Harun Yahya


Bediüzzaman Eserlerinde, Kendisinin “Son Müceddid” ve “Mehdi” Olmadığını Delilleriyle Birlikte Açıklamıştır



Risale-i Nur’un Gelecek Asırlara Işık Tutan Bir Eser Olması, Bediüzzaman’ın Son Müceddid Ya Da Mehdi Olduğunu Gösteren Bir Delil Değildir; Tüm İslam Alimlerinin Eserleri Gelecek Asırları Aydınlatmaktadır



Büyük İslam alimi Bediüzzaman Said Nursi Risale-i Nur Külliyatı’nda, sahih hadislerle bildirilen Hz. Mehdi'nin çıkışı ve İslam ahlakını tüm dünyaya hakim kılması konusuna geniş yer vermiştir. Bediüzzaman bu açıklamalarında kendisinin Mehdi olmadığını da açıkça ifade etmiştir. Mehdiyet konusunda kendisine hüsn-ü zan besleyen kimselere “kendisinin Hz. Mehdi olmadığını” (Emirdağ Lahikası, s. 266), “Hz. Mehdi'nin yalnızca bir eri, neferi ve öncüsü olduğunu” (Barla Lahikası, s. 162), “eserleri ve yaptığı çalışmalar ile Hz. Mehdi'ye zemin hazırladığını” (Sikke-i Tasdik-i Gaybi, s. 189), “Hz. Mehdi'nin kendisinden bir yüzyıl sonra geleceğini” (Kastamonu Lahikası, s. 57) belirterek bu konuya açıklık kazandırmıştır.

Ancak Bediüzzaman eserlerinde bu konuyu hiçbir şüphe bırakmayacak şekilde, delilleriyle birlikte açıkladığı halde, Bediüzzaman'ın “...Bu hakikatdan anlaşılıyor ki; sonra gelecek o mübarek zat Risale-i Nur’u bir programı olarak neşr ve tatbik edecek (yazma ve dağıtma yoluyla yayacak ve uygulayacak). (Sikke-i Tasdik-i Gaybi, s. 9) sözleri doğrultusunda “Hz. Mehdi'nin Risale-i Nur’u kendisine bir program yapmasının, Bediüzzaman'ın “son müceddid” olduğunu gösterdiği” şeklinde bazı yanlış fikirler öne sürülmektedir. Bediüzzaman'ın “Risale-i Nur, bu asrı ve gelecek asırları tenvir edecek (aydınlatacak, nurlandıracak) olan bir mucize-i Kur'âniyedir (Kuran mucizesidir)." (Tarihçe-i Hayat, s. 463) sözleri de bu doğrultuda yanlış şekillerde yorumlanmakta; “Risale-i Nur’un gelecek asırlara yol gösterici özellikte olmasının, Bediüzzaman'ın Mehdi olabileceğinin işareti olduğu” dile getirilmektedir. Oysa ki “Hz. Mehdi'nin görevlerini yerine getirirken Risale-i Nur’dan istifade etmesi, Bediüzzaman'ın ya da Risale-i Nur’un Mehdiyet görevini üstlenmiş olduğunun bir göstergesi değildir.”

Bediüzzaman'ın kaleme aldığı, hem çok derin bir Kuran tefsiri, hem de materyalist felsefeyi reddeden ve iman hakikatlerini en iyi şekilde ortaya koyan çok önemli bir eser olan Risale-i Nur Külliyatı, yüzlerce insanın iman etmesine, Allah’a yakınlaşmasına ve doğru yolu görmesine vesile olmuştur. Bediüzzaman, samimi ve hikmetli üslubuyla ahiret, kader, iman gibi birçok konuyu ülfet kırıcı ve düşündürücü bir üslupla anlatmış ve bu yolla yaratılış hakikatlerinin, akıllara ve vicdanlara yerleşmesine vesile olmuştur. Bediüzzaman Said Nursi’nin eserleri Müslümanlara yol gösterici bu nitelikleriyle son derece önemlidir.

Hz. Mehdi, görevlerini yerine getirirken hak kitabımız Kuran Kerim-i ve Peygamberimiz (sav)'in hadislerini kendisine rehber edinecektir. Ancak bunun yanı sıra, Peygamberimiz (sav)'den bu yana gelmiş geçmiş tüm büyük İslam alimlerinin, bugüne kadar yaşamış olan müceddidlerin eserlerinden ve fikirlerinden istifade edecektir. İmam Gazali, İmam Rabbani, Mevlana Halid, İmam Suyuti, Bediüzzaman Said Nursi gibi büyük İslam alimleri arkalarında Müslümanlara yol gösterici nitelikte önemli eserler bırakmışlardır. Hz. Mehdi, Risale-i Nur Külliyatı’ndan olduğu kadar, bu değerli mütefekkirlerin çalışmalarından da aynı şekilde faydalanacaktır. Bu eserlerin her biri Risale-i Nur Külliyatı gibi gelecek asırları tenvir edecek yani Müslümanlara ışık tutacak, yol gösterecek eserlerdir. Hz. Mehdi geldiğinde tüm bu eserlerin yürürlükten kalkması için hiçbir sebep yoktur. Elbette ki Müslümanlığın esasları hakkında derin tefekkürler içeren tüm bu eserlerden istifade edilecektir. Ancak “Hz. Mehdi'nin, İmam Gazali’nin, İmam Rabbani’nin ya da Mevlana Halid’in eserlerinden istifade etmesi bu İslam alimlerinin son müceddid ya da Mehdi olduklarını nasıl göstermez ise, Risale-i Nur Külliyatı’ndan istifade etmesi de Bediüzzaman'ın son müceddid olduğunu gösteren bir delil değildir”.

Hz. Mehdi olmak ayrı, bir eserin gelecek nesillere ışık tutması, yol göstermesi ayrı bir konudur. Nitekim Hz. Mehdi görevlerini yerine getirirken, dünyadaki tüm bilimsel eserlerden; biyoloji ya da felsefe üzerine hazırlanmış çalışmalardan da faydalanacaktır. Ya da Materyalizmin geçersizliğini ortaya koyarken materyalist felsefe aleyhinde yazılmış bilimsel çalışmaları veya Darwinizm ile ilgili eserleri de kullanacaktır. Hz. Mehdi'nin bu bilimsel eserlerden faydalanması da herhangi bir şeyin göstergesi değildir. Önemli olan Hz. Mehdi'nin dünya çapında yapacağı icraatlardır.

Bir şahsın Hz. Mehdi olabileceğinden bahsedilmek için, bu şahsın herşeyden önce Peygamberimiz (sav)'in hadislerinde belirtilen özelliklere uyması ve yerine getireceği bildirilen görevleri yerine getirmesi gerekmektedir. Peygamberimiz (sav)'in hadislerinde ve Bediüzzaman gibi büyük İslam alimlerinin eserlerinde Hz. Mehdi ortaya çıktığında gerçekleşmiş olması gereken pek çok alemet sayılmaktadır. Hz. Mehdi'nin soyu, fiziksel özellikleri, icraatları yüzlerce sahih hadis ile bildirilmiştir. Hz. Mehdi ortaya çıktığında tüm Müslümanlar arasında İslam Birliği'ni kuracak, Hıristiyan dünyasıyla ittifak yapacak, Hz. İsa'yla buluşacak ve birlikte namaz kılacak, Hz. İsa'yla beraber İslam ahlakını tüm dünyaya hakim kılacaktır. Bu özellikleri taşımayan ve bu büyük görevlerin hepsini birarada yerine getirmemiş bir şahsın Hz. Mehdi olmasından bahsedebilmek mümkün değildir. Bediüzzaman da yaşadığı yüzyılın kutbu olarak çok büyük bir iman hizmeti vermiştir ancak bu görevleri yerine getirmemiştir. Bu nedenle Hz. Mehdi olduğundan bahsedebilmek söz konusu değildir. Nitekim kendisi de eserlerinde bunu çok açık bir şekilde ifade etmiştir.


Bediüzzaman, Risale-i Nur’un Hz. Mehdi’nin “Birinci Vazifesine Bazı Cihetlerde Yalnızca Öncülük Ettiğini” Belirtmiştir; Hz. Mehdi’nin Bu Eserlerden İstifade Etmesi Bediüzzaman’ın Mehdi Olduğunun Bir Göstergesi Değildir



Kardeşlerimin ikinci iltibası (yanlışlığı): Fâni (geçici) ve çürütülebilir bir şahsiyeti, bâzI cİhetlerle(yönleriyle) bİrİncİ vazİfede pİŞdarlIk(öncülük) eden Nur Şâkirdlerinin (talebelerinin) şahs-ı mânevîsini temsil eden o âciz kardeşine veriyorlar. Halbuki bu iki iltibas (yanlışlık, karıştırma) da Risale-i Nurun hakikî ihlâsına ve hiçbir şey'e, hattâ mânevî ve uhrevî makamata dahi âlet olmamasına bir cihette (yönden) zarar verdiği gibi, ehl-i siyaseti de (siyaset ehlini de) evhama (kuruntuya, vehime, olmayan bir şeyi olur zannı ile endişeye) düşürüp Risale-i Nur’un neşrine (yayınlanmasına, dağıtılmasına, duyurulmasına) zarar gelir. Bu zaman, şahs-ı mânevi zamanı olduğu için, böyle büyük ve bâki (ebedi) hakikatlar, fâni (geçici) ve âciz ve sukut edebilir (kusur işleyebilen) şahsiyetlere bina edilmez.

Bediüzzaman Nur talebelerinin Mehdilik konusunda kendisine hüsn-ü zan beslediklerini ancak bunun, “karıştırmadan kaynaklanan bir yanlışlık olduğunu” dile getirmektedir. Bu sebeple de kendisi için, “bu şekilde söylemeyin; böyle bir Mehdilik iddiasında bulunmayın” demektedir. Bediüzzaman böyle yanlış bir hüsn-ü zanda bulunulmasının Mehdiyet konusunda “yanlış bir zan” oluşmasına ve böylece iman ehlinin yanlış yönlendirilmesine neden olacağını; sonuçta da bu durumun, Müslümanların gerçek Hz. Mehdi'yi fark etmelerine engel olabileceğini söylemektedir.

Dikkat edilirse Bediüzzaman bu sözlerinde ne kendisinin ne de Nur şakirtlerinin, Hz. Mehdi'nin birinci vazifesini yerine getirdiklerini söylememektedir. Kendisinin “Hz. Mehdi'nin birinci vazifesi olan iman hakikatleri konusunda Hz. Mehdİ'ye sadece öncülük ettİĞİnİ ve bunu da yalnızca “bazı cihetlerde (yönlerde)” yerine getirdiğini ifade etmektedir. Hz. Mehdi'nin birinci vazifesi olan materyalist felsefenin TÜM DÜNYADA VE TAM ANLAMIYLA ETKİSİZ HALE GETİRİLEREK YIKILMASI”nın ise ancak Hz. Mehdi'nin yerine getireceği hizmetler neticesinde gerçekleştirileceğini belirtmektedir (Emirdağ Lahikası, 259).

Önceki satırlarda da açıklandığı gibi Hz. Mehdi'ye birinci vazifesinde öncülük edecek olan bu çalışmalar, Hz. Mehdi'nin yararlanacağı pek çok ilmi eserden biri olacaktır. Ancak nasıl ki İslam alimlerinin eserlerinden, bilimsel ya da felsefi çalışmalardan istifade etmesi, bu çalışmaların Mehdilik görevini üstlendiğinin bir delili değilse, “Hz. Mehdi'nin Risale-i Nur’u kendine bir program yapması ve bunlardan yararlanması da bu eserlerin Mehdiyet görevini gördüğünün bir ifadesi değildir”.


Bediüzzaman’ın Neden Mehdi Olamayacağını Yüzlerce Sayfa Boyunca Delilleriyle Birlikte Açıklamış Olması, “Ben Mehdi Değilim” Sözlerini “Usulen” Söylemediğini Açıkça Ortaya Koymaktadır



Yaşadığı dönemde yakın çevresinde Bediüzzaman'a Hz. Mehdi olup olmadığı yönünde sorular yöneltilmiştir. Bediüzzaman kendisine sorulan bu soruya “Hayır, ben Mehdi değilim” diyerek cevap vermiş, ancak bunun yanında yüzlerce sayfa boyunca neden Mehdi olamayacağını gerekçeleriyle birlikte delillendirerek açıklamıştır. Açıktır ki eğer Bediüzzaman Mehdi olsaydı, sadece “ben Mehdi değilim” derdi ve böylece konu kapanırdı. Aksini ispatlamak için yüzlerce sayfa boyunca uzun uzun açıklama yapmaya hiçbir şekilde ihtiyaç duymazdı. Onu böyle detaylı bir açıklamaya yapmaya ne zorlayabilirdi ki? Peygamberimiz (sav)'in hadislerinde, Hz. Mehdi'nin “Mehdilik iddiasıyla ortaya çıkmayacağı” belirtilmiştir. Ancak böyle bir şeyin gizlenmesi gerekiyorsa, bunun için sadece tek bir cümle ile “ben Mehdi değilim” demek yeterlidir. Bu sözler neden ikna edici olmasın; reddetmek için uzun uzun yüzlerce sayfa yalan söylenmesine neden gerek olsun? Nitekim İmam Rabbani, Mevlana Halid gibi tarih boyunca yaşamış olan birçok İslam alimine ve müceddide Hz. Mehdi olup olmadıkları sorulduğunda, bu kişiler de “Ben Mehdi değilim” demişlerdir.  Eserlerinde de Peygamberimiz (sav)’in hadisleri doğrultusunda ahir zamanda gelecek Hz. Mehdi’nin özellikleri detaylı olarak anlatmışlardır.

Ancak Hz. Mehdi geldiğinde, ona da böyle bir soru yöneltildiğinde “ben Mehdilik iddiasında bulunmuyorum” diyecektir. Ama yüzlerce sayfa boyunca açıklama yapıp bunun aksini ispatlamaya da çalışmayacaktır. Hz. Mehdi seyyid olacak, ancak, “ben seyyid değilim, Hz. Mehdi şu özelliklere sahip olacak, şu görevleri yerine getirecek ben bu özellikleri taşımıyorum” gibi izahlar yapmayacaktır.

Ama eğer bu durumu açıklayabilmek için, “ben Hz. Mehdi değilim” denmesi yeterli değildir, yüzlerce sayfa yalan söylenmesi gerekiyor” deniyorsa, bunun mantığının da açıklanması gerekir. Bediüzzaman'ın risalelerdeki “Hz. Mehdi'nin kendisinden bir yüzyıl sonra geleceği, kendisinin Hz. Mehdi'nin sadece bir eri, neferi ve öncüsü olduğu, yaptığı çalışmalarla Hz. Mehdi'nin hizmetleri için zemin hazırladığı, Hz. Mehdi'nin üç büyük vazifesini birarada yerine getirmesiyle tanınacağını, kendisinin ise bunu gerçekleştirmediği” yönündeki yüzlerce sayfa açıklamalarının tümünün yalnızca “Mehdiliğini kabul etmemek için usulen söylenmiş sözler” olduğunu iddia etmenin hiçbir mantığı yoktur. Bediüzzaman gibi büyük bir İslam aliminin, ‘sırf usulen söylenmiş olması için’ yüzlerce sayfa boyunca tüm İslam ümmetini aldatacak izahlara yer vermesi, üstelik de tüm bunları Peygamberimiz (sav)'in sahih hadislerine dayandırması hiçbir şekilde söz konusu değildir. Bediüzzaman'ın Mehdiliğini kabul etmemek için yüzlerce sayfa boyunca yalan söylediğini ve Müslümanları yanlış bilgilendirdiğini iddia etmek, çok açıktır ki, derin bir Allah korkusuna ve güçlü bir imana sahip böyle değerli bir İslam alimine karşı çok büyük bir bühtan ve iftira olur. Vefatından yıllar sonra böyle bir iddia ile ortaya çıkılması ise, her ne kadar iyilik adına ve Bediüzzaman’a duyulan sevgi adına da yapılmış olsa, vicdanen hiçbir şekilde kabul edilemez. Bu nedenle Bediüzzaman'ın Mehdiyet konusundaki gerçek düşüncelerinin tam anlamıyla ortaya konmasında fayda vardır.

Bu kitap boyunca yer verilen, Bediüzzaman'ın eserlerinde yüzlerce sayfa boyunca anlattığı Mehdiyet konusuyla ilgili tüm izahları, Bediüzzaman'ın Hz. Mehdi olmadığını delilleriyle birlikte ortaya koymaktadır. Bu gerçeğin anlaşılması için Bediüzzaman'ın bu konuda verdiği delillerden bazılarını kısaca şöyle sıralayabiliriz:








1.  Bediüzzaman “Hz. Mehdi'nin seyyid olacağını; kendisinin ise seyyid değil Kürt olduğunu” (Emirdağ Lâhikası, s. 266), (Tenvir, Şualar, s. 365) (Münazarat, s.84; Tarihçe-i Hayat, s.228; Bediüzzaman ve Talebelerinin Mahkeme Müdafaları, s.18);
2.  “kendisinin Hz. Mehdi'nin bir eri, neferi ve öncüsü olduğunu” (Barla Lâhikası, s. 162);
3.  “eserleri ve yaptığı çalışmalar ile Hz. Mehdi'ye zemin hazırladığını” (Sikke-i Tasdik-ı Gaybî, s. 189);
4.  “Hz. Mehdi'nin kendi yaşadığı dönemden bir yüz yıl sonra geleceğini” (Kastamonu Lâhikası, s. 57);
5.  “Hz. Mehdi geldiğinde kendisinin vefat etmiş olacağını” (Sikke-i Tasdik-i Gaybi, sf. 172)
6.  “kendisinin ve Risale-i Nur’un Mehdi sanılmasının bir hata ve karıştırma olduğunu” (Emirdağ Lahikası, s. 266) açıklayarak Mehdi olmadığını ifade etmiştir.
7.  “Hz. Mehdi'nin siyaset, saltanat ve diyanet aleminde üç büyük vazifeyi birarada yerine getireceğini” (Şualar, s. 456), (Şualar, s. 590), (Emirdağ Lahikası, s. 259-260) belirtmiştir; ancak kendisi bu üç görevi birarada yerine getirmemiştir.
8.  “Hz. Mehdi'nin “materyalizm, ateizm ve Darwinizm gibi temeli Allah’ı inkar etme üzerine kurulmuş olan dinsiz akımları “tam anlamıyla” etkisiz hale getirerek insanların imanını kurtaracağını” (Sikke-i Tasdik-i Gaybi, s. 9), (Emirdağ Lahikası, s. 259) belirtmiştir; ancak bu dinsiz akımların ortadan kalkması Bediüzzaman hayattayken “tam anlamıyla” gerçekleşmemiştir.
9.  “Hz. Mehdi'nin, “Peygamberimiz (sav)’in halifesi ve tüm Müslümanların manevi lideri” ünvanını taşıyarak İslam ahlakının esaslarını yeniden canlandıracağını” (Sikke-i Tasdik-i Gaybi, s. 9), açıklamıştır; ancak kendisi tüm inananların halifesi (manevi lideri) vasfını taşımamıştır.
10.  “Hz. Mehdi'nin tüm dünyaya barış, adalet ve hakkaniyet getireceğini ve İslam alemi üzerindeki zulmü kaldıracağını” (Emirdağ Lahikası, s. 259), (Mektubat, s. 411-412), (Mektubat, s. 440), (Şualar, s. 456) belirtmiştir; ancak bu durum Bediüzzaman hayattayken gerçekleşmemiştir.
11.  “Hz. Mehdi'nin ‘Müceddid-i Ekber’ yani ‘en büyük müceddid’ vasfını taşıyacağını” (Tılsımlar Mecmuası, s. 168) bildirmiştir; ancak Bediüzzaman bu ünvana sahip olmamıştır.
12.  “Hz. Mehdi'nin tüm mezhepleri kaldıracağını ve “en büyük müçtehid” (ihtiyaç oluştuğunda ayetlerden hüküm çıkaran büyük İslam alimi ve önderi) olarak içtihad yapacağını (Tılsımlar Mecmuası, s. 168), (Mektubat, s. 411-412) belirtmiştir; ancak Bediüzzaman mezhepleri kaldırmamış, Şafi mezhebine uymuştur. (Emirdağ Lahikası, s. 38), (Büyük Tarihçe-İ Hayat, s.202), (Büyük Tarihçe-İ Hayat, s. 206) (Emirdağ Lahikası, s.573)
13.  “Hz. Mehdi'nin İslam Birliği’ni sağlayacağını” (Emirdağ Lahikası, s. 260) belirtmiştir; ancak Bediüzzaman yaşadığı dönemde tüm dünya Müslümanlarını tek bir çatı altında toplayarak İslam Birliği’ni oluşturmamıştır.
14.  “Hz. Mehdi'nin, tüm İslam alimlerinin, Peygamberimiz (sav)'in soyundan gelen seyyidlerin ve tüm Müslümanların desteğini alacağını” (Emirdağ Lahikası, s. 260) açıklamıştır; ancak Bediüzzaman yaşadığı dönemde böyle geniş bir kesimin desteğini almamıştır.
15.  “Hz. Mehdi'nin “üç büyük vazifesini” yerine getirirken çok büyük bir maddi güç ve hakimiyet sahibi olacağını” (Sikke-i Tasdik-i Gaybi, sf. 9) belirtmiştir; ancak Bediüzzaman böyle büyük bir maddi kuvvet ve hakimiyet elde etmemiştir.
16.  “Hz. Mehdi'nin Hıristiyan dünyasıyla ittifak yapacağını” (Sikke-i Tasdik-i Gaybi, s. 9) bildirmiştir; ancak Bediüzzaman böyle bir ittifakı gerçekleştirmemiştir.
17.  “Hz. Mehdi'nin Hz. İsa’yla birlikte namaz kılacaklarını” (Şualar, s. 493) belirtmiştir; ancak Bediüzzaman yaşadığı süre içerisinde Hz. İsa'yla birlikte olmamış ve birlikte namaz kılmamıştır.
18.  “Hz. Mehdi'nin Kuran ahlakını tüm dünyaya yerleşik kılacağını ve tüm insanları doğru yola sevk edeceğini” (Sikke-i Tasdik-i Gaybi, s. 9) (Mektubat, s. 473) söylemiştir; ancak İslam ahlakının dünya hakimiyeti de Bediüzzaman hayattayken gerçekleşmemiştir.
19.  “Hz. Mehdi'nin, Hz. İsa ile birlikte Süfyaniyet ve Deccaliyet’in fikir sistemini etkisiz hale getireceklerini” açıklamıştır; ancak Bediüzzaman Hz. İsa ile biraraya gelmemiş ve bu fikir sistemleri etkisiz hale getirilmemiştir.








Bediüzzaman’ın Sözleri Açıktır; Tüm Bunların “Batıni Tefsir” Adı Altında Farklı Şekillerde Yorumlanması Gerektiği Mantığı, Bediüzzaman’ın İzahlarıyla Çelişmektedir



Bir kimsenin Hz. Mehdi olabileceğinden bahsedebilmek için Bediüzzaman'ın yukarıda sayılan sözlerindeki tüm özelliklerin “tek bir şahıs” üzerinde görülmesi gerekmektedir. Bediüzzaman hayatını İslam ahlakının tebliğine adamış, bu doğrultuda çok büyük ve şerefli bir mücadele vermiştir. Ancak Hz. Mehdi'nin bu özelliklerine sahip olmamış, dünya çapında yerine getireceği görevleri yerine getirmemiştir.

Bediüzzaman'ın sözleri ve Hz. Mehdi'ye dair henüz gerçekleşmemiş alametler, Bediüzzaman'ın Mehdi olmadığını açıkça ortaya koymaktadır. Ancak bu gerçek, zaman zaman çeşitli şekillerde tevil edilmeye çalışılmakta; Bediüzzaman'ın sözlerine gerçek anlamlarının dışında birtakım yorumlar eklenerek farklı düşünceler gündeme getirilebilmektedir. Hatta bu bakış açısı öyle bir dereceye gelebilmektedir ki, Bediüzzaman'a büyük bir sevgi ve saygı duyan kimseler dahi, Bediüzzaman’ın söylediklerinin anlaşılabilmesi için “risalelerdeki sözlerinin yeterli olmayacağını” öne sürebilmektedirler. Bu sözleri, yalnızca özel sırlara vakıf, özel tefsir gücü olan, özel yeteneklere ve hislere sahip bazı özel kişilerin “batıni tefsir” yaparak anlayabileceğini savunmaktadırlar. Oysa bu gibi iddialar, böylesine değerli bir müceddidin kaleme aldığı risalelerin tümünü şüpheli hale getirecek son derece tehlikeli girişimlerdir.

Bediüzzaman’ın bizzat kendisi eserlerinde pek çok kez bu konunun önemini ifade etmiş; böylesi bir anlayışa karşı olduğu yönündeki fikirlerini beyan etmiştir. Eğer risalelerdeki metinlerin tefsire ihtiyacı varsa, bunu yine bu metinler üzerinde yapılacak ek açıklamalarla açıklamanın uygun olacağını belirtmiştir. Bu sözlerinden birinde “Bediüzzaman böyle bir tefsir anlayışına gidilecek olunursa, bunun nasıl suistimale açık hale geleceğini ve bu yolla risalelerde anlatılan hakikatlerin nasıl aslından uzaklaşıp değişeceğini” şöyle hatırlatmıştır:

Nur’un metni, izaha ihtiyacı olsa, ya satırın üstünde, ya kenarda hâşiyecikler (açıklamalar) yazılsa daha münasiptir (uygundur). Çünkü metin içine girse, teksir edilen nüshalar ayrı ayrı olur, tashih (düzeltme) lazım gelir. Hem su-İ İstİ’male kapI açIlIr, muarIzlar (karşı çıkanlar) istifade ederler. Hem herkes senin gibi muhakkik (hakikati araştırıp inceleyip bulan) müdakkik (inceden inceye tetkik eden, en ufak gizli şeyleri bile görmeye çalışan) olmaz, yanlIŞ mana verİr, bİr kelİme İlave eder, ehemmİyetlİ bİr hakİkatI kaybetmeye sebeb olur. Ben tashihatımda (düzeltmelerimde) böyle zararlı ilaveleri çok gördüm... (Emirdağ Lâhikası Elyazma, s. 661)

Yaşadığı yüzyılın müceddidi olan böyle mübarek bir şahsın, tüm dünya Müslümanlarını yakından ilgilendiren Mehdiyet konusundaki önemli açıklamalarının da batıni tefsir adı altında yanlış yorumlanmaması son derece önemlidir. Böyle bir bakış açısı, Risalelerin orijinal halinden uzaklaşmasına ve Müslümanların yanlış bilgilendirilmelerine neden olacaktır. Bu da, Bediüzzaman’ın hikmetli sözlerinin ve kıymetli açıklamalarının gereği gibi takdir edilememesine yol açacaktır.

Bediüzzaman eserlerinde “Risale-i Nur’un her bir kitabı bir Said’dir. Siz hangi kitaba baksanız benimle karşı karşıya görüşmekten on defa ziyade hem faydalanır, hem hakiki bir surette benimle görüşmüş olursunuz. Risale-i Nur bana hiçbir ihtiyaç bırakmıyor.” (Emirdağ Lahikası, s. 159) şeklinde bildirmiştir. Demek ki risaleler, herhangi bir konuda Bediüzzaman'ın tüm kanaatlerini en açık ve doğru şekilde yansıtmaktadır. Mehdiyet konusunda da Bediüzzaman çok anlaşılır açıklamalarda bulunmuş, “kendisinin ya da onun şahsı manevisi olarak Risale-i Nur’un Mehdiyet vazifesini üstlenmemiş olduğunu; ahir zamanın “Büyük Mehdi”sinin, Peygamberimiz (sav)'in hadislerinde ve risalelerde yüzlerce sayfa boyunca anlatılan özelliklere sahip olmasıyla tanınacağını” hiçbir tartışmaya yer bırakmayacak şekilde izah etmiştir.

 

Kitap bölümleri

Masaüstü Görünümü