Harun Yahya

RAMAZAN 2005 - 11. Gün





 

Günün Ayeti:

 


 







 





Vicdanları kabul ettiği halde, zulüm ve büyüklenme dolayısıyla bunları inkar ettiler. Artık sen, bozguncuların nasıl bir sona uğratıldıklarına bir bak.
(Neml Suresi, 14)





 









 


 
Günün Hadisi:
 


 







 





"Ademoğlu ihtiyarladıkça onda
iki şey gençleşir:
Mala karşı hırs ve hayata karşı hırs.”
Hz. Muhammed (sav)





 









 


 
İslam Ahlakı :
 


 


ZORLUK ANINDA FEDAKARLIK GÖSTEREBİLMEK









Rabbimiz "Andolsun, Biz sizi biraz korku, açlık ve bir parça mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle imtihan edeceğiz. Sabır gösterenleri müjdele." (Bakara Suresi, 155) ayetiyle dünya hayatında insanların nimetlerle olduğu kadar sıkıntı ve zorluk ortamlarıyla da karşılaşabileceklerini bildirmiştir. Bir ayette Allah bu durumun bir hikmetini "Andolsun, Biz sizden cehd edenlerle (çaba harcayanlarla) sabredenleri bilinceye (belli edip ortaya çıkarıncaya) kadar, deneyeceğiz ve haberlerinizi sınayacağız (açıklayacağız)." (Muhammed Suresi, 31) sözleriyle açıklamıştır. Başka ayetlerde ise Rabbimiz, "İnsanlar, (sadece) "İman ettik" diyerek, sınanmadan bırakılacaklarını mı sandılar? Andolsun, onlardan öncekileri sınadık; Allah, gerçekten doğruları da bilmekte ve gerçekten yalancıları da bilmektedir." (Ankebut Suresi, 2-3) şeklinde buyurmuştur.
Gerçekten de zorluk ortamları, kişilerin sahip oldukları gerçek karakterlerinin ortaya çıkmasına neden olur. Bir insanın cesur mu yoksa korkak mı, cömert mi yoksa cimri mi olduğu; insaniyetli, vicdanlı, merhametli mi yoksa düşüncesiz ve bencil bir ahlaka mı sahip olduğu hep zor şartlar altında ortaya çıkar. Tüm hayatını, sahip olduğu herşeyi Allah'a adamış, Rabbimiz'in rızasını kazanabilmek için her türlü fedakarlığı göze almış bir insanın ahlakındaki üstünlük de yine bu şekilde anlaşılır. Her ne zorluk ya da sıkıntıyla karşılaşırsa karşılaşsın, imanın verdiği şevk, azim ve iradeyle büyük bir sabır gösterir. En zor şartlarda bile elinden gelenin, güç yetirebildiğinin en fazlasını yapmaya, içerisinde bulunduğu zor şartlara rağmen başkalarına yardım etmeye çalışır. Allah'ın bu tür ortamları insanları denemek için özel olarak yarattığını, insanın refah içerisindeyken olduğu kadar zorluk içerisindeyken de fedakar bir ahlak göstermekle yükümlü olduğunu bilir. Bolluk içindeyken infak eden bir insanın, darlık içerisindeyken de aynı ahlaka sahip olması gerektiğinin farkındadır. Diğer insanların yaşadığı zor şartları hiç düşünmeden kendi sorunlarıyla oyalanmasının Müslüman ahlakıyla bağdaşmayacağının şuurundadır. İman sahipleri Allah'ın razı olacağı tavrın öncelikle muhtaç insanların yardımına koşmak olduğunu bilerek hareket ederler.
Kuran'da, kendileri de ihtiyaç içerisinde oldukları halde, ellerindeki imkanları yoksullara, yetimlere ve esirlere veren müminlerin üstün ahlaklarından da bahsedilmektedir. Bu üstün ahlaklı Müslümanları Rabbimiz şu şekilde müjdelemektedir:
Kendileri, ona duydukları sevgiye rağmen yemeği, yoksula, yetime ve esire yedirirler. "Biz size, ancak Allah'ın yüzü (rızası) için yediriyoruz; sizden ne bir karşılık istiyoruz, ne bir teşekkür. Çünkü biz, asık suratlı, zorlu bir gün nedeniyle Rabbimiz'den korkuyoruz." Artık Allah, onları böyle bir günün şerrinden korumuş ve onlara parıltılı bir aydınlık ve bir sevinç vermiştir. Ve sabretmeleri dolayısıyla cennetle ve ipekle ödüllendirmiştir. (İnsan Suresi, 8-12)




 


 
Darwinizm'in Sahtekarlıkları :
 


 


BİLİMSEL GEÇERLİLİĞİ OLMAYAN MİLLER DENEYİ

Evrimciler, hayatın ilkel dünyada tesadüfen oluştuğu iddiasına delil olarak, çoğu zaman Miller Deneyi'ni gösterirler. Oysa, yaklaşık yarım asır önce gerçekleştirilen deney, ilerleyen yıllarda ortaya çıkan bulgularla tüm bilimsel anlamını yitirmiştir.






Stanley Miller





Amerikalı kimyacı Stanley Miller, moleküler evrim senaryosunu desteklemek için 1953 yılında bir deney düzenledi. Miller, ilkel dünya atmosferinin metan, amonyak ve hidrojen gazlarını içerdiğini varsayıyordu. Bu gazları bir deney düzeneğinde birleştirdi ve bu karışıma elektrik verdi. Bir hafta kadar sonra da düzeneğe yerleştirdiği soğuk tuzak isimli bölümde bu karışımdan birkaç amino asit oluştuğunu gözlemledi.
Bu bulgu evrimcilere büyük bir heyecan verdi.
Sonraki yirmi yıl boyunca Sydney Fox, Cyril Ponnamperuma gibi diğer bazı evrimciler de Miller'ın senaryosunu devam ettirmeye çalıştılar. Ancak 1970'li yıllarda elde edilen bulgular, "ilkel atmosfer deneyleri" olarak bilinen tüm bu evrimci çabaları geçersiz kıldı. Çünkü bilimsel bulgular ilkel dünyadaki atmosferin, Miller'ın varsaydığı "metan ve amonyak gazlarından değil azot, karbondioksit ve su buharından oluştuğunu gösterdi.
Miller deneyinde kullandığı gazları özellikle seçmişti, çünkü bunlar amino asit oluşumu için çok uygundular. İlkel dünyanın atmosfer yapısı ise amino asit oluşumuna kesinlikle uygun değildi. Dahası, ilkel atmosferde büyük oranda serbest oksijen olduğu anlaşıldı.
Bu da evrimcilerin senaryosunu geçersiz kılıyordu. Çünkü serbest oksijenin amino asitleri hemen parçalayacağı açıktı. Dahası, Miller deneye soğuk tuzak gibi bilinçli mekanizmalarla müdahale etmiş ve bu sayede oluşan aminoasitleri tekrar parçalanmadan ortamdan izole etmişti.
Soğuk tuzak gibi düzenekler olmasaydı, kıvılcım kaynağı ve deney sırasında ortaya çıkan diğer kimyasallar, oluşan amino asitleri anında parçalayacaktı.
Aslında Miller bu şekilde, amino asitlerin doğal şartlarda kendiliklerinden oluşabilecekleri yönündeki evrimci varsayımları kendi eliyle çürütmüş oluyordu. Çünkü ilkel dünyada, oluşabilecek aminoasitleri parçalanmaya uğramadan ortamdan ayıracak böyle kontrollü bir mekanizma bulunmuyordu.
Sonuçta tüm bu çabalar, canlılığın doğada tesadüfen oluşmak bir yana, laboratuvar ortamında dahi üretilemediğini belgeliyordu. Bu bulgular sonucunda 1980'li yıllarda bilim dünyası Miller Deneyi ve onu izleyen diğer "ilkel atmosfer deneyleri"nin bir anlamı olmadığını kabul etti. Uzun süren bir sessizlikten sonra Miller'ın kendisi de 1953 yılında düzenlediği deneyin hayatın kökenini açıklamaktan çok uzak olduğunu kabul etti. Miller'den bu yana geçen yarım asırlık süre, sadece evrim teorisinin moleküler düzeydeki çaresizliğinin daha iyi sergilenmesine yaramıştır.
Ne ilginçtir ki Miller deneyi halen pek çok biyoloji kitabında evrimi kanıtlayan bilimsel bir gerçek olarak insanlara sunulmaya devam etmektedir



 


 
Ahir Zaman'dan İşaretler:
 


 



MATERYALİST FELSEFENİN YAYGINLAŞMASINA İŞARET


Bismillah harflerinin değeri kaybettirildiği zaman Hz. Mehdi zuhur eder.
(Risalet-ül huruc-ül Meldi, s.29)
Ahir zaman alametlerinden bir tanesi de dinsizliği inkar eden fikri ideolojilerin dünya üzerinde yaygınlaşmasıdır. Yukarıdaki hadiste geçen "besmele"den kasıt, insanların din ahlakına bakış açısı ve imani durumları olabilir. Nitekim insanların imanlarının zaafa uğradığı bir dönemde Hz. Mehdi zuhur edecek ve bu akımları fikren ortadan kaldıracaktır. Bu açıdan düşünüldüğünde, hadiste geçen ifade, materyalist ve Darwinist felsefenin insanlar üzerindeki etkisinin çok olacağına işaret olabilir. Hz. İsa'dan önce gelecek olan Hz. Mehdi'nin vazifelerinden birisi –belki de en önemlisi- bu felsefe ve fikir akımlarını bertaraf ederek Hz. İsa'ya ortam hazırlamasıdır.





 


 
Yaratılış Delilleri :
 


 

 
HAREKET EDERKEN ACI ÇEKMENİZİ ÖNLEYEN YAĞLAMA SİSTEMİ
 
Sürekli hareket halinde olan bazı kemiklerimizin, hareketsiz bölgelerdeki kemiklere göre daha farklı desteklere ihtiyacı vardır. Buna örnek olarak eklemlerimizi verebiliriz. Omurgamızı meydana getiren omurlar, bacaklarımızdaki ya da ellerimizdeki eklemler her hareketimizde birbirleri üzerinde dönerler. Sürekli hareket halinde oldukları için de destek sistemlere ihtiyaçları vardır. Örneğin bir mekanik alet çalışırken, hareketli parçaların temas noktalarında sürtünme ve aşınma görülür. Bunu engellemek için, basit bir kapı menteşesinden, üstün teknolojiye sahip bir otomobil motoruna kadar her hareketli mekanik sistemde yağlamaya ihtiyaç vardır. Fakat yağlama aşınmayı tam olarak engellemez, yalnızca geciktirir.
İnsanların ve hayvanların eklem yerleri ise bir ömür boyunca hareket ettikleri halde hiçbir şekilde bakıma ya da yağlanmaya ihtiyaç duymaz. Eklemlerin sürtünme yüzeyleri, ince ve gözenekli kıkırdak tabakasıyla kaplanmıştır ve altında yoğun bir sıvı bulunmaktadır. Kemik, eklemin neresine baskıda bulunursa, bu sıvı gözeneklerden fışkırıp eklem yüzeyinin yağ gibi kaymasını sağlamaktadır. Görüldüğü gibi insanın hareket edebilmesi için Allah her yönden eksiksiz bir yaratışla onu var etmiştir.




 


 
Peygamberimiz(SAV)'in Mucizeleri:
 


 


PEYGAMBERİMİZ (sav)'İN İRAN KİSRASI'NIN ÖLÜMÜNÜ HABER VERMESİ


Peygamber Efendimiz (sav), yaşamı boyunca pek çok hükümdar ve idareciye, elçiler ve mektuplar aracılığıyla tebliğ yapmış, onları hak ve doğru olana uymaya davet etmiştir. Tarih kaynaklarında yer aldığı gibi bazıları Peygamberimiz (sav)'in bu davetine hemen icabet ederken, bazıları da inkarlarında direnmişler, müşriklerle, münafıklarla ve diğer kafirlerle iş birliğine girişmişlerdir. Peygamberimiz (sav)'in İslam'a davet ettiği hükümdarlardan biri de dönemin İran Kisrası Perviz İbn-i Hürmüz'dür. Hz. Muhammed (sav), Abdullah bin Huzayfe'yi ona elçi olarak göndermiştir. Ancak İbn-i Hürmüz, Peygamberimiz (sav)'in tebliğinden yüzçevirmiş ve Müslümanlara karşı düşmanca bir tutum sergilemiştir. Peygamber Efendimiz (sav)'e iki elçi gönderip, Müslümanların kendisine teslim olmalarını söylemiştir. Peygamber Efendimiz (sav) ise bu iki elçiyi önce İslamiyet'e davet etmiştir. Daha sonra ise, iki elçiyi ertesi gün kendilerine kararını bildirmek üzere huzurundan çıkarmıştır.1 Ertesi gün Peygamber Efendimiz (sav) elçilere, Allah'ın kendisine bildirdiği şu haberi iletmiştir:
Yüce Allah Kisra'ya oğlu Şireveyh'i musallat kıldı. Şireveyh, onu şu ayda, şu gecede ve gecenin de şu saatinde öldürdü!2 
Peygamber Efendimiz (sav) ayrıca onlara hitaben şöyle demiştir:
Bazan'a (Kisra'nın aracı olarak elçi göndermesini emrettiği vali) deyiniz ki: Benim dinim ve hakimiyetim, Kisra'nın mülk ve sanatının ulaştığı yere kadar ulaşacaktır. Yine ona deyiniz ki: Eğer sen Müslüman olursan, şu anda idare etmekte olduğun yerleri sana vereceğim, seni Ebnalardan (Güney Arabistan'a yerleşen İranlılar) meydana gelen kavme hükümdar yapacağım.3
Bunun üzerine elçiler Yemen'e dönerek Peygamberimiz (sav)'in tebliğini Vali Bazan'a aktardılar. Duyduklarından son derece etkilenen Bazan, bunu "Bu hükümdar sözü değildir. Öyle sanıyorum ki bu şahıs, dediği gibi bir peygamberdir" sözleriyle ifade etti. Sonra da adamlarına "Onu nasıl buldunuz?" diye sordu. Peygamberimiz (sav)'in heybetinden son derece etkilenen elçiler, "Biz, ondan daha heybetli, hiçbir şeyden korkmayan ve muhafızsız bulunan bir hükümdar görmedik. Mütevazi ve yaya olarak halk arasında yürüyordu" dediler.
Bazan, bir süre bekleyip Peygamber Efendimiz (sav)'in Kisra hakkında söylediklerinin doğru çıkıp çıkmayacağını görmek istedi. Böylece Peygamber Efendimiz (sav)'in Allah'ın elçisi olduğuna emin olacağını belirtti. Hadis ve tarih kaynaklarına göre, aradan kısa bir süre geçtikten sonra Kisra'nın oğlu Şivereyh'ten Bazan'a şöyle bir mektup geldi:
Ben Kisra'yı öldürdüm. Bu mektubum sana gelince, benim namıma, halkın biatını al, Kisra'nın sana yazmış olduğu zat hakkında da, yeni bir emrim gelinceye kadar bekle ve hiçbir teşebbüse geçme.4 
Bazan ve adamları hesap edince, bu olayın tam Peygamberimiz (sav)'in belirttiği zamanda meydana geldiğini gördüler. Bazan bu büyük mucizeyi gördükten sonra iman etti ve Müslüman oldu. Onu, Yemen'de oturan Ebnaların Müslüman olması izledi. Bazan, Peygamber Efendimiz (sav)'in İran valilerinden imana gelen ilk kişi idi.
 
KAYNAKLAR
1. İbn'i Sad, Tabakat, 1:260; Salih Suruç, Kainatın Efendisi Peygamberimizin Hayatı, Yeni Asya Yayınları, İstanbul, 1998, s. 223
2. Taberi, 1:260; Taberi, 3:91, İnsanü'l-Uyun, 3:292; Salih Suruç, Kainatın Efendisi Peygamberimizin Hayatı, Yeni Asya Yayınları, İstanbul, 1998, s. 223
3. Taberi, 3/91, a.g.e., s. 223-224
4. a.g.e.
 

 


 
Günün Internet Sitesi :
 


 


www.kiyametalametleri.com

 







Son yılların en şiddetli sıcakları yaşanıyor... Depremlerin ardı arkası kesilmiyor... Terör, yolsuzluk ve ahlaksızlık dur durak bilmiyor... Türkiye'de ve dünyada Hz.İsa'nın yeryüzüne tekrar gelişi konuşuluyor...
Sizce bütün bunlar tesadüf mü? Ya da önemsiz, sıradan haberler mi?
Kesinlikle hayır. İçinde yaşadığımız dönem kıyamet alametlerinin açıkça görüldüğü çok önemli bir zaman dilimidir. Kuran'da, Peygamberimiz (sav)'in hadislerinde ve birçok ünlü İslam aliminin sözlerinde detaylı olarak tarif edilen bu alametler, işte her gün basında duyduğunuz bu haberlerin ta kendileridir. Harun Yahya'nın eserlerinden faydalanılarak hazırlanan www.kiyametalametleri.com sitesinin amacı da bu kıyamet alametlerini ayetler ve hadisler doğrultusunda incelemek; bu işaretlerin birbiri ardınca, birebir tasvir edildiği şekilde, içinde yaşadığımız çağda ortaya çıkmaya başladığını gözler önüne sermektir.
Kıyamet alametleri her yerde! İngilizcesi de mevcut olan bu siteyi kıyamet alametlerini tanıyabilmek için mutlaka ziyaret edin!




Masaüstü Görünümü