Harun Yahya


Ortaöğretim Ders Kitaplarındaki Bilimsel Hatalar



Giriş



Bilim sürekli olarak gelişir, ortaya yeni bulgular koyar ve bunlardan yeni sonuçlar çıkarır. Bu nedenle, bir zaman kesin ve tartışılmaz bir bilimsel gerçek sanılan bir teorinin, bir süre sonra bilimsel bulgularla çatıştığı ve aslında sadece hayali bir iddia olduğu ortaya çıkabilir.

İşte evrim teorisi, ya da Darwinizm, bu süreci yaşamış bir teoridir. Bir zamanlar, özellikle de 20. yüzyılın ilk çeyreğinde bilim dünyasının büyük çoğunluğu tarafından kesin ve tartışılmaz bir gerçek sanılmıştır. Ancak daha sonra bilimin ilerlemesi ile ortaya çıkan bulgular, teorinin iddialarının hiçbirinin geçerliliği olmadığını ortaya çıkarmış bulunmaktadır. Bugünkü bilimsel veriler göstermektedir ki;


Canlılık, asla evrim teorisinin iddia ettiği gibi cansız maddenin içinden rastlantılarla doğamaz.

Doğada canlı türlerini birbirine dönüştürebilecek bir mekanizma yoktur,

Fosil kayıtları, canlı türlerinin birbirine dönüştükleri iddiasını geçersiz kılmaktadır.

Evrim teorisinin "dolaylı delilleri" sayılan "homoloji" (benzerlik), embriyoloji, körelmiş organlar gibi iddialar geçersizdir ve spekülasyonlardan ibarettirler.


Dolayısıyla bu gerçekler karşısında Darwinizm'in de bir kenara bırakılması, bilim tarihindeki diğer geçersiz ve yanlış teoriler gibi terk edilmesi gerekir. Bilim bugüne dek dünyanın düz olduğu, evrenin merkezinde yer aldığı, atomun bölünemez olduğu gibi birtakım dogmaları reddetmiştir ve Darwinizm'i de reddetmelidir. Nitekim bugün dünyanın pek çok ülkesinde bu yönde bir gelişim vardır. Evrim teorisi çok sayıda saygın bilim adamı tarafından reddedilmekte, bu kişiler yaşamın kökenini açıklamak için "bilinçli dizayn" (Intelligent Design) gibi teorileri gündeme getirmektedirler.

Ancak ne yazık ki Türkiye'nin eğitim sisteminin, bu gelişmeleri çok geriden takip ettiğini görüyoruz.

Çünkü okullarımızda okutulan ders kitaplarında, hala Darwinizm'i bir bilimsel gerçek gibi kabul eden açıklamalar yer almaktadır. Dahası bilimsel yönden geçersiz olduğu bugün en önde gelen evrimci kaynaklar tarafından bile kabul edilen Miller deneyi, at serileri, körelmiş organlar, embriyolojik rekapitülasyon gibi köhne evrimci iddialar, çocuklarımıza ve gençlerimize birer gerçek gibi sunulmaktadır.

Bu bölüm, ders kitaplarında yer alan bu ve benzeri yanılgıları ortaya koymak için hazırlanmıştır. Amaç, ders kitaplarının muhtevasını belirleyen resmi makamlarımıza bu teknik konuda yardımcı olmak ve bu yolla Türkiye Cumhuriyeti'nin ve Yüce Türk Milleti'nin geleceğinin teminatı olan yeni nesilleri bu gibi yanlış anlatımlardan korumaktır.

İlerleyen sayfalarda ders kitaplarındaki yanılgıları madde madde inceleyeceğiz. Ancak bundan önce, evrim teorisini Türkiye ve Türk Milleti açısından önemli hale getiren bir noktaya değinmek gerekiyor. Bu, Darwinizm'in ideolojik yönüdür.


Darwinizm'in İdeolojik Yönü



Darwinizm'i sadece bilim dünyasını ilgilendiren bir iddia olmaktan çıkarıp, tüm bir toplum için önemli hale getiren bu teorinin ideolojik boyutudur. Tüm canlıların ve bu arada insanın nasıl var olduğu sorusuna vermeye çalıştığı cevap nedeniyle Darwinizm, birtakım felsefelerin, dünya görüşlerinin ve siyasi ideolojilerin temelini oluşturur.

Burada Darwinizm'in bu ideolojik boyutunun, özellikle Türk Devleti ve Milleti'ni yakından ilgilendiren iki yönünü belirteceğiz. Bunlardan biri Darwinizm ile materyalist felsefe arasındaki ilişkidir. Diğeri ise, Darwinizm ile ırkçılık, özellikle de Türk düşmanlığı arasındaki az bilinen ama önemli bağlantıdır.

Önce birinci ilişkiyi ele alalım. Materyalist felsefe, ya da bir diğer ifadeyle "maddecilik", tarihi Eski Yunan'a kadar uzanan bir düşünce sistemidir. Materyalizm, maddenin yegane varlık olduğu varsayımına dayanır. Materyalist felsefeye göre, madde sonsuzdan beri vardır, sonsuza kadar da var olacaktır. Yine bu felsefeye göre madde ötesinde başka hiçbir varlık yoktur.

Materyalizmin doğal olarak birtakım siyasi yansımaları da vardır. Bunların başında hiç tartışmasız komünizm gelir. Komünizmin kurucusu sayılan Karl Marx ve Friedrich Engels, aynı zamanda diyalektik materyalizmin kurucularıdırlar. Zaten komünizm, materyalist felsefenin Marx ve Engels tarafından sosyal bilimlere uyarlanmasından başka bir şey değildir.



Evrim Teorisi İdeolojik Nedenlerden Ötürü Savunulmaktadır

Darwin (solda), ortaya attığı evrim teorisiyle, materyalist felsefeye ve komünist ideolojiye büyük bir destek sağlamıştı. Bu ideolojinin kurucuları olan Marx ve Engels (ortada ve sağda) bu nedenle Darwinizm'i komünizmin "bilimsel" temeli saydılar.


Komünizm bugün tarihin derinliklerinde kalmış bir ideoloji olarak görülmektedir, oysa gerçekte hala son derece etkilidir. Özellikle de Türkiye açısından bu ideolojinin tahrip edici etkileri devam etmektedir. Çünkü, bilindiği üzere, Türkiye'nin Güneydoğu bölgesinde 15 yıldır kan döken, binlerce polis ve askerimizi şehit eden bölücü terör örgütü, açıkça komünist ideolojiye sahip bir örgüttür. Bu örgütü dolaylı ya da dolaysız olarak destekleyen çevreler de yine komünist ideolojiye sahip çevrelerdir.

İşte Darwinizm bu noktada büyük önem kazanmaktadır. Çünkü Darwinizm, ya da evrim teorisi, canlıların yaratılmadığını, tesadüfen oluştuklarını iddia ettiği için tüm materyalist ideolojilerce geniş kabul görmüş, özellikle komünizmin "temel dayanağı" olarak benimsenmiştir. Komünist ideolojinin tüm önde gelen fikri liderleri bu teoriyi olduğu gibi kabul etmişler ve ideolojilerini buna dayandırmışlardır.

Örneğin Karl Marx, 1860 yılında Friedrich Engels'e yazdığı bir mektupta, Darwin'in kitabı için "bizim görüşlerimizin tabii tarih temelini içeren kitap budur işte" ifadelerini kullanmıştır.1 Yine Marx, 1861 yılında Ferdinand Lassalle'a yazdığı bir mektupta "Darwin'in yapıtı (Türlerin Kökeni) büyük bir yapıttır ve tarihteki sınıf mücadelesinin doğa bilimi açısından temelini oluşturduğu için bana çok uygun düşüyor" demiştir.2 Benzeri şekilde, Çin komünizminin kurucusu Mao Tse Tung da, "Çin sosyalizminin temelini Darwin'e ve evrim teorisine dayandırdığını" açıkça belirtmiştir.3

Dolayısıyla, komünizme karşı yürütülecek bir fikri mücadelenin mutlaka materyalist felsefeyi ve dolayısıyla evrim teorisini hedef alması gerektiği açıktır. Öte yandan evrim teorisinin bir toplumda yaygın kabul görmesinin, materyalizmi ve dolayısıyla komünizmi besleyeceği de açıktır.

Türk milli eğitiminin, evrim teorisi konusunu ele alırken bu gerçeği göz önünde bulundurması ise zorunludur.

Darwinizm ve Türk Düşmanlığı

Türk milli eğitiminin göz önünde bulundurması gereken ikinci bir konu ise, Darwinizm'in başta belirttiğimiz ikinci ideolojik yönüdür: Türk düşmanlığı.

Evrim teorisi, komünist ideolojinin fikri dayanağı olduğu gibi, Türk düşmanlığının da fikri dayanağıdır. Çünkü teori, insanları "aşağı ırklar" ve "medeni ırklar" olarak ikiye ayırıp, yüce Türk Milleti'ni "aşağı ırklar" sınıfına dahil etmektedir. Teori, Türklerin tam insan olmadıklarını, maymun-insan arası canlılar olduklarını ve gerçek insan ırkı olan Avrupalılar tarafından zaman içinde yok edileceklerini iddia etmektedir.

Evrim teorisinin kurucusu Charles Darwin, bu görüşünü birçok yerde açıklamıştır. Örneğin, W. Graham isimli bir arkadaşına yazdığı 3 Temmuz 1881 tarihli mektubunda (daha sonra oğlu Francis Darwin tarafından kaleme alınan The Life and Letters of Charles Darwin adlı kitabın 1. cildinin 286. sayfasında yer alan Letter to W. Graham bölümünde de belirtildiği gibi) şu ifadeleri kullanmıştır:

Avrupa ırkları olarak bilinen medeni ırklar, yaşam mücadelesinde TÜRK BARBARLIĞINA karşı galip gelmişlerdir. Dünyanın çok da uzak olmayan bir geleceğine baktığımda, BU TÜR AŞAĞI IRKLARIN çoğunun medenileşmiş yüksek ırklar tarafından elimine edileceğini (yok edileceğini) görüyorum.

Darwin'in Türk Milleti'ni hedef alan bu çirkin hakaretleri bugün neo-Nazilerin yayınlarında kullanılmakta ve internet aracılığıyla on milyonlarca kişiye ulaştırılmaktadır. Batı'nın, Sevr'den bugüne değişmeyen, aziz Türk Milleti'ni dışlamaya ve ezmeye yönelik arayışlarının arkasında da bu ırkçı ve Türk düşmanı görüşler yer almaktadır.

Petrus Dozy'lerden ırkçı dazlaklara varıncaya kadar tüm Türk düşmanları, fikri dayanaklarını Darwinizm'den almaktadırlar.



Darwinizm'in Türk Düşmanlığı

Editörlüğünü Charles Darwin'in oğlu Francis Darwin'in yaptığı The Life and Letters Of Charles Darwin (Charles Darwin'in Hayatı ve Mektupları) isimli üstteki kitapta, Darwin'in Türk Milleti hakkındaki düşünceleri yer alıyor. Darwin, yanda görülen mektubunda Türk Milleti'ni "barbarlar" olarak nitelendiriyor ve kendi teorisi uyarınca, "yok edilecek aşağı bir ırk" olarak tanımlıyor. Darwin'in bu hezeyanlarının hiçbir temele dayanmadığı ve sadece Türk düşmanlığının bir ifadesi olduğu açık. Ama üzücü olan, Türk Milleti'ne böylesine düşman olan bir kişinin fikirlerinin, hem de bilim dünyası tarafından yalanlanmasına rağmen, Türkiye'de okutulan ders kitaplarında övgüyle anlatılması...


Solingen'de Türklere ait evlerin yakılması, Bulgaristan'da Türklere yapılan mezalim, eski Sovyetler Birliği'nin Türk topluluklarını yıllarca esaret altında tutması, Kırım Türkleri'ni Sibirya'ya sürmesi, Özbek ve Kırgız Türkleri'ne büyük baskı uygulaması, Kıbrıs Türkleri'ne yapılan haksızlıklar, Türkiye'nin Avrupa Birliği dışında tutulmaya çalışılması, Avrupa ülkelerinin Türkleri aralarına sokmamak için vize uygulaması, Avrupa Devletleri'nin ve İtalya'nın Türkiye'ye karşı olan düşmanca tavırları, aynı ırkçı anlayışın tezahürleridir.

Buraya kadar görüldüğü gibi Darwinizm, Türk Devleti'nin ve Milleti'nin bekasını tehdit eden üç temel fikri akımın da sözde bilimsel dayanağı konumundadır: Komünizm, bölücülük ve Türk düşmanlığı, evrim teorisinden destek bulmaktadırlar. Elbette ki, Milli Eğitim Bakanlığı'mızın okul müfredatlarını belirlerken bu hususu göz önünde bulundurması son derece büyük bir önem taşımaktadır.

Çünkü, yaratılışı reddederek canlıların tesadüfler sonucu, kendiliğinden var olduklarını, zaman içinde diyalektik kurallarıyla geliştiklerini iddia eden ve Türk Milleti'ne "aşağı ırk" diyen bir görüş, bizzat devletimizin resmi kurumlarının yayınlarında yer aldığı takdirde, gençlerimizin son derece karanlık mecralara sürüklenme tehlikesiyle karşı karşıya kalacakları açıktır. Bu iddialara itibar eden ve evrim teorisinin bilimsel olduğunu düşünen bir gençten, ülkesine, milletine, bayrağına, devletine bağlı olması, güzel ahlak, aile müessesesinin kutsallığı gibi değerleri yüceltmesi beklenemez. Bu gencin Türklük düşmanı ve komünist olmaya sürüklenmekten başka seçeneği yoktur. Unutulmamalıdır ki, Darwinist gençler yetiştirmek, devletimizin ve milletimizin başına büyük bir belayı musallat etmek ve adeta "binilen dalı kesmek" anlamına gelecektir.

Bu, Darwinizm'in ideolojik boyutudur. Kaldı ki, bu teori sadece bilimsel veriler gözüyle incelendiğinde de, yine ivedilikle reddedilmesi gereken köhne bir iddia olarak karşımıza çıkmaktadır. Çünkü 20. yüzyılın bilimsel gelişmeleri, teorinin iddialarını açıkça geçersiz kılmış durumdadır. İlerleyen sayfalarda bu teorinin ders kitaplarımıza kadar girmiş olan iddialarını ve bu iddiaların neden bilimsel bulgulara aykırı olduklarını maddeler halinde inceleyeceğiz.


Yanılgılar ve Açıklamaları



Kitabın bu bölümü hazırlanırken, Türkiye genelinde, temel eğitim okullarında ya da liselerde okutulan Fen Bilgisi ve Biyoloji kitapları ayrıntılı olarak taranmıştır. Farklı yazarlara ait çok sayıda kitap gözden geçirilmiş, bu kitapların evrim teorisi ile ilgili kısımları özellikle inceleme altına alınmıştır.
Sonuçta ortaya çıkan tablo, bu kitapların tamamına yakınında, somut bilimsel bulgularla uyuşmayan birtakım eski bilgilerin yer aldığıdır. Kitapların yazarları, bazen bilgi eksikliği, bazen de evrim teorisine duydukları dogmatik bağlılık nedeniyle, Darwinizm'i kanıtlanmış bir gerçek gibi gösteren hatalı bilgilendirme ve yorumlarda bulunmuşlardır.

Farklı kitaplardaki bilgi ve yorumlar birbirine çok benzediği için, buradaki inceleme konulara göre yapılmıştır. Bir ya da birden fazla ders kitabında yer alan bir iddia, bilimsel bulgularla karşılaştırılarak incelenmiştir. Ele alınan iddianın hangi ders kitaplarının hangi sayfalarında yer aldığı ise, ayrıca belirtilmiştir.

Kitabın en sonunda ise, bu bölümde incelenen her ders kitabı bir indeks içinde ele alınmış ve bu ders kitaplarının içindeki yanılgılar maddelenmiştir. Bu sayede hem bu kitabı okuyan öğrenciler hem de kitabı kullanan öğretmenler kolaylıkla ellerindeki kaynaklardaki hataları görebilirler.

İlerleyen sayfalarda ele alınacak olan bu iddiaların bir kısmı somut birtakım konularla ilgilidir. (Örneğin doğal seleksiyon konusuyla ilgili olan Sanayi Devrimi kelebekleri gibi.) Ancak bazı iddialar, ders kitaplarının yazarları tarafından çok genel ifadelerle dile getirilmiştir. Örneğin "yeni bulunan fosiller evrim görüşünü pekiştirmektedir" gibi herhangi bir somut bulguya dayanma iddiasında olmayan cümleler, ders kitaplarında sık sık kullanılmaktadır. Bu yüzeysel iddialar da ele alınmış ve bilimsel bulgularla hiçbir şekilde uyuşmadıkları detaylı bir biçimde ortaya konmuştur.


Yanılgı 1



"Mutasyonların bir kısmı faydalıdır; bu faydalı mutasyonlar canlılara yeni özellikler ekleyerek yeni türlerin, yeni ırkların ortaya çıkmasını sağlar. Canlılar da bu şekilde gelişip değişir ve evrimleşirler."

Açıklama: Mutasyonlar, canlı hücrelerinde genetik bilgiyi taşıyan DNA molekülünde, radyasyon, kimyasal etki gibi dış etkenler sonucunda ya da kopyalama hataları nedeniyle meydana gelen kopma ve yer değiştirmelerdir. Doğada çok ender ve rastgele meydana gelen mutasyonlar genetik bilgiyi tahrip eder, çoğu zaman da hücrenin tamir edemeyeceği boyutlarda hasarlara neden olurlar.

Oysa ders kitaplarının çok büyük bir bölümünde, mutasyonların canlıları geliştirebildiği, dolayısıyla onları evrimleştirebildiğini iddia eden açıklamalar vardır.

Bu açıklamalar gerçeğe aykırıdır, çünkü bilim, mutasyonların net etkisinin her zaman için zarar verici olduğunu ortaya koymaktadır. Bugüne kadar doğada ya da laboratuvarlarda hiçbir faydalı (genetik bilgiyi geliştiren) mutasyon örneği gözlemlenmemiştir. Örneğin, insanlarda meydana gelen mutasyonlar "mongolizm", "albinizm", "cücelik", "kısa bacaklılık", "Down sendromu", "orak hücre anemisi (kansızlığı)" gibi fiziksel ve zihinsel bozukluklara, "kanser" gibi ölümcül hastalıklara yol açmaktadır. Hiroşima, Nagazaki ve Çernobil gibi bölgelerde radyasyona maruz kalarak mutasyona uğrayan insanların hiçbiri evrimleşmemiş, yeni faydalı özellikler kazanmamış ya da yeni bir türe dönüşmemiştir. Tam tersine mutasyon geçiren bu zavallı insanlar sağlıklarını kaybetmiş, sakatlanmış, garip varlıklara dönüşmüş, çoğu da hayatlarını kaybetmişlerdir.

İkinci Dünya Savaşı'nda kullanılan nükleer silahlar nedeniyle oluşan mutasyonları incelemek için kurulan Atomik Radyasyonun Genetik Etkileri Komitesi'nin (Committee on Genetic Effects of Atomic Radiation) hazırladığı rapor hakkında evrimci bilim adamı Warren Weaver şu yorumu yapmıştır:

Çoğu kimse, bilinen tüm mutasyon örneklerinin zararlı olduğu sonucu karşısında şaşıracaktır, çünkü mutasyonlar evrim sürecinin gerekli bir parçasıdır. Nasıl olur da iyi bir etki -yani bir canlının daha gelişmiş canlı formlarına evrimleşmesi- pratikte hepsi zararlı olan mutasyonların sonucu olabilir?4

Bir türün bir diğerine dönüşmesi, gelişmesi, yani evrimleşmesi için o türün yeni özellikler kazanması gereklidir. Bunun için de genetik şifresine bu yeni özellikler ile ilgili yeni ve son derece karmaşık bilgiler eklenmesi gerekir. Oysa bilinçsiz ve rastgele gerçekleşen bir olay olan mutasyon, genetik şifreye yeni bilgi eklemediği gibi, var olan kusursuz ve kompleks genetik yapıya da her zaman zarar verir.

Evrimcilerin evrimi kanıtlama çabası içinde, laboratuvarlarda suni yollardan mutasyona uğrattıkları milyonlarca meyve sineğinden tek bir tanesinde bile bir gelişme, evrimleşme ya da başka bir türe dönüşme gözlemlenmemiştir. Aksine ortaya çıkan tablo, organlarının yerleri değişmiş, bacakları kafasından çıkmış, organları eksilmiş, sakatlanmış ve çoğu da ölmüş olan meyve sinekleridir.

Sonuç olarak, evrimcilerin arkasına sığındıkları mutasyon canlıları evrimleştiren, geliştiren bir mekanizma olmadığı gibi, ölülerin, sakatların, anormal canlıların ortaya çıkmasına sebep olur. Fransız Bilimler Akademisi'nin eski başkanı olan ünlü Fransız zoolog Pierre Grassé, kendisi de bir evrimci olmasına rağmen, bu gerçeği şöyle kabul eder:

Ne kadar çok olurlarsa olsunlar, mutasyonlar herhangi bir evrime neden olmazlar.5

Dolayısıyla, ders kitaplarında yer alan, "Mutasyonlar canlılara yeni özellikler ekleyerek yeni türlerin, yeni ırkların ortaya çıkmasını sağlar, canlılar da bu şekilde gelişip değişir ve evrimleşirler" iddiası, bilimsel gerçeklerle çok açık bir biçimde çelişmektedir.

Kelime Oyunları ve Mantık Çelişkileri

Ders kitaplarının yazarları da -en azından bir kısmı- mutasyonların mutlak surette zararlı olduğu gerçeğinin farkında olacaklar ki, konuyu çok ilginç bazı kelime oyunları ile geçiştirmeye çalışmaktadırlar. Örneğin bazı ders kitaplarında, "Mutasyonların yararlı olanları seçilir ve böylece canlılar evrimleşir" şeklindeki geçersiz evrimci iddia tekrarlandıktan sonra, mutasyonun "seçilişinin" delili olarak zararlı bazı mutasyonların doğal seleksiyonla elenişi örnek verilmektedir. Yani yazarlar, faydalı mutasyon örneği vermeleri gereken yerde zararlı mutasyon örneği vermekte ve konuyu "görüldüğü gibi mutasyonlar vardır ve olmaktadır" gibi sığ bir mantık oyunu ile geçiştirmeye çalışmaktadırlar.

Örneğin, Etem Düzgün, Mehmet Suzan ve Nebahat Suzan adlı yazarlar tarafından kaleme alınan İlköğretim Fen Bilgisi Ders Kitabı 8 adlı kitapta "Mutasyonlar Canlıların Çeşitliliğini Sağlar" başlığı altında bu iddiaya sözde delil olarak şunlar yazılmaktadır:

Bilim adamları bazı küf mantarlarının da kendilerine gerekli bir vitamini yapma yeteneğini bir mutasyonla kaybettiğini gözlemişlerdir. Bu olayda yine kültür ortamına o vitamin eklenirse küf mantarı yaşamaya devam eder ve çoğalır.6

Görüldüğü gibi sözü edilen mutasyon zararlı bir mutasyondur. Oysa evrim iddiasının bilimsel bir temeli olabilmesi için doğada faydalı mutasyonların olabildiğinin gösterilmesi gerekmektedir. Ders kitaplarının yazarları, tek bir tane bile yararlı mutasyon örneği olmadığını bildikleri için, üstteki örnekte olduğu gibi, zararlı mutasyonları sıralayarak büyük bir mantıksal çelişki sergilemektedirler.

Diğer ders kitaplarında da, mutasyonların etkileri için cücelik, albinizm, Down sendromu7, orak hücre anemisi8, kanser9 gibi sakatlık ya da hastalıklar sayılmakta, sonra "ama bazı mutasyonlar da faydalıdır" denmekte, ama bu iddiayı destekleyen hiçbir örnek sayılamamaktadır. Bazı ders kitabı yazarları, "mutasyonlar temelde canlının hayatının devamında sigorta rolü oynar" şeklinde bir cümle yazabilecek kadar olağanüstü büyük mantık bozuklukları sergilemektedirler.10 Buradaki mantık bozukluğu, "trafik kazaları insanın hayatının devamında sigorta rolü oynar" demekle eşdeğerdir, çünkü mutasyonlar da aynı trafik kazaları gibi canlı bedenlerine isabet eden rastgele darbelerdir.

Bazı ders kitaplarında ise, bir canlı türünün genetik bilgisi içinde gerçekleşen ve mutasyonla ilgisi olmayan farklılıklar mutasyon sonucu sanılmakta ve öyle gösterilmektedir. Örneğin Bahattin Soydan, Hüseyin Başak ve Hülya Soydan tarafından kaleme alınan İlköğretim Fen Bilgisi Ders Kitabı 8 adlı kitapta ispinoz gagalarındaki farklılıkların mutasyonla oluştuğu sanılmakta ve şöyle yazılmaktadır:

Bunun yanında ispinozların yiyeceklerini kolay yemeleri için gagalarının büyümesi gibi bazı değişiklikler ise faydalıdır. Faydalı mutasyonlar gelecek nesillere iletilir.11

Oysa evrimci biyologlar da dahil tüm bilim çevrelerinin kabul ettikleri gibi, ispinoz gagalarındaki farklılıkların mutasyonla bir ilgisi yoktur. İspinoz gagalarında oluşan çeşitlilik, aynı tür içinde gerçekleşen bir varyasyon (çeşitlenme) örneğidir. (Varyasyonlarla ilgili daha detaylı için bkz. Yanılgı 4.) Anlaşılan, faydalı mutasyon kavramına hiçbir delil bulamayan evrimciler, doğal bir çeşitlenme olayını mutasyon gibi göstererek insanları yanıltmaya çalışmaktadırlar…

Tüm bu gerçekler karşısında, "mutasyonlar yararlı olabilir" şeklindeki bilim dışı evrimci dogmanın bir kenara bırakılması gerekmektedir. Ders kitaplarında, bilimin gereğine uygun olarak gözlem ve deneye dayalı bilgiler aktarılmalı ve dolayısıyla ilgili kısımlar "gözlemlenmiş tüm mutasyonlar zararlı ya da etkisizdirler" şeklinde değiştirilmelidir.

İddianın Yer Aldığı Ders Kitapları:


İlköğretim Fen Bilgisi 8, M. Bahattin Hartevioğlu, Ankara: Koza Yayın Dağıtım, 1996, s. 169.

İlköğretim Fen Bilgisi Ders Kitabı 8, Nihat Bilgin, Kemal Çağıcı, Ankara: Yaprak Yayınları, 1996, s. 161.

İlköğretim Fen Bilgisi Ders Kitabı, Erol Ünal Karabıyık, Haman Taşkıran, Atila Şekerci, Bakiye Taşkıran, Erol İslamoğlu, Işıl Karabıyık, Gülay Aytaç, Mahinur Günay, Ankara: Üner Yayınları, 1995, s. 106.

İlköğretim Fen Bilgisi Ders Kitabı 8, Bahattin Soydan, Hüseyin Başak, Hülya Soydan, İstanbul:Serhat Yayın evi, 1996, s. 169-170.

Biyoloji 3, Liseler için Ders Kitabı, Öner Gücün, Ankara: Pasifik Ders Kitapları A. Ş., s. 99, 105.

İlköğretim Fen Bilgisi Ders Kitabı 8, Etem Düzgün, Mehmet Suzan, Nebahat Suzan, İstanbul:Düzgün Yayıncılık, s. 190.

Ortaokul Fen Bilgisi Ders Kitabı 8, Bekir Onat, Mümin Hatipoğlu, Musa Acılıoğlu, İstanbul:Özer Yayınları, s. 167.

İlköğretim Fen Bilgisi Ders Kitabı 8, N. Sefa Çimen, Hayrettin Sönmez, Osman Yılmaz, İstanbul:Salan Yayınları, s. 198.

Lise 3 Biyoloji, Selim Korkmaz, Özer Bulut, Davut Sağdıç, İstanbul:Milli Eğitim Basım evi, 1998, s. 133.

Liseler İçin Biyoloji III, Turan Güven, Özcan Acar, Şengül Demirci, Ayten Toğral, Mübeccel Kazancı, Ankara:Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, 1996, s. 149.


 


Yanılgı 2



"Doğal seleksiyonun evrimleştirici gücü vardır. Sanayi Devrimi kelebekleri buna bir örnektir."

Açıklama: Ders kitaplarında yer alan bir başka yanlış anlatım, doğal seleksiyonun canlıları evrimleştiren ve dolayısıyla yeni türler oluşturabilen bir mekanizma olarak gösterilmesidir.

Doğal seleksiyon kavramı, bulundukları coğrafi konumun doğal şartlarına uygun yapıda olan canlıların hayatlarını ve nesillerini sürdüreceklerini, uygun yapıda olmayanların ise yok olacaklarını öngörür. Örneğin yırtıcı hayvanların tehdidi altında olan bir geyik sürüsü içinde, doğal olarak hızlı kaçabilen geyikler hayatta kalacaktır. Ama bu süreç, ne kadar uzun sürerse sürsün, geyikleri bir başka canlı türüne dönüştürmez. Geyikler hep geyik olarak kalırlar.

Doğal seleksiyon, Darwin'den önceki biyologlar tarafından da bilinen, ancak "türlerin bozulmadan sabit kalmalarını sağlayan bir mekanizma" olarak tanımlanan bir doğal süreçtir. İlk kez Darwin bu sürecin evrimleştirici bir gücü olduğu iddiasını ortaya atmış, tüm teorisini de bu iddiaya dayandırmıştır. Kitabına verdiği isim, doğal seleksiyonun Darwin'in teorisinin temeli olduğunu gösterir: Türlerin Kökeni, Doğal Seleksiyon Yoluyla...

Oysa Darwin'den bu yana, doğal seleksiyonun canlıları evrimleştirdiğine dair tek bir bulgu ortaya konamamıştır. Ünlü bir evrimci olan İngiltere Doğa Tarihi Müzesi baş paleontoloğu Colin Patterson, bu gerçeği şöyle kabul etmektedir:

Hiç kimse doğal seleksiyon mekanizmalarıyla yeni bir tür üretememiştir. Hiç kimse böyle bir şeyin yakınına bile yaklaşamamıştır. Bugün Neo-Darwinizmin en çok tartışılan konusu da budur.12

Evrimcilerin doğal seleksiyonun sözde evrimleştirici gücü olduğuna dair verdikleri en klasik örnek Sanayi Devrimi sırasında İngiltere'deki iki kelebek türünün sayılarındaki değişimdir. Sanayi Devrimi öncesinde İngiltere'nin Manchester yöresindeki ağaçların kabukları açık renkli olduğundan, bunların üzerine konan koyu renkli güve kelebekleri kuşlar tarafından rahatça ayırt edilip avlanmışlardır. Bu nedenle koyu renkli kelebeklerin sayısı kendilerini daha iyi kamufle eden açık renklilere göre azalmıştır. Ancak Sanayi Devrimi sonrasında koyulaşan ağaç kabukları üzerinde bu sefer de açık renklilere göre daha zor ayırt edilen koyu renkli kelebeklerin sayısı artmıştır. Açık renklilerin sayısı ise azalmıştır.



Doğal Seleksiyon Yeni Canlı Türleri Oluşturamaz

Doğal seleksiyon, bir canlı türü içindeki zayıf bireylerin elenmesini sağlar. Örneğin bir ceylan sürüsü içindeki zayıf bireylerin elenmesi mümkündür. Ancak bu mekanizma yeni canlı türleri oluşturmaz, ceylanları atlara dönüştürmez. Doğal seleksiyonun evrimleştirici gücü yoktur.


Evrimciler bu olayı, "açık renkli kelebekler doğal seleksiyonla koyu renkli kelebeklere dönüştüler" şeklinde yorumlayarak evrime kanıt gibi göstermeye çalışmaktadırlar. Bu iddia, ders kitaplarımızda da aynı mantıkta anlatılmaktadır. Oysa, olay yalnızca koyu renklilerin avantajlı hale gelerek daha çok hayatta kalma ve çoğalma imkanı bulmaları, bu avantajı kaybeden açık renklilerin ise sayıca azalmalarından ibarettir. Açık renkli kelebek türü evrim geçirerek koyu renkli kelebek türüne dönüşmemiştir. Zira her iki renkteki tür de baştan beri mevcuttur. Yalnızca değişen şartlara göre iki türün sayıları arasında bir farklılık meydana gelmiştir.

Tanımından ve Sanayi Devrimi kelebekleri örneğinden de anlaşılacağı gibi doğal seleksiyonun evrim teorisine kazandırdığı hiçbir şey yoktur. Doğal seleksiyonun bir türe yeni bir organ ekleyip, yeni bir özellik katma, bir türün genetik bilgisini zenginleştirme, bir türü bir başka türe dönüştürme, yani evrimleştirme gibi bir gücü yoktur.

Dolayısıyla, ders kitaplarında yer alan "doğal seleksiyonun evrimleştirici gücü vardır, Sanayi Devrimi kelebekleri buna bir örnektir" şeklindeki yorumlar, bilimsel bulgularla açıkça çelişen açıklamalardır.

Yine Kelime Oyunları ve Mantık Çelişkileri

Evrim teorisinin (neo-Darwinizmin) iddiası, doğal seleksiyon ve mutasyonun birlikte çalışan iki evrimleştirici mekanizma olduğudur. Bu iddiaya göre, mutasyonlar bazen canlılara yeni bir genetik bilgi (dolayısıyla yeni ve yararlı bir özellik) eklerler ve bu da doğal seleksiyonla seçilir. Evrim teorisinin bu iddiası, ders kitaplarında da tekrarlanmakta ve buraya kadar ele aldığımız mutasyon-doğal seleksiyon anlatımları yapılmaktadır.

Ancak evrim teorisi bilimsellik iddiasında olduğuna göre, mutasyon-doğal seleksiyon mekanizmalarının gerçekten evrimleştirici güce sahip olduklarını gösterecek gözlemlenmiş somut örnekler ortaya koymak zorundadır. Oysa evrimciler bunu yapamamaktadırlar, çünkü genetik bilgiyi artıran bir mutasyon şimdiye kadar asla gözlemlenmemiştir. Gözlemlenmiş ya da laboratuvarda denenmiş tüm mutasyonlar, önceki sayfalarda da belirttiğimiz gibi genetik bilgiyi tahrip edici, dolayısıyla zararlı özelliktedirler.

Bazı ders kitaplarının yazarlarının, bu gerçek karşısında önceki sayfalarda değindiğimize benzer bir göz boyamaya gittiklerini görüyoruz. Bu yazarların kitaplarında, önce mutasyon-doğal seleksiyon mekanizmaları ile ilgili klasik evrimci anlatımlar yapılmaktadır. Ardından da, "Bu mekanizmanın gözlemlendiği pek çok örnek vardır" denmekte ve birkaç örnek sayılmaktadır. Ancak bir nokta çok ilginç ve önemlidir. Sayılan tüm örnekler, genetik bilgiyi tahrip eden ve canlılara zarar veren mutasyonların doğal seleksiyonla elenmesi ile ilgilidir. Örneğin Öner Gücün adlı yazar tarafından kaleme alınan Liseler İçin Ders Kitabı, Biyoloji 3 adlı kitapta şu örnek yer almaktadır:

Hemofili genini taşıyan hemofili hastası insanların hayatlarını sürdürmeleri normal insanlara göre oldukça zordur. Hemofili hastalarının çocuk sayıları da azdır. Dolayısıyla hemofili geni sürekli olarak seleksiyona uğrar. Bundan dolayı da hemofili geninin frekansı popülasyonda azalır. Seleksiyona uğrayan genin frekansı sürekli azalmasına rağmen tamamen kaybolmaz. Normal frekansını korur. Halbuki seleksiyon sonucu bu genlerin tamamen ortadan kalkması gerekir. Günümüzde hala hemofili geni mevcuttur. Hemofili geninin kaybolmamasının nedeni, normal genlerin mutasyonla hemofili genine dönüşmesidir.13

Burada çok önemli bir noktaya dikkat çekmek gerekir: İnsanların mutasyon yüzünden hemofili hastalığına yakalanması, sonra da doğal seleksiyon yoluyla bu hastaların sayılarının azalması, "evrim"e delil değildir. Aksine bu örnek, mutasyon-doğal seleksiyon mekanizmalarının canlıların yapısını geliştirmediğini, sadece bozulmaktan koruduğunu ve sabit tuttuğunu gösterir. Ama ne yazık ki bu gibi örnekler, büyük bir mantık çelişkisi içinde, ders kitaplarını okuyan çocuklarımıza "evrimin bilimsel delilleri" olarak öğretilmektedir.

Bu nedenlerle, ders kitaplarında kullanılan üslubun, "Doğal seleksiyon ve mutasyon mekanizmalarının bir canlıyı evrimleştirdiğine dair bilimsel bir veri yoktur. Bu iki mekanizma, türleri bozulmaktan koruyarak sabit tutan mekanizmalardır" şeklinde değiştirilmesi gerekmektedir.

İddianın Yer Aldığı Ders Kitapları:


İlköğretim Fen Bilgisi Ders Kitabı 8, Bahattin Soydan, Hüseyin Başak, Hülya Soydan, İstanbul:Serhat Yayın evi, 1996, s. 170, 172.

İlköğretim Fen Bilgisi 8, Ders Kitabı, N. Sefa Çimen, Hayrettin Sönmez, Osman Yılmaz, İstanbul:Salan Yayınları, s. 198.

İlköğretim Fen Bilgisi Ders Kitabı 8, Bahattin Soydan, Hüseyin Başak, Hülya Soydan, Ankara: Serhat Yayın evi, s. 170-171

İlköğretim Fen Bilgisi Ders Kitabı 8, Cengiz Yalçın, Hamza Yılmaz, Musa Doğan, Selma Şimşek, Şevket Üzün, Tevfik Yıldırım, Nuri Korkmaz, Gülçin Gültiken, Cemile Taşçıoğlu, Arife Evrensel, Sadakat Özdemir, İstanbul:Milli Eğitim Basım evi, 1997, s. 179.

İlköğretim Fen Bilgisi Ders Kitabı 8, Nihat Bilgin, Kemal Çağıcı, Ankara: Yaprak Yayınları, 1996, s. 163


Yanılgı 3



"Biyoloji biliminde canlıların mutasyon ve doğal seleksiyon yoluyla değişerek günümüze kadar geldikleri kabul edilmektedir."

Açıklama: Bunu biyoloji bilimi değil, evrimciler kabul etmektedir. Bunu kabul etmelerinin nedeni ise, bu iddianın birtakım bilimsel bulgularla desteklenmesi değil, bu iddiayı bir dogma olarak benimsemiş olmalarıdır.

Bilimsel bulgular, deney ve gözlemle ortaya konulan somut gerçeklerdir. Bilim de sadece bu tür somut gerçeklere dayanır. Evrim teorisinin savunduğu ve önceki maddelerde ele aldığımız, "Canlılar mutasyon ve doğal seleksiyon yoluyla gelişir" iddiası şimdiye kadar hiçbir deney ya da gözlemle ispatlanamamış bir iddia olduğu için de, bilim tarafından kabul edilmesi söz konusu olamaz. Evrimciler, canlılığın bu şekilde geliştiğine, teoriye olan inançlarının bir sonucu olarak inanmaktadırlar.

Ders kitaplarına girmiş olan üstteki iddiada ise, evrim teorisinin doğru saydığı bir iddianın, "biyoloji bilimi kabul etmektedir ki" şeklinde ortaya konduğunu, yani evrim teorisi ile biyoloji biliminin özdeşleştirilmek istendiğini görüyoruz. Bu, evrimcilerin on yıllardır kullandıkları çarpık bir mantık örgüsünün ifadesidir. Bu nedenle, herşeyden önce bu hatalı mantık örgüsünü ele almak gerekir.

Buna göre, evrim biyoloji biliminin temelidir ve dolayısıyla evrim teorisinin savunduğu herşeyi ister istemez biyoloji bilimi de kabul etmelidir. Bunun ne denli geçersiz ve saçma bir iddia olduğu, sadece bilim tarihinin incelenmesiyle bile anlaşılabilir. Eğer bu mantık doğru olsaydı, evrim teorisinin ortaya atılmasından önce dünya üzerinde bilimsel bir gelişme olmaması, bütün bilimlerin de evrim teorisinin ortaya atılmasından sonra doğmuş olmaları gerekirdi. Oysa biyoloji, paleontoloji (fosil bilimi) gibi bilim dallarının hepsi, evrim teorisinden önce doğmuş ve gelişmişlerdir. Evrim ise bu bilim dallarına sonradan uyarlanmış, bu bilim dallarına kabul ettirilmek istenmiş bir varsayımdır.

Bu iddianın mantığa ve bilimin kurallarına aykırı olduğu, kimi zaman daha sağduyulu bazı evrimciler tarafından da kabul edilmektedir. Örneğin, Boğaziçi Üniversitesi Felsefe Bölümü'nden Prof. Arda Denkel, Cumhuriyet Gazetesi'nin Bilim ve Teknik adlı ekinde yazdığı bir makalede, diğer evrimci bilim adamları tarafından ortaya atılan "evrim bilimin temelidir" iddiasının, mantığın temel kurallarına aykırı olduğunu şöyle belirtmektedir:

Örneğin, "Evrim Kuramı'nı reddetmek biyolojik bilimlerin, yer bilimlerinin, fizik ve kimyanın bulgularını da reddetmek anlamına gelir" düpedüz yanlış bir önerme. Çünkü iddia edilen türden bir çıkarım (burada bir modus tollens) elde edebilmek için, önce kimya, fizik, jeoloji ve biyolojinin bulgularını dile getiren kimi önermelerin evrim kuramını içeriyor (implication) olması gerekirdi. Oysa bulgular ya da onların ifadeleri kuramları içermezler; ayrıca onları kanıtlamazlar (demonstration/proof) da.14

Bugün çağdaş bilimi evrime bağlı kalmaya zorlayan hiçbir neden yoktur. Bilim, gözlem ve deneye dayanır. Evrim ise, gözlemlenemeyen geçmiş hakkında ortaya atılmış bir varsayım, bir teoridir. Amerikalı bir biyolog olan G. W. Harper bu konuda şu yorumu yapıyor:

Sık sık Darwinizmin modern biyolojinin temeli olduğu iddia edilir. Oysa aksine, eğer Darwinizme yapılan bütün göndermeler ortadan kaldırılsa, biyoloji biliminde hiçbir değişiklik olmayacaktır...15

Dolayısıyla evrim teorisi ile biyoloji bilimini aynı şey gibi göstermeye çalışmak ve "Biyoloji biliminde canlıların mutasyon ve doğal seleksiyon yoluyla değişerek, günümüze kadar geldikleri kabul edilmektedir" demek çok büyük bir yanılgıdır. Eğer ders kitaplarında evrim teorisinin iddiaları anlatılacaksa, "Evrim teorisi canlıların mutasyon ve doğal seleksiyon yoluyla değişerek günümüze kadar geldiklerini savunmaktadır, ama bu biyoloji bilimi tarafından doğrulanmamış bir iddiadır" denmesi daha doğru olacaktır.

İddianın Yer Aldığı Ders Kitapları:


İlköğretim Fen Bilgisi Ders Kitabı 8, Cengiz Yalçın, Hamza Yılmaz, Musa Doğan, Selma Şimşek, Şevket Üzün, Tevfik Yıldırım, Nuri Korkmaz, Gülçin Gültiken, Cemile Taşçıoğlu, Arife Evrensel, Sadakat Özdemir, İstanbul:Milli Eğitim Basım evi, 1997, s. 178.


Yanılgı 4



"Evrim günümüzde de gözlemlenmektedir. Evcilleştirme ya da canlı türleri içindeki çeşitlilikler bunun ispatıdır."

Açıklama: Ders kitaplarında yoğun olarak tekrarlanan bir iddia da, evrim teorisinin gözlemlenebilir biyolojik olaylarla desteklendiği iddiasıdır. Ders kitaplarının yazarları, aynı canlı türüne ait grupların çeşitliliğini ya da çeşitli ıslah yöntemleriyle insanlar tarafından canlı türleri içinde gerçekleştirilen farklılıkları Darwinizme bir delil sanmakta ve öyle göstermektedirler. Bu gibi örneklere dayanan ders kitabı yazarları, "evrim bugün de devam etmektedir" ya da "evrim doğada gözlemlenebilmektedir" gibi yanlış yorumlar yapmaktadırlar.

Bu, büyük bir yanılgıdır ve "evrim" ile "varyasyon" kavramlarının birbirine karıştırılmasından kaynaklanmaktadır.

Varyasyon genetik bir terimdir ve "çeşitlilik" anlamına gelir. Bilindiği gibi eşeyli üreyen canlılar, genetik bilgilerini anne ve babadan gelen kromozomların birleşmesi ile elde ederler. Bu olay, bir canlı türünün çok geniş bir genetik bilgi kapasitesine sahip olmasını sağlar. Çünkü kalıtsal özellikler nesilden nesile aktarılmakta ve farklı kompozisyonlarda (rekombinasyon) biraraya gelmektedirler. İşte genetik bilginin bu zenginliği, bir canlı türünün içinde geniş bir çeşitlilik sağlar.

Örneğin yeryüzündeki insanların hepsi temelde aynı genetik bilgiye sahiptirler, ama bu genetik bilginin izin verdiği varyasyon potansiyeli sayesinde kimisi çekik gözlüdür, kimisi kızıl saçlıdır, kimisinin burnu uzun, kimisinin boyu kısadır. Aynı şekilde bitkiler ya da hayvanlarda da geniş bir genetik potansiyel vardır. Bir canlı türünün sahip olduğu bu genetik potansiyele "gen havuzu" adı verilir.

Gen havuzu, çeşitlilik sağladığı gibi, aynı zamanda bu çeşitliliğin sınırlarını da belirler. Örneğin insanların gen havuzunun genişliği sayesinde, farklı saç tiplerine sahip olan insanlar doğar (kıvırcık, düz saçlı, sarı, siyah renkli gibi). Ama insanların gen havuzunda kuş tüylerine ait bir bilgi yoktur. Onun için doğan milyarlarca insanın tek birinde bile, saç yerine kuş tüyü çıkmaz.

İşte bu nedenle de varyasyonla evrimin bir ilgisi yoktur; çünkü varyasyon, zaten var olan genetik bilginin farklı eşleşmelerinin ortaya çıkmasından ibarettir ve genetik bilgiye yeni bir özellik kazandırmaz. Oysa evrimin iddiası, farklı canlı türlerinin genetik havuzlarının birbirine dönüştüğüdür. Örneğin evrimin iddiasına göre, gen havuzlarında sadece pul bilgisi olan sürüngenler, tarihte bir zamanlar tesadüfen kuş tüyü bilgisine de sahip olmaya başlamışlar ve böylece kuşların evrimi başlamıştır. Bu, gözlemlenen genetik kurallarının dışında kalan bir iddia olduğu için, bilim değil spekülasyondur.

Varyasyonların zamanla birikerek evrim oluşturamadıkları da, bugün kesin olarak bilinen bir gerçektir. Darwin, teorisini ortaya attığında bu gerçeğin farkında değildi. Varyasyonların bir sınırı olmadığını sanıyordu. 1844'te yazdığı bir yazısında, "çoğu yazar doğadaki varyasyonun bir sınırı olduğunu kabul ediyor, ama ben bu düşüncenin dayandığı tek bir somut neden bile göremiyorum" demişti.16 Türlerin Kökeni adlı kitabında da çeşitli varyasyon örneklerini teorisinin en büyük delili gibi göstermişti. Darwin'in, bu "sınırsız değişim" fikrini en iyi ifade eden ise, Türlerin Kökeni adlı kitabında yazdığı şu cümleydi:

Bir ayı cinsinin doğal seleksiyon yoluyla giderek daha fazla suda yaşamaya uygun özellikler elde etmesinde, giderek daha büyük ağızlara sahip olmasında ve sonunda bu canlının dev bir balinaya dönüşmesinde hiçbir zorluk göremiyorum.17

Oysa 20. yüzyıl bilimi ortaya çıkarmıştır ki, ayılar ne denli farklı varyasyonlar ortaya çıkarırlarsa çıkarsınlar, ayı olarak kalmaya devam ederler. Belki bazı ayıların tüyleri koyu renkli, bazılarınınki açık renkli olabilir. Bu farklı varyasyonlar farklı coğrafyalara göç ederek farklı ayı popülasyonları da oluşturabilirler. Ama ayıların içinden ayrı bir canlı türünün doğması mümkün değildir. Çünkü bütün değişimler, ayıların sahip oldukları gen havuzu ile sınırlıdır.

Ders kitaplarında ise bu gibi varyasyon örnekleri "evrim" sanılmakta ve öyle gösterilmektedir. Bu konuda iki temel olaydan söz edilmektedir: Farklı varyasyonların evcilleştirme yöntemiyle ıslah edilmesi ya da coğrafi engellerin varyasyonları birbirinden uzaklaştırması.

Önce coğrafi engeller konusundan söz edelim. Bir canlı türünün genetik havuzunun geniş bir potansiyele sahip olduğunu söylemiştik. Eğer bir canlı türü, coğrafi bir engel (toplu göç, bir nehrin yatağının değişmesi, doğal afetler vb.) nedeniyle birbiri ile ilişkisi kesilen iki ya da daha fazla gruba ayrılırsa, bu kez gen havuzu da bölünmüş olur. Kendi içine kapanan gruplarda, zamanla farklı kalıtsal özellikler baskın çıkar ve bu gruplar birbirlerinden farklılaşırlar. İnsan ırklarının oluşumu da böyledir. Sarı ırk olarak bilinen Uzak Doğulular, kendi içine kapalı bir gen havuzuna sahiptirler ve çekik gözlülük, kısa boyluluk gibi faktörler o gen havuzunda baskın çıkmıştır. Zenciler, beyaz ırk ya da kızılderililer de aynı süreçle farklılaşmışlardır. Tek bir ortak atadan gelmelerine rağmen, sahip oldukları genetik çeşitlenme potansiyeli, insanları ırklara ayırmıştır.

Ancak elbette bu durumun "insanın evrimi masalı" ile hiçbir ilgisi yoktur. Çünkü çeşitlilik, gen havuzunun sınırları içinde gerçekleşmektedir ve insanlara yeni bir genetik bilgi eklenmemektedir.

İşte ders kitaplarında anlatılan genetik çeşitlilikler (örneğin Porto Santo Adasına yerleştirilen bir tavşan türünün zaman içinde farklılaşarak aynı türdeki tavşanlar ile çiftleşmemeye başlaması gibi çeşitlenmeler) aynı genetik kurallar içinde gerçekleşen varyasyonlardır. Evrimle ilgileri yoktur.

Kitaplarda anlatılan ikinci varyasyon örneği ise, coğrafi engellerle değil, insanlar tarafından bilinçli yapılan çeşitlendirmedir: Evcilleştirme ya da farklı hayvan cinslerinin ıslahı. Örneğin farklı inek cinsleri birbirleri ile çiftleştirilerek bol süt veren inekler elde edilmekte, ya da köpek yetiştiricileri hızlı koşan ve güçlü köpek cinsleri yetiştirmektedirler. Bunların hepsi, gen havuzunun bilinçli bir şekilde ıslahıdır ve canlılara yeni bir genetik bilgi eklemeyen, yani evrimle ilgisi olmayan genetik olaylardır.

Tüm bu varyasyon örneklerinin evrime delil oluşturmamasının en önemli nedeni, başta da belirttiğimiz gibi, varyasyonların kesin sınırlar içinde gerçekleşmesidir. Bu gerçek, 20. yüzyıl bilimi tarafından ispat edilmiş ve "genetik değişmezlik" (genetik homoestatis) adı verilen bir ilkeyi ortaya çıkarmıştır.

Darwin Retried adlı kitabıyla Darwinizm'in geçersizliğini ortaya koyan Norman Macbeth bu konuda şöyle yazar:

Sorun canlıların gerçekten de sınırsız bir biçimde varyasyon gösterip göstermedikleridir... Türler her zaman için sabittirler. Yetiştiricilerin yetiştirdikleri değişik bitki ve hayvan cinslerinin belirli bir noktadan ileri gitmediğini, hatta hep orijinal formlarına geri döndüğünü biliriz. Asırlar süren yetiştirme çabalarına rağmen, hiçbir zaman siyah bir lale ya da mavi bir gül elde etmek mümkün olmamıştır.18

Hayvan yetiştiriciliği konusunda dünyanın en önemli uzmanlarından biri sayılan Luther Burbank bu gerçeği, "Bir canlıda oluşabilecek muhtemel gelişmenin bir sınırı vardır ve bu kanun, bütün yaşayan canlıları belirlenmiş bazı sınırlar içinde sabit tutar" diyerek ifade etmektedir.19

Bu gerçeklerden haberdar olmayan ve 19. yüzyılın ilkel bilim anlayışı içinde hayaller kuran Darwin ise, varyasyonların sınırsız olduğunu ve dolayısıyla varyasyon yoluyla yeni canlı türleri ortaya çıktığını sanmıştır. Danimarkalı bilim adamı W. L. Johannsen, Darwin'in bu yanılgısını şöyle açıklar:

Darwin'in bütün vurgusunu üzerine dayandırdığı varyasyonlar, gerçekte belirli bir noktanın ilerisine götürülemezler ve bu nedenle varyasyonlar 'sürekli değişim'in (evrimin) nedenini oluşturmazlar.20

Kısacası, bir canlı türü içinde farklı varyasyonların (hayvan yetiştiriciliğiyle veya doğal yollarla) ortaya çıkmasının, tüm canlı türlerinin tek bir ortak atadan tesadüflerle oluştuğunu iddia eden evrim teorisine kazandırdığı hiçbir şey yoktur. Varyasyonlar, yaratılışı savunan tüm biyologlar tarafından kabul edilen bir konudur ve bugün hiçbir ciddi evrimci de varyasyon konusunun evrime delil oluşturduğunu iddia etmemektedir. Varyasyonu evrime delil sanmak, ancak Darwin'in ilkel bilim anlayışına yakışan bir bilgisizliktir.

Ancak üzücü olan, bu bilgisizliğin ders kitaplarımızda ısrarla tekrarlanmasıdır. Pek çok ders kitabı yazarı, varyasyon ve evcilleştirme konularında örnekler sıralamakta ve sonra da "bunlar canlıların evrimleştiğinin gözlemlenmiş kanıtlarıdır" gibi yorumlarda bulunmaktadırlar. Ders kitaplarının bilimsel bulgulara uygun hale getirilmesi için, elbette ki bu tür yanlış 19. yüzyıl yorumlarının ayıklanması gerekmektedir.

İddianın Yer Aldığı Ders Kitapları:


Ortaokul Fen Bilgisi 8, Ders Kitabı, Bekir Onat, Mümin Hatipoğlu, Musa Acılıoğlu, İstanbul:Özer Yayınları, s. 167.

İlköğretim Fen Bilgisi 8, Ders Kitabı, N. Sefa Çimen, Hayrettin Sönmez, Osman Yılmaz, İstanbul:Salan Yayınları, s. 198.

İlköğretim Fen Bilgisi Ders Kitabı 8, Bahattin Soydan, Hüseyin Başak, Hülya Soydan, Ankara:Serhat Yayınevi, s. 170-171.

Lise 3 Biyoloji, Selim Korkmaz, Özer Bulut, Davut Sağdıç, İstanbul:Milli Eğitim Basımevi, 1998, s. 185.

İlköğretim Fen Bilgisi 8, Tekin Polat, Nermin Biçer, İstanbul:Gendaş Yayıncılık, s. 184.

İlköğretim Fen Bilgisi Ders Kitabı 8, Bahattin Soydan, Hüseyin Başak, Hülya Soydan, İstanbul: Serhat Yayınevi, 1996, s. 169-170.

Biyoloji 3, Liseler için Ders Kitabı, Öner Gücün, Ankara:Pasifik Ders Kitapları A.Ş., s. 106-110, 114-115


Yanılgı 5



"Lamarck canlıların çeşitlilik nedenlerini açıklamıştır."

Açıklama: Evrim teorisinin ilk savunucularından olan Lamarck, gerçekte canlıların çeşitlilik nedenlerini açıklamamış, canlıların çeşitlilikleri hakkında tamamen bilim dışı, hayali senaryolar üretmiştir.

Yaşadığı 19. yüzyılın ilkel bilim ve teknoloji düzeyi nedeniyle Lamarck, aynen Darwin gibi genetik, mikrobiyoloji, biyokimya gibi bilimlerden habersizdi. Bu nedenle, canlıların yaşamları boyunca kazandıkları fiziksel özelliklerin gelecek nesillere aktarılabileceğini savunmaktaydı. Lamarck'a göre, aktarılan bu özelliklerin yararlı olanları daha ileriki nesillerde birikerek ortaya yeni türler çıkaracaktı.

Lamarck, bu teorisini, "birkaç nesil boyunca kolları kesilecek insanların zamanla çocuklarının da kolsuz doğacakları" gibi bir safsatayla da açıklamaya çalışmıştı. Yine Lamarck'a göre zürafalar başlangıçta ceylan benzeri hayvanlardı, fakat kuraklık sonucu yüksek dalların yapraklarına uzana uzana boyunları uzamıştı. Lamarck'ın senaryolarının bilim ve gerçek dışı olduğu daha kendi döneminin bilim adamları tarafından ortaya konmuş ve hiçbir bilimsel değeri bulunmayan teorileri bilim tarihinin çöplüğüne atılmıştır. Mendel'in temelini attığı ve 20. yüzyılda gelişen genetik bilimi sonraki nesillere yalnızca genlerin aktarılabileceğini, kazanılan fiziksel özelliklerin ise genetik yapıya yansımayacağı için kesinlikle bir sonraki nesile aktarılamayacağını ispatlamıştır.

Tüm bu gerçekler karşısında, ders kitaplarında, Lamarck'ın bu köhne teorisini bile "bilimsel bir açıklama" gibi gösteren satırların yer alması, son derece sakıncalı bir durumdur.

Ders kitaplarının Lamarck ve Lamarckizm hakkındaki açıklamaları bazen skandal boyutlarına ulaşmakta ve Lamarck'ın 1920'lerde çürütülmüş görüşleri tamamen bilimsel bir gerçek gibi aktarılmaktadır. Örneğin, Bahattin Soydan, Hüseyin Başak ve Hülya Soydan adlı yazarlar tarafından kaleme alınan İlköğretim Fen Bilgisi Ders Kitabı 8 adlı kitapta, "çevre koşullarındaki değişimler, o çevrede yaşayan canlı türlerini sürekli etkiler" denmekte, sonra da buna delil olarak Lamarck'ın zürafaların boylarının zamanla uzaması iddiası gösterilmektedir.

Aynı yazarlara ait olan Ders Geçme ve Kredi Sistemine Göre Fen Bilimleri 2 başlıklı kitapta ise, yine Lamarck'ın zürafa örneği bilimsel bir gerçek gibi anlatılmaktadır. Lamarck'ın zürafa çizimlerini kullanan yazarlar, "şekilde çevre şartlarının uzun bir zaman dilimi içinde zürafaların boylarını nasıl etkilediği görülmektedir" diye yazmaktan çekinmemişlerdir.

Cengiz Yalçın, Hamza Yılmaz, Musa Doğan, Selma Şimşek, Şevket Üzün, Tevfik Yıldırım, Nuri Korkmaz, Gülçin Gültiken, Cemile Taşçıoğlu, Arife Evrensel ve Sadakat Özdemir adlı yazarlar tarafından kaleme alınan İlköğretim Fen Bilgisi Ders Kitabı 8 başlıklı ders kitabında ise, yine Lamarck'ın zürafaların boyunlarının uzaması ile ilgili iddiaları anlatılmakta, ancak bunların bilim dünyası tarafından neredeyse 100 yıl önce reddedilmiş saçma bir düşünce olduğundan hiç söz edilmemektedir.21 Kitabı okuyan bir ilköğretim öğrencisinin Lamarck'ın teorisini bilimsel bir gerçek sanmaması için hiçbir neden yoktur.

Bu dramatik örnekler, Lamarck'ın köhne evrim teorilerinin bile, belki bilgisizlik sonucu belki de kasıtlı olarak, bazı ders kitabı yazarları tarafından öğrencilere telkin edildiğini göstermektedir. Dünyanın öküzün boynuzlarında durduğu inancından bilimsel olarak pek bir farkı olmayan bu gibi bilim dışı anlatımların, ders kitaplarından bir an önce silinmesi gerektiği ise son derece açıktır.

İddianın Yer Aldığı Ders Kitapları:


İlköğretim Fen Bilgisi Ders Kitabı 8, Bahattin Soydan, Hüseyin Başak, Hülya Soydan, İstanbul:Serhat Yayın evi, 1996, s. 169-170.

Ders Geçme ve Kredi Sistemine Göre Fen Bilimleri 2, Bahattin Soydan, Hüseyin Başak, Hülya Soydan, İstanbul: Serhat Yayıncılık, s. 91.

İlköğretim Fen Bilgisi Ders Kitabı 8, Cengiz Yalçın, Hamza Yılmaz, Musa Doğan, Selma Şimşek, Şevket Üzün, Tevfik Yıldırım, Nuri Korkmaz, Gülçin Gültiken, Cemile Taşçıoğlu, Arife Evrensel, Sadakat Özdemir, İstanbul: Milli Eğitim Basım evi, 1997, s. 180.


Yanılgı 6



"Darwin'e ve Lamarck'a göre zürafaların bacakları ve boyları mutasyonlarla uzamıştır."

Açıklama: Ders kitaplarındaki yanılgılar, sadece hatalı evrimci iddiaların aktarılmasından ibaret değildir. Bazı ders kitabı yazarları, savunma niyetinde oldukları evrim teorisinin neyi iddia ettiğinden habersiz olduklarını gösteren vahim ifadeler kulanmışlardır.

Bunların biri, Darwin'in ve Lamarck'ın evrimi mutasyonlarla açıkladığı şeklindeki iddiadır. M. Bahattin Hartevioğlu adlı yazar tarafından kaleme alınan İlköğretim Fen Bilgisi 8 başlıklı kitapta Darwin'in zürafaların bacak ve boylarının uzamasını mutasyonlarla açıkladığı öne sürülmektedir. Etem Düzgün, Mehmet Suzan ve Nebahat Suzan adlı yazarlar tarafından yazılan İlköğretim Fen Bilgisi Ders Kitabı 8 başlıklı kitapta ise daha da vahim bir iddia ortaya atılmakta ve "Lamarck'a göre zürafanın boynu, boyun geninde oluşan bir mutasyon sonucu uzamış ve uzun boyunlu zürafalar, bu nedenle çevre koşullarına uyum sağlayabilmişlerdir" diye yazılmaktadır.

Mutasyonlar, daha önce de açıkladığımız gibi canlıların genetik şifresinde çeşitli etkenler sonucu meydana gelen hasar ve yer değiştirmelerdir. Mutasyonların varlığı ve DNA'daki genetik şifre üzerindeki zararlı etkisi ise, ancak genlerin keşfinden sonra ortaya çıkmış bir gerçektir. Bu da 20. yüzyılın ilk yarısında olmuştur.

Dolayısıyla Darwin'in ve Lamarck'ın yaşadıkları dönemde ne genetik, ne de DNA'nın varlığı bilinmemektedir. Darwin'in ve Lamarck'ın mutasyon diye bir kavramdan bile haberleri yoktur; çünkü bu kavram onların ölümlerinden çok sonra, 20. yüzyılda ortaya çıkmıştır.

Dolayısıyla Darwin'in ya da Lamarck'ın, zürafaların bacaklarının ve boylarının uzunluğunu mutasyonla açıklaması gibi bir durum teknik olarak imkansızdır. Fakat görülen odur ki, evrim teorisini savunmak niyetiyle ellerine kalem alan bazı yazarlar, konu hakkındaki en temel ansiklopedik bilgilerden bile habersizdirler. Bu vahim bilgi eksikliklerinin ders kitaplarında yer alıyor olması ise, bu kitapların bir an önce son bilimsel bulgulara göre elden geçirilmesi gerektiğini gösteren çok açık birer işarettir.

İddianın Yer Aldığı Ders Kitapları:


İlköğretim Fen Bilgisi 8, M. Bahattin Hartevioğlu, Ankara: Koza Yayın Dağıtım, 1996, s. 169

İlköğretim Fen Bilgisi Ders Kitabı 8, Etem Düzgün, Mehmet Suzan, Nebahat Suzan, İstanbul: Düzgün Yayıncılık, s. 193.


Yanılgı 7



"Genetik bilimciler yeni canlı türleri ortaya çıkarmayı başarmışlardır."

Açıklama: Evrimciler, somut bir bulguyu belirtmeyen ve dolayısıyla hiçbir dayanağı olmayan iddialar ortaya atmayı alışkanlık haline getirmişlerdir. İddiaları bilimsel bulgular tarafından yalanlandığı için, bu tür hayali yorumlar yapmayı tercih ederler.

Bunların ders kitaplarına girmiş olan örneklerinden biri, genetikçilerin yeni canlı türleri ürettikleri iddiasıdır. Oysa bugün konuyla ilgili olan herkes bilir ki, genetik bilimciler hiçbir zaman yeni canlı türleri ortaya çıkaramamışlardır.

Bu konuda aydınlatıcı bir konu, meyve sinekleridir. Meyve sinekleri, çok hızlı üredikleri ve kolaylıkla mutasyona uğratılabildikleri için genetikçilerin üzerinde en çok deney yaptıkları hayvanlardır. Genetikçiler on yıllardır bu canlılar üzerinde her türlü mutasyon deneyi gerçekleştirmiş, ama yeni bir tür üretmek bir yana, her zaman için sakat ve kısır canlılar elde etmişlerdir.

Evrimci genetikçi Gordon Taylor, bu konuda şunları yazar:

Bu çok çarpıcı ama bu kadar da gözden kaçırılan bir gerçektir: Altmış yıldır dünyanın dört bir yanındaki genetikçiler evrimi kanıtlamak için meyve sinekleri yetiştiriyorlar. Ama hala bir türün, hatta tek bir enzimin bile ortaya çıkışını gözlemlemiş değiller.22

Bir başka araştırmacı olan Michael Pitman, meyve sinekleri üzerindeki deneylerin başarısızlığını şu şekilde ifade eder:

Sayısız genetikçi meyve sineklerini nesiller boyunca sayısız mutasyonlara maruz bıraktılar. Peki sonuçta insan yapımı bir evrim mi ortaya çıktı? Maalesef hayır. Genetikçilerin yarattıkları canavarlardan sadece pek azı beslendikleri şişelerin dışında yaşamlarını sürdürebildiler. Pratikte mutasyona uğratılmış olan tüm sinekler ya öldüler, ya sakat ya da kısır oldular.23

Genetikçiler mutasyon yoluyla canlı türleri üretemedikleri gibi, genlerle bilinçli bir biçimde oynayarak da yine yeni türler üretememişlerdir.



Mutasyonlar Canlıların Genetik Bilgisini Tahrip Ederler

Mutasyonlar DNA'daki genetik bilgiyi tahrip ederler (sağda) ve sakatlık ya da organik bozuklukların ortaya çıkmasına neden olurlar. Örneğin üstteki el, mutasyon nedeniyle sakatlanmıştır.


Genetikçilerin yaptıkları, canlıların genleri üzerinde oynayarak, zaten mevcut olan genetik özelliklerin çeşitli kombinasyonlarını elde etmektir. Genetik mühendisliği sayesinde, aynı türün farklı varyasyonlarına dağılmış olan çeşitli genetik özellikler arasından istenen özellikler biraraya getirilmekte ve bu özelliklerin tümünü barındıran bireyler oluşturulabilmektedir. Fakat bunun evrimle hiçbir ilgisi yoktur. Çünkü bu özellikler zaten, o türün tüm varyasyonlarının genetik özelliklerinin toplamı anlamına gelen "gen havuzu"nda mevcuttur. Yeni bir özellik, yeni bir tür elde edilmiş değildir. Örneğin sulu ve tatsız bir portakal cinsiyle, az sulu fakat tatlı bir portakal cinsinin sulu ve tatlı özelliklerini kodlayan genler biraraya getirilerek sulu ve tatlı bir portakal çeşidi üretilebilir. Ancak görüldüğü gibi bu özellikler zaten baştan beri portakallarda mevcuttur, sadece her birinin tercih edilen özelliklerini birarada toplayan bir portakal çeşidi üretilmiştir. Portakal yine portakaldır, portakalda yepyeni bir özellik ortaya çıkmamıştır. Portakalın gen havuzundaki özelliklerinin yeni bir kombinasyonu elde edilmiştir.

Aynı durum çeşitli evcil hayvanların melezlenmesiyle de elde edilmektedir. Örneğin çok süt veren, fakat fazla et vermeyen bir inekle, az süt fakat çok et veren ineklerin birkaç nesil boyunca melezlenmesi sonucunda hem çok et hem de çok süt veren inekler elde edilebilmektedir.

Açıkça görüldüğü gibi bunların hiçbiri evrim değildir. Çünkü ne yeni bir tür, ne de daha önceden hiç var olmayan yepyeni bir özellik ortaya çıkmaktadır. Aynı türün bireylerinin baştan beri sahip oldukları özelliklerin çaprazlanma yoluyla farklı kombinasyonları elde edilmektedir. Darwin başta olmak üzere evrimciler ise, bu olayı bir göz boyama ve yanıltma unsuru olarak kullanarak, bu durumu evrimin halen devam etmekte olan bir süreç olduğuna örnek göstermektedirler.

Bu yanlış ve bilim dışı anlatımların ders kitaplarından çıkarılmaları gerektiği açıktır.

İddianın Yer Aldığı Ders Kitapları:


İlköğretim Fen Bilgisi 8, M. Bahattin Hartevioğlu, Ankara: Koza Yayın Dağıtım, 1996, s. 169.


Yanılgı 8



"Biyolojik sınıflandırma (sistematik) evrimin delilidir."

Açıklama: Ders kitaplarında sıkça tekrarlanan bir iddia da, canlıları gruplara ayırmak için kullanılan biyolojik sınıflama şemasınının evrime bir delil oluşturduğu yönündedir.

Biyolojik (ya da diğer bir ifadeyle taksonomik) sınıflandırma, 18. yüzyılda yaşamış olan ünlü İsveçli biyolog Carolus Linnaeus tarafından geliştirilmiş bir yöntemdir. Bu yöntem içinde canlılar önce bitkiler, havyanlar gibi temel alemlere, sonra omurgalılar, omurgasızlar gibi filumlara, sürüngen, memeli gibi alt sınıflara ayrılırlar. Bu sınıflama içinde en gerçekçi sınıflama düzeyinin "tür" olduğu kabul edilir. Bir tür, benzer özelliklere sahip bulunan ve birbiriyle çiftleşip döl verebilen canlılar olarak tanımlanır.

Evrim teorisi ise, bu biyolojik sınıflandırmayı, kendi iddiasına göre bir sıraya oturtmuştur. Teori, önce tek hücreli canlıların oluştuğunu, bunlardan omurgasız deniz canlılarının evrimleştiğini, sonra da sırasıyla balıkların, amfibiyenlerin ve sürüngenlerin birbirlerinden evrimleştiklerini iddia etmektedir. Aynı iddiaya göre sürüngenlerden de kuşlar ve memeliler iki ayrı kol olarak doğmuş ve bu evrim insana kadar devam etmiştir.

Dikkat edilirse, evrimcilerin yaptıkları şey, mevcut taksonomi şemasını, kendi teorilerine göre yorumlamaktan ibarettir. Ancak taksonomik şemanın evrime delil olarak yorumlanmasını gerektiren bir neden yoktur. Aksine, bu şema, yaratılışa uygun biçimde de yorumlanabilir. Bunun en açık göstergesi ise, taksonomik şemayı ilk kez ortaya koyan ve bu nedenle biyoloji biliminin babası sayılan Linnaeus'un, türlerin Allah tarafından ayrı ayrı yaratıldıklarını savunan yaratılışçı bir bilim adamı oluşudur. Dolayısıyla, canlıların balıklar, sürüngenler, memeliler, kuşlar gibi sınıflara ayrılabilir olmaları, evrime delil oluşturan bir durum değildir.



Biyolojik sınıflandırmanın kurucusu olan Linnaeus, canlı türlerinin ayrı ayrı yaratıldıklarını savunmuş ve evrim fikrine şiddetle karşı çıkmıştır.


Ancak bu noktada, taksonomik sınıflamanın evrim teorisi tarafından asla açıklanamayan yönleri olduğunu da belirtmek gerekir. Evrimciler, canlılar arasında hayali bir akrabalık (filogeni) ilişkisi kurmakta ve sonra da taksonomik grupları bu hayali ilişkiye göre bir sıraya oturtmaya çalışmaktadırlar. Ama bu sıralama bir türlü söz konusu şemayla uyuşmamaktadır.

Örneğin evrimci iddiaya göre, tüm kuşlar sürüngenlerden gelen ortak bir atadan evrimleşmişlerdir. Evrimciler bunu iddia etmektedirler, çünkü kuşların fosil kayıtlarında daha geç belirmeleri ve aynı sürüngenler gibi yumurtlayarak çoğalmaları onları böyle bir varsayıma yöneltmektedir. Ancak kuşlar ile sürüngenler arasında dev farklar vardır. Bunlardan sadece birisini ele alalım; bu canlıların derilerini. Sürüngenlerin tümünün vücutları pullarla kaplıdır, buna karşılık kuşların vücutları ise tüylerle kaplanmıştır. Ancak pullar ile tüyler arasında hiçbir benzerlik yoktur. Her iki yapı birbirinden tamamen ayrıdır. Nitekim evrimciler pulların tüylere nasıl evrimleşmiş olabileceği konusunda tahmin bile yürütememektedirler.

Ama kuşların tüyleri bir başka canlı grubunun derisindeki bir yapıya oldukça benzemektedir. Bu canlılar memelilerdir ve vücutları kıllarla kaplıdır. Kuş tüyü ile memeli kılı arasında birçok benzerlik bulunur. Bu durumda bir evrimcinin kuşlar ile memeliler arasında bir akrabalık olduğunu iddia etmesi beklenebilir, ama evrimciler bunu yapamazlar. Çünkü diğer taksonomik özellikler ve fosil kayıtları, böyle bir iddiayı imkansız kılmaktadır.

Pullar konusu bir başka yönden daha evrimcileri açmaza düşürür. Sürüngenlerin vücutlarının pullarla kaplı olduğunu belirttik. Ancak sürüngenlerin atası oldukları iddia edilen amfibiyenler (kurbağa ve semenderler), pullarla hiçbir benzerliği olmayan, yumuşak, kaygan ve nemli bir deriye sahiptirler. İşin en ilginç yanı ise, pulların, amfibiyenlerin atası oldukları iddia edilen balıklarda yeniden ortaya çıkmasıdır. Eğer biyolojik (taksonomik) sınıflandırma olmasa, evrimciler sürüngenlerin doğrudan balıklardan evrimleştiklerini öne sürebilirlerdi. Ama bu sınıflandırma, onları, pulların önce tesadüfen kaybolup, sonra yine tesadüfen ortaya çıktığı gibi bir iddiayı savunmak zorunda bırakmaktadır. Dahası bu iddia, kendilerinin koymuş oldukları Dallo Kuralı ile de çelişmektedir. (Dallo Kuralı'na göre evrimsel süreç içinde kaybolan organ bir daha belirmez.)

Taksonomi, evrimcileri diğer pek çok yönden açmaza sokar. Çünkü kurdukları her hayali evrim sıralaması, çok benzer özelliklere ve organlara sahip canlıları çok ilgisiz sınıflamaların içine sokmaktadır. Bunun bir örneği canlıların gözleridir. Bazı canlı gruplarının göz yapıları birbirine olağanüstü derecede benzerdir. Örneğin omurgalı kara canlılarının gözleri ile ahtapotların gözlerinin yapısı tıpatıp aynıdır. Bu durumda, evrimcilerin omurgalı kara canlıları ile ahtapotları aynı evrimsel soy ağacına koymalarını bekleyebilirsiniz. Ama böyle yapamazlar, çünkü başka nedenler, onları ahtapotları apayrı bir soy ağacı içine yerleştirmeye zorlamaktadır.

Bu ise, evrimcileri, göz gibi hiçbir zaman açıklayamadıkları son derece karmaşık bir organın, birbirinden bağımsız olarak defalarca evrimleştiğini iddia etmek zorunda bırakır. Hem de ayrı ayrı evrimleşen gözlerin, birbirine tamamen benzer yapılara "tesadüfen" kavuştuklarını öne sürmek zorunda kalırlar. Ünlü bir evrimci olan Frank Salisbury bu durumun kendisini ne kadar büyük bir açmaza düşürdüğünü şöyle ifade etmektedir:

Göz kadar kompleks bir organ bile farklı gruplarda ayrı ayrı ortaya çıkmıştır. Örneğin ahtapotta, omurgalılarda ve antropotlarda. Bunların bir defa ortaya çıkışlarını açıklamak yeteri kadar problem oluştururken, modern sentetik (Neo-Darwinist) teoriye göre, farklı defalar ayrı ayrı meydana geldikleri düşüncesi başımı ağrıtmaktadır.24

Aslında taksonomik şemanın evrimcileri soktuğu açmaz, Salisbury'nin başını ağrıtan sorundan çok daha büyüktür. Çünkü ilerleyen yıllarda yürütülen araştırmalar, evrimcileri, gözün üç kez değil, "birbirinden bağımsız olarak birkaç düzine defa", yani 30-40 kez ayrı ayrı evrimleştiğini iddia etmek zorunda bırakmıştır. Bu rakamı hesaplayan kişi, neo-Darwinizmin kurucularından ve yaşayan en önde gelen evrimcilerden biri olan Harvard Üniversitesi biyoloğu Ernst Mayr'dır.25

Tüm bunların yanı sıra, evrimcilerin kurdukları taksonomi şemasını tek başına geçersiz kılan bazı canlı türleri vardır. Avustralya'da yaşayan Platypus adlı tür buna bir örnektir. Platypus aynı bir memeli gibi tüylere sahiptir ve yavrularını emzirir, ama sürüngenler gibi yumurtlayarak çoğalır ve zehir üretir. Aynı kuşlar gibi bir gagaya sahiptir, ama aynı amfibiyenler gibi zamanının büyük bölümünü suda geçirir. Evrimciler Platypus'u hiçbir biçimde açıklayamazlar, çünkü bu canlı, evrimsel akrabalık şemalarını alt üst etmektedir. Platypus, apayrı canlı gruplarına ait özellikleri üzerinde barındıran bir "mozaik" canlıdır.

Kısacası, canlı sınıflamalarını evrimsel bir akrabalık ilişkisi içine çelişkisiz bir biçimde oturtmak mümkün değildir. Amerikalı biyoloji profesörü Frank L. Marsh, Varitation and Fixity in Nature (Doğada Çeşitlilik ve Sabitlik) adlı kitabında bu konuda şu yorumu yapar:

Canlılar basitten komplekse doğru ilerleyen, kesintisiz, sürekli bir seri içine oturtulamamaktadır. Ya da bir varyasyon, bir başka varyasyona daimi bir seri içinde bağlanamamaktadır. Aksine, doğadaki çeşitliliğin son derece kesintili olduğunu görürüz. Birbirini kademeli bir biçimde izleyen bireylerle değil, birbirinden tamamen ayrı noktalarda toplanmış benzer yapılarla karşılaşırız.26

Taksonominin evrim teorisinin karşısına çıkardığı bu açmazlar, ders kitaplarında yer alan "biyolojik sınıflandırma evrime delil oluşturmaktadır" şeklindeki bilgilerin gerçeklerle açıkça çeliştiğini göstermektedir. Bu nedenle bu gibi yanlış ifadeler ders kitaplarından çıkarılmalı ve "biyolojik sınıflandırma, canlı türlerinin küçük değişikliklerle ortak bir atadan geldikleri iddiasıyla uyuşmamaktadır" yorumu eklenmelidir.

İddianın Yer Aldığı Ders Kitapları


Biyoloji 3, Liseler İçin Ders Kitabı, Öner Gücün, Ankara: Pasifik Ders Kitapları A.Ş., s. 123.

Liseler İçin Biyoloji 3, Ders Kitabı, Namık Berker, Ankara:Mega Yayıncılık, 1995, s. 180.



DİPNOTLAR



1. Convay Zirkle, Evolution, Marxian Biology and the Social Scene. 1959, s. 86.

2. K. Marx, F. Engels, Seçme Yazışmalar, 1844-1869, Ankara:Sol Yayınlar, 1.b., Kasım 1995, s. 141.

3. K. Mehnert, Deutsche Verlags-Anstalt, Kumpf um Mao's Erbe., 1977.

4. Warren Weaver, "Genetic Effects of Atomic Radiation", Science, Cilt 123, 29 Haziran, 1956, s. 1159.

5. Pierre-P Grassé, Evolution of Living Organisms, New York: Academic Press, 1977, s. 88.

6. Etem Düzgün, Mehmet Suzan, Nebahat Suzan, İlköğretim Fen Bilgisi Ders Kitabı 8, Düzgün Yayıncılık, s. 190.

7. N. Sefa Çimen, Hayrettin Sönmez, Osman Yılmaz, İlköğretim Fen Bilgisi 8, Ders Kitabı, İstanbul:Salan Yayınları, s. 196.

8. N. Sefa Çimen, Hayrettin Sönmez, Osman Yılmaz, İlköğretim Fen Bilgisi 8, Ders Kitabı, İstanbul:Salan Yayınları, s. 196.

9. Bekir Onat, Mümin Hatipoğlu, Musa Acılıoğlu, Ortaokul Fen Bilgisi 8, Ders Kitabı, İstanbul:Özer Yayınları, s. 167.

10. Cengiz Yalçın, Hamza Yılmaz, Musa Doğan, Selma Şimşek, Şevket Üzün, Tevfik Yıldırım, Nuri Korkmaz, Gülçin Gültiken, Cemile Taşçıoğlu, Arife Evrensel, Sadakat Özdemir, İlköğretim Fen Bilgisi Ders Kitabı 8, İstanbul:Milli Eğitim Basımevi, 1997, s. 178.

11. İlköğretim Fen Bilgisi Ders Kitabı 8, Bahattin Soydan, Hüseyin Başak, Hülya Soydan, Serhat Yayınevi, ss. 169-170.

12. Colin Patterson, "Cladistics", Brian Leek ile Röportaj, Peter Franz, 4 Mart 1982, BBC.

13. Öner Gücün, Liseler İçin Ders Kitabı, Biyoloji 3, Pasifik Ders Kitapları, s. 106

14. Arda Denkel, Cumhuriyet Bilim Teknik Eki, 27 Şubat 1999.

15. G. W. Harper. "Alternatives to Evolution", School Science Review, Vol. 61, Eylül 1979, s. 26.

16. Loren Eiseley, The Immense Journey, Vintage Books, 1958, s. 186.

17. Charles Darwin, The Origin of Species: A Facsimile of the First Edition, Harvard University Press, 1964, s. 184

18. Norman Macbeth, Darwin Retried: An Appeal to Reason, Harvard Common Press, New York: 1971, s. 33.

19. Norman Macbeth, Darwin Retried: An Appeal to Reason, s. 36.

20. Loren Eiseley, The Immense Journey, Vintage Books, 1958, s 227.

21. İlköğretim Fen Bilgisi Ders Kitabı 8, İstanbul:Milli Eğitim Basımevi, 1997, s. 178.

22. Gordon R. Taylor, The Great Evolution Mystery, New York, Harper & Row, 1983, s. 48

23. Michael Pitman, Adam and Evolution, London: River Publishing, 1984, s. 70.

24. Frank Salisbury, "Doubts About the Modern Synthetic Theory of Evolution", American Biology Teacher, Eylül 1971, s. 338.

25. John Travis. "Eye-Opening Gene: How Many Times Did Eyes Arise?", Science News, Vol. 151, 10 Mayıs 1997, s. 288.

26. Frank L. Marsh, Varitation and Fixity in Nature, California: Pacific Press Publishing, 1976, s. 7.

Kitap bölümleri

Masaüstü Görünümü