Harun Yahya

RAMAZAN 2007 - 23. Gün














"Ki onlar, sözü işitirler ve en güzeline uyarlar. İşte onlar, Allah'ın kendilerini hidayete erdirdiği kimselerdir ve onlar, temiz akıl sahipleridir." (Zümer Suresi, 18)

"Yalandan sakının. Zira yalan fücura götürür. Fücur ise ateşe götürür." HZ. MUHAMMED (S.A.V.)














Kuran ahlakında dünyevi karşılık beklenmez

Allah'ın rızasını kazanmak amacıyla din anlakını anlatma vazifesini yapan gerçek müminler için hiçbir maddi çıkar beklentisi söz konusu olamaz.
Kuşkusuz peygamberler insanların en üstün ahlaklıları, en samimi ve içten olanlarıdır. Buna rağmen onların dini tebliğ etmelerine bazı insanlar tarafından şüpheyle bakılmış, altında hep bir menfaat ilişkisi aranmıştır. Peygamberler, Allah'ın kendilerine verdiği, "dine davet etme" sorumluluğunu yerine getirirken, sürekli olarak bu suçlamayla karşılaşmışlardır. Kuran'ın birçok ayetinde bu suçlamaya dikkat çekilir.
Buna karşılık tüm peygamberlerin cevabı istisnasız aynı olmuştur:
Nuh, Hud, Salih, Şuayb ve Lut peygamberler: "Buna karşılık ben sizden bir ücret istemiyorum; benim ücretim yalnızca alemlerin Rabbine aittir." (Şuara Suresi, 127) demişlerdir. (Harun Yahya, İslam'ın İnanç Esasları)









Aynı durum, Allah'ın bir kanunu ve imtihanı olarak, Peygamber Efendimiz'in de başına gelmiş, makam, mevki, maddi güç ve zenginlik elde edebilmek, iktidar olmak amacıyla dini kullanmakla, hatta halkı gerçek dinlerinden kopararak, kendi etrafında kuvvet toplamaya çalışmakla itham edilmiştir. Buna karşılık ona da kendinden önceki elçilerin verdiği cevabı vermesi emredilmiştir: "De ki: "Ben buna karşılık, Rabbine doğru bir yol tutmayı dileyen (insanlar olmanız) dışında sizden bir ücret istemiyorum." (Furkan Suresi, 57)
Ancak unutulmamalıdır ki dini anlatmak, yalnızca peygamberlere mahsus bir görev değildir. Doğru yola çağırmak, iyiliği tavsiye edip, kötülükten sakındırmak, İslam'a ve Kuran'a davet etmek tüm müminler için farz kılınmıştır. Bu nedenle de Kuran'da, bu ibadet müminlerin temel vasıfları arasında sayılır:
"Mümin erkekler ve mümin kadınlar birbirlerinin velileridirler. İyiliği emreder, kötülükten sakındırırlar, namazı dosdoğru kılarlar, zekatı verirler ve Allah'a ve Resulü'ne itaat ederler. İşte Allah'ın kendilerine rahmet edeceği bunlardır. Şüphesiz Allah üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir." (Tevbe Suresi, 71)
Bir insana tebliğ yapılmasının ardında ise, Allah'ın bu emrini yerine getirmek ve umulur ki o insanın ahiretini kurtarmaya vesile olabilmektir. Yoksa samimi Müslümanların hiç kimsenin malına, parasına, güzelliğine, imkanlarına ihtiyacı yoktur. İslam Allah'ın hak dinidir ve ona en güzel şekilde sahip çıkacak olan da Allah'tır.
Müminin anlattıklarına veya yaptığı fedakarlıklara bir karşılık ve ücret istemesi düşünülemez. Böyle bir hareket yapması zaten anlattıklarına ters düşen bir davranıştır. Oysa tüm diğer ibadetler gibi dini anlatma vazifesini de ancak Allah'ın rızasını kazanmak amacıyla yapan gerçek müminler için böyle basit bir maddi çıkar beklentisi söz konusu olmaz. Kuran'da müminlerin bu vasfından övgüyle belirtilir:
"... Onlar Allah'ın ayetlerine karşılık olarak az bir değeri satın almazlar. İşte bunların Rableri katında ecirleri vardır..." (Al-i İmran Suresi, 199)



MUNTAKIM (İntikam alan, suçluları müstahak oldukları cezaya çarpan)

"Sonunda Bizi öfkelendirince, Biz de onlardan intikam aldık, böylece onları toplu olarak suda boğduk." (Zuhruf Suresi, 55)
Allah, her toplumu şirk, dejenerasyon ve bozulmuşluktan arınabilmeleri için elçileri yoluyla uyarır. Söz konusu toplumun bu uyarıları dinlememesi ve hatta taşkınlıklarını daha da artırarak sürdürmesinin ardından ise Allah intikam alır. Allah'ın intikamı ise elbette insanların intikamına benzemez. Allah bu konuyla ilgili şöyle buyurur:
"Şüphesiz küfredenlere de (şöyle) seslenilir: "Allah'ın gazablanması, elbette sizin kendi nefislerinize gazablanmanızdan daha büyüktür. Çünkü siz, imana çağrıldığınız zaman inkar ediyordunuz." (Mümin Suresi, 10)
İşte burada Allah inkarcılardan intikam alarak daha önce hiç karşılaşmadıkları azaplarla onları tanıştırır. Çünkü bunu fazlasıyla hak etmişlerdir.
Öte yandan Allah uyarılan ve gerçeği öğrenen insanlardan çoğu zaman hemen intikam almaz. Onlara iman etmeleri ve günahlarından arınmaları için süre tanır. Oysa insanların çoğu kendilerine tanınan bu süreyi aleyhlerinde kullanarak daha da şımarıp azarlar. Böylelikle de azap üzerlerine hak olur. Bir ayette şöyle buyrulmaktadır:
"Büyük bir şiddetle yakalayacağımız gün, elbette Biz intikam alacağız." (Duhan Suresi, 16)

Sakın unutma

Mal hırsı yapmak

İnsanlardan bazıları bütün ömürleri boyunca mal ve para yığıp biriktirirler ve bunları Kuran'da tarif edilen hayırlı işlerde kullanmazlar. Büyük bir hırsla, sürekli daha fazla mala-mülke sahip olmak için çalışırlar. Elde ettiklerini ise Allah yolunda harcamak, ihtiyaç içinde olanları doyurmak varken, sırf kendi zevkleri uğrunda kullanırlar. İhtiyaçlarından kat kat fazlasını biriktirirler ve göstermelik bazı küçük harcamalar dışında, bunlarla faydalı işler yapmaya yanaşmazlar. İşte bu kişilerin ahirette görecekleri karşılık çok şiddetli olacaktır. Bu karşılık Tevbe Suresi'nde şöyle haber verilmektedir:
… "Altını ve gümüşü biriktirip de Allah yolunda harcamayanlar... Onlara acı bir azabı müjdele. Bunların üzerlerinin cehennem ateşinde kızdırılacağı gün, onların alınları, böğürleri ve sırtları bunlarla dağlanacak (ve:) "İşte bu, kendiniz için yığıp-sakladıklarınızdır; yığıp-sakladıklarınızı tadın" (denilecek)." (Tevbe Suresi, 34-35)
Sahip oldukları şeyleri yığarak biriktirenler ve cimrilik edenler, Allah'ın bu dünya hayatında onları denemek için kendilerine mal ve zenginlik verdiğini kavrayamayan, bunlarla dünya hayatına hırsla bağlanan insanlardır. Allah, hiç kimsenin infakına ihtiyacı olmayan, tüm zenginliğin tek sahibi olandır. İnfak ederek Allah katından bir sevaba muhtaç olan ise insandır. Allah, bu gerçeği bir başka ayette şöyle açıklamaktadır:
"İşte sizler böylesiniz; Allah yolunda infak etmeye çağrılıyorsunuz; buna rağmen bazılarınız cimrilik ediyor. Kim cimrilik ederse, artık o, ancak kendi nefsine cimrilik eder. Allah ise, Ganiy (hiçbir şeye ihtiyacı olmayan)dır; fakir olan sizlersiniz. Eğer siz yüz çevirecek olursanız, sizden başka bir kavmi getirip-değiştirir. Sonra onlar, sizin benzeriniz de olmazlar." (Muhammed Suresi, 38)



Göç Eden Kuşların Kullandıkları Teknikler
Pek çok kuş türü her yıl iyi besin kaynaklarına, yumurtlayacak ve yavrularını büyütebilecek uygun bölgelere ulaşabilmek için binlerce kilometre yolculuk eder. Uzun mesafe uçuşlarını, birçok su kuşu başarıyla gerçekleştirir. Uçarken aynı zamanda öterek ve farklı sesler çıkararak birbirleriyle konuşurlar. Bu, ne kadar kalabalık olursa olsun, gecenin karanlığında bile, sürünün bütün üyelerini birlikte tutabilmeyi sağlamaktadır. Sürünün her üyesi diğerlerinin bulunduğu yerleri bilirler. Su kuşlarının, nerede olduklarını anlamak için gökyüzündeki güneşi kullandıkları tahmin edilmektedir. Gidecekleri yere yaklaştıklarında kullandıkları işaretler değişir ve son kilometrelerde kendileri için tespit ettikleri bazı işaretleri kullanabilirler. Bu sizin evinizin yolunu bulmak için caddeleri ve binaları kullanmanıza benzer. Bu işlem için su kuşları nehirleri, dağları ve diğer doğal işaretleri kullanırlar. Bazı su kuşları göç süresince gece-gündüz hiç durmadan uçabilirler.










Su altındaki barınaklar: MERCANLAR
Mercanlar tropikal suların sığ bölgelerinde yaşayan canlılardır. Ölü mercanların kireçtaşına dönüşen iskeletlerinin zaman içinde birikmesiyle de pek çok canlının bir arada yaşadığı mercan resifleri oluşur. Resifler oldukça geniş alanlara yayılabilmektedir. Bilimadamları mercan resiflerini içlerinde barındırdıkları canlı çeşitliliği açısından yağmur ormanlarıyla kıyaslamaktadır. Çünkü mercan resiflerinde 2000'den fazla balık, 5000 çeşit yumuşakça, 700 çeşit mercan ve sayısız yengeç türü, denizkestanesi, denizyıldızı, deniz salyangozu çeşitleri vardır.
Polip mercan resiflerinde yaşayan bir hayvan türüdür ve dokularının iç yüzeyindeki hücrelerde yaşayan alglerle ortak bir yaşam sürer. Alglerin klorofil hücreleri vardır, bu sayede fotosentez yapabilirler. Algler oksijen açısından zengin, fakat besin açısından fakirdirler. Diğer bitkiler gibi algler de nitrata ve fosfata ihtiyaç duyarlar. Bu noktada iki canlı arasındaki ortak yaşamın önemi ortaya çıkar. Tek başına olsa yaşayamayacak olan bu canlılar birliktelikleri sayesinde eksikliklerini gidererek yaşamlarını sürdürmektedirler.









Polip dokularında yaşayan algler, yaşamaları için gerekli olan nitrojen gibi maddeleri poliplerden elde etmiş olurlar. Aynı zamanda da güvenli bir barınağa sığınarak, düşmanlarından da korunurlar. Buna karşılık, polipler de alglerin fotosentez yaparak ürettikleri besinin bir bölümünü alırlar. Bu şekilde polipler, kireç taşından meydana gelen iskeletlerini inşa etmek için ihtiyaçları olan gerekli enerjiyi elde etmiş olurlar.
Diğer ortak yaşayan bütün canlılarda olduğu gibi, poliplerle algler arasındaki ortak yaşamda da her iki canlının bütün ihtiyaçları en rahat şekilde karşılanmaktadır. Bu canlıları biraraya getiren, her ikisinin de ihtiyaçlarından haberdar olan tek bir Yaratıcı'nın olduğu açıktır. Allah bu canlıları birbirlerini tamamlayacak, birbirlerinin ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde yaratmıştır.
Allah, deniz altında yarattığı çeşit çeşit canlı ve bu canlılardaki örneksiz tasarımlar ile bize sonsuz sanatını ve sınırsız ilmini tanıtmaktadır.
"Yerde sizin için üretip-türettiği çeşitli renklerdekileri de (faydanıza verdi). Şüphesiz bunda, öğüt alıp düşünen bir topluluk için ayetler vardır. Denizi de sizin emrinize veren O'dur, ondan taze et yemektesiniz ve giyiminizde ondan süs-eşyaları çıkarmaktasınız. Gemilerin onda (suları) yara yara akıp gittiğini görüyorsun. (Bütün bunlar) O'nun fazlından aramanız ve şükretmeniz içindir." (Nahl Suresi, 13-14)

Masaüstü Görünümü