Harun Yahya

Darwinizmin Yıkılan Efsaneleri ve Bilimin Doğru Tanımı



Günümüzde evrim teorisini savunan gazeteciler, yazarlar, düşünürler, bilim adamları, akademisyenler ya da üniversite öğrencileri arasında bir anket yapılsa ve "Neden evrim teorisine inanıyorsunuz, bu teorinin kanıtları nelerdir?" diye sorulsa, çoğunluğun vereceği cevap büyük olasılıkla, gerçekte hepsi bilim dışı birer yanılgı olan bazı "efsane"ler olacaktır. Bu efsanelerin en yaygın olanları ve neden doğru olmadıkları aşağıdaki gibi sıralanabilir.


1) Evrim taraftarları, "bilim adamlarının yaptıkları deneyler, yaşamın kimyasal reaksiyonlarla kendi kendine başlayabileceğini göstermiştir" diye iddia ederler. Oysa bunu gösteren tek bir deney bile yoktur üstelik bunun teorik düzeyde bile mümkün olmadığı ortaya çıkmıştır.

2) Canlı fosillerinin, dünya üzerinde bir evrim süreci yaşandığını kanıtladığını zannederler. Ancak bunun tam tersine bütün fosiller, Darwin'in teorisiyle tamamen zıt bir "doğa tarihi" ortaya çıkarmış; canlı türlerinin evrim sürecinde kademe kademe ortaya çıkmadıklarını, bir anda kusursuz halleriyle yaratıldıklarını göstermiştir.

3) Ünlü fosil Archaeopteryx'in, sürüngenlerin kuşlara evrimleştiği iddialarını ispatladığını zannederler. Ancak Archaeopteryx'in, uçucu, gerçek bir kuş olduğu anlaşılmış ve onun atası olarak gösterilecek hiçbir sürüngen bulunamamıştır. Bu gerçeğin ortaya çıkmasıyla, evrimcilerin kuşların sürüngenlerden evrimleştiği iddiasını destekleyebildikleri tek bir delilleri dahi kalmamıştır.

4) Onlarca yıldır, "atın evrimi", evrim teorisinin en iyi belgelenmiş kanıtlarından biri olarak gösterilmeye çalışılmıştır. Oysa at serilerinin tam bir bilimsel fiyasko olduğu ortaya çıkmıştır. Farklı devirlerde yaşamış dört ayaklı memeliler küçükten büyüğe doğru dizilmiş ve bu hayali "at serileri" doğa tarihi müzelerinde sergilenmiştir. Son yıllardaki araştırmalar ise, at serilerindeki canlıların birbirlerinin atası olmadığını, sıralamaların çok hatalı olduğunu, atın atası olarak gösterilen canlıların gerçekte attan daha sonra ortaya çıktıklarını ortaya koymaktadır.

5) İngiltere'nin ünlü "Sanayi Devrimi Kelebeklerinin", doğal seleksiyonla evrimin yaşanmış bir kanıtı olduğunu sanırlar. Oysa Sanayi Devrimi sırasında kelebeklerin renklerinde gerçekleşen değişimlerin doğal seleksiyonla evrim olmadığı kesin olarak ortaya çıkmıştır. Bu kelebeklerin renkleri değişmemiş, sadece beyaz kelebekler daha çok sayıdayken, değişen çevre koşulları nedeniyle beyaz kelebeklerin sayısı azalmış, koyu renk kelebeklerin sayısında artış olmuştur. Bu hikayenin de tam bir bilim sahtekarlığı olduğu anlaşıldıktan sonra evrimcilerin sözde delillerinden biri daha geçerliliğini yitirmiştir.

6) İnsanın maymunlarla ortak bir atadan geldiğini gösteren "maymun adamlara" dair fosil kalıntılarının ve izlerin olduğunu iddia ederler. Oysa bu konudaki iddiaların tümü sadece önyargıya dayanmakta, evrimciler bile "insanın evrimi konusunda kanıt yok" demek zorunda kalmaktadırlar. Örneğin evrimci bir paleoantropolog olan Richard Leakey şöyle söylemektedir:


David Pilbeam hoşnutsuzlukla şöyle der: "Farklı bir bilim dalından zeki bir bilim adamını getirseniz ve ona elimizdeki yetersiz delilleri gösterseniz, kesinlikle 'bu konuyu unutun; devam etmek için yeterli dayanak yok' diyecektir." Ne David ne de insanın atasını araştıran diğerleri elbette ki bu tavsiyeye uymayacaklardır, ancak hepimiz bu kadar yetersiz delille sonuç çıkarmanın ne kadar tehlikeli olduğunun tamamen farkındayız..2

Leakey'in alıntısında sözünü ettiği bir başka evrimci paleontolog olan David Pilbeam ise bu konuda şu itirafta bulunmuştur:

Benim tereddütlerim sadece bu kitabı (Richard Leakey'in Kökler isimli kitabı) değil, paleoantropolojinin bütün ilgi alanını ve metodlarını kapsıyor. Yayınlanan kitaplar şunu söylemeye çekiniyorlar ki, ben de dahil olmak üzere kuşaklar boyu insan evrimini araştıran kişiler karanlık içinde çırpınıyorlar. Elimizde olan bilgiler, teorilerimizi şekillendirmek için son derece güvenilmez ve yetersiz. 3

İnsanın sözde atası olduğu iddia edilen fosillerin ya soyu tükenmiş bir maymun türüne veya farklı bir insan ırkına ait olduğu ortaya çıkmaktadır. Sonuç olarak, evrimcilerin insanın maymunla ortak bir atadan evrimleştiği iddialarını delillendirebildikleri bir tek kanıtları dahi bulunmamaktadır.




Jonathan Wells



Amerikalı biyolog Jonathan Wells ve kitabı: "Evrimin İkonları: Bilim mi Efsane mi? Evrim Hakkında Öğrettiğimiz Şeylerin Çoğu Neden Yanlış?"





7) İnsanla diğer canlıların embriyolarının anne rahminde (veya yumurtada) aynı "evrim süreci"ni geçirdiklerini, hatta insan embriyosunun sonradan kaybolan solungaçlarının olduğunu zannederler. (Bu iddianın büyük bir bilim sahtekarlığına dayandığı ve tümüyle asılsız olduğu delilleriyle gösterilmiştir. İddianın sahibi olan Haeckel adlı evrimci bilim adamı, embriyo çizimlerinde kasıtlı değişiklikler yapmış, embriyoları birbirine benzer göstermeye çalışmıştır. Artık evrimciler dahi bu iddiayı bilim dışı bir sahtekarlık olarak kabul etmektedirler.

8) İnsanda ve diğer canlılarda işlevsiz, "körelmiş" organlar olduğunu zannederler. Hatta DNA'nın bile büyük kısmının işlevsiz, "Hurda DNA" olduğunu sanırlar. Oysa bütün bu iddiaların, bilimsel cehaletten doğduğu anlaşılmış, zaman geçtikçe ve bilim ilerledikçe hem organların hem de genlerin tümünün işlevsel olduğu ortaya çıkmıştır. Bu gerçek ise, canlıların sözde evrim sürecinde kullanmadıkları için körelen organlara sahip olmadıklarını, tüm organları ve yapıları ile, kusursuz olarak yaratıldıklarını, tesadüflerin eseri olamayacaklarını göstermektedir.

9) Bir canlı türünün kendi içinde yaşadığı "varyasyonu" (çeşitliliği) -örneğin Galapagos Adaları'ndaki ispinozların farklı gaga yapılarını- çok güçlü bir evrim kanıtı zannederler. Oysa bunun evrimin delili olamayacağı bilinmektedir. Gaga yapılarındaki farklılıklar gibi "mikro" düzeydeki değişimler yeni biyolojik bilgi, yani yeni organlar üretemez; dolayısıyla evrim sağlayamaz. Sonuç olarak bugün neo-Darwinistler dahi, bir canlı türü içindeki bazı çeşitlenmelerin evrime neden olamayacağını kabul etmektedirler.

10) Meyve sinekleri üzerinde yapılan deneylerde gerçekleştirilen mutasyonlarla yeni canlı türleri üretilebildiğini zannederler. Oysa bu deneylerde sadece sakat ve kısır bireyler üretilmekte, hiçbir yararlı mutasyon gözlemlenmemektedir. Akıl ve bilgi sahibi, uzman bilim adamları kontrolündeki mutasyonlarda dahi yeni türler üretilememesi, evrimin değil, evrimin olmadığının delilidir. Dolayısıyla mutasyonların da evrimin delili olarak gösterilmesi imkansızdır.




Jonathan Wells



Evrim teorisi 19. yüzyılın sonlarından bu yana Batılı ülkelerin eğitim sistemlerine girdi ve genç nesillere sözde bilimsel bir gerçek gibi öğretildi. Ama gerçekte öğretilenler, bilime aykırı "ikon"lardı.





Aslında "neden evrim teorisine inanıyorsunuz" sorusu karşısında, ankete katılanların büyük bölümü, bu saydığımız sözde delillerin de çok azını, çok yüzeysel biçimde biliyor olacaklardır. Bir zamanlar bir gazete veya dergi köşesinde okudukları, lise öğretmenlerinden dinledikleri, evrimci kaynaklarda gördükleri bu "efsane"ler onları bir kez evrimin olduğuna ikna etmiştir ve bir daha da bunları sorgulamaya gerek görmemişlerdir.

Oysa, üstteki sözde delillerin her biri tamamen çürüktür.

Bu bir iddia değil, evrim teorisini eleştiren bilim adamlarının somut kanıtlarla açıkça ispat ettikleri bir gerçektir. Bu kitabın ilerleyen sayfalarında da aynı gerçek yine açıklanacaktır.

Darwinizm'i eleştiren önemli isimlerden biri olan Amerikalı biyolog Jonathan Wells4, pek çok evrim taraftarının ezbere bildiği ama aslında hepsi de kökten yanlış birer batıl inanç olan söz konusu evrim efsanelerini "evrimin ikonları" olarak tanımlar. İkon, bazı batıl dinlerde yer alan ve o inancın kutsal saydığı kavramları temsil eden ve mensuplarına hatırlatan sembollere verilen isimdir. Ateist bir din olan5 evrim teorisinin bağlılarının inançlarını ayakta tutmak için kullandığı ikonlar ise; "maymun adam" çizimleri, "insan embriyosundaki solungaçlar" gibi gerçekte birer bilim sahtekarlığından ibaret olan şekiller ve üstte saydığımız ve her biri asılsız olan efsanelerdir. Wells, Icons of Evolution: Science or Myth? Why Much of What We Teach About Evolution Is Wrong? (Evrimin İkonları: Bilim mi Efsane mi? Evrim Hakkında Öğrettiğimiz Şeylerin Çoğu Neden Yanlış?) adlı kitabında, burada saydığımız efsanelere paralel olan 10 tane "evrim ikonu" sayar ve bunların neden çürük olduğunu detaylı olarak anlatır.

Bu efsanelerin hepsi bugün çökmüş durumdadır. Yerlerine evrimciler tarafından öne sürülen hiçbir yeni kanıt da yoktur.

Bu nedenledir ki Darwinizm, 19. yüzyılın yetersiz bilimsel düzeyi içinde "bir zamanlar" bazı insanlara ikna edici gibi görünen, ancak maskesi 21. yüzyılda tamamen düşürülmüş, köhne ve çürük bir teoridir.

Din ve Bilim Konusu






Jonathan Wells



Benjamin Wiker'ın kitabı





Darwinizm'in yıkılan efsanelerini ilerleyen sayfalarda inceleyeceğiz. Ancak bundan önce, pek çok evrim taraftarını bu teoriye bağlayan bir başka nedeni daha ele almak -ve çürütmek- gerekmektedir.

Bu neden, "din ve bilim çatışması" denen sahte şablondur. Bu gerçek dışı şablonu savunanlar evrim teorisinin, bilimsel kanıtları olan, "bilim adamları"tarafından ortak bir kanaatle kabul edilen bir gerçek olduğunu iddia ederler. Yaratılış gerçeğini ise bilimden ayrı yalnızca inancın bir gereği olarak öne sürerler. Oysa bu iddiaları tamamen gerçek dışıdır. Bu konuda örnek olarak ABD'de evrim teorisinin okullarda nasıl okutulması gerektiği konusunda sürdürülen tartışmayı verebiliriz. Bu tartışma tamamen bilimsel düzeyde geçmesine rağmen, "kiliseler ile bilim adamlarının uyuşmazlığı" gibi gösterilmeye çalışılmaktadır. Türkiye'de de bir kısım medya organlarında ve yayınlarda bu konuda yayınlanan haberlere veya bu gazetelerin köşe yazarlarının bir bölümünün bu konudaki makalelerine bakıldığında, hepsinin aynı yüzeysel ve yanlış şablonu kullandıkları görülecektir.

Bu şablon, aşağıdaki nedenlerle, tamamen yanlıştır:

Öncelikle yaratılış, bilimsel delillerle savunulmaktadır. Bugün dünyada süren evrim-yaratılış tartışması, "bilim adamları ile kiliseler" arasında değil, evrim teorisine inanmakta ısrar eden bilim adamları ile bu teorinin geçersizliğini gören bilim adamları arasında geçmektedir. Mevcut bilimsel kanıtların hepsi evrim aleyhindedir. Bu kanıtların gücü sayesindedir ki, 90'lı yılların ikinci yarısından itibaren evrim teorisi ABD'de düşüşe geçmiş, sırasıyla Kansas, Georgia, Ohio gibi eyaletlerde, okullarda evrim teorisinin geçersizliğini gösteren kanıtların da öğretilmesi gerektiği karara bağlanmıştır. ABD'de evrim teorisine karşı oldukça güçlü bir muhalefet başgöstermiştir. Bu hareketin tüm üyeleri ABD'nin en büyük üniversitelerinde kariyerleri bulunan bilim adamlarıdır. Hatta 70'li yıllarda hayatın kökeni ve kimyasal evrim konusundaki teziyle evrim teorisinin tanınmış savunucularından biri haline gelen Prof. Dean Kenyon da, evrime karşı hareketin bir temsilcisi haline gelmiştir ve yaşamın kökeninin evrimle değil ancak bilinçli yaratılışla açıklanabileceğini savunmaktadır.

Epikür'den Darwinizm'e Miras Kalan Dogmatizm



Franciscan Üniversitesi'nde Bilim ve Teoloji konusunda öğretim görevlisi olan Benjamin Wiker Moral Darwinism: How We Become Hedonists? (Ahlaki Darwinizm: Nasıl Hedonistler Haline Geldik?) isimli kitabında, Darwin'in evrim teorisinin Eski Yunan'ın ve Roma'nın materyalist düşünürleri Epikür ve Lucretus'un felsefelerinin güncellenmiş bir versiyonu olduğunu detaylarıyla anlatır. Bu iki düşünür, sonradan Darwin'in dile getireceği:

1) Doğanın "kendi kendine işleyen bir sistem" olduğu.

2) Canlılar arasında kıyasıya bir yaşam mücadelesi yaşandığı ve bunun doğal seleksiyon yoluyla evrimi sağladığı.

3) Doğayı ve canlıları açıklarken, bir "teleolojik" açıklama yapılmaması (yani amaca yönelik olarak var oldukları fikrinden yola çıkılmaması) gerektiği gibi gerçek dışı fikirleri detaylı olarak yazmışlardır.

Dikkat çekici olansa, bu görüşlerin bilimsel olmayışıdır. Hem Epikür hem de Lucterus deneyler ve gözlemler yapmamış, tümüyle kendi istekleri doğrultusunda salt mantık yürütmüşlerdir. Dahası, bu mantığın çıkış noktası da çok ilginçtir. Epikür, bir Yaratıcı'nın varlığını kabul etmek istemediğini, bu gerçeğin ahiret inancını da beraberinde getirdiğini ve bu yüzden kendisini kısıtlanmış hissettiğini açıklamış ve tüm felsefesini bu kabul etmek istemediği durumdan kurtulmak için geliştirdiğini belirtmiştir. Bir diğer deyişle, Epikür, ateizmi kendisine psikolojik bir rahatlık sağladığı için tercih etmiş, sonra da bu tercihine dayalı bir dünya görüşü oluşturmaya girişmiştir. Bu nedenle evrendeki düzenin ve canlıların kökeni konularına ateist bir açıklama bulmaya çalışmış, evrime temel olan fikirleri bu amaçla benimsemiştir.

Kısaca özetlediğimiz Epikür-Darwin bağlantısını çok detaylı olarak ortaya koyan Benjamin Wiker bu konuda şu yorumu yapar:

İlk Darwinist Darwin değildi; Samos Adası'nda MÖ 341 yılında doğmuş Epikür isimli kötü şöhrete sahip bir Yunanlıydı. Darwinizm'in felsefi temellerini oluşturan oydu; çünkü tamamen materyalist, ateist kozmolojiyi o oluşturdu. Bu kozmolojiye göre, cansız maddenin amaçsız etkileşimleri, sonsuz zaman içindeki bir seri tesadüfi kazalar sonucunda, sadece Dünya'yı değil, aynı zamanda onun üzerindeki sayısız yaşam formunu oluşturmuştu. (Epikür) bu kozmolojiyi herhangi bir kanıta dayanarak değil, ama dünyayı Yaratıcı fikrinden soyutlamak isteğine dayanarak üretmişti... Dine karşı duyduğu nefret, Epikür'ü modernizme bağlamaktadır, çünkü (Darwinist) modernler de Epikür'ün mirasçılarıdırlar. Uzun ve dolambaçlı bir yol sonucunda, Epikürsel materyalizmin revize edilmiş bir şekli, günümüzdeki bilimsel materyalizmin temeli haline geldi. Bu Darwin'in Türlerin Kökeni'nde varsaydığı materyalist kozmolojiydi ve hala da doğadaki tasarımı göz ardı edenlerin fikri temelini oluşturmaktadır.6 

İlk Darwinist Darwin değildi; Samos Adası'nda MÖ 341 yılında doğmuş Epikür isimli kötü şöhrete sahip bir Yunanlıydı. Darwinizm'in felsefi temellerini oluşturan oydu; çünkü tamamen materyalist, ateist kozmolojiyi o oluşturdu. Bu kozmolojiye göre, cansız maddenin amaçsız etkileşimleri, sonsuz zaman içindeki bir seri tesadüfi kazalar sonucunda, sadece Dünya'yı değil, aynı zamanda onun üzerindeki sayısız yaşam formunu oluşturmuştu. (Epikür) bu kozmolojiyi herhangi bir kanıta dayanarak değil, ama dünyayı Yaratıcı fikrinden soyutlamak isteğine dayanarak üretmişti... Dine karşı duyduğu nefret, Epikür'ü modernizme bağlamaktadır, çünkü (Darwinist) modernler de Epikür'ün mirasçılarıdırlar. Uzun ve dolambaçlı bir yol sonucunda, Epikürsel materyalizmin revize edilmiş bir şekli, günümüzdeki bilimsel materyalizmin temeli haline geldi. Bu Darwin'in Türlerin Kökeni'nde varsaydığı materyalist kozmolojiydi ve hala da doğadaki tasarımı göz ardı edenlerin fikri temelini oluşturmaktadır.6 

Günümüzde de evrim teorisini ısrarla savunanların motivasyonu, "bilim yanlısı" olmalarından değil, "ateizm yanlısı" olmalarından gelmektedir. Ateizme olan bağlılıkları ise, aynen fikir babaları Epikür'de olduğu gibi, Allah'ın varlığını kabul etmenin, kendi bencil tutkularıyla çatışmasından kaynaklanmaktadır.

Burada hemen belirtmek gerekir ki, Allah'ın Kuran'da inkarcılar hakkında bildirdiği, "Vicdanları kabul ettiği halde, zulüm ve büyüklenme dolayısıyla (Allah'ın ayetlerini) inkar ettiler" (Neml Suresi, 14) ayeti, bu kişilerin durumunu tam olarak tarif  eder. Bir diğer ayette ise, "Kendi istek ve tutkularını (hevasını) ilah edineni gördün mü?..." (Furkan Suresi, 43) buyrulmaktadır. Allah'ı, sırf O'nun varlığını kabul etmek nefislerinin istek ve tutkuları ile çatıştığı için inkar eden Epikürcü-Darwinist klan da bu ayette tarif edilen insanların konumuna girmektedirler. Dolayısıyla, evrim-yaratılış tartışmasını "bilim-din çatışması" olarak görmek, çok büyük bir aldanıştır.

Evrim ve yaratılış, evrenin ve canlıların kökeni hakkında tarihin eski çağlarından beri var olan iki farklı açıklamadır. Bu iki açıklamadan hangisinin bilimsel olarak doğru olduğunun anlaşılması için bilimsel bulgulara bakmak gerekir. Tüm bulgular, bu kitapta ve diğer eserlerimizde açıklandığı gibi, evrim teorisinin yanlış, yaratılış gerçeğinin ise doğru olduğunu bir kez daha kanıtlamaktadır.

Bilimin Ateist Olmak Zorunda Olduğu Yanılgısı



Bilimin ateist olmak, yani "evren sadece maddeden ibarettir, madde ötesinde bir bilinç yoktur" şeklindeki bir dogmaya inanmak ve bunu desteklemek zorunluluğu yoktur. Bilim bulguları inceler ve doğruluğu kesin olan bulgular bizi nereye götürüyorsa onu kabul eder.

Bugün astrofizik, fizik, biyoloji gibi farklı bilim dalları, evrende ve doğada rastlantılarla açıklanması imkansız yaratılış örnekleri olduğunu açıkça göstermektedirler. Deliller, bir Yaratıcı'nın varlığını kanıtlamaktadır. Bu Yaratıcı, gökleri, yeri ve bu ikisi arasındaki canlı-cansız herşeyi yaratan sonsuz güç ve akıl sahibi Allah'tır. 

Kanıtsız olan "inanç" ise ateizmdir.

Ateizmin en önemli dayanağı sanılan Darwinizm ise, ilerleyen sayfalarda inceleneceği gibi, çökmüş durumdadır.

 


Dipnotlar



2- Robert D. Martin, Primatların Orijini ve Evrim, Princetown Üniversitesi Yayınları, 1990, s.82

3- David Pilbeam, American Scientist, Sayı 66, Mayıs-Haziran, 1978, s.379

4- Jonathan Wells, California Berkeley Üniversitesi'nde biyoloji lisansı ve moleküler biyoloji doktorası yapmış bir bilim adamıdır. Ayrıca Yale Üniversitesi'nde de ikinci doktorasını yapmıştır. Halen Seattle'daki Discovery Institute'da çalışmalarını sürdürmektedir.

5- Evrimin bir din olarak tanımlanması bazı okuyuculara garip gelebilir, ama son derece yerindedir. Din, bir insanın inandığı ve hayata bakışını belirleyen temel prensipleri ifade    eder. İnsana materyalist bir bakış veren ve bilime değil inanca dayanan evrim teorisi de bir dindir. Bu teoriyi din olarak tanımlayanlar arasında Julian Huxley veya Pierre Teilhard de Chardin gibi bazı evrimcilerin de yer aldığını belirtmek gerekir.

6- Benjamin D. Wiker, "Does Science Point to God? Part II: The Christian Critics", The Crisis Magazine, Temmuz-Ağustos 2003, http://www.crisismagazine.com/julaug2003/feature1.htm

Kitap bölümleri

Masaüstü Görünümü