in en güzel sıfatlarını anarak yaptığı samimi duası şöyle bildirilmiştir:

“Meryem oğlu İsa: "Allah'ım, Rabbimiz, bize gökten bir sofra indir, öncemiz ve sonramız için bir bayram ve Senden de bir belge olsun. Bizi rızıklandır, Sen rızık vericilerin en hayırlısısın" demişti.” (Maide Suresi, 114)

Allah Hz. İsa'nın bu duasını kabul etmiş ve şöyle buyurmuştur:

“Allah demişti ki: "Şüphesiz Ben bunu size indireceğim. Artık bundan sonra sizden kim inkâr ederse, Ben onu gerçekten alemlerden hiç kimseyi azablandırmayacağım bir azapla azablandıracağım." (Maide Suresi, 115)

Hz. İsa Allah'a dua ederek O'ndan bir sofra indirmesini istemiştir. Allah Hz. İsa'nın bu duasını kabul ederek onun dileğini yerine getirmiştir. Ancak unutulmamalıdır ki, Hz. İsa'nın bu mucizeyi yerine getirecek bağımsız ve özel bir gücü bulunmamaktadır. O, Allah'ın sonsuz yaratma gücünü insanlara göstermesinde elçilik görevini üstlenen çok mübarek bir kuldur.
- Üçleme inancına Kitab-ı Mukaddes'in hiçbir bölümünde rastlanmaz









Ne Yahudilerin Kutsal Kitapları olan Eski Ahit'te ne de Hıristiyanların kutsal metni olan İncil'de üçleme inancı yer alır. Üçleme inancı İncil'de yer alan bazı ifadelerin yanlış yorumlarına dayanmaktadır ve bu kelime ilk kez 2. yüzyılın sonlarında Antakyalı Theophilus tarafından kullanılmıştır. Söz konusu inancın kabul görmesi ise çok daha sonraları gerçekleşmiştir. Bu nedenle de Kitab-ı Mukaddes araştırmacıları ve üçleme karşıtları özellikle; "Eğer bu inanç gerçekten doğru olsaydı, Hz. İsa'nın bu konuyu tüm açıklığıyla insanlara anlatmış olması gerekmez miydi? Üçleme inancının Kutsal Kitap'ta açık ifadelerle yer alması gerekmez miydi?" soruları üzerinde yoğunlaşmaktadırlar. Bu sorulara kendilerinin verdikleri cevap ise açıktır: İncil'de yer almayan, dolayısıyla ilk Hıristiyanlar tarafından bilinmeyen bir inanç, Hıristiyanlığın temeli olamaz. Bu, Hz. İsa'nın ardından, yerleşik Yunan kültürünün etkisiyle oluşturulan bir yanılgıdır.
- Eski Ahit'te tevhid inancı vardır
Hz. İsa bilindiği gibi İsrail soyundandı ve tebliğini de İsrailoğullarına ulaştırdı. İsrailoğulları, yani Yahudiler, Hz. İsa geldiğinde, iki bin yıldır Allah'a bir ve tek olarak iman eden bir topluluktu. Hz. İbrahim'le başlayan ve sonra da birbiri ardına gelen birçok peygamberle, Rabbimiz Yahudilere vahyini ulaştırmıştı. Elçileri onları bu vahye eksiksiz uymaları için uyarmışlardı. Allah'ın Kuran'da bildirilen ifadeyle "içinde bir hidayet ve nur olarak" indirdiği Tevrat'ı (Maide Suresi, 44), Hz. Musa'dan bu yana biliyorlardı. Hz. İsa ise, Hıristiyanların da kabul ettiği gibi, Tevrat'ı doğrulayıcı olarak gelmişti. Tevrat'ta ve Eski Ahit'in diğer kitaplarında Hz. İsa'nın geleceğine işaret eden müjde haberleri vardı.









İşte bu gerçek, İznik Konsili'nde oy çokluğu ile kabul edilen üçleme inancının ne kadar büyük bir yanılgı olduğunu ortaya koyuyordu. Çünkü ne Tevrat'ın ne de Eski Ahit'i oluşturan diğer kitapların herhangi bir yerinde, söz konusu üçleme inancından bahsediliyordu. İsrail peygamberleri halklarını iki bin yıl boyunca bir ve tek olarak Allah'a iman etmeye davet etmişler, ama üçleme inancını çağrıştıracak en ufak bir açıklamada asla bulunmamışlardır. Ne Hz. İbrahim'den, ne Hz. Musa'dan ne de bir başka peygamberden böyle bir açıklama duyulmuştu. Hepsinin öğrettiği din ahlakının tek bir temeli vardı: Allah'ı bir olarak tanımak ve O'ndan başka ilah edinmemek. Yahudilerin en sık tekrarladıkları Tevrat pasajında şöyle deniyordu: "Dinle, Ey İsrail: Allah'ımız Rab bir olan Rab'dir." (Tesniye, 6/4)
Diğer pek çok Eski Ahit pasajında da aynı gerçek vurgulanır:

“Rab, Kendisi Allah'tır, O'ndan başkası yoktur... Bugün bil ve yüreğine koy ki, yukarıda göklerde ve aşağıda yerde, Rab, O Allah'tır, başka yoktur. “ (Tesniye, 4/35-39)
“...Benden önce Allah olmadı ve Benden sonra olmayacak. Ben Rabbim ve Benden başka kurtarıcı yoktur...” (İşaya, 43/10-11)
“Çünkü gökleri yaratan Rab, dünyaya şekil veren ve onu yaratan, onu pekiştiren ve onu boşuna yaratmayan, üzerinde oturulsun diye ona şekil veren Allah şöyle diyor: Rab Benim; ve başkası yoktur.” (İşaya, 45/18)
“Ve Benden başka Allah, hak Allah ve Kurtarıcı yok; Benden başkası yoktur.” (İşaya, 45/22)
“... Allah'ımız Rab bir olan Rab'dir ve    Allah'ın Rab'bi bütün yüreğinle, bütün canınla ve bütün kuvvetinle seveceksin.” (Tesniye, 6/4-5)

Rabbimiz'in sonsuz güç ve kudreti, tüm kainatın tek sahibi olduğu, yukarıdaki Tevrat pasajlarında da görüldüğü gibi Yahudiliğin temel bir gerçeğidir.
Eski Ahit'i okuyan herkes, içindeki tüm kitaplarda tek bir İlah'tan, alemlerin Rabbi olan Allah'tan söz edildiğini açıklıkla görür. Eski Ahit'te üçlemeden tek bir kez bile bahsedilmeyişi son derece anlamlıdır.
Bu anlamın açık sonucu, üçlemenin İlahi dine sonradan girmiş bir batıl inanç olduğudur.
- İncil'de "Allah'a bir ve tek olarak iman etmek" esastır:
Kuran'da Hz. İsa'nın Yahudilere şu şekilde tebliğde bulunduğu bildirilmektedir:

“...Ey İsrailoğulları, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah'a ibadet edin...” (Maide Suresi, 72)

Hz. İsa'nın insanları tevhide çağıran ifadeleri, tahriflere maruz kalmış olan Yeni Ahit'in İncillerinde de bugün hala mevcuttur. Örneğin Hz. İsa, Markos İncili'ne göre, kendisine gelerek "tüm buyrukların en önemlisi hangisidir?" diye soran bir Yahudi din bilginine şöyle cevap vermiştir:

“En önemlisi şudur: 'Dinle, ey İsrail! Allah'ımız olan Rab tek Rab'dir. Allah'ın olan Rab'bi bütün yüreğinle, bütün canınla, bütün aklınla ve bütün gücünle sev'. (Markos, 12/29-30)

Yine Markos İncili'nde yer alan aşağıdaki pasaj ise, Hz. İsa'nın kendisinin sözde ilahlaştırılması bir yana, övülmesine bile engel olduğunu göstermektedir:

“İsa yola çıkarken, biri koşarak yanına geldi. Önünde diz çöküp ona, "İyi öğretmenim, sonsuz yaşama kavuşmak için ne yapmalıyım?" diye sordu. İsa ona, "Bana neden iyi diyorsun?" dedi, "İyi olan tek biri var, O da Allah'tır."” (Markos, 10/17-18)










Aslında tek başına bu pasaj bile, üçlemenin gerçek Hıristiyanlığa aykırı bir inanç olduğunu göstermek için yeterlidir. Hz. İsa övgü kabul etmeyip övülmeye layık olanın sadece Allah olduğunu vurgulayarak, kendisinin  Allah'ın bir kulu olduğunu çok açık bir biçimde ifade etmektedir.
Hz. İsa'nın İsrailoğullarına anlattığı gerçek, tarihin başından bu yana tüm peygamberlerin anlattığı gerçektir: Rabbimiz, herşeyi yoktan yaratan, en güzel bir biçimde kusursuzca var eden, pek büyük ve üstün olan, herşeyin iç yüzünden ve gizli yönlerinden haberdar olan, ezeli ve ebedi olan, doğmamış ve doğrulmamış olan, her türlü eksiklikten münezzeh ve diri olan herşeyi bilen ve herşeye gücü yeten, şanı büyük olan, hükmeden, keremi bol olan, esirgeyen ve bağışlayan Yüce Allah'tır. Göklerde ve yerde olanların tümü Allah'a teslim olmuştur.
Nitekim Yeni Ahit'te de "Allah'ın birliği" çok önemli bir iman şartı olarak yer almaktadır. Her türlü çok tanrılı, üç tanrılı inanışlar ya da her nevi putperestlik Tevrat'ta olduğu gibi İncil'de -hem dört İncil'de hem de elçilerin yazı ve mektuplarında- de ağır bir şekilde kınanmaktadır. Birçok İncil pasajında Allah'ın dışında ilahlar edinenler tevhid inancına davet edilmektedirler. Bu açıklamalardan bazıları şu şekildedir:

“İsa ona dedi... "Allah'ımız Bir olan Rab'dir"... Yazıcı ona dedi: "Çok iyi öğretmen, hakikat üzere dedin ki, O Birdir; O'ndan başkası yoktur."” (Markos, 12/29-32)
“... Allah birdir.” (Galatyalılara Mektup, 3/20)
“Ölümsüz Allah'ın yüceliği yerine ölümlü insana, kuşlara, dört ayaklılara ve sürüngenlere benzeyen putları yeğlediler. Onlar Allah'la ilgili gerçeğin yerine yalanı koydular. Yaradan'ın yerine yaratığa tapıp kulluk ettiler. Oysa Allah sonsuza dek övülmeye layıktır.” (Pavlus'un Romalılara Mektubu, 1/23-25)
“... Bizim için tek Allah vardır: Herşeyin Kendisi'nden oluştuğu Allah. Bizler de O'nun için yaşamaktayız...” (Korintoslulara 1. Mektup, 8/6)
“...Biliyoruz ki put, dünyada gerçekte var olmayan bir şeydir ve birden fazla Tanrı yoktur.” (Pavlus'un Korintlilere Birinci Mektubu, 8/4)
“... Tahtları üzerinde oturan yirmi dört ihtiyar, yüzüstü yere kapandı. Allah'a tapınarak şöyle dediler: "Gücü herşeye yeten, var olan ve var olmuş olan Rab Tanrı! Sana şükrediyoruz..."” (Yuhanna'ya Gelen Esinleme, 11/16-17)
“Sonsuz çağların hükümranı, ölümsüz, göze görünmez tek Tanrı'ya çağlar çağı onur ve yücelik olsun.” (Timoteos'a 1. Mektup, 1/17)
“Tek bir Allah vardır...” (Timoteos'a 1. Mektup, 2/5)
“Sen Allah'ın Bir olduğuna inanıyorsun, iyi ediyorsun...”  (Yakup'un Mektubu, 2/19)
“Kurtarıcımız Tek Allah'a yücelik olsun...” (Yahuda'nın Mektubu, 24)
“Birbirinizi yücelten ve tek olan   Allah'tan gelen    yüceliği aramayan sizler, bana nasıl iman edebilirsiniz?” (Yuhanna, 5/44)
“Allah'ın yapamayacağı hiçbir şey yoktur.” (Luka, 1/37)

Yukarıdaki açıklamaların dışında İncil'de Allah'ı bir ve tek İlah olarak tarif eden birçok başka açıklama da mevcuttur. Bu konuya bir diğer örnek ise Hz. İsa'nın öğrencilerinin yaptıkları tebliğlerdir. Hz. İsa'nın Allah Katına alınışının ardından Hıristiyanlar köy köy, kasaba kasaba dolaşıp insanlara Hz. İsa'nın söylediklerini aktarmış ve onları Allah'a teslim olmaya davet etmişlerdir. Onların, tebliğ yaptıkları insanları Allah'a bir ve tek olarak iman eden Hıristiyanlar olmaya çağırdıkları İncil'de şöyle aktarılmaktadır:

“Ne var ki elçiler, Barnaba'yla Pavlus, bunu duyunca giysilerini yırtarak kalabalığın içine daldılar. "Efendiler, neden böyle şeyler yapıyorsunuz?" diye bağırdılar. "Biz de sizin gibi insanız, aynı yaradılışa sahibiz. Size müjde getiriyoruz. Sizi bu boş şeylerden vazgeçmeye, göğü, yeri, denizi ve bunların içindekilerin hepsini yaratmış olan... Allah'a dönmeye çağırıyoruz... Size iyilik ediyor. Gökten yağmur yağdırıyor, çeşitli ürünleriyle mevsimleri düzenliyor, sizi yiyecekle doyurup yüreklerinizi sevinçle dolduruyor."” (Elçilerin İşleri, 14/14-17)
“Dünyayı ve içindekilerin tümünü yaratan, göğün ve yerin Rabbi olan Allah, elle yapılmış tapınaklarda oturmaz. Herkese yaşam, soluk ve herşeyi veren Kendisi olduğuna göre, bir şeye gereksinmesi varmış gibi O'na insan eliyle hizmet edilmez. Allah, tüm ulusları bir tek insandan türetti ve onları yeryüzünün dört bir bucağına yerleştirdi. Ulusların var olacağı belirli süreleri ve yerleşecekleri bölgelerin sınırlarını önceden saptadı. Bunu, Kendisi'ni arasınlar... diye yaptı. Aslında Allah hiçbirimizden uzak değildir. Nitekim, O'nda yaşıyor ve hareket ediyoruz, O'nda varız...” (Elçilerin İşleri, 17/24-28)

Öte yandan İncil'de geçen Ruh'ul-Kudüs ifadesinin kullanılışı da tamamen teslis inancını yalanlayan bir şekildedir. Ruh'ul-Kudüs hakkında söylenilenler onun Hz. İsa'yı, hatta Hz. Yahya'yı ve müminleri destekleyen Allah'tan bir ruh olduğunu ifade etmektedir.





Üçleme İnancının Dayatılması Nedeniyle Hıristiyan Gençler  Tek Bir Allah'a İman Edemiyorlar
Hıristiyanlığın bir gereğiymiş gibi sunulan üçleme inancı, günümüzde Hıristiyan toplumlarda yetişen gençlerin Allah'ın birliğine iman etmelerine de mani olmaktadır. Çünkü gençler küçük yaşlardan beri aldıkları yanlış inanışlarla dolu dini eğitimin neticesinde yanlış bir Allah inancı edinmektedirler. Allah'ı gereği gibi tanımayan, O'nun üstün vasıflarından habersiz olan kimselerin Allah'ın birliğine iman etmeleri şüphesiz ki mümkün olmamaktadır. Nitekim bu yanlış bilgilerin neticesinde gençler ya kendilerine dayatılan inançların geleneksel anlamda bir uygulayıcısı olmakta ya da dinsizliğe yönelmektedirler.
Şüphesiz ki bu durum, Hıristiyan toplumlarda üçleme inancını dayatanlara ağır bir sorumluluk yüklemektedir. Doğru olmadığını kendilerinin de bildiği bir inancı sürdürmede ısrarcı oldukları takdirde kendi toplumlarında dinsizliğin giderek yaygınlaşmasına, toplumu oluşturan bireylerin ve özellikle gençlerin manevi dünyalarında büyük ızdıraplar çekmelerine zemin hazırlamış olacaklardır. Bu kişilerin ve kurumların ivedilikle yapmaları gereken, kendi toplumlarına karşı samimi ve dürüst olmaları, İncil'de dahi reddedilen bir inanışı gerçekmiş gibi anlatmaya, buna ilişkin uygulamaları (dualar, semboller) sürdürmeye devam etmemeleridir.
Öte yandan günümüzde sıkça rastladığımız Hıristiyanlıktan Müslümanlığa yöneliş haberleri dikkatle incelenecek olursa, bu yönelişe vesile olan en önemli faktörlerden birinin, teslis inancının yanlışlığının farkına varılması olduğu görülecektir. İletişim araçlarının son derece geliştiği günümüzde başta internet olmak üzere televizyon, gazeteler, dergiler, filmler, konferanslar gibi araçlar insanların her konu hakkında bilgi edinmelerine ve araştırma yapabilmelerine olanak sağlamaktadır.
İslamiyet ve Kuran hakkında bilgi edinen çok sayıda Hıristiyan, Allah'ın birliğine dair delilleri ve üçleme inancındaki çelişkileri de görmekte, bunun neticesinde Allah'ın birliğine iman etmektedirler. Bu durum, İslam ahlakının ve tevhid inancının tüm dünyaya tebliğ edilmesinin önemini bir kez daha ortaya koymaktadır. Allah'ın birliğine iman eden Müslümanlara bu konuda önemli sorumluluk düşmektedir. Tüm Müslümanlar imkanları ölçüsünde  Allah'ın varlığını, birliğini ve üstün vasıflarını daha geniş çevrelere anlatmayı hedeflemeli, bu amaca hizmet eden çalışmaları desteklemeli ve bunları yaymaya çalışmalıdırlar.






Kuran'da üçleme inancının yanlışlığı nasıl haber verilmiştir?
Birçok Kuran ayetinde üçleme inancının yanlışlığı haber verilmektedir. Örneğin Nisa Suresi'nde Rabbimiz şu şekilde buyurmaktadır:

“Ey Kitap Ehli, dininiz konusunda taşkınlık etmeyin, Allah'a karşı gerçek olandan başkasını söylemeyin. Meryem oğlu Mesih İsa, ancak Allah'ın elçisi ve kelimesidir. Onu ('Ol' kelimesini) Meryem'e yöneltmiştir ve O'ndan bir ruhtur. Öyleyse Allah'a ve elçisine inanınız; "üçtür" demeyiniz. (Bundan) kaçının, sizin için hayırlıdır. Allah, ancak bir tek İlah'tır. O, çocuk sahibi olmaktan yücedir. Göklerde ve yerde her ne varsa O'nundur. Vekil olarak Allah yeter. Mesih ve yakınlaştırılmış (yüksek derece sahibi) melekler, Allah'a kul olmaktan kesinlikle çekimser kalmazlar. Kim O'na ibadet etmeye 'karşı çekimser' davranırsa ve büyüklenme gösterirse (bilmeli ki,) onların tümünü huzurunda toplayacaktır.” (Nisa Suresi, 171-172)

Üçleme inancında Hz. İsa yaratılmamış ve Allah ile eşit yetkilere sahip bir güç olarak tarif edilir. (Allah'ı tenzih ederiz) Oysa bu yanlış düşünce şekli, Rabbimiz'in peygamberlere vahyettiği tevhid inancının tümüyle karşısında yer alan çirkin bir iftiradır. Maide Suresi'nde Hz. İsa'nın kendisi hakkında öne sürülen asılsız iddiaları reddettiği ise şöyle bildirilmektedir:

“Allah: "Ey Meryem oğlu İsa, insanlara, beni ve annemi Allah'ı bırakarak iki ilah edinin, diye sen mi söyledin?" dediğinde: "Seni tenzih ederim, hakkım olmayan bir sözü söylemek bana yakışmaz. Eğer bunu söyledimse mutlaka Sen onu bilmişsindir. Sen bende olanı bilirsin, ama ben Sende olanı bilmem. Gerçekten, görünmeyenleri (gaybleri) bilen Sensin Sen."” (Maide Suresi, 116)

Diğer ayetlerde ise Hz. İsa'nın, insanlara verdiği gerçek mesaj şöyle bildirilmektedir:

“(İsa) Dedi ki: "Şüphesiz ben Allah'ın kuluyum. (Allah) Bana Kitab'ı verdi ve beni peygamber kıldı. Nerede olursam (olayım,) beni kutlu kıldı ve hayat sürdüğüm müddetçe, bana namazı ve zekatı vasiyet (emr) etti."” (Meryem Suresi, 30-31)
"Benden önceki Tevrat'ı doğrulamak ve size haram kılınan bazı şeyleri helal kılmak üzere size Rabbinizden bir ayetle geldim. Artık Allah'tan korkup bana itaat edin. Gerçekten Allah, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. Öyleyse O'na ibadet edin. Dosdoğru olan yol işte budur." (Al-i İmran Suresi, 50-51)

Allah'ın Kuran ayetlerinde haber verdiği bir diğer gerçek ise peygamberlerin yaptıkları tebliğin özü ile ilgilidir. Al-i İmran Suresi'nde şu şekilde buyurulmaktadır:

“Beşerden hiç kimsenin, Allah kendisine Kitab'ı, hükmü ve peygamberliği verdikten sonra insanlara: "Allah'ı bırakıp bana kulluk edin" deme (hakkı ve yetki)si yoktur. Fakat o, "Öğrettiğiniz ve ders verdiğiniz Kitab'a göre Rabbaniler olunuz" (deme görevindedir.)” (Al-i İmran Suresi, 79)

Rabbimiz, bu yanlış inançlardan münezzehtir. İhlas Suresi'nde Allah'ın sıfatları şu şekilde bildirilir:

“De ki: O Allah, birdir. Allah, Samed'dir (herşey O'na muhtaçtır, daimdir, hiçbir şeye ihtiyacı olmayandır). O, doğurmamıştır ve doğurulmamıştır. Ve hiçbir şey O'nun dengi değildir.” (İhlas Suresi, 1-4)

Gerçek budur. Allah tektir ve Hz. İsa O'nun kulu ve peygamberidir. Aynı Hz. İbrahim, Hz. Musa, Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (sav) ve diğer peygamberler gibi.





Üçleme Yanılgısına Kuran'dan Bir Delil
Hıristiyanların Hz. İsa'yı Allah'ın oğlu olarak nitelendirmelerinin (Allah'ı tenzih ederiz) yanlışlığı Kuran'da bir çok ayette haber verilmiştir. Bu çirkin iftiraya dair Kuran'da bildirilen bir gerçek, üçleme yanılgısına da önemli bir delil teşkil etmektedir:
De ki: "Eğer Rahman (olan Allah)'ın çocuğu olsaydı, ona tapanların ilki ben olurdum." Göklerin ve yerin Rabbi, Arş'ın Rabbi (olan Allah), onların nitelendirdiklerinden yücedir. (Zuhruf Suresi, 81-82)






Tevhid İnancında Birleşmenin Önemi
Yüce Rabbimiz, üçleme sapkınlığına inananların içinde bulundukları durumu bir Kuran ayetinde şöyle bildirmektedir:

“Andolsun, “Şüphesiz Allah, Meryem oğlu Mesih’tir” diyenler küfre düşmüştür. Oysa Mesih’in dediği (şudur:) “Ey İsrailoğulları, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah’a ibadet edin. Çünkü O, Kendisi’ne ortak koşana şüphesiz cenneti haram kılmıştır, onun barınma yeri ateştir. Zulmedenlere yardımcı yoktur.”” (Maide Suresi, 72)

Allah Kuran'da, Müslümanlara, Kitap Ehli hakkında bir emir verir; onları "ortak bir kelimede birleşmeye" çağırmak:

"De ki: "Ey Kitap Ehli, bizimle sizin aranızda müşterek bir kelimeye gelin. Allah'tan başkasına kulluk etmeyelim, O'na hiçbir şeyi ortak koşmayalım ve   Allah'ı bırakıp bir kısmımız bir kısmımızı Rabler edinmeyelim..." (Al-i İmran Suresi, 64)

Müslümanların Yahudilere ve Hıristiyanlara olan çağrısı yukarıdaki ayetteki gibi olmalıdır: "Allah'a iman eden ve O'nun vahyine itaat eden insanlar olarak, gelin ortak bir "iman" kelimesinde birleşelim. Hepimiz Yaratıcımız ve Rabbimiz olan Allah'ı sevelim. O'nun emirlerine uyalım. Allah'ın bizi daha da doğruya eriştirmesi için dua edelim."
Müslümanlar, Hıristiyanlar ve Yahudiler bu şekilde ortak bir kelimede birleştiklerinde, birbirlerinin düşmanı değil dostu olduklarını anladıklarında, asıl düşmanın ateizm ve dinsizlik olduğunu gördüklerinde, Allah’ın izniyle dünya çok daha farklı bir yer olacaktır. Asırlardır süren çatışmalar, husumetler, korkular, terör eylemleri sona erecek ve "ortak bir kelime" üzerinde sevgi, saygı ve huzura dayalı yeni bir medeniyet kurulacaktır.
Günümüzde çeşitli ilahiyatçılar, yazarlar, araştırmacılar insanlara gerçek Hıristiyanlığı anlatmaktadırlar. Üçleme inancını reddeden çeşitli bağımsız kiliseler de dünyanın dört bir yanında insanlara üçleme inancı hakkındaki gerçekleri vaaz etmektedir. Bu gelişmelerin son yıllarda daha da hız kazanmasının ise çok önemli bir sebebi bulunmaktadır: Hıristiyanlığın tüm yanlış inanışlarından arınıp kendi özüne döneceği vakit yaklaşmıştır.
İçinde yaşadığımız ahir zaman, tüm iman sahipleri için çok kutlu ve müjdeli bir zamandır. Çünkü, Rabbimiz, ahir zamanda zuhur edecek olan Hz. Mehdi ve ikinci kez yeryüzüne gelecek olan Hz. İsa'yı vesile kılarak Kuran ahlakını tüm dünyaya hakim kılacaktır. Peygamberimiz (sav) bu müjdeyi hadisi şeriflerinde detaylarıyla haber vermiştir. Öte yandan iki bin yıldan bu yana özünden uzaklaşan Hıristiyanlığı özüne döndürebilecek olan tek kişi de Hz. İsa'dır.
Kuran ayetlerinde Hz. İsa'nın yeryüzüne ikinci kez gelişi çeşitli alametlerle bizlere bildirilmektedir. Peygamber Efendimiz (sav)'in de "...Vallahi muhakkak ve muhakkak Meryem oğlu İsa inecek, hem adil bir hakem, adaletli bir hükümdar olarak inecek..." (Sahih-i Müslim bi Şerhin-Nevevi, cilt 2, s.192) gibi birçok hadisinde Hz. İsa'nın geldiğinde yapacakları ve o dönemin özellikleri çeşitli örneklerle anlatılmaktadır. Hadislerde bildirildiğine göre Hz. İsa geldiğinde; İseviliği özüne döndürdükten sonra Dünya üzerinde hakim olan inkarcı sistemi ortadan kaldıracak ve bunun ardından insanlar akın akın din ahlakını yaşamaya yöneleceklerdir. Gerçek din ahlakının yaşanması insanlara hem manen hem madden huzur ve rahatlık getirecektir. Dünya üzerindeki tüm çatışma ve kavgalar son bulacak, Allah’ın izniyle anlaşmazlıkların hepsi barışçıl yollarla çözüme kavuşacaktır. Ahlaki bozukluklardan kaynaklanan tedirginlik ve korkular yerini güvenliğe bırakacaktır. Adalet tüm dünyaya hakim olacak, dünyanın neresine gidilirse gidilsin, insanlar güzellik, zenginlik ve bereketle karşılaşacaklardır.
Dileğimiz Hıristiyanların İncil'de "... Sizden göğe alınan bu İsa, göğe gittiğini nasıl gördünüzse, aynı şekilde geri gelecektir." (Elçilerin İşleri, 1: 11) şeklinde haber verilen bu müjdeyle sevinmeleri ve üçleme yanılgısını fark edip katıksızca Allah'a yönelmeleridir.
Dipnot:

1. Erwin Roy Gane, The Arian or Anti-Trinitarian Views Presented in Seventh-day Adventist Literature and the Ellen G. White Answer

Masaüstü Görünümü