Harun Yahya


Dinde Farzlar




Her Müslümanın, otuzüç farzı bilmesi lazımdır. Otuzüç farz şunlardır:


İmanın şartı: 6
İslam'ın şartı: 5
Namazın farzı: 12
Abdestin farzı: 4
Guslün farzı: 3
Teyemmümün farzı: 3


İmanın Şartları



İman esasları ayrıntılı olarak altı madde halinde sıralanır.

Bunlar:


1) Allah (cc)'ın varlığına ve birliğine,
2) Allah (cc)'ın meleklerine,
3) Allah (cc)'ın kitaplarına,
4) Allah (cc)'ın peygamberlerine,
5) Ahiret gününe,
6) Kadere, her şeyin Allah (cc)'ın takdiri ile olduğuna, inanmaktır.


İslam'ın Şartları:



Hz. Peygamber (sav)'in hadisinde bildirdiği beş temel ibadet İslam'ın şartlarıdır. Resulullah (sav) şöyle buyurur:

"İslâm, beş şey üzerine kurulmuştur: Allah'tan başka ilâh olmadığına, Muhammed'in Allah'ın kulu ve elçisi olduğuna şehâdet etmek; namaz kılmak; zekât vermek, Kâ'be'yi haccetmek ve Ramazan orucunu tutmak." (Buhârî, İmân, 1, 2; Müslîm, İmân, 19, 22; Tirmizi, İmân, 3; Nesâî, İmân, 13)


1. Namaz



Peygamberimiz (sav), ahirette muhasebesi yapılacak ilk amelin namaz olduğu ve kulun namazları tamamsa kurtulacağını aksi takdirde hüsrana uğrayacağını heber vermiştir. (Tirmizi)

Hz. Ömer'den rivayet edilen bir hadis şöyledir:

"Resulullah'a Allah'ın en çok sevdiği salih amel nedir?" diye soruluyor. Hz. Muhammed (sav): "Vaktinde kılınan namazdır. Kim namazını terkederse onun dini yoktur. Namaz dinin direğidir diye buyuruyor." (Beyhaki)

Bir ayette Rabbimiz namazla ilgili olarak şöyle buyurmaktadır:

Sana Kitap'tan vahyedileni oku ve namazı dosdoğru kıl. Gerçekten namaz, çirkin utanmazlıklar (fahşa)dan ve kötülüklerden alıkoyar. Allah'ı zikretmek ise muhakkak en büyük (ibadet)tür. Allah, yaptıklarınızı bilir. (Ankebut Suresi, 45)

Namaz, camide bir din görevlisi "imam"ın önlerliğinde toplu halde kılınabileceği gibi tek başına da kılınabilir. Ancak, Cuma namazı ile bayram namazları cemaatle kılınır. Müslüman, isteklerini tek başına dua ederek Yüce Allah (cc)'a sunar. İşlediği günahların bağışlanmasını da, arada hiç bir vasıta olmadan, doğrudan doğruya Allah (cc)'tan ister.

Peygamberimiz (sav) namaz konusunda çok titiz davranmış, ayakta duracak hali kalmayıncaya kadar namaz kılmaya devam etmiştir. Bir sahabe cennetle müjdelendiği halde niçin kendisini bu kadar yorduğunu sorduğunda Resulullah (sav) şöyle cevap vermiştir: "şükreden bir kul olmayayım mı?" (Ahmed)

Resulullah Efendimiz (sav)'in namaz ile ilgili bazı hadisleri şunlardır:

"Beş vakit namaz, kapısının önünde akıp giden ve insanın her gün içinde beş defa yıkandığı suyu gür nehir gibidir." (Müslim)

"Namaz, insan ile küfür arasında bir perdedir. Namazı terketmek bu perdeyi kaldırmaktır." (Müslim)

"Onlarla bizim aramızda alamet-i farika namazdır. Binaenaleyh, namazı terkeden kafirlere benzemiştir." (Tirmizi)

"Cemaatle kılınan namazın sevabı yalnız başına kılınan namazdan yirmi derece efdaldir." (Buhari)

"Müminler yatsı namazı ile sabah namazındaki sevabı bilselerdi emekleyerek de olsa bu namazları cemaatle kılmaya gelirlerdi." (Buhari-Müslim)

"Bir kimse evinde güzelce temizlenir ve Allah'ın farzlarından birini ifa etmek maksadıyla mescitlerden birine giderse, attığı adımlardan biri günahlarını siler diğeri de onun derecesini yükseltir." (Müslim)

"Resulullah (sav) buyurdular ki: "Namazda en çok sevap alan kimse, en uzak olanlarıdır, yürüme yönüyle en uzaktan gelenler, imamla kılıncaya kadar namazı bekleyen kimse, hemen kılıp sonra da uyuyandan daha çok sevaba mazhardır." (Buhari, Ezan 31)

"Camiye devam edenin imanına şehadet ediniz." (Tirmizi)

"Bir zaman gelecek mescitlerde dünya işleri konuşacaklar, Allah Katında onların bir değeri yoktur. Sakın onlarla düşüp kalkmayın." (Beyhaki)

Resulullah (sav) her farz namazın arkasından şu duayı okurdu:

"Yegane olan Allah'tan başka İlah yoktur. O'nun hiçbir ortağı yoktur. Mülk O'nundur. Hamd O'na mahsustur. O'nun herşeye gücü yeter. Allah'ım senin verdiğine hiç engel yoktur. Senin vermediğini verebilecek yoktur. Hiç kimseye sahip olduğu makam ve serveti, sana karşı koyup fayda vermez." (Buhari-Müslim-Nesei)

Resulullah her namazın arkasından otuz üç kere "SübhanAllah", otuz üç kere "Elhamdülillah" ve otuz üç kere "Allahu Ekber" deyip yüze tamamlamak için şu duayı okumaya teşvik etmiştir: La ilahe illallahü vahdehü la şerike leh. Lehül mülkü ve lehül hamdü ve hüve ala külli şe in kadir. (Bir olan Allah'tan başka İlah yoktur. O'nun ortağı yoktur. Hamd O'na mahsustur. O'nun herşeye gücü yeter). (Müslim)

Namazla ilgili en önemli husus, huşu içinde kılınmasıdır. Resulullah Efendimiz (sav) namazdaki huşuyu yakalamamız için bize şöyle bir tavsiyede bulunmuştur:

"Namaz kıldığın vakit, nefsine, hevasına ve ömrüne veda eden, Mevlasına teveccüh eden gibi namaz kıl." (İbn-i Mace)

Hz. Ayşe, Resulullah Efendimiz (sav)'in namaz konusunun üzerinde ne kadar titizlikle durduğunu şöyle anlatmaktadır:

"Peygamber Efendimiz bizimle, biz de onunla konuşur, güler ve sohbet ederdik. Fakat namaz vakti gelince, azamet-i İlahi'den olacak, sanki O bizi bilmez ve biz de O'nu bilmez ve birbirimizi tanımaz gibi olurduk."


Namazın Vakitleri



Namaz, günün belirli 5 vaktinde yapılan bir ibadettir. Günlük ibadetten başka, haftada bir Cuma günlerinde ve yılda iki defa bayram günlerinde cemaat halinde toplu olarak namaz kılınır.


1. Sabah Namazı (2 Rekat Sünnet, 2 Rekat Farz)
2. Öğle Namazı (4 Rekat Sünnet, 4 Rekat Farz, 2 Rekat son Sünnet)
3. İkindi Namazı (4 Rekat Sünnet, 4 Rekat Farz)
4. Akşam Namazı (3 Rekat Farz, 2 Rekat Sünnet)
5. Yatsı Namazı (4 Rekat Sünnet, 4 Rekat Farz, 2 Rekat Son Sünnet) (Vitr namazı*)


*Vitir Namazı: Vitir namazı, üç rekatlı bir namazdır. Yatsı namazının son sünnetinden sonra kılınır. Namazının vakti, yatsı namazının vakti ile aynıdır, yatsı namazının vaktinin bitimi ve sabah namazının vaktinin başlangıcı ile son bulur.

Vitir namazına, "niyet ettim Allah (cc) rızası için bu günkü vitir namazını kılmaya" diye niyet edilir. Normal olarak iki rek'at kılınır. İki rekatın sonundaki oturuşta "et-Tahiyyât" okuduktan sonra üçüncü rekata kalkılır. Besmele ile Fatiha ve bir miktar Kur'ân okunduktan sonra, Allahu ekber deyip tekbir alınır, eller bağlanır ve Kunut duası okunur. Sonra "Allahuekber" diyerek rükû ve secdelere gidilir. Ondan sonra oturulur ki, bu son oturuştur. Bu oturuşta "et-Tehiyyât", "salli-barik" ve "Rabbenâ" duaları okunur ve iki tarafa selâm verilir (İbn Abidin, Reddu'l-Muhtar, Mısır, 1966, II, 5, vd).

Vitir namazı Kur'an'da geçmemektedir. Fakat hakkında çeşitli hadisler mevcuttur. Bazısının meâli şöyledir:

"Ey Kur'ân ehli, vitir namazını kılın! Çünkü Allah tektir, tek'i sever" (Buhârî, Deavât, 69; Müslim, Zikir, 5-6; Nesâî, Kıyâmü'l-Leyl, 27; Tirmizî, Vitir, 2; EbuDâvud, Vitir, 1)

Allah size bir namazı daha fazladan ilâve etmiştir. Bu namaz da vitir namazıdır. Vitir namazını, yatsı ile sabah vakti doğuncaya kadar geçen zaman içinde kılın" (Ahmed b. Hanbel, el-Müsned,180, 206, 208; V, 242; VI, 7)


Namazın Farzları



Namazın farzları on ikidir. Bunların bir kısmı namazdan önce olup namaza hazırlık niteliğindedir. Bunlara "namazın şartları" denir. Bir kısmı da, namaza durunca yapılır ki bunlara da "namazın rükunları" denir.


Namazın Şartları:



1. Hadesten Taharet: Gözle görülmeyen pisliklerden temizlenmektir. Bu abdest almak, gusletmek, bunların mümkün olmadığı zamanlarda teyemmüm etmekle olur.

2. Necâsetten Taharet: Gözle görülen pisliklerden temizlenmektir. Bu pislikler namaz kılan kimsenin vücudunda, elbisesinde, namaz kılacağı yerde olur.

3. Setrü'l Avret: Örtülmesi gereken yerlerin kapatılması demektir. Erkeklerde diz kapağı ile göbek arası, kadınlarda ise el, yüz ve ayak dışındaki her yerin örtülmesi gerekir. namazın bir rüknünü eda edecek kadar bir zaman içinde örtülmesi gereken bir organın dörtte biri açılırsa namaz bozulur.

4. İstikbâli Kıble: Namaz kılan kimsenin Kâbe yönüne yönelmesidir. Göğsünü kıbleden (yaklaşık 45 derece) çeviren kimsenin namazı bozulur.

5. Vakit: Farz ve Vacip olan her namaz için belli bir vakit vardır. Namazların kendi vakitleri içinde kılınması farzdır. Vaktinden önce namaz kılınamaz. Özürsüz olarak sonra ya bırakmakta günahtır.

6. Niyet: Kılınacak olan namazın zihnen hatırlanmasıdır. İmamın imâmete, cemaatin da imama uymaya niyetlenmesi gerekir.


Namazın Rükunları:



1. İftitah Tekbiri: Namaza başlama tekbiridir. Niyetten sonra "Allahuekber" deyip eller yukarı kaldırılıp tekbir alınır.

2. Kıyam: Namazda ayakta durmaktır. Gücü yetenler ayakta, yetmeyenler ise gücünün yettiği şekilde namazlarını kılarlar.

3. Kıraat: Namazda Kur'ân okumak demektir. Kıraat kıyamdadır ve en az üç kısa ayet miktarı okunmalıdır.

4. Rükû: Kıraatten sonra eller dizlere erişecek şekilde eğilmekten ibarettir.

5. Sücûd: Rükûdan sonra ayak, diz ve ellerle beraber alnı ve burnu yere koymaktır. Yalnız alnın ve burnun yere değmesi yeterli değildir. Alın yerin sertliğini hissetmelidir. Kalabalık cemaatlerde arka saftakiler ön saftakilerin sırtına secde edebilirler.

6. Kade-i Âhire: Namazın sonunda "et-Tehiyyâtü" duasını okuyacak kadar oturmaktır.


Namazın Edebî



Hz. Peygamberin bir veya iki kere yaptığı ve devam etmediği şeye edep, mendup veya müstehap denir. Rüku ve secdede tesbihlerin üçten fazla yapılması, sünnet olan okuyuştan fazla kıraatte bulunulması gibi. Edepler sünnetleri tamamlamak için meşru kılınmıştır.

Hanefilere göre namazın edepleri şunlardır: (bk. Buhari, Salat, 9; Ebû Davud, 106,107)

1) Erkeklerin iki avuçlarını iftitah tekbiri alırken yenlerinin içinden çıkarması menduptur. Bu durum da tevazua daha yakındır. Ancak soğuk gibi zaruret hali müstesnadır. Kadınlar ise kollarının açılmaması için ellerini elbisenin altından kaldırırlar.

2) Namaz kılan kişinin ayakta iken secde edeceği yere, rükuda iken ayaklarının üst kısmına, secdede burnunun iki kanadına, otururken kucağına, selam verirken omuzlarına bakması menduptur. Bunu yaparken hûşu içinde ve ihsan derecesinde namaz kılma gayreti olmalıdır. Rasûlullah (s.a.v.) ihsanı şöyle tarif etmiştir:

"Allah'a, sanki O'nu görüyormuşsun gibi ibadet etmendir. Her ne kadar sen O'nu görmüyorsan da o seni görmektedir. (bk. Ebû Davud, Sünnet 16).

3) Esnerken ağzı açmamaya çalışmak menduptur. Buna güç yetmezse, elin arkası veya yeni ile ağzı kapamak gerekir.

4) Gücü yettiği ölçüde öksürüğü gidermek menduptur.

5) Kamet alınırken, müezzin "Hayye ale'l-Felah" deyince, imam ve cemaatin ayağa kalkması menduptur. İmam mihraba yakın bulunmazsa, her saf, imam aralarından geçeceği sırada ayağa kalkar.

6) "Kad kâmeti's salâh (Namaz başladı)" denildiği zaman İmam, namaza başlar. İmam bu hareketi ile müezzini doğrulamış olur. Bununla birlikte kâmet bittikten sonra namaza başlanmasında da bir sakınca bulunmaz. Hatta, Ebû Yusuf ile, hanefiler dışındaki üç mezhebe göre uygun olan da budur. (Prof. Dr. Hamdi DÖNDÜREN, Delilleriyle İslam İlmihali, Erkam Yayınları)


Cuma Namazı



Mübarek Cuma gününde Müslümanlar ibadethanelerde toplanırlar. Hutbeleri dinleyerek bunlardan faydalanırlar. Hep birlikte Cuma namazını kılarlar. Namazdan sonra da kendi günlük işleriyle uğraşmaya koyulurlar. Hadis-i şeriflerde şöyle buyruluyor:

"Üzerine güneşin doğduğu en hayırlı gün, Cuma günüdür. Adem aleyhisselam o gün cennete konulmuş, o gün cennetten çıkarılmıştır. Kıyamet de o gün kopacaktır." (Tirmizi)

Ömer Nasuhi Bilmen, Cuma namazıyla ilgili olarak şöyle söylemiştir:

Cuma namazının vakti tam öğle namazının vaktidir. Cuma namazı için minarelerde ezan okunur. Camilere gidince önce aynen öğle namazının sünneti gibi, dört rekat Cumanın ilk sünneti kılınır. Ondan sonra cami içinde bir ezan daha okunur: Minberde cemaate karşı bir hutbe okunur. Bu hutbeden sonra kâmet getirilerek Cumanın iki rekat farzı cemaatle aşikâre okuyuşla kılınır. Bir farzdan sonra yine öğlenin ilk dört rekat sünneti gibi, Cumanın son dört rekat sünneti kılınır. Buradan sonra da "Zuhr-u ahir" diye dört rekat namaz kılınır... Arkasından da "Vaktin sünneti" niyeti ile aynen sabah namazının sünneti gibi iki rekat namaz daha kılınır. Cuma şartlarını kendilerinde toplayan kimseler için iki rekat Cuma namazı "Farz-ı ayn"dır. Cuma namazının diğer namazlardan başka olarak kendisine özgü on iki şartı daha vardır. Bunların altısı vücubunun (farz olmasının), diğer altısı da edasının şartlarıdır. (Ömer Nasuhi Bilmen, Büyük İslam İlmihali, s.153)


Peygamberimiz (sav)'in Cuma günü ile ilgili tavsiyeleri



Hz. Peygamber (sav)'e çokça salavat getirmek:



Resulullah (sav) şöyle buyurmuştur. "Cuma günü ve Cuma gecesi bana çokça salavat getirin." (Beyhaki)

Peygamberimiz (sav)'in ümmeti dünyada hangi saadete sahip olmuş ve ahirette hangi hayra sahip olacaklarsa O'nun sayesinde sahip olacaklardır. Allah (cc), O'nun yüzü suyu hürmetine hem dünya, hem ahiret saadetini onlara bahşetmiştir.

O halde özellikle Cuma günü ve gecesi O'na çokça salavat getirmeliyiz.


Cuma namazı ve Müslümanların biraraya toplanması:



Cuma namazı, özgür, sağlıklı ve ergenlik çağını aşmış, ayağı tutup, gözü gören bütün erkeklere farzdır. Resulullah (sav)'ın ve dört halifenin zamanında Cuma namazı, Müslümanların biraraya geldiği toplantı niteliğindeydi. Fakat daha sonra bu özelliğini kaybetti.

Ebu Davud ve Tirmizi'de geçen bir hadiste Resulullah Efendimiz (sav), " Kim üç Cuma namazını önemsemediğinden dolayı terk ederse Allah onun kalbini mühürler." (Tirmizi) buyuruyor.


Cuma günü yıkanmak:



Peygamberimiz (sav) Cuma namazına gelecek olan müminlerin yıkanarak namaza gelmelerini tavsiye etmiştir.


Cuma günü güzel koku sürmek:



Resulullah (sav) Cuma günleri güzel kokular sürmeye her zamankinden daha fazla dikkat etmiştir. O gün koku sürmek haftanın diğer günleri koku sürmekten daha faziletlidir.

Resulullah Efendimiz (sav) şöyle buyurmuştur:

Bir kimse Cuma günü gusleder, varsa güzel koku sürünüp, en güzel elbisesini giyer de vakarlı ve ağırbaşlı bir şekilde camiye gider, kimseye eziyet vermezse ve imamın minbere çıkmasından itibaren hiç konuşmazsa iki Cuma arasındaki günahları için kefaret olur.


Cuma namazına erken gitmek:



Resullulah (sav)'in sağlığında müminler, Cuma namazına ellerinden geldiğince erken gelirler ve gelmeyenlerin de niçin gelmediklerini araştırırlardı. Gelenlerin bir sıkıntısı olup olmadığı sorulur, sıkıntısı olanın sıkıntısına çare bulunurdu.


Cuma günü hutbe dinlemenin adabı:



Bu konuyla ilgili olarak Ömer Nasuhi Bilmen şöyle söylemektedir:

Hatib minbere çıkınca, cemaatın dinleyip susması, selâmlaşmaması, nafile namaz kılmaması gereklidir. Öyle ki, hutbede Peygamber Efendimizin mübarek isimleri anılınca, cemaatın "Salat ve Selâm"da bulunmaları ve dinlemekle yetinmeleri daha faziletlidir. İmam Ebû Yusuf'dan bir rivayete göre, bu durumda gizlice Salat ve Selâm getirilir. (Ömer Nasuhi Bilmen, Büyük İslam İlmihali, s.153)


Resulullah (sav)'ın Cuma namazı ile ilgili bir hutbesi:



Ey insanlar! Ölmeden önce Allah'a tevbe ediniz. Meşgul olmadan önce hayırlı ameller işlemeye hız veriniz. Rabbiniz'le aranızdaki bağları O'nu çok zikretmek suretiyle, gizli ve aşikar sadaka vermek suretiyle güçlendiriniz. Hem böylece mükafat alır, övülür, rızıklandırılırsınız.

Bilesiniz ki Allahu Teala, şu makamımda şu ayımda, şu yılımda kıyamete kadar Cuma namazınızı üzerinize farz kılmıştır. Bir kimse başında zalim olmayan bir devlet başkanı olduğu halde Cumayı kılmaya imkan bulup da inkar ettiğinden yahut hafife aldığından dolayı ben hayattayken yahut ölümümden sonra terk eder kılmazsa, Allah iki yakasını biraraya getirmesin, işinde bereket vermesin. Dikkat ediniz! Tevbe edinceye kadar böyle bir kimsenin kıldığı namaz namaz değildir, aldığı abdest abdest değildir, tuttuğu oruç oruç değil, verdiği zekat zekat değil, yaptığı hac hac değildir! O'na bereket de yoktur. şayet tevbe ederse Allah tevbelerini kabul eder. (İbn-i Mace)


Terâvih Namazı



Bu namaz erkek ve kadın için müekked sünnettir. Çünkü terâvih namazına hem Hz. Peygamber (sav), hem de ondan sonra raşid halîfeler ve Ashab-ı Kirâm devam etmişlerdir. Terâvih namazını cemaatle kılmak sünnettir. (Zeylaî, Nasbur-Râve, II, 152; eş-şevkânî, Neylül-Evtâr, III, 50 vd.; ez-Zühayli, el-Fıkhul-İslâmî ve Edilletüh, Dimaşk 1405/1985, II, 43)

Terâvih namazı Ramazan ayına mahsus olup, yatsı namazından sonra ve vitirden önce kılınır. Bu namazın gece yarısından veya gecenin üçte birinden sonraya bırakılması müstehaptır. Terâvih namazı tek başına kılınabilir, fakat cemaatle kılınması daha faziletlidir.

Hanefilere göre, terâvih namazının rekat sayısı yirmi olup bu sayı Hz. Ömer'in uygulamasına dayanır. Çünkü Hz. Ömer halîfeliğinin sonuna doğru bu namazı Mescid-i Nebevî'de Devlet başkanı olarak yirmi rekat kıldırmıştır. Bu miktara sahabeden karşı çıkan olmamıştır. Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur:

"Benden sonra, benim sünnetimden ve raşid halîfelerimin yolundan ayrılmayın." (Ebû Dâvûd, Sünnet, 5; Tirmizî, İlim, 16; İbn Mâce, Mukaddime, 6; Dârimî, Mukaddime, 16)


Namaz Sureleri




Fatiha Suresi
Fil Suresi
Kureyş Suresi
Maun Suresi
Kevser Suresi
Kafirun Suresi
Nasr Suresi
Tebbet Suresi
İhlas Suresi
Felak Suresi
Nas Suresi


Namaz Duaları



Sübhaneke



Sübhânekellâhümme ve bi hamdik ve tebârakesmük ve teâlâ ceddük (ve celle senâük*) ve lâ ilâhe ğayrük)

* Ve celle senâük yalnızca cenaze namazlarında kullanılır.

Allah'ım! Sen eksik sıfatlardan pak ve uzaksın. Seni daima böyle tenzih eder ve överim. Senin adın mübarektir. Varlığın her şeyden üstündür. Senden başka ilah yoktur.


Ettehiyyâtü



Ettehiyyâtü lillâhi vessalevâtü vettayibât. Esselâmü aleyke eyyühen-Nebiyyü ve rahmetüllahi ve berakâtühüh. Esselâmü aleynâ ve alâ ibâdillâhis-Sâlihîn. Eşhedü en lâ ilâhe illallâh ve eşhedü enne Muhammeden abdühû ve Rasülüh.

Dil ile, beden ve mal ile yapılan bütün ibadetler Allah'adır. Ey Peygamber! Allah'ın selamı, rahmet ve bereketleri senin üzerine olsun. Selam bizim üzerimize ve Allah'ın bütün iyi kulları üzerine olsun. Şahitlik ederim ki, Allah'tan başka ilah yoktur. Yine şahitlik ederim ki, Muhammed, O'nun kulu ve Peygamberidir.


Allâhümme Salli



Allâhümme salli alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed.  Kemâ salleyte alâ İbrahime ve alâ âli İbrahim. İnneke hamidün mecîd.

Allah'ım! Muhammed'e ve Muhammed'in ümmetine rahmet eyle; şerefini yücelt. İbrahim'e ve İbrahim'in ümmetine rahmet ettiğin gibi. şüphesiz övülmeye layık yalnız sensin, şan ve şeref sahibi de sensin.


Allâhümme Barik



Allâhümme barik alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed. Kemâ barekte alâ İbrahîme ve alâ âli İbrahim. İnneke hamidün mecîd.

Allah'ım! Muhammed'e ve Muhammed'in ümmetine hayır ve bereket ver. İbrahim'e ve İbrahim'in ümmetine verdiğin gibi. şüphesiz övülmeye layık yalnız sensin, şan ve şeref sahibi de sensin.


Rabbenâ âtina



Rabbenâ âtina fid'dünyâ haseneten ve fil'âhirati haseneten ve kınâ azâbennâr. Birahmetike yâ Erhamerrahimîn

Allah'ım! Bize dünyada iyilik ve güzellik, ahirette de iyilik, güzellik ver. Bizi ateş azabından koru.


Rabbenâğfirlî



Rabbenâğfirlî ve li-vâlideyye ve lil-Mü'minine yevme yekûmü'l hisâb.

Ey bizim Rabbimiz! Beni, anamı ve babamı ve bütün mü'minleri hesap gününde (herkesin sorguya çekileceği günde) bağışla.


Kunut Duaları



Allâhümme innâ nesteînüke ve nestağfirüke ve nestehdik. Ve nü'minü bike ve netûbü ileyk. Ve netevekkelü aleyke ve nüsni aleykel-hayra küllehü neşkürüke ve lâ nekfürüke ve nahleu ve netrükü men yefcürük.

Allahım! Senden yardım isteriz, günahlarımızı bağışlamanı isteriz, razı olduğun şeylere hidayet etmeni isteriz. Sana inanırız, sana tevbe ederiz. Sana güveniriz. Bize verdiğin bütün nimetleri bilerek seni hayır ile överiz. Sana şükrederiz. Hiçbir nimetini inkar etmez ve onları başkasından bilmeyiz. Nimetlerini inkar eden ve sana karşı geleni bırakırız.

Allâhümme iyyâke na'büdü ve leke nüsalli ve nescüdü ve ileyke nes'a ve nahfidü nercû rahmeteke ve nahşâ azâbeke inne azâbeke bilküffâri mülhık.

Allahım! Biz yalnız Sana kulluk ederiz. Namazı yalnız Senin için kılarız, ancak Sana secde ederiz. Yalnız Sana koşar ve Sana yaklaştıracak şeyleri kazanmaya çalışırız. İbadetlerini sevinçle yaparız. Rahmetinin devamını ve çoğalmasını dileriz. Azabından korkarız, şüphesiz Senin azabın kafirlere ve inançsızlara ulaşır.


2. Abdest



Namaz kılmak için yüz, dirseklerle birlikte eller ve ayakların yıkanması; başın da meshedilmesi gerekir. Buna "Abdest'' denir. Ayrıca beden, elbise ve namaz kılınacak yerin temiz olması şarttır.

Abdestin Farzları:


1. Elleri dirseklere kadar kollarla birlikte yıkamak.
2. Yüzü yıkamak.
3. Başın dörtte birini meshetmek.
4. Topuklarıyla birlikte ayakları yıkamak.


Abdestin Sünnetleri:


1. Abdest almaya niyet etmek
2. Abdeste eûzü besmele ile başlamak.
3. Abdeste başlamadan önce elleri bileklere kadar yıkamak
4. Dişleri misvak veya fırça ile, yoksa parmaklar ile temizlemek.
5. Abdest organlarını peş peşe ara vermeden yıkamak.
6. Yıkanan organları ovmak.
7. Ağza üç kere su almak.
8. Oruçlu olmadığı zamanlarda gargara yapmak.
9. Burna üç kere su vermek ve sol elle sümkürmek.
10. Yıkanan her organı üç kere yıkamak.
11. Abdestte çift organları yıkamaya sağ organdan başlamak.
12. Eller ve ayaklarda yıkamaya parmak uçlarından başlamak.
13. Sakalı olanların sakalını hilallemesi.
14. Parmaktaki yüzüğü oynatarak suyun altına ulaşmasını temin etmek.
15. Kulakları meshetmek.
16. Boynu meshetmek.
17. Başın tamamını meshetmek.
18. Parmakların arasını hilallemek.


Gusül (Boy Abdesti)



Gasl, yıkamak demektir. Gusül ve iğtisal da, yıkanma anlamını taşır. Din deyiminde gusül: Bütün bedenin yıkanmasıdır, boy abdesti alınmasıdır. Buna taharet-i kübra (büyük temizlik) denir. Böyle bir temizliği gerektiren hal cünüplüktür. Ayrıca kadınların hayız ve nifas hallerinin sona ermesidir.

Guslün farzları üçtür.


I) Ağza su alıp boğaza kadar çalkalamak.
2) Buruna su çekmek ve yıkamak.
3) Tepeden tırnağa bütün vücudu yıkamak.


Teyemmüm



Teyemmüm, su bulunmadığı veya bulunsa da kullanma gücü olmadığı zaman, temiz toprak cinsinden bir şeyle hadesi (abdest almak veya gusl gerektiren hal) gidermek amacıyla yapılan hareketleri dile getirir.

Teyemmüm kitap ve sünnet ile sabittir. Kur'an-ı Kerim'de "Su bulamazsanız temiz yere teyemmüm ediniz" (Maide Suresi, 5/6) ayeti su bulunmadığı durumlarda teyemmümü öngörür. “Yer bana mescid ve temizleyici kılındı. Binaenaleyh kime namaz vakti gelirse, namazını kılsın." (Ahmed b. Hanbel) hadisi de yer cinsinden bir şeyle teyemmüm caiz olduğuna delalet eder. (Ahmed Davudoğlu, Selâmet Yolları, I, 154).

Teyemmümün farzları


Niyet ve elleri toprağa vurup yüzü ve kolları mesh etmek farzdır.


Teyemmümün Sünnetleri


1- Önce besmele çekmek.
2- Uzuvları sırayla meshetmek.
3- Mesih işlemini ara vermeden yapmak.
4- Elleri yere vurduktan sonra önce ileri, sonra geri hareket ettirmek.
5- Parmakları açık bulundurmak.
6- Eller yerden kaldırıldığında avuç içlerinde toz kalmışsa birbirine vurarak silkelemek.


3. Oruç



Oruç ibadeti İslam'ın beş temel şartından birisidir ve mükafatı çok fazladır. Niyet ederek tan yerinin ağarmaya başlamasından akşam güneş batıncaya kadar yeme içme ve cinsel ilişkiden uzak durmak suretiyle tutulan orucun dinî ahlakî, sosyal ve sıhhî bir çok yararları vardır.

Oruç tutan kimse sabretme, sıkıntılara göğüs germe, açlığa susuzluğa dayanma ve nefse hakim olma melekesi kazanır. Fakirlik ve yoksulluğun ne demek olduğunu daha iyi anlar. Bunun sonucu olarak, şefkat, merhamet, başkalarına yardım etme ve insanlara faydalı olma gibi yüce duygular kazanır. Elindeki nimetlerin kadrini bilir, israftan sakınmayı öğrenir.

İnsanın manen yükselmesini sağlayan oruç, kişinin iradesini güçlendirir, başkalarına karşı, sevgi, merhamet ve yardım hislerinin gelişmesini temin eder.

Akıl sahibi ve erginlik çağına gelmiş her sağlıklı Müslümanın tutmak zorunda olduğu orucun süresi bir aydır ve kamerî aylardan Ramazan ayında tutulur.

Allah Teala (cc) şöyle buyuruyor.

"Ey iman edenler, sizden öncekilere yazıldığı gibi, oruç, size de yazıldı (farz kılındı). Umulur ki sakınırsınız." (Bakara Suresi, 183)

Oruç, ruhu kötülüklerden arındıran, sevgi, şefkat ve merhamet duygularını geliştiren bir ahlak ve davranış eğitimidir. Ayrıca orucun insan sağlığı bakımından da çok yararlı olduğu bilinen bir gerçektir. Bu husus tıbben de kanıtlanmıştır.

Bu konuda Resulullah (sav) şöyle buyurmuştur.

"Oruç tutunuz, sıhhat bulursunuz."

Sahur'a Kalkmak:

Resulullah Efendimiz (sav), sahura mutlaka kalkardı. Fakat iftarın aksine sahur yemeğini geç saatlere bırakırdı.

Malik b. Enes (r.a)'den rivayet edilen Hadis-i şerif'te Resul-u Ekrem (s.a.s)'in: "Sahur yemeği yiyiniz. Çünkü sahur yemeğinde bolluk (bereket) vardır" buyurduğu bilinmektedir. Şurası muhakkaktır ki; sahura kalkıp bir şeyler yemek, oruç tutmak niyetiyle olur. Nitekim Fetevay-ı Hindiyye'de şöyle bildirilmektedir:

"Ramazan-ı şerif ayında sahura kalkmak bir niyettir. Necmüddin Neseî de böyle der. Ancak sahura kalkmak, sadece o günün orucu için niyet hükmündedir. Başka bir günün orucu için niyet yerine geçmez" (I,195)


Orucun Şartları



Orucun şartlarını Ömer Nasuhi Bilmen şöyle bildirmiştir:

Orucun farz oluşuna ve yerine getirilmesinin (edasının) farz oluşu ile sıhhatına dair şartlar vardır. Şöyle ki:

1) Oruçla mükellef olmak için İslâm, akıl ve büluğ şarttır. Onun için bu vasıfları toplamayan bir kimseye oruç farz değildir. Ancak akıl sahibi bulunan mümeyyiz bir İslâm çocuğunun tuttuğu oruç nafile olarak sahih olur.

2) Orucun yerine getirilmesi (edası)nın farz olması için sıhhat ve ikamet şarttır. Onun için hasta olana ve yolculuk halinde bulunanlara, bu hallerinde oruç tutmak farz değildir. Bunlar oruçlarını tutamayınca, sonra o tutamadıkları oruçları kaza ederler... (Ömer Nasuhi Bilmen, Büyük İslam İlmihali, s. 263)


Peygamberimiz (sav)'in Oruçla ilgili Hadisleri



Peygamberimiz (sav) de bu ibadetin fazileti üzerinde çok fazla durmuş ve tüm detaylarıyla bu ibadetin inceliklerini ümmetine anlatmıştır. Oruç ile ilgili hadislerinde Peygamber Efendimiz (sav) buyuruyor ki:

"Ademoğlunun her ameli katlanır. Bir iyilik yedi yüz misline kadar katlanabilir. Yalnız oruç müstesna. Çünkü onun mükafatını Allah verecektir. Oruçlu iken iki sevinç vardır. Birincisi iftar zamanının sevinci, diğeri Rabbine ulaştığı zamanki sevinçtir." (Müslim)

Orucun diğer ibadetlerden en büyük farkı gösteriş için yapma ihtimalinin çok az oluşudur. Bu yüzden mümini riyaya sürükleme gibi bir tehlikesi yoktur. Mazereti olmayan yetişkin tüm Müslümanlara oruç farzdır. Resulullah (sav) oruçla ilgili olarak şöyle buyuruyor:

"Ramazan ayı girdiğinde göklerin kapıları açılır, cehennemin kapıları kapatılır ve şeytan zincire vurulur. Orucu boşlama, çünkü onun dengi yoktur." (Müslim)

"Cennette bir kapı vardır ki buna reyyan derler. Kıyamet gününde buradan oruçlular girecektir. Müteakiben bu kapı kapanacak başka kimse alınmayacaktır." (Müslim)

Oruç bir kalkandır. Oruçlu kötü söz söylemesin. Oruçlu kendisi ile dalaşmak isteyene iki defa "ben oruçluyum, ben oruçluyum" desin.

Allah buyurmuştur ki: "Oruçlu kimse benim rızam için yemesini, içmesini ve cinsi münasebetlerini bırakmıştır. Oruç doğrudan doğruya benim için yapılan (riya karışmayan) bir ibadettir. Onun mükafatını doğrudan doğruya ben veririm." (Buhari)


Oruçla ilgili Diğer Meseleler



Farz olan Ramazan orucunu kasten bozmak büyük günahlardandır. Nitekim Resul-i Ekrem şöyle buyuruyor:

"Kim Ramazan ayında orucunu bozarsa; onun üzerine, zıhar yapan kimsenin üzerine lazım gelen şey (keffaret) gerekir." (Fethu'l Kadir)

Resulullah Efendimiz (sav) akşam namazını kılmadan önce iftar ederdi, iftarda acele eder yani hemen yapar ve yakınlarını da acele etmeleri için teşvik ederdi. Hurma veya su ile orucunu açardı. Orucunu açarken; "Allah'ım! Senin rızan için oruç tuttum. Rızkınla orucumu açtım. Oruçlarımızı kabul et. Şüphesiz sen herşeyi işitir ve bilirsin" (Ebu Davud) derdi.


4. Zekat



Zekat, dinen zengin sayılan erginlik çağına gelmiş akıl sahibi Müslümanların, mallarının belli bir miktarını ki genellikle % 2,5 diğer bir ifade ile kırktabirini, seneden seneye fakir Müslümanlara vermesidir.

İslâm, yoksula yardımı kişinin isteğine bırakmayarak zengin olan herkesin zekat vermesini zorunlu kılmıştır. Çünkü zekat, Allah (cc)'ın zenginlere ihsan ettiği malda, fakirlerin hakkıdır.

Zekat, toplumda huzur ve dayanışmayı sağlayan bir sosyal yardımlaşma sistemidir. Zekat, paraya olan aşırı tutkuyu azaltır, fertler arasında karşılıklı sevgi ve saygı duygularını geliştirerek servet düşmanlığını önler. Böylece toplumda huzur ve güvenin kökleşmesinde önemli rol oynar.

Zekat, Allah (cc)'ın rızasını kazandıran, kişinin anlayışında, malın, araç olmaktan çıkarak amaç haline gelmesini önleyen, insanda başkalarını düşünme, merhamet ve iyilik gibi güzel duyguları geliştiren ve toplumsal barışı sağlayan bir ibadettir.

Zekatın mahiyeti ile ilgili olarak Ömer Nasuhi Bilmen, Büyük İslam İlmihali'nin beşinci kitabında şöyle söylemektedir:

Zekât lûgat deyiminde "temizlik, bereket, çoğalma, güzel övgü" manalarını taşır. Din deyiminde ise; "Bir malın belli bir miktarını, belli bir zaman sonra hak sahibi olan bir kısım müslümanlara Yüce Allah'ın rızası için tamamen temlik etmek (mülkiyetine geçirmek)tir."

Zekât, kulların kulluk görevindeki sadakatlerine delâlet eder. Bu yöndendir ki, zekâta "sadaka"da denmiştir. Bununla beraber "sadaka" sözü, zekâttan daha kapsamlı mana taşır. Vacibleri de, nafileleri de içine alır.

Zekât vermeye, "Tezkiye", zekât verene de "Müzekkî" denilir. şahidler hakkinda yapilan övgüye de "Tezkiye" dendigi bilinmektedir.

Zekât vermek farzdır. Peygamberimizin hicretlerinin ikinci yılında, oruçtan önce farz kılınmıştır. İslâm'ın şartlarından birini teşkil etmektedir. Belli miktarda bulunan nakid paraların ve ticaret mallarının üzerinden bir yıl geçince, zekâtlarını geciktirmeden hemen vermek gerekir. Çünkü bu zekât mallarına yoksulların hakkı geçmiş oluyor. Artık bu hakkı özürsüz olarak geciktirmek caiz olmaz...

Zekâtın aşikâre verilmesi daha faziletlidir. Çünkü bu şekilde verilmesi, başkalarına bir örnek olur ve teşvîk yerine geçer. Kendisi hakkında, zekât vermiyor diye, kötü bir zannı da kaldırmış olur. Zekât bir farz olduğu için, bunun yerine getirilmesinde gösteriş olmaz. Nafile olarak verilen sadakalarda ise, durum böyle değildir. Bunların gizli verilmesi ve gösteriş yapılmasına engel olunması daha faziletlidir. (Ömer Nasuhi Bilmen, Büyük İslam ilmihali, s. 311)

Hz. Peygamber (sav), sahibi bulunduğu maldan en fazla infak eden insandı. O'ndan herhangi bir şey istenirse az veya çok mutlaka bir şey verirdi. Verdiğinden dolayı duyduğu sevinç ve neşe, alan kişinin sevincinden daha fazlaydı.

Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav), zekatın dört sınıf maldan verileceğini belirtmiştir. Bunlar halk arasında en çok dolaşan ve insanların zorunlu ihtiyaçları olan mallardır:


1) Zirai mahsüller ve meyveler,
2) Hayvanlar (deve, sığır, davar),
3) Altın ve gümüş,
4) Her türlü ticaret malı.


5. Hac



Servet ve sağlık yönünden gücü yeten Müslümanların, ömründe bir defa belli zamanlarda arafatta vakfe yapmak ve kabeyi ziyaret etmek suretiyle yaptıkları bir ibadettir.

Hac; her yıl, dilleri, renkleri, ülkeleri, kültürleri farklı, fakat hedef ve gayeleri aynı milyonlarca Müslümanın bir arada, hep birden ibadet edip Allah (cc)'a yönelmelerini, birbirleri ile tanışıp kaynaşmalarını, Müslümanların dertlerini görüşüp ortak çareler üzerinde düşünmelerini sağlar.

Bu ibadeti yaparken her seviyede insanın aynı kıyafete bürünmesi, öldükten sonra Allah (cc)'ın huzuruna çıkış gününü hatırlatır. Hac, müminlerin samimî bir şekilde Allah (cc)'a yönelerek, tevbelerinin kabul edilmesine ve günahlarının bağışlanmasına vesile olur. Kutsal yerleri görmek, insana manevî bir heyecan vererek dini duyguları kuvvetlendirir.

İhramlı için konulan yasaklar, hiç kimseye, hatta haşerelere bile zarar vermeme, yaratıklara şefkat ve merhamet, zorluklara sabretme melekesi kazandırır. Böylece Hac farizasını eda eden kimseler, Allah (cc)'a kulluk vazifelerini ifa etmiş oldukları gibi çevresindekilere yararlı olma, hiç değilse zarar vermeme alışkanlığı kazanmış olur.

 

Kitap bölümleri

Masaüstü Görünümü