Harun Yahya

Faşizme karşı çözüm: Kuran ahlakı

Bugün birçok ülkede hala devam eden faşist saldırganlığı ve terörü engellemenin tek yolu, insanlara faşizmin kökeni olan dinsiz veya pagan ideolojilerin değil, din tarafından öğretilen güzel ahlakın aşılanmasıdır.

Faşizm hak dinin tamamiyle zıddıdır

Faşizmin insanlığa sadece kan ve acı getiren bir ideoloji olduğu çok açıktır. 20. yüzyılın tarihi bu gerçeğin bir ispatı sayılabilir. Ancak bu gerçeğe karşın dünyanın pek çok yerinde hala faşizme sempati duyan insanlar vardır. Günümüzde neo-Naziler, holiganlar gibi farklı isimler altındaki faşist örgütlenmeler giderek yayılmaktadır. Bu faşist çetelere karşı alınan adli tedbirler ise etkili olmamakta, İngiltere ve Almanya gibi güçlü devletler dahi bu grupları etkisiz hale getirememektedirler. Çünkü kullandıkları yöntem yanlıştır. Dinden tamamen uzak yetiştirilmiş, kendisini ve diğer insanları hayvan gibi gören aşırı sorumsuz, başıboş ve saldırgan insanları dizginlemek, onlara hakim olmak, onları zaptetmek imkansızdır. Bugün birçok ülkede hala devam eden bu saldırganlığı ve terörü engellemenin tek yolu, insanlara faşizmin kökeni olan dinsiz veya pagan ideolojilerin değil, din tarafından öğretilen güzel ahlakın aşılanmasıdır.

Faşizm barışa, dostluğa, kardeşliğe, uzlaşmaya ve hoşgörüye karşıdır. Dinin özünü ise bu gibi güzel ahlak özellikleri oluşturur. Dolayısıyla faşizm, dinle tam anlamıyla çelişen bir ideolojidir.

Faşizmde üstünlük ırkta, dinde ise takvadadır

Örneğin faşizm ırkçılığı benimser. Faşistler daima kendi ırklarının, milletlerinin diğerlerinden üstün olduğu iddiasıyla yola çıkmışlar, üstelik bu iddiaya dayanarak diğer milletlerin toprakları ve malları üzerinde hak iddia etmişlerdir. Bu ırkçı iddia sayısız savaşın, çatışmanın, katliamın, "etnik temizliğin" çıkış noktasıdır. Oysa Kuran'a göre üstünlük ırka, renge ya da diğer başka bir özelliğe göre değil Allah'a yakınlığa, inanç ve ahlaka bağlıdır. Bu gerçek Kuran'da şöyle bildirilir:

Ey insanlar, gerçekten, Biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışmanız için sizi halklar ve kabileler (şeklinde) kıldık. Şüphesiz, Allah katında sizin en üstün (kerim) olanınız, (ırk ya da soyca değil) takvaca en ileride olanınızdır. Şüphesiz Allah, bilendir, haber alandır. (Hucurat Suresi, 13)

Allah bir başka ayetinde ise ırkçılığı "cahiliyenin öfkeli soy koruyuculuğu" olarak tarif eder ve inananları bu kışkırtıcı ideolojiye karşı koruyacağını şöyle bildirir:

Hani o inkar edenler, kendi kalplerinde, 'öfkeli soy koruyuculuğu'nu (hamiyeti), cahiliyenin 'öfkeli soy koruyuculuğunu' kılıp-kışkırttıkları zaman, hemen Allah; elçisinin ve mü'minlerin üzerine '(kalbi teskin eden) güven ve yatışma duygusunu' indirdi ve onları "takva sözü" üzerinde 'kararlılıkla ayakta tuttu." Zaten onlar da, buna layık ve ehil idiler. Allah, herşeyi hakkıyla bilendir. (Fetih Suresi, 26)

Ayette açıklandığı gibi, Allah insanları birbirleriyle tanışmaları, barış, kardeşlik ve hoşgörü içinde yaşamaları için çeşitli ırklara ve etnik kökenlere ayırmıştır. Yani faşistlerin sandığı gibi, farklı ırklar ve etnik kökenler, Darwinist çatışmanın ve "yaşam mücadelesi"nin bir malzemesi değildir. Farklı etnik kökenler ve ırklar arasında biyolojik bir üstünlük de söz konusu olamaz. Allah, insanlar arasındaki üstünlüğü yalnızca "takvaya" yani Allah'a yakınlığa, inanca ve ahlaka bağlamıştır. O halde insanların Kuran'a uydukları bir düzende, ırk, renk ve kabile çatışmalarının yaşanmayacağı, bu gibi saçma üstünlük iddialarıyla hareket edilmeyeceği açıktır.

Tarih göstermektedir ki, "öfkeli soy koruyuculuğu", pagan veya dinsiz toplumlara ait bir hastalıktır. Bu toplumlarda her zaman için ırk, soy ve kabile üstünlüğüne dayalı iddialar ve buna dayalı çatışmalar var olmuştur. Çünkü insanlar üstünlüğü ırk, soy, kabile gibi maddi özelliklerde aramışlardır. Oysa Kuran'daki ifadeyle "... izzet ve gücün tümü Allah'ındır..." (Yunus Suresi, 65) İnsanlar ise ırkları, renkleri, derileri fark etmeksizin Allah tarafından yaratılmış olan, Allah'a son derece muhtaç, aciz varlıklardır. Hepsi de ölüme mahkumdur. Dolayısıyla bir insanın diğer bir insana veya bir toplumun diğer bir topluma karşı bir "izzet", yani üstünlük iddiasında bulunmaya hakkı yoktur. Nitekim bu saçma iddialar, ölümle birlikte unutulup gidecektir. Kıyamet günüyle ilgili bir ayette bu gerçek şöyle bildirilir:

Böylece Sur'a üfürüldüğü zaman artık o gün aralarında soylar yoktur ve (üstünlük unsuru olarak soyluluğu) soruşturmazlar da. (Müminun Suresi, 101)

Ayette bildirildiği gibi ölüm anında, kıyamet gününde ya da ahirette ırk, renk, etnik köken gibi unsurların hiçbir önemi olmayacaktır. O an önemli olan tek şey kişinin Allah'a yakınlığı ve Allah'ın rızasını kazanıp kazanmadığı olacaktır. O gün kimse kimseye soyunu, ırkını soracak bir durumda da olmayacaktır. Bugün soylarından dolayı azgınlaşanlar, taşkınlık yapanlar, insanları öldüren, hatta diri diri yakanlar, o gün hangi soydan olurlarsa olsunlar ne kadar aciz ve muhtaç durumda olduklarını kavrayacaklardır.

Faşizm şiddeti, din güzel ahlakı emreder

Faşizmin bir diğer belirgin özelliği ise şiddete olan eğilimidir. Faşistler şiddeti, kaba kuvveti, savaş ve çatışmayı adeta kutsal kavramlar gibi görürler. Kuran'a uygun bir hayat yaşayan insan için bu da mümkün değildir. Allah müminlerden güzel ahlaklı olmalarını istemektedir. Kuran'da bu ahlakın nasıl olacağı da tarif edilmektedir. Örneğin müslüman kendisine kötülük yapıldığında dahi iyilikle karşılık vermekle yükümlüdür. Bu konudaki ayetlerden birinde Allah şöyle buyurur:

İyilikle kötülük eşit olmaz. Sen, en güzel olan bir tarzda (kötülüğü) uzaklaştır; o zaman, (görürsün ki) seninle onun arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki sıcak bir dost(un) oluvermiştir. (Fussilet Suresi, 34)

Yukarıdaki ayetin gösterdiği şekilde hareket eden bir insanın faşist mantık ve yöntemlere sempati duyması, faşizme en ufak bir eğilim göstermesi elbette ki söz konusu bile olamaz.

Faşizmde insan öldürmek sıradan bir olay, dinde ise en büyük suçlardandır


Faşist ahlakın bir diğer özelliği, kendisine belirlediği sözde "kutsal" hedef uğruna binlerce masum insanı göz kırpmadan feda edebilmesi ve bunu bir erdem gibi görmesidir. "Hedefler araçları meşrulaştırır" mantığıyla düşünen faşistler, gerçekte hiçbir şekilde meşru da olmayan bir hedef için her türlü vahşeti gerçekleştirebilirler. Oysa Kuran'da insanlara haksız yere saldırmanın, masum insanları öldürmenin çok büyük bir suç olduğu bildirilmiştir. Faşizme göre insan hayatının hiçbir değeri yoktur, ama dine göre tek bir insanın hayatı dahi çok önemlidir. Allah şöyle buyurur:

... Kim bir nefsi, bir başka nefse ya da yeryüzündeki bir fesada karşılık olmaksızın (haksız yere) öldürürse, sanki bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de onu (öldürülmesine engel olarak) diriltirse, bütün insanları diriltmiş gibi olur... (Maide Suresi, 32)

Tek bir insanın dahi suçsuz yere öldürülmesi tüm insanların öldürülmesi gibiyken, faşistlerin işledikleri cinayet, katliam ve soykırımların ne kadar büyük bir suç olduğu açıktır. Allah faşistlerin bu zalim karakterinin ahiretteki karşılığını şöyle bildirir:

Yol, ancak insanlara zulmeden ve yeryüzünde haksız yere 'tecavüz ve haksızlıkta bulunanların' aleyhinedir. İşte bunlara acıklı bir azab vardır. (Şura Suresi, 42)

Faşistler öfke ile bütünleşmişlerdir, dindarlar ise akılcı ve itidallidirler

Faşistler son derece duygusal bir yapıya sahip olduklarından, bundan dolayı da kolayca kışkırtılıp, öfkeye kapılıp, şiddete yönelebilirler. Faşist gruplar genelde sokak çeteleri tarzında hareket eder, en basit bir olayda dahi gözü dönmüş bir öfkeye kapılır ve bunun ardından hemen kavga ve çatışma başlatırlar. Elbette bu duygusal şiddet, Kuran'ın emirlerine tamamen aykırıdır. Kuran'da Müslümanlar öfkelendikleri zaman bunu yenen, akılcı, itidalli ve ılımlı insanlar olarak tarif edilmektedir. Karşılaştıkları hiçbir olay, hiddetlenmelerini ve saldırganlaşmalarını gerektirmez:

Onlar, bollukta da, darlıkta da infak edenler, öfkelerini yenenler ve insanlar (daki hakların)dan bağışlama ile (vaz)geçenlerdir. Allah, iyilik yapanları sever. (Al-i İmran Suresi, 134)

Faşizmde kitle psikolojisi, dinde ise sağduyu hakimdir

Faşistleri yönlendiren bir diğer özellik de kitle ruhudur. Faşist çeteler içinde yer alan birçok akılsız ve cahil genç, neyi niçin yaptığını dahi bilmeden, kalabalığın, sloganların, marşların etkisiyle duygusal bir histeriye kapılır, sürü psikolojisine girer ve gerçekte kendi iradesiyle yapmayacağı kitle suçlarına karışır. Bir yabancıya sebepsiz yere saldırabilir, bir işyerini yağmalayabilir... Bu eylemlere katılanların çoğu, irade ve vicdanları zayıf olduğu için, kitle psikolojisi içinde çözülmüş, "sürü" haline gelmişlerdir. Oysa Allah insanları çoğunluğun sapkınlığına karşı uyarır:

Yeryüzünde olanların çoğunluğuna uyacak olursan, seni Allah'ın yolundan şaşırtıp-saptırırlar. Onlar ancak zanna uyarlar ve onlar ancak 'zan ve tahminle yalan söylerler.' (Enam Suresi, 116)

İşte bu nedenle müminler çoğunluğa uymak yerine daima akıl ve vicdanları ile hareket ederler. Bu da Kuran'a uymakla mümkün olur.

Faşizm savaşı ve zulmü, din ise barışı ve uzlaşmayı hedefler

Dinle faşist ideolojinin bağdaşmadığı bir nokta da Kuran'ın barışı, uzlaşmayı savunması ve tavsiye etmesidir. Dikkat edilirse bu özellikler faşizmle taban tabana zıttır. Faşizm saldırgan olmayı, işgal etmeyi, savaşmayı, kaba kuvvetle hareket etmeyi, zulmetmeyi yol olarak benimsemiştir. Ancak tüm bunlar Kuran'a göre zalimliktir. Aynı zamanda Allah'ın hoşlanmadığı hareketlerdir. Tam tersine Allah iyilikte bulunmayı ve insanların arasını düzeltmeyi emreder:

Onların 'gizlice söyleşmelerinin' çoğunda hayır yok. Ancak bir sadaka vermeyi veya iyilikte bulunmayı ya da insanların arasını düzeltmeyi emredenlerinki başka. Kim Allah'ın rızasını isteyerek böyle yaparsa, artık ona büyük bir ecir verecegiz. (Nisa Suresi, 114)

Masaüstü Görünümü