Harun Yahya

RAMAZAN 2008, 2. GÜN










İnsanlar içinde, Allah’tan başkasını ‘eş ve ortak’ tutanlar vardır ki, onlar (bunları), Allah’ı sever gibi severler. İman edenlerin ise Allah’a olan sevgileri daha güçlüdür. O zulmedenler, azaba uğrayacakları zaman, muhakkak bütün kuvvetin tümüyle Allah’ın olduğunu ve Allah’ın vereceği azabın gerçekten şiddetli olduğunu bir bilselerdi. (Bakara Suresi, 165)















Sahabeden biri birgün Resûl-ü Ekrem’e (asm), “Ey Allah’ın Resûlü, insanların en zâhidi [dünyayı önemsemeyeni] kimdir?” diye sorar. Buyururlar ki: “Kabri ve onda çürümeyi unutmayan, dünya ziynetinin fuzûlî olanını terk eden, bâkî olanı fânî olana tercih eden, yarını ömründen saymayan ve kendini kabirdekilerden kabul edendir.” (Terğib Terhib, 5:201.)









Ateşe Çağıran Bir Gelenek: Ataların Dinine Bağlılık


Bazı insanların din ahlakını benimsemelerini engelleyen, hayatları boyu içinde bulundukları ortamdan, aile yapısından, arkadaşlıklardan etkilenerek geliştirdikleri ve atalarının dinini temel alan düşünce yapılarıdır. Bu düşünce yapıları, tamamen materyalist bir temele dayanabileceği gibi, din adına ortaya çıkan ancak hak din ahlakıyla ilgisi olmayan fikirlerden de oluşabilmektedir. Nitekim Kuran'da din ahlakını tebliğ eden resullere ve müminlere, atalarının dinine bağlı olan kişiler tarafından verilen cevaplar bildirilmiş ve bu kişilerin genel özellikleri haber verilmiştir. Bilimden eğitime, ekonomik düzenden adalet sistemine kadar her konuda, geçmişte uygulanan kuralların devamından yana olan bu kişiler, din ahlakının getirdiği akılcı ve adaletli düzene karşı çıkmışlardır. Ancak karşı çıkarken savundukları fikirler genellikle akla ve vicdana dayanan fikirler olmamış, ölçü olarak çıkarlar, alışkanlıklar, gelenek ve görenekler alınmıştır. Bu tutucu ve karanlık zihniyetle, Allah'ın vahyini insanlara bildirmekle görevlendirilen elçiler de karşılaşmışlardır. Hz. Muhammed (sav)'in, Hz. İsa'nın, Hz. Şuayb'ın, Hz. Musa'nın, Hz. İbrahim'in, Hz. Nuh'un, Hz. Hud'un ve daha pek çok elçinin tebliğinden yüz çeviren bu çevreler, Kuran'da bildirildiğine göre batıl dinlerinden ve batıl inanışlarından vazgeçmeyeceklerini söylemişlerdir.

Rabbimiz'in "ataların dinine bağlılık" olarak bildirdiği bu çarpık zihniyet, günümüzde de devam etmektedir. Bazı kişiler, halen atalarından kalan hayat görüşünü, yanlış ahlak anlayışlarını sorgulamadan kabul ederek yüzyıllardır süregelen bu yanılgıyı devam ettirmektedirler.

Ataların Dinine Bağlı Kalmak Erdem Değil Kayıptır

Kuran'da elçilerin tebliğleri ve kavimlerinin onlara verdikleri cevaplarla ilgili çok detaylı bilgiler verilmektedir. Elçilerin Allah'a iman etmek için yaptıkları davete bu kişiler, Kuran'da bildirildiğine göre "... Gerçekten Biz, atalarımızı bir ümmet (din) üzerinde bulduk ve doğrusu Biz, onların izlerine (eserlerine) uymuş kimseleriz." (Zuhruf Suresi, 23) şeklinde karşılık vermişlerdir.

Gerçekten de iman etmeyen kişilerin takip ettikleri yol atalarının yolu, okudukları ise atalarının eserleridir. O yolun dışında bir yol izlemezler ve atalarının en doğru yolda olduklarına inanırlar. Onların hayat şekillerini kendilerine örnek alır, söyledikleri her sözün kendilerine hayat verdiğini düşünürler. Bu bağlılık o kadar güçlüdür ki, bu yolun yanlış olduğunu ve atalarının pek çok hata ve eksiklikleri olduğunu onlara göstermeye çalışan kişileri de kendilerine düşman kabul ederler. Allah Kuran'da bu durumu şu ayetle bildirmiştir:

"...Siz ikiniz, bizi atalarımızı üzerinde bulduğumuz (yol)dan çevirmek ve yeryüzünde büyüklük sizin olsun diye mi bize geldiniz? Biz, sizin ikinize inanacak değiliz..." (Yunus Suresi, 78)

Ataların Dinine Bağlılık Şuuru Kapatır

Atalarının dinine tabi olan insanlar doğruluğunu araştırmadan, vicdanlarıyla değerlendirmeden, sadece yıllardan beri o şekilde gördükleri için atalarının dinini izlemekte, gerçeklere karşı var güçleriyle direnmektedirler.

Allah inkar edenlerin bu tavrını "... (Peki) Ya atalarının aklı bir şeye ermez ve doğru yolu da bulamamış idiyseler?" (Bakara Suresi, 170) ayetiyle bizlere bildirmektedir. Ancak onlar dinlerine olan bağlılıkları nedeniyle atalarının büyük bir yanılgıda olabileceğine ihtimal vermez, hiçbir doğruyu işitmek istemez, elçinin çağrılarından yüz çevirirler. Ancak bu tavırlarına karşılık öne sürebilecekleri, geçerli hiçbir açıklamaları yoktur. Çünkü elçinin onları davet ettiği, Allah'ın sözü olan Kuran'dır. Rabbimiz bu gerçeği, Kuran'da şu şekilde bildirir:

"(O peygamberlerden her biri de şöyle) demiştir: "Ben size atalarınızı üstünde bulduğunuz şeyden daha doğru olanını getirmiş olsam da mı?" Onlar da demişlerdi ki: "Doğrusu biz, kendisiyle gönderildiğiniz şeye kafir olanlarız." (Zuhruf Suresi, 24)

İşte insanlar atalarının dinine olan bu körü körüne bağlılıkları nedeniyle Kuran ayetlerindeki hükümleri görmezden gelir ve Allah'ın vahyini göz ardı ederler. Dünya hayatının ne kadar kısa olduğunu, birkaç on yıl sonra ölüp kefene sarılarak toprağın altına gömüleceklerini ve Allah Katında tüm yapıp ettikleriyle hesaba çekileceklerini akıllarına dahi getirmezler.

Allah Kuran'da, "Evet, Biz onları ve atalarını yararlandırdık; öyle ki, ömür onlara (hiç bitmeyecekmiş gibi) uzun geldi..." (Enbiya Suresi, 44) ayetiyle iman etmeyenlerin bu büyük yanılgılarını bildirmektedir. Ölümden kaçan bu insanlar, Allah'ın elçilerine uymadıkları için çok büyük bir yıkıma uğrayacaklarını düşünmeyerek büyük bir gaflet içinde yaşamaktadırlar.

Ataların Dini ile Mücadeleye Kuran’dan Örnek…

Kuran'da din ahlakından yüz çevirerek atalarının dinine uyanlara verilen örneklerden biri Hz. İbrahim'in kavmidir. Bu inkarcı topluluk, atalarının yolunu izleyip putlara tapıyorlardı. Bu batıl dine olan bağlılıkları nedeniyle de, Hz. İbrahim'in hak din ahlakına davetini reddediyorlardı. Allah Kuran'da, Hz İbrahim'in inkar edenlerle birlik olan babasına ve kavmine "... Sizin, karşılarında bel büküp eğilmekte olduğunuz bu temsili heykeller nedir?" (Enbiya Suresi, 52) diye seslendiğini bildirir. Bundan sonra aralarında geçen konuşmalar, Kuran'da şu şekilde bildirilir:

"Biz atalarımızı bunlara tapıyor bulduk" dediler.
Dedi ki: "Andolsun, siz ve atalarınız apaçık bir sapıklık içindesiniz." "Sen bize gerçeği mi getirdin, yoksa (bizimle) oyun oynayanlardan mısın?" "Hayır" dedi. "Sizin Rabbiniz göklerin ve yerin Rabbidir, onları Kendisi yaratmıştır ve ben de buna şehadet edenlerdenim." (Enbiya Suresi, 53-56)

Ayetlerin devamında söz konusu kavmin, Hz. İbrahim'in Allah'a iman etmeleri için yaptığı her davete inkar ile karşılık verdikleri bildirilmektedir. Aralarında geçen bu konuşmadan sonra Hz. İbrahim putlarına bir tuzak kuracağını söylemiş, onlar gittikten sonra da önünde eğildikleri tüm putlarını -büyük olan hariç- kırmıştır. Daha sonra inkar eden kavmi ile Hz. İbrahim arasında geçen konuşmalar, Kuran'da şu şekilde bildirilir:

"Bizim ilahlarımıza bunu kim yaptı? Şüphesiz o, zalimlerden biridir" dediler. "Kendisine İbrahim denilen bir gencin bunları diline doladığını işittik" dediler. Dediler ki: "Öyleyse, onu insanların gözü önüne getirin ki, ona (nasıl bir ceza vereceğimize) şahid olsunlar. "Dediler ki: "Ey İbrahim, bunu ilahlarımıza sen mi yaptın?" "Hayır" dedi. "Bu yapmıştır, bu onların büyükleridir; eğer konuşabiliyorsa, siz onlara soruverin." (Enbiya Suresi, 59-63)

Hz. İbrahim'in bu daveti ve akılcı yöntemi karşısında kavmi ilk önce tereddüt etmiş ve "vicdanlarına başvurup" zalimlik yaptıklarını bir an için kabul etmişlerdir. (Enbiya Suresi, 64) Ancak daha sonra hemen bu gerçekten geri dönüp, yeniden yüz çevirmişlerdir. Allah onların bu inkarını ayetlerde şu şekilde bildirmektedir:

"… Andolsun, bunların konuşamayacaklarını sen de bilmektesin." Dedi ki: "O halde, Allah'ı bırakıp da sizlere yararı olmayan ve zararı dokunmayan şeylere mi tapıyorsunuz? Yuh size ve  Allah'tan başka taptıklarınıza. Siz yine de akıllanmayacak mısınız?" (Enbiya Suresi, 65-67)

Bu konuşmaların ardından imandan yüz çeviren kavim Hz. İbrahim'i öldürmeye, ateşe atmaya çalışmış, ancak Rabbimiz onların bu tuzaklarını geçersiz kılmıştır. (Enbiya Suresi, 68-70)

Hz. İbrahim kıssasında da görüldüğü gibi iman etmeyen bir topluluk için atalarının doğru yolda olması, yaptıkları şeyin akılcı ve mantıklı olması önemli değildir. Çünkü onlar doğrunun peşinde de değildirler. Genel olarak tek yaptıkları, doğru veya yanlış da olsa atalarının yolunu izlemektir. Bu zihniyet ise, vicdanın körelmesi ve iradesizliğin bir sonucudur. Söz konusu kişiler vicdanlarına başvurup doğru olanı görebilecekleri ve irade göstererek doğruları uygulayabilecekleri halde, bundan kaçınıp, çoğunluğu taklit etmekle yetinirler.

Unutmamak gerekir ki, insanın hiçbir atası kendisine şefaat edemez; hiç kimse Allah'ın huzurunda bir başkasına fayda sağlayamaz. İnsanların tek velisi, tek dostu ve koruyucusu alemlerin Rabbi olan Allah'tır. Yüce Allah ayetlerde bu açık gerçeği kavramış kişilerle ilgili olarak şöyle buyurmaktadır:

“Siz beni Allah'a (karşı) inkar etmeye ve hakkında bilgim olmayan şeyleri O'na şirk koşmaya çağırıyorsunuz. Ben ise sizi, üstün ve güçlü olan, bağışlayan (Allah')a çağırıyorum. "İmkanı yok; gerçekten sizin beni kendisine çağırmakta olduğunuz şeyin, dünyada da, ahirette de çağrıda bulunma (yetkisi, gücü, değeri ve bağışlama)sı yoktur. Şüphesiz, bizim dönüşümüz Allah'adır. Ölçüyü taşıranlar, onlar ateşin halkıdırlar.” (Mümin Suresi, 42-43)
 
www.kuranahlaki.com









Firavun’un Cesedinin Korunması

“Hiçbir ülke (veya şehir) olmasın ki, kıyamet gününden önce Biz onu (ya) bir yıkıma uğratacağız veya onu şiddetli bir azapla azaplandıracağız; bu (muhakkak) o kitapta yazılıdır." (İsra Suresi, 58)

"Biz, bir ülkeyi helak etmek istediğimiz zaman, onun 'varlık ve güç sahibi önde gelenlerine' emrederiz, böylelikle onlar onda bozgunculuk çıkarırlar. Artık onun üzerine söz hak olur da, onu kökünden darmadağın ederiz. (İsra Suresi, 16)

Firavun ordusu, Ad, Lut, Semud, Nuh kavimleri ve daha niceleri. Kimine bir yıldırım isabet etti, kimi suda boğuldu, kimi şiddetli bir fırtınaya tutuldu. Ortak noktaları Allah'ı inkar etmeleri, sapkınlıklarda bulunmaları, bozgunculuk çıkarmalarıydı. Onlara isabet eden azap ise yaptıklarının karşılığı olarak, Yüce Allah'ın takdiri ve emriydi. Tufan olayı sıradan bir doğa olayı, bir tesadüf olmadığı gibi, Allah'ın dilediği zamanda ve dilediği yerde ‘Ol' emri ile gerçekleşmiş bir helaktı. Elbette ki Allah tufanı yaratırken sebepleri vesile kılmıştır. Ancak burada asıl dikkat edilmesi gereken helakı meydana getiren sebeplerin de bir kader çerçevesinde meydana geldiğidir ki, şüphesiz bu sebepler de Yüce Allah'ın yaratmış olduğu detaylardandır. Allah, "bulutları gönderir" ve yağmuru yaratır. Denizin sularının çekilmesini diler, deniz ortadan ikiye ayrılır. Sonsuz güç sahibi Allah gölgeyi yaratır, güneşi ona bir sebep kılar. (Furkan Suresi, 45) Tüm bunlar Allah için çok kolaydır.

Bunun yanı sıra, kavimlerin helak edilmesinin pek çok tarihi sonucu da bulunmaktadır. Örneğin Firavun ordusu suda boğulmuş ve bu sayede Hz. Musa ve beraberindeki İsrailoğulları Firavun'un zulmünden kurtulmuş ve başka bir bölgeye yerleşmek üzere yola koyulmuştur. Daha sonraları Kudüs'e ulaşan İsrailoğulları, burada pek çok tarihi olay yaşamış ve pek çok olaya şahitlik etmişlerdir. Aynı şekilde, Hz. Nuh ve beraberindeki müminler de tufanın helak ettiği ülkeden kurtulmuş, böylelikle Hz. Nuh'un soyundan birçok peygamber daha dünyaya gelmiştir.

Tüm bunlar bize gösterir ki, tarihte yaşanan en önemli olaylardan olan kavimlerin helakları da Allah'ın bir sünnetidir:

"Hiç şüphesiz, Biz herşeyi kader ile yarattık. Bizim emrimiz, bir göz kırpma gibi yalnızca 'bir keredir.' Andolsun Biz sizin benzerlerinizi yıkıma uğrattık. Fakat öğüt alıp-düşünen var mı? Onların işlemiş oldukları herşey kitaplarda (yazılı)dır. Küçük, büyük herşey satır satır (yazılı)dır. (Kamer Suresi, 49-53)

Hz. Adem ile başlayan insanlık tarihi, Yüce Allah'ın takdir etmiş olduğu kader dahilinde belli bir yöne doğru akmaktadır. İnsanlar, sebepler, ülkeler, daha önce yaşanmış, şu an yaşanan ve gelecekte yaşanacak olan tüm olaylar, kusursuz ve kesintisiz bir şekilde işleyen bu kaderin parçası olan ayrıntılardır.









Hz. Musa'dan Sihirbaz Olarak Bahsedilmesi


Firavun kendini ilah olarak kabul etmekte ve Hz. Musa'nın Allah'a iman etmesi için yaptığı davetlere karşı iftira ve tehditle karşılık vermektedir. Firavun bu kibirli tavrını ancak, ölüm tehlikesi ile karşılaşıp suların altında kalacağını anlayana dek sürdürmüştür. Kuran'da Firavun'un, Allah'ın azabıyla karşılaştığında, hemen imana yöneldiği şu ayetle bildirilir:

"Biz, İsrailoğulları'nı denizden geçirdik; Firavun ve askerleri azgınlıkla ve düşmanlıkla peşlerine düştü. Sular onu boğacak düzeye erişince (Firavun): "İsrailoğulları'nın kendisine inandığı (İlahtan) başka İlah olmadığına inandım ve ben de Müslümanlardanım" dedi. " (Yunus Suresi, 90)

Ancak Allah Firavun'un böyle bir anda iman etmesini kabul etmemiştir.

Allah Firavun'un bu samimiyetsiz tavrını Kuran'da şu ayetlerle bildirir:

"Şimdi, öyle mi? Oysa sen önceleri isyan etmiştin ve bozgunculuk çıkaranlardandın. Bugün ise, senden sonrakilere bir ayet (tarihi bir belge, ibret) olman için seni yalnızca bedeninle kurtaracağız (herkese cesedini göstereceğiz). Gerçekten insanlardan çoğu, Bizim ayetlerimizden habersizdirler. " (Yunus Suresi, 91-92)

Bu ayetlerde Firavun'a ait cesedin gelecek nesillere ibret olacağının bildirilmesi, cesedin "bozulmamış" olacağına bir işaret olarak kabul edilebilir. Kuran'da 1400 sene evvelden haber verildiği gibi, halen tarihsel bir belge olarak bulunan bir ceset Kahire'deki Mısır Müzesi'nin Kraliyet Mumyaları Odasında sergilenmektedir. Büyük bir ihtimalle, sular üstüne kapanıp boğulduktan sonra, Firavun'un cesedi kıyıya vurmuş ve Mısırlılar tarafından bulunarak önceden yapılmış olan mezarına götürülmüştür.. .






Yuvasını Özenle Dekore Eden Çardak Kuşu


İnsanlar yeni bir eve yerleştiğinde o evi özenle döşemek, kendi tarzlarını yansıtan ve hoşlarına giden bir ortam oluşturmak isterler. Bunun için araştırma yapar, alacakları eşyaları dikkatle seçer ve evdeki dağılımları için denemeler yaparlar. En sonunda kendilerine beğenecekleri ve bakmaktan, yaşamaktan zevk alacakları güzel bir ortam sağlarlar. Çardak kuşu da aynı adımları takip ederek kendine gösterişli bir yuva inşa eder ve burayı özenle dekore eder. Peki, çardak kuşu bu yuvayı neden yapar?

Hemen hemen güvercin büyüklüğünde bir kuş olan çardak kuşları, yaygın olarak Avustralya’da yaşarlar. Nadir bulunmaları nedeniyle araştırma yapmanın son derece zor olduğu bu kuşların kuşkusuz en dikkat çekici özellikleri, erkek kuşların, inşa ettiği ve özenle dekorasyonunu yaptıkları yuvalarıdır. Bu küçük kuşun sahip olduğu zevk ve dekore ettikleri dikkat çekici yuvalar, hiç şüphesiz, Yüce Allah’ın üstün aklının eserlerinden sadece biridir.

Her Çardak kuşu türünün seçtiği belli bir renk vardır. Ama genellikle parlak mavi renkli cisimleri tercih ederler. Belli bir renkte olması şartıyla sopa, taş, çiçek, tohum ve o renkte olan herhangi bir şeyi süs eşyası olarak kullanırlar.


Yuvalardaki Mükemmel Estetik Anlayışı


Erkek çardak kuşları, yetişkinliğe adım atar atmaz ilk iş olarak kendilerine bir yuva inşa ederler. Bu yuvayı inşa etmeden önce kendilerine en uygun yeri bulmak için uzun süre araştırma yaparlar. Çardak kuşlarının yuvalarına yer seçerken en çok dikkat ettikleri etken, bölgenin güzel bir ışık açısına sahip olmasıdır. Bu küçük kuş özenle dekore edip, süsleyeceği yuvasının en iyi şekilde sunumunu yapmak için en iyi ışık alan bölgeyi seçer ve yuvasını inşa etmeye başlar. Cinsten cinse göre değişen yuvalar, genellikle oval, üçgen, köprülü bir yol şeklinde veya kubbelidir. Yuvasının inşasını tamamlayan erkek çardak kuşu için bundan sonra asıl görev başlar: Evini en göz alıcı, dikkat çekici ve etkileyici şekilde dekore etmek… Bu süreç şöyle gerçekleşir:



Küçük kuş, uzun araştırmalar sonucu çevresinde hoşuna giden tüm objeleri toplar. Bu kuşların yuvalarında kuş tüyleri, çakıl taşları, rengârenk çiçekler, yemişler, değişik formlu yapraklar, kimi zaman etraftan topladıkları bozuk paralar, metal parçalar, alüminyum folyo parçaları, gözlük camları, ipler, kaşıklar ve hatta araba anahtarları bile bulunabilir.




Bulduğu objeleri yuvasına toplayan çardak kuşu daha sonra saatler süren bir dekorasyon sürecine girer. Sürekli eşyaların yerlerini değiştirerek en dikkat çekici ve en güzel düzeni oluşturmaya çabalar.


Koleksiyonuna yeni objeler eklediğinde, daha az beğendikleriyle bunları değiştirir.


Sadece dekorasyonla sınırlı kalmayan çardak kuşu bir de üstüne üstlük duvarlarına boya ve sıva yapar. Hatta malzemelerini dahi kendi üretir. Boyayı, saten çardak kuşları çilek ve kömür tozlarını ağızlarında karıştırarak sağlarlar. Ağızlarında çiğnedikleri bir parça ağaç kabuğu ile de dalların oluşturduğu duvarlarına sıva yaparlar.


Eşyalarının yerlerini ezberleyen çardak kuşu, o yuvada yokken herhangi bir eşyasının yerinin değişmesi durumunda bunu hemen fark eder ve eşyayı eski yerine yerleştirir.


Dikkat çekici olan başka bir nokta da bu kuşların yuvalarının hiçbirinin birbirine benzememesidir. Her kuş, yuvasını adeta zevkine göre inşa eder.

Peki, bu küçücük kuş böyle bir yuva yapmayı nereden öğrenmiştir? Çevreden objeler toplayıp bunları bir araya getirip bir bütünlük sağlamayı nasıl bilebilir? Şüphe yoktur ki bir kuş bu kadar çok detayı ve özeni kendi başına düşünemez. Bu özenli yuvayı ona ilham eden, Alemlerin Rabbi Allah’tır. Yüce Allah bu gerçeği bir Kuran ayetinde şöyle haber vermiştir:

“Görmedin mi ki, göklerde ve yerde olanlar ve dizi dizi uçan kuşlar, gerçekten Allah'ı tesbih etmektedir. Her biri, kendi duasını ve tesbihini şüphesiz bilmiştir. Allah, onların işlediklerini bilendir. “ (Nur Suresi, 41)


Kuşların Süslü Yuvalarını Hazırlamalarının Amacı Nedir?


Çardak kuşları diğer kuşların aksine yuvalarını yaşamak yerine, karşı cinsin ilgisini çekebilmek için inşa ederler. Dişilerine yaptıkları gösterilerinde bazı kuş türlerinin yaptığı gibi tüylerini kabartmak yerine dekorasyon malzemesi olarak kullandıkları "nesneleri" sergiler ve küçük çardaklar kurarlar. Dişi kuşların dikkatini çekebilmek ve en gösterişli yuvayı yapabilmek için adeta birbirleriyle yarışırlar. Yuvasına yaklaşan dişi kuşu fark eden erkek kuş yuvasında dolaşır ve dişi kuşu etkilemek için şarkı söyler. Aynı zamanda çok iyi birer taklitçi olan bu kuşlar, şelale ve insan seslerini birebir taklit edebilir ve bu sayede de dişi kuşun ilgisini çekmeye çabalarlar.     


Sonuç:


Çardak kuşları şaşırtıcı teknikler kullanarak çok sayıda mimari detaya sahip yuvalar inşa ederler. Yuvaların inşasında  bir mimar gibi plan yapar, gerçek bir duvar ustası gibi çalışır, bir mühendis gibi teknik çözümler getirir ve bir dekoratör gibi yuvalarını dekore eder, süslerler. Bu yuvaların hazırlanış teknikleri, bilinci ve zekası olmayan bir canlıdan beklenmeyecek kadar mükemmeldir. Elbette bu küçücük kuşların yuvalarını, kendi zekalarıyla tasarlayamayacakları çok açıktır. Bu kuşlara sahip oldukları bu yetenekleri Yüce    Allah ilham eder. Çardak kuşları Yüce  Allah'ın sanatının, gücünün, ilminin, yaratmadaki üstünlüğünün canlı birer delilidir. Yüce Allah bu gerçeği kullarına şöyle haber verir:

 “Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün ardarda gelişinde temiz akıl sahipleri için gerçekten ayetler vardır.” ( Al-İ İmran Suresi, 190 )

Kaynaklar:
http://en.wikipedia.org/wiki/Bowerbird
http://www.pbs.org/wnet/nature/bowerbird/odd.html
http://birdwatching-australia.com/goldb.html
 
www.hayvanlaralemi.net









İran-Irak Savaşı


Ahir zamanda meydana gelecek önemli bir savaş hadiste şöyle haber verilir:
   
Şevval ayında ayaklanma Zilkade'de harb konuşmaları,
Zilhicce'de ise harb vaki olacak.
(Kıyamet Alametleri, s. 166)

     
Şevval ayında ayaklanma...

İran Şahı'na karşı olan ilk ayaklanma bilindiği gibi hadiste belirtilen 5 Şevval 1398 (8 Eylül 1976)'de olmuştur.

Zilkade'de harp konuşmaları ve Zilhicce'de ise harp vaki olacak...

Hicri 1400 Zilhicce (1980 Ekim) ayında İran-Irak arasındaki savaş tam anlamıyla başlamıştı.

Bir başka hadiste de bu savaşın ayrıntıları şöyle tarif edilir:

Faris yönünden gelecek olan bir kavimdir ki, şöyle diyecekler: "Ey Araplar! Siz fazla taassuba kaçtınız! Siz bunlara gereği gibi hak tanımazsanız, sizinle hiç kimse birlik kurmayacaktır... Bir gün, onlara ve bir gün de sizlere verilsin, ve karşılıklı sözler tutulsun..." Onlar Mutıka çıkacaklar, Müslümanlar oradan aşağı yazıya inecekler... Müşrikler öbür yandaki (Rakabe) denilen bir simsiyah olan nehrin kenarında duracaklar... Aralarında savaş olacak: Her iki ordudan, Allah, zaferi kaldıracak… (Kıyamet Alametleri, s. 179)

- Faris yönünden gelecek olan: İran tarafından gelecek olan

- Faris: İran - İranlı

- Yazıya inecekler : Ovaya inecekler (Irak Ovası)

- Mutık: Yöredeki bir dağın adı

- Rakabe: Petrol kuyularının çok olduğu bölgedir.

"Ey Araplar! Siz fazla taassuba kaçtınız! Siz bunlara gereği gibi hak tanımazsanız, sizinle hiç kimse birlik kurmayacaktır…"

Hadisin bu bölümünde iki taraf arasında, ırkçılıktan kaynaklanan bir anlaşmazlığın olacağına dikkat çekiliyor olabilir. Bu anlaşmazlık sebebiyle, "Yazı"ya (yani Irak Ovası'na) inileceği ve savaşın başlayacağı anlaşılmaktadır.

Allah, her iki ordudan zaferi kaldıracak...

Bu hadisin de işaret ettiği gibi, İran-Irak Savaşı 8 yıl sürmüş ve binlerce kayıp verilmesine rağmen bir netice alınamamıştır. İki taraf da kesin bir üstünlük sağlayamamıştır.





 




FOSİL KAYITLARI




Canlıların milyonlarca yıl önceki hallerinin, bilim adamlarının karşısına günümüzdeki halleriyle tıpa tıp aynı çıkması, evrimcilerin ürettiği tüm masalları altüst etmektedir. "Yaşayan fosiller", yeryüzündeki canlıların yoktan yaratıldıklarının birer delilidir. Milyonlarca yıllık fosillerin hiçbir değişim geçirmemiş olmalarının anlamı şudur: Evrimcilerin iddia ettikleri hayali gelişim süreci yaşanmamıştır ve her biri Allah'ın eşsiz birer mucizesi olarak kompleks özellikleriyle yaratılmıştır. Bu filmde fosil kayıtlarının evrimcilerin kademeli evrim hikayesini nasıl gözler önüne serdiklerini göreceksiniz.



 

www.bookglobal.net












ISTAKOZ; UÇAN BALIK


YAŞ:    95 milyon yıllık

DÖNEM:    Kretase

BULUNDUĞU YER: 
   Hakel, Lübnan












Resimde görülen ıstakoz fosilinin yanında bir de uçan balık fosili bulunmaktadır. Nephropsidae familyasına dahil olan bu ıstakozlar var oldukları ilk günden itibaren hiç değişmemişlerdir. Aynı gerçek, uçan balıklar için de geçerlidir. Fosil kayıtlarındaki bu değişmezlik, Darwinistleri büyük bir çıkmaza sokmaktadır. Fosillerin ortaya koyduğu somut bilgiler karşısında, Darwinist propagandanın etkili olması artık mümkün değildir. Darwinistler de Yaratılış gerçeğinin gizlenmesinin imkansızlığının farkına varmalı, dogmalarında ısrar etmekten vazgeçmelidirler.


YAŞAYAN ÖRNEĞİ










www.darwinistlerinizdirabi.com

Önde gelen 34 ülkede yapılan kamuoyu araştırmaları; tüm dünyada yaratılış inancının çığ gibi büyüdüğünü ve evrim teorisinin yok olmaya başladığını göstermektedir. Bu ülkeler arasında evrime inananların en az sayıda olduğu ülke ise "Türkiye"dir.

Bilimsel yayınları takip eden bir insan, evrim teorisinin büyük bir çıkmaz içinde olduğunu açıkça görebilir. Yapılan bütün araştırmalar, canlıların tesadüfler sonucunda meydana geldikleri yönündeki iddiaları tamamen geçersiz kılmıştır. Nitekim pek çok evrimci de artık, Darwinizm'in canlılığın oluşumunu açıklamasının mümkün olmadığını açıkça itiraf etmektedir. Bu sitede dünya basınının gündeminde bir süredir sıcak bir yer tutan yaratılış inancının güçlenmesi ve insanların din ahlakına yönelmelerine ilişkin son dönemde yayınlanan bazı çarpıcı haberler sizler için biraraya toplandı.Önde gelen 34 ülkede yapılan kamuoyu araştırmaları; tüm dünyada yaratılış inancının çığ gibi büyüdüğünü ve evrim teorisinin yok olmaya başladığını göstermektedir.

Bu ülkeler arasında evrime inananların en az sayıda olduğu ülke ise "Türkiye"dir.

Bilimsel yayınları takip eden bir insan, evrim teorisinin büyük bir çıkmaz içinde olduğunu açıkça görebilir. Yapılan bütün araştırmalar, canlıların tesadüfler sonucunda meydana geldikleri yönündeki iddiaları tamamen geçersiz kılmıştır. Nitekim pek çok evrimci de artık, Darwinizm'in canlılığın oluşumunu açıklamasının mümkün olmadığını açıkça itiraf etmektedir. Bu sitede dünya basınının gündeminde bir süredir sıcak bir yer tutan yaratılış inancının güçlenmesi ve insanların din ahlakına yönelmelerine ilişkin son dönemde yayınlanan bazı çarpıcı haberler sizler için biraraya toplandı...













Masaüstü Görünümü