Harun Yahya

Türk İslam Birliği için önemli bir adım Kafkas ittifakı


 

Sayın Adnan Oktar'ın çok yönlü ilmi çalışmalarını ve Türk-İslam Birliği'nin kurulmasının aciliyetini ve önemini vurgulayan açıklamalarını takiben, bu birliğin tesis edilmesi yolunda her geçen gün önemli bir gelişme yaşanıyor. Son birkaç ay içinde, Türk Birliği Meclisi'nin kurulması, yapılan D8 ve İslam Konferansı Teşkilatı toplantılarında temel konu olarak İslam Birliği'nin işlenmesi, Müslüman aleminin dört bir yanından    birlik seslerinin yükselmesi, Sayın Ahmedinejad'ın, Türkiye ziyareti sırasında Sünni imamın arkasında namaz kılarak Sünni-şii ittifakını destekleyen tavırları ve açıklamaları bu gelişme-lerden sadece birkaçı…

 

Bu önemli gelişmelere geçtiğimiz ay bir yenisi daha eklendi ve Türkiye, Kafkasya'ya barış ve istikrar getirecek çok önemli bir projenin öncülüğünü yaptı.

 

Sayın Adnan Oktar gerek yazdığı kitap ve makalelerinde gerekse basına yaptığı açıklamalarında, her fırsatta kardeşliğin ve dostluğun önemi üzerinde durmakta, her türlü anlaşmazlık ve sorunun sevgi ve muhabbetle hemen çözüme kavuşacağını ifade etmektedir. Özellikle son dönemlerde çeşitli televizyon kanallarıyla yaptığı röportajlarda, Türk İslam Birliği vesilesiyle tüm dünyaya dostluğun hakim olacağına dikkat çekmekte, bunun için de öncelikli olarak Kafkas İttifakı’nın gerçekleştirilmesi gerektiğini dile getirmektedir.

 

Geçtiğimiz ay Sayın Adnan Oktar’ın uzun yıllardır vurguladığı Kafkas İttifakı’nın gerçekleştirilmesi yolunda önemli bir gelişme yaşandı: Sayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Rusya'yı ve ardından Gürcistan'ı ziyaretiyle, Kafkas İttifakı olarak adlandırılan proje hayata geçirildi. Bu projenin, Sayın Adnan Oktar'ın Türk-İslam Birliği'nin ilk önce Kafkasya'dan başlayacağını ifade etmesinin hemen ardından gerçekleşmesi ise oldukça dikkat çekici bir gelişmedir. Basında "Türkiye'nin Başarısı" olarak adlandırılan bu önemli ittifak girişiminin temel prensipleri de, Sayın Adnan Oktar'ın açıklamalarında üzerinde durduğu konularla büyük paralellik göstermektedir:

 

• Devletlerin egemen eşitliği ve egemenliğin özündeki haklara saygı,

• Sınırların dokunulmazlığı,

• Devletlerin toprak bütünlüğüne saygı,

• Uyuşmazlıkların barışçı yollarla çözülmesi,

• İç işlerine karışmama,

• Düşünce, vicdan, din ve inanç özgürlükleri de dahil olmak üzere insan haklarına ve temel özgürlüklerine saygı,

• Devletler arasında işbirliği….

 

SAYIN ADNAN OKTAR'IN ESERLERİNDEN FAYDALANILARAK HAZIRLANAN İLANLARDA TÜRK-İSLAM BİRLİĞİ'NİN NASIL OLMASI GEREKTİĞİ ŞÖYLE TASVİR EDİLMİŞTİR:

 

Türk-İslam Birliği, bir sevgi birliğidir. Muhabbet birliğidir, gönül birliğidir. Bu birliğin temeli, sevgi, fedakarlık, yardımseverlik, merhamet, hoşgörü, anlayış ve uzlaşıdır...

 

Türk-İslam Birliği'nde fikir ve ifade özgürlüğü vardır. Her düşünceden ve inançtan insan hiçbir baskı ve zor ortamı olmadan fikirlerini ifade edebilir. Bu insanların hakları her yönüyle korunur, herkesin düşüncesi hoşgörü ile karşılanır...

 

Türk-İslam Birliği dünyaya barış getirecektir. Türk-İslam Birliği öncelikle Müslüman ülkeler arasındaki anlaşmazlıkları çözüp İslam dünyasına sulh getirecek, öte yandan dünya genelinde çatışma ve savaşı kışkırtan her türlü hareketin karşısında yer alacak, savaşı körükleyen her türlü girişime karşı engelleyici bir güç olacaktır.

 

SAYIN ADNAN OKTAR'IN HAZİRAN 2008’DE AZERBAYCAN TELEVİZYONUNA YAPTIĞI AÇIKLAMADAN BİR BÖLÜM

 

Muhabir: Sizin düşünceniz nedir Azerbaycan’la ilgili?

 

Adnan Oktar: “İki devlet tek millet. Bir kere iki taraf da Türk, iki taraf da Müslüman. Tamamen suni bir ayırım var. Yani Ankara ile Konya’yı ayırmış gibi bir şey oldu. Bu ne kadar mantıklı olursa iki ülkenin ayrı olması da o kadar mantıklı şu an. O Karabağ sorununun Ermenistan ile akılcı görüşmelerle mutlaka bir an önce çözülmesi gerekiyor. Çünkü bu onların da lehine. Yani Türkiye’yi karşısına almak, Azerbaycan’ı karşısına almak, Ermenistan için en son düşünülmesi gereken bir şeydir. En hatalı harekettir. Türkiye’yi de Azerbaycan’ı da kendine dost bilip, yakın bilip onların desteğini araması gerekiyor. Onun için bu Karabağ sorununun bir an önce hallolması çok hayati. Türkiye ile bağı sağlayan yoldur. Çok hayati. Bu olmayacak şey değil. Çok kolay yapılır. Yani diplomatik bir düzenleme ile çok kolay yapılır. Ama azmetmek lazım. Bu yolu açalım. Ermenistan’a biz destek olalım. Ekonomisini canlandıralım. Gelin bizde çalışın. Biz de, sizde çalışalım. Gelin Azerbaycan’da istediğiniz gibi gelişin. Çalışma yapın ne yapıyorsanız yapın. Azeriler de gitsin sizin toprağınızda çalışsın. Ama şurayı bir halledelim. İki devlet bir millet de bir oluşsun.”

 

SAYIN ADNAN OKTAR'IN KONUYLA İLGİLİ AÇIKLAMALARI

 

Denge TV, Nisan 2008

"HERKESİN YİNE DEVLETİ DURSUN, AMA BİR MANEVİ BİRLİK OLUŞSUN. Bir Türk-İslam Birliği. Çünkü bütün Türk ülkeleri de hepsi Müslüman’dır. Büyük bir coğrafyada çok büyük bir denge unsuru olur bu. Bir kere bunun en büyük faydası; terör hemen anında durur. Terör diye bir konu kalmaz. Yani dünyadan silinir terör bir. İkincisi ekonomi müthiş canlanır. Fakat en önemlisi manevi ferahlık ve huzur meydana gelir. Yani herkesin kafası dingin olur. Dinsiz de rahat eder, dindar da rahat eder.”

 

Azerbaycan TV, Haziran 2008

"Bu bir gönül birliği. BENİM DÜŞÜNDÜĞÜM TÜRK-İSLAM BİRLİĞİ'NDE BÜTÜN DEVLETLER MİLLİ DEVLET OLARAK KALIYOR. Bu bir gönül birliği yani bir sevgi birliği, muhabbet birliği ve ortak akıl birliği… Mesela bir yerde bir terör olduğunda ortak karar alıp ortadan kaldırmak. Mesela ekonomik bir çıkmaz olduğunda ortak karar alıp bunu çözmek. Ama burada şiddetli bir aşk gerekir. Şiddetli bir coşku gerekir. Yani öyle resmiyetle olmaz bunlar. Bunlar coşkuyla heyecanla olur. Yani bir ülkeyi kurtarmaya kalkmak. Bir yerde terör olduğunda topluca karar vermek, bunlar aşk gerektirir..."

 

Konya TV, Şubat 2008

Filistin'in kurtuluşu bize bağlı, İsrail’in kurtuluşu da bize bağlı, İsrail de bizle rahat edebilecek durumda, Ermenistan da, Türkistan da, Tacikistan da, İran da, Pakistan da hepsi bizle kurtulacak görünüyor. Fas, Tunus, Cezayir bayram yaparlar Türkiye lider olursa. ONUN İÇİN BU GÖREVİ ARTIK GECİKTİRMEYELİM. TÜRKİYE BU GÖREVE BİR TALİP OLSUN. Bakın kimse itiraz edecek mi? Türkiye çıksın desin, "Biz talibiz bu göreve", "Hayır arkadaş, ben bunu kabul etmiyorum" diyen kimse çıkmayacak. Herkes bunu istiyor."

 

SAYIN ADNAN OKTAR TÜRK MİLLETİ'NİN ERMENİLERE BAKIŞ AÇISINI ŞU ŞEKİLDE ANLATMAKTADIR:

 

"ONLAR DA BİZİM KARDEŞİMİZ, iç içe olalım. Ticaretimiz, sanat çalışmalarımız, kültür, bilim çalışmalarımız iç içe olsun. Sanatta, bilimde, teknolojide, her konuda birbirimize ihtiyacımız var. Niye ayrı gayrı olsun? Beraber üniversiteler kuralım, fabrikalar kuralım, bilim merkezleri kuralım. Biz Ermenistan'da üniversite kuralım, Ermenistan burada üniversite kursun. Bilim gelişsin, sanat gelişsin. Demir perdeler, taş duvarlar devri geçti artık, bunlar yıkılsın." (Azerbaycan Respublica TV, Eylül 2008)

 

"Ermeniler, onlar bizim kardeşlerimizdir. Onlar da bizim canımız inşaAllah. Ermenistan da inşaAllah Türk-İslam Birliği içerisinde yerini alacaktır. Boş yere kendilerini üzüyorlar. BİZ ONLARI KARDEŞ OLARAK GÖRÜYORUZ, DOST OLARAK GÖRÜYORUZ. İnşaAllah Türk İslam Birliği’nin o şefkatli kolları içerisinde onlar da yerlerini bulacaklardır. Huzur içerisinde yaşayacaklardır. Güvenlikleri sağlanacaktır. İnşaAllah. Ermenistan’ın bu güzel jesti, Ermenileri daha çok sevmemize sebep olacak inşaAllah. Dağlık Karabağ’dan çekilecekler, ama buna karşılık da Türkiye’ye de gelecekler, Azerbeycan’a da gidecekler, ticaret yapacaklar, oralara istedikleri gibi yerleşecekler. İsterlerse orada ibadetlerini hür olarak yapacaklar. Fakat bu bir kanayan yaradır. Dağlık Karabağ’ın işgal edilmesi, bunlar çok gereksiz lüzumsuz şeyler… Ermenilere karşı Türkiye’de bir kin ve nefret yoktur. Osmanlı döneminde en güzel, en kilit noktalara Ermeni kardeşlerimiz gelmiştir. En ünlü sanatçılar, en ünlü doktorlar Ermenilerden çıkmıştır. Ehli kitaptırlar. Tertemiz kardeşlerimiz onlar. Bu tip huzursuzluk duymaları son derece yersiz. KARŞILIKLI BİR UZLAŞMA OLSUN. İSLAMIYET’TE AF VARDIR, HIRİSTİYANLIK'TA DA VARDIR. KARŞILIKLI BİRBİRİMİZİ SEVELİM." (Erzincan TV, Temmuz 2008)    

 

Türk milletinin kimseye karşı düşmanca bir duygu beslemediğini belirten    Sayın Adnan Oktar,       geçmişte yaşananların geçmişte bırakılması      gerektiğini, 21. Yüzyılın sevgi ve barış çağı        olduğunu, Türk           milletinin geçmişte   yaşanan her türlü olumsuzluğu       unuttuğunu ve      affettiğini, Ermenilerin de komşularına karşı sevgi dolu, hoşgörülü ve affedici olması gerektiğini dile getirmektedir.

  

KAFKAS İTTİFAKI'NDA ERMENİSTAN

 

Kafkas İttifakı'yla ilgili basında yer alan haberlerde dikkat çeken önemli bir husus da, Ermenistan'a yapılan dostluk çağrısı ve Ermenistan'ın da bu birliğe davet edilmesiydi. Bundan kısa bir süre önce Sayın Adnan Oktar'ın eserlerinden faydalanılarak hazırlanan gazete ilanlarında, Azerbaycan-Türkiye ittifakı anlatılırken, Ermenistan'a karşı izlenmesi gereken politikanın da üzerinde durulmuştu. Bu ilanlarda, geçmişte yaşanılan anlaşmazlıkların bir kenara bırakılarak, geleceğe bakılması gerektiği ifade edilmiş ve her iki tarafın da üzerine düşen sorumluluklar dile getirilmişti. Ermenistan'ın mutlaka dostane bir politika izlemesi gerektiği, komşularıyla iyi ilişkiler içinde olmasının önemi, Türk-İslam Birliği'nin Ermenistan'ın lehine bir gelişme olduğu önemle vurgulanmıştı. 

 

Sayın Adnan Oktar da basınla yaptığı görüşmelerde bu konuların üzerinde önemle durmuştu. Tüm bunların ardından;

 

• Azerbaycan ve Ermenistan arasında, Türkiye'nin önderliğinde, tarihte      benzeri olmayan bir şekilde yakınlaşma başladı.

• Türkiye bölgedeki kültürel ve ekonomik her türlü yatırım ve projeye Ermenistan'ı da davet eden bir politika izledi.

• Ermenistan devlet yöneticileri de    örneğine bugüne kadar pek rastlanmayan dostluk mesajları vermeye başladılar ve mevcut anlaşmazlıkların diplomasi yoluyla çözülmesi gerektiğine yönelik açıklamalarda bulundular.

• Sayın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün Ermenistan ziyareti sırasında bu durum daha da belirgin hale geldi. Bu ziyaret sırasında Ermenilerin sözde soykırım iddialarını hiç gündeme getirmemeleri, sözde soykırım anıtının ışıklarını kapatmaları, Ermeni milli takımının armasından Ağrı Dağı sembolünün çıkarılması, Abdullah Gül ve beraberindeki resmi heyete iftar daveti verilmesi güzel gelişmelerdir.

 

Bu tarihi gelişmelerin her biri –Sayın Adnan Oktar'ın da sık sık ifade ettiği gibi- yakın gelecekte bölgede tarihi değişimler yaşanacağının ve Türkiye'nin bu dönemde hayati roller üstleneceğinin açık işaretidir. Allah'ın izniyle Türk-İslam aleminin Türkiye'nin önderliğinde tam anlamıyla birlik olması vakti artık çok yakındır ve bu birlik yalnız İslam coğrafyasına değil, tüm dünyaya güzellik sunacaktır.

 

SAYIN ADNAN OKTAR GÜRCİSTAN VE RUSYA ARASINDA YAŞANAN OLAYLARI NASIL YORUMLADI?

 

Türk-İslam Birliği’nin özellikle Ermenistan, Gürcistan, Rusya gibi ülkeler başta olmak üzere tüm bölgede güzellik ve aydınlığa vesile olacağını yıllardır birçok röportajında vurgulayan Sayın Adnan Oktar, Gürcistan ve Rusya arasında son dönemde gerçekleşen olayların gerçek kökenini de şöyle açıklamaktadır:

 

Azerbaycan Respublica TV, Eylül 2008

 

“Durduk yere Gürcistan Devlet Başkanı Saakaşvili’ye birileri bir şeyler fısıldıyor ve ortalık karışıyor. Rusya yapmadı bunu. Bunu yapan masonluktur. Çok açık bir masonik plan bu. İttihak Terakki döneminde Darwinizm’in ortaya çıkmasıyla bu fitne ruhu başladı. Osmanlı’nın gerilemesi de bu Darwinizm’in ortaya çıkmasından sonra şiddetlenmiştir biliyorsunuz. İnançsızlık, imansızlık bazı Osmanlı aydınları arasında yayılınca “Ne yapalım? Ne edelim? İslamiyet’le bu iş olmaz” dediler haşa. Ondan sonra inançlarını kaybedip Türk İslam ahlakını kabul etmediler. Ve Osmanlı kardeşlik anlayışını da ortadan kaldırmış oldular. Yani Osmanlı’yı dışarıdan yıkmadılar, içeriden yıktılar. İçerideki ve dışarıdaki masonların iş birliğiyle yapıldı bu. Fakat şu anda da bu Osmanlı ruhu içerisinde hiçbir ülkenin dışlanması doğru değil. Rusya’da yalnızlık korkusu var. Yalnızlığa itilme korkusu var. Bu bir savunma refleksi. Genelde kimin bir projesi varsa Rusya’yı dışlayan bir üslup kullanıyor. Bu doğru değil. Rusya büyük bir zaman diliminde Müslümanlara sıcak ve sevecen davranmıştır. Halen de Rusya’nın Müslümanlara karşı bağlılıkları ve onlara verdikleri hürriyetler ortada. İslam’ı ve Kuran’ı destekleyen politikaları çok ortada. Ben bizzat şahidim, çok gördüm. Böyle bir devleti yalnızlığa itmek sanki onları ölüme itiyor gibi olur. Ve bu çok yanlış olur. Her olayda Rusya’yı da olayın içine alan bir üslup olması lazım. Yani ülke dışlama politikasından vazgeçilmesi lazım özetle. O zaman ortalık sakinleşir. Bunun kökeninde İslam ahlakının tam yaşanması, sevginin çok şiddetli olması var. Karşı taraf tabii ki kin ve nefret içinde olabilir Allah diyor ki ayette, şeytandan Allah’a sığınırım: “İyilikle kötülük eşit olmaz. Sen, en güzel olan bir tarzda (kötülüğü) uzaklaştır; o zaman, (görürsün ki) seninle onun arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki sıcak bir dost(un) oluvermiştir.” (Fussilet Suresi, 34) Rusya’ya ısrarla sevgi ve saygı gösteren bir ülkeye Rusya terslik yapmaz. Ben buna inanmıyorum. Yaparsa da zaten Allah karşılığını verir. Öyle bir şey olmaz.”

 











 

 

 

 

Azerbaycan TV, Haziran 2008

 

“Her iki tarafta da sertlik var buna hiç gerek yok. Araya hemen bu tip durumlarda hakem konur ve olay hemen en makul şekline gelir. Kan dökmeye, olay çıkartmaya gerek yok. Yazık değil mi oradaki insanlara… Yaşlı insanlara, çocuklara büyük bir dehşet yaşatıldı. Bunların hiç olmaması gerekiyordu. Ama burada yapılacak en güzel şey şudur: Gürcistan’ın “Türkiye ile biz birleşelim” demesi lazım. Olay kökten halledilecek bir şey. Diyecekler ki iki devlet bir millet olarak Türkiye ile birleşelim. Biz Gürcüleri Türk kabul ediyoruz. Osetyalılar, Abhazlar kendileri nasıl isterse… Her ülkeyi, her topluluğu kendi haline bırakmak lazım, diyorlarsa “Biz Rusya’ya bağlı kalmak istiyoruz.” kalsınlar. Yani Rusya asil, aklı başında bir devlettir. Onlardan bu anlamda bir zarar gelmez. Beraber olmak istiyorlarsa olsunlar. Ama Gürcüler de Türklerle birlikte olmak birleşmek istiyorlarsa bu da olsun. Çok güzel olur.”

 

TÜRK-İSLAM BİRLİĞİ'NİN KURULMASININ BÖLGEDEKİ TÜM ÜLKELERİN LEHİNE BİR GELİŞME OLDUĞUNU ANLATAN SAYIN ADNAN OKTAR ŞÖYLE SÖYLEMEKTEDİR:

 

"Bu güç onların aleyhinde olmayacak ki. Yani, Rusya'nın daha zenginleşmesi demektir. Ermenistan'ın daha zenginleşmesi demektir. Ermenistan'da Rusya'da yeni yeni fabrikalar, yeni yeni tesisler demektir. Azerbaycan'ın petrollerinin, Türk petrollerinin, Türk madenlerinin Rusya'ya, Ermenistan'a satılması demektir ve onların her türlü imkanının daha çok artması demektir. Pazarları genişler, ticaretleri genişler. Askeri yönden risk kalkar çünkü Rusya'ya karşı düşman bir tavrı yok Türkiye'nin. Dost tavrı var." (Azerbaycan Gazete 525, Ağustos 2008)

 











 

 

 

 

"Bunun sonucunda Ermenistan zengin olacak, rahatlayacak, şu an fakir ve çok güçsüz, sanayileşmesi de çok zayıf ve huzurlu değiller. Ermenistan'da sıkıntı çok uzun süredir devam ediyor. Azerbaycan'la Türkiye’nin birleşmesi sonucunda Ermenistan şu halinin kat kat fazlası zengin olur ve çok rahat eder. Çünkü Türkiye orada yatırım yapacak, Azerbaycan orada yatırım yapacak, Avrupalı yatırımcılar orada yatırım yapacaklar. Ermenistan tanınmayacak şekilde hem zenginleşecek hem ileri gidecek, sanayide, sanatta, bilimde alabildiğine gelişmiş olacak. Bunu ister Ermenistan. Türkiye ve Azerbaycan birleşmesi Rusya ve Ermenistan'a karşı bir tehdit değil, bilakis tehdidi ortadan kaldıran, onları güvenceye kavuşturan bir sistem." (Azerbaycan Statenews, Ağustos 2008)  

   

Kafkasya’nın Jeopolitik Önemi Nedir?

 

Kafkasya, öncelikle Avrupa ve Asya'yı birbirinden ayıran sınır bölgesidir. Bu açıdan askeri bir önem taşımaktadır. Tarihte Asya'dan Avrupa'ya yapılmak istenen bütün askeri harekatlar Kafkasya üzerinden yapılmıştır. Günümüze kadar var olan birçok büyük devlet, sınırlarını bu coğrafyaya dayandırarak, doğal bir savunma barikatına sahip olmak istemiştir.

 

Aynı zamanda Kafkasya, Orta ve Batı Avrupa ile Ön Asya arasındaki ticari ve kültürel alış verişi sağlamaktadır. Bütün bu etkenler, bölgenin yüzyıllar boyunca çok değişik milletlerin işgaline uğramasına ve böylelikle de çeşitli medeniyetlerin gelişmesine sebep olmuştur.

 

Doğal zenginliklere sahip olması ve coğrafyası sebebiyle Kafkasya, her zaman bir çatışma ortamı olmuştur. Bölgeyle ilgili ileriye yönelik hedefleri olan devletler de buradaki siyasi istikrarsızlığı desteklemişlerdir. Bu durumun tek istisnası, Osmanlı Devleti Nizamı'nın bölgeye hakim olduğu dönemdir. Bu dönemde, coğrafi şartlarla bölünmüş olan etnik yapıda asla bir sorun yaşanmamış, aksine bölge halkları, Devlet-i Aliye'yi (Osmanlı İmparatorluğu’nu) oluşturan en temel unsurlar olmuşlardır. Bu bakımdan bölgenin Türk tarihinde çok farklı bir yeri vardır.

 

 “Enerji Koridoru” Ne Demektir? Neden Uluslararası İlişkilerde Belirleyici Rol Oynar?

 

Bugün dünya üzerindeki petrol kaynaklarının belli başlı iki sahada bulunduğunu görüyoruz. Bunlardan birincisi Ortadoğu'daki petrol havzaları, diğeri Orta Asya'daki petrol havzalarıdır. Petrolün kaynak olarak öneminin yanında, ihtiyaç duyulduğu pazara ulaştırılması da önemli bir sorundur. Gerçekten de Orta Asya'daki petrol kaynaklarından, Avrupa'ya petrol sevkiyatı uzun ve güç bir işlemdir. Enerji kaynaklarıyla tüketim merkezlerini buluşturan boru hatları, geçtiği güzergahları da önemli hale getirmektedir. Bu işlemin yapıldığı güzergahı elinde tutan devlet, çok büyük bir askeri ve ticari gücü elinde tutuyor demektir. Kafkasya'nın önemi, bu noktada ortaya çıkmaktadır.

 

Petrolün uluslararası siyasetin ilkelerini belirlemeye başladığı 20. yüzyıla kadar; Kafkasya, doğudan batıya uzanan Kürk ve İpek Yolu ticaretinin ana güzergahıydı. Enerji kaynaklarının egemenliğine dayalı bir siyasi anlayışın dünya siyasetine yerleşmesiyle, Hazar havzası ve Orta Asya'dan Avrupa'ya nakledilen doğalgazın ve petrolün geçiş yolundaki enerji koridorunun önemi artmıştır. Dolayısıyla Kafkasya'nın bir petrol havzası olmasının yanı sıra Basra Körfezi'ni de kontrol eden jeopolitik bir konuma sahip olması, "neden Kafkasya" sorusunun da cevabı olmaktadır.

 

Türkiye Neden Enerji Koridorunun Anahtar Ülkesidir?

 

Türkiye Devleti, enerji kaynakları son derece zengin olan ülkelerle sınır durumundadır. Dünya üzerindeki ispatlanmış petrol ve gaz rezervlerinin dörtte üçü Türkiye'nin çevresindedir. Doğalgaz ve petrol zengini olan Orta Asya ve Ortadoğu ülkeleri ile enerji ihtiyacı olan sanayileşmiş Batı ülkeleri arasında, Anadolu yarımadasının en güvenli koridor olduğu herkes tarafından kabul edilmektedir. Bu da Türkiye'yi 21. yüzyılın "enerji koridorunun anahtarı" yapmaktadır. Ülkemizin enerji yataklarının, doğal geçiş kapısı olma özelliğine sahip olması, ülkemize yaşanan ekonomik daralmayı aşma fırsatını da sunmaktadır.

 

Bunun yanında Türkiye, Kafkaslar'da istikrarı sağlayabilecek tek ülkedir. Bölgeyle olan etnik, dil ve kültürel bağları halen devam etmektedir. Kafkas halkları da Osmanlı Nizamı'nın bölgede sağladığı güven ve huzur ortamına özlem duymaktadırlar. Bunların yanı sıra Türkiye Cumhuriyeti topraklarında da çok yüksek rakamlarda Çeçen, Gürcü ve Abhaz gibi Kafkas asıllı vatandaşlarımızın yaşadığı düşünülecek olursa, bölgedeki gerginliğin çözümünde Türkiye'nin çok aktif bir rol oynamasının gerekliliği daha iyi anlaşılır.

Masaüstü Görünümü