Harun Yahya

Sohbetler 11 - 15


SOHBET 11
9 AĞUSTOS 2010 HARUNYAHYA.TV


ALTUĞ BERKER: Siz anlatırken aklıma geldi, daha evvel anlattığınız gibi; "Hz. Mehdi (as)'ın birinci vazifesi, iman vazifesi, 40 yıl sürecek demiştiniz" Hocam. Tevbe Suresi, 42. ayette de münafıklar için şöyle buyuruyor Cenab-ı Allah; "Eğer yakın bir yarar ve orta bir sefer olsaydı, onlar mutlaka seni izlerlerdi. Ama zorluk onlara uzak geldi" diyor Hocam.
ADNAN OKTAR: Tabii, münafık bir kolaylık olsa hemen gelir. Hemen, bir maddi imkan, bir kolaylık sağlanmış olsa. Ama münafığın en çok çekindiği şey tehlikedir. Tutuklanmak, hapsedilmek, dövülmek, sövülmek, sürgüne uğramak, münafık ondan çok korkar. Yine öyle açlığa falan bir süre dayanır da, çok kısa bir süre. Ama canı en tatlı olduğu konu odur. Onun için kaçar. Böyle uyuz köpeği de mesela kovalarlar, hayvan uzaktan bir bakar böyle; ne var, ne yok gibisinden. Bunlar da öyledir, münafıklar da öyle. Kaçar, uzaktan şöyle bir izler; ne var, ne yok gibisinden. Münafığın bir de hiç bahsetmek istemediği bir konu da mücadele ve dinin yayılmasıdır. O konuları bırakır o; çok girift, çok karmaşık, şeytani bir mantıkla, Kuran'ı böyle şeytani bir bakış açısıyla inceleyip, dil eğip bükmeye başlar. Allah'ın hükümlerini değiştirmek ister; helali haram yapar, haramı helal yapmaya kalkar ve bununla da Müslümanları suçlamaya kalkar. Helal olan bir şeyi, "niye harama giriyorsunuz?" der, haram olan bir şeyi de "niye helal yapmıyorsunuz?" der. Böyle bir mantığı vardır münafıkların. Peygamber Efendimiz (sav) zamanında da böyleydi. Her zaman böyledir.
OKTAR BABUNA: Bir de Hz. Musa (as) kıssasını örnek vermiştiniz biraz önce Hocam, inşaAllah. Orada da Allah'ın emrettiğini yapmıyorlar, direniyorlar detaya girerek, inşaAllah.
ADNAN OKTAR: Bak mücadele konusu geldi mi, "sen, Rabbin beraber gidin, savaşın" diyor. Ama sığırı kesmek istendiğinde tam takva görünümündeler; "rengi nasıl, şekli nasıl," "bir daha sor," "bir daha sor." Allah, "neredeyse yapmayacaklardı" diyor. Tam münafık mantığı. Mücadelede niye öyle detaya girmiyorsun? Allah mücadele emrettiğinde de; "Ya Resullullah, nereden gideyim, hemen gidelim, diğer arkadaşlarımı da çağırayım mı?" demez münafık, değil mi? Girift şeylerde bilmişlik yapacak, böyle ukalalık yapacak, densizlik yapacak, o da onun aleyhine oluyor. Halbuki ayette de var; "Peygambere soru sormayın" diyor. "O size gerektiğinde zaten söyler" diyor, değil mi? "Üzecek şeyleri sormayın" diyor. Münafıklarda muazzam bir detaycılık vardır. "Şu nasıl?" "Bu nasıl?" "Şu nereden geliyor?" "Bu nereden geliyor?" Ve yapmazlar da. "Bir ruhbanlık oluşturdular" diyor Allah ayette. "Ona da gereği gibi uymuyorlar" diyor. Bu Musevilikte de vardır, Hıristiyanlıkta da vardır. Acayip detaylar meydana getirir. Sen de yapacak zannedersin, "ona da uymuyorlar" diyor Allah, "gereği gibi uymuyorlar" diyor.
OKTAR BABUNA: Siz Peygamber(sav)'e itaati anlatırken Hocam, bir kere söylemiştiniz bunu, Peygamber (sav)'in o an söylediği bir şeye anlamasa bile itaat eder, ki sevabı da öyle daha çok olur demiştiniz, inşaAllah. Hikmetini anlamasa bile çünkü daha ileride görebilir hikmetini zaten, inşaAllah.
ADNAN OKTAR: Hz. Hızır (as) kıssasında da var. Mesela Peygamberimiz (sav) diyor ki; "gece süratle iki kişi buradan hemen aşağıdaki beldeye gidin" diyor. Haşa diyor ki Peygamber (sav)'e, haşa akıl vermeye kalkıyor; "yol tehlikeli değil midir?" diyor. Tehlike olsa o bilmez mi? İllaki bilmişlik yapacaklar, münafıkların özelliği. Mesela mücadeleye davet ediyor. "Hava sıcak" diyor. Peygamber (sav)'i görmüyor musun sen? Terliyor Peygamber (sav), zaten biliyor sıcağı. Peygamber (sav)'e, haşa akıl vermeye kalkıyorlar Allah'ın hükmünü beğenmiyorlar. Asıl orada karşı durdukları Allah'tır. Haşa, Allah'a karşı öfke duydukları için Peygamber (sav)'i beğenmiyor üslubuna giriyorlar. Peygamber (sav)'e düşmanlıklarının nedeni aslında Allah'a karşı düşmanlıkları.
OKTAR BABUNA: Sizin söylediğiniz ayeti okuyorum, inşaAllah, şeytandan Allah'a sığınırım; "Ey iman edenler, size açıklandığında sizi üzecek şeyleri sormayın; Kur'an indirildiği zaman sorarsanız, size açıklanır. Allah onu affetti. Allah bağışlayandır, (kullara) yumuşak olandır."
ADNAN OKTAR: Bir de müşriklerin ve münafıkların şöyle bir kafası vardır; şirk kafası var. Mesela İslamiyet'i önce kendi kafasında bir belirler. Yasakçı bir din anlayışı arar. Böyle öfkeli, yasakçı, kan döken, baskıcı, detaylı bir din anlayışını önce bir kafasına koyar. Kuran'a bakar, göremez; hadise bakar, göremez. Ondan sonra dilini eğip bükmeye başlar. Kuran'da belirtilen odur. Kendi bir şeyler çıkartmaya çalışır. Helallerden rahatsızdır münafık. Helalleri kapatmak ister. Haramdan da rahatsızdır. Haramı da helal yapmak ister. Karıştırmak ister. Ama özellikle helaller çok rahatsız eder münafığı. Çünkü ne kadar haram olsa münafık için o kadar iyi kendi kafasına göre, haşa. Çünkü haramlar yasaklar çoğaldı mı, insanları bizar edeceğini düşünür şeytani kafayla ve dinden uzaklaştıracağını düşünür. O yüzden münafıklar dini çok zor ve içinden çıkılmayacak hale getirir. Karmaşık hale getirir, dini kendi içinde kitler ve böylece insanların Müslüman olmasını engellerler. Şeytani bir yöntemdir bu. Öyle bir anlatım yapar ki, din adeta imkansız, yaşanamayacak hale gelir. Mümkün değil yani. Öyle bir anlatır ki, imkansız. Ne geriye gidebilirsin, ne ileriye, ne sağa, ne sola. Hiçbir hareket edemeyecek hale getirir. "Bu Allah'ın hükmüdür, bunu yapacaksın" der.
OKTAR BABUNA: Siz daha iyi bilirsiniz inşaAllah Hocam, söylemiştiniz zaten, bu helalleri haram yapmaya çalışmalarını. Peygamberimiz (sav) döneminden. Peygamber (sav)'in eşlerini, kıyafetlerini, Hz. Hasan (ra)'ın kıyafetlerini kıskandıklarını ve bunları münafıkların engellemeye çalıştıklarını anlatmıştınız Hocam, inşaAllah.
ALTUĞ BERKER: Siz daha iyi bilirsiniz inşaAllah, Allah Kuran'da Müslümanlara; "birlik olun, ayrılıp dağılmayın" diyor. Birlik olmalarını emrediyor. Münafıklar da, Münafikun Suresi, ayet 17, "infakta bulunmayın, dağılıp gitsinler" diyor.
ADNAN OKTAR: Münafığın her halükarda, tam anlamıyla dağılmayı bilinçaltı istemez. Çünkü onlara her zaman ihtiyacı vardır. Çünkü küfürle mücadele edemeyeceğine göre, münafık imansızlarla mücadele etmeyeceğine göre şeytani saldırganlığını uygulaması için mutlaka Müslümana ihtiyacı vardır. İçgüdü olarak böyle hayvani bir içgüdü olarak. Nasıl böyle kudurmuş bir köpek mutlaka insanı ısırmak ister, değil mi? Münafık da mutlaka Müslümana saldırmak ister. O zaman kime saldırsın, ne yapsın? Uğraşacağı, dikkatini vereceği birilerin olması gerekiyor. Uzaktan kendince bir şeyler yapmaya çalışır. Ve kafa karıştırma çok önemlidir münafıklarda. Kendi kafası da karışıktır, Müslümanların da kafasını karıştıracağını zanneder. Halbuki Müslümanların kafası balistik çelik gibidir, karışmaz. Ama kendi ahmak kafası karmakarışık olduğu için kendi ruhundaki o karışık kişilik onu sürekli bu eyleme iter. Şeytan da böyle cins bir varlıktır, anormal bir mahluktur. Dolayısıyla "acaba vesvese verebilir miyim, acaba karmaşa çıkarabilir miyim, acaba dikkatlerini dağıtabilir miyim, acaba helalleri haram yapabilir miyim, acaba ne çeşit kuşkuya düşürtebilirim?" gibisinden uğraşır kendince. Fakat akılsız olduğu için hakikaten zarar verebileceğini düşünür. Halbuki her münafık aynı yöntemi uygular ve hepsi başarısızdır. Bakın münafıklara, tarih boyunca motamot aynı metotlarla gelirler. Hepsinin stili, yöntemi, modeli aynıdır. Fakat birbirlerinden habersiz olduğu için bu aptallar devamlı aynı metodu uygulamakta kararlı olurlar. Bir hayvan içgüdüsü ile aynı şeyi yaparlar. Fakat Müslümanların bunlara ihtiyacı var. Müslümanın şeytana ihtiyacı vardır, münafığa ihtiyacı vardır, müşrike ihtiyacı vardır ki mücadele yapabilsin, tebliğ yapabilsin, sevap alabilsin. Mesela çok fazla münafık ayeti var. Münafık olmayınca biz neyi anlatacağız; yok münafık ama biz münafıkları anlatacağız? Allah münafığı yaratıyor ki biz münafığa yönelik Kuran ayetlerini anlatabilelim. Münafığın özelliği kadın düşmanıdır. Anti-kadındır. Ve bunlar içinden kavrulmuş adamlardır. Allah bunların içinde gücünü kırmıştır. Onun kıskançlığı da vardır bunlarda. Allah ruhlarında bir güç yaratmıyor, hastadır bunlar. Onun için genellikle hep sapık olur münafıklar. Karmakarışık bir ruha sahip olurlar. Bir türlü dengeli olmazlar. Müslümanların gücü, kudreti, neşesi, sağlığı bunlara çok ızdırap verir, çok bunaltır, çok sıkar.

SOHBET 12
10 AĞUSTOS 2010 GAZİANTEP OLAY TV ve ÇAY TV


ADNAN OKTAR: Kuran'da Cenab-ı Allah ne diyor? Nahl Suresinin 116. ayetinde: "Dillerinizin yalan yere nitelendirmesi dolayısıyla şuna helal, buna haram demeyin..." Bakın münafıkların ana özelliğidir. Bol bol helal, haramlar çıkartırlar. Biri bir şey söyler, "şu haramdır" der, "şu helal", kaynak? Yok. Kendi kafası, mantığı. "Benim mantığıma göre böyle olması gerekiyor" der. Münafıkların bu özelliğine karşı da insanları da uyarmamız gerekiyor. "... Çünkü Allah'a karşı yalan uydurmuş olursunuz. Şüphesiz Allah'a karşı yalan uyduranlar kurtuluşa ermezler." Münafığın özelliği sürekli yalan uydurmasıdır Allah'a karşı. Maide Suresinin 87. ayetinde, "Ey iman edenler, Allah'ın sizin için helal kıldığı güzel şeyleri haram kılmayın..." Güzel bir şey mesela, hakikaten hoş, adam haram diyor, bitti. Neye göre haram? "Benim kafama göre haram" diyor. Uydurmaya göre haram. Bakın Allah ne diyor, "... Allah'ın sizin için helal kıldığı güzel şeyleri haram kılmayın ve haddi aşmayın. Şüphesiz Allah, haddi aşanları sevmez." Yani "Kuran ahlakının dışında hareket etmeyin" diyor Cenab-ı Allah. Enam Suresinin 119. ayetinde, "Ne oluyor ki size, kaçınılmaz bir ihtiyaçla karşı karşıya kalmanız dışında, O, size haram kıldıklarını ayrı ayrı açıklamışken..." Yani "şu, şu, şu, şunlar haram" demişken. "... üzerinde Allah'ın ismi anılan şeyleri yemiyorsunuz? ..." Yiyeceklerde de, "bu da yenmez" diyor. "Niye?" diyorsun. "Haram" diyor. "Peki şu?" "O da haram. Bu, şu da haram." Allah buna dikkat çekiyor. "... üzerinde Allah'ın ismi anılan şeyleri yemiyorsunuz?.." diyor Allah. "... Gerçekten çoğu, bir ilim olmaksızın ..." Bak, bir ilim olmaksızın, kaynakları olmaksızın, "... kendi heva (istek ve tutku)larıyla (kimilerini) saptırıyorlar..." Yani, sürekli haram üretiyorlar, sürekli yasak çıkarıyorlar. "... Şüphesiz, senin Rabbin haddi aşanları en iyi bilendir." Münafıkların, müşriklerin helal, haram üretme yöntemlerinden birini daha gösteriyor Kuran. Enam Suresi 138. ayette, "Ve kendi zanlarınca dediler ki..." bak zan, kendi kafalarınca. "... Bu hayvanlar..." "Şu, şu, şu gördüğünüz hayvanlar" "... ve ekinler dokunulmazdır..." Haram. "... Onları bizim dilediklerimiz dışında başkası yiyemez..." Mesela diyor ki, "... (Şu) Hayvanların da sırtları haram kılınmıştır..." Uyduruyor. "... Öyle hayvanlar vardır ki, -O'na iftira etmek suretiyle- üzerlerinde Allah'ın ismini anmazlar. Yalan yere iftira düzmekte olduklarından dolayı O, cezalarını verecektir." Münafıkların en hoşlandığı şeylerden biri de haram üretmektir, yasak üretmektir. Şu haram, şu yasak, şu haram, şu yasak, sürekli yasak üretirler. Amaç orada İslam'ı içinden çıkılamaz hale getirmek haşa. Ve yaşanmaz hale getirmek. Ve kendi hallerine çevirmek Müslümanları da. İnanan, samimi Müslümanları da kendileri gibi yapmak, dertleri odur. Bakara Suresinin 246. ayetinde: "Musa'dan sonra İsrailoğullarının önde gelenlerini görmedin mi?..." Yani yöneticilerini görmedin mi? "... Hani, peygamberlerinden birine: "Bize bir melik gönder.." yani idareci, bir Mehdi gönder de, "... Allah yolunda savaşalım" demişlerdi, O: "Ya üzerinize savaş yazıldığı halde savaşmayacak olursanız?..." Yani "mücadele yapmayacak, tebliğe çıkmayacak, İslam'ı yaymayacak olursanız, tembellik ederseniz, kaçarsanız" diyor. Onlar da diyorlar ki: "... Bize ne oluyor ki Allah yolunda savaşmayalım? Ki biz yurdumuzdan çıkarıldık ve çocuklarımızdan (uzaklaştırıldık.)" demişlerdi..." "Tabi ki mücadele ederiz" diyor, "tabi ki tebliğ yaparız." "... Ama onlara savaş yazıldığı (öngörüldüğü) zaman..." Tebliğ, dini yayma öngörüldüğü zaman "... az bir kısmı hariç yüz çevirdiler..." Münafıkların özelliği. "Hadi bize müsaade" diyorlar. Ama bunlara, "yemek, içmek var, fitne var, Kuran'ın hükümlerini yasak yapacağız. Ne diyorsun?" desen koşarak gelir. "Müslümanların neşesini kaçıracak, şevkini kaçıracak bir şey yapmak istiyoruz. Ne diyorsun?" deseler hemen koşarak gelir. Ama bak böyle şeylerde önce çok müthiş mücahit havasında. İşte, "şöyle de yaparım, böyle de yaparım". Ama iş kesin kararlılık gösterttiğinde hemen uyuz domuzların arasına dalıyor. Ve gidiyor onlara kene gibi yapışıyor. Mesela Bakara Suresinin 249. ayetinde, "...Talut, orduyla birlikte ayrıldığında dedi ki: "Doğrusu Allah sizi bir ırmakla imtihan edecektir. Kim bundan içerse, artık o benden değildir ve kim de -eliyle bir avuç alanlar hariç- onu tadmazsa bendendir..." Yani "bir avuç su içerseniz" diyor, "benimle gelin" diyor. "Ama bunu yapmayanlar benimle gelmesinler" diyor. "... Küçük bir kısmı hariç (hepsi sudan) içti..." Şimdi bir insanın kalbinde münafıklık, hastalık olunca ne diyor, "ya" diyor "Allah'ın helal kıldığı suyu sen bana nasıl yasaklarsın?" Halbuki kumandan değil mi, onun sözünü tutması gerekiyor. Emir sahibi. "Sen bana karışamazsın" diyor. Şeytani kafa var ya, dikbaşlılık, burnunun doğrultusuna gidecek. "Yok karışamazsın" diyor. Bak diyor ki, hepsi sudan içti. "... (hepsi sudan) içti. O, kendisiyle beraber iman edenlerle..." Ki bunlar 313 kişidir. Aynı Hz. Mehdi (as) talebeleri sayısındadır. Hadislerde de belirtilmiştir bu. "... O, kendisiyle beraber iman edenlerle (ırmağı) geçince onlar (geride kalanlar): "Bugün bizim Calut'a ve ordusuna karşı (koyacak) gücümüz yok" dediler..." Zaten kaçacak yer arıyorlar. "Biz" diyorlar, "tebliğe, mücadeleye gelmiyoruz". "... (O zaman) Muhakkak Allah'a kavuşacaklarını umanlar (şöyle) dediler..." Yani, ahir zamana bakan yönüyle, gerçekten iman eden Hz. Mehdi (as) talebeleri "..."Nice küçük topluluk..." Ki 313 kişi. "Nice küçük topluluk, daha çok olan bir topluluğa Allah'ın izniyle galib gelmiştir. Allah sabredenlerle beraberdir." Bu doğrudan Hz. Mehdi (as) talebelerine bakan bir ayettir. Ebcedi de zaten Hz. Mehdi (as) devrini veriyor. Münafıkların da o küstah, dikbaşlı, itaatsiz tavrının ne kadar anormal olduğunu Allah anlatıyor.
OKTAR BABUNA: Siz zaten, "münafıkların en ağırına giden şeylerden biri itaattir" demiştiniz.
ADNAN OKTAR: Bir de mantık geliştirir, ukala olur münafık, hep burnunun doğrultusuna giderler. Yani her şeyi en iyi bilen oldukları kanaatinde oluyorlar. Bakın diyor ki Al-i İmran Suresi 168. ayette: "Onlar, kendileri oturup kardeşleri için: "Eğer bize itaat etselerdi, öldürülmezlerdi" diyenlerdir..." Yani başı belaya girmezdi, sıkıntıya girmezdi, önce ayrılmış münafık, bak kardeşlerini bırakmış münafık, ayrılmış. Uyanık olduğu kanaatinde. Uyuz keçi gibi bir enaniyet ve şeytani bir gıcıklık vardır münafıklarda. "Onlar, kendileri oturup kardeşleri için: "Eğer bize itaat etselerdi, öldürülmezlerdi" diyenlerdir..." "Ne başına bela gelirdi, tutuklanmazdı, canı yanmazdı, hiçbir şey olmazdı" diyor, "yanıma gelseydi. Ama söylemediler. Dinlemediler, anlamadılar. Etraflarına bunu söylemeleri lazımdı. Anlamaları lazımdı. Vazgeçmeleri lazımdı, yanıma gelmeleri lazımdı." "... De ki: "Eğer doğru sözlüler iseniz, ölümü kendinizden savın öyleyse." "Münafıkları bekleyen ölümü o zaman", Allah "durdurun" diyor. Ki münafıkların en çekindiği şey nedir biliyor musun? Ölmekten çok korkar münafıklar. Gece gündüz en büyük dertleri budur. Çünkü ahlaksız ve aşağılık olduklarını bildikleri için her şeyde ölüm korkusu içindedirler. En ufak bir şeyde. Her an ölümün üstlerine geleceğinden çekinirler. Mesela diyorlar ki Hz. Musa (as) devrinde. Bakın şimdi iki ayrı karakter. Bakara Suresi 67. ayette: "Hani Musa kavmine: "Allah, muhakkak sizin bir sığır kesmenizi emrediyor...", herhangi bir sığırı alın, kurban edin diyor. "... Bizi alaya mı alıyorsun?" dediler..." Tam züppece çakal üslubu. Münafıkların klasik üslubudur bu. Bunlar hep dikbaşlı ve aşağılık, böyle sapık karakterlidir. Şeytanın ruhunu taşıdıkları için, şeytani bir karakter taşıdıkları için, şeytanın felsefesini taşıdıkları için "... Bizi alaya mı alıyorsun?" dediler..." Ulu'l Azm Peygamber, vahiyle söylüyor, "alaya mı alıyorsun?" diyorlar. Tam münafık cevabı, verdikleri cevap. "... (Musa) "Cahillerden olmaktan Allah'a sığınırım" dedi." "Ben" diyor "cahil bir insan değilim, Allah'a sığınırım, vahiyle hareket ediyorum" diyor. Bakın Bakara Suresi 68. Ayette: "Rabbine adımıza yalvar da..." Bakın küstahlığı görüyor musun, münafıkların üslubu içinde hep küstah bir üslup gizlidir. Rabbine, niye Rabbimiz'e değil. "Adımıza yalvar da" Adına, yani kendini büyütüyor ya, adam yerine koyuyor, adımıza. "... Adımıza yalvar da, bize niteliklerini açıklasın..." Yani, demek istiyor ki Allah da akledemedi haşa, sen de akledemiyorsun, niteliklerini açıkla, yani Allah bu yanlış hüküm getirmiş, beğenmiyoruz bunu diyor, detay istiyor. Münafığın en çok üstünde durduğu şey detaydır. Detayda da boğulur, hem yapmaz, haindir. Hem de milleti detaya sokar. Müslümanları detaya sokmaya çalışır. Şu helal, şu haram, şu yasak, sağa dönme, sola dönme, oturmak yasak, kalkmak yasak. "Sen yapıyor musun?" "Ben" diyor "gizliden yapmam" diyor. "Ama açıkta oldu mu poz olsun, söz olsun, gösteriş olsun diye yaparım" diyor kendince. "Ama gizlide yapmam" diyor münafık. "... Bize niteliklerini açıklasın" dediler..." Cenab-ı Allah'tan istiyorlar. ""Rabbine adımıza yalvar da, bize niteliklerini açıklasın" dediler..." "... (Musa, Rabbine yalvardıktan sonra) "Şüphesiz Allah diyor ki: O ne pek geçkin, ne de pek genç, ikisi arası dinç(likte bir sığır olmalı)dır. Artık emrolunduğunuz şeyi yerine getirin" dedi..." Artık konuyu bitirin diyor. Şimdi münafık tıyneti ya, illa ki detay olacak, daha da fazla detay olacak, doymuyor. "(Bu sefer) dediler ki: "Rabbine adımıza yalvar da, bize rengini bildirsin..." Tam münafık kafası. Yani sade bir dini münafık asla kabul etmez. Zor bir din ister. Ne kadar zor, ne kadar yaşanmaz bir din olursa o kadar iyidir münafık için. Yapacağından değil, sırf şeytanlık olsun. "...O: "(Rabbim) diyor ki: O, bakanların içini ferahlatan sarı bir inektir" dedi." Sarı renkli bir inektir diyor, rengini de söylüyor. "(Onlar yine:) "Rabbine adımıza yalvar da..." Bakın münafık inatçılığı ve azgınlığını görüyor musun ukalalığını, kararlılığını. Yani illa ki yalancı çıkaracak ya kendi düşük aklınca. İlla ki Allah'ın hükmünü beğenmeyecek haşa, illa ki Peygamberin hükmünü beğenmeyecek, illa ki itaatsizlik de diretecek. "... Bize onun niteliklerini açıklasın. Çünkü bize göre sığırlar birbirine benzer..." Bak ukalalık yapıyorlar. Bütün münafıklar ukaladır ve dikbaşlı ve gıcıktırlar. "... Çünkü bize göre sığırlar birbirine benzer..." Allah bilmiyor, haşa, kendi kafalarına göre, Peygamber de bilmiyor. Bunlar biliyorlar haşa. "... İnşaAllah (Allah dilerse) biz doğruyu buluruz" dediler." Bir de Müslüman üslubu kullanıyor. Peygamber anlatıyor, Allah söylüyor. O doğruyu bulması için yetmiyor ona. Çünkü onun kafasında bir din var. O dini bulması gerekiyor. Yani Kuran'ın anlattığı din ona yetmiyor. İlla ki başka bir din bulacak o. Kararlı. Bak "... İnşaAllah (Allah dilerse) biz doğruyu buluruz" dediler." Diyor. "(Bunun üzerine Musa, "Rabbim) diyor ki: O, yeri sürmek ve ekini sulamak için boyunduruğa alınmayan, salma ve alacası olmayan bir inektir" dedi. (O zaman): "Şimdi gerçeği getirdin" dediler..." Başka söyleyecek artık sözleri kalmamış, detaylı. "... Böylece ineği kestiler; ama neredeyse (bunu) yapmayacaklardı." Allah münafık tıynetine dikkat çekiyor. Yani asıl niyetleri yapmamak. Ve yaptırtmamak, başkasına da yaptırtmamak. Bakın şimdi aynı adamlara Cenab-ı Allah diyor ki, Peygamber "Biz" diyor "şimdi tebliğ yapacağız. İslam'ı, Kuran'ı, Tevrat'ı" o zamanki Kuran hükmünde olan kitap Tevrat, "yaymak üzere harekete geçeceğiz" diyor. "Hadi hep beraber gidelim" diyor. Maide Suresi 22. ayette "Dediler ki: "Ey Musa, orda zorba bir kavim vardır..." Bak yine akıl veriyorlar. "... onlar çıkmadıkları sürece biz oraya kesinlikle girmeyiz..." Tam hain üslubu. "... Onlar çıkmadıkları sürece biz oraya kesinlikle girmeyiz. Şayet ordan çıkarlarsa, biz de muhakkak gireriz." Nasıl ortam istiyor? Cehd olmayacak. Tebliğ olmayacak. Hiç zorlukla karşılaşmayacak. Tutuklanmayacak, gözaltına alınmayacak. Yaralanmayacak. Herhangi bir riske girmeyecek. Münafığın riskten kaçınmasının delilidir işte. Asla istemez. Halbuki mesela bizim askerimiz gidiyor Doğu'da riske giriyor, Allah rızası için canını veriyor. Hakkı savunurken risk olur. Hapse de girersin, iftiraya da uğrarsın, her şey olur. Ama bunlar "aman" diyorlar. Maide Suresi 24. ayette, "Dediler ki: "Ey Musa biz, onlar durduğu sürece hiç bir zaman oraya girmeyeceğiz..." diyorlar. "Biz tehlike istemiyoruz, kimse bize laf söylemeyecek, konuşma olmayacak, tutuklanma olmayacak, hapsedilme olmayacak. Dövme, sövme hiçbir şey olmayacak." Rahat bir ortam istiyorlar. Bakın o züppe üsluplarıyla, "... Sen ve Rabbin git, ikiniz savaşın..." diyor. Münafık işte asıl karakterini burada ortaya koyuyor. Çünkü "ben tehlike istemiyorum arkadaşım" diyor. Oradaki insanlara ve Peygambere diyor. "Ben tehlikeye girmem" diyor. Münafığın ana özelliği. Bak, "... Sen ve Rabbin git, ikiniz savaşın. Biz burada duracağız." Nerede? O pis domuzların, bunak domuzların pisliğinin içinde. "Siz gidin, hapse de girin, mücadele de edin, ama" diyor "biz küfrün içine sığınacağız, ahlaksızların içine sığınacağız, böylece onlar bizi koruyacak" diyorlar. "Biz tehlikenin içine girmeyiz" diyorlar. Nur Suresinin 53. ayetinde, "Yeminlerinin olanca gücüyle Allah'a and içtiler..." Münafıklar bir konuşurlar. Hakikaten dindar zannedersin. Yani böyle Müslüman üslubuyla konuşurlar. Allah'tan çok bahseder. Çok takva bir üslup kullanır. "Yeminlerinin olanca gücüyle Allah'a and içtiler; eğer sen onlara emredersen (savaşa) çıkacaklar diye..." Haşa, "sen görevini yapmıyorsun" diyor "yaparsan bak bir neler yapacağız "diyor. "... De ki: "And içmeyin, bu bilinen (örf üzere) bir itaattır..." Zaten bu Allah'ın emridir. "... Allah, yaptıklarınızdan haberdardır." diyor. Tevbe Suresi 81. ayette, "Allah'ın elçisine muhalif olarak (savaştan) geri kalanlar oturup-kalmalarına sevindiler..." Böyle uyuz domuzların kanıyla bit gibi beslendikleri için oturup kalmasına seviniyor, "ne kadar isabetli hareket ettim" diyor. "O domuz inine girmekle ne kadar doğru hareket ettim" diyor. Durup durup seviniyor. "İçlerinde olsam tehlikeye girecektim, şimdi bak kafam dinleniyor" diyor. Ne risk var, ne tehlike var, sağında kafir, solunda üçkağıtçı, ilerisinde münafık, bir üst tarafında sapık. "Ama" diyor "tehlike yok." Tehlikenin tam ortasına girmişsin. Allah belanı vermiş. Cehennem trenine binmişsin. Haberi yok. "... ve Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cehd etmeyi..." Bak mallarıyla ve canlarıyla. "Ya" diyor "zamanında malımı da vermiştim" diyor. Mal çok kor münafığa. "Ne canımı tehlikeye atarım. Ben onun içinde yaşlanabilirim, hastalanabilirim, hapsedilebilirim, her şey olur" diyor. "Canım tatlı" diyor. "Malım da tatlı" diyor. Ve verdiği malı da "başına kakarak" diyor, çok ızdırap duyduklarını söylüyor. Pişman olurlar münafıklar verdiği maldan. " ... Mallarıyla ve canlarıyla cehd etmeyi çirkin görerek: "Bu sıcakta (savaşa) çıkmayın" dediler..." Nereye gidecek? Eğlenmeye gidecek. Ama çirkin görüyorlar malını vermeyi. Yani bunu yaptırtmak istemiyorlar. En ziyade mal, bunların asıl hedefi olduğu için etini koparmış gibi olursun münafığın. Acayip kor münafığa. Canı da pek tatlıdır. Ama canları da bağıra bağıra çıkar her seferinde. "... De ki: "Cehennem ateşinin sıcaklığı daha şiddetlidir..." Allah vereceği belanın çeşidini söylüyor. "... Bir kavrayıp-anlasalardı." diyor Allah Tevbe Suresi 81. ayette. Tevbe Suresi 86. ayette, "Allah'a iman edin, O'nun elçisi ile cehde çıkın" diye bir sûre indirildiği zaman onlardan servet sahibi olanlar..." İşte zamanında yığmış, oradan buradan toplamış. Onun bir de hampaları, yancıları olur. Yani uyuz köpekler olur, bir de onların bitleriyle, kanıyla beslenir. "... onlardan servet sahibi olanlar, senden izin isteyip: "Bizi bırak, oturanlarla birlikte olalım" dediler." İlla ki o inine girecek, hiçbir şey yapmadan orada oturacak. "Geri kalanlarla birlikte olmayı seçtiler..." Diğer münafıklarla birlikte olmayı. Onlar da geri kalıyorlar. İftihar ediyor geri kalmaktan dolayı. "..."Bizi bırak, oturanlarla birlikte olalım" dediler." Yani o münafıklarla aynı şekilde oturalım" diyorlar. Münafıkların en sevdiği şey bir köşeye çekilip böyle kaya porsuğu gibi, uyuz kaya porsuğu gibi uzaktan olayları izlemektir. Uyuz kaya porsuğu nasıl korkar tehlikeden, sürekli inlerine saklanır. Bunlar da hayatta hep korku içinde olur ve Müslümanlardan hep uzak dururlar. Risk iddiası. Müslümanlardan kaçmalarının nedeni budur. "... Onların kalbleri mühürlenmiştir..." diyor Allah. Yani ölü hale geliyorlar. Artık söz anlayacak hale gelmezler. "... Bundan dolayı kavrayıp-anlamazlar." diyor Allah, sebebi budur diyor Tevbe Suresi 86-87. Tevbe Suresi 42. ayette:, "Eğer yakın bir yarar ve orta bir sefer olsaydı..." Mesela 6 ay içinde, 1 yıl içinde, kolayca netice alınacak bir şey olsaydı diyor. "... onlar mutlaka seni izlerlerdi..." Çünkü sonuçta hemen kazancı elde edecekler. "... Ama zorluk onlara uzak geldi.." İftira var, baskı var, hakaret var, hapis var, şu var, bu var. "..."Eğer güç yetirseydik muhakkak seninle birlikte (savaşa) çıkardık." diye sana Allah adına yemin edecekler..." "İmkanımız yok" diyor, yani çeşitli bahaneler öne sürüyor. "... Kendi nefislerini helaka sürüklüyorlar. Allah onların gerçekten yalan söylediklerini biliyor." Münafığın ana özelliği bol bol yalan söylemeleri. Nisa Suresi 72. ayette, "Şüphesiz içinizden ağır davrananlar vardır..." Bunlar çok hımbıldır münafıklar. Yani alenen ağır davranırlar. Böyle kös kös. Bütün münafıklara bakın, çok uyuzdurlar. Yani uyuz köpekler nasıl hareket ederler, bunlar da öyle uyuzdurlar. "... Şayet, size bir musibet isabet edecek olsa..." Mesela tutuklansanız, dövülüp sövülseniz, malınızı mülkünüzü kaybetseniz. "... "Doğrusu Allah, bana nimet verdi, çünkü onlarla birlikte olmadım" der." "Ne iyi yapmışım zamanında onlardan uzak olmakla" der, diyor Allah münafıklar için. Al-i İmran Suresinin 78. ayetinde, "Onlardan öyleleri vardır ki, dillerini kitaba doğru eğip bükerler..." Şimdi Kuran var, Kitaba doğru eğip bükerler diyor. Hükümlerini değiştirirler. Bambaşka anlamlar verirler. Mesela diyor ki Cenab-ı Allah "mescitlere giderken ziynetlerinizi takınıp gidin", "Kuran öyle diyor ama" diyor "o ayet hükmünü bir düşün bakayım ne anlama geliyor? Ben sana açıklayayım" diyor. "Ziynet nedir?" diyor. Yani, "temiz giyinmek deyince o ziynet olur mu?" diyor. "Ziynet demek oraya gidip perişan şekilde içeri girmen" diyor. "Ziynetten kast edilen budur" diyor. Bambaşka bir anlam veriyor kendi kafasına göre. "... siz onu (bu okur göründüklerini) kitaptan sanasınız diye..." "Ve kitaptanmış gibi de göstertmeye çalışırlar" diyor, delillendirirler yani Kuran hükmüymüş, Allah'ın hükmüymüş gibi göstertmeye çalışırlar. "... Oysa o kitaptan değildir..." Yani "Kuran'ın hükmü değildir, ama öyle gibi göstertmeye çalışırlar" diyor. Zanna uyuyorlar tahminle yalan söylüyorlar. "..."Bu Allah Katındandır" derler." Bakın münafıkların dini nasıl insanlara empoze ettikleri, nasıl yanlış anlattıklarını Allah anlatıyor. "... Oysa o, Allah Katından değildir..." "Kuran'da öyle bir şey yoktur" diyor Allah. "... Kendileri de bildikleri halde..." münafıkların üçkağıtçılığını Cenab-ı Allah bildiriyor. "Kendileri de bilirler" diyor. "... Allah'a karşı (böyle) yalan söylerler." diyor. Çünkü dini içinden çıkılmaz, zor hale getirmek istiyorlar. "Kasten yaparlar" diyor Allah ahlaksızlıklarını. Enfal Suresi 49. ayette, "Münafıklar ve kalblerinde hastalık olanlar şöyle diyorlardı: "Bunları (Müslümanları) dinleri aldattı."..." "Kendi yanlış inançlarıyla bunlar yanlış yola girdiler" diyor. "Aldandılar" diyor münafıklar Müslümanlara. "... Oysa kim Allah'a tevekkül ederse, şüphesiz Allah, üstün ve güçlü olandır, hüküm ve hikmet sahibidir." "Müslümanlar Allah'a tevekkül ederler" diyor. "Allah da hüküm ve hikmet sahibidir". Yani "en doğru hükmü verir ve hikmet sahibidir. Kısa ve özlü olarak en doğruyu anlatır" diyor Cenab-ı Allah. Sad Suresi 6. ayette, "Onlardan önde gelen bir grup..." Yani bunların böyle bir de ağa babaları vardır münafıkların, önde gelen. "..."Yürüyün, ilahlarınıza karşı (bağlılıkta) kararlı olun; çünkü asıl istenen budur" diye çekip gitti." Bunların ilahı nedir biliyor musunuz? Allah'ın hükmünü değiştiren sahtekar bazı alimlerdir. Mesela helali haram yapar durduk yere. Ne Peygamber (sav)'in sünnetini tanır, ne hadis tanır, ne Kuran tanır. Kendi kendine helaller oluşturur, haramlar oluşturur. Çünkü "asıl istenen budur dediklerini" belirtiyor. Yani "Allah'ın kast ettiği asıl budur" diyor. "Doğru olan budur, bunu yapmamız gerekiyor" diyor. Ve akıl veriyor, etrafa da akıl veriyor. Ama cehd, tebliğ, dini yaymak. "Aman" diyor "bana ondan bahsetme" diyor. Hemen gidip domuza yapışıyor. Kanını emmeye başlıyor. O bitini, vaşağını böyle taşıyan domuzla beraber yaşıyorlar. Münafıkların özelliği budur. "... ‘Yürüyün, ilahlarınıza karşı...", yani ilah diye gördüğü nedir? Allah adına hüküm koyan herkes. Allah adına yeni bir hüküm koyan varlıklar. "Bunları ilah edinmişler" diyor. "Alim" diyorlar ama ilah edinmiş. Bak "karalı olun" diyor, falanca hocanın sözüne itaatte kararlı olun. Çünkü "asıl istenen budur" diye Kuran'ın hükmüne karşı savaş veriyorlar ve dini içinden çıkılmaz hale getirme politikası. Şeytani bir yöntem. Cenab-ı Allah onun için diyor ki Maide Suresinin 101. ayetinde, "Ey iman edenler, size açıklandığında sizi üzecek şeyleri sormayın..." detaycı olmayın diyor. "Şu nasıldır, bu nasıldır, şu nereden, bu nereden." Bunları sormayın diyor. "... Kur'an indirildiği zaman sorarsanız, size açıklanır. Allah onu affetti. Allah bağışlayandır, (kullara) yumuşak olandır." Allah'ın hükmü neyse Kuran'dan, Peygamber (sav)'in sünneti neyse ona uyun, bitti. Maide Suresinin 102. ayetinde, "Sizden önce bir topluluk onu sormuştu da sonra kafirler olmuşlardı." Bu sefer dinden çıkıyor insanlar. Mesela dini öyle bir hale getiriyor ki adama anlatıyor, anlatıyor, anlatıyor. Adam "imkansız bunun yapılması "diyor. Yani "insanın yapabileceği bir şey değil bu" diyor. Bu ne demektir? Adamı sen dinden çıkarttın işte. Yunus Suresi 59. ayette, "De ki: "Allah'ın sizin için indirdiği sizin bir kısmını haram ve helal kıldığınız rızıktan, haber var mı?.." bak "bir kısmını helal kılmışsınız, bir kısımını haram kılmışsınız kendi kafanıza göre sahtekarlık yapıyorsunuz "diyor Allah. "... Söyler misiniz?" De ki: "Allah mı size izin verdi..." yani ne deliliniz diyor Allah. "... yoksa Allah hakkında yalan uydurup iftira mı ediyorsunuz?" Allah bunu açıklıyor işte. Allah hakkında yalan söyleyip iftira ediyorlar.

SOHBET 13
11 AĞUSTOS 2010 HARUNYAHYA.TV


ADNAN OKTAR: (Münafıklar) Böyle sarsak, bilmiş, kendinden emin, uyuz ve aptal bir ruha sahipler. Dünyanın en akıllısı olduğunu zanneder her münafık kendini. Bakın bu çok büyük bir mucizedir. Her münafık ayrı, yani kendinden daha akıllı bir münafık olacağını da kabul etmez. Her biri ayrı. Mesela eski devre de gitsen, o Dırar mescidinin münafıkları her biri ayrı, kendini dünyanın en akıllısı zanneder. Hep akıldanedir bunlar. Acayip bilmiş olur münafıklar. Kendi içinde çöken, şeytani bir sistemdir. Kendi kendini yiyip bitiren şeytani bir dessastır, "desise veren şeytandır" Bediüzzaman diyor. Desiseci şeytandır. Hani diyor ya, "insanların kalplerine" şeytan, "vesvese vereceğim" diyor ya. Münafık da bunun için uğraşır. Müslümanların inancını kendince sarsmaya çalışır, bildiğini sarsmaya çalışır, başarısını sarsmaya çalışır. Yani "atlılarınla, yayalarınla" diyor ya. Münafık da bütün gücüyle, askeri gücüyle, başka gücüyle, ne varsa elinde. Bütün güçlerini kullanır. Şöyle oluyor, küfürde şeytanın emrinde büyük birlikler olur, çok büyük birlikler olur. Mesela büyük yapılanmalar vardır. Farzedelim Çin, Çin'den örnek verelim. Çin'de bir münafığı düşünelim. Çin ordusu emrindedir münafığın. Çin polisi emrindedir. Çin istihbaratı emrindedir. Çin'in bütün sadistleri emrindedir, psikopatları, ayyaşları, cinsi sapıkları, ahlaksızları, hepsi emrindedir. Onun için münafığın gücü şeytanın gücü gibi oluyor. Muazzam bir güce sahip. Ama şeytan gibi de ahmak ve güçsüzdür. Yani iki şeyi birarada barındırır. Hem güçsüzlüğü, hem de şeytani gücü. Ama Müslümanın bir üfürmesiyle tepe taklak gider. Mümin olan kulların üzerine etkisi olmuyor münafığın. Kalbinde zayıflık olana etkisi olur. Onun için münafık da zayıf olduğunu düşündüğüne gidip musallat olur. Yani kendi kafasınca, ahmak aklınca. Münafık için ilk kurtarılacak olan, kendi düşüncesinde, kan bağıyla yakın olduklarıdır. Peygamber Efendimiz (sav) zamanında da öyleydi. Münafığı başkası pek ilgilendirmez, usulen şey yapar. Onları kurtarmak için onlara saldırır, diğerlerine saldırır. Kan bağı esas olduğu için. Mesela Peygamber Efendimiz (sav)'in yanına gidiyorlar. Ayrılıyor, "sen nasıl gidersin" diyor. "Niye ki" diyor. "Sen benim çocuğumsun" diyor. "Neden dolayı çocuğunum?" "Kan bağı var, benim kanımdan geliyorsun" diyor. "Ben de Peygamber (sav)'in dininden geliyorum" diyor. "Onunla da iman bağım var, seninle kan bağım varsa onunla da iman bağım var" diyor. "Bu iş kanla irinle olmaz" diyor Müslüman. Neyle olur? İman bağıyla, ahlak bağıyla, ruhla, derinlikle. Kardeşlik de bu şekilde olur. O yüzden münafıkların maddi bakış açıları çok zıt bir karakterdir. Çok insanlığın ruhuna aykırı bir karakterdir. Kuran bunu çok detaylı açıklar. Kuran ahlakıyla zıtlık göstertir. Ama kendince tabi Kuran'ı kullanmaya çalışır münafık. Ama beceremez, halletmeye çalışır ama yine uğraşır. Mesela Peygamberimiz (sav)'in hadislerini münafık yine peygamberin aleyhine kullanmaya çalışır. Dırar mescidini kuranlar "biz Kuran'a tam tabiyiz" diyorlar. "MaşaAllah, elhamdülillah" diyorlar. Ama tabi münafık olduğunu biliyor Peygamber. "Peygamberimiz ne dedi?" diyor. "Ne dedi?" "mescitler açın dedi" diyor. Tamam, güzel. "Biz de mescit açtık, bir tane daha" diyor. Tamam. Peygamber (sav)'in mescidine gidiyor musunuz? "Yok gelmiyoruz" diyor. "Niye gelmiyorsunuz?" "Bizim mescitte biz daha takvayız" diyor. "Kadın gelmiyor bu mescide" diyor. "Bizi orada Hz. Hasan, Hz. Hüseyin'in evlilikleri konusu, biraz bizi rahatsız ediyor" diyor. "Hz. Ali'nin bu şakacılığı, neşesi, bu da bizi rahatsız ediyor" diyor. "Ama orada öyle bir şey olmuyor, biz şaka yapmıyoruz" diyor. "Çok ciddiyiz" diyor. "Kadın da gelmiyor" diyor. Dedim ya bütün münafıklar hep anti kadın, hep sapıktır bütün münafıklar. Gizler ama hep sapıktır. Kendince gizler, ama zaten belli. O nefret, o kadın nefretini İslam'a da sokmaya çalışmıştır münafıklar ve bir çok yerde de bu münafıkane mantık devam etmiştir günümüze kadar. Kadına karşı öfke ve nefret tarzında. Kadına karşı güvensizlik, saygısızlık tarzında devam etmiştir. Peygamber Efendimiz (sav)'in hadisleriyle, Kuran ayetleriyle tabi bu durum engellenmiştir. Fakat ataktadır, yani bekler münafık. Kadını bir sorsan münafığa sana çok acayip bir şey tarif eder. Onun için Allah "münafıkun ve münafıkat" diyor. Münafık erkekler ve münafık kadınlar ancak birbirleriyle devam edebiliyorlar. Ama kavgayla, nefretle ve öfkeyle devam ederler. O ondan nefret eder, o da ondan nefret eder. "Müminun ve müminat" diyor Cenab-ı Allah Kuran'da. Mümin erkekler ve mümin kadınlar da birbirlerini canı gibi severler. Sanki tek bir beden gibi. Acayip severler.
ALTUĞ BERKER: Bir ayet okuyorum inşaAllah. Şeytandan Allah'a sığınırım: "İşte kalplerinde hastalık olanları: "Zamanın, felaketleriyle aleyhimize dönüp bize çarpmasından korkuyoruz" diyerek aralarında çabalar yürüttüklerini görürsün."
ADNAN OKTAR: Ya bizi polis tutuklarsa, ya hapsedilirsek, ya bir hakaret olursa, ya televizyonda, gazetelerde bizimle ilgili bir şey çıkarsa, yani asrımıza yönelik böyle bir korku. Kuran'da da açıkça belirtiliyor. Çaba yürütüyorlar. Hep bu korku, panik içindeler. Yani güvenilir yer olarak da, kene gibi yapışıyorlar ilgili yere.

SOHBET 14
11 AĞUSTOS 2010 SAMSUN AKS TV


ADNAN OKTAR: Münafık öyle cins bir varlıktır. Mesela çok arsızdır münafık. Müslümanın dine göre hareket ettiğine inanmadığı için o kan bağına, menfaat bağına göre olayları değerlendirir. Mesela Peygamber Efendimiz (sav) zamanında da öyleydi, daha önceki devirlerde de öyleydi. Oğlu, çocuğu Müslüman oluyor. Yahut kardeşi Müslüman oluyor, dindar. Kendi münafık, dinsiz. Mesela ona "beraber iş yapalım" diyor. "Niye?" diyor, "biz kan kardeşiyiz, kan bağımız var" diyor. "Aynı anneden aynı babadan doğduk" diyor. İman kardeşliği var mı? O yok. "O önemli değil" diyor. Kan bağının her şeyi halledeceğine inanır münafık. Yani ona bir türlü aklı yatmaz. Halbuki Hz. Nuh (as) "benim oğlum" diyor. Cenab-ı Allah, "Senin oğlun değil" diyor. Akrabalık bağı kalktı diyor Allah. Akrabalık bağı imanladır. Münafığın akrabalık bağı olmaz. Münafıksa bitti, akrabalık kalkar. Öyle kanla, ilikle, kemikle falan olacak iş değildir. Çünkü onun kanını, kemiğini toprak zaten yutacak. Ruh bağı, ruh bağı da imana göredir. İmanını kaybettiyse veya münafık olduysa, küfre düştüyse bir bağı kalmaz inşaAllah. Kuran'ı dikkatlice inceleyecek olursak Hz. Lut (as)'ın hanımı yine aynı şekildedir. Daha hala onlar bağın devam ettiğini zannediyorlar. Halbuki küfrünü ilan ettikten sonra konu bitmiştir. Olay kapanır inşaAllah.
OKTAR BABUNA: Siz daha iyi bilirsiniz inşaAllah. Hz. İbrahim (as)'ın babası var.
ADNAN OKTAR: Çok fazladır örnekleri, çok fazla. Münafık kendi içinde Allah tarafından çürütülen şeytani bir mahluktur. Münafık olduktan sonra Allah ondan hidayeti kaldırıyor. "Artık onlar hidayet bulmazlar" diyor Allah'ın dilemesi dışında. Ve kendi içinde, kendi sisteminde o yavaş yavaş çürür. Kendi kendine saldırır münafık. Önce Müslümanlara saldırmaya kalkar şeytanın etkisiyle. Başarılı olamadıkça, daha da Müslümanların güçlendiğini gördükçe, daha da içine çöküp daha da yanmaya başlar. Yürekleri içten yakan bir ateşten bahsediyor Allah Kuran'da. İşte bu ateş münafıklara musallat oluyor dünyada, bu ve benzeri bir ateş. Onları içten yakar ve çürütür, yalnızlığın acısını çeker münafık. Münafık 100.000 kişinin içinde olsa yalnızdır. Çünkü, haşa, Allah'tan büyük gördüğü için kendini, Peygamber (sav)'den daha büyük gördüğü için o acıyı, enaniyet acısını şiddetle hisseder. Enaniyet onu boğar. Bediüzzaman "bütün vücudu ene kesilir artık" diyor. Ve o ene etkisi altında gittikçe beden çöker ve eneyi kaldırmaz o vücut. Bütün vücut ene kesildiğinde, vücut komple ruhen kanser olmuş demektir. Artık vücut kendine saldırıyor. Hakikaten hem fizik olarak çöker, hem ruh olarak çöker. Allah onu bir nevi delirtir. Delirtinceye kadar da bırakmaz Allah. Bütün münafıkların sonu budur. Yani böyle yavaş, yavaş, yavaş helak. Kuran'da ona işareten Cenab-ı Allah, "hiç bilmeyecekleri bir yönden yavaş yavaş onları helake sürükleriz" diyor. Mesela münafık hiçbir şey olmayacak sanıyor. Çünkü önce münafık ne yapar, tehlikeden korkuyor, riskten korkuyor, aman "bana zarar gelmesin, keyfime zarar gelmesin, malıma mülküme zarar gelmesin" diye düşünüyor. Kendince at sineği gibi kaçar o. Mesela domuzun da değil mi böyle çirkin yerlerine sinek konar ve emer orada, kan emer. Münafıklar da böyle domuzun çirkin yerine konmuş sinek gibidir, at sineği gibidir, orada emer o. Ama o pisliği de çeker onu. O pis ortamı, o iğrençliği de yaşar aynı zamanda. Kanı emer, ama iğrenç kanı, fakat onun iğrençliği, o pis ortam da onu çökertir. Münafığın kendine has pis bir kokusu vardır, pis bir elektriği vardır, o onu yakar. Allah Kuran'da buna işareten, tabi çok hikmeti vardır "yavaş yavaş onları helake sürükleriz" diyor. Yavaş yavaş kendi içinde kavrulur ve çöker. Cehennemde de Allah, "sonsuz azap vereceğim" diyor. "Sonsuza kadar azap vereceğim" diyor. Güya tehlikeden kurtulmuş oluyor, ama en büyük tehlikenin ve belanın içine girmiş oluyor. Orada tehlike var. Orada direk olayın kendisi var, direk belanın içine girmiş oluyor. Münafıkların dün detaycılığını anlatmıştık. Münafık aynı zamanda kendi detayda boğulan, ama Müslümanları da detayda boğmaya çalışan bir varlık. Yani Müslümanları da kendi kafasına çekmeye çalışır. Onları da boğmaya çalışır, ama Müslüman Kuran'ın ferasetiyle, İslam'ın sade, net bir din olduğunu bilir. Kuran kendi içinde kendini korur zaten. Kuran'a tabi olan da kendini çok iyi korur, etkilenmez. Yani bağnazlığa, yobazlığa kaymaz Müslüman, münafıklığa kaymaz. Kuran çelik zırh gibidir. Kuran'a sarıldı mı bitti. Bütün ayetler Kuran'da açıktır. Allah'ın hükümleri çok açıktır. Münafık ayetleri saptırıp Müslümanları böyle çelişkiyle, açmazla, yeni yeni hükümlerle, yeni yeni yasaklarla, yeni yeni açıklamalarla boğmaya çalışır kendi aklınca. Fakat bunu beceremeyince yeni yeni ataklara geçer. En sonunda da yalnız başına çıldırır münafık. En son aşaması budur. Bu konuyu tabi daha detaylı anlatacağız, izah edeceğiz. Ama Kuran ayetleriyle anlatırsak daha güzel, daha detaylı olur.
OKTAR BABUNA: Şeytandan Allah'a sığınırım, "İki topluluğun karşı karşıya geldiği gün, size isabet eden ancak Allah'ın izniyle idi. (Bu, Allah'ın) mü'minleri ayırdetmesi; Münafıklık yapanları da belirtmesi içindi. Onlara: "Gelin, Allah'ın yolunda savaşın ya da savunma yapın" denildiğinde, "Biz savaşmayı bilseydik elbette sizi izlerdik" dediler. O gün onlar, imandan çok küfre daha yakındılar. Kalplerinde olmayanı ağızlarıyla söylüyorlardı. Allah, onların gizli tuttuklarını daha iyi bilir. Onlar, kendileri oturup kardeşleri için: "Eğer bize itaat etselerdi, öldürülmezlerdi" diyenlerdir. De ki: "Eğer doğru sözlüler iseniz, ölümü kendinizden savın öyleyse." (Al-i İmran Suresi, 166-168)
ADNAN OKTAR: Şimdi ayeti parça parça oku.
OKTAR BABUNA: "İki topluluğun karşı karşıya geldiği gün, size isabet eden ancak Allah'ın izniyle idi."
ADNAN OKTAR: Şimdi ahir zamanı alalım. İki topluluk. Mehdiyet ve deccaliyet karşı karşıya geliyor. Mehdiyet bir çok saldırıya maruz kalır. Başta iddia edilen ergenekon örgütü olmak üzere, ateist masonlar olmak üzere münafıklar, küfür, ateist ve Darwinistlerden yoğun olarak saldırı ve baskı göreceklerdir. Bunu Allah yaratır, eğer yaratmazsa zaten o Mehdiyet olmaz. Yani Mehdiyetin mutlaka saldırıya ihtiyacı vardır, baskıya ihtiyacı vardır, münafığa ihtiyacı vardır, kafire ihtiyacı vardır. İddia edilen ergenekon örgütünü yaratan Allah'tır. Mehdiyet için yaratılıyor. Hz. Mehdi (as)'ın (fikren) ezmesi için. Darwinizm, Hz. Mehdi (as)'ın (fikren) ezmesi için özel yaratılır. Münafık, Hz. Mehdi (as)'ın (fikren) ezmesi için özel olarak yaratılır, münafık cemaati. Küfür özel yaratılır ve hep cılız ve güçsüz yaratılır.
OKTAR BABUNA: Hocam Peygamberimiz (sav) bir hadisinde "münafıkların ve küfrün çalışmaları Hz. Mehdi (as)'a zarar veremeyecek, ayrılanlar da, muhalifler de Hz. Mehdi (as)'a zarar veremeyecek. O kendisinden ayrılanlara rağmen muzaffer olarak yoluna devam edecektir" diyor, Ramuz-el Hadis.
ADNAN OKTAR: Münafık ilmi geliştirir. Münafıkla sen bilgini arttırırsın. Münafığa karşı Kuran'ın hükümlerini iyice öğrenirsin. Nasıl kendini savunacağını, Müslümanları nasıl savunacağını Kuran'dan anlarsın. Kafir ilmi geliştirir. Kafire karşı nasıl mücadele edeceğini Kuran okuyarak ve genel kültürünü arttırarak arttırırsın. Yani müthiş bir bilgiye ihtiyaç olur.
OKTAR BABUNA: Küfür ve münafıkların müminlere, ahir zamandaki kinlerine işaret eden bir ayet okuyorum inşaAllah. Şeytandan Allah'a sığınırım, "Sizler, işte böylesiniz; onları seversiniz, oysa onlar sizi sevmezler. Siz Kitabın tümüne inanırsınız, onlar sizinle karşılaştıklarında "inandık" derler, kendi başlarına kaldıklarında ise, size olan kin ve öfkelerinden dolayı parmak uçlarını ısırırlar. De ki: "Kin ve öfkenizle ölün." Şüphesiz Allah, sinelerin özünde saklı duranı bilendir." (Al-i İmran Suresi, 119)
ADNAN OKTAR: O zaman Cenab-ı Allah'ın bu ayetine uygun olarak, Allah bütün münafıkları kin ve öfkesiyle öldürsün inşaAllah. Kin ve öfkesiyle Allah onları helak etsin. Kin ve öfkeleriyle kalplerini, içlerini yaksın Allah. Beyinlerini ruhlarını yaksın. Allah emrediyor ben de onu söylüyorum. Sen şimdi ayeti bana bölüm bölüm söylersen ben de onları şerh edeceğim inşaAllah.
OKTAR BABUNA: "Sizler, işte böylesiniz; onları seversiniz, oysa onlar sizi sevmezler..."
ADNAN OKTAR: Şimdi bir kısım Müslümanlar münafığı anlamadığı için, kan bağı yoluyla onlara şefkat duyuyor, ilgi duyuyor, alaka duyuyor, onu korumak istiyor kan bağı yoluyla, iman bağı yoluyla değil. Allah da onu telin ediyor. "Ama" diyor onlar sizi sevmez." Çünkü çıkar varlığı olarak görür. Yani yemek veren bir makine gibi. Para basan bir darphane gibi görür. Dolayısıyla insanı insan olarak seven bir mahluk değildir münafık. Münafık menfaat üzerine kurulmuştur, ama Kuran'ı kendince haşa kullanmaya kalkar. Şimdi devam edelim.
OKTAR BABUNA: "... Siz Kitabın tümüne inanırsınız, onlar sizinle karşılaştıklarında "inandık" derler..."
ADNAN OKTAR: Şimdi bak Müslümanlar Kuran'ın tümüne, muhkem ayetlere, açık hükümlere uyuyor. Karşılaştığında "ben de uyuyorum" diyor. Yani münafığın özelliğidir. Kuran'la kendini örtmeye çalışır. Kendini gizler.
OKTAR BABUNA: "... kendi başlarına kaldıklarında ise, size olan kin ve öfkelerinden dolayı parmak uçlarını ısırırlar..."
ADNAN OKTAR: Bak kendi başına. Münafık zaten hep kendi başına yaşayan, kendi içinde kendini parçalayan bir varlıktır. Kuran ona dikkat çekiyor. Parmak ucunu, yani kendi kendini yer. Kuran, onu çok veciz bir üslupla Cenab-ı Allah açıklamış değil mi? Bir insanın kendi kendinin parmak ucunu ısırması ne demek? Kendi kendini yiyip bitirmesidir. Ve kin ve öfkeden bir şey yapamamak. Bakıyor Müslümanlar, güçlü, kudretli, neşeli, atak, yaman, eziyor. Muzaffer, nimet içinde, bolluk içinde, güzellik içinde bunu gördükçe münafık yanar, yanar, yanar, yanar. Yani içten yanar. İçten yakan bir ateş onu kaplar. Demin anlattığım konu işte. Kuran bunu çok güzel, Cenab-ı Allah açıklamış. Kendi kendini yiyen bir mahluktur. İçten içe erir, erir, erir, yanar. Ve sonunda helak olur münafık.
OKTAR BABUNA: "De ki: Kin ve öfkenizle ölün."
ADNAN OKTAR: Kin ve öfkeden dolayı ölürler. Bu dua, Cenab-Allah'ın dediği bu dua münafık sonunda, kin ve öfke nedeniyle ölür. Yani kin ve öfke onun ruhunu kanserleştirir. Ruh hastası yapar. Sıkıntı yapar. Bütün vücut azaları bozulur. Saçlarına etki eder, gözüne etki eder, sinir sistemine etki eder. Karaciğerine, midesine, her yerine saldırır öfke. Ve çeşitli hastalıklara sebep olur. O hastalıklar nedeniyle de ölür o. Fakat sebebi kin ve öfkedir. Kuran bu mucizeye dikkat çekiyor. Yani yavaş yavaş içten helak ederek Cenab-ı Allah. Mesela hiç ummadığı bir yerde kanser başlar. Hiç ummadığı yerde bir şey başlatır Allah. Müminde bir imtihandır, münafıkta da bir beladır. Ama Allah münafık da kin ve öfkeyi vesile ediyor. Müminde doğrudan yaratır Cenab-ı Allah. Orada vesile eder inşaAllah.
OKTAR BABUNA: Şeytandan Allah'a sığınırım, "Bedevilerden öyleleri vardır ki, infak ettiğini bir cereme sayar ve sizi felaketlerin sarıvermesini bekler. Kötü felaket onları sarsın. Allah işitendir, bilendir." (Tevbe Suresi, 98)
ADNAN OKTAR: Münafıklar gelir Müslümanlara, 1 verip 10 alma kafasındadırlar münafıklar. Kendini çok uyanık zanneder. Getirir hakikaten verir, 10 alamaz, bekler, 1 de alamıyor. Çünkü İslam'da dağıtmak vardır. Toplamak yok. Münafığa bu koydukça kor, koydukça kor. Bu da ona fitneye döner. Acayip canı yanar, perişan olur. "Ya" der "zamanında ben şu kadar vermiştim, ne olacak?" Bir türlü kurtulamaz ondan. O yüreğine düşen bir ateş olur münafığın. Cereme, ızdırap, bela olarak görüyor.
OKTAR BABUNA: "... ve sizi felaketlerin sarıvermesini bekler...."
ADNAN OKTAR: Ve bir operasyon yapılsın, tutuklansınlar, hapse atılsınlar, dövülsün, sövülsünler, ezilsinler. Hakaret görsünler diye sürekli bekler, destekçi olur, istihbarat sağlar. Bunu yapmaya iştahlı olan grupların içine girer. Onlara bilgi verir, teşvik eder, yönlendirir. Halbuki Müslümanın buna zaten ihtiyacı vardır. Bakın Müslüman saldırı olmadan ezemez. Bir kudurmuş köpek olacak ki, sen de odunla onu kovalayasın. Odun ilim, sevgi ve kardeşliktir. Onlar saldıracaklar, Mehdiyet kovalayacak, bizler de öncüsü olarak biz de kovalayacağız.
OKTAR BABUNA: "Kötü felaket onları sarsın" diyor Allah.
ADNAN OKTAR: Sarsın demek, bu olacak anlamındadır bu ayet. Mutlaka münafıkları kötü felaket sarar. Bir kere münafık domuzun çirkin yerinde yaşayan bir asalak gibidir. Orada yaşamak zaten tümüyle ona bir ızdıraptır. O pis kan onu zaten perişan eder. O pis elektrik. Ve orada yalnızlığa mahkumdur o. Yalnızlığın acısını çeker. İçi içini yer. Onun için canı yandıkça saldırganlaşır, saldırganlaştıkça ezilir. Ezildikçe saldırganlaşır, böyle tam bir açmaz ve onun içerisinde öyle çırpına çırpına helak olur o. Münafığın özelliği, müminlerin gücünü, neşesini, sağlığını, sıhhatini gördükçe perişan oluyor. Onun için münafıkları kızdırmak bir ibadettir, kafirleri kızdırmak bir ibadettir. Müslümanın güçlü olması lazım. En güzel evler, en güzel araba, en güzel kıyafet, en güzel yiyecek, en güzel bilgi, en güzel sevgi, her şeyin en güzelini arayacak. Pısırık, bitkin falan, bunlar Müslümanlıkta yok. Müslümana yakışmaz. Son derece zinde olur. Hatta Peygamber Efendimiz (sav) zamanında 70 yaşında dedeler simsiyah saçını, sakalını boyuyorlardı. Aslanlarım benim. Kıpkırmızı tabi, güneşten de yanmışlar. Gören münafıklar "aman" diyorlar. Perişan oluyorlar. Bu onları daha da çökertiyor. Onların neşesi, onların canlılığı ve gücü sahabelerin. Pırıl pırıldılar. Atları bakımlı, vücutları sağlıklı, kuvvetli maşaAllah.
OKTAR BABUNA: Şeytandan Allah'a sığınırım, "Gerçekten Allah, içinizden alıkoyanları ve kardeşlerine: "Bize gelin" diyenleri bilir. Bunlar, pek azı dışında zorlu-savaşlara gelmezler. (Geldiklerinde de) Size karşı 'cimri ve bencildirler.' Şayet korku gelecek olsa, ölümden dolayı üstüne baygınlık çökmüş kimseler gibi gözleri dönerek sana bakmakta olduklarını görürsün. Korku gidince, hayra karşı oldukça düşkünlük göstererek sizi keskin dilleriyle (eleştirip inciterek) karşılarlar. İşte onlar iman etmemişlerdir; böylece Allah onların yaptıklarını boşa çıkarmıştır. Bu Allah'a göre pek kolaydır." (Ahzab Suresi, 18-19)
ADNAN OKTAR: Münafıklar, eğer bir çocuğu varsa, evladı varsa Müslümanlara gidiyorsa çocuğu alıkoyuyor, eve hapsediyor. Yahut kaçırıyor, hapsediyor. Diyor: "Müslümanların yanına gitmeyeceksin." Sahabe döneminde de var. Bu asrımızda da olacaktır. Her dönemde olmuştur. Alıkoyucular. Alıkoyar, hapseder. Münafığın yöntemidir, Müslümanlara gitmesin diye güç kullanır. Ağzını kapatır, ellerini bağlar. "Görüşmeyeceksin Müslümanlarla."
OKTAR BABUNA: "... Bunlar, pek azı dışında zorlu-savaşlara gelmezler..."
ADNAN OKTAR: Kaçırdıysa elinden, Müslüman gittiyse ona, hicret edip kurtulduysa ona diyor ki: "bize gelin" Yani ağzından kanlar akan bir sırtlan. Böyle kanlı pençesiyle çağırıyor "gel" diye. Yapışmış domuzun bilmem neresine. Emiyor, onu da çağırıyor, "gel buraya" diyor. "Burası çok iyi bir yer" diyor. "Niye gelmem gerekiyor?" diyor. "Kan bağı var" diyor, kan bağı. Müslüman da diyor ki "ben iman bağına göre kardeş olurum, iman" diyor. "Sen benim kardeşim değilsin" diyor. "Sen münafıksın" diyor. Münafık ayrıdır, kan bağına göre olmaz. İman bağına. Bak Allah diyor ki "kardeşler olarak sabahladınız" İman kardeşliği vardır. Kana göre kardeşlik olmaz. Olur mu öyle şey?
OKTAR BABUNA: "(Geldiklerinde de) Size karşı 'cimri ve bencildirler..."
ADNAN OKTAR: Para vermek en onlara koyan konu budur. Münafığa acayip kor. Bin pişman olur verdikten sonra. Onun bir de derdine düşer. Ömrü boyunca onun ateşiyle yanar. Allah onlara bela olarak veriyor ve bencil. Sırf kendini düşünür münafık. Köpek gibi. Aç köpek gibi. Kendi yemeğinin peşinde, kendi kurtuluşunun peşindedir. Aşiretini de gelir getirecek varlıklar olarak gördüğü için onun için kendine doğru çağırır. "Gelin, sizden de bir şeyler elde edeyim." Onların da kendinden güçlü olacağını düşünür. O yüzdendir, yoksa iman bağıyla değil. Onların imanı ilgilendirmez. Münafığı ilgilendirse dini yayar, İslam'ı yayar. Kuran'ı yayar. Allah'a kendini teslim eder, cehd eder.
OKTAR BABUNA: "... Şayet korku gelecek olsa, ölümden dolayı üstüne baygınlık çökmüş kimseler gibi gözleri dönerek sana bakmakta olduklarını görürsün..."
ADNAN OKTAR: Münafıklar çok büyük korku içinde. Her şeyden korkar. Hastalanmaktan korkar, tutuklanmaktan korkar, hakaretten korkar, birisinin saldırmasından korkar, bütün ömrü korku içinde geçer. O yüzden Müslümanların yanından kaçıyor zaten. Asıl derdi budur. Hep korkuyu yaşar ve korku içinde de ölür. Cehenneme gider orada da korku içinde yaşar. Sonsuza kadar hep böyledir. 
OKTAR BABUNA: "... Korku gidince, hayra karşı oldukça düşkünlük göstererek sizi keskin dilleriyle (eleştirip inciterek) karşılarlar..."
ADNAN OKTAR: Çıkar peşinde oluyorlar. Çıkarı da elde edemeyince saldırganlaşıyor. Mesela hakaret eder, Müslümanın kafasını karıştırmaya çalışır, "bize gel" der. Tuzak kurdurtur. Kafası karmakarışık olur münafığın, adeta delirir. Ne yapacağını şaşırır. Müşriklerle tam ittifak halinde oldukları Kuran'da geçiyor. Kafirlerle ve müşriklerle tam ittifak halinde. Müşrik mantığıyla ortaya çıkar, bazen zaman zaman haşa Kuran'ı kullanmaya çalışır, ne yapacağını şaşırır münafık. Yani ne istediği de tam belli olmaz o yüzden. Çıldırmış gibidir, menfaat peşinde olduğu için. Sivri dilleriyle; sivri dil ne demek, hakaret, iftira, baskı ve her şey. Ve özellikle gıyaplarında. Bunu çeşitli şekillerde yapar. Asrımızın bütün imkanlarını kullanır kendi kafasınca. Ama bu, Müslümanları biler, güçlendirir, dinçleştirir, açar, atak hale getirir. Müslümanlar için hayır, kendisi için şerdir. Müslümanların böyle bir hayra ihtiyacı vardır.
OKTAR BABUNA: "... İşte onlar iman etmemişlerdir; böylece Allah onların yaptıklarını boşa çıkarmıştır. Bu Allah'a göre pek kolaydır."
ADNAN OKTAR: Kökeninde imansız oluyorlar. Ama imanlı gibi görebir insanlar onları. Ama sonunda hem dünyada mağlubiyet, ahirette de helak. Dünyada da rezil rüsva olma. Dünyada her münafık meşhur olur. Mesela Peygamber Efendimiz (sav) zamanının münafıkları meşhurdur. Mehdiyet devrinin münafıkları da, ama kirli bir meşhurluktur bu, meşhur olacaklardır.
OKTAR BABUNA: Münafıklar dost bildikleri kişilerden aslında nefret ediyorlar. Şeytandan Allah'a sığınırım, "Onlar, iyice korunmuş şehirlerde veya duvar arkasında olmaksızın sizinle toplu bir halde savaşmazlar. Kendi aralarındaki çarpışmaları ise pek şiddetlidir. Sen onları birlik sanırsın, oysa kalpleri paramparçadır. Bu, şüphesiz onların akletmeyen bir kavim olmaları dolayısıyla böyledir." (Haşr Suresi, 14)
ADNAN OKTAR: Münafıklar çok aptaldırlar, ama hepsi kendini çok akıllı zanneder. Tek tek acayip akıldanedirler. Çok ukala ve çok bilmiş olur münafık. Ama derin bir aptallık hakimdir ve birbirlerinden müthiş nefret ederler. Fakat it sürüsü gibi de birbirlerinden ayrılmazlar, uyuz itler de birbirlerinden ayrılmaz ya, onlar da birbirlerinden ayrılmazlar. Ama Allah onu bir bela kılmış onlara. Nefret ettikleriyle beraber olmaya mecbur olmaları çok büyük bir bela onlar için. Yüzüne bakıyor nefret ediyor, konuşmasından nefret ediyor. Her şeyinden nefret, yemesinden, içmesinden nefret, fakat onunla yaşamaya mecburdur. Cehennemde de Allah ayırmıyor, cehennemde de beraberdirler, hiç ayrılmıyor.
OKTAR BABUNA: Siz söylemiştiniz Hocam davasını satan, ihanet eden biri olduğu için bilirler güvenilmez olduklarını ondan dolayı nefret ederler diye.
ADNAN OKTAR: Hepsi birbirinin hain olduğundan emin oluyorlar. Yüzüne baktı mı içinden geçer, "hain" o da ona "hain" der, ikisi birbirine. İkisi birbirlerinin ahlaksız olduklarından emindirler. Fakat birbirlerinin yüzüne güler, canım ciğerim, neşeli gibi görünmeye çalışırlar, ama yüzde yüz emindirler münafık olduklarından.

SOHBET 15
12 AĞUSTOS 2010 HARUNYAHYA.TV 


ALTUĞ BERKER: Allah münafıklar için şöyle buyuruyor Maide Suresi 13. ayette. Şeytandan Allah'a sığınırım, "... Onlar, kelimeleri konuldukları yerlerden saptırırlar..."
ADNAN OKTAR: Münafıklar ne yapar? Mesela Cenab-ı Allah diyor ki: "Bu helaldir" Münafığın özelliği ne? Helal düşmanıdır, helali haram yapar, münafığın özelliğidir. Daralır, Allah'ın rahmetini daraltmak ister, Allah'ın verdiği güzellikleri yok etmek ister. Ne kadar güzellik varsa onu yok etmek ister. O sarsak, avanak kafasıyla bunu yapar, dünyanın en akıllısı olduğunu zannederek yapar. Yapar da ne olur. Yere oturur. Rezil rüsva olur inşaAllah. Bakın Maide Suresi 13, "Sözleşmelerini bozmaları nedeniyle, onları lanetledik..." tam münafık alametidir, haindir münafıklar. Sözleşmeyi bozar. İtaati bozar, itaatten kaçar. "... onları lanetledik ve kalplerini kaskatı kıldık..." Allah onlara lanet etsin, lanet etsin, lanet etsin. Allah'ın laneti bütün münafıkların üzerine olsun. "... Ve kalplerini kaskatı kıldık..." İşte bu kasılmış ve uyuz karakteri ondan oluyor. Kalbi kasılmış, sevgi, şefkat, merhamet, saygı, hürmet, itaat olmuyor. ".... Onlar (münafıklar) , kelimeleri konuldukları yerlerden saptırırlar..." Bambaşka yorumlar, mesela Allah'ın muhkem ayeti vardır, aklına hayaline gelmeyecek şekilde yorumlar. Münafığın da münafık destekçisi vardır. Yahut ya müşriklerden bir akıl alır ya da münafıklardan akıl alır. Bakarsın Allah'ın uçsuz bucaksız rahmetini daraltmaya kalkar. "... (Sık sık) Kendilerine hatırlatılan şeyden (yararlanıp) pay almayı unuttular." Mesela Kuran'a uy diyorsun, sünnete uy diyorsun, güzel ahlaklı ol, sevecen ol, itaatli ol, saygılı ol, sık sık hatırlatıyorsun. Ama adamın kafa kemik. Beyin kalmamış, saf kemik. Yani böyle odun, tok tok ses geliyor kafadan. " ... İçlerinden birazı dışında, onlardan sürekli ihanet görür durursun..." diyor Cenab-ı Allah. Sürekli ihanet. En önemli özellikleri onların hain olması. Vefasız ve haindirler. " ... Yine de onları affet, aldırış etme. Şüphesiz Allah, iyilik yapanları sever." Yani aldırış etme diyor Cenab-ı Allah. Tabi bu sırf münafıklara bakan bir ayet değil. Ama bu aynı zamanda münafık karakteridir onun için anlatıyorum. Yoksa Allah, "onları yetmiş kere affetsen, onlar için yetmiş kere af dilesen yine Allah onları affetmez" diyor. Münafık çok aşağılık varlıktır. Sebe Suresi 38, "Ayetlerimizi etkisiz bırakmak için çaba harcayanlar; ..." Nasıl çaba harcıyor? Şimdi Kuran'ı açıyoruz. Açık, muhkem ayet var. "Ne diyorsunuz?" "Olmaz" diyor. "Şimdi ben sana bir açıklama yapacağım, tam tersi olduğunu göreceksin" diyor. Adamın eşek dili gibi dili. Dilini bir büküyor, bambaşka bir şekilde yorumluyor. Dini karmakarışık, anlaşılmaz ve normal bir insanın asla yaşayamayacağı hale getiriyor. Ve dine kendi kafasınca haşa vurmuş oluyor. Zoru ne? Kendi gibi dinsiz, imansız, münafık adamlar oluşturmak. Çünkü bizim dinimiz pırıl pırıl, sağlıklı, sıhhatli, çok gürbüz, güzel bir din. İnsanın beynine şifa. Neşe orada, sevinç orada, güzellik, estetik, sanat, hürriyet hepsi içinde. Adam "sanatı bir alalım" diyor. Aldı. "Hürriyeti de alalım" diyor. Onu da alıyor. "Sevgiyi de alalım" diyor... Bak diyor ki, münafıkların özelliği olarak "... Oysa intikama kalkışmalarının.." Peygamber (sav)'den intikam almaya kalkıyor münafıklar. "... kendilerini Allah'ın ve elçisinin bol ihsanından zengin kılmasından başka (bir nedeni) yoktu..." (Tevbe Suresi, 74) Rahatlık adamların ensesine batıyor, münafıkların, kulaklarına batıyor rahatlık, hopluyor adamlar. Ve Peygamber (sav)'e düşman oluyor bunlar. Allah diyor "... Oysa intikama kalkışmalarının..." intikam almaya, hem de ne intikam direk öldürmek, şehit etmek istiyorlar, öyle bir intikam. "... kendilerine Allah'ın ve elçisinin bol ihsanından zengin kılmasından başka (bir nedeni) yoktu..." Bunun için yapıyorlardı diyor.
Hakikaten bu mahluklar foseptikten daha da aşağılıklar. Dünyadaki en aşağılık mikrop, mikrop bile bunlardan daha temizdir, mikroptan da daha aşağılıktırlar. İman tezahürüdür, münafıktan nefret edeceğiz. Her zaman dünyanın başına bela olmuşlardır. Yani münafık demek, eşittir şeytan. Şeytan eşittir münafık. Özelliği budur. İblis yani.
OKTAR BABUNA: Peygamberimiz (sav)'in hadisleri var, okuyayım mı Hocam. Ebu Hureyre'den rivayet edildiğine göre Peygamber Efendimiz (sav) buyurdu ki: "Münafıkın alametleri üçtür. Söz söylerken, yalan söyler. Vaat ettiği vakit sözünde durmaz. Kendisine bir şey emanet edildiği vakit hıyanet eder. "
ADNAN OKTAR: Resulullah (sav) bu hadisi tabi çok açılardan şerh ederek vermiştir. Cümle cümle söyle, açayım.
OKTAR BABUNA: "Münafıkın alametleri üçtür. Söz söylerken yalan söyler."
ADNAN OKTAR: Kuran'ı değiştirir, hadisi değiştirir, hakkı değiştirir, sevgiyi değiştirir, her şeyi değiştirir, yalan söyler.
OKTAR BABUNA: "Vaat ettiği vakit sözünde durmaz."
ADNAN OKTAR: Der ki: "Allah'a, Resulü’ne yahut imama, yahut Hz. Mehdi (as)'a tabi olacağım, ömrüm boyunca düzeleceğim" der. Bir de bakarsın hain, fırıldak gibi döner. Gider küfrün içine, orada da fırıldak gibi döner. Sürekli döner o. Münafığın özelliğidir. Evet başka?
OKTAR BABUNA: "Kendisine bir şey emanet edildiği zaman hıyanet eder."
ADNAN OKTAR: Mutlaka hıyanet, onun özelliği. Çünkü şeytanın özelliğidir o. Münafıkta da bu çok yoğun olarak görülür.

Kitap bölümleri

Masaüstü Görünümü