Harun Yahya

Vatansever ve Milliyetçi İnsanların Özellikleri



Vatansever ve gerçek Türk milliyetçilerinin önündeki en önemli örnek Mustafa Kemal Atatürk'tür. Bu nedenle, ideal vatansever ve milliyetçi insanın nasıl olması gerektiğini belirlerken, Atatürk'ün üstün ahlakı ve kahramanlıklarla dolu yaşamı bize yol gösterecektir. Atamızın bize vasiyeti, Atatürk milliyetçiliğine bağlı; Atatürk ilke ve inkılaplarını rehber edinen; Türk Milleti'nin milli, ahlaki, insani, manevi ve kültürel değerlerini taşıyan; Türk olmanın şerefini hisseden; milletinin menfaatini kendi çıkarlarından üstün tutan; aile, ülke ve millet sevgisi ile dolu; Devletimize karşı sorumluluklarının bilincinde olan; hür ve bilimsel düşünceyi savunan; tarihini çok iyi bilen, ancak yüzü her zaman ileriye dönük insanlar olmamızdır. Atatürk, kendi gösterdiği yolda ilerlerken bazı engellerle karşılaşabileceğimizi, ancak vatan sevgisiyle, dürüstlükle, çalışkanlıkla tüm bu zorlukların üstesinden gelebileceğimizi söylemiştir. Gerçek vatanseverlerin ve Atatürk milliyetçilerinin üstlendiği sorumluluk büyük, izlediği yol ise çeşitli zorluklarla doludur. Ancak Atatürk ilke ve inkılaplarını rehber edinen kişilerin yolu her zaman bu ilkelerle aydınlanacak, vatan ve millet sevgisi cesaretlerini pekiştirecektir.





 





Bizim de gelecek kuşaklara bırakacağımız en önemli miras, Atamızın izinde yücelttiğimiz Cumhuriyetimiz ve Cumhuriyet'in temel taşı olan değerler olacaktır. Gelecek nesilleri Türk Milleti'nin varlığının temeli olan Atatürkçülükte bütünleştirmek, gençlere Atatürkçülüğe bağlı milli ahlakı aşılamak ve Atatürkçülüğü bir bütün olarak, en doğru ve saf hali ile öğretmek Türk milliyetçilerinin üstlendiği büyük görevdir. Bu görevi yerine getirebilmek için, öncelikle gerçek bir vatanseverin ve Türk milliyetçisinin sahip olması gereken özellikleri kazanmak gereklidir.

Manevi Değerlere Sahip Çıkmak











Atatürk dine ve manevi inançlara bağlı ve saygılı bir liderdi. O, İslam ahlakını daha küçük bir çocukken öğrenmiş, tahsil yaşamı boyunca da bilgilerini pekiştirerek geliştirmiştir. Atatürk, Türk Milleti'ni dindar olmaya ve dini değerlerini muhafaza etmeye teşvik etmiştir. "Din lüzumlu bir müessesdir. Dinsiz milletlerin devamına imkan yoktur."40 sözü Atamızın, manevi değerleri milletimiz için ne kadar önemli gördüğünü göstermektedir. Mustafa Kemal Atatürk, İslam dininin özüne uygun olarak ve tam anlamıyla yaşanmasını istemiştir.

Atamızın da dikkat çektiği gibi, bir milleti birarada tutan en güçlü bağ olan din, aile, ahlak ve devlet müesseselerinin de devamını sağlayan en önemli unsurdur. Dini değerlerin olmadığı veya göz ardı edildiği bir toplumda, aile, ahlak, devlet kavramları da değerini yitirmeye başlar ve bunun ardından hızlı bir toplumsal çöküş yaşanır. Böyle bir gelişme ayrıca, tarihi ve kültürü ne kadar eskiye dayanırsa dayansın, bir milleti birbirine bağlayan milli ve manevi tüm bağların parçalanmasını, anarşinin başlamasını ve toplumun bölünmesini kaçınılmaz hale getirecektir. Atatürk bir sözünde şöyle demiştir:

Türk Milleti daha dindar olmalıdır, yani bütün sadeliği ile dindar olmalıdır, demek istiyorum. Dinime bizzat hakikate nasıl inanıyorsam, buna da öyle inanıyorum. Şuura muhalif, terakkiye engel hiçbir şey ihtiva etmiyor.41

Görüldüğü gibi, Atatürk tüm yönleriyle olduğu gibi dindarlığıyla ve manevi değerlere verdiği önemle de milletine mükemmel bir örnek olmuştur. Nitekim Atamızın, vefatından çok kısa süre önce halkına ilettiği sözleri de vatansever insanların dinlerine bağlı olmaları gerektiğini bir kez daha vurgulamaktadır:

Bütün dünyanın Müslümanları Allah'ın son peygamberi Hz. Muhammed (sav)'in gösterdiği yolu takip etmeli ve verdiği talimatları tam olarak tatbik etmeli. Tüm Müslümanlar Hz. Muhammed (sav)'i örnek almalı ve kendisi gibi hareket etmeli; İslamiyet'in hükümlerini olduğu gibi yerine getirmeli. Zira ancak bu şekilde insanlar kurtulabilir ve kalkınabilirler.42

Devlete İtaatli Olmak











Devlet, ortak bir hayatı ve kültürü paylaşan toplumda, bu toplumu düzenleme, bu topluma refah ve huzur sağlama amacını güden ve bu amaca yönelik olarak kanun koyma, bu kanunları uygulama, yargılama, cezalandırma gibi güçlere sahip olan kurumdur. Tarihin bilinen en eski devirlerinden beri var olan devlet, toplumlar için vazgeçilmez bir kurumdur. Bir toplumda asayiş ve güvenliği sağlayacak, zararlı davranışları kanunla yasaklayacak ve bu kanunların uygulanmasını sağlayacak yegane güç devlettir. Bunun yanı sıra toplumların temel ihtiyaçları olan sağlık, milli eğitim, kültür, alt yapı gibi hizmetler de çoğunlukla devlet tarafından karşılanır. Devlet tarafından sağlanan bu düzenin kalıcı olması ise, toplumun bireylerinin devlete saygısı ve itaati ile doğru orantılıdır.

Türk tarihinde devlet kurumu her zaman kutsal olmuştur. Türkler tarihe, kurdukları güçlü devletlerle adını yazdırmış bir millettir. Bilge Kağan'ın "Ey Türk, üstte mavi gök çökmedikçe, altta yağız yer delinmedikçe, senin ilini, töreni kim bozabilir?" sözü ile ifade ettiği gibi, Türk devlet anlayışında süreklilik esastır. Aynı şekilde Mustafa Kemal de "Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır, ama Türkiye Cumhuriyeti ilelebet yaşayacaktır." özdeyişi ile bunu vurgulamıştır.

Atatürk devlete bağlılığın üzerinde önemle durmuştur. Çünkü bir milletin varlığı ve bekası için, güçlü bir devlete sahip olması zorunludur. Ve Türkiye Cumhuriyeti, Türk Milleti'nin yararını gözeten, milletin refahının, güvenliğinin ve geleceğinin yegane temeli olan bir devlettir. Devletimizin korunması, her Türk vatandaşının birinci görevidir. Vatansever ve milliyetçi insanlar, devletin kurumlarına zarar verecek, bu kurumların işleyişini aksatacak ya da devletin değerlerini yıpratacak bir faaliyet içine kesinlikle girmeyecekleri gibi, buna yeltenenlerin de her zaman karşısında olacaktır.

Efendiler, biz bize benzeriz. Büyük devletler kuran atalarımız büyük ve kapsamlı medeniyetlere de sahip olmuşlardı. Bunu aramak, incelemek, Türklüğe ve dünyaya bildirmek bizler için bir borçtur. Türk çocuğu atalarını tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır.43

İyi bir yönetici, milletinin huzur ve saadetini sağlamak için çalışır. Mustafa Kemal Atatürk, bütün hayatı boyunca bunu yapmaya çalıştı. Milleti için çalışmayı bir görev saydı. "Millete efendilik yoktur. Hadimlik vardır. Bu millete hizmet eden, onun efendisi olur." sözü ile yöneticilerde bulunması gereken özelliği belirtmiştir. Mustafa Kemal, hayatı boyunca Türk Devleti'nin ve Milleti'nin çıkarlarını kendi çıkarlarının üstünde tutan ender devlet adamlarından birisidir. Savaştaki kahramanlığı kadar, devlet kurup yönetmedeki ustalığı, ileri görüşlülüğü ve barışseverliği ile Atatürk, tarihte eşine az rastlanan bir yöneticidir.


Sayın Adnan Oktar'ın Kanal Malatya TV'deki Röportajı, 7 Ocak 2009

KANAL MALATYA: Atatürk dindar mıydı?









ADNAN OKTAR: Atatürk hem ne dindardı, hem ne mükemmel insandı. Anlatsak sabahlara kadar bitmez. Bir insan düşünün ki Müslümanların temel ihtiyacı olan bilgiyi, yani Kuran’ı tefsir ettiriyor. Ve en mükemmel âlime tefsir ettiriyor. Elmalılı Hamdi Yazır Efendi’ye. Ve bu tefsiri Türk Halkı’na sunuyor. Ve en muteber hadis kitabını açıklattırıyor. Şerh ettiriyor. Sahih-i Buhari’yi halkına sunuyor. Diyanet İşleri Başkanlığı’nı kurduruyor, halkına sunuyor. Ve diyor ki Türk Milleti’nin en büyük düşmanı komünistliktir. Ve her görüldüğü yerde ezilmelidir.

Tam bir aslan üslubu maşaAllah. Türk Birliği’ni savunuyor, İslam Birliği’ni savunuyor, Türk İslam Birliği’ni savunuyor. Ve Kuran aşığı, her akşam Kuran okutturuyor ve dinliyor. Peygamberimiz (sav)’in güzel ahlakını, onun güzel hayatını çok iyi bilen bir insandı. Tam bir peygamber hayranıdır. Yani o kadar çok Atatürk’ün Peygamberimiz (sav)’le ilgili güzel sözü vardır ki, söylediğim gibi ben sabaha kadar anlatsam bitmez.... Mesela Atatürk diyor ki “Ey millet Allah birdir. Şanı büyüktür.” Ağzından nur akıyor bak maşaAllah. “Allah’ın selameti, atıfeti, hayrı üzerinize olsun.Koyduğu esas kanunlar” - dikkat edin- “Kuran’ı azimüşandaki ayetlerdir. İnsanlara feyz ruhunu vermiş olan dinimiz son dindir. Ekmel dindir. Çünkü dinimiz akla, mantığa, hakikate uymamış olsaydı, bununla diğer İlahi ve tabii kanunlar arasında aykırılıklar olması gerekirdi. Bütün İlahi kanunları yapan Cenab-ı Hak’tır.” Tam Müslüman evladı bak maşaAllah. “Bütün dünyanın Müslümanları Allah’ın son peygamberi Hz. Muhammed’in gösterttiği yolu takip etmeli. Ve verdiği talimatları tam olarak tatbik etmeli.”


 


Sayın Adnan Oktar'ın Ekin TV'deki Röportajı, 2 Şubat 2009









ADNAN OKTAR: Atatürk dindarlığını bütün açıklığıyla ortaya koyan bir insandır. Bakın Atatürk’ün günlüğünden biraz anlatayım. Oradan daha iyi anlarlar. 9 Mart 1922, Perşembe, Sivrihisar, kendi el yazısıyla. “Saat sekize doğru, akşam İsmet Paşa geldi. Evvela yemek, yemekten sonra 10 Mart için program kararlaştırıldı. Siyasi durum hakkında bilgi verdim.” Bakın dikkat edin. “Ondan sonra hafıza Kuran okuttuk.” Buyurun. 10 Mart 1922 Cuma, Aziziye. Günlüğü bu kendi el yazısıyla yazdığı. “Selahattin Paşa da gelmişlerdi. Beraber yemek yedik. Bazı telgraflar gelmişti. Gördüm,” Sonra bakın ne diyor, “Hafıza Kuran okuttum.” 17 Mart Cuma, Akşehir, karargaha dönüş. “Saat sekize kadar yalnız kaldım. Mustafa Abdülhalik Bey geldi, hafıza Kuran okuttuk” ve devam ediyor. 20 Mart Pazartesi, Akşehir. “Fahrettin Altan Paşa ve kurmayını yemeğe davet etmiştim. Hafıza Kuran okuttuk.” 24 Mart Cuma, Akşehir. “Mütareke teklifini Celal Bey bildirdi. Cuma namazında hafız Ulucami'de mevlit okudu. Gece yarısından sonra sekiz saat beşte sabaha kadar Ankara'da Bakanlar Kurulu ile görüşme yaptım.” Gece gündüz Kuran okutan, hafızın okuduğu Kuran’ı zevkle dinleyen bir insan.


Cesur Olmak



Mustafa Kemal, vatanı ve milleti için canını feda etmekten kaçınmazdı. Çanakkale Savaşı esnasında Anafartalar Grubu Komutanı iken, hep en ön safta savaştı. Bu savaş sırasında Atatürk'e bir şarapnel parçası isabet etmiş, fakat sağ cebinde bulunan saati kendisini ölümden kurtarmıştı. Sakarya Savaşı sırasında atından düşmesi üzerine kaburga kemikleri kırılmıştı. Buna rağmen cepheden ayrılmamış, savaşı sedye üzerinden yönetmişti. Mensubu olduğu Türk Milleti'ni sonsuz bir aşkla seven Mustafa Kemal Atatürk, milleti için her türlü zorluğa katlanmış ve kendini ona adamıştır. Onun "Ben, gerektiği zaman en büyük hediyem olmak üzere, Türk Milleti'ne canımı vereceğim." sözü, vatan sevgisinin ve cesaretinin en güzel örneklerinden birisidir.

Atamızın cesareti Bağımsızlık Savaşı boyunca Türk askerlerine de cesaret vermiş, bu cesaretle büyük bir mucize gerçekleştirilmiştir. Cephede hep ön saflarda yer alan Atatürk, "Savaşta yağan mermi yağmuru, o yağmurdan ürkmeyenleri ürkenlerden daha az ıslatır."44 demektedir. Cephane ve asker gücü olarak son derece kısıtlı imkanlara sahip olan, yokluk ve fakirlik içindeki Türk Milleti, dünyanın gelişmiş ordularına karşı tarihi bir zafer kazanmıştır. Atatürk'ün Bağımsızlık Savaşı'nda gösterdiği sayısız cesaret örneklerinden bir diğeri de Çanakkale Savaşı sırasında Conkbayırı'nda yaşanır:








Kahraman Türk Ordusu'nun Mehmetçikleri her konuda olduğu gibi cesaret konusunda da Atamızı kendilerine örnek almaktadırlar.





9. Tümen'e bağlı 27. Alay'ın askerlerinin Conkbayırı'na doğru kaçtıklarını gören Mustafa Kemal, askerlerin önünü keserek sorar:

◉ Nereye gidiyorsunuz?
◉ Düşman geldi.
◉ Nerede?

Kaçan askerler 261 rakımlı tepeyi işaret ederler. Gerçekten de, düşman önünde hiçbir engel olmayan tepeye doğru yaklaşmaktadır. Mustafa Kemal'in yanında ise bir, iki subay ve kaçan erlerden başka hiç kimse yoktur. Kendi alayı hala Kocaçimen'dedir. Hemen kumandayı ele alarak emir verir:

◉ Düşmandan kaçılmaz.
◉ Cephanemiz yok.
◉ Cephanenizden daha güçlü süngünüz var.
◉ Süngü tak! Hücum!
◉ Hemen arkasından "Allah, Allah" sesleri bütün ovaya yayılır. Kahraman Türk askeri süngüsüyle, boğaz boğaza düşmanla savaşır.45

İşte vatanımızı esaretten kurtaran bu asil ruh ve büyük cesarettir. Ve bu tarihi cesaret, tüm Türk Milleti'ne örnektir.

Akılcı ve Mantıklı Davranmak











Atatürk hayatı boyunca hep akılcı davranan, aldığı kararlarda son derece mantıklı ve isabetli olan eşsiz bir devlet adamı idi. Atatürk kendisini izleyenlerin de akılcı ve mantıklı olmasına önem verirdi. Nitekim Atatürk ilke ve inkılapları da toplumsal ilerlemede, temel olarak akıl ve mantığı almıştı. Atatürk'ün şu sözü, Onun inkılâpçılığını, akıl ve mantığa verdiği değeri en güzel şekilde ifade etmektedir:

Bizim akıl, mantık ve zekâ ile hareket etmek, en büyük özelliğimizdir. Bütün hayatımızı dolduran olaylar bu gerçeğin delilidir.46

Mustafa Kemal'in olaylara yaklaşımı hep mantıklı ve gerçekçi olmuştur. Milletine hep hakikatleri söylemiş ve bunu tavsiye etmiştir. "Milleti aklımızın ermediği, yapmak kudret ve kabiliyetini kendimizde görmediğimiz hususlar hakkında kandırarak geçici teveccühler elde etmeye tenezzül etmeyiz." sözü bunun en çarpıcı örneklerinden birisidir. "Dünyada herşey için, medeniyet için, hayat için, muvaffakiyet için en hakiki mürşit ilimdir, fendir." sözü ile de akıl ve bilime verdiği önemi bir kez daha göstermiş, gerçeğe ancak bu yolla ulaşılabileceğini bildirmişti.

Atatürk'ün akılcılığının önemli göstergelerinden birisi de her zaman düşünerek, birkaç adım sonrasını iyice hesap ederek, planlı ve programlı hareket etmesidir. "Herşeyi düşünmeden hareket edersem, hata ederim." diyen Atatürk'ün yakın çalışma arkadaşları da bu yönüne defalarca şahit olmuşlardır. Atatürk gerek askerlik yıllarında gerekse inkılapların art arda yapıldığı Cumhuriyet'in ilk yıllarında her aşamayı çok iyi planlamış, her ihtimali hesaba katmıştır. Her yönü ile değerlendirip, karar verdiği konuları uygulamakta da asla gevşekliğe kapılmamış, hiçbir koşul altında yılgınlık göstermemiştir. Hiçbir zaman duyguları ile hareket etmemiş, her zaman aklına tabi olmuştur. Atatürk'ün bu özelliğini ifade eden bazı sözleri şöyledir:

Muhtelif ihtimalleri çok iyi hesap etmeli, en iyi görüneni cüret ve katiyetle tatbik etmelidir.47

Bu teklifi ortaya koyarken zannederim, bütün o arkadaşlar ve bendeniz hiçbir vakit duygularımıza tabi olmadık. Aksine kendimizi duygulardan maddeye sevk ettik. Rakamlara dayandık, gerçeklere baktık.48

Bu son yurt parçasını kurtarırken olsun, tutkularımızı bir kenara bırakıp düşünceli olalım.49


Bu özellikleri Atatürk'ün aynı zamanda çok da gerçekçi olmasını sağlamıştır. Başta ülkenin kalkınması konusu olmak üzere gerçekçilikten hiç ayrılmadığını, yaptığı inkılapların ve ülkemizi kalkındırma planlarının ne kadar gerçekçi olduğunu ise şöyle ifade etmektedir:

Biz memleketi birkaç senede tamamen değiştirmek hülyasına kapılmış değiliz; yapacağımız şeyler hakkında umumi efkara aldatıcı vaatlerde bulunmamayı da prensip olarak kabul etmişiz. "Memleketi imar edeceğiz" dediğimiz zaman, yalnız yapabileceğimiz şeyleri yapacağız.50

Hiç şüphesiz, gerçekçilik bir devlet adamın muhakkak sahip olması gereken çok önemli bir özelliktir. Tarih boyunca gerçekçi davranmayan, kendi ihtiras ve duygularına kapılan pek çok lider milletlerini büyük felaketlerin içine sürüklemiştir. "Gerçeğin ta gözünün içine bakmak gerekir." diyen Atamız ise, aklı, mantığı, gerçekçiliği ile tüm dünyaya örnektir. Elbette vatana hizmet etmek isteyen samimi insanların da Atamızın bu örnek tavrını akıllarından hiç çıkarmamaları gerekir.

Dürüst Olmak










Atatürk'ün milletine duyduğu sevgi ve saygının en önemli örneklerinden birisi, egemenliğin yalnızca millete ait olması gerektiğini söylemesiydi. 1920'de kurulan TBMM ise, milli egemenliğin temsil edildiği en önemli kurumdur.





Mustafa Kemal Atatürk'ün en önemli erdemlerinden birisi de, koşullar ne olursa olsun dürüst olması, her zaman doğruyu söylemesi ve doğru bildiğini açıkça ifade etmekten asla çekinmemesiydi. Şu sözleri bunun en güzel örneğidir:

Ben düşündüklerimi sevdiklerime olduğu gibi söylerim. Aynı zamanda lüzumu olmayan bir sırrı kalbimde taşımak iktidarında olmayan bir adamım. Çünkü ben bir halk adamıyım. Ben düşündüklerimi daima halkın huzurunda söylemeliyim.51

Arkadaşlar birbirimize daima hakikati söyleyeceğiz. Felaket ve saadet getirsin, iyi ve fena olsun, daima hakikatten ayrılmayacağız.52

Milletin başkanı olan kişinin halka doğruyu söylemesi ve halkı aldatmaması, halkı genel durumdan haberdar etmesi son derece önemlidir.53

Atatürk'ü büyük bir asker, kusursuz bir devlet adamı yapan en önemli özelliklerinden birisi halkına karşı her zaman açık olmasıydı. Atatürk açıklığın, dürüstlüğün ve doğruluğun pek çok felaketi engelleyici gücü olduğunu biliyordu. Sorunların gizlenerek değil, ortaya konulup el birliği ile üzerine gidilerek çözülebileceğine inanıyordu. "Kamuoyunu gerçek durumla karşı karşıya bırakmayı yeğlerim." derken de bu anlayışını en güzel şekilde ifade etmekteydi. Büyük Önder'in açıklığa, dürüstlüğe ve samimiyete verdiği önemi gösteren diğer bazı sözleri de şöyledir:

Bir şeyi vicdanen iyi yaptığımıza, sözlerimizin iyi olduğuna inanıyorsak, onu olduğu gibi açık, tereddütten ve belirsizliklerden arınmış olarak anlatmayı amaçlamalıyız.54

Samimi ve meşru olmak şartıyla her fikre hürmet ederiz. Her kanaat bizce muhteremdir.55

Eğitime Önem Vermek



Atatürk için eğitim, sosyal ve kültürel kalkınmanın en etkili araçlarından biri, Cumhuriyet'in devamlılığını sağlayacak en önemli yoldu. Kurtuluş Savaşı kazanıldıktan sonra yeni kurulacak Türkiye Cumhuriyeti'nin ayakta kalabilmesi için, genç neslin çağdaş eğitim yöntemleri ile yetiştirilmesi gerekiyordu. Bu sebeple eğitim konusuna büyük bir önem verdi. Kurtuluş Savaşı'ndan sonra kendisine sorulan "İşte memleketi kurtardınız, şimdi ne yapmak istersiniz?" sorusuna Atatürk: "Maarif vekili olarak milli irfanı yükseltmeye çalışmak en büyük emelimdir." cevabını vermişti.

Atamız, Türk Milleti'nin aydınlık yarınları için elinde tebeşir, kara tahta başına geçerek halkımıza okuma-yazma öğretti, modern bir eğitim politikasının esaslarını belirleyip eğitim alanında büyük reformlar yaptı. Öğretim programlarının hazırlanmasıyla ilgili komisyonları yönetti, ders kitabı yazdı, kürsüye çıkıp ders verdi. Milletimizin Başöğretmeni oldu. Her fırsatta eğitime verilmesi gereken önemi dile getirdi. Milli eğitimin öneminin farkında olan Atamız, gençlerimize verilen eğitimde hangi hususlara dikkat edilmesi gerektiğini de bizlere bildirmişti:

Milli eğitim genç dimağlara insanlığa hizmeti, millet ve devlete sevgiyi ve millet olarak bağımsız yaşamanın şerefini öğretmelidir. Fakat bir insan topluluğundaki hastalığı görmek, onu tedavi etmek, o topluluğu asrın icaplarına göre ilerletebilmek için, bu manevi vasıflar tek başına yeterli olmaz; bunların yanında ilim ve fen de öğretilmelidir.56








1938'deki Bursa gezisinde gençler ve çocuklar Atamızı coşkuyla karşılamışlardır.





Atatürk'ün ideali verilen eğitim sayesinde, ahlaklı, kültürlü, memleket sorunları ile ilgili, milli kültürümüzü yaşayan ve yaşatan, çalışkan ve vatansever bir gençliğin yetişmesini sağlamaktı. Bu nedenle gençlerin milli şuuru kazanmalarını sağlayacak bir eğitim anlayışının oluşturulması üzerinde çok durmuş, gençlerimizin tarih bilincinin gelişmesini özellikle istemiştir. Geçmişi iyi bilen nesillerin geleceğe daha güvenle bakacaklarına inanan Atatürk'ün eğitim konusunda dikkat çektiği konulardan birisi de, gençlerin muhakkak tehlikeli fikirler ve ideolojiler konusunda uyarılmasıydı. Bunların başında vatanımızın bölünmez bütünlüğünü tehdit eden, Devletimizin yıpranmasına yönelik faaliyetlerde bulunan, milli birliği ve beraberliği sarsacak fikirler gelmekteydi.

Çocuklarımıza ve gençlerimize görecekleri eğitimin sınırı ne olursa olsun, ilk önce ve herşeyden önce Türkiye'nin bağımsızlığına, kendi benliğine, milli geleneklerine düşman olan bütün unsurlarla mücadele etmek gerektiği öğretilmelidir.

Bu, Büyük Önder'in bize önemli bir vasiyetidir. Bu nedenle günümüzde de, gençlerin bölücü ve materyalist ideolojilere, milli birliğimizi ve maneviyatımızı hedef alan fikirlere karşı uyarılmaları, bu konuda bilinçlendirilmeleri gerçek Atatürkçülerin öncelikli sorumluluklarındandır.

Kararlı Olmak











Atatürk, kararlı ve mücadeleci bir liderdi. Güçlükler karşısında yılmayan, ümitsizliğe düşmeyen kişiliği ile çocukluğundan itibaren arkadaşlarının arasında öne çıkmıştı. Başarıya ulaşabilmek için azimli davranmak gerektiğini çok iyi biliyordu. Daha ilk gençlik yıllarında vatanı için yeni bir gelecek planlamış ve gösterdiği kararlılıkla adım adım bu planı gerçekleştirmiştir. Atamızın azmi ve kararlılığı tüm Türk Milleti'ne örnektir. Atamızın bu konudaki tavsiyeleri şu şekildedir:

Teşebbüslerin başarılı olması için çetin şartlara göğüs germek gereklidir.57

Felaketler insanları daima daha azimkar, dinç hamlelere sevk eder.58

Başarılarda gururu yenmek, felaketlerde ümitsizliğe direnmek lazımdır.59

Atatürk'ün azmini ve kararlılığını ortaya koyan bir örnek ise, daha Kurtuluş Savaşı'nın ilk yıllarında yaşanan bir olaydır:

Kurtuluş Savaşı'nın başladığı sırada Atatürk'e dediler ki:

◉ Nasıl mümkün olur? Ordu yok!

Atatürk hemen cevap verdi:

◉ Yapılır!
◉ İyi ama bunun için para lazım... O da yok?
◉ Bulunur!
◉ Diyelim ki bulduk, düşmanlarımız hem büyük hem de çoktur.
◉ Olsun, yenilir!60

Atamızın kararlılığını ve davasına olan bağlılığını ve inancını gözler önüne seren diğer bazı sözleri ise şu şekildedir:

Hiçbir zaman ümitsiz olmayacağız, çalışacağız ve memleketi kurtaracağız. 61

Terakki yolumuzun üstüne dikilmek isteyenleri ezip geçeceğiz. Yenilik vadisinde duracak değiliz. Dünya müthiş bir süratle ilerliyor. Biz bu ahengin dışında kalabilir miyiz? 62

Barışsever Olmak











"Yurtta sulh, cihanda sulh" anlayışını benimsemiş olan Atatürk, barışa önem veren bir liderdi. Ona göre tüm dünya ülkelerinin barışın korunması için itina etmesi gerekmekteydi. Atatürk'e göre, Türk Milleti dünya barışını sağlayabilecek, dünyaya huzur ve güven getirebilecek bir milletti. Yaşamı boyunca milletler arasında barışın temel olduğu bir ilişki kurmak için çaba harcadı. Bu çabalarına örnek olarak 1934'te imzalanan Balkan Antantı, 1937'de imzalanan Sadabat Paktı gösterilebilir. Atatürk'ün barışa verdiği önemin temelinde, insana duyduğu saygı ve sevgi vardı. Romanya Dış İşleri Bakanı ile yaptığı bir konuşmada insana ve insanların barış içinde yaşamaları gerektiği konusuna verdiği önemi şöyle belirtmiştir:

İnsan, mensup olduğu milletin varlığını ve mutluluğunu düşündüğü kadar, bütün dünya milletlerinin huzur ve refahını düşünmeli ve kendi milletinin mutluluğuna ne kadar kıymet veriyorsa, bütün dünya milletlerinin mutluluğuna hizmet etmeye elinden geldiği kadar çalışmalıdır. Bütün akıllı adamlar takdir ederler ki, bu yolda çalışmakla hiçbir şey kaybedilmez. Çünkü dünya milletlerinin mutluluğuna çalışmak, diğer bir yoldan kendi huzur ve mutluluğunu temine çalışmak demektir.63

Atatürk'e göre savaş ancak zaruri şartlar altında ve savunma amacıyla başvurulması gereken bir yöntemdi ve tüm milletler sorunlarını öncelikli olarak mutlaka barışcıl yollardan çözmeliydi.

Harp, zaruri ve hayati olmalı. Hakiki kanaatim şudur, milleti harbe götürünce vicdanımda azap duymamalıyım. 'Öldüreceğiz' diyenlere, 'ölmeyeceğiz' diyerek harbe girebiliriz. Lakin milletin hayatı tehlikeye maruz kalmadıkça harp bir cinayettir.64

Atatürk'ün önemle üzerinde durduğu barışseverlik Türk Milleti'nin özünde olan bir özelliktir. Türk Milleti tarihi boyunca adaleti ve hoşgörüsü ile fethettiği bütün topraklara huzur, güvenlik ve barış götürmüştür. Türk Milleti iradesi altındaki farklı ırk ve dinden insanlar, her zaman için Türk idaresinden hoşnut ve razı olmuşlardır. Osmanlı İmparatorluğu bunun güzel bir örneğidir. Osmanlı sınırları içerisinde bulunan hiçbir bölge sömürge muamelesi görmemiş, yerel halkın razı olmayacağı, barışın zedeleneceği hiçbir uygulamada bulunulmamıştır.

Hizmetten Kaçmamak











Uygarlık yolunda yürümeyi ve mutlaka başarıya ulaşmayı bizim için hedef olarak belirleyen Atamızın beklentilerini gerçekleştirebilmek için vatana hizmeti herşeyin üstünde tutmak çok önemlidir. Atatürk gençlik yıllarından itibaren her zaman vatanı için her türlü fedakarlığa ve göreve talip olmuş, vatan hizmetinden hiçbir zaman kaçınmamıştır. Mustafa Kemal'in hayatı vatana hizmet aşkının ve bu uğurda göze alınan pek çok fedakarlığın örnekleri ile doludur. Mustafa Kemal anılarında, tek başına dahi olsa, vatanı düşmanlardan kurtarma görevine nasıl talip olduğunu şöyle aktarmaktadır:

Bütün memleketin bence gözle görülür bir felakete atıldığını gördükten ve bütün Türk Ordusu'nun muhakkak bir felaketi her çareye başvurarak önlemek için kanını dökmeye hazırlanmasından başka çare kalmadığını anladıktan sonra, benim hala Sofya'da kordiplomatik içinde rahat salon hayatı geçirmeme imkan olabilir miydi? Başkumandanlık Vekaleti'ne bir yazı ile müracaat ettim. Ordu içinde rütbemle mütenasip bir görevin bana verilmesini rica ettim. Başkumandan Vekili tarafından bana çok nazik bir cevap verildi:

◉ Sizin için orada da daima bir görev mevcuttu. Fakat Sofya Ateşemiliterliği'nde kalmanız daha önemli görüldüğü içindir ki, sizi orada bırakıyoruz.

Cevap verdim:

◉ Vatanın savunmasına ait fiili görevlerden daha önemli ve yüce görev olamaz. Arkadaşlarım muharebe cephelerinde, ateş hatlarında bulunurken, ben Sofya'da ateşemiliterlik yapamam. Eğer birinci sınıf subay olmak liyakatinden mahrum isem, kanaatiniz bu ise, lütfen açık söyleyiniz.

Bunun üzerine 19. Tümen Kumandanlığı'na atandım.65

Büyük Önder'in sorumluluğu üstlenmenin gerekliliği ve önemi üzerine diğer görüşleri ise şu şekildedir:

Sorumluluğu üzerine almak cesaret ve hevesi her işte en çok lazım olan huydur. Birçok insanlar, sorumluluğun başkalarında olduğunu bildikleri zaman, en cesur ve cüretkar olurlar; fakat eğer sorumluluk kendilerinde olursa, bu cesaret ve cüretin azaldığı ve çekingen oldukları görülür. Halbuki sorumluluğu bilerek, hesaplayarak üzerine alan insanlar, küçük ve büyük aldıkları işlerde başarı gösterirler.66

Mustafa Kemal Atatürk de hayati konularda sorumluluğu tek başına üstlenerek, asla çekingenlik ve tereddüt göstermeyerek tüm Türk Milleti'ne örnek olmuştur. Vatansever insanlara da yakışan, her türlü maddi değeri kaybetmek, çeşitli sıkıntı ve zorluklara katlanmak uğruna da olsa vatanın ve milletin geleceği için yapılması gereken işlerde canı pahasına bir an bile duraksamamak, vatan hizmetinde tereddütsüz öne atılmak ve cesareti ile diğerlerine örnek olmaktır.

 


Dipnotlar



40- Asaf İlbay, Yakınlarından Hatıralar, s. 102

41- Ahmet Gürbaş, Atatürk ve Din Eğitimi, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, s.32

42- Nedim Senbai, Atatürk, A.Ü. Dil, Tarih, Coğrafya Yayınları, 1979, s. 102

43- Yeni Hayat, Mayıs 1996

44- Cahit İmer, Atatürk’ten Seçme Sözler, s. 135

45- Falih Fıfkı Atay, Çankaya, s. 87

46- Sadi Borak, Bilinmeyen Yönleriyle Atatürk, s. 88

47- Seyit Kemal Karaalioğlu, Resimlerle Atatürk: Hayatı, İlkeleri, Devrimleri, s. 215

48- Kandemir, Yakın Tarihimiz, 3. Cilt, s. 255

49- Mustafa Kemal Atatürk, Söylev Cilt I-II, s. 310

50- Hasan Rıza Soyak, Atatürk’ten Hatıralar, s. 459

51- Enver Ziya Karal, Atatürk’ten Düşünceler, s. 147

52- Necati Çetinkaya, Atatürk’ün Hayatı, Konuşmaları ve Yurt Gezileri, s. 227
53- Cahit İmer, Atatürk’ten Seçme Sözler, s. 24

54- Cahit İmer, Atatürk’ten Seçme Sözler, s. 108

55- Seyit Kemal Karaalioğlu, Resimlerle Atatürk: Hayatı, İlkeleri, Devrimleri, s. 77

56- http://www.stanford.edu/~ofidaner/aboutme/koyenst.html

57- Necati Çetinkaya, Atatürk’ün Hayatı, Konuşmaları ve Yurt Gezileri, s. 225

58- Seyit Kemal Karaalioğlu, Resimlerle Atatürk: Hayatı, İlkeleri, Devrimleri, s. 61

59- Afet İnan, Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler, s. 90

60- Niyazi Ahmet Banoğlu, Nükte ve Fıkralarla Atatürk, s. 87

61- Necati Çetinkaya, Atatürk’ün Hayatı, Konuşmaları ve Yurt Gezileri, s. 30

62- Seyit Kemal Karaalioğlu, Resimlerle Atatürk: Hayatı, İlkeleri, Devrimleri, s. 441

63- Hasan Rıza Soyak, Atatürk’ten Hatıralar, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul,1973, s. 51

64-Necati Çetinkaya, Atatürk’ün Hayatı, Konuşmaları ve Yurt Gezileri, s. 191

65- Niyazi Ahmet Banoğlu, Nükte ve Fıkralarla Atatürk, s. 504

66- Seyit Kemal Karaalioğlu, Resimlerle Atatürk: Hayatı, İlkeleri, Devrimleri, s. 209

Kitap bölümleri

Masaüstü Görünümü