Harun Yahya

Bölüm 4: Fosiller Evrimi Reddediyor



Evrim teorisi bütün canlıların birbirlerinden türediklerini iddia eder. İddiaya göre, oluşan bir canlı türü, zamanla bir diğerine dönüşmüş ve bütün türler bu şekilde ortaya çıkmışlardır. Teoriye göre bu dönüşüm yüz milyonlarca senelik uzun bir zaman dilimini kapsamış ve kademe kademe ilerlemiştir.

Bu durumda, iddia edilen uzun dönüşüm süreci içinde sayısız ara türlerin oluşmuş ve yaşamış olmaları gerekir.

Ara-Geçiş Formları Çıkmazı



Evrimcilerin iddialarına göre geçmişte, balık özelliklerini hala taşımalarına rağmen, bir yandan da bazı sürüngen özellikleri kazanmış olan yarı balık-yarı sürüngen canlılar yaşamış olmalıdır. Ya da sürüngen özelliklerini taşırken, bir yandan da bazı kuş özellikleri kazanmış sürüngen-kuşlar ortaya çıkmış olmalıdır. Bunlar, evrimcilerin iddiasına göre bir sözde geçiş sürecinde oldukları için de, sakat, eksik, kusurlu canlılar olmalıdırlar. Evrimciler geçmişte yaşamış olduğuna inandıkları bu hayali yaratıklara "ara-geçiş formu" adını verirler.

Eğer gerçekten bu tür canlılar geçmişte yaşamışlarsa bunların sayılarının ve çeşitlerinin milyonlarca hatta milyarlarca olması gerekir. Ayrıca bu garip canlıların kalıntılarına mutlaka fosil kayıtlarında rastlanması gerekir. Bu ara geçiş formlarının sayısının bugün bildiğimiz hayvan türlerinden bile fazla olması ve dünyanın dört bir yanının fosilleşmiş ara geçiş formu kalıntılarıyla dolu olması lazımdır. Darwin, Türlerin Kökeni'nde bunu şöyle açıklamıştır:

Eğer teorim doğruysa, türleri birbirine bağlayan sayısız ara-geçiş çeşitleri mutlaka yaşamış olmalıdır... Bunların yaşamış olduklarının kanıtları da sadece fosil kalıntıları arasında bulunabilir.32

Ancak bu satırları yazan Darwin, bu ara form fosillerinin bir türlü bulunamadığının farkındadır. Bunun teorisi için büyük bir açmaz oluşturduğunu da görmüştür. Bu yüzden, Türlerin Kökeni kitabının "Teorinin Sorunları" (Difficulties on Theory) adlı bölümünde şöyle yazmıştır:

Eğer gerçekten türler öbür türlerden yavaş gelişmelerle türemişse, neden sayısız ara geçiş formuna rastlamıyoruz? Neden bütün doğa bir karmaşa halinde değil de, tam olarak tanımlanmış ve yerli yerinde? Sayısız ara geçiş formu olmalı, fakat niçin yeryüzünün sayılamayacak kadar çok katmanında gömülü olarak bulamıyoruz... Niçin her jeolojik yapı ve her tabaka böyle bağlantılarla dolu değil? Jeoloji iyi derecelendirilmiş bir süreç ortaya çıkarmamaktadır ve belki de bu benim teorime karşı ileri sürülecek en büyük itiraz olacaktır.33

Darwin'in bu büyük açmaz karşısında öne sürdüğü tek açıklama ise, o dönemdeki fosil kayıtlarının yetersiz oluşudur. Darwin, fosil kayıtları detaylı olarak incelendiğinde, kayıp ara formların mutlaka bulunacağını iddia etmiştir.








1. Dinozor bulunduğu yere çöküp ölür.
2. Çamur üzerinde ayak izleri kalmıştır.
3. Et kısmı çürürken geride kemikler kalır.
4. ZAMAN
5. Erozyon kemik ve ayak izlerini barındıran katmanı ortaya çıkarır.
6. Su seviyesi yükselir; çökelti kemik ve ayak izlerini kapatır.
7. Kemik üzerine kalın bir çökelti tabakası birikir; kemikler yavaş yavaş fosilleşir.




Yukardaki şemada fosillerin yüz milyonlarca yıl içinde oluşma aşamaları gösterilmektedir.





Evrimciler Darwin'in bu sözlerine inanarak, 19. yüzyılın ortasından bu yana dünyanın dört bir yanında hummalı fosil araştırmaları yaparak bu ara geçiş formlarını aradılar. Oysa, büyük bir hırsla aranan ara geçiş formlarına asla rastlanamadı. Yapılan kazılarda ve araştırmalarda elde edilen bütün bulgular, evrimcilerin beklediklerinin aksine, canlıların yeryüzünde birdenbire, eksiksiz ve kusursuz bir biçimde ortaya çıktıklarını gösterdi. Evrimciler, teorilerini kanıtlamaya çalışırlarken, onu kendi elleriyle çökertmişlerdi.

Ünlü İngiliz paleontolog (fosil bilimci) Derek V. Ager, bir evrimci olmasına karşın bu gerçeği şöyle itiraf eder:

Sorunumuz şudur: Fosil kayıtlarını detaylı olarak incelediğimizde, türler ya da sınıflar seviyesinde olsun, sürekli olarak aynı gerçekle karşılarız; kademeli evrimle gelişen değil, aniden yeryüzünde oluşan gruplar görürüz.34

Bir başka evrimci paleontolog Mark Czarnecki şu yorumu yapar:

Teoriyi (evrimi) ispatlamanın önündeki büyük bir engel, her zaman için fosil kayıtları olmuştur... Bu kayıtlar hiçbir zaman için Darwin'in varsaydığı ara formların izlerini ortaya koymamıştır. Türler aniden oluşurlar ve yine aniden yok olurlar. Bu beklenmedik durum, türlerin Allah tarafından yaratıldığını savunan yaratılışçı argümana destek sağlamıştır.35

Fosil kayıtlarındaki bu boşluklar, yeterince fosil bulunamadığı ve bir gün aranan fosillerin ele geçeceği gibi bir avuntuyla da açıklanamaz. Amerikalı paleontolog R. Wesson da, Beyond Natural Selection (Doğal Seleksiyonun Ötesinde) adlı kitabında "fosil kayıtlarındaki boşlukların gerçek" olduğunu şöyle açıklamaktadır:

Ne var ki, fosil kayıtlarındaki boşluklar gerçektir. Herhangi bir (evrimsel) soyoluşumunu gösterecek kayıtların yokluğu, son derece olgusaldır. Türler genellikle çok uzun zaman dilimleri boyunca sabit kalırlar. Türler ve özellikle cinsler hiç bir zaman yeni bir türe ya da cinse doğru evrim göstermezler. Bunun yerine, bir tür ya da cinsin bir diğeriyle yer değiştirdiği gözlenir. Değişim ise anidir.36





Yaşayan Fosiller Evrimi Reddediyor









Fosiller, evrimin hiçbir zaman yaşanmadığının ispatıdır. Fosil kayıtlarının ortaya koyduğu gibi, canlılar sahip oldukları tüm özelliklerle bir anda var olmuşlar ve soyları devam ettiği müddetçe en küçük bir değişiklik geçirmemişlerdir. Balıklar hep balık, böcekler hep böcek, sürüngenler hep sürüngen olarak var olmuştur. Türlerin aşama aşama oluştuğu iddiasının bilimsel hiçbir geçerliliği yoktur.





 








Çayır Çekirgesi

128 milyon yıllık, Kretase dönemine ait





 








Yusufçuk

150 milyon yıllık, Jura dönemine ait





 








Deve Sineği

150 milyon yıllık, Jura dönemine ait





 








Tavşan

30 milyon yıllık, Oligosen dönemine ait





 








Çınar yaprağı

50 milyon yıllık, Eocene dönemine ait





 








Deniz Yıldızı

490 - 443 milyon yıllık, Ordovisyon dönemine ait





 








Deniz Kestanesi

354 - 325 milyon yıllık, Karbonifer dönemine ait





 








Kozalak

65 -23 milyon yıllık, Paleosen dönemine ait





 








Keman Vatozu

95 milyon yıllık, Kretase dönemine ait





 








Nautilus

113 - 97 milyon yıllık, Kretase dönemine ait





 








Kerevit

150 milyon yıllık, Jura dönemine ait





Canlılık Yeryüzünde Birdenbire ve Kompleks Formlarda Belirmiştir



Yeryüzü tabakaları ve fosil kayıtları incelendiğinde, yeryüzündeki canlı hayatının birdenbire ortaya çıktığı görülür. Kompleks canlıların fosillerine rastlanılan en derin yeryüzü tabakası, 520-490 milyon yıl yaşında olduğu hesaplanan "Kambriyen" tabakadır.

Kambriyen kayalıklarında bulunan fosiller, salyangozlar, trilobitler, süngerler, solucanlar, denizanaları, deniz yıldızları, yüzücü kabuklular, deniz zambakları gibi kompleks omurgasız türlerine aittir. Hatta bu katmanlarda omurgalı izlerine dahi rastlanmıştır. Nanjing Paleontoloji ve Jeoloji Enstitüsü profesörü Jun-Yuan Chen ve ekibince bu kazılarda ortaya çıkarılan Haikouella isimli kordalı; beyin, kalp ve damar sistemi, solungaçlar, notokord ve gelişmiş bir kas yapısına ve muhtemelen bir çift göze sahiptir.37 Bu bulgu, evrimcilerin omurgalıların atasının Kambriyen döneminde yaşayan Pikaia isimli canlı olduğuna dair iddialarını temelden yıkmıştır.

Bilim yazarı Fred Heeren, Haikouella bulgusunun, Pikaia ile ilgili evrimci beklentilerin tam zıddı sonuçlar ortaya koyduğunu şöyle anlatır: 

Biyolog [Chen] Orta Kambriyen döneminden olan ve daha önceleri dünyanın en eski kordalısı konumuna yükseltilen Pikaia isimli canlının, ilkel bir atası olabilecek bir canlı görmeyi umuyordu. Ancak Chen, Pikaia'nın daha az kompleks bir ataya sahip olduğuna kanıt bulmadı, bunun yerine birçok omurgalı karakteristiği sergileyen ve 15 milyon yıl daha yaşlı olan bir kordalı buldu.38

İlginç olan, birbirinden çok farklı olan bu türlerin hepsinin bir anda ve hiçbir ataları olmaksızın ortaya çıkmalarıdır. Bu yüzden jeolojik literatürde bu mucizevi olay, "Kambriyen Patlaması" olarak anılır.

Bu tabakadaki canlıların çoğunda, günümüz örneklerinden hiçbir farkı olmayan, göz, solungaç, kan dolaşımı gibi kompleks sistemler, ileri fizyolojik yapılar bulunur. Örneğin trilobitlerin çift mercekli petek göz yapısı bir yaratılış harikasıdır. Harvard, Rochester ve Chicago Üniversiteleri'nden jeoloji profesörü David Raup; "Trilobitlerin gözü, ancak günümüzün iyi eğitim görmüş ve son derece yetenekli bir optik mühendisi tarafından geliştirilebilecek bir tasarıma sahipti" demektedir.39

Bu kompleks omurgasızlar, kendilerinden önce yeryüzündeki yegane canlılar olan tek hücreli organizmalarla aralarında hiçbir bağlantı ya da geçiş formu bulunmadan birdenbire ve eksiksiz bir biçimde ortaya çıkmışlardır.








Kambriyen kayalıklarında bulunan fosiller, salyangozlar, trilobitler, süngerler, solucanlar, denizanaları, deniz yıldızları, yüzücü kabuklular, deniz zambakları gibi kompleks omurgasız türlerine aittir. İlginç olan, birbirinden çok farklı olan bu türlerin hepsinin bir anda ve hiçbir ataları olmaksızın ortaya çıkmalarıdır. Bu yüzden jeolojik literatürde bu mucizevi olay "Kambriyen Patlaması" olarak anılır. Kambriyen Patlaması, Darwin'in en büyük kabuslarından biri, günümüz evrimcilerinin de en büyük açmazlarındandır.





Evrim literatürünün popüler yayınlarından Earth Sciences dergisinin editörü Richard Monastersky, evrimcileri şaşırtan bu Kambriyen Patlaması hakkında şu bilgileri vermektedir:

Bugün görmekte olduğumuz oldukça kompleks hayvan formları aniden ortaya çıkmışlardır. ... Günümüzde dünyanın her yanına yayılmış olan omurgasız takımları erken Kambriyen Devri'nde zaten vardırlar ve yine bugün olduğu gibi birbirlerinden çok farklıdırlar.40

Kambriyen fosilleri, biyolojik kategorilerin fosil kayıtlarında belirme yönünün, Darwin'in iddia ettiği gibi "aşağıdan yukarıya" değil "yukarıdan-aşağıya" doğru bir seyir izlediğini göstermiştir. Öyle ki, Kambriyen'de birbirinden farklı 50'den fazla filum ortaya çıkmış olmasına rağmen, günümüzde korunan filum sayısı 35 civarındadır. Yani bugün mevcut olan tüm filumlar ve dahası, günümüzden 530 milyon yıl önce aniden ortaya çıkmıştır.





Trilobit Gözleri






Kambriyen Devri'nde bir anda ortaya çıkan trilobitler, son derece kompleks bir göz yapısına sahiptirler. Petek şeklindeki yüzlerce parçaya ve çift mercek sistemine sahip olan bu göz, jeoloji profesörü David Raup'un ifadesiyle "ancak günümüzün iyi eğitim görmüş ve son derece yetenekli bir optik mühendisi tarafından geliştirilebilecek bir tasarıma sahiptir".

Bu göz, 530 milyon yıl önce, bir anda, kusursuz biçimde var olmuştur. Elbette böyle bir yapının bir anda ortaya çıkması evrimle açıklanamaz ve Yaratılışın varlığını ispatlar.

Dahası, trilobitlerdeki bu petek göz sistemi, bugüne kadar da hiç değişmeden gelmiştir; arı ya da yusufçuk gibi günümüzdeki bazı böcekler de aynı göz yapısına sahiptirler.1 Bu durum, evrim teorisinin canlıların ilkelden karmaşığa doğru geliştiği yönündeki iddiasını da açıkça geçersiz kılmaktadır.




1- R. L. Gregory, Eye and Brain: The Physiology of Seeing, Oxford University Press, 1995, s. 31.








Kambriyen Patlaması incelendikçe, bunun evrim teorisi için ne kadar büyük bir çıkmaz olduğu daha açık ortaya çıkmaktadır. Son yılların bulguları, en temel hayvan sınıflamaları olan filumların neredeyse tamamının Kambriyen devirde aniden ortaya çıktığını göstermektedir. Science dergisinde yayınlanan bir makalede, "yaklaşık 545 milyon yıl önce yaşanan Kambriyen Devri'nin başlangıcı, bugün hala canlı dünyaya hakim olan neredeyse tüm hayvan tiplerinin (filumların) fosil kayıtlarında aniden ortaya çıkışına sahne oldu" denmektedir. Aynı makalede, böylesine kompleks ve birbirinden tamamen farklı canlı gruplarının evrim teorisine göre açıklanabilmesi için, önceki devirlere ait çok zengin ve aşamalı bir gelişimi gösteren fosil yatakları bulunması gerektiği, ama bunun söz konusu olmadığı şöyle açıklanmaktadır:

Bu farklılaşmalı evrim ve yayılış da, kendisinden daha önce yaşamış olması gereken bir grubun varlığını gerektirir, ama buna dair bir fosil kanıtı yoktur.41

Harvard Üniversitesi'nden evrimci paleontolog Stephen Jay Gould ise, Kambriyen fosillerinin Darwin üzerinde bıraktığı etkiyi şu sözlerle tarif etmiştir:

Fosil kayıtları, Darwin'e mutluluktan çok hüzün getirdi. Hiçbir şey onu, neredeyse tüm kompleks dizaynların ortaya çıktığı Kambriyen Patlaması'ndan daha çok rahatsız etmedi.42

İşte bu sebeple, Charles Doolittle Walcott adlı evrimci paleontolog, Kanada'nın Burgess Shale bölgesinde yapmış olduğu araştırmalar sonucunda bulmuş olduğu Kambriyen fosillerini gizlemeye karar vermiştir. Muhteşem Kambriyen fosilleri tam 70 yıl boyunca saklanmıştır.





İlginç Dikenler:






Kambriyen Devri'nde bir anda ortaya çıkan canlılardan biri, sol üstteki Hallucigenia'dır. Bu ve diğer pek çok Kambriyen canlısının fosilinde, saldırılara karşı korunma sağlayan dikenler ya da sert kabuklar yer alır. Bu muhteşem yapılar, canlıların avcılardan korunması için özel bir tasarımdır ve 540 milyon yıl önce mükemmel şekilde bulunmaktadır. Bu kusursuz yaratılış örnekleri, evrimcileri çaresiz ve açıklamasız kılan en önemli konulardan biridir.











Burgess Shale fosillerinin gün ışığına çıkması, ancak 1985 yılında, müzenin arşivlerinin yeniden incelenmesi sayesinde olmuştur. İsrailli bilim adamı Gerald Schroeder bu konuda şu yorumu yapar:

Eğer Walcott isteseydi, fosiller üzerinde çalışmak üzere bir ordu dolusu öğrenciyi görevlendirebilirdi. Ama evrim gemisini batırmamayı tercih etti. Bugün Kambriyen Devri fosilleri Çin'de, Afrika'da, İngiliz Adalarında, İsveç'te ayrıca Grönland'da da bulunmuş durumdadır. (Kambriyen Devrindeki) Patlama, dünya çapında yaşanmış bir olaydır. Ama bu olağanüstü patlamanın doğasını tartışmak mümkün olmadan önce, bilgi gizlenmiştir.43

Dünyanın nasıl olup da böyle birdenbire birbirlerinden çok farklı canlı sınıflamalarıyla dolup taştığı, hiçbir ortak ataya sahip olmayan apayrı yapılardaki canlıların nasıl ortaya çıktığı, evrimcilerin asla cevaplayamadıkları sorulardır. Evrimci düşüncenin dünya çapındaki en önde gelen savunucularından İngiliz biyolog Richard Dawkins, savunduğu tezleri temelinden geçersiz kılan bu gerçek hakkında şunları söylemektedir:








Kambriyen fosillerinin ortaya çıktığı Kanada'daki Burgess Shale vadisi





... Kambriyen katmanları, başlıca omurgasız gruplarını bulduğumuz en eski katmanlardır. ... Sanki hiçbir evrim tarihine sahip olmadan, o halde, orada meydana gelmiş gibiler.44

Dawkins'in de kabul ettiği gibi, Kambriyen Patlaması yaratılışın açık bir delilidir. Çünkü canlıların hiçbir evrimsel ataları olmadan aniden ortaya çıkmalarının tek açıklaması yaratılıştır. Evrimci biyolog Douglas Futuyma da, "canlılar dünya üzerinde ya tamamen mükemmel ve eksiksiz bir biçimde ortaya çıkmışlardır ya da kendilerinden önce var olan bazı canlı türlerinden evrimleşerek meydana gelmişlerdir. Eğer eksiksiz ve mükemmel bir biçimde ortaya çıkmışlarsa, o halde üstün bir akıl tarafından yaratılmış olmaları gerekir" diyerek bu gerçeği kabul eder.45 Nitekim Darwin de, "eğer aynı sınıfa ait çok sayıdaki tür gerçekten yaşama bir anda ve birlikte başlamışsa, bu doğal seleksiyonla ortak atadan evrimleşme teorisine öldürücü bir darbe olurdu" diye yazmıştır.46 Kambriyen Devri ise, tam olarak Darwin'in "öldürücü darbe" olarak tarif ettiği tabloyu ispatlamaktadır. Bu yüzden İsveçli evrimci Stefan Bengston, Kambriyen Devri'nden söz ederken ara formların yokluğunu itiraf etmekte ve "Darwin'i şaşırtan ve utandıran bu olay bizi de hala şaşırtmaktadır" demektedir.47

Açıktır ki fosil kayıtları, canlıların, evrim savunucularının iddia ettiği gibi ilkelden gelişmişe doğru bir süreç izlediklerini değil, bir anda ve en mükemmel halde ortaya çıktıklarını göstermektedir. Kısacası canlılar evrimle oluşmamış, yaratılmışlardır.








Üstteki şemada, Burgess Shale yataklarından çıkan Kambriyen türlerinin oranı görülüyor. Alttaki şema ise, aynı yataklarda bulunan fosil örneklerinin oranını gösteriyor. Bu grafik, 50'den fazla filum ve 150'den fazla türün ortaya çıktığı müthiş Kambriyen çeşitliliğini göstermektedir.





Moleküler Karşılaştırmalar, Evrimin Kambriyen Çıkmazını Büyütüyor



Evrim teorisini Kambriyen Patlaması konusunda giderek daha fazla açmaza sokan bir diğer gerçek, farklı canlı kategorileri arasında yapılan genetik karşılaştırmalardır. Bu karşılaştırmaların sonuçları, evrimci biyologların yakın zamana kadar "yakın akraba" saydıkları hayvan kategorilerinin genetik olarak çok farklı olduklarını ortaya koymakta, böylece zaten sadece teoride var olan "ara form" varsayımlarını iyice imkansız hale getirmektedir. Proceedings of the National Academy of Sciences dergisinde 6 ayrı bilim adamının imzasıyla yayınlanan bir makalede, DNA analizlerinin, "eskiden ara form sayılan" kategorileri bu sınıflandırmadan çıkardığı şöyle açıklanmaktadır:

DNA sekans analizleri, filogenetik ağaçlar için yeni yorumlar gerektirmektedir. Metazoa (çok hücreli canlılar) ağacının tabanında yer alan ve daha önceden birbirini izleyen komplekslik derecelerini temsil ettikleri düşünülen canlı sınıflamaları yer değiştirmekte ve ağacın çok daha üst kısımlarına taşınmaktadır. Bu, geriye hiç bir evrimsel "ara form" bırakmamaktadır ve bizi Bilateria (simetrik vücuda sahip canlılar)nın kompleksliğinin kökeni hakkında yeniden düşünmeye zorlamaktadır.48

Yine aynı makalede, evrimci yazarlar, daha önceden süngerler, cnidarianlar, ctenophorlar gibi omurgasız deniz canlıları grupları arasında "ara form" saydıkları bazı kategorilerin, yeni genetik bulgular nedeniyle artık böyle sayılamayacaklarını belirtmekte ve bu gibi evrim ağaçları kurgulama konusunda artık "ümitlerini yitirdiklerini" şöyle ifade etmektedirler:

Yeni moleküler temelli filogeninin bazı önemli sonuçları vardır. Bunların en önemlisi, süngerler, cnidarianlar, ctenophorlar arasındaki "ara form" sınıflamaların ve bilateryen canlıların son ortak atasının yani "urbilateria"nın ortadan kalkmasıdır... Bunun doğal sonucu olarak, urbilateria'ya giden soy ağacında çok büyük bir boşluğumuz var... Kademeli bir biçimde giderek artan bir komplekslik senaryosu yoluyla, "boşluktaki atayı" yeniden inşa etme yönündeki umudumuzu -ki bu eski evrimsel mantık yürütmede çok yaygındır- kaybetmiş bulunuyoruz. 49








A. İKİ YÖNLÜ SİMETRİ
1. Sırt
2. Sagital plan
3. Enine plan


4. Arka
5. Ön plan
6. Ön
7. Karın




DNA sekans (dizi) analizleri, simetrik vücuda sahip canlılardaki (Bilateria) kompleksliğin evrim ile mümkün olamayacağı gerçeğini ortaya koymuştur.





 


Dipnotlar



32 Charles Darwin, The Origin of Species: A Facsimile of the First Edition, Harvard University Press, 1964, s. 179

33 Charles Darwin, The Origin of Species, s. 172, 280

34 Derek A. Ager, "The Nature of the Fossil Record", Proceedings of the British Geological Association, cilt 87, 1976, s. 133

35 Mark Czarnecki, "The Revival of the Creationist Crusade", MacLean's, 19 Ocak 1981, s. 56

36 R. Wesson, Beyond Natural Selection, MIT Press, Cambridge, MA, 1991, s. 45

37 Jun-Yuan Chen, Di-Ying Huang & Chia-Wei Li, "An early Cambrian craniate-like chordate", Nature, http://www.nature.com/nature/journal/v402/n6761/abs/402518a0.html

38 Fred Heeren, "A little fish challenges a giant of science", The Boston Globe, 30 Mayıs 2000, s. E1

39 David Raup, "Conflicts Between Darwin and Paleontology", Bulletin, Field Museum of Natural History, Cilt 50, Ocak 1979, s. 24

40 Richard Monestarsky, "Mysteries of the Orient", Discover, Nisan 1993, s. 40

41 Richard Fortey, The Cambrian Explosion Exploded?, Science, Cilt 293, No 5529, 20 Temmuz 2001, s. 438-439

42 Stephen J. Gould, The Panda's Thumb, 1980, s. 238-239

43 Gerald Schroeder, "Evolution: Rationality vs. Randomness", http://www.geraldschroeder.com/evolution.html

44 Richard Dawkins, The Blind Watchmaker, London: W. W. Norton 1986, s. 229

45 Douglas J. Futuyma, Science on Trial, New York: Pantheon Books, 1983. s. 197

46 Charles Darwin, The Origin of Species: A Facsimile of the First Edition, Harvard University Press, 1964, s. 302

47 Stefan Bengston, Nature, Vol. 345, 1990, s. 765

48 André Adoutte, Guillaume Balavoine, Nicolas Lartillot, Olivier Lespinet, Benjamin Prud'homme, and Renaud de Rosa, "The New Animal Phylogeny: Reliability And Implications", Proceedings of the National Academy of Sciences, 25 April 2000, vol 97, No 9, s. 4453-4456

49 Adoutte, Balavoine, Lartillot, Lespinet, Prud'homme, Rosa, a.g.m., s. 4453-4456

Kitap bölümleri

Masaüstü Görünümü