Harun Yahya

RAMAZAN 2004 - 27. Gün





GÜNÜN AYETİ VE HADİSİ






















Dedi ki: “Bugün size karşı sorgulama, kınama yoktur. Sizi Allah bağışlasın. O, merhametlilerin (en) merhametlisidir.”
(Yusuf Suresi, 92)

Söz dinlemeye ve itaat etmeye bak. Çetinlik ve kolaylık halinde de, fakirlik ve zenginlik zamanında da, neşeli ve kederli halinde de veya
aleyhinde bir tercih yapıldığında da.
HZ. MUHAMMED (SAV)






































HZ. YUSUF




HZ. YUSUF'UN HAPİSHANE İLE İMTİHAN EDİLMESİ











Hz. Yusuf hapishanede kaldığı süre içinde sabrı, tevekkülü, dirayeti ve metanetiyle çok üstün bir ahlak göstermiştir. Hapishanedeki arkadaşlarına Allah'ın varlığını ve birliğini anlatmış, Allah'tan başka ilaha tapmamaları için onları uyarmıştır. Ayrıca Allah'ın kendisine bir lütuf olarak verdiği rüyaların yorumunu yapabilme ilmini kullanarak hapis arkadaşlarının rüyalarını yorumlamıştır. Ancak rüya yorumlarını yaparken de mutlaka onlara Allah'ı hatırlatmıştır.
Hz. Yusuf'un hapishaneden çıkışı ise hiç umulmadık bir şekilde olmuştur. İlmi ve güvenilirliği hapisten çıkan arkadaşı aracılığı ile Mısır hükümdarına kadar ulaşmıştır. Kendisine iftira atanlar itirafta bulununca da suçsuzluğu kesin olarak anlaşılmış ve ardından Mısır'ın hazinelerinin başına getirilmiştir. Ayetlerde bu olay şöyle haber verilir:
Hükümdar dedi ki: "Onu bana getirin, onu kendime bağlı kılayım." Onunla konuştuğunda da (şöyle) dedi: "Sen bugün bizim yanımızda (artık) önemli bir yer sahibisin, güvenilir (bir danışman-yönetici)sin." (Yusuf) Dedi ki: "Beni (bu) yerin (ülkenin) hazineleri üzerinde (bir yönetici) kıl. Çünkü ben, (bunları iyi) bir koruyucuyum, (yönetim işlerini de) bilenim." İşte böylece Biz yeryüzünde Yusuf'a güç ve imkan (iktidar) verdik. Öyle ki, orada (Mısır'da) dilediği yerde konakladı. Biz kime dilersek rahmetimizi nasip ederiz ve iyilik yapanların ecrini kayba uğratmayız. Ahiretin karşılığı ise, iman edenler ve takvada bulunanlar için daha hayırlıdır. (Yusuf Suresi, 54-57)
Bu ayetlerde de görüldüğü gibi tüm zorluklardan, sıkıntılardan, inkarcıların ezalarından sonra Allah inanan kullarını güzel bir hayata kavuşturmaktadır. Bu, hem dünya hayatındaki bir güç ve zenginlik, hem de sonsuz ahiret yurdundaki cennet nimetleri olabilir. Hz. Yusuf da yaşadığı tüm zorluklardan sonra hem dünyada hem de ahirette çok güzel nimetlerle karşılık bulmuştur. Allah müminleri bu konuda şöyle müjdeler:
Kim Allah'ı, Resulü'nü ve iman edenleri dost (veli) edinirse, hiç şüphe yok, galip gelecek olanlar, Allah'ın taraftarlarıdır. (Maide Suresi, 56)
Allah, yazmıştır: "Andolsun, Ben galip geleceğim ve elçilerim de." Gerçekten Allah, en büyük kuvvet sahibidir, güçlü ve üstün olandır. (Mücadele Suresi, 21)
Hz. Yusuf'un yaşamı Kuran'da Allah'ın bu vaadinin mutlaka gerçekleştiğini gösteren örneklerden biridir. Hz. Yusuf önce zorluk ve sıkıntılarla, ihanet ve iftiralarla karşılaşmış, ardından bir nevi "medrese" olan hapishanede derin bir manevi eğitimden geçmiştir. Sonunda da Allah'ın vaadiyle karşılaşmış ve Allah onu tüm iftiralardan temizlemiş, yeryüzünde yerleşik kılmış, malca ve ilimce güçlendirmiştir.




GÜNÜN SİTESİ













DÜNYA SAVAŞLARININ PERDE ARKASI

20. yüzyıl, dünya tarihinin en kanlı devri oldu.
İnsanlık bu dönemde ilk kez "dünya savaşı" kavramıyla karşılaştı.
I. ve II. Dünya savaşları, geride toplam 65 milyon ölü bıraktı. Bunların yaklaşık yarısı, savaşla hiçbir ilgisi olmayan sivil insanlardı.
Küçük çocuklar, savunmasız kadınlar ve yaşlılar acımasızca katledildi...
Peki dünya nasıl oldu da bu denli büyük bir cinnete sürüklenebildi?
İnsanlar nasıl oldu da göz göre göre, hem kendi milletlerini hem de diğerlerini bir kan dökme kuyusuna attılar? Bu vahşetin ardındaki felsefe neydi?
Bu site, size bu önemli sorunun cevabını anlatmaktadır.




www.dunyasavaslari.com














GÜNÜN BELGESELİ




ÇÖZÜM KURAN AHLAKI









19. yüzyılın sonlarına doğru Paris'te büyük bir buluş sergilendi. Bu, yedinci sanat olarak bilinen sinemaydı. Perdedeki de Lumiere Kardeşler'in yaptığı, tarihin ilk sinema filmiydi. Filmin ilk gösteriminde şaşırtıcı bir olay meydana geldi. İzleyiciler filmin ortasında büyük bir panikle ayaklandılar. Filmdeki istasyona yaklaşan tren görüntüsü, onlara öylesine inandırıcı gelmişti ki, trenin kendilerini ezeceğini düşünmüşlerdi. Çünkü ilk kez bir sinema perdesi görüyorlardı ve o dönem için bir hayli üstün olan teknoloji nedeniyle görüntüyü gerçek sanmışlardı. İzleyiciler perdeye yansıyan ışığa aldanmışlar, oluşan görüntüleri gerçek sanmışlardı.
Aradan 100 yıl geçti... Bugün aynı yanılsama, hologram yani üç boyutlu görüntü oluşturan özel gözlükler sayesinde elde ediliyor. Bu gözlüğü takan insanlar, gördükleri sanal dünyanın gerçek olduğu hissine kapılarak heyecanlanıyorlar. Kendilerini bu sanal alemin içinde hissediyorlar. Ve tüm bunları, izledikleri bu görüntülerin sanal olduklarını bilmelerine rağmen yapıyorlar. Bundan 100 yıl önce ilk sinema filmini izleyenler ya da bilgisayar destekli 3 boyutlu sanal ortamlarda dolaşanlar kendilerini sanki gerçekten orada gibi hissediyor, heyecanlanıyor hatta korkuyorlar. Peki ya bizim şu anda başka bir teknolojinin içinde yine aslında orda olmadığımız halde sanki o hayatı yaşıyormuş gibi hissediyor, heyecalanıyor olmadığımızın kanıtı nedir?




YARATILIŞ HAKİKATLERİ




ARILARIN KOKLAYARAK HABERLEŞMELERİ











Arıların kendi aralarındaki haberleşme yöntemlerinden birisi feromonlardır. Bir arı kolonisindeki on binlerce arı kendi aralarında feromonlar, diğer bir deyişle kimyasal sinyaller aracılığıyla iletişim kurarlar. (Karıncalar da benzer şekilde haberleşmektedirler.) Arılar kendi kolonilerine ait olan diğer arıları kokularından tanırlar; koloni dışından bir arı kovana girmeye kalkarsa, farklı kokusundan hemen tanınır ve kovandan atılır. Bir çiçeğin nektarını tüketen arı onu özel bir kokuyla işaretler; diğer arılar da bu kokuyu fark eder, böylece vakit ve enerji kaybetmezler.
Her arı feromonların taşıdığı mesajları algılayacak bir koku alma sistemine sahiptir. Koku alıcı hücreleri antenlerinde yer alır. Arılar üzerinde araştırmalar yapan Sathees Chandra, arıların koku almada son derece başarılı olduklarını dile getirir. Arıların bal yapabilmek için nektara ihtiyaçları vardır.









Bu yüzden pek çok farklı çiçeği ziyaret eder ve kısa sürede hangilerinin en çok nektar verdiğini öğrenirler. Söz konusu gerçeği göz önünde bulunduran bilim adamları şöyle bir sonuca varmışlardır: Arılarda, çiçeklerin kokularını tanımayı sağlayan özel bir mekanizma vardır. Bu mekanizma sayesinde çiçeklerden aldıkları koku bilgilerini "süzmek"te ve hangilerinin kendilerine gereken nektarı daha iyi verebileceğini anlamaktadırlar. Bu küçük canlıların koku alırlarken bu kadar bilinçli ve akıllı davranmalarının tek bir izahı vardır. Arılar da evrendeki her canlı gibi Allah'ın dilemesiyle var olmuşlardır ve yine O'nun ilhamıyla hareket etmektedirler. Kuran'da, bu durum şöyle haber verilir:
Rabbin bal arısına vahyetti: Dağlarda, ağaçlarda ve onların kurdukları çardaklarda kendine evler edin. Sonra meyvelerin tümünden ye, böylece Rabbinin sana kolaylaştırdığı yollarda yürü-uçuver. Onların karınlarından türlü renklerde şerbetler çıkar, onda insanlar için bir şifa vardır. Şüphesiz düşünen bir topluluk için gerçekten bunda bir ayet vardır. (Nahl Suresi, 68-69)





HZ. İSA’NIN GELİŞ ALAMETLERİ




ALLAH'IN AÇIKÇA İNKAR EDİLMESİ











Allah apaçık inkar edilir hale gelmedikçe kıyamet kopmaz. (Kitabül Burhan Fi Alametil Hz. Mehdiyyil Ahir Zaman, s. 27)
Allah'ı inkar etme sapkınlığı olan ateizm, 19. yüzyılın sonundan itibaren yaygınlaşmıştır. Materyalizm ve Darwinizm'in yaygınlaşmasıyla kendilerine felsefi ve sözde bilimsel dayanak buldukları yanılgısına kapılan ateistlerin sayısı 20. yüzyılda artmıştır.
Ateistler bu dönemde sapkın görüşlerinin propagandasını yapma imkanı bulmuşlardır. Ateizm, samimi olarak iman edenlerin yürüteceği fikri mücadele ile Allah'ın izniyle yok olmaya mahkumdur.
(Ateizmin çöküşü konusu için bkz. Harun Yahya, İslam'ın Yükselişi, Araştırma Yayıncılık)




KURAN AHLAKI




ŞEYTAN, İNSANI BOŞ VE AMAÇSIZ İŞLERLE OYALAR









Şeytanın, insanların kendilerini kandırmaları için kullandığı taktiklerden biri onları boş ve amaçsız işlerle oyalamaktır. Bunun için yaptığı telkinlerle, Allah'ın rızasından uzak işleri insanlara süsleyip çekici gösterir. Şeytanın bu telkinlerine kapılan insanlar sürekli dünyevi planlar, çıkarlar ve hedefler peşinde koşar hale gelirler. Bunlarla oyalanırken de Allah'a olan kulluk görevlerini, bir gün dünyadaki yaşamlarının son bulacağını ve Allah'ın huzurunda hesap vereceklerini akıllarına bile getirmezler. Daha iyi bir mevki, daha çok para ve yatırım, daha parlak bir istikbal gibi geçici ideallerle tüm yaşamlarını geçirirler. Halbuki bir saniye sonra yaşayacağının bile garantisi olmayan, nerede ve nasıl öleceğini asla bilmeyen bir insanın böyle sonuçsuz planlar peşinde koşmasının, hesaplar yapmasının ne büyük bir gaflet olduğu açıktır.
Eğer insan kendini kandırıp, gerçekleri görmezden gelerek dünyaya yönelik isteklerinin hayatın yegane amacı olduğunu zannederse, hiç ummadığı bir anda ölümle karşılaştığında büyük bir pişmanlık yaşayacaktır. O ana kadar kendisi için en önemli değerlerin evi, iş yeri, arabası, diploması, kıyafetleri, arkadaşları, akrabaları, iş çevresi olduğunu zannetmiştir. Ancak bunların ne kadar geçici olduğunu ve dünyadaki imtihan ortamının birer parçası olduğunu daha ölüm meleklerini gördüğü ilk anda anlar. Devamında, bir tarafında sonsuz mükafaat yurdu olan cennet bir tarafında ise insanın bedenine ve ruhuna en şiddetli azapların yaşatıldığı cehennem olduğu halde, Allah'ın huzurunda sorgulanırken yaşadığı çaresizlik ve pişmanlık dayanılmaz boyuttadır.
O anda geçerli olan tek şey Allah'ın rızası için yapılan işlerdir. Ama söz konusu kişi hayatı boyunca hiç böyle bir şey yapmamış, Allah rızası için çalışmamıştır. İşte o zaman dünyada hayatını adadığı, uğruna yaşlandığı, ömrünü tükettiği işlerin hiçbir anlamı ve önemi olmadığını olabilecek en açık şekilde anlar. Gerçi bunlar bilmediği şeyler değildir. Karşısına çıkanların hepsi vicdanen çok iyi bildiği, ama kendini kandırarak kaçtığı gerçeklerdir. Allah bu insanların durumunu "...Kendi yaptıklarını şeytan süsleyip-çekici kıldı, böylece onları yoldan alıkoydu. Oysa onlar görebilen kimselerdi." (Ankebut Suresi, 38) ayetiyle haber vermiştir. Yani bu insanlar gerçekleri görebilecekken şeytanın telkinlerine bile bile uymuşlar ve boş işlerle yaşamlarını tüketmişlerdir.
Ahirette hatalı davrandığını kabul etmenin bu insanlara bir fayda getirmeyeceğini Allah ayetlerinde şöyle bildirir:
Rabbin(in buyruğu) geldiği ve melekler dizi dizi durduğu zaman; O gün, cehennem de getirilmiştir. İnsan o gün düşünüp-hatırlar, ancak (bu) hatırlamadan ona ne fayda? Der ki: "Keşke hayatım için, (önceden bir şeyler) takdim edebilseydim." Artık o gün hiç kimse (Allah'ın) vereceği azap gibi azaplandıramaz. Onun vuracağı bağı hiç kimse vuramaz. (Fecr Suresi, 22-26)
O halde siz ahirette "keşke" diyenlerden olmamak için hemen şimdi, hayatınızın gerçek amacını düşünün ve yaptığınız işlerin bu amaca ne kadar hizmet ettiğini bir daha gözden geçirin. Dikkat edin, sakın boş ve amaçsız işlerle kendinizi, iyi işler yapıyormuş gibi avutup kandırmayın. Bu, gün boyunca yaptığınız tüm işler, meşgul olduğunuz tüm uğraşılar için geçerlidir. Mutlaka maddi ve manevi pek çok şey için çalışıp, çabalıyorsunuz. Bunların hepsini yapmaktaki asıl gayeniz, Allah'ın rızasını ve cennetini kazanmak olmalı. Eğer bir işte Allah'ın rızasını görmüyorsanız ve ahiretinize bir fayda sağlamayacağını düşünüyorsanız, onu terk edin. Ancak yapmakta hayır ve fayda gördüğünüz işlere yönelin. Vicdanınızın sesi size bu ayrımı en doğru şekilde söyleyecektir. Mutlaka vicdanınızın sesine kulak verin ve dikkat edin; şeytan değersiz, geçici şeyleri süsleyip çekici kılarak sizi de kandırmasın.

Masaüstü Görünümü