Harun Yahya

Fosil Nedir? (1/2)



En genel anlamıyla fosil, uzun zaman önce yaşamış canlıların yapılarının, doğal koşullar altında korunarak günümüze kadar ulaşan izidir. Fosiller, kimi zaman organizmanın bir parçasının kimi zaman da canlının hayattayken bıraktığı izlerin (bunlara iz fosil denir) günümüze kadar gelmesidir. Ölen hayvan ve bitkilerin, çürümeden korunarak, yer kabuğunun bir parçası haline gelmesiyle fosil oluşur. Fosilleşmenin meydana gelebilmesi için, hayvanın veya bitkinin -üzerini çoğunlukla bir çamur katmanının örtmesiyle- ani ve hızlı bir şekilde gömülmesi gerekir. Bu gömülmeyi genellikle kimyasal bir süreç takip eder. Bu süreçte yaşanan mineral değişimleriyle de koruma sağlanmış olur.

Fosiller, canlılık tarihinin en önemli delilleridir. Dünyanın çeşitli bölgelerinde elde edilmiş yüz milyonlarca fosil bulunmaktadır. Fosillerin sağladığı temel bilgi, canlılığın tarihi ve yapısı hakkındadır. Milyonlarca fosil, canlılığın aniden, kompleks yapısıyla, eksiksiz olarak ortaya çıktığını ve milyonlarca yıl boyunca hiçbir değişikliğe uğramadığını göstermektedir. Bu da canlılığın yoktan var edildiğinin yani yaratıldığının önemli bir delilidir. Canlıların aşama aşama oluştuğunu, yani evrim geçirdiğini gösteren ise tek bir fosil dahi yoktur.




huş ağacı yaprağı, kurbağa, fosil



Montana'da bulunan ve Paleosen döneminden (65.5 - 55 milyon yıl) kalma bu huş ağacı fosili üç boyutludur.


50 MİLYON YILLIK KURBAĞA FOSİLİ
50 milyon yıl önce yaşamış kurbağalarla, günümüzde yaşayanlar arasında bir fark yoktur.





Evrimcilerin ara fosil olduğunu iddia ettikleri fosil örnekleri yalnızca birkaç tanedir ve bunların geçersizliği de bilimsel olarak ispatlanmış durumdadır. Aynı zamanda yine Darwinistlerin ara fosil olarak dünyaya tanıttıkları bazı örneklerin sahte çıkması da, bu konuda sahtekarlık yapacak kadar çaresiz olduklarını gözler önüne sermektedir. 150 yılı aşkın süredir, dünyanın dört bir yanında yapılan kazılarda elde edilen fosil kayıtları, balıkların hep balık, böceklerin hep böcek, kuşların hep kuş, sürüngenlerin hep sürüngen olduğunu ispatlamıştır. Canlı türleri arasında bir geçiş olduğunu -yani balıkların sürüngenlere, sürüngenlerin kuşlara dönüştüğü gibi- gösteren tek bir tane bile fosil görülmemiştir. Kısaca, fosil kayıtları, evrim teorisinin temel iddiası olan, türlerin uzun süreçler içinde değişimlere uğrayarak birbirinden türediği iddiasını kesin olarak çürütmüştür.




fossil layers



1- Canlının ölümünden sonra ilk aşamada, yumuşak dokuları deforme olmaya başlar, geriye yalnızca kemikler ve dişler gibi sert kısımlar kalır. Kemiklerin deforme olmaması içinse, gömülmenin çok hızlı olması gerekir.
surface.


2- Aradan geçen uzun dönemler sonunda kemikler, çökeltinin alt katmanlarına gömülür. Kemikler, yeraltı sularında bulunan minerallerle yer değiştirmeye başlar. Ve canlının cesedi fosilleşir.
surface.


3 - As the land above is slowly eroded away, the rock layer in which the fossil formed starts to proceed towards the surface.


4- Arazinin yavaş yavaş hareket etmesiyle, fosilin oluştuğu kaya katmanı yeryüzüne doğru çıkmaya başlar.





Fosiller canlılık hakkında verdikleri bilginin yanı sıra, kıta tabakalarının hareketlerinin yeryüzü yüzeyini nasıl değiştirdiği, Dünya tarihinde yaşanan iklimsel değişikliklerin neler olduğu gibi yeryüzünün geçmişiyle ilgili de önemli bilgiler sunarlar.




yengeç fosili



38-23 milyon yıl öncesine ait yengeç fosili





Fosiller, antik Yunan döneminden beri araştırmacıların ilgisini çekmiş, ancak 17. yüzyıl ortalarından itibaren fosillerin incelenmesi bir bilim dalı olarak gelişmeye başlamıştır. Araştırmacı Robert Hooke'un eserlerini (Micrographia (Mikrografi), 1665; Discourse of Earthquakes (Deprem Konuşmaları), 1668), Niels Stensen'in (Nicolai Steno ismiyle bilinir) çalışmaları takip etmiştir. Hooke ve Steno'nun fosiller üzerinde çalışma yaptıkları dönemlerde, düşünürlerin büyük bir kısmı fosillerin gerçekten yaşamış canlıların izleri olduğuna inanmıyorlar, doğanın bir şekilde canlıları taklit ettiğini iddia ediyorlardı. Fosillerin gerçek canlıların izi olup olmadığı yönündeki tartışmanın temelinde, fosillerin bulunduğu yerlerin dönemin jeolojik bilgileriyle açıklanamaması vardı. Fosiller genelde dağlık bölgelerde bulunuyor, ancak örneğin bir balığın nasıl olup da su seviyesinden bu kadar yüksek bir mekanda fosilleşmiş olabileceği teknik olarak açıklanamıyordu. Steno, tıpkı geçmişte Leonardo Da Vinci'nin öne sürdüğü gibi, tarih boyunca su seviyesinde geri çekilmeler olduğunu iddia ediyordu. Hooke ise, dağların okyanus tabanlarındaki depremler ve iç ısınma nedeniyle oluştuğunu söylüyordu.




trilobite fossil



Resimde görülenler Ordovisyen döneminde (490 - 443 milyon yıl) yaşayan trilobit ve Silüryen dönemde (443 - 417 milyon yıl) yaşayan bir tür karındanbacaklı (gastropod) fosilidir. Bu fosillerden, söz konusu kayaların, ortalama 448 - 442 milyon yaşında olduğu tahmin edilebilmektedir.





Hooke ve Steno'nun, fosillerin geçmişte yaşamış canlıların izleri olduğunu ortaya koyan açıklamalarının ardından, 18. ve 19. yüzyılda jeolojinin de gelişmesiyle, fosil toplama ve araştırma sistemli bir bilim dalına dönüşmeye başladı. Fosillerin sınıflandırılması ve yorumlanmasında, Steno'nun belirlediği prensipler izlendi. Özellikle 18. yüzyıl itibariyle madenciliğin gelişmesi ve demiryolları inşaatlarının artması, yer altının daha çok ve daha detaylı incelenmesine imkan tanıdı.

Modern jeoloji, yeryüzü yüzeyinin "tabaka" adı verilen katmanlardan oluştuğunu, bu tabakaların, kıtaları ve okyanus tabanını taşıyarak Dünya üzerinde hareket ettiğini, tabakalar hareket ettikçe Dünya coğrafyasında değişiklikler olduğunu, dağların da büyük tabakaların hareketleri ve çarpışmaları sonucunda meydana geldiğini ortaya koydu. Dünya coğrafyasında uzun zaman dilimleri içinde meydana gelen değişimler, şimdi dağlık olan bazı bölgelerin bir zamanlar sularla kaplı olduğunu da gösteriyordu.




Fossils, amber, winged ant



20-15 Milyon Yıllık Kanatlı Karınca



Canlıların üzerini ağaç reçinesinin kaplamasıyla oluşan amber içindeki fosiller de, evrim teorisini yalanlamaktadır.





Böylece kaya katmanlarında bulunan fosillerin, yeryüzünün farklı dönemleri hakkında bilgi edinmenin önemli yollarından biri olduğu ortaya çıktı. Jeolojik bilgiler, öldükten sonra çökeltiler içinde korunan canlı izlerinin yani fosillerin, çok uzun dönemler içinde, kayaların oluşumu sırasında yeryüzünün kabuğuna doğru yükseldiklerini gösteriyordu. Fosillerin bulunduğu kayaların bazıları, yüz milyonlarca yıl öncesine aitti.

Yapılan araştırmalarda, belli fosil türlerinin yalnızca belli katmanlarda ve belli kaya tiplerinde bulunduğu gözlemlendi. Üst üste gelen kaya katmanlarının her birinde kendisine has, o katmanın bir tür imzası olarak nitelenebilecek fosil grupları olduğu görüldü. Bu "imza fosiller", hem zaman dilimlerine göre hem de mekana göre farklılık gösterebiliyordu. Örneğin, aynı döneme ait bir fosil yatağında, biri eski bir göl yatağı diğeri de mercan kayalığı olan iki farklı çevre koşulu ve tortuyla karşılaşılabiliyordu. Ya da bunun tam tersine, birbirinden kilometrelerce uzakta iki farklı kayalıkta, aynı fosil "imzasıyla" karşılaşmak mümkündü. Bu izlerin sağladığı bilgilerle, günümüzde halen kullanılmakta olan jeolojik zaman çizelgesi tespit edildi.




deniz yıldızı, karides, fosil



250-70 milyon yıl önce yaşayan karideslerle günümüzde yaşayan karidesler aynıdır. Milyonlarca yıldır değişmeyen karidesler, evrimin hiçbir zaman yaşanmadığını göstermektedir. (Solda)


490-443 milyon yıllık deniz yıldızı fosili, yüz milyonlarca yıldır aynı olan deniz yıldızlarının evrim geçirmediklerini söylemektedir. (Sağda)





 








Avustralya'daki Ediacara fosil oluşumunda, çalışma yapan bir araştırmacı.





 




satellite, Earth, image
trilobite, Ordovician



(Sol Resim) Yeryüzünün uydudan görünüşü.

(Sağ Resim) Kayaların oluşum tarihini tespit etmekte kullanılan, yaşı belirli fosillere indeks fosilleri denir. Bu fosillerin çoğunluğu, sadece belli bir dönemde yaşayan, yaygın olarak rastlanabilen ve kolay tanımlanan fosillerdir.





 




historical, formation, Himalayas



Jeolojik araştırmalar, yeryüzü tabakalarının hareket ettiklerini ve dağların, büyük tabakaların hareketleri ve çarpışmaları sonucu oluştuklarını ortaya koymuştur. Yukarıdaki çizimde Himalayaların tarihsel oluşumu anlatılmaktadır. Bundan yaklaşık 145 milyon yıl önce Avrasya'ya doğru hareket etmeye başlayan Hindistan bölgesinin, Avrasya'ya ulaşmasıyla birlikte deniz zemini Avrasya'nın altına girmiştir. Avrasya'yla iyice kaynaşan Hindistan, deniz zemini katmanlarının kıtalar arasında sıkışmasına neden olmuş ve sıkışan katmanlar yukarı doğru itilerek, bugünkü Himayaların yeryüzüne çıkmasına neden olmuştur.




A) Hindistan,
B) Avrasya,
C) Hindistan,


D) Avrasya,
E) Denizin Kara altına girmesi,
F) Hindistan,


G) Deniz Katmanları,
H) Himalayalar,
I) Sıkışmanın Katmanları yukarı itmesi





 




fossil, evolution
 


Darwinistler, canlıların milyonlarca yıl içinde küçük değişimler geçirerek, birbirlerinden türediğini iddia ederler. Bilimsel bulguların çürüttüğü bu iddiaya göre, balıklar sürüngenlere, sürüngenler kuşlara dönüşmüştür.

Bu durumda, milyonlarca yıl sürdüğü varsayılan söz konusu değişim sürecinin fosil kayıtlarında pek çok delili olması gerekir. Yani, yarı balık yarı kertenkele, yarı örümcek yarı sinek, yarı kertenkele yarı kuş olan pek çok garip varlığın fosillerinin yüzyılı aşkın bir süredir yoğun olarak devam eden araştırmalar sonucunda ortaya çıkması gerekir. Ancak, yeryüzünün neredeyse tümü kazılmış olmasına rağmen, Darwinistlerin, türler arasında sözde geçiş sürecini gösterebilecekleri bir tane bile fosil yoktur.

Öte yandan örümceklerin hep örümcek, sineklerin hep sinek, balıkların hep balık, timsahların hep timsah, tavşanların hep tavşan, kuşların hep kuş olarak var olduklarını gösteren sayısız fosil örneği vardır. Yüz milyonlarca fosil, canlılığın evrim geçirmediğini, yaratıldığını ispatlamaktadır.




Fosil bulgularının gösterdiği gerçek, bu çizimlerde yer alan hayali canlıların hiçbir zaman yaşamadığıdır. Canlılar, sahip oldukları tüm özelliklerle birlikte fosil kayıtlarında bir anda belirmekte ve o türün yaşamı devam ettiği müddetçe de hiçbir değişikliğe uğramamaktadır.





 

Kitap bölümleri

Masaüstü Görünümü