Harun Yahya

Hücreler Arasındaki Bilgi Trafiğinde Sinyal Seçimi



Vücudumuzun içerisinde her an yüzlerce mesaj bir taraftan diğer tarafa adeta koşarcasına ilerler. Hücreler, bütün bu bilgi trafiği içerisinde doğru seçimleri yapabilmek ve kendilerini ilgilendiren bilgileri aradan alabilmek için son derece kompleks tanıyıcı sistemler ile donatılmışlardır. Bilgilere ait şifreler, zincirleme bir kimyasal dönüşüm sonucu tercüme edilir.




hayvanlar



Hücrenin, en başından itibare, kompleks olan ve birbirine bağımlı tüm parçalerı ile birlikte var olması gerekir. … Dr. David Rosevear





Bu mesajları taşıyan "kimyasal mesajcılar", farklı organların kendi aralarında bağlantı halinde olmalarını sağlayan sıvılardır.55 Bu bağlantı sayesinde canlılar dış çevrede karşılaştıkları ani değişimler ya da saldırılar karşısında bir bütün olarak davranırlar. Diğer bir deyişle ortak bir hareket içerisinde olurlar. Fizyoloji alanında Nobel ödülü sahibi Fransız biyolog Andre Lwoff her organizmanın sadece, mevcut olan karmaşık bilgi sayesinde yaşayabileceğini belirtmiştir:

Bir organizma birbiriyle bağlantılı yapıların ve fonksiyonların oluşturduğu bir sistemdir. Hücrelerden oluşur ve hücreler de kusursuzca iş birliği yapan moleküllerden yapılmıştır. Her molekül diğerlerinin ne yaptığını bilmelidir. Mesajları alabilmeli ve onlara göre hareket edebilmelidir. 56

Hücrelerin mesaj gönderme-alma, sinyalleri tanıma, şifreleri çözme gibi işlemleri aksatmadan yapabilmeleri, aslında organizmaların bir bütün olarak hareket edebilme kabiliyetini de ortaya koyar. Şuursuz, gözü, dili, aklı olmayan moleküllerin ve bunlardan meydana gelen hücrelerin birbirleriyle tam bir dayanışma ve iş birliği içerisinde çalışmaları, birbirinden bağımsız parçaların adeta bir bütünmüş gibi hareket etmeleri ve ortak bir amaç taşımaları, kuşkusuz tesadüflerle açıklanması imkansız bir durumdur. Milyonlarca hücrenin aralarında sürekli olarak değiş tokuş yaptıkları mesajlarla gerçekleşen bu büyük uyum, şuurlu bir yaratılışın göstergesidir.




teknoloji



100 trilyon hücrenin kendi aralarındaki ve her bir hücrenin kendi içindeki haberleşme sisteminin, saniyelerle ölçülecek kadar kısa bir zaman için devre dışı kalması ve hücresel mesajların yerine ulaşamaması ölümle sonuçlanabilir. Günümüzdeki haberleşme sistemleri en ileri teknolojiye sahip elektronik ve mekanik aygıtlar kullanılarak kurulmuştur. Oysa hücre içi haberleşme sistemleri, insanoğlunun sırlarını henüz çözemediği kadar ileri bir teknolojiye sahiptir.





Hormonlarla Sağlanan İletişim



Hücreler arasında kurulu haberleşme sistemi birçok açıdan insanların kullandıkları haberleşme sistemlerine benzer. Örneğin hücrelerin zarları üzerinde kendilerine ulaşan mesajları algılamalarını sağlayan "antenler" bulunmaktadır. Bu antenlerin hemen altında ise hücreye ulaşan mesajın kodunu çözen "santraller" bulunur. Sözü edilen antenler, kalınlığı milimetrenin yüzbinde biri kadar olan ve hücreyi çepeçevre saran hücre zarında yer alırlar. Tirozin kinaz alıcısı olarak isimlendirilen bu alıcı; anten, gövde ve kuyruk olmak üzere üç temel bölümden meydana gelir. Antenin hücre zarının dışında kalan parçasının şekli, uydu yayınlarını toplamakta kullanılan çanak antene benzer. Her çanak antenin belirli bir uydunun yayınını almaya ayarlı olması gibi, değişik hormon moleküllerinin taşıdığı mesajlar da farklı antenler tarafından yorumlanır. Diğer hücrelerden gelen mesajlar -hormonlar- hücre zarındaki antenlere temas eder. Ancak her anten yalnızca tek bir mesajı algılayacak şekilde düzenlenmiştir. Bu, çok özel bir yapıdır. Böylece gönderilen mesaj yanlışlıkla bir başka hücreyi harekete geçirmez.

Hormon ve anten birbirlerine öylesine uygun yaratılmıştır ki, bu benzerlik hemen hemen bütün biyoloji kaynaklarında anahtar-kilit uyumuna benzetilir. Yalnızca doğru anahtar kilidi açabilir, yani yalnızca doğru hücre gönderilen mesajla muhatap olur; diğer hücreler için bu mesajlar hiçbir şey ifade etmez.

Hormon, hücreye ulaştığı andan itibaren hücre içinde bir sistem devreye girer. Hücreye gelen mesaj çok özel haberleşme sistemleri tarafından hücrenin DNA'sına ulaştırılır ve hücrenin bu mesaj doğrultusunda hareket etmesi sağlanır.

Hücrenin antenlerine gelen bir mesajın, büyük bir hızla hücrenin çekirdeğine iletilmesi, üstelik bu haberleşme sırasında çok üstün bir teknoloji kullanılmış olması, gözle görülmeyecek kadar küçük bir bilgisayarın icat edilmesinden bile daha büyük bir mucizedir. Çünkü hücre protein, molekül gibi şuursuz varlıkların oluşturduğu bir organizmadır ve vücudumuzda her birinin içinde çok ileri bir haberleşme sistemi olan 100 trilyon hücre bulunmaktadır. (Detaylı bilgi için bkz. Harun Yahya, Hormon Mucizesi.)




 


tirozin kinaz

1. Tirozin kinaz alıcısının yapısı
2. Anten (tirozin kinaz)
3. Hücre zarı
4. Gövde
5. Kuyruk




Şekilde hücre dışında kalan çanak anteni benzeri kısımlar, görev olarak da benzerlik taşırlar. Farklı hormonların taşıdığı mesajlar, farklı antenler tarafından yorumlanır; tıpkı çanak antenlerin farklı yayın dalgalarını toplaması gibi. Vücudumuzdaki sistemler birbiri içine geçmiş, ortak bir amaç doğrultusunda hareket eden yapılardır. Hormonun ve bundaki bilgiyi yorumlayacak alıcının tesadüf eseri birbirine uyumlu olması, sonra bu bilgi doğrultusunda hücrenin faaliyetlerine yön vermesi elbette ki mümkün değildir. Bu, herşeye hakim olan, herşeyden haberdar olan Rabbimiz'in varlığının delillerinden biridir.





İç salgı bezlerinin özel hücreleri tarafından salgılanan hormonlar, kan ile birlikte tüm vücuda yayılırlar. Vücut sıvısına salgılanan bu hormonlar, vücudun diğer hücreleri üzerinde kontrol sağlayan kimyasal maddelerdir. Diğer hücrelerin varlığından dahi habersiz hormonların, onları etkilemeyi kendi kendilerine görev edinmeleri ve bunun için ortak karar almaları imkansızdır. Yerine getirilmesi üstün bir akıl, bilgi ve şuur gerektiren bu görevleri, küçücük moleküllerin belirlemesi mümkün değildir. Hormon denen sıvıların, vücudun böyle bir ihtiyacı olacağını bilmeleri ve bu tespit doğrultusunda ilgili hücrelere etki edecek bir sistem kurmaları da imkansızdır. Onlar sadece, kurulmuş olan mükemmel sistem içinde kendileri için belirlenmiş görevi eksiksiz ve kusursuz bir şekilde yerine getirirler. Kendilerine bu görevi veren ve onları bu sistemin bir parçası olarak yaratan Allah'a boyun eğmişlerdir.

Biraz önce belirttiğimiz gibi insan vücudundaki hücrelerle hormonlar arasında büyük bir uyum söz konusudur. Hücreler hormonların kendilerine taşıdıkları mesajların ne anlama geldiğini hemen anlarlar. Örneğin büyüme hormonu geldiğinde, bütün hücreler hemen onu tanır ve gerekeni yaparlar. Büyüme kaç yaşında başlayacak, kaç yaşında duracak, nasıl bir hızla olacak, hangi bölümler ne oranda büyüyecek gibi detaylar son derece sistematik olarak işlerler. Bu bakımdan büyüme hormonlarını üreten hücrelerin ne zaman ne miktarda hormon üretmeleri gerektiğini bilmeleri, gerektiğinde üretime başlayıp gerektiğinde durmaları, bu şekilde diğer hücreleri yönlendirmeleri açıkça akıl ürünüdür. Evrenin her noktasında olduğu gibi insan bedeninde de üstün akıl sahibi olan Yüce Allah'ın sanatı ve ilmi gözler önüne serilmektedir.




 
steroid hormonu



1. Steroit hormonu
2. Hücre zarı
3. Hormon
4. Hormon alıcı
5. Hormon alıcı kompleksi
6. Çekirdek
7. Hareket halindeki DNA (genler)
8. Ribozomlardaki mRNA protein sentezini yönlendirir




Steroit hormonu alıcı bir molekülün yardımı olmadan hücre zarından geçer ve hücre içindeki bir alıcı moleküle bağlanır. Hormon alıcı kompleksi hücre çekirdeğine girer ve orada protein üretmek için DNA üzerine etki eder. Bu proteinler de büyüme ve gelişim ile ilgili fizyolojik süreçleri kontrol eder. Vücudumuzdaki tüm sistemler birbirine bağımlı olarak yaratılmıştır. Örneğin protein üretimi olmadan vücudun faaliyetlerini sürdürmesi mümkün değildir. Ancak protein üretimi olması için hücrenin tüm birimlerinin çalışması, faaliyetlerine yön veren bilgi paketçiklerinin -hormonların- olması, bu hormonların ilgili hücreye gitmesini söyleyen hipofiz bezinin ve daha pek çok koşulun sağlanması gerekmektedir. Bütün bu muazzam dengelerin zaman içinde, tesadüflerle oluştuğunu iddia etmek ise bilimsel gerçeklerle ve akılla çelişmektedir.





Bu konuyla ilgili en çarpıcı noktalardan biri de, hormonların kan yoluyla bütün hücrelere ulaştıkları halde, sadece hedef hücreler üzerinde etki uyandırmalarıdır. Hormon, hücreler arasında ilerlerken, ulaşmayı amaçladığı hücre, kendi üzerinde bulunan özel alıcıları sayesinde bu hormonu tanır. Hormonlar ve sinirler aracılığıyla iletilenlerin yanı sıra belli bir miktardaki kimyasal mesajcı da, hücre dışındaki sıvı içerisinde faaliyet göstererek, komşu hücreleri etkiler. Bir mesajın deşifre edilmesini sağlamak için kimyasal mesajcılar alıcılara bağlanırlar. Bunlar arasında en yaygın olanlar hücre zarı alıcılarıdır. Hormon alıcılarının hemen hemen hepsi büyük proteinlerdir ve uyarılacak olan her hücrenin genellikle 2.000 ile 100.000 alıcısı vardır.57

Ancak hücredeki alıcı sayıları sabit değildir. Hedef hücredeki alıcı sayısı günden güne hatta dakikadan dakikaya bile değişebilir. Çünkü bir hormonun hedef hücrenin alıcısına bağlanması sırasında, genellikle ya alıcı molekülün bir parçası aktifliğini kaybeder veya moleküllerin yapımının azalmasına sebep olur. Bu durum da aktif alıcı sayısının azalmasına yol açarak, hedef dokunun hormona karşı duyarlılığını azaltır. Bu yüzden diğer zamanlarda alıcılar ya tekrar aktif hale getirilirler ya da hücrenin protein oluşturan mekanizmaları tarafından yeni alıcılar üretilir. Görüldüğü gibi her aşamada gerçekleşenler, hep belli bir amaca yöneliktir. Amaç taşıyan olayların tesadüf eseri oluştuğunu öne sürmek ise kendi içinde bir çelişkidir. Bu durum evrimcileri açmazda bırakan konulardan sadece biridir.




 


steroid hormonu

1. Birçok peptit hormon için alıcılar, büyüme-faktörleri ve hormonlardan elde edilen amino asitler
2. Steroit hormonları ve alıcıları
3. Çekirdek
4. Hücre zarı
5. Hormon
6. Özel steroit hormon alıcısı
7. Hücre içi sıvısı
8. Tiroit hormon alıcısı




Bir canlının yaşamını devam ettirebilmesi için tüm sistem ve organların aynı anda var olmaları gerekmektedir. Sadece hormonlar var olsa, ancak onları algılayacak alıcılar olmasa sistem işlemez. Alıcılar olsa hormonlar olmasa, bu sistem yine çalışmaz. Hormonlar ve hormonu tanıyan alıcılar olsa fakat hücre hormonun taşıdığı bilgiyi nasıl kullanacağını bilmese vücudumuzdaki sistem yine işlemeyecektir. Birbiri içine geçmiş bu hassas dengeler tek bir gerçeği göstermektedir: İnsan tek bir seferde, kusursuz bir şekilde yaratılmıştır.





Ayrıca hücreler çoğunlukla, aynı mesajcı için farklı alıcılar taşırlar. Bu alıcılar da genellikle bir tek hormon için özeldir. Bu düzen sayesinde, alıcılardan hangisinin uyarılması gerekli ise, o alıcı uyarılır ve etkilenmesi gereken doku etkilenir.58 Sadece belirli şekildeki anahtarın açtığı bir kilit gibi, her bir alıcı da yalnız doğru şekildeki molekül (ligand) ona bağlandığında işlev yapar.

Farklı hormonlar tarafından uyarılan bu alıcılar, birleşmeleri gereken mesajcıları hiç hata yapmadan seçerler ve anahtar-kilit uyumunu gerçekleştiriler. Ancak burada doğru anahtar ve kilitin eşleşmesi için deneme yanılma söz konusu değildir. Bu seçimlerdeki tek bir hatanın ölümcül etkilere sebep olabildiği düşünülürse, vücudumuzdaki kurulu düzenin mükemmelliği daha iyi anlaşılacaktır. Bir Kuran ayetinde Rabbimiz'in bu düzeni şöyle bildirilmektedir:

... herşeyi yaratmış, ona bir düzen vermiş, belli bir ölçüyle takdir etmiştir.(Furkan Suresi, 2)




 
at kuşlar


 



Göklerde ve yerde ne varsa tümü Allah'ındır. Allah, her şeyi kuşatandır.
(Nisa Suresi, 126)





Hormonların Alıcılar Üzerindeki Etkisi



Bir hormon hücre zarındaki hedef alıcılarını aktif hale getirerek etki gösterir. Hormonlar zardaki alıcılara bağlandıklarında, alıcının protein yapısında bir değişikliğe neden olurlar. Bazı hormonların, hücre zarındaki iyon kanallarını benzer şekilde açma veya kapama etkileri vardır. Örneğin sodyum, potasyum kanallarını etkilediklerinde, bu kanalların açılıp kapanmaları sağlarlar. Böylece bu iyonlar kas hücrelerinin hücre zarı potansiyellerini değiştirirler ve bazılarında uyarılmaya, bazılarında ise durdurma etkisine yol açalar.





Hücreler Arası Bilgi Transferindeki Üstün Teknoloji Modüler Sistem



uzay mekik



Özellikle beyindeki sinir hücreleri ve göz hücreleri sürat ve kapasite açısından insanoğlunun bildiği en hızlı bilgi transferi kapasitesine sahiptir. Söz konusu hücrelerde, hızlı ve kusursuz bilgi transferini mümkün kılan sistem, günümüzün en son teknolojilerinden biri olarak pek çok alanda kullanılan modüler sistemdir.

Sinir hücrelerinin haberleşme hızı, bazı proteinlerin "çok sayıda bağlantı modülüne" sahip olmasıyla mümkün olmaktadır. Bağlantı modülleri proteine birçok haberleşme unsurunu aynı anda koordine etme imkanı sağlar. Bu sistem sayesinde, proteinler haberci protein gruplarını sürekli olarak birarada tutabilmekte ve son derece hızlı bir iletişim kurabilmektedirler.

Örneğin elinizdeki bu kitabı okumanız, önemli ölçüde, göz hücrelerinizdeki hızlı haberleşme sisteminden kaynaklanmaktadır. Böylesi bir sürat olmasaydı, belki de bu satırlara baktığınız anda birkaç sayfa önce okuduklarınızı algılıyor olacaktınız.

Hücrelerdeki modüler sistemlere en yakın örnek olarak halen yapımı devam eden Uluslararası Uzay İstasyonu'nu verebiliriz. Bu istasyon, insanlık tarihinin en büyük mühendislik başarılarından birisi olarak kabul edilmektedir ve modüler sisteme göre yapılmaktadır. Hiç kimse bu uzay istasyonunun atomların, moleküllerin, rüzgarların, yıldırımların, Güneş enerjisinin biraraya gelmesiyle tesadüfen ortaya çıktığını iddia edemez. Çünkü bu uzay aracı, dünyanın değişik ülkelerinden birçok bilim adamının uzun yıllara dayanan bilgi birikimlerinin ve çok detaylı mühendislik hesaplarının sonucunda inşa edilmektedir.

Aynı durum hücreler için de geçerlidir. Hiçbir tesadüfi etki akıl ve bilinç gerektiren böylesine üstün bir teknolojiyi var edemez. Bu durumda şu soruları sormamız gerekir: Hücrenin içinde görev yapan ve bilim adamlarının tam olarak sırlarını çözemedikleri haberleşme sistemini kim kurmuştur? 100 trilyon hücrenin farklı ihtiyaçlarına anında cevap verecek haberleşme ağı nasıl inşa edilmiştir? Ve haberleşmedeki olağanüstü hızı sağlayan mükemmel yapıdaki modüler sistemi kim var etmiştir? Haberci proteinleri de, bunlardan oluşan harika iletişim sistemlerini de, "herşeyi yaratan" (Enam Suresi, 101) ve "her işi evirip düzene koyan" (Secde Suresi, 5) Allah yaratmış ve kusursuz bir şekilde düzenlemiştir.





Sinyal İletimindeki Hız







Bilim Adamlarını Hayranlık İçinde Bırakan Hücreler Arası İletişim



sinyal iletimi

1. Hücre dışı sıvısı
2. Hormon
3. G proteini
4. Hücre zarı


5. Alıcı
6. Hücre içi sıvısı
7. Adenilat siklaz




Mesajcı ile alıcının uyum içinde olması, mesajın yolunu kaybetmeden alıcıyı bulması, mesajın alıcı için bir anlam ifade etmesi ve hücrenin gelen mesajı hemen uygulamaya geçirmesi kuşkusuz çok büyük bir mucizedir.

G proteininin rolü: (a) Bir hormon hücre zarı üzerindeki bir alıcıya bağlanır. Hormon-alıcı kompleksi bir G proteinine bağlanır. (b) G proteini üzerindeki GDP'nin yerini GTP alır. G proteini şekil olarak değişikliğe uğrar ve proteinin adenilat siklazla bağlanmasını mümkün kılar. Adenilat siklaz aktif hale getirilir ve ATP'nin AMP'ye dönüşümünü sağlar.

Bunun ardından bir dizi zincirleme reaksiyon meydana gelir ve bu reaksiyonlar hücre içinde birtakım değişimlere yol açar. Mesajın iletilmesiyle birlikte G proteini kapatılır ve tepkisi sona erer.





Hormonlardaki kompleks sistemin yanı sıra bu sistemin işleyiş hızı da hayranlık vericidir. Haberci molekülün hücreye ulaşması, hücre zarındaki antene bağlanması, hormon ile anten arasında oluşan bağın kimyasal reaksiyon başlatması, taşınan mesajın antene aktarılması, alınan mesajın hücre çekirdeğine iletilmesi son derece hızlı gerçekleşir.

Birçok hormon gerekli hızı elde etmek için hücre içinde "ikinci haberciler" oluşturur. Örneğin G protein sisteminde hormon gibi bir "birinci haberci", hücre yüzeyine ulaştığında bir alıcıya bağlanır ve sonra hücre zarı içinde bulunan bir G proteinine sinyal gönderir. Türüne göre aktif hale gelen G proteini, bir dizi enzimin ya etkisini artırır ya da önler. Adenilat siklaz bunun bir örneğidir. Bu enzimi uyarmak, ikinci bir haberci olan periyodik-AMP'nin üretilmesine neden olur. Sonra bir dizi zincirleme tepki meydana gelir ve hücre içindeki belirli proteinlerin şekilleri değişir. Bu durum diğer hücresel tepkilere yol açar. İlk habercinin seviyesi düştüğünde ise, G proteini "kapatılır" ve tepkisi sona erer.

Hücrenin bu derece kompleks bir sinyal sistemi kullanmasının nedeni mesaj iletiminin verimliliğinin ve hızının artırılmasıdır. Tek bir mesajcı molekülün gelmesi bir dizi tepkimeyi tetikler ve orijinal mesaj kuvvetlenerek devam eder. Ayrıca bir sinyalin G proteinine ulaşması ile hücre tepkisinin oluşması arasında geçen zaman sadece saniyenin küçük bir parçası kadardır. Örneğin, ışığa duyarlı göz hücreleri ışığa ait tek bir fotona G proteini içeren sistem yoluyla saniyenin yüzde biri kadar zamanda tepki verir. Buna karşın, diğer hücrelerin çevreden gelen sinyallere tepki vermesi 30 saniye kadar zaman alabilir.





Kemik Hücrelerinin İletişiminde Sinyal Seçimi



hücre

1. Bağlantı boşluğu (gap-junction) kanalı
2. Bağlantı
3. Hücre içi sıvısı
4. Bağlantı alt birimi
5. Hücreler arası boşluk




Şekillerde hücrelerin bir doku meydana getirmek üzere nasıl birbirlerine bağlandıkları görülmektedir. Burada şöyle bir soru akla gelmektedir. Hücreler bir dokunun, bir organın inşa edilmesi için hangi plan doğrultusunda biraraya geleceklerini nereden bilmektedirler? Örneğin kemik hücreleri yerine göre uyluk kemiğini, yerine göre göğüs kafesini, yerine göre küçük parmak kemiklerini oluşturmaktadırlar.




Bu hücreler vücudun hangi bölgesinde olduklarını nereden bilmekte, göz için göz çukuru açmayı, beyni korumak için kafatası olarak biraraya gelmeyi nereden akletmektedirler? Akıl ve şuurdan yoksun hücrelerin vücudumuza böylesine hakimiyetlerinin olması, üstün bir akıl gerektiren planlar yapabilmeleri mümkün değildir. Hiç kuşkusuz vücudumuzdaki her detay Allah'ın eşsiz yaratışını bizlere sergilemektedir.

Kemiklerin biçimlenmesi için bir dizi kompleks işlemin kusursuz bir koordinasyon içinde gerçekleşmesi gerekir. Osteoblast, osteosit ve osteoklast olarak bilinen kemik hücrelerinin, hassas kemik yapısını oluşturmaları ve dengeli olarak biçimlenmeleri için birbirleriyle iletişim kurmaları gerekir. Bu da kemik hücreleri arasındaki yoğun bir koordinasyonu gerektirir.

Hücreler arası iletişim, hücreler arasındaki "bağlantı boşluğu" (gap junction) denilen kanallar yoluyla gerçekleşir. Boru şeklindeki bu kanallar, hücreler arasında bir boru sistemi oluştururlar. Komşu hücreler arasında etkileşime girerek, hücre zarlarını köprü gibi birleştirirler ve bu hücrelerin sitoplazmasıyla doğrudan bağlantıya geçerler. Böylece maddelerin hücreden hücreye direkt olarak geçmesini sağlarlar.

Ayrıca bu kanallar, maddelerin moleküler boyutlarını esas alarak bir seçim yaparlar; küçük moleküllerin hareketine izin verirken, proteinlerin ve nükleik asitlerin hareketini önlerler. Bu kanallar kemik hücrelerine ait sinyallerin hızla iletilmeleri için mükemmel bir yoldur.

Görüldüğü gibi her hücre çeşidi için iletişim ayrı bir öneme sahiptir. Orantılı, simetrik bir kemik yapısının olması, kemiklerin dizilişinin hareket kabiliyetini en verimli kılacak şekilde olması kompleks bir iletişimin sonucunda ortaya çıkar. Unutulmamalıdır ki, iletişimde bulunmak için bir dile, bu dili anlayan ve bu doğrultuda hareket eden bir bilince ihtiyaç vardır. Böyle bir sistemin kendiliğinden hücreler arasında oluşması ve büyük bir uyum içinde işlemesi mümkün değildir. Hücrelerin sahip olduğu bu kompleks sistemleri Allah yaratmış ve her bir hücreye kendi görevini ilham etmiştir.


http://herkules.oulu.fi/isbn9514259351/html/i245454.html; Dr. Joanna Ilvesaro, Finlandiya, Oulu Üniversitesi.






Mesajcı ile alıcının uyum içinde olması, birbirleri ile bir iletişim sağlamaları ve bunun sayesinde şu an sağlıklı olabilmemiz kuşkusuz çok büyük bir mucizedir. Senelerce eğitim görmüş çok sayıda kimyager ve biyolog, akıl ve şuur sahibi varlıklar olarak hücre içi faaliyetlere güç yetiremezken, çıplak gözle görmenin mümkün olmadığı bir boyutta, şuursuz, eğitimsiz hücrelerin bunu başarması, tesadüf iddialarını çürüten önemli gerçeklerdir. Nitekim hormonlardaki kompleks sistemin varlığı karşısında evrimciler de çaresizliklerini kabul etmek durumunda kalmışlardır. Evrimci yazar Von Ditfurth hücre düzeyinde gördüğü mükemmelliği, hücreler arası iletişim ağı açısından şöyle ifade etmektedir:

Bugün bilinen ayrıntıların çokluğu, herhangi bir tıp öğrencisinin başedemeyeceği bir alan oluşturduğu halde, söz konusu ilişki ağının gözenekleri modern fizyoloji araştırmasına kendilerini şöyle kıyısından bucağından olsun doğru dürüst açmış bile değillerdir. Bütün bilgilerimize rağmen yolun henüz başında olduğumuzu söylerken, burada sözünü ettiğimiz bu "iç ortamı" düzenleyen ağ şebekesinin mekanizmalarının sıvı özellikli olduğunu da unutmamamız gerekmektedir...59

Burada son derece yüzeysel olarak değindiğimiz hücreler arası iletişim aslında üzerine ciltlerce kitap yazılan, bilim adamlarını onlarca yıldır meşgul eden bir kompleksliğe sahiptir. Dolayısıyla bilim adamlarının, hücrelerin ve moleküllerin kendi aralarındaki iletişim şekilleri ve özel lisanın kuralları hakkında elde ettikleri bilgiler çok fazla olmasına karşın yine de son derece yüzeyseldir. Elbette ki bu durumun bize düşündürmesi gereken pek çok konu vardır: Öncelikle burada sözü edilen hücreler nasıl kendi kendilerine karar alıp bu kararları uygulamaktadırlar? Üstelik de hiç görmedikleri, bilmedikleri hücrelerin korunmasını üstlenecek kadar sorumluluk sahibi, en ufak bir detayı atlamayacak kadar dikkatli, tehlikeyi tanıyabilecek kadar öngörülü olarak... Ölçme ve zamanlama konusunda böylesine bir hassasiyeti nereden kazanmışlardır? Tüm bunların yanı sıra çevrelerindeki hücreleri, bilmeleri gerekenlerden haberdar etmeleri, onları uyarmaları, harekete geçirmeleri, yardım istemeleri ve buna karşılık diğer hücrelerin de anlatılmak isteneni tam olarak anlayıp uygulamaları nasıl mümkün olmaktadır? Hücrelerin, tüm bu özellikleri kendi kendilerine, kör tesadüflerin etkisiyle kazandığını iddia etmenin akla ve mantığa aykırılığı açıktır.

Ayrıca hücreye gelen mesajları getirenler de, mesajları alan ve değerlendirenler de proteinlerdir. Hücrenin içine giriş çıkışları kontrol eden kapılar ve pompa sistemleri de proteinlerdir. Kimyasal reaksiyonları hızlandıranlar yine proteinlerdir. Vücutta herhangi bir protein ihtiyacı olduğunda yine protein olan bazı haberciler, nereye başvurmaları gerektiğini bilerek, tüm vücutta ilgili yeri bulabilmekte, ihtiyaç mesajını doğru yere doğru şekilde iletebilmektedirler. Bu iletişimi sağlayan protein kendisine göre karanlık bir dehliz olan vücudun içinde kaybolmadan, taşıdığı mesajı kaybetmeden ya da herhangi bir parçasına zarar vermeden oraya ulaştırmaktadır. Yani her bir parçada çok büyük bir görev bilinci bulunmaktadır.





Eğer Proteinlerin Görevi Size Verilseydi...



proteinler



1. Milimetrenin milyonda biri büyüklüğündeki protein




Bir proteini (milimetrenin milyonda biri) insan boyutunda düşünürsek, proteinin içinde bulunuğu hücre bir şehir kadar olurdu. Vücudumuzda 100 trilyon hücre olduğunu göz önünde bulundurursak, bu durumda proteinin hakim olduğu alan da 100 trilyon şehri kaplardı.

Şöyle bir düşünelim: Size bir proteinin yaptıklarının sorumluluğu verilmiş olsa, böylesine geniş bir alan üzerinde hakimiyetiniz nasıl olurdu? Her bir şehre giriş-çıkışları kontrol etmeniz, şehirler içindeki faaliyetleri hızlandırmanız, haberleşmeyi kusursuzca sağlamanız, şehirlerdeki ihtiyaçları tespit edip bunların hemen karşılanmasını sağlamanız, en ufak bir saldırıda o yeri tespit edip hiç vakit kaybetmeden oraya gitmeniz ve müdahelede bulunmanız gerekecekti. Sayfalarca anlatabileceğimiz bu görevleri yapanların şuursuz atom yığınları olduğunu düşünürseniz, buradaki olağanüstülük daha da iyi görülecektir. Akıl ve şuur sahibi bir insan olarak bile, bu görevlerin üstesinden gelmeniz imkansızdır. Ancak proteinler Allah'ın kurduğu düzen sayesinde bu zor ve hayati görevleri her an yerine getirirler.





Hücre çekirdeğine gelen mesaj, bir dizi kompleks işlemden sonra proteine dönüşür. Protein talebinin, vücuttaki 100 trilyon hücreden doğru hücrelere ulaşması, mesajı alan hücrenin kendisinden ne istendiğini anlayarak hemen işe koyulması ve kusursuz bir sonuç elde etmesi insanda hayranlık uyandıran olaylardır. Çünkü burada söz edilen bilinç, akıl, bilgi ve irade sahibi insanların oluşturduğu bir topluluk değil, fosfor, karbon, yağ gibi maddelerden oluşmuş şuursuz ve gözle dahi görülemeyecek kadar küçük varlıklardır. Bu moleküllerin haber verme, anlama ve tespit etme gibi yeteneklere kendiliklerinden sahip olmalarına imkan yoktur. Bütün moleküller gibi, Allah'ın onlara verdiği özel şekil ve ilham ile hareket ederek böyle şuurlu davranışlar gösterirler.





Hücreİçindeki Moleküler Trafik: Proteinlerin Taşınması




Bir otomobilin, fabrikada üretildikten sonra tüketiciye ulaşmadan önce, taşıma, perakende satış ve ruhsatlandırma gibi aşamalardan geçmesi gerekir. Hücrelerin de benzer bir şekilde ürettikleri proteinleri ihtiyaç duyulan bölgelere ulaştırmaları kompleks bir işlemdir. Bir memelinin vücudunda ortalama olarak ayda bir yenilenmesi gereken bir milyar protein molekülü bulunur.

Rockefeller Üniversitesi'nden araştırmacı Günter Blobel ve arkadaşları, bu protein dağılım sisteminin önemli bir kısmını analiz ettiler ve her proteinin ucunda, proteini belirli yerlere yönlendiren bir tür moleküler posta kodu bulunduğunu ortaya çıkardılar. Zarların yüzeyinde bulunan özel alıcılar, bu sinyalleri okurlar ve ancak doğru proteinlerin hücre zarından geçişine ya da yerleşmesine izin verirler.
blobel
Yeni üretilen proteinlerden bir kısmı hücre dışında kullanılmak üzere, hücre zarının denetiminde hücrenin dışına çıkarılırlar. Bu arada, yine hücre zarının denetiminde dışarıdan hücreye giriş yapan proteinler de, yoğun protein trafiğinin önemli bir parçasını oluştururlar. Kısacası, hücrenin gözle görülmeyen boyutlarının içinde olağanüstü bir hareketlilik vardır. Böylesine küçük bir mekanda, her biri önemli görevlere sahip çok sayıda parçanın büyük bir düzen ve uyum içinde, ulaşmaları gereken yere gidebilmeleri hayranlık uyandıran bir durumdur. "Ribozom" denilen fabrikada üretilen her proteinin veya diğer hücrelerden gelen her proteinin kullanılacağı yer bellidir. Peki üretilen proteinler nereye gitmeleri gerektiğini nasıl bilirler? Hücrenin dışındaki hedef hücrelere, yollarını kaybetmeden nasıl ulaşırlar? Sıkı denetimlerin söz konusu olduğu hücre zarının içinden nasıl geçerler? Hücrenin hayranlık uyandıran yoğunluktaki trafiği hiçbir hataya sebep vermeden nasıl işler?

Kuşkusuz hücrenin içine alınacak ya da belli bir hedef üzere hücre dışına çıkacak proteinler de, bunlara geçiş izni veren hücre zarı da, mükemmel yapılarıyla Allah'ın varlığının delillerinden bir tanesidir.





Nitekim tesadüf iddiasıyla ortaya çıkanlar proteinlerin molekül yapısını, DNA sarmallarını, kromozomları akıl ve vicdanla samimi olarak değerlendirecek olurlarsa, tesadüf denen başıbozuk olayların böyle mükemmel bir yapıyı oluşturamayacaklarını kendileri de göreceklerdir. Ve umulur ki milyonlarca insanı adeta hipnoza sokarak aldatan bu safsatadan kurtulup, Allah'ın yaratışındaki harikaları takdir etmeye başlayacaklardır:

Rabbin, dilediğini yaratır ve seçer; seçim onlara ait değildir. Allah, onların ortak koştuklarından münezzehtir, yücedir. Rabbin onların göğüslerinin sakladıklarını ve açığa vurduklarını bilir. O, Allah'tır, Kendisi'nden başka ilah yoktur. İlkte de, sonda da hamd O'nundur. Hüküm O'nundur ve O'na döndürüleceksiniz. (Kasas Suresi, 68-70)




 
hayvanlar



Rabbin, dilediğini yaratır ve seçer; seçim onlara ait değildir. Allah, onların ortak koştuklarından münezzehtir, Yücedir. Rabbin onların göğüslerinin sakladıklarını ve açığa vurduklarını bilir. O, Allah'tır, Kendisi'nden başka İlah yoktur. İlkte de, sonda da hamd O'nundur. Hüküm O'nundur ve O'na döndürüleceksiniz.
(Kasas Suresi, 68-70)




Dikkatli olun; gerçekten onlar, Rablerine kavuşmaktan yana derin bir kuşku içindedirler. Dikkatli olun; gerçekten O, her şeyi sarıp-kuşatandır.
(Fussilet Suresi, 54)





 


Dipnotlar



55. Christiane Sinding, "Hücrelerin Kullandığı Lisanın Dil Bilgisi Kuralları", Science Et Vie, Eylül 1993.

56. A. Lwoff, Z. Virus, Organismus Angewandte Chemie, no. 78, 1966, ss. 689-724.

57. Arthur C. Guyton, John E. Hall, Medical Physiology (Tıbbi Fizyoloji), Nobel Tıp Kitap Evleri, İstanbul, 1996, ss. 928-929.

58. Christiane Sinding, "Hücrelerin Kullandığı Lisanın Dil Bilgisi Kuralları", Science Et Vie, Eylül 1993.

59. Hoimar Von Ditfurth, Dinozorların Sessiz Gecesi, 2. baskı, Alan Yayıncılık, cilt 3, İstanbul, 1997, ss. 72-73.

Kitap bölümleri

Masaüstü Görünümü