Harun Yahya

RAMAZAN 2004 - 17. Gün





GÜNÜN AYETİ VE HADİSİ





















O Allah ki, yaratandır, (en güzel bir biçimde) kusursuzca var edendir, ‘şekil ve suret’ verendir. En güzel isimler O’nundur. Göklerde ve yerde olanların tümü O’nu tesbih etmektedir. O, Aziz, Hakimdir.
(Haşr Suresi, 24)

“Ihsan, sanki Allah’ı gözlerinle görüyormuşsun gibi Allah’a ibadet etmendir. Sen O’nu görmesen
de O seni görüyor.”
HZ. MUHAMMED (SAV)





































HZ. İBRAHİM




HZ. İBRAHİM "TEK BAŞINA BİR ÜMMETTİ"









Gerçek şu ki, İbrahim (tek başına) bir ümmetti; Allah'a gönülden yönelip itaat eden bir muvahhiddi ve o müşriklerden değildi. (Nahl Suresi, 120)
Hz. İbrahim, Allah'ı herşeyin üzerinde tutan, sadece O'nun rızasını gözeten, O'na içten bağlı olan, yalnızca Allah'tan korkup sakınan ve Allah'a güvenip dayanan bir peygamberdir. Çok sayıda insanı karşısına aldığı, onlar tarafından öldürülmek, hatta ateşe atılmak istendiği halde, imanından kaynaklanan cesareti ve tevekkülü sayesinde Allah'ın dinini hakim kılmak için yaptığı mücadelesinde çok kararlı olmuştur.
Tüm iman sahiplerinin de, Hz. İbrahim'in bu üstün ahlakına özenmeleri ve tek başına kalsalar da Hz. İbrahim gibi tevekküllü, cesur, kararlı, samimi, teslimiyetli ve iradeli olmaları gerekmektedir. Bunun için öncelikle yapılması gereken ise, bir ve tek olan Rabbimize gönülden teslim olmak, sadece O'ndan korkup, O'nu dost edinmektir. Çünkü bir mümin, dünyanın herhangi bir yerinde inkarcı bir topluluğun içinde, tek başına da kalsa Allah'ın rızasını kazanma şevki ve isteği, onu daima hayırlı davranışlarda bulunmaya, ibadetlerini yerine getirmeye, din ahlakını eksiksizce yaşamaya ve Kuran ahlakının bir gereği olarak insanlara din ahlakını tebliğ etmeye yöneltir. Allah'ın her zaman yanında olduğunu, her an onu koruyup desteklediğini bilmenin verdiği güç ile hareket eder. Kim Hz. İbrahim ile aynı ahlakı gösterir, Allah'a aynı sadakat ve teslimiyetle bağlanırsa, Hz. İbrahim gibi "tek başına bir ümmet" kuvvetinde kılınmayı umabilir.
HZ. İBRAHİM ALLAH'A ŞÜKREDİCİYDİ
Hz. İbrahim, Rabbimiz’in kendisine bahşettiği nimetlere daima şükreden bir kul olarak, Allah'ın tüm Müslümanlara örnek gösterdiği salih bir mümindir. Nahl Suresi'nde Hz. İbrahim için "O'nun nimetlerine şükrediciydi. (Allah) Onu seçti ve doğru yola iletti." (Nahl Suresi, 121) şeklinde bildirilir.
Kuran ayetlerinde kıssaları haber verilen peygamberlerin ahlaklarına baktığımızda ise, onların her işlerinde her an Allah'a yönelen, Allah'ın nimetlerine sürekli şükreden, Allah'ı tesbih edip, Rabbimiz’in şanını yücelten iman sahipleri olduklarını görürüz. İman edenlerin de Allah'ın mübarek elçilerinin bu şükredici tavırlarını kendilerine örnek almalı, hayatlarının her anında sürekli Allah'a hamd etmelidirler. Allah ayetlerinde şükrün sürekli olması gerektiğini de bizlere haber vermektedir. Bir sıkıntı anında, herhangi bir zorluk ya da hastalıkla karşılaşıldığında, bir haksızlıkla ya da zulümle karşı karşıya gelindiğinde olduğu gibi nimetler içindeyken de mümin her zaman Rabbimize şükretmelidir.
(Hz. İbrahim’ın hayatı ile ilgili detaylı bilgi için Bkz.: Hz. İbrahim ve Hz. Lut, Harun Yahya, Araştırma Yayıncılık, Aralık 2003)






GÜNÜN SİTESİ













BÖYLE BİR SİTEYİ DAHA ÖNCE HİÇ GÖRMEMİŞ OLABİLİRSİNİZ

Bu siteyi inceledikten sonra küçücük bir böceğin kanatlarındaki detaylı ve kusursuz tasarımın dahi, Allah'ın üstün yaratışının delillerini görebilmek için yeterli olduğunu anlayacaksınız. Birbirinden ilginç belgeselleri büyük bir heyecanla izleyeceğiniz bu sitenin üzerinizdeki etkisine siz de şaşıracaksınız.




http://www.belgeseller.net/














GÜNÜN BELGESELİ




DOĞADAKİ MİMARLAR









Kusursuz altıgen petek yapan balarılar, hassas mühendislik hesaplarına uygun barajlar inşa eden kunduzlar, kör olmalarına rağmen gökdelenler yapan termitler, dokumacı kuşlar, kağıttan apartmanlar kuran yaban arıları, ağ ustası örümcekler ve doğadaki diğer usta mimarlar...
Tüm bu canlılar, şaşırtıcı mimari eserler ortaya koyarak aslında kendilerin yaratan Allah'ın onlara verdiği yetenekleri bize tanıtmaktadırlar. Her biri Allah'ın ilhamıyla hareket etmektedir. Bir Kuran ayetinde haber verildiği gibi, "O'nun, alnından yaklayıp-denetlemediği hiç bir canlı yoktur." (Hud Suresi, 56) Bu filmde, doğadaki bu şaşırtıcı mimarları izleyecek ve Allah'ın bu canlılara ilham ettiği özelliklere hayran olmaktan kendinizi alamayacaksınız.




YARATILIŞ HAKİKATLERİ




YERÇEKİMİ KUVVETİNDEKİ HASSAS ÖLÇÜ











Evrendeki fizik kanunları dört temel kuvvet üzerinde işler. Bunlar, "yerçekimi kuvveti", "elektromanyetik kuvvet", "güçlü nükleer kuvvet" ve "zayıf nükleer kuvvet" lerdir. Bu kuvvetlerin değerleri ise evrenin şimdiki biçimiyle var olabilmesi ve yaşama imkan sağlayabilmesi için mükemmel bir hassasiyette ayarlanmışlardır.
Evrendeki düzene etki eden kuvvetlerin en önemlilerinden biri "kütle çekimi" veya diğer adıyla "yerçekimi" (gravitasyon) kuvvetidir. Newton, bu gücün yalnızca elmaları ağaçtan düşürmeye değil, aynı zamanda gezegenleri de yörüngelerinde tutmaya yarayan esrarlı bir güç olduğunu söylemişti. Einstein ise olaya daha derin bir boyut getirerek yerçekiminin dev yıldızları nasıl içlerine çökertip kara deliklere dönüştürdüğünden bahsetmişti. Gerçekten de yerçekimi kuvveti evrenin en kritik kuvvetlerinden biridir. Evrenin genişlemesini kontrol altında tutan kuvvet de yine yerçekimi kuvvetidir.
Bu yerçekimi kuvveti ise sayısal olarak, tam da şu an içinde yaşadığımız evrenin oluşabilmesine olanak verecek bir sabit değere sahiptir.
Eğer yerçekimi sabiti şimdikinden biraz daha fazla olsaydı, yıldızların oluşumu daha kısa sürede gerçekleşecek ve uzaydaki en küçük yıldızın dahi kütlesi bizim Güneşimiz'in en az 1.4 katı büyüklüğünde olacaktı. Bu tür büyük yıldızlar ise o derece hızlı ve kararsız biçimde yanarlar ki etraflarındaki gezegenlerde hayatı oluşturacak şartların meydana gelmesi imkansızdır. Yaşam için ancak bizim Güneşimiz'in küçüklüğünde yıldızlara ihtiyaç vardır.
Dahası yerçekimi sabiti şimdikinden biraz daha büyük olsaydı, evrendeki büyük yıldızların hepsi birer kara deliğe dönüşmüş olacaktı. Bu arada en küçük gezegenlerdeki yerçekimi dahi o kadar güçlü olacaktı ki, böceklerden daha büyük hiçbir nesne ayakta kalmayı başaramayacaktı.
Diğer yandan, eğer yerçekimi sabiti biraz daha küçük olsaydı, o zaman da uzaydaki bütün yıldızlar en fazla bizim Güneşimiz'in 0.8'i büyüklüğünde bir kütleye sahip olacaklardı. Bu küçüklükteki yıldızlar her ne kadar etraflarındaki gezegenlerde hayatı destekleyecek ölçüde uzun ve kararlı biçimde yansalar da bu sefer gezegenleri ve canlılığı oluşturacak ağır elementler evrende oluşamayacaklardı. Çünkü demir ve daha ağır elementler ancak devasa yıldızların çekirdeklerinde üretilebilir ve ancak bu tür ağır yıldızlar berilyum ve daha ağır elementleri yıldızlar arası uzaya yayabilirler. Bu tür elementler ise gezegenlerin ve hayat formlarının oluşması için zorunludurlar.
Görüldüğü gibi, kütle çekim kuvvetindeki bu tür çok küçük oynamalar canlılığın, dolayısıyla insanlığın meydana gelmesini doğrudan engelleyecekti. Kütle çekimindeki biraz daha büyük oynamalar ise ortada bütünüyle evren diye bir kavramın kalmamasına neden olacaktı. Kütle çekim gücünün biraz fazla artması halinde evren genişleyemeden içine çökecek, biraz fazla azaldığı takdirde ise hiçbir yıldız ya da galaksi oluşamayacaktı.
Ama bugün Dünya'da yaşayabiliyor olmamız göstermektedir ki, bu olumsuz ihtimallerin hiçbiri gerçekleşmemiştir. Aksine evrenin her detayı kusursuz bir plan ve denge ile yaratılmıştır. Sonsuz kudret sahibi olan Allah, içinde yaşadığımız evreni olağanüstü bir "mucizeler zinciri" ile ve tam bir uyum içinde yaratmıştır:
O, biri diğeriyle 'tam bir uyum' içinde yedi gök yaratmış olandır. Rahman'ın yaratmasında hiçbir 'çelişki ve uygunsuzluk' göremezsin. İşte gözü(nü) çevirip-gezdir; herhangi bir çatlaklık görüyor musun? Sonra gözünü iki kere daha çevirip-gezdir; o göz umudunu kesmiş bir halde bitkin olarak sana dönecektir. (Mülk Suresi, 3-4)




HZ. İSA’NIN GELİŞ ALAMETLERİ




IRAKLILARIN PARASI KALMAYACAK






Irak Dinarı





"Iraklıların elinde ölçecekleri bir tartı aleti ve alışveriş yapabilecekleri bir para hemen hemen kalmayacak." (Kenzul Ummal, Kitab-ul kıyame kısm-ul efal, c.5, s. 45)
Ahir zaman ve dolayısıyla Hz. İsa'nın çıkış alametlerinden biri de Iraklıların parasının değer kaybetmesidir. Bu hadis iki ayrı duruma işaret ediyor olabilir. Bunlardan birincisi, İran-Irak ve Körfez Savaşı sonrasında Irak'da yaşanılan ekonomik çöküntüdür. Savaş dolayısıyla büyük zarar gören Irak ekonomisi, savaş sonrası devam eden ambargolar nedeniyle bir türlü düzelmemiştir. Halkın alım gücü düşmüş, yokluk ve fakirlik en önemli sorunlardan biri haline gelmiştir.
Hadisin işaret ettiği bir diğer durum da, Irak Savaşı sonrasında Irak dinarının tedavülden kaldırılmasının söz konusu olmasıdır. Son savaşla birlikte Irak dinarının hızla değer kaybetmesi ve tedavülden kalkması ihtimali, 2003 tarihli gazete haberlerinde geniş yer almıştır.




KURAN AHLAKI




ALLAH’I SEVEN, PEYGAMBERLERİ VE MÜMİNLERİ DE SEVER









İman edenler, Allah'a olan güçlü sevgileri ve samimi bağlılıkları nedeniyle, Allah'ın yarattığı varlıkları da çok sever, bunların her birinde Allah'ın sıfatlarının tecellilerini görürler. Kuran'ın "Sizin dostunuz (veliniz), ancak Allah, O'nun elçisi, rüku' ediciler olarak namaz kılan ve zekatı veren müminlerdir." (Maide Suresi, 55) ayetiyle bildirildiği gibi, iman edenler, Allah'ın insanlara doğru yolu göstermeleri için gönderdiği peygamberlere ve salih müminlere karşı da derin bir sevgi beslerler. Peygamberler, Allah'ın tüm insanlar için örnek kıldığı, derin bir imana sahip olan, üstün ahlaklı kimselerdir. Allah'ın "Andolsun, sizin için, Allah'ı ve ahiret gününü umanlar ve Allah'ı çokça zikredenler için Allah'ın Resulünde güzel bir örnek vardır." (Ahzab Suresi, 21) ayetiyle haber verdiği gibi, Peygamberimiz Hz. Muhammed'in hayatında ve ahlakında iman edenler için güzel örnekler ve hikmetler vardır. Peygamberimiz (sav)'in Allah'a olan derin bağlılığı, takvası, sabrı, müşfikliği, aklı, cesareti, temizliği, merhameti, sadakati, şevki ve daha birçok güzel özelliği, tüm Müslümanlara örnek olmuştur.
Allah'ın tüm elçileri ve peygamberleri, Allah Katı'nda seçkin kılınmış, Rabbimiz'in rızasını kazanmış üstün ahlaklı insanlardır. Peygamberimiz Hz. Muhammed, Hz. Musa, Hz. İsa, Hz. İbrahim, Hz. Harun, Hz. Yahya, Hz. Yusuf, Hz. Yunus, Hz. Yakup, Hz. İsmail, Hz. Süleyman, Hz. Davud ve diğer tüm peygamberler ve elçiler, Allah'a olan samimi imanları, saygı dolu korkuları, takvaları ve güzel ahlaklarıyla insanlara örnek olmuşlardır. Kuran'ı rehber edinerek elçileri bu üstün özellikleriyle tanıyan tüm müminler, onların ahlakına ulaşabilmek, onlar gibi Allah'ın dostluğunu kazanabilmek ve cennette onlarla birlikte olabilmek için hayırlarda yarışır ve ciddi bir çaba gösterirler.
Müminlerin peygamberlere karşı duydukları bu derin sevgi, onların sevgi anlayışlarını da ortaya koymaktadır. İman edenlerin bir başkasına duydukları sevgi, tümüyle o kişinin imanından, güzel ahlakından ve takvasından kaynaklanmaktadır. Bir insanın bu özelliklerini bilmek, o kişiyle hiç görüşülmese dahi, ona karşı derin ve coşkulu bir sevgi duyulmasına neden olur.
İman edenler hiç görmemiş, tanışmamış ve yanlarında bulunmamış olsalar da, Allah'ın elçilerine karşı böyle içli bir sevgi, saygı ve bağlılık hissi duyarlar. Allah’ın pek çok Kuran ayetinde onlardan sevgi ve övgüyle bahsedilmiş olması, iman edenlerin elçilere olan sevgilerini daha da artırır. İman edenler, peygamberlerden ve elçilerden her zaman saygı, sevgi ve övgüyle bahseder, onları daima kendilerinden önde ve üstün tutarlar. Her fırsatta, onların Allah'a olan teslimiyetlerini, yakınlıklarını, sevgilerini, güzel ahlak özelliklerini tüm insanlara anlatır ve onları da elçilerin yoluna uymaya çağırırlar.
Allah Kuran'da iman edenlerin elçilere olan bu sevgilerine dikkat çekmiş ve peygamberlerin, müminler için, kendi nefislerinden daha önde olduğunu bildirmiştir:
Peygamber, müminler için kendi nefislerinden daha evladır... (Ahzap Suresi, 6)
Allah Kuran'da peygamberlerimizi şöyle selamlamaktadır:
Gönderilmiş (peygamber)lere selam olsun. Ve alemlerin Rabbi olan Allah'a hamd olsun. (Saffat Suresi, 181-182)
Peygamberler, Allah'ın en sevdiği, Kendisi'ne en yakın dost kıldığı, en salih müminlerdendir. Allah'ın en sevdikleri, müminlerin de en sevdikleridir. Dolayısıyla müminler de peygamberlerimize olan sevgilerini, onları Allah'ın Kuran'da selamladığı gibi, sevgiyle överek ve anarak göstermeli, onların yoluna ve ahlaklarına tam olarak uymak için çalışmalıdırlar.


Masaüstü Görünümü