Harun Yahya

RAMAZAN 2008, 30. GÜN











“İnsanlara yanağını çevirip ve böbürlenmiş olarak yeryüzünde yürüme. Çünkü Allah, büyüklük taslayıp böbürleneni sevmez.” (Lokman Suresi, 18)















  “... Bir şey isteyince Allah'tan iste. Yardım talep edeceksen Allah'tan yardım dile. Zira kullar, Allah'ın yazmadığı bir hususta sana faydalı olmak için biraraya gelseler, bu faydayı yapmaya muktedir olamazlar. Allah'ın yazmadığı bir zararı sana vermek için biraraya gelseler, buna da muktedir olamazlar.”
(Kütüb-i Sitte, Muhtasarı Tercüme ve Şerhi, Prof. Dr. İbrahim Canan, 16. cilt, Akçağ Yayınları, Ankara, 1992, s. 314)









Güzel Ahlak Göstermede İradeli Davranmak


Güzel ahlak göstermeye karar vermiş bir kişi hiçbir engellemenin etkisi altında kalmaz. Günlük hayatta güzel ahlakı yaşamayan kişilerin olumsuz telkinleri olabilir. Örneğin yolda  yardıma muhtaç birine yardım etmek isteyen birine, yanındaki kişiler "boşver", "yardım etmek sana mı kaldı?" gibi sözlerle onu vazgeçirmeye, alaylarıyla onu engellemeye çalışabilirler. Kişi burada bir tercihte bulunacaktır. Bazı insanlar, arkadaşlarının önünde küçük düşmekten çekinerek ve onları kaybetmekten korkarak güzel ahlaktan derhal yüz çevirir ve rastladığı muhtaç kişiyi orada yüzüstü bırakır. Müslüman ise gördüğü kişiye hiçbir kınamadan korkmadan mutlaka yardımda bulunur. Çünkü yardıma muhtaç insanı Allah yaratmış ve karşısına özel olarak çıkartmıştır. Bununla, belki de onun güzel ahlaklı davranıp davranmayacağı denenmektedir. İnce bir kavrayışa sahip olan mümin bir kimse Allah'ın bu olayı özel olarak yarattığını ve kendisini imtihan ettiğini derhal anlar ve Allah'ın rızasına uygun olan davranışı seçer. Arkadaşlarının alayı ile karşılaşması onu hiçbir şekilde yıldırmaz. Doğru bildiğini yapmakta cesur davranır.





Güzel ahlaklı davranmaya itina eden insan, zaman zaman kendisine bu şekilde karşı çıkan, güzel ahlaktan vazgeçirmeye çalışan insanlarla karşılaşabilir. Kuran ayetleri incelendiğinde bu tür durumların imtihan ortamının bir özelliği olduğu daha iyi anlaşılır. Nitekim Kuran'da, iyilerin karşısında her zaman kötülerin bulunacağı ve bu kişilerin kötülüğü yeryüzüne yaymak isteyecekleri anlatılmaktadır. Bu amaç doğrultusunda hareket ettikleri için iyilik yapanları da engellemeye çalışırlar. Allah bu gerçeği birçok ayetiyle haber vermiştir:

… Allah'ın ayetlerini yalanlayandan ve (insanları) ondan alıkoyup-çevirenden daha zalim kimdir? Ayetlerimizden alıkoyup-çevirenlere, bu 'engelleme ve çevirmelerinden' dolayı pek çetin bir azabla karşılık vereceğiz. (Enam Suresi, 157)

Dini yalanlayanı gördün mü? İşte yetimi itip-kakan; yoksulu doyurmayı teşvik etmeyen odur. İşte (şu) namaz kılanların vay haline, ki onlar, namazlarında yanılgıdadırlar, onlar gösteriş yapmaktadırlar. Ve 'ufacık bir yardımı (veya zekatı) da engellemektedirler. (Maun Suresi, 1-7)

Allah inkar eden insanların, iyilikleri, hayırlı davranışları engellemek için ciddi bir çaba göstereceklerine Kuran'da dikkat çeker. Ancak bu çabanın iyi olanlarla kötülerin birbirinden ayrılmasına vesile olarak, yine inananların hayrına sonuçlanacağı da ayetlerde haber verilir:

Gerçek şu ki, inkar edenler, (insanları) Allah'ın yolundan engellemek için mallarını harcarlar; bundan böyle de harcayacaklar. Sonra bu, onlara yürek acısı olacaktır, sonra bozguna uğratılacaklardır. İnkar edenler sonunda cehenneme sürülüp toplanacaklardır. Bu, Allah'ın murdar olanı temizden ayırdetmesi; murdarı, bir kısmını bir kısmı üzerinde kılıp tümünü biriktirerek cehenneme atması içindir. İşte bunlar hüsrana uğrayanlardır. (Enfal Suresi, 36-37)

Bazı insanlar ise kötülerin etkisinde kalarak kötülük işlerler. İyilik yapmak istediklerinde arkadaşları onları garip karşılar; sözleri ve davranışlarıyla taciz etmeye kalkışırlar. Şeytanın etkisiyle kötülüğü güzel, iyiliği çirkin gösterirler. Zayıf iradeli, ürkek ve titrek kişiliğe sahip kimseler de kısa sürede etraflarındaki bu tarz kişilerin etkisinde kalarak güzel davranışlarda bulunmaktan vazgeçerler. Kötü ahlaka yatkın kimselere kolaylıkla uyum sağlarlar.

Etrafa uyum sağlamak ve doğru yolda olmayanların beğenisini kazanmak için doğru bildiklerinden feragat ederek kötü ahlakı seçen insan kendine çok büyük bir zarar vermektedir. İnsanlar tarafından kınanmamak, dışlanmamak için yanlış bir yolu tercih etmekte, kötülere uyum sağlayarak gerçekte kendisine zulmetmektedir. Dost kaybetmemek için kötü ahlaka göz yuman ve gerçek dostun yalnızca Allah olduğunu bilmeyen bu insanlar, aslında Allah'ın huzurunda küçük düştüklerinin ve ahirette kayba uğradıklarının farkında değillerdir.

Oysa Allah'ın sınırlarını gözetmede ve Kuran'da emredildiği gibi şefkatli, merhametli, adaletli, fedakar, tevekküllü, iyiliğe davet eden, hoşgörülü, uzlaştırıcı, hayır düşünen ve herşeyde hayır gören, güzel huylu bir insan olmada her ne pahasına olursa olsun kararlı ve cesur davrananları, küçük düşmek, dışlanmak şöyle dursun, Allah dünyada ve ahirette yüceltecek, onları haktan yüz çevirenlerin tümüne üstün kılacaktır.


http://www.kuranahlaki.com/









Helak Edilen Kavimlerin Kıssalarından İbret Almak

Yeryüzünde gezip dolaşmıyorlar mı? Böylece kendilerinden öncekilerin nasıl bir sona uğradıklarını görsünler. Onlar, güç bakımından kendilerinden daha üstün idiler, toprağı alt-üst etmişler (ekmişler, madenler, sular arayıp çıkarmışlar) ve onu, kendilerinin imar ettiğinden daha çok imar etmişlerdi. Elçileri de, onlara açık delillerle gelmişti. Demek ki Allah onlara zulmetmiyordu, ancak onlar kendi nefislerine zulmediyorlardı. (Rum Suresi, 9)

Helak olan tüm kavimlerin kendilerince Allah'a başkaldırmak, O'na ortak koşmak, yeryüzünde haksız yere büyüklenmek, insanların mallarını haksızlıkla yemek, cinsel sapmalara ve azgınlığa yönelmek gibi ortak bazı özellikleri vardı. Bir başka ortak özellikleri ise, yanlarındaki Müslümanlara karşı baskı ve zulüm uygulamalarıydı. Müslümanları sindirmek için her türlü yolu deniyorlardı.

Kuran'da bütün bunların hatırlatılmasındaki amaç, elbette tarih bilgisi vermek değildir. Kuran'da, peygamber kıssalarının "ibret" alınması için anlatıldığı bildirilir. Önceden helak olanlar, sonrakileri doğruya yöneltmelidir:

Kendilerinden önceki kuşaklardan nicelerini yıkıma uğratmamız, onları doğruya yöneltmedi mi? (Oysa bugün kendileri) onların kaldıkları yerlerde (tarihi kalıntıları üzerinde) gezinip durmaktadırlar. Şüphesiz bunda sağduyu sahipleri için ayetler vardır. (Taha Suresi, 128)

Eğer tüm bunlara "ibret" gözüyle bakarsak, bugün dünya toplumlarının bazı kesimlerinin de helak olmuş kavimlerden hiç de az sayılmayacak bir bozulma ve taşkınlık içinde olduğunu görebiliriz.

Özellikle "kavmin önde gelenlerinin" önemli bir bölümü, kıssalarda anlatılan helak olmuş kavimlerden pek farklı değildir. Bu kesimin, büyük çoğunluğu her türlü taşkınlığı ve sapkınlığı uygulamaktan çekinmemektedir.

Helaka uğrayan bütün kavimler, mutlaka doğal sebeplerle gelen afetler neticesinde cezalandırılmışlardır. Burada dikkat edilmesi gereken önemli bir nokta vardır. Günümüzde aşırı giden ve eski kavimlerin işlediği suçları işleyen toplumlar da, benzer yöntemlerle cezalandırılabilirler.

Unutulmamalıdır ki Allah, dilediği anda dilediği insanı ya da toplumu helak edebilir. Ya da dilediğini dünya hayatı boyunca normal bir şekilde yaşatır ancak ahirette dilediği şekilde azaplandırır. Kuran'da, bu konuda Rabbimiz şöyle hükmetmektedir:

İşte Biz, onların her birini kendi günahı ile yakalayıverdik. Böylece onlardan kiminin üstüne taş fırtınası gönderdik, kimini şiddetli bir çığlık sarıverdi, kimini yerin dibine geçirdik, kimini de suda boğduk. Allah onlara zulmedici değildi, ancak onlar kendi nefislerine zulmediyorlardı. (Ankebut Suresi, 40)









ÇEKİM GÜCÜ VE YÖRÜNGESEL HAREKETLER


Artık hayır; yemin ederim sinip dönen (gezegen)lere, bir akış içinde yerini alanlara; (Tekvir Suresi, 15-16)

Tekvir Suresi'nin 15. ayetinde geçen "hunnes" kelimesi, büzülüp sinen, gerileyen, geri dönen gibi anlamlara gelmektedir. 16. ayette "yerini alanlara" olarak çevrilmiş Arapça deyim ise "kunnes"tir. "Kanis" kelimesinin çoğulu olan "kunnes" ifadesi, belli güzergah, yuvaya girme, hareket halindeki cismin yuvası, yuvasına girip saklananlar anlamlarına gelir. Yine 16. ayette geçen "akış" kelimesi ise cereyan kökünden türeyen ve akıp giden anlamına gelen "cariye" kelimesinin çoğulu "cevar"dır. Bu kelimelerin anlamları dikkate alındığında, gezegenlerin çekim güçleri ve yörünge etrafındaki hareketlerine işaret edildiği düşünülebilir.

Yukarıdaki ayetlerde geçen bu kelimeler, çekim kuvvetlerinden kaynaklanan yörüngesel hareketleri tam olarak tarif etmektedir.

Bunlardan "hunnes" kelimesi ile, gezegenlerin gerek kendi çekirdeklerine doğru, gerekse Güneş Sistemi'nin merkezi olan Güneş'e doğru çekimlerine dikkat çekilmektedir. (En doğrusunu Allah bilir.) Çekim gücü evrende zaten var olan bir kuvvettir, ancak bu çekim gücünün matematiksel formüllerle ortaya konması, 17-18. yüzyıllarda yaşamış olan Isaac Newton tarafından mümkün olmuştur. Bir sonraki ayette geçen "elcevari" kelimesi de bu çekime karşı koyan merkezkaç kuvvetinden kaynaklanan yörüngesel hareketleri vurgulamaktadır. Kuşkusuz akıp gidenler anlamına gelen "elcevari" kelimesinin "hunnes" (merkeze doğru çekilme, büzülme, sinme) ve "kunnes" (güzergah, yuvaya girme, hareket halindeki cismin yuvası) kelimeleri ile kullanılması, 1400 sene evvel bilinmesi mümkün olmayan önemli bir bilimsel gerçeğe dikkat çekmektedir. (En doğrusunu Allah bilir.) Ayrıca Kuran'da yemin edilen konulardan biri olan bu ayetler, konunun önemine dikkat çeken bir başka işarettir.






Tohumlar Toprağı Kazarak Nasıl Hareket Ederler?


Buğday başağı, parlak sarı rengi, uzun ince bir sap üzerinde sıralanmış tohumları ve sert diken gibi görünüm veren püskül biçimindeki kılçıkları ile oldukça estetik bir görünüme sahiptir. Ancak başağın estetik bir görünüm kazanmasında önemli bir payı olan bu kılçıklar sadece dekoratif amaçlı değildir. Bu kılçıkların üstlendikleri çok önemli bir görev daha vardır. Bu görev, tohumların dağılması ve yayılmasını sağlamaktır.

Peki, buğday kılçıkları bu önemli görevi tek başlarına nasıl yerine getirirler?




 
Buğday Tohumundaki Mükemmel Mekanizma

Bilim adamları buğday tohumunun hareket etme işlevini anlayabilmek için tohum dokusunun içinde kas sistemine benzeyen veya hareket etmeyi sağlayan herhangi farklı bir sistemin varlığını araştırmışlardır. Ancak elektron mikroskobu altında yapılan gözlemlerde bütün dokuların aynı olduğunu ve tohumun hareket etme özelliğinin, düşündükleri gibi kas dokusuna benzeyen bir sistemden kaynaklanmadığını anlamışlardır. Fakat kesitte önemli bir detay dikkatlerini çekmiştir. Bu detay, kılçık gövdelerinin sertliğini etkileyen muazzam bir özdirencin varlığıdır. Bir toplu iğne kalınlığındaki buğday kılçıklarının sağlamlık konusunda, sert keresteli bir ağaç olan ladin ağacı ile yarışabilecek kadar dayanıklı olması ise elbette büyük bir mucizedir.

Buğday Kılçıklarının Dayanaklı Olması Neden Önemlidir?

Havadaki nem oranı değiştikçe bu değişikliğin oluşturduğu farklılık, tıpkı termostattaki bobin tellerinin sıcaklığa tepki olarak kıvrılıp gevşemesi gibi buğday kılçıklarının da kıvrılıp düzleşmesini sağlar. Normal koşullarda bu kıvrılıp bükülme sırasında incecik kılçıkların kırılması beklenirken ağaç kadar sağlam olmaları kırılmalarını ve taneden kopup ayrılmalarını engeller. Kılçıkların bu şekilde kıvrılması ise tohuma bir kuvvet verir ve onu toprağın içine doğru iter.




 
Buğday Kılçıklarının Üzerindeki Taşlaşmış Tüycükler

Buğday başağından toprağa düşen tohumlar, tıpkı bir kazı makinesi gibi hareket ederek toprakta ilerler. Tohumun bu biçimde ilerlemesinde etkili olan bir diğer mekanizma kılçıklar üzerinde yer alan taşlaşmış tüylerin varlığıdır. Kılçıklar üzerindeki bu küçük tüycükler, havadaki günlük nem oranının değişmesinden etkilenen kılçıkların eğilip bükülmesi sırasında toprak parçalarına mandallanırlar ve yer kazıcı gibi açılıp kapanarak tıpkı bir çarkın dişlileri gibi hareket ederler.

Burada ilginç olan nokta tohumların bu ilerlemeyi toprak yüzeyinde yapmamaları ve toprağın altına indikten sonra taşlaşmış tüycüklerin tohumun tekrar yukarı çıkmasına engel olmalarıdır. Ancak aklı ve şuuru olmayan, insan gözünün güçlükle seçebileceği küçüklükteki tüycükler, toprak yüzeyi üzerinde ilerlemenin tehlikeli olduğunu, burada tohumları yiyebilecek canlıların bulunduğunu, yüzeyde tohumun ateşten ya da kuraklıktan etkilenebileceğini, bu nedenle en güvenli yerin toprağın altı olduğunu nereden bilebilirler? Elbette bu soruya verilecek tek cevap Yüce Allah’ın ilhamıdır. Yüce Allah bu gerçeği Kuran ayetlerinde şöyle haber verir:

“Şimdi ekmekte olduğunuz (tohum)u gördünüz mü? Onu sizler mi bitiriyorsunuz, yoksa bitiren Biz miyiz? Eğer dilemiş olsaydık, gerçekten onu bir ot kırıntısı kılardık; böylelikle şaşar-kalırdınız.” (Vakıa Suresi, 63-65)

Buğday Tohumunun Düşündürdükleri

“Taneyi ve çekirdeği yaran şüphesiz Allah'tır. O, diriyi ölüden çıkarır, ölüyü de diriden çıkarır. İşte Allah budur. Öyleyse nasıl oluyor da çevriliyorsunuz?” (Enam Suresi, 95)

Yüce Allah’ın yukarıdaki ayette haber verdiği gibi tohumlar buğday başağından toprağa düştükleri zaman ölüdürler. Çünkü ana gövdeden ve köklerden ayrıldıkları için dokuları besin maddelerinden uzak kalmıştır. Dışarıdan bakıldığında artık bu tohum için hayatın bittiği ve artık tohumun bir işlev göremeyeceği düşünülebilir. Ancak bu buğday tohumu, enerjisini havadan alan bir robot gibi hareket eder. Ölü tohum tıpkı bir motor gibi günlük nemden enerji alır. Kılçıklar bu nemi tohumun toprağın derinliklerine doğru ilerleyebilmesi için kusursuz bir mekanizmayla kullanırlar ve tohum yüzen bir kurbağanın ayak vuruşlarına benzer biçimde toprağın içinde ilerler. Toprağın derinliklerinde uygun bir yer bulduğunda çimlenir ve tekrar hayata geri döner. Havadaki nemle hareket eden bu mükemmel sistemin varlığı elbette çok mucizevidir. Çünkü:

Küçücük bir tohum tanesi nasıl olur da üzerindeki kılçıkların eğilip bükülmesi için gerekli olan elastikiyet katsayısını hesaplayabilir ve aynı zamanda bir çarkın dişlileri gibi hareket edebilen taşlaşmış tüycüklere sahip olur?

Taşlaşmış tüycüklerin ana malzemesi olan silisyum, bitki dokularının normal bir parçası olmadığı halde, nasıl olur da  tohum büyürken üst deri hücreleri bu maddeyi üretir?

Kılçıklardaki lifler bir ağaç kadar sağlam olabilecek özdirenç katsayısını oluşturmak için her zaman nasıl doğru bir şekilde dizilebilirler?

Bu sorulara evrimcilerin verdikleri tek cevap tesadüflerdir. Ancak bu kusursuz sistemi açıklamak için tesadüflerin arkasına sığınmak bilimle bağdaşmayacak kadar ilkel bir düşüncedir. Ayrıca bunların uzun süreyi kapsayan zaman dilimi içinde aşama aşama gerçekleştiğini iddia etmek de büyük bir gaflettir. Çünkü bu parçalardan biri bile eksik olsa mekanizma işe yaramayacak ve hareket sağlanmayacaktır. Tüm bu mükemmel detayları yaratan Yüce Allah'tır. Toprağa düşen her tohum, Yüce Allah'ın ilmi ile kuşatılmıştır, Rabbimiz'in ilmi ile büyüyüp gelişir ve bitki haline gelir. Rabbimiz bir Kuran ayetinde her bir tohum tanesi ile ilgili bilginin Kendi Katında kayıtlı olduğunu şöyle haber vermiştir:   

“Gaybın anahtarları O'nun Katındadır, O'ndan başka hiç kimse gaybı bilmez. Karada ve denizde olanların tümünü O bilir, O, bilmeksizin bir yaprak dahi düşmez; yerin karanlıklarındaki bir tane, yaş ve kuru dışta olmamak üzere hepsi (ve herşey) apaçık bir kitaptadır.” (Enam Suresi, 59)


Kaynaklar:
http://creationsafaris.com/crev200705.htm#plant133
Elbaum, Zaltzman, Burgert and Fratzl, “The Role of Wheat Awns in the Seed Dispersal Unit,” Science, 11 May 2007: Vol. 316. no. 5826, pp. 884-886, DOI: 10.1126/science.1140097.


www.bilgilerdunyasi.net











Müslümanların Birbirleri ile Savaşmaları


İki büyük İslam ordusu birbirleriyle harp etmedikçe kıyamet kopmayacaktır. (Ölüm-Kıyamet-Ahiret ve Ahirzaman Alametleri, s. 454, no.831)

O günlerde araları bozuk olan müminler Deccalin hedefi olmaktan kurtulamazlar. (Hakim, Müstedrek, 4:529-530; Hz. Mehdi ve Deccal, s. 93)

Hz. Ebu Hureyre (ra) anlatıyor: Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Müslümanlardan iki grup aralarında savaşmadıkça Kıyamet kopmaz. Bunlar aralarında büyük bir savaş yaparlar, fakat dâvaları birdir." (Buhari, Fiten: 24, Menakıb: 25, İstitabe: 8; Müslim, İman: 248, Fiten: 17)

Peygamberimiz (sav) 1400 sene önce bildirdiği bu hadislerinde günümüzde yaşanacak olan bazı olaylara dikkat çekmiştir. Nitekim hadislerde haber verildiği gibi Hicri 1400 yıllarının başından itibaren bazı Müslüman ülkeler arasında savaş ve çatışmalar yaşanmıştır. İran-Irak savaşı, Irak'ın 1990 yılında Kuveyt'i işgali bu savaşlara örnektir.






 




Kıyamet Alametleri

Tarih boyunca pekçok insan içinde yaşadığı evrenin sonsuza kadar var olacağını sanmıştır. Bu yanılgı, çok tanrılı Sümer ve Mısır dinlerinin, maddeci Yunan felsefelerinin de bel kemiğini oluşturmuştur. Bu batıl inancın en önemli nedeni ise pek çok kimsenin, hak dinlerin bildirdiği gerçeklerden habersiz olması ya da bu gerçeklere yüz çevirmesidir.

Geçmiş dönemlerdeki yetersiz bilim ve teknoloji düzeyi de insanların böyle yanlış bir anlayışa kapılmalarında etkili olmuştur. Oysa günümüzde, evrenin bir başlangıcı olduğu ve gelecekte de mutlaka bir sonunun olacağı bilimsel olarak ispatlanmıştır. Bu büyük gerçek günümüzden 1400 yıl önce gönderilmiş olan Yüce Kitabımız Kuran-ı Kerim'de de açık bir biçimde haber verilmektedir: Evren bir gün kesinlikle son bulacaktır. Diğer bir deyimle, "Kıyamet mutlaka kopacaktır ve bunda hiçbir şüphe yoktur."

Bu filmde, Peygamberimizin (sav) kıyametin yaklaşmasına doğru gerçekleşeceği bildirdiği belli başlı alametler anlatılmaktadır.


















PELİKAN KAFATASI


YAŞ:                46 milyon yıllık

DÖNEM:            Eosen

BULUNDUĞU YER:
    Fu Jian, Çin











Fosil bulguları, bugün yaşayan pelikanların sahip olduğu tüm özelliklere, milyonlarca yıl önce yaşamış olanların da sahip olduklarını göstermektedir. Diğer tüm canlılar gibi pelikanların da evrim geçirmediğini ispatlayan bu durum, Darwinistleri bir kez daha yenilgiye mahkum etmektedir.


YAŞAYAN ÖRNEĞİ









www.cocuklaricin.net

Yüce Allah’ın yaratışındaki kusursuzluğun ve üstünlüğün, çocukların da anlayabileceği birbirinden güzel örneklerle anlatıldığı bu siteden, siz de çocuklarınızı, yakınlarınızı ve ilgisini çekeceğini düşündüğünüz tanıdıklarınızı haberdar edebilirsiniz.

Uçsuz bucaksız uzayın derinliklerindeki sırlardan, düşmanlarını korkutmak için ışık üreten deniz canlılarına; altıgen petekler yapan arılardan, her bir cinsinin kendine ait bir ağ örme tekniğine sahip olan örümceklere kadar pek çok ilginç bilgi bu sitede çocuklara sunuluyor.

“Bunları Biliyor Musunuz?” bölümünde çocuklara son derece hayranlık uyandırıcı bilgiler veriliyor.

Her hafta yenilenen “Haftanın Sorusu” kısmında ise çocukların öğrendikleri bilgileri daha da pekiştirmeleri sağlanıyor. “Sakın Unutmayın” kısmında ise her şeyi Allah’ın yarattığı ve her şeyin O’nun kontrolünde geliştiği vurgulanıyor.












Masaüstü Görünümü