Harun Yahya

RAMAZAN 2008, 24. GÜN











Gerçek şu ki, onlar hileli-düzenler kurdular. Oysa onların düzenleri, dağları yerlerinden oynatacak da olsa, Allah katında onlara hazırlanmış düzen (kötü bir karşılık) vardır.
(İbrahim Suresi, 46)
















  “Ey insanlar dikkat ediniz! Rabbiniz tektir. Arabın, Arab olmayana, Arab olmayanın Arab'a, siyahın kırmızıya, kırmızının siyaha, takvadan öte, hiçbir üstünlüğü yoktur. Şüphesiz Allah Teala katında en üstününüz, Allah Teala'dan
en çok korkanınızdır.”
(Müsned-i Ahmed b. Hanbel, 5/411)









Kalplerdeki Samimiyetsizlik Nasıl Teşhis Edilir?




Samimiyetsizlik niçin insanları fiziksel ve  ruhsal olarak tahrip eder?


Müminler iman etmeyen insanların samimiyetsiz  tavırlarını nasıl deşifre ederler?


Samimiyetsiz insanlar, bu kötü ahlak özelliklerini müminlerden neden gizleyemezler?


Samimiyet, Allah'a karşı dürüst olmaktır. Allah'ın “sinelerin özünde” olanı bilen olduğunu unutmayıp, hiçbir çıkar hesabı içinde olmadan, kendisini olduğundan farklı göstermeye çalışmadan, sadece Allah rızasını gözeterek hareket etmektir. Kalpte yaşanmadığı takdirde hiçbir şekilde taklit edilemeyen samimiyet, namaz kılmak oruç tutmak gibi taklit edilebilir mümin özelliklerinden oldukça farklı olarak sadece Allah korkusu olan müminlerin sahip olduğu önemli bir özelliktir. Bu yüzden ruh hali olarak, göründüğünden farklı bir niyet taşıyan samimiyetsiz insanlar, sahip oldukları bu durumu gizleyebilmek için ellerinden gelen herşeyi yapabilirler. Yaşam tarzları, tavırları ve konuşmalarıyla, yaptıkları işlerde müminlerin hayatını çok andıran bir yaşam da sürdürebilirler. Allah rızasına uygun olmayan bu niyetlerini uzun süre gizlice sürdürebildiklerini zannedebilirler. Çünkü onlara göre durumlarını insanlara haber veren bir delil yoktur. Ne var ki ortada elle tutulur bir delil olmasa da, samimiyetsiz kişilerin birçok noktada salih müminlerden farklı bir ruh hali içerisinde oldukları kolayca anlaşılabilir.

Samimiyetsizlik Nasıl Açığa Çıkar?

- Samimiyetsiz tavır, Kuran ahlakının dışında bir yaşam çizildiğinde ortaya çıkar. Bu da kişileri Allah'ın rızasını değil, insanların rızasını gözeten dolayısıyla kayıpta olan bir yaşama sürükler. Kimi insanlar karşılarındaki kişileri etkilemek için yapmacık tavırlara başvururlar. Karşılarındaki kişinin en çok hangi tavırlardan, hangi düşüncelerden etkileneceğini düşünüyorlarsa, içlerinden gelmediği ya da o şekilde düşünmedikleri halde, karşı tarafı hoşnut edebilmek için o şekilde görünmeye çalışırlar. Her insanın birbirinden çok farklı karakter özelliklerine sahip olması nedeniyle de, herkesin yanında farklı bir kişiliğe bürünmeye, farklı tavırlar sergilemeye, farklı düşünceleri savunuyormuş gibi görünmeye çalışırlar. Oysa bu samimiyetsiz yaklaşım onları ikiyüzlü davranmaya yöneltir. Öte yandan içten gelmeyen bu yapmacık tavırlar, kişinin gerçek karakterini yansıtmadığı için karşı taraf üzerinde de beklenilen etkiyi oluşturmaz. Hatta tam tersine iticilik, soğukluk ve uzaklık meydana getirir. Bu kişinin gerçek kişiliğini gizlediğini ve her tavrının yapmacık olduğunu bilmek, karşısındaki kişi üzerinde bir tedirginlik ve güvensizlik oluşmasına neden olur.

- Çok yardımsever izlenimi veren bir insan düşünelim. Bu kişi çevresi tarafından davranışlarıyla takdir toplayabilir. Elbette yoksulları koruyup gözetmesi, malını onlarla paylaşması, zor durumda olana yardım elini uzatması Kuran ahlakına uygun güzel davranışlardır. Ancak o kişi bunu “ne iyi adam” desinler mantığıyla yapıyorsa, Allah'ın rızasını değil kul rızasını gözetiyor demektir. Nitekim bu kişi yaptığı iyilikleri bir şekilde insanlara belli etmeye çalışacaktır. Ancak her ne kadar açıkça söylemese de bu tür samimiyetsiz tavırları müminler tarafından hissedilecektir.





Müminler Samimiyetsiz İnsanları Nasıl Teşhis Ederler?

Müminler samimiyetsiz insanları Allah'ın bir nimet olarak verdiği feraset (anlayış) duygusu ile teşhis ederler. Bir tavrın teşhis edilmesinde genellikle somut deliller gerekir. Ancak samimi müminler ortada somut deliller olmasa da ferasetleri ile karşı tarafın samimiyetini ya da samimiyetsizliğini hissedebilirler. Çünkü samimiyetsizlik genel bir ruh halidir. Tek tek davranışlarda göze batan bir şey olmasa da içinde bulunulan ruh halinin ister istemez dışa yansıması müminde bir kanaat oluşturur. Bu kişilerin Kuran ahlakından uzak ve olumsuz ruh hali içinde olmaları ve müminler gibi samimi, huzurlu bir ruh taşımamaları da bu kanaata yardımcı olmaktadır. Özellikle konuşmalarındaki farklılık, kullandıkları üslup ruh hallerinin en belirgin dışa yansımasıdır. Müminlerle hemen hemen aynı konuşmaları yapıyor olsalar da üsluplarında bir farklılık olduğu sezilir. Örneğin ses tonlarında genellikle rahatsızlık hissini belli eden bir gerilim vardır. Ayrıca konuşmaları dikkatle dinlenirse çoğu zaman nefsi ön plana çıkartan, dünya hayatının hedef alındığını belli eden, Allah korkusu ve Allah rızasını esas almayan ifade tarzları da kolayca hissedilebilir. Yüce Allah bir ayette bu gibi insanların tanınabileceğini şöyle bildirmektedir:

"Eğer Biz dilersek, sana onları elbette gösteririz, böylelikle onları simalarından tanırsın. Andolsun, sen onları, sözlerin söyleniş tarzından da tanırsın. Allah, amellerinizi bilir." (Muhammed Suresi, 30)

Samimiyetsizliğin Karanlık Dünyası Terk Edilebilir

Samimiyetsiz bir insanın içinde bulunduğu ruh halini müminlerden saklaması, Allah'ın dilemesiyle pek mümkün olmaz. Böyle bir durumda kişinin yapması gereken kalbinde eksik ya da hatalı olan her ne varsa saklamak değil, düzeltmeye çalışmak ve bunun için Allah'a dua etmektir. Bu durumda müminlerin de desteğini alarak, hatalarını telafi edip samimiyeti kazanması çok daha kolay olacaktır.

Ayrıca belirtmek gerekir ki müminler hiçbir zaman hata ve kusur arayan bir bakış açısı içinde olmazlar. Bir kişinin samimiyetsiz tavırlarının olması bu kişiye olumsuz bir bakış açısı ile bakmalarına neden olmaz. Aksine affedici olup bu tavırları düzeltme niyetiyle değerlendirirler. Ben müminim diyen bir kişinin samimi olduğunun kabul edilmesi gerekir. Aksini düşünmek, o kişiyi samimiyetsizlikle itham etmek yanlış bir tavırdır. Rabbimiz bir ayette şöyle buyurmaktadır:

"Ey iman edenler, Allah yolunda adım attığınız zaman gerekli araştırmayı yapın ve size selam verene, dünya hayatının geçiciliğine istekli çıkarak: "Sen mümin değilsin" demeyin. Asıl çok ganimet, Allah Katındadır, bundan önce siz de böyle idiniz; Allah size lütufta bulundu. Öyleyse iyice açıklık kazandırın. fiüphesiz Allah, yaptıklarınızdan haberi olandır." (Nisa Suresi, 94)

Başkalarında gördüğü samimiyetsizliği düzeltilemez bir hata gibi gören bir insan geçmişte aynı hataları kendisinin de yapmış olabileceğini düşünmelidir. Samimiyetsiz tavırlar söz konusu olsa bile, zamanla bunların düzelebileceği ve “Allah kime hidayet verirse o artık hidayeti bulmuştur…” (Araf Suresi, 178) ayetiyle bildirildiği üzere Allah'ın dilemesiyle her zaman için samimi bir mümin olunabileceği hiçbir zaman unutulmamalıdır.


www.kuranahlaki.com






Güney Arabistan’ın En Büyük Uygarlıklarından
Birisi Sular Altında Yok Oldu



Sebe Halkı, Ad Kavmi bölümünde bahsettiğimiz, Güney Arabistan'da yaşamış olan dört büyük uygarlıktan birisidir. Bu kavmin kuruluş tarihi hakkındaki tahminler MÖ 1000-750 seneleri arasında değişir, yıkılışı da MS 550'li yıllarda İranlıların ve Müslüman Arapların iki yüzyıl süren saldırılarıyla olmuştur.

Sebe Devleti'nin bu dikkat çekici derecede güçlü ordusundan Kuran'da da bahsedilmektedir. Sebe ordusunun komutanlarının Kuran'da aktarılan bir ifadesi, bu ordunun kendisine ne kadar güvendiğini göstermektedir. Komutanlar, Sebe'nin kadın yöneticisine (Melikesi'ne) şöyle derler:

... Biz kuvvet sahibiyiz ve zorlu savaşçılarız. İş konusunda karar senindir, artık sen bak, neyi emredersen (biz uygularız). (Neml Suresi, 33)

Sebe ülkesinin başkenti, bulunduğu coğrafyanın avantajlı konumu sebebiyle oldukça zenginleşmiş olan Marib idi. Başkent, bölgede bulunan Adhana Irmağı'nın çok yakınındaydı. Bu nehrin Cebel Balak'a girdiği nokta, baraj yapımına çok uygundu; bundan yararlanan Sebeliler de daha uygarlıklarını kurma aşamasındayken buraya bir baraj inşa etmişler ve sulama yapmaya başlamışlardı. Bu baraj sayesinde de çok ileri bir refah seviyesine kavuşmuşlardı.

Marib'deki bu barajın yüksekliği 16 metre, genişliği 60 metre ve uzunluğu da 620 metreydi. Hesaplara göre baraj aracılığıyla sulanabilen toplam alan 9.600 hektardı ki, bunun 5.300 hektarı güney, geri kalanı ise kuzey ovasına aitti. Bu iki ova, Sebe kitabelerinde bazen "Marib ve iki ova" diye anılırdı. İşte Kuran'daki "sağdan ve soldan iki bahçe" ifadesi, muhtemelen bu iki vadideki gösterişli bağ ve bahçelere işaret eder. Bu baraj ve sulama tesisleri sayesinde bölge, Yemen'in en iyi sulanan ve en verimli kesimi olarak ün yapmıştı.

Bu baraj, MS 5. ve 6. yüzyıllarda geniş çaplı onarımlar görmüştü. Ancak bu onarımlar barajın MS 542 yılında yıkılmasını önleyemedi. Bu tarihte yıkılan baraj, Kuran'da bahsedilen "Arim Seli"ne yol açmış ve büyük tahribata neden olmuştu. Sebe Halkı'nın yüzlerce seneden beri işletmekte olduğu bağları, bahçeleri ve tarım alanları tamamen yok olmuştu. Barajın yıkılmasından sonra Sebe Kavmi'nin de hızlı bir gerileme sürecine girdiği görülmektedir; barajın yıkılmasıyla başlayan bu sürecin sonunda Sebe Devleti'nin de sonu gelmiştir.








PETROLÜN OLUŞUMU

Rabbinin Yüce ismini tesbih et, ki O, yarattı, 'bir düzen içinde biçim verdi', takdir etti, böylece yol gösterdi, 'yemyeşil-otlağı' çıkardı. Ardından onu kuru, kara bir duruma soktu. (A'la Suresi, 1-5)

Bilindiği gibi petrol, denizlerdeki bitki ve hayvanların çürüdükten sonraki kalıntılarından oluşur. Bu kalıntılar deniz yatağında milyonlarca yıl boyunca çürüdükten sonra, geriye yalnızca yağlı maddeler kalır. Çamur ve büyük kaya katmanları altında kalan yağlı maddeler de petrol ve gaza dönüşür. Yerkabuğundaki hareketlenmeler bazen denizlerin kara parçaları haline gelmesine ve petrol içeren kayaların binlerce metre derine gömülmesine yol açar. Oluşan petrol de bazen kaya tabakalarındaki gözeneklerden sızarak kilometrelerce derinden yüzeye çıkar ve burada buharlaşarak (gaz haline dönüşerek) geriye zift birikintisi bırakır.

Ala Suresi'nin ilk dört ayetinde dikkat çeken üç husus petrolün oluşum aşamalarıyla son derece parelellik içindedir. Öncelikle otlak, kır, çayır anlamlarına gelen "elmer'a" ifadesi ile petrolün oluşumundaki organik kökenli maddelere işaret olması son derece muhtemeldir. Ayette ikinci dikkat çekici kelime ise siyaha çalan yeşil, yeşile çalan siyah, karamsı, esmer, isli renkleri tarif etmek için kullanılan "ahva" kelimesidir. Bu kelime de yer altında biriken bitki atıklarının zaman içinde siyaha dönüşmesi olarak düşünülebilir. Çünkü bu kelimeler üçüncü bir kelime ile -"gusaen"le- desteklenmektedir. Kimi meallerde çer-çöp, süprüntü olarak çevrilen "gusaen" kelimesi, sel suyunun otları, çöpleri birbirine katarak sürükleyip getirdiği ve derelerin etrafına fırlattığı ot, çöp, yaprak ve köpük gibi karışım anlamına da gelmektedir. Bu kelime, içerdiği "kusma, istifrağ etme" anlamından ötürü kimi kaynaklarda "sel kusuğu" olarak tercüme edilmekte ve toprağın petrolü kusması olarak tarif edilmektedir. Nitekim petrolün oluşumu, ortaya çıkış şekli, köpüklü görünümü, rengi göz ününde bulundurulduğunda, ayetlerde kullanılan kelimelerin ne kadar hikmetli olduğu daha iyi anlaşılmaktadır.

Görüldüğü gibi ayetteki bitkinin kara ve akışkan bir sıvıya dönüşmesi petrolün oluşumu ile son derece benzerdir. Petrolün oluşumu hakkında bilgi sahibi olunmadığı bir dönemde, böylesine uzun yılları kapsayan bir oluşumun tarif edilmesi, kuşkusuz Kuran'ın Allah'ın vahyi olduğunun bir başka delilidir.






Sincapların Mükemmel Savunma Tekniğine Sahip Kuyrukları


Canlıların, yavrularına bakmaları, onların sorumluluklarını üstlenmeleri ve onlar için türlü fedakârlıklarda bulunmaları, evrimcilerin “Hayat bir savaştan ibarettir ve doğada güçlü, bencil olan hayatta kalacaktır” tarzındaki asılsız iddialarını tamamen geçersiz kılmaktadır.

Yuvalarını ağaç dalları yerine yerde yaptıkları için yer sincapları olarak adlandırılan sincaplar da, diğer canlılar gibi evrimcilerin iddialarını çürüten muhteşem özelliklere sahiptirler. Nitekim Science dergisinin 15 Ağustos 2006 tarihli yayınında yer alan bir habere göre, California Üniversitesi'nden Aaron Rundus'un yer sincapları hakkında ortaya çıkardığı bir gerçek, evrendeki benzersiz yaratılış örneklerinden birini daha gözler önüne sermiştir. 




 
Yer Sincaplarının Mükemmel Savunma Sistemleri

Yer sincapları, ağaçlardaki yuvalara oranla daha savunmasız olan yerdeki yuvalarının korunması için büyük bir dikkat gerektiren tedbirler alırlar. Çünkü yer sincaplarının savunmasız yavrularının en büyük düşmanı yılanlardır. Çıngıraklı yılan ve diğer yılan türleri yuvaya sessizce yaklaşarak ani bir atakla yer sincaplarının yavrularına saldırıp onları avlayabilirler. Fakat yetişkin sincaplar, Yüce Allah’ın üstün aklının bir eseri olan muhteşem donanımları sayesinde yılanların saldırılarını önleyebilirler. Üstelik bunu yaparken yılan türlerine göre taktik değiştirirler.

Sincaplar Yılan Türlerini Nasıl Ayırt Edebiliyorlar?

Çıngıraklı yılanlar ısıya karşı çok hassastırlar. Avları olan küçük memelilerin çıkardıkları kızılötesi ışımayı ya da sıcaklığı belirlemede uzman bir organları vardır. Çıngıraklı yılanın başının ön kısmındaki göz çukurlarında bulunan bu ısı algılayıcılar, çevresindeki avın vücut sıcaklığının neden olduğu infrared (kızılötesi) ışını saptar. Bu saptama, ortam sıcaklığındaki 1/300'lük bir derece artışını saniyenin binde 35'i kadar kısa bir sürede tespit edebilecek kadar hassastır. İşte yer sincapları da çıngıraklı yılanların ısıya duyarlı olan bu özelliklerinden yararlanırlar.

Araştırmacılar yer sincabının çıngıraklı yılanlara karşı kuyruk sallayarak gösterdiği tepkinin aynısını diğer yılanlara da gösterdiğini gözlemlemişlerdir. Ancak kızılötesi görüntüleme cihazları kullanıldığında sincapların çıngıraklı yılan tehdidi ile karşılaştıklarında vücutlarındaki kan akışını hızlandırarak kuyruk sıcaklıklarını 50C artırdıkları belirlenmiştir. Çıngıraklı yılanın aksine ısıya duyarlılığı olmayan boğa yılanlarıyla karşılaştıklarında ise kuyruk ısılarında bir değişim olmamıştır. Sincapların seçici davranması ve kızılötesi kuyruk sallama tepkisini sadece çıngıraklı yılan için kullanmaları onların kusursuz bir ilimle yaratıldıklarını ortaya koymuştur.




 


Kuyruktan Gelen Uyarı Sinyalleri Nasıl Tespit Edildi?

Laboratuvar deneylerini gerçekleştiren Aaron Rundus sincapların, kuyruklarındaki ısınmayı kan damarlarını genişleterek elde ettiklerini düşündü. Isınan kuyruğun yılanı etkisiz hale getirdiğinden emin olabilmek için ise bir robot-sincap üretti. Bunun için gerçek sincap kürkü ve uzaktan kumanda edilip ısınabilen bir kuyruk kullandı. Çıngıraklı yılanlar gerçeği çok andıran robot-kuyruğu inandırıcı bulmuşlardı. Rundus bazı denemelerde kuyruğu oda sıcaklığında tuttu. Bazılarında ise ısıyı sincabın kuyruğunun ısındığı an ulaştığı derece olan 28 dereceye kadar çıkardı. Sonuç başarılıydı. Yılanlar, ısı yükseldiğinde robot-sincabın uzağında kalmaya büyük bir dikkat gösteriyorlardı.

Bu keşfin ardından Chicago Üniversitesi'nde sincap davranışları üzerine çalışan davranış ekolojisi uzmanı Jill Mateo, "Bu çalışma, doğa hakkında ne kadar az şey bildiğimizi gösterdi." demiştir.


sıya Duyarlı Olan Yılan Yer Sincabının Isı Yayan Kuyruğuna Neden Saldırmıyor?

Yapılan deneyde çıngıraklı yılan, “sıcak” kuyruğunu başının üzerine kaldırmış bir sincapla karşılaştığında avcı davranışını bırakıp kendini koruma durumuna geçiyordu. Bilim adamlarına göre yılanın ısı yayan kuyruğa saldırmayarak kendini savunma durumuna geçmesinin nedeni; sıcak kuyruğun yaydığı sinyallerin, yetişkin sincabın yavrusunu korumaya karşı hazır olduğunu göstermesi olabilir. Çünkü yılanlar, savunmaya hazır yetişkin bir sincabın keskin dişlerinin öldürücü darbelerinden çekinirler.


Yılan Zehrine Karşı Alınan Önlem

Çıngıraklı yılanların en tehlikeli özellikleri öldürücü olan zehirleridir. Ancak yer sincapları yılanların bu öldürücü zehrine karşı bağışıklık sağlayan kan proteinlerine sahiptirler. Bu nedenle çıngıraklı yılanlara uzun süre ve yoğun şekilde karşı koyabilirler. Elbette, bu özellik Yüce Allah’ın sincaplara bahşettiği nimetlerden yalnızca biridir. Evrendeki herşeyi mükemmel bir kusursuzluk içinde yaratan Yüce Allah, her şeyin Kendi kontrolü ile hareket ettiğini şöyle haber vermiştir:

“Allah, yedi göğü ve yerden de onların benzerini yarattı. Emir, bunların arasında durmadan iner; sizin gerçekten Allah'ın her şeye güç yetirdiğini ve gerçekten Allah'ın ilmiyle her şeyi kuşattığını bilmeniz, öğrenmeniz için.” (Talak Suresi, 12)

Sonuç:

Bir yer sincabının;


Isıya duyarlı çıngıraklı yılanlar ile ısıya duyarlı olmayan yılanları ayırt edebilmesi,


Kendi kalp atışlarını değiştirip ısıya duyarlı olan çıngıraklı yılanları tehdit etmek için kuyruğunu havaya kaldırıp ısıtması,


Yılana karşı bu meydan okuma sırasında yılanın öldürücü zehrine karşı vücudunda bir panzehir üretilmesi aklı ve şuuru olmayan küçücük bir canlının düşünüp planlayabileceği taktikler elbette değildir.

Aslında sincabın kendi sıcaklık sinyalini sezme gibi bir becerisi yoktur. Hatta sincap kuyruk ısısının yükseldiğini bile bilmemektedir. Bu canlı gibi diğer tüm canlı varlıklar üzerinde basit bir gözlem yapan her insan, bu davranışların hayvanların kendilerinden kaynaklanmadığını ya da ardı ardına gelen tesadüflerin eseri olamayacağını açıkça görebilir.

Canlıların gösterdikleri davranışların kaynağı ne kendi vücutlarında, ne de doğada bulunur. Bu canlıların davranışlarını yöneten akıl ve güç; her canlıyı yoktan var eden, denetleyen, her an gözleyen ve her canlıya neler yapacağını ilham eden Yüce Allah'a aittir. Kuran'da bu gerçek şöyle haber verilmektedir:

"Ben gerçekten, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah'a tevekkül ettim. O'nun, alnından yakalayıp-denetlemediği hiçbir canlı yoktur. Muhakkak benim Rabbim, dosdoğru bir yol üzerinedir (dosdoğru yolda olanı korumaktadır.)" (Hud Suresi, 56)

Kaynak:
http://www.pubmedcentral.nih.gov/articlerender.fcgi?artid=1950100
Science NOW Daily News, Betsy Mason, A Tail of Self Defense, 15 Ağustos 2006


www.yaratilis.com









Sahte Mesihlerin Ortaya Çıkışı Hz. İsa'nın Gelişinin Habercisidir


Allah'ın şerefli elçisinin gelişi için hazırlık yapmak isteyen iman sahiplerini gevşekliğe sürüklemek isteyenler olabilir. Bu insanlar çeşitli bahanelerle Hz. İsa için hazırlık yapmayı gereksiz göstermeye çalışabilirler. Bunun için kullanacakları bahanelerden biri de sahte mesihlerin ortaya çıkması olacaktır. Zaman zaman akıl sağlığı yerinde olmayan veya çeşitli çıkarlar peşinde olan kimi insanlar Hz. İsa olduklarını iddia etmişlerdir. Bazı çevrelerse bu cehalet içindeki insanların yaptıklarını kendi menfaatleri için kullanmaya çalışmış, "Hz. İsa gelecek şeklindeki yorumlar, sahte mesihlerin ortaya çıkmasına neden oluyor" şeklinde açıklamalarda bulunmuşlardır. Bu açıklamalarla Hz. İsa'nın yeryüzüne yeniden gelişi için yapılacak hazırlıkları yavaşlatmak ve hatta durdurmak istemişlerdir. Ancak Allah'ın vaat ettiği bu kutlu dönemin gelişini kimse geciktiremeyecektir. Çünkü bu gibi insanlar çok önemli bir gerçeği fark edememektedirler: "Sahte mesihlerin ortaya çıkışı Hz. İsa'nın gelişinin bir alametidir, müjdesidir". Peygamberimiz (sav) hadislerinde şöyle bir haber vermiştir:

Her biri Allah'ın Resulü olduğunu iddia eden otuza yakın yalancı gönderilmedikçe kıyamet kopmayacaktır. (Tirmizi, Fiten: 43; Ebu Davud, Melahim: 16)

Her birisi kendinin Tek Mabud olan Allah'dan Resul olarak gönderildiğini iddia eden altmış yalancının çıkması. (Kitab-ül Burhan fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 36)

Yukarıdaki hadisler bizlere günümüz dünyasındaki gelişmeleri anımsatmaktadır. Bazı sahtekarlar Müslümanların ve Hıristiyanların beklentilerini suistimal ederek peygamberlik iddialarıyla ortaya çıkmakta ve bazen de büyük felaketlere neden olmaktadırlar.

Uzmanlar sözde mesih akımlarının 1970'li yıllarda ortaya çıkmaya başladığını, o tarihten bu yana da hızlı bir artış içinde olduklarını ifade etmektedir. Uzmanlara göre, bu artışa neden olan başlıca iki temel husus bulunmaktadır. Bunlardan birisi komünizmin yıkılması, diğeriyse internet teknolojisinin sağladığı imkanlardır.(1) Konuyla ilgili aşağıdaki alıntılar konuyla ilgili seçilmiş birkaç örnektir:

Federal ajanlar ve mezhep üyeleri arasındaki 51 günlük gerginlik trajediyle sonuçlandı. Mezhebin Waco, Texas yakınlarındaki tesisleri tamamen yandı. 33 yaşındaki, "Branch Davidians" hareketinin lideri ve sözde mesihi David Koresh de diğer 74 kişiyle birlikte öldü. (2)




 

Hz.İsa'nın dönüşünden önce sahte peygamberlerin çıkacağı hadislerde bildirilmiştir. Son 30-40 yıl içinde bu konuda pek çok örnek görülmüştür. 1993 yılında 80 taraftarını ölüme sürükleyen David Koresh (yukarıdaki 2 resim), 70'lerin sonunda en fazla sayıda insanın toplu olarak intihar ettiği sapkın tarikat olarak tarihe geçen The People's Temple tarikatını kuran Jim Jones bu örneklerden başlıcalarıdır.
(Üst, solda) 900 taraftarı ile birlikte kendini zehirleyen Jim Jones. Jones'un çocukların da dahil olduğu taraftarları...



Time, 03 Mayıs 1993
Takvim, 06 Nisan 2002, "Yalancı Peygamber"



Geçen hafta İsviçre ve Kanada'da, sözde Mesih Luc Jouret'in taraftarlarından ve onların çocuklarından oluşan 53 kişi öldü. Bu iki ülkenin polisleri ölümlerin nedeninin toplu intihar, toplu katliam veya ikisinin bir karışımı olup olmadığını araştırıyor. (3)

En kötü mezhep katliamının korkunç delili… Uganda'da yeni mezarlar bulundukça, liderleri tarafından kandırılan fanatik bir mezhebin 1000'e yakın taraftarının öldüğünden endişe ediliyor. (4)

Öyle bir olaydı ki, yol açtığı şok dalgaları dünyanın her yanına yayıldı: Çağdaş tarihin en kötü toplu intiharı. Bir mezhebin üyeleri olan 900'den fazla insan Güney Amerika ormanlarında bulundu. Ölüler Jim Jones'un taraftarlarıydı. (5)

Sahte peygamberlere Kuran ayetlerinde de dikkat çekilmiştir. Bu konudaki bir ayet şöyledir:

Allah'a karşı yalan uydurup iftira düzenden veya kendisine hiçbir şey vahyolunmamışken "Bana da vahy geldi" diyen ve "Allah'ın indirdiğinin bir benzerini de ben indireceğim" diyenden daha zalim kimdir? Sen bu zalimleri, ölümün 'şiddetli sarsıntıları' sırasında meleklerin ellerini uzatarak onlara: "Canlarınızı (bu kıskıvrak yakalanıştan) çıkarın, bugün Allah'a karşı haksız olanı söylediğiniz ve O'nun ayetlerinden büyüklenerek (yüz çevirmeniz) dolayısıyla alçaltıcı bir azabla karşılık göreceksiniz" (dediklerinde) bir görsen... (Enam Suresi, 93)

Ayetin devamında bildirildiği gibi, bu insanlar ayetin hükmüne girebilir ve uydurdukları yalanın karşılığını görebilirler.

Şüphesiz, sahte mesihlerin yalanlarının tümüyle ortaya çıkacağı günler yakındır. Çünkü Peygamberimiz (sav) yalancıların ardından Hz. İsa'nın geri dönüşünü de müjdelemiştir.

Gerçek iman sahipleri, Hz. İsa'yı, alametlerinden hemen tanıyacaklardır. Yaptığı her hareket hikmetli ve benzersiz olacak, bu alametlerle diğer insanlardan ayrılacak ve hiçbir ispata gerek duymadan hemen tanınabilecektir. Sahte mesihlerin kendilerini ispata çalışmaları ise onların sahteliklerinin en açık delilidir.

Hz. İsa'nın delilleri, yaptıkları olacaktır. O, dinsiz akımları, inkarın ve ahlaksızlığın insanlar arasında yayılması için çaba sarf edenlerin sistemlerini çok büyük bir bozguna uğratacaktır. Allah'ın vahyiyle hareket ettiği için inkar edenlerin tuzaklarını bozması, din ahlakını insanlar arasında yayması, küfrün çabalarını etkisiz hale getirmesi onun için çok kolay olacaktır. Mucizeleriyle Allah'ın dininin hak olduğunu ve iman edenlerin mutlaka üstün geleceklerini ispat edecektir. Rabbimiz inananları Kuran'da şöyle müjdeler:

Onlar, Allah'ın nurunu ağızlarıyla söndürmek istiyorlar. Oysa Allah, Kendi nurunu tamamlayıcıdır; kafirler hoş görmese bile. Elçilerini hidayet ve hak din üzere gönderen O'dur. Öyle ki onu (hak din olan İslam'ı) bütün dinlere karşı üstün kılacaktır; müşrikler hoş görmese bile. (Saff Suresi, 8-9)


1.    Time, 7 Nisan 1997, "The lure of the cult"

2.    Britannica CD 2000, "From Year in Review 1993: Chronology"
3.    Time, 17 Ekim 1994, "In The Reign Of Fire"

4.    The Guardian, 29 Mart 2000, "Grim evidence of worst cult slaughter"
66.
5.    CNN, "Jonestown, 1978",http://www.cnn.com/SPECIALS/1999/century/episodes/08/timelines/headlines/infoboxes/jonestown.html




 




Şeytanın Sapkın Tarikati Satanizm

Alabildiğine yeşil ormanlar, rengarenk çiçekler, coşkun şelaleler, heybetli yüksek dağlar, sarı bozkırlar, engin denizler ve sayamadığımız daha pekçok güzellik Allah’ın insanlar için yarattığı eşsiz eserlerdir. Bütün bu güzel nimetler insanların hizmetine sunulmuş ve şükretmelerine vesile kılınmıştır.

Fakat insanı şükretmekten alıkoyan, sürekli boş ve asılsız vaatlerle onu kandırıp Allah’a isyan ettirmeye çalışan büyük bir düşmanı vardır. Bu düşman onun hem bu dünyada hem de ahirette sıkıntılı bir hayat geçirmesini isteyen ve bunun için harcadığı çabayı kıyamete kadar aralıksız olarak sürdürecek olan bir düşmandır.

Her türlü hayırla ilişkisi kesilmiş bu düşman, insana pisliği, kötülüğü, acımasızlığı, ahlaksızlığı makul göstermeye, bunların var olduğu bir ortamı meşru kılmaya çalışır. Bu amaçla kendisine, içinde bütün sapkın fikirlerinin bulunduğu tehlikeli bir öğreti oluşturmuştur. İşte bu azılı düşman, Allah’ın huzurundan kovulmuş olan şeytandır. Onun kanlı ve tehlikeli öğretisi ise Satanizm’dir.


















AĞUSTOS BÖCEĞİ


YAŞ:                125 milyon yıllık

DÖNEM:            Kretase

BULUNDUĞU YER:
    Santana Oluşumu, Araripe Havzası, Brezilya















Ağustos böceklerinin arka kısmında hava kesecikleri üzerine yerleşmiş sağlı sollu iki plak vardır. Ağustos böceği, taş kadar sertleşmiş bu plakları çalarak o çok iyi bilinen sesini çıkarır. Plak, bağlı olduğu kas tarafından çekilip bırakılınca, boş bir teneke kutunun çıkardığına benzer bir ses oluşur. Böceğin yaptığı bu çekme-bırakma işlemi saniyede ortalama 500 kez tekrarlanır. Göğüs kalkanının karın tarafında bulunan uzantının açılıp kapanmasıyla ses yükselir veya alçalır. İnsan kulağı, saniyenin onda birinden daha kısa süreli açılıp kapanmaları, yani ses kesilmelerini fark edemediği için ağustos böceğinin cızırtısı bize sürekli devam ediyormuş gibi gelir. Fosillerden anlaşılmaktadır ki, bu özelliğe milyonlarca yıl boyunca yaşamış tüm ağustos böcekleri sahiptir. Resimdeki ağustos böceği fosili dikkatle incelendiğinde de, günümüzdeki örnekleriyle hiçbir farkı olmadığı kolaylıkla anlaşılmaktadır. Aradan geçen 125 milyon yıl süresince gerek kafatasında, gerek iskelet ve kanat yapısında, gerekse ses çıkarmak için kullandığı plaklarda en ufak bir değişiklik meydana gelmemiştir.


YAŞAYAN ÖRNEĞİ









www.dinsizliginkabusu.com

Kuran'da tarif edilen "güzel ahlak" modeli yaşandığı takdirde "dinsizliğin kabusu" ortadan kalkar. Yani kötülüklerin, karamsarlıkların, toplumsal huzursuzlukların sonu gelir.

Bu sitede, olumsuzlukların nasıl ortadan kalkacağı, ideal ortama nasıl kavuşulacağı, insanların maddi-manevi ne gibi kazançlar sağlayacakları ve tüm bu olumsuzluklardan kurtulabilmek için de Kuran ahlakının tek alternatif çözüm olduğu anlatılmaktadır.

Sitede yer alan bazı bölümler ve alt başlıkları şunlardır:

1.    Materyalizm ve Darwinizm
2.    Materyalizmin Sahte Dinleri
3.    Dinsizliğin Önderleri
4.    Dinsizliğin İnsanlara Zararları
5.    Dinsizliğin Toplum Üzerindeki Zararları
6.    Dinsizliğin Dini ile Mücadele
7.    Gerçek Din
8.    Çözüm: Kuran Ahlakı
9.    Allah Korkusu Olmazsa Ne Olur?
10.    Dinin Toplumsal Ahlaka Etkisi
11.    Gerçek Adalet Dinin Yaşanması ile Sağlanır
12.    Kadınların Toplum Hayatında Çektiği Sıkıntılar....











Masaüstü Görünümü