Harun Yahya


Hicri 13. Asrın büyük Müceddidi; Bediüzzaman Said Nursi



Geçtiğimiz yüzyılın müceddidi olan Bediüzzaman Said Nursi, hayatını Allah'ın varlığını ve Yüceliğini anlatmaya, İslam'ın değerlerini yükseltmeye adamış, bu yolda birçok zorluklarla karşılaşmış, derin bir imana sahip, büyük bir mütefekkirdir. Hayatı boyunca büyük bir fikri mücadele örneği sergilemiş, hikmetli karar ve davranışlarıyla Müslümanlara örnek ve öncü olmuş mübarek bir şahıstır. Eserlerinde ortaya koyduğu ilim, ihlas, belagat ve daha birçok özellikten, kendisinin belki de İslam tarihinin en büyük velilerinden biri olduğu anlaşılmaktadır.

Bediüzzaman Said Nursi, derin bilgiler içeren beş bin sayfalık Risale-i Nur Külliyatı ile milyonlarca insanın hidayetine vesile olmuş büyük bir mütefekkirdir. Hicri 13. asrın müceddidi olan Bediüzzaman, eserleriyle Müslümanlara ışık tutmuş, Kuran ahlakını en güzel şekilde yaşamış ve mücadelesiyle örnek bir kişilik olmuştur. Yaşadığı dönem, meydana gelen dünya savaşları nedeniyle, belki de tarihin en zor, en sıkıntılı yılları olmuştur. Osmanlı İmparatorluğu'nun dağılma yıllarından, vefatı olan 1960 yılına kadar, yaşanan maddi, manevi çok büyük zorluklar zamanında, sarsılmaz bir fikri mücadele veren Bediüzzaman, değerli fikirleriyle, milletimize zararı olacak ideolojilere bir set olmaya çalışmış ve iman hakikatlerinin tebliği ile Müslümanların manevi yönden güçlenmelerine vesile olmuştur. (Allah ondan razı olsun.)

Bediüzzaman Hazretleri, büyük bir müceddid olarak, her zaman inandığı gibi yaşamış ve düşündüğü gibi konuşmuştur. Seksen yedi yıllık uzun ömrünü ihlas ve samimiyet ile inandığı Kuran ahlakını anlatarak geçirmiştir. Bu hizmeti esnasında her zaman doğruları ifade etmiş, hatta bu nedenle yirmi sekiz yılını hapishanelerde ve sürgünde zor şartlarda geçirmiştir. Buna rağmen hiçbir zaman söylenmesi gereken gerçekleri ifade etmekten kaçınmamış, hangi şart ve ortamda olursa olsun hiçbir konuda, özellikle imani konularda Kuran ve Peygamberimiz (sav)'in sünneti doğrultusunun dışına çıkmadan gerçekleri çok açık ve net izah etmiştir. Başkaları tarafından yadırganacak, yanlış anlaşılacak diye, doğruları gizlemenin ve anlamı değişecek şekilde sözü eksik veya farklı söylemenin Kuran ahlakına aykırı olduğunu da yine Bediüzzaman ifade etmiştir. Bediüzzaman, söylenilen her sözün doğru olması gerektiğini belirterek doğruluğun önemini de şöyle vurgulamıştır:

"Yol ikidir: Ya sükût etmektir (susmaktır). Çünkü söylenilen her sözün doğru olması lazımdır. Veya sıdktır (doğruluk). Çünkü İslamiyetin esası, sıdktır (doğruluktur). İmanın hassası, sıdktır (doğruluktur). Bütün kemalata îsal edici (iyiliklere ulaştıran), sıdktır. Ahlak-ı aliyenin (yüksek ahlakın) hayatı, sıdktır (doğruluktur). Terakkiyatın mihveri (ilerlemenin merkezi) sıdktır (doğruluktur). Alem-i İslam'ın nizamı (İslam aleminin düzeni) sıdktır (doğruluktur). Nev'-i beşeri kabe-i kemalata îsal eden, (insanlığı ahlak ve terbiyeye ulaştıran) sıdktır (doğruluktur). Ashab-ı Kiram'ı (sahabeleri) bütün insanlara tefevvuk ettiren (üstün kılan) sıdktır (doğruluktur). Muhammed-i Haşimî Aleyhissalatü Vesselam'ı meratib-i beşeriyenin (insanlık derecesinin) en yükseğine çıkaran, sıdktır (doğruluktur)." (İşarat-ül İcaz, sf.82)

Dolayısıyla Bediüzzaman, kendisine yöneltilen her soruya doğru cevap vermiş ve eserlerine doğru olarak geçirmiştir. Ahir zaman ile ilgili kendisine yöneltilen sorulara karşı da hiçbir zaman suskun kalmamış, her konuyu en ince ayrıntısına kadar izah etmiştir. Bu nedenle, bu konularda anlattığı her sözü, her anlattığı konu gibi birebir gerçekleri yansıtmaktadır.

 

Kitap bölümleri

Masaüstü Görünümü