Harun Yahya

3. Gün




Yunanlılardan beri, filozoflar "makinenin içindeki hayalet", "küçük insanın içindeki küçük insan", vb. üzerine düşünüp durmuşlardı. Ben" beyni kullanan varlık ne rededir? Asıl bilmeyi gerçekleştiren kim? Assisi'li Aziz Francis'in des öylemiş olduğu gibi: "Aradığımız şey bakanın ne olduğudur."
Karl Pribram 10


3. gün Sabri Bey'in evinde geçer…

SABRİ: Çocuklar belki bana kızıyorsunuz ama biraz da beni anlamaya çalışın. Eğer iyi niyetli bir insan olmasam bugüne kadar her görüşmeye gelip bu konuları öğrenmeye çalışır mıydım? Ben de gerçekleri öğrenmek istiyorum, ama insanın yaşı ilerledikçe bazı şeyler daha zor oluyor.

MURAT: Sabri Bey öyle söylemeyin, kimse size kızmıyor. Dün konuştuklarımızı hatırlayın, bir şeyi anlamak veya anlamamak, kabul etmek veya etmemek sizin kaderinizde. Ve hiç kimsenin bu kaderi değiştirmeye gücü yetmez. İşte bunu çok iyi bildiğimiz için bizim sorumluluğumuz gerçekleri size anlatmak. Ama seçim hakkı size aittir.

SİBEL: Murat haklı.

TOLGA: Murat yanında bir kitap getirmişsin, bugün hangi konuyu konuşacağız?

MURAT: Bu kitap Kuran. Daha önce size Kuran'dan verdiğim örnekleri hep ezberden okumuştum bu sefer siz de okuyup kendi gözlerinizle görün diye yanımda getirdim. Bugün eğer siz de kabul ederseniz insanların maddesel dünyanın gerçek mahiyetini bilmeden davranınca hangi güç durumlarda kaldıkları ve gerçeği öğrenince gösterdikleri tepkilerin sebepleri hakkında konuşalım.

SİBEL: Bunlar aynı zamanda benim sorularımın da cevabı.

TOLGA: Anlatacaklarını duymak için sabırsızlanıyorum.

MURAT: Şimdi size Kuran'dan bazı ayetler okuyacağım. Bu ayetler üzerine konuşurken iki gündür konuştuğumuz bütün konuları bir daha gözden geçirmiş olacağız. Şu ana kadar konuştuklarımız hakkında eğer bir tereddüt taşıyorsanız bunu da söylemenin tam sırası.

TOLGA: Ben öğrendiğim şeyler karşısında söyleyecek bir şey bulamıyorum. Hem gözümün önünde duran gerçeği öğrendim hem de bütün hayata bakışım tersine döndü. İnsan düşündükçe bu konuyu hayatının her alanına yayma imkanı buluyor. Yaşadığım her an benim için önemli, anlamlı bir hale geldi. Herşeyi bir mucize gibi görmeye başladım. Ama çok eksiğim olduğunun da farkındayım.


Gerçek şu ki size Rabbinizden basiretler gelmiştir. Kim basiretle-görürse kendi lehine, kim de kör olursa (görmek istemezse) kendi aleyhinedir...
(En'am Suresi, 104)


SİBEL: Ben zaten inançlı bir insandım, ama benim inanç olarak gördüğüm şeyle, gerçekten Allah'a iman etmek, O'nu her yerde görmek, O'nun bütün varlığının, gücünün, sıfatlarının farkına varmak arasında çok büyük bir fark var. Ben sadece başıma bir iş geldiğinde ya da bir sınava gireceğim zaman dua ederdim. Ramazan gelince ailece oruç tutardık, bazen de ölümü hatırlayıp korku duyardım, ama şimdi Allah'ı çok daha fazla anmam ve düşünmem gerektiğini anlıyorum. Çevremdeki insanların hemen hemen hepsi bu şekilde yaşıyor, bu şekilde düşünüyor. Ben bir an önce herşeyi öğrenip aileme, dostlarıma anlatmak istiyorum. Zaten bir iki gündür bende bir değişiklik olduğunun da farkındalar.

MURAT: Sabri Bey…

SABRİ: Ben bu konuda konuşmak istemiyordum, ama yine de söyleyeyim. Tamam teknik olarak hiçbir şüphem kalmadı, ama bu öğrendiğim şeyleri günlük hayata geçirmekte biraz zorlandım. Yani uğraştığım, zihnimi meşgul eden o kadar çok konu var ki bu gerçeği aklımda tutamıyorum.

MURAT: İsterseniz bu söylediklerinizi aklınızda tutun, birazdan konuşalım.

SABRİ: Nasıl istersen.

MURAT: Daha önce söylediğim gibi, Kuran'da Allah'ın tek güç sahibi olduğu, herşeyi sarıp kuşattığı ve herşeyin tek hakimi olduğu konusunda çok sayıda ayet var. Ben size bunlardan bazılarını okuyacağım. İlk önce Bakara Suresi'nin 255. ayetini okuyorum:

"Allah... O'ndan başka ilah yoktur. Diridir, kaimdir. O'nu uyuklama ve uyku tutmaz. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O'nundur. İzni olmaksızın O'nun Katında şefaatte bulunacak kimdir? O, önlerindekini ve arkalarındakini bilir. (Onlar ise) Dilediği kadarının dışında, O'nun ilminden hiçbir şeyi kavrayıp-kuşatamazlar. O'nun kürsüsü bütün gökleri ve yeri kaplayıp-kuşatmıştır. Onların korunması O'na güç gelmez. O, pek yücedir, pek büyüktür." Bakara Suresi'nin 255

Bu ayet ve bu konudaki diğer ayetlerde Allah'ın sıfatları belirtiliyor ve az önce konuştuğumuz, halk arasında yanlış bilinen anlayışın aksine, Allah'ın her an her olayı kontrol ettiği, her an her yerde olduğu ve mutlak varlığı belirtiliyor. Bu konuyla ilgili olarak Bakara Suresi'nin 115. ayetinde de, "Doğu da Allah'ındır, batı da. Her nereye dönerseniz Allah'ın yüzü (kıblesi) orasıdır. Şüphesiz ki Allah kuşatandır, bilendir" şeklinde Allah buyuruyor.








İnsan, bu anlatılanlar doğrultusunda biraz derin düşünürse, bu hayret verici, olağanüstü durumu kendisi de açıkça fark eder. Yani, dünyada maddenin aslı ile muhatap olamadığını...





SİBEL: Bir Müslüman olmama rağmen bugüne kadar bir kere bile Kuran'ı okumadım. Bu konunun Kuran'da bu kadar açık anlatıldığını da tahmin etmiyordum.

MURAT: İnsanlar doğruları öğrenmek için Allah'ın insanlara indirdiği Kitabı okumak yerine kulaktan dolma bilgilere itibar ediyorlar. Oysa bu son derece hatalı bir davranış. Her insan Kuran'dan sorumludur ve Kuran'ı okumak, ayetlerini öğrenmek ve uygulamakla yükümlüdür. Ama zaten siz bunun önemini artık anladınız diye düşünüyorum.

SABRİ: İtiraf etmeliyim ki Sibel gibi ben de bu yaşıma kadar bir kere bile Kuran okumadım. Halbuki çok da imkanım olmuştu.

MURAT: Geç kalmış değilsiniz. Gerçeği öğrenmenin, hatadan dönmenin yaşı yok.

SABRİ: Haklısın.

MURAT: Bizi ve herşeyi yaratan Allah, Kuran ve elçileri vasıtasıyla bize doğru olanı, güzel olanı, yanlış ve kötü olanı açıkça bildirmiştir. Burada sadece birkaç tanesini okuduğumuz ayetlerin dışında, Kuran'da hayatımızın her yönünde bize rehberlik edecek, doğru yolu gösterecek öğütler vardır. İnsanın en önemli işi, Yaratıcımız'dan gelen bütün öğütleri, emirleri, yasakları en iyi şekilde öğrenip, anlayıp uygulamaya çalışmaktır. Bunun önünde bir mazeret olmaz. Aksi halde Nur Suresi'nin 39. ayetinde: "İnkar edenler; onların amelleri dümdüz bir arazideki seraba benzer; susayan onu bir su sanır. Nihayet ona ulaştığında bir şey bulamaz ve yanında Allah'ı bulur. (Allah da) Onun hesabını tam olarak verir. Allah, hesabı çok seri görendir" şeklinde belirtildiği gibi, hayal olan bir hayatı şuursuzca yaşayıp pişman olacağı bir sonla karşılaşması pek muhtemel olacaktır.

SABRİ: Arkadaşlar daha fazla tereddüt etmenin manasız olduğunu anlıyorum. Aslında üç gündür bu işin sonuçlarını tahmin ediyordum, konuştuğumuz şeylerde bir açık nokta, tek bir hata dahi bulamadım. Ve sonuçta tereddüt etmekle kendimi kandırdığımı anladım. Evet gerçeklerden korktuğumu itiraf etmem gerekiyor. Belki sizin kaybedecek fazla bir şeyiniz yok ama ben yıllardır sahip olduğum herşeyi bir anda kaybetmek istemiyordum. Benimkisi malını, mülkünü, çocuklarını, ailesini, işini, bir anda elinden kaçıran bir insanın mantıksız itirazlarından başka bir şey değildi ancak kendisini kandırmaya çalışan bir insanın bu tavrı gerçeği değiştirmiyor.

MURAT: SABRİ Bey sizi tebrik ediyorum. İnanın sizin verdiğiniz tepkiyi veren insan sayısı çok az. Ancak bir şey yanlış anlaşılıyor galiba. Siz hiçbir şey kaybetmiş olmuyorsunuz. Aksine çok büyük bir kazanç içine giriyorsunuz. Çünkü sahip olduğunuz herşeyin size Allah'ın verdiği nimetler olduğunu anlıyorsunuz. Dünyadaki imtihan ortamı içinde Allah'ın sizi bu güzel nimetlerle denediğini, bunları cenneti kazanmanız için bir araç olarak size verdiğini öğreniyorsunuz. Sakın unutmayın, herşeyi zihninde yaşadığını öğrenen bir insan aslında hiçbir şey kaybetmez, aksine olayların gerçek yüzünü anladığı için büyük bir kazanç elde eder. Mesela bir görüntü ile muhatap olduğunu, herşeyi Allah'ın kendisine izlettiğini kavrayan bir insan bu bilgiye göre hareket edince, sahip olduğu şeylere layık oldukları kadar değer verir. Asıl rağbet etmesi gerekenin Rabbimiz olduğunu unutmaz.

Üstelik herşeyin Allah'tan gelen bir nimet olduğunu bildiği için kendisine verilen tüm nimetlerden çok daha büyük bir haz duyar. Bu nimetlere durmaksızın şükreder. Ama aynı zamanda hepsinin bir deneme konusu olduğunu da bilir ve hiçbirini sahiplenmez, tutkuya, hırsa kapılmaz. Böylece Allah'ın istediği gibi bir hayat sürerek ölümden sonra daha güzel bir hayatı seyretmeye başlar.

SABRİ: Hiç bu açıdan düşünmemiştim.

MURAT: Enam Suresi'nin 70. ayetinde, Allah "Dinlerini bir oyun ve eğlence (konusu) edinenleri ve dünya hayatı kendilerini mağrur kılanları bırak. Onunla (Kur'an'la) hatırlat ki, bir nefis, kendi kazandıklarıyla helake düşmesin; (böylesinin) Allah'tan başka ne bir velisi, ne bir şefaatçisi vardır; her türlü fidyeyi verse de kabul olunmaz. İşte onlar, kazandıkları nedeniyle helake uğrayanlardır" şeklinde buyurmuştur. Bu ayetten anlaşılacağı gibi kibirli, kendini beğenmiş hatta kendini adeta bir ilah gibi gören (Allah'ı tenzih ederim) bazı kişiler, aslında sinema perdesindeki bir görüntü gibi hayal olduklarını anladıklarında o gururun yerini büyük bir acizlik ve küçüklük duygusu alıyor.

Dünya sevgisi ile gözü dönenler, sahip oldukları herşeyin bir hayal olduğunu görünce dünyanın, çocuklarının, makamlarının, servetlerinin, çevresinde güç sahibi olarak gördüğü arkadaşlarının hepsinin Allah'a ait olduğunu, Allah'ın hakimiyeti altında olduğunu anlayıp derinden sarsılıyorlar. Bu durumda da iki tane seçimleri oluyor. Ya madde ve dünyaya olan tutkuları sona eriyor ve Allah'a yöneliyorlar ya da tam tersine bu gerçeği unutmaya çalışıp dünyaya daha çok sarılıyorlar. Ama kendi kendilerini kandırdıklarını bildikleri için de hep huzursuz, gerilimli ve azap dolu bir yaşam sürüyorlar.

SABRİ: Ben doğru olanı seçiyorum Murat. Tabii ki gerçeklerden kaçmanın faydası olmadığını çok iyi anladım. Ama bu anlattıkların kalbimi daha da pekiştirdi.

MURAT: Gerçekten de siz doğru olanı seçmiş gözüküyorsunuz. Zaten güzel olan gerçek olandır.

SİBEL: Murat, gördüğü görüntüyü beyninin içinde gördüğünü anlamayan veya anlamazlıktan gelen birçok insan var bildiğim kadarıyla. Bunlar yazar, bilim adamı, profesör olarak itibar görüyor. Özellikle bu konuyu teknik yönden eksiksiz bilen bu kişiler, bu konuyu anlatmıyorlar ya gizliyorlar ya da bu konuyu bilen bir insan gibi davranmıyorlar. Mesela tıp ve biyoloji alanında uzmanlaşmış kişiler bile bu konuyu bilmiyor mu?

MURAT: SİBEL aslında bu sorunun cevabını biraz önce Sabri Bey verdi. Elbette birçok insan bu konuyu bir şekilde biliyor. Eğer bu konu tek başına görüntülerin beyinde olduğuyla sınırlı kalsaydı emin ol şu an herkes kabul ediyor olurdu. Ancak dış dünya ile muhatap olamadığını, herşeyi beyninin içinde algıladığını anlayan bir insan hemen ikinci aşamayı, yani bu görüntüleri Allah'ın yarattığını ister istemez fark ediyor. Bütün hayatını sahip olduğu ve arzu ettiği maddi değerlerin üzerine kurmuş bir insan bu durumda gerçekleri anlamazlıktan gelmeye yöneliyor.

Çünkü bu gerçekler ona, Allah'ın ve buna bağlı olarak hesap gününün, cennet ve cehennemin varlığını da hatırlatıyor. Eğer karşımızdaki şuurlu ve vicdanlı bir insansa hayatını bu gerçeğe göre yeniden düzenliyor. Bu durumda bir sorun çıkmıyor ancak bazı insanlar bu olayı fark edince paniğe kapılıp kendilerini kandırmayı tercih ediyorlar. Bu gerçek onlara korku ve endişe veriyor. Sabri Bey'in de söylediği gibi sanki unutmakla veya gözünü kapatmakla gerçeklerden kurtulacaklarını düşünüyorlar. Gerçekleri kavrayamayan insanların durumuna Rum Suresi'nde şu şekilde dikkat çekiliyor:

"Onlar, dünya hayatından (yalnızca) dışta olanı bilirler. Ahiretten ise gafil olanlardır". Rum Suresi, 7

SABRİ: Ben kendimden biliyorum, insan tutkularına esir oluyor. Yani bazı şeyleri fark ediyorsun, ama sahiplendiğin şeylerin hiçbiri üzerinde bir hakimiyetin olmadığını, herşeyin seni de yaratmış olan Allah'ın kontrolü altında olduğunu düşünmek ilk anda biraz değişik oluyor. Bir de kendini çok güçlü, çok zeki, başarılı ve mevki sahibi bir işadamı olarak gördüğünde "başın göklerde oluyor". Böyle bir insana aslında "yaşadığın herşey zihninde, bu paraların, fabrikaların, işçilerin, sekreterlerin, malların, evlerin, arabaların asıllarıyla muhatap değilsin." dediğinde hırsları devreye giriyor.

MURAT: Yani, ayette "Kadınlara, oğullara, kantar kantar yığılmış altın ve gümüşe, salma güzel atlara, hayvanlara ve ekinlere duyulan tutkulu şehvet insanlara 'süslü ve çekici' kılındı. Bunlar, dünya hayatının metaıdır. Asıl varılacak güzel yer Allah Katında olandır." (Al-i İmran Suresi, 14) şeklinde belirtildiği gibi.

SABRİ: Evet tam da ayette söylendiği gibi.

MURAT: Kuran'da şeytan anlatılırken onu azdırıp Allah'a isyan ettiren sebeplerin başında madde sevgisi ve mutlak varlık olma hırsı bildirilmektedir. Bu şeytani tutku insanı büyük bir hırsla dünyaya bağlamak ister. Hayal olmak "hiç"lik olmak, azametli, gururlu insanların asla kabul etmeyecekleri bir gerçektir. Öyle bir gerçek ki reddi mümkün değil, yaşanarak ispatlanıyor, ancak buna rağmen dünya hırsı ve onu kaybetme ihtimali bazı kişilerin bu apaçık hakikati düşünmesini engeller. Kuran'da şeytanın kendini beğenmişliği ve azgınlığı özellikle vurgulanmıştır. Bakın okuyorum:

"Onlar da İblis'in dışında secde ettiler. O secde edenlerden olmadı. (Allah) Dedi ki: Sana emrettiğimde seni secde etmekten alıkoyan neydi? (İblis ) Dedi ki: Ben ondan daha hayırlıyım; Beni ateşten yarattın onu ise çamurdan yarattın." Araf Suresi, 11-12

SİBEL: MURAT bu önemli gerçekleri bize sabırla anlattığın için sana çok teşekkür ediyorum. Bu konu üzerinde çok düşünmüştüm ve eksik kalan hiçbir detay olmamasını istiyorum. Allah'ın izniyle bugün aklımda hiçbir soru işareti, hiçbir belirsizlik kalmadı.

MURAT: Asıl ben bu güzel sohbet için teşekkür ederim. Ancak acele etme Sibel, hala anlatmak istediğim birkaç şey daha var. İsterseniz gelin biraz televizyonu açıp seyredelim. Bu konuyla ilgili birkaç örnek daha çıkabilir karşımıza.

TOLGA: Bakın en sevdiğim şov programı başladı. Televizyonda bir şov programı var, şimdi düşünüyorum da birisi buradaki sunucuya gidip gerçekleri anlatsa, yani bu seyircilerin, onu göklere çıkartan bu kalabalığın aslında beyninde olduğunu, alkış seslerinin, peşindeki sayısız gazetecinin, kendi güzelliğinin, malının, ailesinin de aynı şekilde zihninde canlanan görüntüler olduğunu, şu an aslında Allah'ın huzurunda olduğunu, herkesin övdüğü zekasının bile kendisine ait olmadığını söylese ne tepki verirdi merak ediyorum.


De ki: "Göklerde ve yerde olanlar kimindir?"
De ki: "Allah'ındır." O, rahmeti Kendi üzerine yazdı.
Sizi kendisinde şüphe olmayan kıyamet gününde elbette toplayacaktır. Nefislerini hüsrana uğratanlar,
işte onlar inanmayanlardır.
(En'am Suresi, 12)


SİBEL: Herhalde o kadar hoşuna gitmezdi… Bak bu kanalda da ekonomi konusunda açık oturum var. Onların durumu daha da zor. Bütün ekonominin, paraların, bankaların, enflasyonun, müşterilerin, IMF'nin seyrettikleri bir görüntü olduğunu onlara nasıl anlatırsın bilmiyorum? Ciddi ciddi konuşuyorlar, çıkıp "bunlar sizin zihninizde, bu hırslardan uzaklaşın, yalnızca Allah'ın rızasını arayan bir yaşama yönelin." desen, elinden oyuncağı alınmış çocuk gibi kızabilirler…

MURAT: Evet haklısın SİBEL. Bu insanların en büyük hatası, gerçekleri unutup dünyaya hırsla bağlanmaları. Halbuki insanlar Allah'a teslim olsa, O'na güvenip dayansalar, gerçeklerden kaçmayı bıraksalar çok mutlu, huzurlu olur ve güven içinde yaşarlar. Allah, Kendisi'ne yönelen insanlara daima doğru yolu gösterir, sorunları varsa en güzel çözümleri onlara verir. Bakın bu konuda ayetler okumak istiyorum size:

…Kim Allah'tan korkup-sakınırsa, (Allah) ona bir çıkış yolu gösterir; Ve onu hesaba katmadığı bir yönden rızıklandırır. Kim de Allah'a tevekkül ederse, O, ona yeter. Elbette Allah, Kendi emrini yerine getirip-gerçekleştirendir… Talak Suresi, 2-3

SİBEL: Çok önemli bir gerçek bu. Yani şu televizyonda izlediğimiz insanlar dünyevi hırslarını bırakıp Allah'a yönelirlerse ancak, içinde bulundukları sıkıntılı durumdan kurtulabilirler.

MURAT: Evet Sibel. Ayrıca biraz önce söylediğin gibi, bir hayalden başka bir şey olmayan şeyler sanki aslıyla muhatapmış gibi davranan bu insanlar, içinde bulundukları durumu fark etseler herhalde çok zor durumda kalırlar. Bir hayal peşinde ömrünü geçirip en sonunda durumu fark eden bir insanın pişmanlığını, küçük düşmüşlüğünü tarif etmek mümkün değil. Bakın Kehf Suresi'nde bu kişilerin durumu nasıl açıklanıyor:

De ki: "Davranış (ameller) bakımından en çok hüsrana uğrayacak olanları size haber vereyim mi? Onların, dünya hayatındaki bütün çabaları boşa gitmişken, kendilerini gerçekte güzel iş yapmakta sanıyorlar. Kehf Suresi, 103-104

SABRİ: Tüm hayatımı yeniden gözden geçirmem ve kendimi Yüce Allah'a teslim etmem gerektiğini artık çok iyi anlıyorum.

SİBEL: Ben de öğrendiklerimden sonra eski ben olmayacağım. Murat'ın söylediği gibi yeni bir hayata başlamış durumdayım. Öğrendiğim şeyleri düşünüp hayata geçireceğim. Allah'tan başka bir güç sahibi olmadığı için öncelikle O'nu tanımakla, O'na yakın olmakla ve O'nun istediği gibi davranmakla başlayacağım. Tabii tüm bunları yapabilmek için hemen bir Kuran alacağım ve Allah'ın benden istediklerini öğreneceğim.

TOLGA: Bu durumda demek ki hepimiz aynı fikirdeyiz. Şu üç gün içinde bütün dünyam, bütün planlarım değişti. Ben bir öğretim görevlisi olduğum için üzerimde ayrıca büyük bir sorumluluk da hissediyorum. Öğrendiğim bu gerçeği daha da derinleştirip bilmeyenlere anlatmak benim için en önemli vicdani sorumluluk haline geldi.

MURAT: Arkadaşlar, unutmayın ki birkaç gün içinde çok önemli gerçekler üzerinde konuştuk. Ben size bu gerçekleri anlatıyor gibi görünmüş olabilirim. Oysaki ben de sizlerle birlikte dinledim. Hiçbir insanın konuşma, düşünme gücü yoktur. Allah insanın kaderinde neyi tespit etmişse onu konuşur ve onu düşünür. Allah bizlere bu konuşmalarla Kendi kudretini anlatmış, hatırlatmış oldu.

Bunu anladıktan sonra hepimiz O'ndan yardım dilemeli ve Hz. Süleyman (as)'ın ayette belirtilen duası gibi, "Rabbim... bana hoşnut olacağın salih bir amelde bulunmamı ilham et ve beni rahmetinle salih kulların arasına kat" (Neml Suresi, 19) diye dua etmeliyiz.


İnsan Bir Film İzler Gibi Kaderini Seyreder

ADNAN OKTAR: Şeytandan Allah'a sığınırım, Cenab-ı Allah, ayette: "Allah'ın kadrini hakkıyla bilemediler" diyor. İnsanlar kafasını bu büyüklükte zannediyorlar. Halbuki bütün bu evren, Big Bang'den sonra meydana geldiği söylenen evren, belki bir ağacın, evrendeki bir ağacın herhangi bir gezegendeki bir ağacın dalındaki yaprağın içindeki bir atomun çekirdeğinin içinde belki, yani bütün bu evren orada belki. Allah sonsuz sayıda evren yaratıyor. Allah'ın büyüklüğü sonsuz, biz o evrenlerin, o alemlerinden bir alemiz. Alemlerin içindeyiz.

O alemlerin içerisinde Allah dışarıda maddeyi var yaratıyor, ama küçücük bir ekranda beynimizin içindeki ekrandan dünyayı seyredecek şekilde bizi yaratmış. O küçücük ekrandaki görüntüyü, biz kocaman görüyoruz şu an kafamızın içinde. Yani o bize büyüteç gibi kafamızda büyütülüyor, biz zannediyoruz ki, mesela ben size bakıyorum kocaman görüyorum ben sizi. Halbuki beynimin içindeki küçücük yerdeki elektriği ben böyle yorumluyorum, yani elektriği beynim insan olarak görüyor. Sizin varlığınızı beynime elektrik olarak getiren bir sistem var. Ben o elektriği siz olarak görüyorum. Ve küçücük bir monitörün başında dünyayı seyrediyorum.

MUHABİR: İnsanın bir kaderi var mıdır ezelden?

ADNAN OKTAR: Tabi ki, o monitörün başında olacak bütün görüntüler nasıl kaset, video kaset konuyor, insan seyrediyor. Bir kaset gibi, Allah o kasetten bütün hayatımızı bize seyrettiriyor. Sonra ahirette o kaset bizim elimize veriliyor. Biz o kasetle ahirete gidiyoruz. İnsanlar da şaşırıyor. Ayette de var. "Her şey yazılmış diyor bu nasıl oluyor?" diyor insan. Yani böyle derler diyor Allah. "İnce ince her şeyi yazmış" derler diyor, bu kaset. Bütün kaderi insanların eline veriliyor ahirette. Bir nevi kaset, bu kodludur insanın bütün hayatı. Bizim sonsuz hayatımız Allah'ın Katında bitmiştir.

Biz anlardan oluşuyoruz. Fakat biz anı uzun bir zaman olarak algılıyoruz. Algı ve inanç biçimidir zaman. Ben zannediyorum ki ilkokula gitmiştim. Halbuki o kafamda bir inanç, o anda yaratılıyor benim için. Allah diyor ayette, kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım. "O her an bir yaratıştadır", diyor. Allah her an yaratıyor kainatı, sürekli yaratır. Yani bir an yaratmazsa her şey mahvolur Allah'ın dilemesiyle. Hepsini mahveder. (Sayın Adnan Oktar'ın Ekin TV röportajından, 12 Şubat 2009)


 


Dediler ki: "Sen Yücesin, bize öğrettiğinden başka bizim
hiçbir bilgimiz yok. Gerçekten Sen, her şeyi bilen,
hüküm ve hikmet sahibi olansın."
(Bakara Suresi, 32)


 


Dipnotlar



10. Karl Pribram, David Bohm, Marilyn Ferguson, Fritjof Capra, Holografik Evren I, Çev: Ali Çakıroğlu, Kuraldışı Yayınları, İstanbul: 1996, s.37

Kitap bölümleri

Masaüstü Görünümü