Harun Yahya

II. Bölüm: Darwinizm'in Karanlık Yüzü



Komünizm Yıkıldı Diyenler, Dikkat! Komünizm Nadasta!



putin, Rusya

Komünizmin yıkıldığını zannedenler büyük bir yanılgı içindeler. Çünkü, komünistler Lenin'in "Bir İleri İki Geri" taktiğini uyguluyorlar.

Marksist Leninist felsefe toplumların tarihi gelişmelerini üç aşamada sınıflandırır: Feodalizm, kapitalizm ve son olarak da komünizm.

Bugün Rusya'daki komünistler, Çarlık döneminden sonra komünizme geçişte acele davranıldığını, bu yüzden komünizmin tutmadığını düşünüyorlar. Bunun içinse, Marksist Leninist düşüncenin öngördüğü aradaki kapitalist safhanın yaşanması gerektiğini savunuyorlar.

İşte bu yüzden bugün Rusya'da komünistler acımasız bir kapitalizmi teşvik ederek uyguluyorlar.

Komünistlerin amacı, kapitalizmi en vahşi şekliyle uygulamak; böylece ekonomik güçlükler altında halkı ezip, mafya ile sindirip, ahlaki dejenerasyonu tırmandırıp en sonunda komünizmi tek çare gibi göstermektir. Bu nedenle bugün Rusya'da küçük kızlar satılıyor, insanlar soğuktan, açlıktan ölüyorlar, uyuşturucu bağımlılarının, AIDS'lilerin sayısı her geçen gün daha da artıyor, mafyanın hakimiyeti giderek güçleniyor, halk sürekli korku ve dehşet yaşıyor.

SSCB'nin ise sadece ismi değişti, askeri gücü, yönetim kadrosu ve zihniyeti ile aslında tam bir komünist devlet. Bugün hala Türki devletlerin üzerindeki askeri baskısını devam ettiriyor. Tüm değişiklikler göstermelik ve sinsice.

Ancak Türk Milleti komünizmin taktiklerine kanmayacak kadar akıl, basiret ve feraset sahibidir. Yıllar önce komünizmin önünü kestiği gibi, bugün de komünizmin temeli olan Darwinist felsefe ile ciddi bir fikri mücadele vermekte ve her iki ideolojiyi tarihin karanlıklarına gömmekte kararlı davranmaktadır.

Komünistler Ve Faşistler Yıllardır İnsanları Bir Felaketten Diğerine Sürüklüyorlar



Komünistler, halkta faşizme karşı hoşnutsuzluk ve tepki meydana getirmek için önce faşizmi destekler ve gelişmesini izlerler. Böylece bir süre sonra, halk faşizmin ağır baskı ve zulmünden kurtulmak için çırpınmaya başladığında, karşısına tek alternatif olarak komünizmi gösterirler.

Faşistler de aynı komünistler gibi, önce komünizmi destekler ve geliştirirler. Bu kez halk komünizmin zulmü ve acımasızlığı altında korku, maddi ve manevi sıkıntı yaşarken, bu sefer faşizmi kurtuluşun tek yolu olarak gösterirler.




mao, darwin, mussolini, komünizm




On yıllardır birçok ülkede halk bu korkunç kısır döngünün içinde, bir felaketten diğerine sürüklenmektedir.

Bu, Darwinizm'in insanlığa getirdiği belanın bir özetidir. Faşizm ve komünizm Darwinizm'den kaynaklanan iki ayrı zulüm sistemidir. Ve insanlığa başka hiçbir seçenek yok gibi gösterilmektedir.

Ancak, Darwinizm'in bilimsel çöküşü ile, insanlık artık "ölümlerden ölüm", "felaketlerden felaket" beğenmek zorunda kalmayacaktır. Türk Milleti'nin öncülüğünde, Darwinist felsefe yerine hakim olan Kuran ahlakı ile insanlar karanlıklardan aydınlığa çıkacaklardır. 21. yüzyılda meydana gelen birçok gelişme bu güzel haberi müjdelemektedir.




hitler, stalin, darwin




Faşizm ve Komünizmin Ortak Hezeyanı: Darwinist Çatışma



Komünizmin kurucusu Marx tarihin gelişmesinin tek yolunun çatışma olduğunu iddia etmekteydi. Toplumların, düşüncelerin, fikirlerin de ancak çatışmayla, savaşla, ihtilalle ilerleyebileceklerini düşünüyordu. "Eğer çelişme ve çatışma olmasaydı, var olan herşey, nasılsa öyle kalırdı" diyordu. 

Marx'ın bu düşünceleri, zaman içinde çok sayıda taraftar kazandı. En zalim katliamlara imza atan komünist lider Lenin bunu, "Gelişme zıtların mücadelesidir." (Lenin, Seçme Eserler, cilt 11, s. 81) sözleriyle ifade ediyordu. Bu mücadelenin de kan dökerek yapılması gerektiğini savunuyordu.

Komünist liderler gibi faşist liderler de şiddet, ihtilal ve savaşın, ilerlemenin tek yolu olduğuna inanıyorlardı. Hitler'in en önemli fikri dayanağı, ırkçı Alman tarihçi Heinrich von Treitschke, "Uluslar ancak Darwin'in yaşam kavgasına benzer şiddetli bir rekabetle gelişebilirler…" (Burns, Çağdaş Siyasal Düşünceler 1850-1950, s.446) diyordu. Şiddetin tarihte itici güç olduğuna ve savaşın devrim getireceğine inanan bir başka faşist lider ise, Mussolini'ydi. İmparatorluğunun zayıflamasını, "evrimin en önemli itici gücü olan savaştan kaçmaya çalışmasına" bağlıyordu.

Bu iki ideolojinin temel dayanakları ise, Darwin'in doğada var olduğunu ileri sürdüğü "yaşam mücadelesi" kavramıydı. Marx'ın diyalektik materyalizminin temeli olan çatışma iddiası da, faşizmin savaşın itici güç olduğu ile ilgili iddiası da Darwin'in evrim teorisinin, sosyal bilimlere uyarlanmasıdan başka bir şey değildi.

Oysa sürekli çatışmanın olması gerektiğini savunmak, insanlığı tamamen ortadan kaldırmaya doğru atılan bir adım, sonu gelmez bir "kan dökme kuyusu"dur. Bu ideolojilere uyan herkes kaçınılmaz olarak sürekli birbiriyle çatışır, birbirine zulmeder, ilerleme adı altında birbirinin kanını döker. Allah'ın insanlara emrettiği sevgi, saygı, fedakarlık, paylaşma gibi insani duygular, barış ve huzur ortamı tamamen ortadan kalkar. Nitekim geçtiğimiz 20. yüzyıl bu ideolojiler yüzünden yaşanan acı ve belalar dönemi olmuştur.

Bu ideolojilerin hezeyanlarına asla kanmayan, her zaman Kuran ahlakına bağlı, şefkatli, adaletli yapısı ile dünyaya örnek olan Türk Milleti, dünya barış ve huzurunun yegane teminatıdır. Milletimiz üzerine düşen tarihi sorumluluğu yerine getirmektedir.




hitler, lenin, mao, darwin




Darwinizm'e Dayanan Diyalektik Kavramı Toplumları Kaosa Sürüklemiştir






diyalektik, kaos




Komünist ideolojiyi felsefi temellere dayandıran Karl Marx, görüşlerini açıklamak için "diyalektik" kavramından yararlanmıştır. "Diyalektik", Marx'ın üniversite hocası olan ünlü idealist felsefeci Friedrich Hegel'in geliştirdiği bir kavramdır. Hegel, herşeyin karşılıklı bir çatışma içinde olduğunu, bu çatışmanın "tez-antitez-sentez" formülüne göre geliştiğini iddia etmiştir. Örneğin, Hegel'e göre, bir fikir (yani tez) toplumda rağbet bulduğunda, zaman içinde bunun karşıtı olan karşıt-fikir (yani antitez) gelişecektir, tez ve antitezin karşılıklı etkileşiminden yeni bir fikir yani "sentez" doğacaktır ve bu süreç bu şekilde (tez-antitez-sentez sırasıyla) devam edecektir.

Tez ve antitezin sürekli çatışmasını öngören diyalektik kavramının temelinde, hayatın bir mücadele ve savaş yeri olduğunu ve bu mücadelede güçlü olanların güçsüzleri yok ederek hayatta kalabileceğini iddia eden Darwinizm vardır.

Darwinizm'in katalizör etkisi yaparak hızlandırdığı ve güçlendirdiği diyalektik formül, 20. yüzyılda insanlığı karanlığa sürükleyen, toplumlar arasında kin ve nefreti kamçılayan zulümlerin ardı ardına yaşanmasına neden olan bir şer kaynağı olmuştur. Bu formül uyarınca, komünizm ya da faşizm savaşlarla, kavgalarla, şiddetle birbirlerinin alternatifi olarak toplumlarda yerleşik kılınmaya çalışılmıştır. Hitler, Mussolini, Stalin, Mao gibi eli kanlı diktatörlerin "diyalektik uygulamaları" ise hep aynı sonucu doğurmuştur: Anarşi, terör, kargaşa, zulüm, sefalet, açlık, işkence, gözyaşı, kan...

Ne var ki, artık günümüzde Darwinizm ve diyalektik felsefe hızlı bir çöküşün içindedir. Büyük Türk Milleti, bu oyunu bozmuş ve Darwinizm'in önünü kesmiştir. Darwinizmi temel alan bütün batıl ideolojiler ve felsefeler de hak karşısında yenilmeye mahkumdur.


De ki: "O, herşeyin Rabbi iken, ben Allah'tan başka bir Rab mi arayayım? Hiçbir nefis, kendisinden başkasının aleyhine (günah) kazanmaz. Günahkar olan bir başkasının günah yükünü taşımaz. Sonunda dönüşünüz Rabbinizedir. O, size hakkında anlaşmazlığa düştüğünüz şeyleri haber verecektir.(Enam Suresi, 174)


Komünist Lenin, İnsanların da Hayvanlarla Aynı Şekilde Eğitilmeleri Gerektiğine İnanıyordu



Darwinist-komünist düşünceye göre insan ile hayvan arasında tek fark insanın biraz daha "evcilleştirilmiş" olmasıdır. Bu evcilleştirme olayına hız verilmesi görevi ise komünizmin bir gereği olarak gösterilmiştir. Lenin'in en büyük yardımcısı ve komünist ideolojinin teorisyeni Trotsky, Darwinist kökenli "insanı terbiye etme" düşüncelerini şiddetle savunuyor ve şöyle diyordu:

... İnsan nedir? Henüz bitmiş bir canlı değildir. Hala beceriksiz bir yaratıktır. Bir hayvan olarak insan planlı bir şekilde değil, spontane bir şekilde evrimleşmiştir... İnsanın yeni ve değişmiş bir versiyonunu üretmek -bu komünizmin bir sonraki görevidir-... İnsan kendisini ham materyal olarak görmeli, ya da yarı üretilmiş bir madde olarak. (Orlando Figes, A People's Tragedy, A History Of The Russian Revolution, Penguin Books Ltd, 1997, USA, s. 734)

İşte insana bu şekilde bakan Darwinist-komünist ideolojinin en büyük icraatı, insanlara olabildiğince hayvan muamelesi yapmak, vahşi hayvanlar gibi zincirlere vurmak, acı ve korku yoluyla kendince "terbiye etmek" ve gerektiğinde boğazlamak olmuştur. Bu çarpık ideolojinin en açık örneklerini Lenin'in Rus halkı üzerine yaptığı uygulamalarda görürüz.

Lenin, hayvanlar üzerinde gerçekleştirdiği şartlı refleks deneyleriyle ünlenen Rus bilim adamı Pavlov'la özel olarak görüşmüş ve Pavlov'un yöntemlerini Rus toplumu üzerinde uygulamak için girişimde bulunmuştur. Tarihçi Orlando Figes, "Bir Halkın Trajedisi: Rus Devriminin Tarihi" adlı kitabında, Lenin'in Rus halkını bir havyan terbiyecisi gibi eğitme amacını şöyle anlatır:

... Lenin büyük fizyolojist I. P. Pavlov'un laboratuvarına onun şartlı refleks çalışmaları vasıtasıyla, insan beyninin bolşeviklerin insan davranışını kontrol etmede yardımcı olup olamayacağını öğrenmek için gizli bir ziyarette bulundu. "Rus kitlelerinin komünizm çizgisini düşünmelerini ve buna göre davranmalarını istiyorum" diye açıkladı Lenin... Pavlov hayretler içinde kalmıştı. Lenin ondan köpekler için yaptığı şeyi insanlar için yapmasını istiyordu. "Rus kitlelerini bir standart haline getirmek istediğinizi mi söylüyorsunuz? Hepsinin aynı şekilde davranmasını sağlamak mı istiyorsunuz?" diye sordu... "Aynen" diye cevap verdi Lenin. "İnsanlar doğru olmalı. İnsanlar biz nasıl istersek o şekle getirilmelidir..." (Orlando Figes, A People's Tragedy, A History Of The Russian Revolution, Penguin Books Ltd, 1997, USA, s. 733)

İnsanları bir hayvan gibi gören ve milyonlarca insanın ölümüne neden olan Darwinizm kökenli komünist ideolojinin Sovyetler Birliği'nin yıkılmasıyla öldüğünü sanmak büyük bir gaflet olur. Komünizm hala ayaktadır, ama farklı isimler altında gizli gizli taraftar toplamaya çalışmaktadır. Türk halkı komünist ideolojinin bu oyunlarını geçmiş yıllarda fark etmiş ve milli bilinciyle bu oyunu bozmuştur. Bugün de komünizmi aynı son beklemektedir.




lenin




Komünistler Terörü ve Zulmü Tek Yönetim Şekli Olarak Kabul Ederler



Darwinist-materyalistler, Rusya'daki maddi ve manevi yıkımın sonucunda komünizmi tek çare olarak gösterme niyetindeler. Ancak dünya, komünistlerin insanlığa getirdiği şiddetli bela ve acıları unutmadı. Bu dinsiz, vicdansız, insanlık dışı ideoloji bir daha geri gelemeyecek. Komünist liderlerin ifadeleri tarihe vahşetin ve zulmün en şiddetli örneği olarak geçmiştir.

• Bir işçi toplantısında söz alan Lenin, "terörün" devrimci sınıfın adaleti olduğunu şöyle ifade ediyor:
"Eğer kitleler kendiliğinden ayağa kalkmazsa hiçbir şey başaramayız. Spekülatörlere karşı terör uygulamadığımız – hemen oracıkta kafalarına bir kurşun sıkmadığımız- sürece hiçbir yere varamayız." (V.İ. Lenin, Polnoye sobraniye soçineniy, Moskova, 1958-1966, cilt 35, s.311)

• 1918'de, İçişleri Halk Komiserliği tarafından bütün Sovyetlere yollanan duyuru:
"Bu uyuşukluk ve duygusallığa son vermenin zamanıdır. Subaylar ve burjuvalar arasından çok sayıda rehine alınmalıdır. En ufak bir direnişte kitlesel idamlara girişilmelidir... Kitlesel terör uygulanmasında hiçbir zayıflık ve çekingenliğe göz yumulmamalıdır." (İzvestiya, 4 Eylül 1918)




rusya, komünizm, zulüm



Komünizm Rusya'ya acı ve beladan başka bir şey getirmedi. Milyonlarca insan öldürüldü, sakat bırakıldı, evsiz kaldı, yurtlarından sürüldü.





• 14 Şubat 1922'de bir müfettiş şöyle anlatıyor:
"Tutuklanan köylüler sistematik biçimde sağlıksız hangarlara kapatılıyor, kırbaçla dövülüyor ve ölümle tehdit ediliyor. Teslim etmeleri gereken kotanın tamamını dolduramayanlar, elleri kolları bağlanıp, çıplak bir şekilde köyün ana caddesi boyunca koşmaya zorlanıyor ve sonra da soğuk bir hangara tıkılıyor. Çok sayıda kadın bayılana kadar dövüldükten sonra çıplak olarak karda açılan çukurlara konuluyor...." (Nicholas Werth, Komünizmin Kara Kitabı, s. 159-160)

Acımasızlıklarına, vahşet ve katliamlarına Darwinizm'i dayanak olarak gösteren komünistler, 20. yüzyılda tarihin en büyük insanlık suçunu işlediler. Ancak 21. yüzyılda Darwinizm'in geçersizliğini bilen insanlık, komünizme geçit vermeyecektir.

Türk Milleti 80 yıl önce de bu gerçeğin farkındaydı, bugün de farkında.




rusya, zulüm, komünizm



Halkını hayvanlardan farksız gören komünist yönetim, kendisine inanan insanlara açlık, sefalet ve eziyetten başka hiçbir şey vermemiştir. Rusya'daki halkın içler acısı durumunda günümüzde de hiçbir değişiklik olmamıştır.

Bunlar komünist Rusya'daki zulmü belgeleyen resimlerden yalnızca birkaçıdır.





Komünizm Donuk, Kasvetli, Sevgisiz, Sanattan ve Estetikten Uzak Bir Toplum Modeli Hedefler



Komünist ideolojinin temel dayanağı olan Darwinist-materyalist felsefe insanı sadece maddeden ibaret bir varlık olarak görür. Bu çarpık düşünceye göre insan sevgiden, merhametten, şefkatten, fedakarlıktan ve diğer insani duygulardan uzak, gelişmiş bir makinedir. Sahip olduğu bütün düşünce ve duygular ise bu makinanın içindeki kimyasal reaksiyonların bir sonucudur. Bu materyalist anlayışın bir sonucu olarak komünist ülkelerde sanat ve estetik kavramları tamamen ortadan kalkmıştır. Komünistler, on milyonlarca insanı acımasızca katlettikleri gibi, insanlığın sanat, estetik, bilim, düşünce gibi vasıflarını da bir anlamda öldürmüşlerdir.




poster, afiş, rusya, komünizm




Komünist Rusya'da, yönetim sanatın gereksiz olduğunu düşünüyor, sanatçılara neler çizmeleri ve yazmaları gerektiğini kendileri bildiriyorlardı. Komünist yönetim boyunca Sovyet sanatçılarının hemen hepsi orak veya çekiç tutan Sovyet köylü ve işçilerini, kendilerini saran zincirleri parçalayarak ayağa kalkan öfkeli proletarya figürlerini, kızıl bayrakların gölgesinde ve Lenin'in önderliğinde koşturan silahlı askerleri çizdiler. Komünist yönetimin onayından geçen bu resimler, heykeller, posterler ve mimari tasarımlar estetikten uzak, soğuk, donuk ve kaba hatlarla doluydu. Encyclopedia Britannica'daki tanımla, komünist sanata tam bir "anti-estetizm" hakimdi.

Rus yazarlar, yönetimin emrettiği şekilde komünist militanların mücadelesini ve halkın ne kadar mutlu olduğunu anlattılar. Gerçekte ise komünist devrim halka mutluluk değil açlık, baskı ve ölüm getirmişti. Ama Stalin ne yazılmasını istiyorsa, o yazılıyordu. Bugün hala komünist ülkelerde insani duygulardan uzak bu hayata bakış açısının derin izlerini hayatın her alanında görmek mümkündür.

Oysa sanat ve estetik duyguları Allah'ın insanlara verdiği çok büyük bir nimettir. İnsan için, Allah'ın eşsiz yaratış delilleri olan doğadaki harikalara, güzelliklere, nimetlere karşı duyduğu güçlü sevgiyi ifade edebileceği bir yoldur. Sanata ilham veren duyguların başında ise insanların Allah sevgisinden aldıkları manevi şevk ve heyecan gelir. Dinin ortadan kaldırıldığı bir toplumda insanların bu şevki ve heyecanı yitirmeleri, manevi buhranlara kapılarak amaçsızlaşmaları kaçınılmazdır.




komünizm, afiş, tanıtım




Darwinist-Komünist Devlet, Şiddet Yoluyla Vatandaşını Ezer



Darwinist-komünist devlet, insanları hayvan sürüsü olarak gördüğü için milletini sevmez, ona değer vermez ve güvenmez. Bu nedenle sürekli bir korku, baskı ve sindirme politikası izler. Komünist liderler Lenin ve Troçki'nin sözleri, komünizmin nasıl bir ölüm ve işkence makinası olduğunu anlamak için yeterlidir:

Lenin: "Proleterya egemenliğindeki devlet, burjuvaziyi ezmek için kullanılan bir makinedir. Diktatörlük doğrudan şiddete dayanan ve hiçbir yasayla kısıtlanmamış iktidardır. Proleteryanın devrimci diktatörlüğü, proleteryanın burjuva sınıfına uyguladığı şiddet sayesinde ayakta duran bir iktidardır, hiçbir yasayla da kısıtlanamaz." (Lenin, Proleterya Devrimi ve Dönek Kautsky, s.53)




kıtlık, sefalet, açlık




Troçki: "... Ülkede iktidarın kimde olacağı sorunu, yani burjuvazinin yaşatılıp yaşatılmayacağı sorunu, anayasa maddelerine değil, şiddetin her biçimine başvurarak çözülecektir... Kızıl terör, ölmeye mahkum ve buna katlanamayan bir sınıfa karşı kullanılan bir silahtır." (L. Troçki, Defense du Terorisme, s. 57, 82)

Darwinist-komünist devletin, milletini sevmemesi ve onları düşman olarak görmesi, 20. yüzyılda on milyonlarca insanın kendi devleti tarafından öldürülmesine veya zulme uğramasına neden oldu. İnsanlık geçmişten gereken dersleri almalı, aynı hataları tekrarlamamalıdır. Bugün komünizme yol verenlerin, yarın zulüm  kendi kapılarına geldiğinde, sevdiklerine, yakınlarına acı çektirdiğinde pişman olmaları fayda getirmeyebilir.

Asırlardır Kuran ahlakı ile yetişen merhametli, şefkatli ve vicdanlı Türk Milleti ise bu tehlikenin bilincindedir ve Darwinist-komünist düşünceye asla izin vermeyecektir.


O, iş başına geçti mi  yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya, ekini ve nesli helak etmeye çaba harcar. Allah ise, bozgunculuğu sevmez. Ona: "Allah'tan kork" denildiğinde, büyüklük gururu onu günaha sürükler, kuşatır. Böylesine cehennem yeter;   ne kötü bir yataktır o.(Bakara Suresi, 205-206)


Komünizmin Kanlı Bilançosu: 100 Milyon Ölü



lenin, kominist bayrağı, komünizm

Komünist ideologlar, ideolojilerinin propagandasını yaparken 20. yüzyıl boyunca  insanların yaşadığı büyük zulmü gizler, yapılan katliamları görmezden gelir ve herşeyi toz pembe göstermeye çalışırlar. Onlara göre komünizm eşitlik, adalet demektir.

Oysa birbiri ardına ortaya çıkan  tarihi belgeler  onları yalanlamakta, komünist vahşetin kanlı yüzünü gözler önüne sermektedir.

Ünlü Fransız L'Histoire dergisinin Ekim 2000 tarihli "Les Crimes Du Communisme" (Komünizmin Cinayetleri)  isimli özel sayısında Rusya'da, Çin'de, Kamboçya'da yaşanan büyük zulüm detaylı bir şekilde incelenmekte, pek çok tarihçinin komünizmin cinayetleri konusundaki fikirleri ortaya konmaktadır. Komünist cinayetlerde yaklaşık 100 milyon kişinin öldüğünün vurgulandığı dergide, bu sayının çok daha fazla olduğuna da işaret edilmektedir. Aynı dergide verilen katliam kronolojisi ise bu büyük zulümle ilgili hiçbir şüpheye yer bırakmamaktadır:

1921-1922 SSCB'de kasıtlı açlık politikası nedeniyle 5 milyon ölü
1932-1933 SSCB'de kasıtlı açlık politikası nedeniyle 6 milyon ölü
1937-1938 Yapılan katliamlarda 690.000 ölü
1940 Katyn katliamında 4.500 ölü
1946-1947 SSCB'de açlıktan 500.000 ölü
1958-1962 Çin'de Büyük Atılım Projesi nedeniyle 30-50 milyon ölü
1966-1971 Çin'de Kültür Devrimi sırasında 2-3 milyon ölü
1975 Kamboçya'daki katliamlarda 1-2 milyon ölü

Rusya'nın Çeçen Zulmü Neden Bitmiyor Biliyor musunuz?



kenya, işkence

Rusya'nın Müslüman Çeçen halkına uyguladığı zulüm hala devam ediyor. Anneler, babalar, eşler, kardeşler, kaybolan yakınlarını, Rusların meydana getirdikleri toplu mezarlarda arıyorlar.

Son zamanlarda Grozni'deki Rus askeri bölgesinin yakınında onlarca ceset bulundu. Bunun, savaşın başlamasından bu yana bulunan en büyük toplu mezar olduğu bildiriliyor. Elleri ve ayakları bağlı olan cesetler, ya silahla vurularak ya da bıçak darbeleriyle öldürülmüşler. Taisa Imakayeva isimli bir kadın erkek kardeşinin 6 Mart 2000'de nasıl kaybolduğunu şöyle anlatıyor:

" Köyümüz bombalandıktan sonra 25 kişi yürüyerek köyü terk ediyorduk. Rus askerleri kadınları ve çocukları, erkeklerden ayırdılar ve ordu kamyonları ile kontrol noktasına götürdüler. Sonra aynı kamyon erkekleri toplamaya gitti. Ancak onları bir daha hiç görmedik. 42 yaşındaki kardeşimin sarası var ve kalbi zayıf. Ayrıca sakat. Yanında da ayakları felçli olan bir adam vardı."

38 yaşındaki Adam Chimayev'in ailesi ise onu, her yolu deneyerek aramışlar. Ve sonunda Grozni'deki toplu mezarda, kalbine üç kurşun sıkılmış olarak  cesetlerin arasında bulmuşlar. Bu arada kaybolma olayları hala devam ediyor. Nisan ayında Alleroi köyünden 3'ü çocuk 4 Çeçen çoban, hayvanlarını köyden biraz uzakta bir yere otlamaya götürmüşler. Ertesi gün Rus ordusunun kamp kurduğu yerin yakınında, kafalarına kurşun sıkılmış olarak cesetleri bulunmuş.

Rusya'nın gerçek yüzü görülmediği, komünizmin Rusya'nın hakimiyetinde pusuda beklediği anlaşılmadığı ve gereken önlemler alınmadığı sürece, bu zulüm artarak devam edecektir. Buna dur demenin tek yolu, Rusya'nın gerçek ve gizli ideolojisini bilimsel ve felsefi alanda yıkmaktır. Bu ise Darwinizm'i ve materyalizmi ilmi bir hamle ile çökertmekle olur.

Darwinist-Komünist Devletlerin Ölüm Makinaları, Milyonlarca İnsanı Katletti



Darwin, Marx ve Engels'in "insanlık tarihi savaş ve çatışma ile gelişir" ve "güçlü olan hayatta kalır" iddialarının peşinden giden 20. yüzyılın komünist liderleri kendi milletlerini birbirine kırdırdılar. Aynı vatanın evlatları birbirine düşman oldu, babalar, oğullar, kardeşler, komşular, arkadaşlar birbirini katletti. Dünyanın dört bir yanında on yıllar boyunca eşi benzeri görülmemiş işkenceler, katliamlar birbirini izledi.

Stalin'in Kızıl Ordusu, Mao'nun Kızıl Muhafızları, Pol Pot'un Kızıl Khmerleri, Ho Chi Minh'in Vietminh'i gibi ÖLÜM MAKİNALARI, diyalektik materyalizmin ve Darwinizm'in ÇATIŞMA-KAVGA-HAYATTA KALMA MÜCADELESİ ilkelerini uygulamak için kuruldular.

İnsanları diri diri yakan, daha canlıyken etlerini parçalayan, insanları açlığa, türlü işkenceye maruz bırakan, ölüm tarlaları, ölüm çukurları açan, profesörleri, sanatçıları, yazarları hayvan kılığına sokarak caddelerde dolaştırıp, sonra en ağır işkencelerle öldüren, ailelere çocuklarını takas ettirerek onlara birbirlerinin çocuklarını yedirten, insanları açlığa, sefalete mahkum bırakan bu ÖLÜM MAKİNALARIna, öldürdükleri veya işkence yaptıkları insanların birer hayvan oldukları telkin ediliyordu.

Örneğin Pol Pot ve Kızıl Khmerler yönetimindeki hayat şöyleydi:

"Demokratik Kamboçya'da cezaevi, mahkeme, üniversite, lise, para, posta, kitap, spor, eğlence yoktu... Yirmi dört saatlik iş gününde, ölüm bir an bile eksik değildi. Günlük yaşam şu şekilde bölünüyordu: On iki saat bedensel çalışma, yemek için iki saat dinlenme ve eğitim için üç saat, yedi saat uyku. Devasa bir toplama kampında bulunuyorduk. Artık adalet de mevcut değildi. Yaşamımızın tüm eylemlerini kararlaştıran Angkar'dı (Kızıl Khmerlerin yeraltı örgütü)... Kızıl Khmerler bireyi bir öküzle kıyaslıyorlardı: 'Şu sabanı çeken öküzü görüyorsunuz. Yemesi buyrulursa yer. Yeterli otun bulunmadığı bir tarlaya götürülse yine de otlar. Yer değiştiremez. Gözlem altındadır. Ona sabanı çekmesi söylenince, saban çeker. Asla karısını ve çocuklarını düşünmez." (Pin Yathay, L'Utopie meurtriére:un rescapé du génocide cambodgien témoigne, Brüksel, complexe, 1989, s. 305)

İşte insanları hayvan gibi gören Darwinist komünistlerin insanlık için uygun gördükleri hayat şekli budur. Komünizm hangi ülkede hakim olduysa, o ülke halkını bu şekilde insanlık dışı ortamlarda yaşatmıştır.

Dünyanın Darwinist komünist beladan kurtulması için, ciddi bir fikri mücadele şarttır. Türk Milleti bu mücadelenin öneminin farkındadır ve bu nedenle komünizmi hiçbir zaman yaşatmamıştır.

mao, pol pot, stalin

Komünist Vahşet Tüm Hızıyla Devam Ediyor



Darwinizm'in insanların gelişmiş hayvanlar olduğuna dair iddiaları, komünizmin acımasız liderlerine büyük bir destek vermiş, onların suç işlemelerine bir "kılıf" oluşturmuştur. Stalin'in Darwinist-materyalist devleti, insanların hayatlarını ve insani değerleri kesinlikle hiçe saymış, milyonlarca insanı vahşice katletmiştir. Ukrayna kamplarından birinin şefi Martin Latsis, raporlarından birinde Stalin'in kurduğu ölüm kamplarını şöyle itiraf etmiştir:

"Maykop yakınlarındaki bir kampta toplanan  rehineler -kadınlar, çocuklar ve yaşlılar - çamur içinde ve ekim soğuğunda korkunç şartlarda yaşıyor… Sinekler gibi ölüyorlar… Kadınlar ölmemek için herşeyi yapmaya hazır. Kampı korumakla görevli askerler bu kadınların ticaretini yapmak için bu durumdan yararlanıyorlar." (RTHIDNI (Rusya Çağdaş Tarih Belgelerinin Korunması ve İncelenmesi Merkezi), 17/S4/75/59)

Günümüzde Darwinist-komünist Rus zulmü aynen devam etmektedir. Rus hükümetinin gerek Çeçen halkına gerekse kendi halkına karşı devam ettirdiği insanlık dışı uygulamalar buna en açık örnektir. Geçtiğimiz aylarda 118 vatandaşını derin sularda ölüme terk eden Darwinist-komünist düşünce, benzer vahşi uygulamalarıyla sık sık gündeme gelmektedir.

Komünist düşünce ve bu düşünceyi besleyen Darwinizm fikren ortadan kalkmadığı sürece komünist zulüm hızını kesmeden devam edecektir.

stalin, katliam

"Darwinizm Zaten Bitti" Diyenler Büyük Bir Yanılgı İçindeler



Bugün kimi Müslümanlar Darwinizm'in insanlığa getirdiği belalardan habersiz şekilde yaşıyorlar. Bu tehlikenin yıllar önce son bulduğunu zannediyorlar. Oysa günümüzde dinsizliğin en güçlü dinlerinden biri Darwinizm'dir. Apaçık olan yaratılış gerçeğine karşı çıkan herkesin sarıldığı ip Darwin'in evrim teorisidir.

Dünya halkları evrim teorisine inanmasa da, onun iddialarını pek tanımasa da devlet idareleri bu teoriye dört elle sarılmış durumdalar. Özellikle Çin, Rusya gibi birçok ülkede bu teori mecburi bir inanç olarak görülüyor ve resmi devlet desteği ve himayesi ile gençlere telkin ediliyor.

Örneğin Çeçenistan'da Müslümanların maruz kaldıkları zulmün temelinde de, Rus Devleti'nin Darwinist hezeyanları var. Tıpkı önderi Stalin gibi Putin de, insanları evrim sürecinde geri kalmış, hayvandan farkı olmayan yaratıklar olarak görüyor. Ve evrim teorisinden aldığı destekle gözünü kırpmadan, vicdan azabı yaşamadan onları öldürtebiliyor, aç ve çaresiz bırakabiliyor, onlara rahatlıkla zulmedebiliyor.

İşte bu yüzden akıl ve vicdan sahibi her insanın tüm dünyayı kaplamış, belki yarın kendi kapısına da dayanabilecek olan bu büyük tehlikenin farkına varması ve hemen tedbir alması gerekmektedir. Bu beladan kurtulmanın tek yolu, Darwinizm'in iddialarını ve bundan kaynaklanan diyalektik materyalizmin hezeyanlarını fikren çökertmektir. Türk Milleti bu büyük tehlikenin şuuruna varmıştır. Bu akımlara geçit vermeyeceğini, yaptığı kültür atağı ile tüm dünyaya göstermektedir.

putin, rusyada zulüm

Tarihteki Darwin Tutkunları İnsanlığa Zulümden Başka Hiçbir Şey Getirmediler



mao, darwin

Komünist ideoloji ile yönetilen ülkelerin insanları, daima ezilmiş, zulüm görmüşlerdir. Bunun asıl sorumlusu ise Darwinizm'dir; çünkü Marksist düşünce, Darwinizm kaynaklıdır. Hatta Marksist felsefenin kurucusu olan Karl Marx "Das Kapital" adlı yapıtını hayran olduğu Darwin'e ithaf etmiştir. Dünyaca ünlü Marksist-evrimci bilim adamı Stephen Jay Gould da "Ever Since Darwin" adlı kitabında şunları yazmıştır:

"... Marx ile Darwin yazışırlardı ve Marx, Darwin'e büyük saygı gösterirdi... Aslında Darwin ... bir devrimciydi" (Stephen Jay Gould, Darwin ve Sonrası, s. 9)

Rusya'daki Ekim Devrimi'nin liderlerinden biri olan Trotsky ise "Evrim ve devrim aynı sürecin iki ayrı tarafıdır" sözleriyle Darwinizm-komünizm ilişkisini açıkça ortaya koymuştur.

Evrim ile özdeşleştirilen komünist devrim, şiddet, zulüm, acı, felaket getiren bir süreçtir. Devrimin ilkeleri evrim teorisinin ilkelerine göre belirlenmekte, Darwinizm'in güçlü olanla zayıf olan arasındaki yaşam mücadelesi iddiası toplumlara uygulanmaktadır. "Devrim"in tanımını Çin'in kanlı komünist lideri Mao Tse-Tung şu çarpıcı sözlerle açıklar:

"Bir devrim, bir ziyaret partisi ya da bir makale yazmak ya da bir resim çizmek ya da nakış işlemek değildir; o kadar kibar ve zarif, acele etmeden ve nazik, o kadar ılımlı, kontrollü ve yüksek ruhlu olmamalıdır. Devrim, bir isyan ve ayaklanma, bir sınıfın diğerini devirdiği bir şiddet hareketidir. (Mao Tse-Tung, Kızıl Kitap, 2. Bölüm: Sınıflar ve Sınıf Mücadelesi)

Ateşli Marksistler'in tüm bu sözleri, geçmişte Rusya, Çin gibi ülkelerde yaşanmış olan ve bugün Çeçenlere, Doğu Türkistan'daki Müslümanlara yapılan acımasız zulmün arkasında yatan ideolojinin Darwinizm olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Bu zulmün sona ermesi, dünyada barış ve huzurun hakim olması için Darwinist iddiaların geçersizliğinin ortaya konması gerekmektedir.

Bu fikri mücadelenin öncülüğünü de tarih boyunca her türlü sapkın ideolojiye karşı mücadele veren Türk Milleti yapmaktadır.

infaz, mao, işkence

Komünist Çin Yönetimi Mao'nun Katliamlarını Devam Ettiriyor



Komünist liderlerin en büyük yalanları "Komünizmin yaşandığı ülkelerde barışın, adaletin ve huzurun yaşanacağına" dair hayali  vaatleridir. Oysa komünizm tarih boyunca hiçbir ülkeye barış ve huzur getirmemiştir. Aksine komünizmle birlikte katliamlar, cinayetler, bombalamalar, saldırılar bizzat devlet eliyle yapılır hale gelmiş, masum insanlara zulüm adeta bir devlet politikası olmuştur. Bunun en açık örneklerinden biri Komünist Çin yönetiminin Doğu Türkistan'daki Türklere yarım asırdır yaptığı büyük zulümdür.

1949 yılından beri yaklaşık 35 milyon Türk, acımasız komünist lider Mao ve onun takipçileri tarafından katledilmiş, sağ kalanlar diri diri toprağa gömülmüş, insanlık dışı işkencelere maruz kalmış, dinlerini yaşamalarına izin verilmemiştir. Ancak bu büyük zulüm Mao'nun ölümüyle sona ermemiş, günümüze kadar devam etmiştir. Şu anda da sebepsiz tutuklamalar, işkenceler, faili meçhuller, halk üzerinde devam eden nükleer denemeler, zoraki kürtajlar yeni yönetimin Mao'dan hiç de aşağı kalır yanı olmadığını göstermiştir.

çinde zulüm, çin politikası

Maocu Kızıl Çin'de Uygur Kadınları Kürtaja Zorlanıyor, Bebekler Doğar Doğmaz Öldürülüyor



uygur çocukları, cinayet, kürtaj, doğu türkistan

Maocu Kızıl Çin Uygur Türklerine bir çocuktan fazla çocuk sahibi olma hakkını tanımamaktadır. İlgili birimler tarafından, ikinci çocuğa hamile olan kadınların tespiti halinde, hamilelik safhası 9. ayında bile olsa bu durumdaki kadınlar, polis tarafından evlerinden alınarak, sağlıksız ve teknik donanımdan yoksun sözde sağlık merkezlerinde kürtaj edilmektedirler. Bunun neticesinde de birçok Uygur kadını hayatını  kaybetmektedir.

Kürtaj bahanesiyle yapılan soykırıma bir örnek şöyledir: Ağustos 1997 tarihinde, Doğu Türkistanlı bir kadın kürtaj olmaya zorlanmış, ayrıca kocası da ağır para cezasına çarptırılmıştır. Zorla evinden alınan kadın bir fırsatını bularak sağlık merkezinden kaçmış ve bir mezarlıkta kendi başına bebeğini dünyaya getirmiştir. Daha sonra birinin yardımıyla mezarlıktan alınarak evine götürülen kadın bir ihbar üzerine yeniden yakalanmış ve götürüldüğü polis merkezinde bebeği sıcak suya batırılmak suretiyle katledilmiştir.

Bu örnek Doğu Türkistan'da katledilen binlerce anne ve bebekten sadece bir tanesidir.

Tüm dünya ile bağlantısı kesilen ve komünist Maocuların zulmü altında yaşayan Müslüman Türkler çaresizlik içinde yardım beklemektedirler. Onların tek kurtuluşu ve hamisi üstün vicdanı ile Türk Milleti'dir. Türk Milleti, öncelikle yaptığı kültür atağı ile, Mao hayranı komünistlere gereken cevabı vermekte ve onların ideolojilerini dayandırdıkları Darwinist felsefeyi yerlebir etmektedir. Bundan sonraki aşama ise Türk İslam ahlakının hakimiyetidir.

Mao Hayranları, Komünist Maocu Çin'in Doğu Türkistanlı Soydaşlarımıza Uyguladığı Zulmü Görmüyorlar mı?



Mao, 1949 yılından sonra 35 milyon Uygur Türkü'nü katlettirdi. Sağ kalanlar ise diri diri toprağa gömüldüler, öldüresiye dövülerek çıplak halde karlarda yatırıldılar, iki bacağı iki ayrı öküze bağlanarak ortalarından ikiye bölündüler. Dinlerini yaşamalarına izin verilmedi.

Bugün Komünist Mao'nun Kızıl Çin'i aynı zulme devam etmektedir. Hiçbir insan hakları kurumunun girmesine izin verilmeyen, haberleşmesinin tamamen komünist Maocu Çin devletinin kontrolü altında olan Doğu Türkistan'da soydaşlarımız büyük bir zulüm altında yaşamaktadırlar.


İki yıl içinde (1995-1997) Çinliler tarafından sebepsiz yere tutuklanan Uygur Türklerinin sayısı 560 binden fazladır.
1995 ile 1997 yılları arasında Doğu Türkistan'ın genelinde Kızıl Çin'in işkencesi sonucunda öldürülen ve kaybolanların sayısı 5000'den fazladır.
Milli ve dini değerlerini korumak için ölüm kalım savaşı veren Doğu Türkistanlı soydaşlarımıza dünyanın hiçbir yerinde rastlanmayacak işkenceler uygulanmaktadır. Önce ayaklarının altı çivilenen masum insanlar, daha sonra saatlerce buz üstünde tutulmakta, elleri ve ayakları donunca da kesilmektedir.
1964'den bu  yana Çin'in, Doğu Türkistan'da bulunan nükleer merkezinde yaptığı 44 nükleer deneme sonucunda 210 bin insan hayatını kaybetmiştir, binlercesi ise sakat kalmış, kanser gibi hastalıklara yakalanmış, binlerce çocuk sakat doğmuştur.


Komünist Çin bugün soydaşlarımızı Türk ve Müslüman oldukları için soykırıma uğratırken, bazı Maocular'ın halen Mao hayranlıklarını dile getirebilmeleri çok vahim bir durumdur. Zayıf bırakılmış, dünya ile irtibatı kesilmiş, çaresizlik içinde yardım bekleyen bu insanlara yardım elini uzatacaklarına, onlara zulmedenlerin önderlerini övecek kadar ileri gidenler, Türk Milleti'nin güçlü vicdanında yargılanmaktadır.

Türk Milleti Maocular'a, Marksist Leninistler'e cesaret veren Darwinizm kökenli Diyalektik Materyalizm gibi felsefelerin  önünü keserek, insanlığa büyük bir hizmette bulunmaktadır.




doğu türkistani uygur Türkleri, komünist çin



Tarihin en zalim diktatörlerinden biri olan Mao, 35 milyon UygurTürkü'nü katlettirdi. Sağ kalan halk diri diri toprağa gömüldü, öldüresiye dövüldü, işkencelere maruz bırakıldı. Bu zulüm hiç azalmadan aynı şekilde devam etmektedir. Komünist Çin hükümeti hala Uygur Türkleri'ni nükleer denemelerle, akıl almayacak işkencelerle katletmeye devam ediyor.





Komünist Mao, Kanlı Devrimini Darwinizm'e Dayandırmıştı



kültür devrimi, çin, idam, komünizm
Kültür Devrimi sırasında suçsuz yere idam edilen bir Çinli


Çin'de kanlı ve acımasız bir devrim yapan Mao, Darwinizm'in Çin devrimi için önemini ise şöyle açıklamıştı:

 "Çin sosyalizminin temeli, Darwin'e ve evrim teorisine dayanmaktadır" (K. Mehnert, Kampf um Mao's Erbe, Deutsche Verlags-Anstalt, 1977)

Darwinist Mao'nun "Kızıl Muhafızlar" adını verdiği militanlar, ülkeyi tam bir terör ortamına sürükledi. Mao'nun direktifleriyle 6 ila 10 milyon arasında kişi doğrudan öldürüldü, on milyonlarca karşı devrimci ömürlerinin önemli bir bölümünü cezaevlerinde geçirdi ve 20 milyonu buralarda öldü. Mao'nun, insanları hayvan gibi gören ve dolayısıyla hayatlarına önem vermeyen Darwinist projelerinin feci bir sonucu olarak 20 ile 40 milyon arasında insan ise açlıktan öldü.

Kızıl muhafızların yaptıkları zulüm, Le Livre Noir du Communisme (Komünizmin Kara Kitabı) isimli kitapta, şöyle bir örnekle anlatılmaktadır:

"Hepsi ölüme mahkum edilen devrim karşıtları, bütün halkın davet edildiği açık duruşmalarda, Kızıl muhafızlar tarafından parçalanıyorlardı. Halk ise bu esnada "öldür öldür!" diye bağırıyordu. Kızıl Muhafızlar bazen parçaları kızartıp yiyor ya da hala canlı olan mahkumun gözleri önünde ailesine yediriyordu; herkes "eski mülk sahibi"nin karaciğerinin ve kalbinin yendiği ziyafetlere ve konuşmacının yeni kesilmiş kafalardan yapılmış bir kazık dizisi önünde konuştuğu toplantılara davetliydi. Çin'de yamyamlığa varacak kadar şiddetlenen nefret ve vahşet hakimdi."

Bugün Mao yaşamıyor. Ancak buna rağmen Çin devleti Darwinist Mao'nun ilkelerinden ve zalimliğinden vazgeçmiş değil. Doğu Türkistan halkına uygulanan zulüm bunun sadece bir örneği. Asıl tehlike ise, Mao gibi 20. yüzyılın en acımasız ve zalim diktatörlerinden birini, değerli bir entellektüel gibi göstermeye çalışan günümüz komünistleridir.

Bu sinsi tehlikeye karşı kullanılacak en etkili yöntem Darwinizm'in, komünizmin ve Mao'nun gerçek yüzünü insanlara ilmi ve tarihi delilleri ile anlatmaktır. Türk Milleti, ne Darwinistler'e, ne Marksistler'e, ne de Maocular'a fırsat vermeyecek kadar şuurlu ve akıllı bir millettir.

Maoculuğun Propagandasını Yapanlar, Neden Doğu Türkistanlı Masum Halka Yapılanları Görmezlikten Geliyorlar?






anne, işkence, zulüm




Mao, 20. yüzyıla kanlı bir devrimin eli kanlı lideri olarak geçti. Ancak onun tüm insanlığa yaptığı en büyük kötülük, arkasında sayıları milyonları aşan bir taraftar kitlesi bırakması oldu. Mao'nun kanlı mirasçıları hergün yeni bir zulümle gazetelerde yer alıyorlar. Bir gün savunmasız insanları idam ediyor, ertesi gün bebekleri öldürüyor, başka bir gün insanlar üzerinde nükleer denemeler yapıyorlar…

Maocu vahşetin en büyük hedefi ise Doğu Türkistan'da yaşayan Uygur Türkleri. Hem Müslüman oldukları, hem de etnik bir azınlık oluşturdukları için Pekin rejiminin hedefi haline gelen Uygur Türkleri, Mao'nun iktidara geldiği 1949 yılından itibaren kesintisiz bir soykırımla karşı karşıyalar.

Müslüman Uygurların bir taneden fazla çocuk sahibi olmalarının yasaklandığı Doğu Türkistan'da, bu yasağa uymayanların çocukları "nüfus planlaması" adı altında daha anne rahminde iken kürtajla katlediliyor veya doğduktan sonra boğularak öldürülüyorlar. Gazetede yer alan bir haber ise bu vahşetin insanlık dışı bir yönünü daha ortaya koyuyor. Buna göre her bölgede çalışan doktorlara imha edecekleri cenin miktarı için bir kota oluşturuluyor ve doktorlar bu kotayı aşabilmek için adeta birbirleri ile yarışıyorlar. Ayrıca Müslüman annelerin erken doğum yapmaları için üzerlerine çıkılıp karınları eziliyor…

Mao'nun Ülkesi Çin = Cinayetler, İdamlar, Katliamlar…



Mao, insanlık tarihinin en büyük katillerinden, Çin'de gerçekleştirdiği devrimi ise insanlık tarihinin en kanlı dönemlerinden biridir. Mao, ardında 50 milyona yakın ölü, on milyonlarca işkence mağduru insan bırakmıştır. Ne var ki onun 1976 yılındaki ölümü de Çin halkı için hiçbir şey değiştirmemiş, karanlık ideolojisi ile eğitilen yeni katiller masum insanların katletmeye devam etmişlerdir.

Darwinizm'e olan bağlılıklarıyla, insani değerlerden ve dinin güzelliklerinden uzak, sevgisiz, insaniyetsiz ve şiddetten zevk alan insanlar olan Maocular bugün hala aynı vahşeti yaşatmaktadırlar. Her gün toplu idamların gerçekleştiği Çin'le ilgili geçtiğimiz hafta gazetelerde çıkan bir haber, Maoculuğun kanlı yüzünü tüm çıplaklığıyla ortaya koymuştur.

Bir aileye 1'den çok çocuk hakkı tanınmayan Çin'de, insanlar dünyaya gelen bebeklerini sokaklara terk etmektedirler. Aşağıdaki resimde görülen yeni doğmuş bebek de ailesi tarafından işlek bir yol üzerinde terk edilmiş ve yüzlerce insanın umursamaz bakışları arasında çırpınarak can vermiştir. Bu resimler hala Maoculuğun savunuculuğunu yapan ya da komünizmin öldüğünü iddia edenlere bir cevap niteliğindedir.




çin, bebek cinayeti, mao




Maocu Çin'de Komünizm En Vahşi Haliyle Yaşamaya Devam Ediyor



Mao'nun döneminde Çin'de, insanlar ortada somut bir neden olmadan Kızıl Muhafızlar tarafından evlerinden, sokak ortasından alınarak hapsediliyor, işkenceye uğruyor veya öldürülüyorlardı. Mao bugün yaşamıyor, ancak ilkeleri Çin devleti tarafından sadakatle korunuyor.

Çin'in en büyük gazetelerinden biri olan Halkın Günlüğü'nde geçtiğimiz günlerde çıkan bir haber, Çin toplumuna yapılan zulmün ve adaletsizliğin bugün de aynı hızla devam ettiğini ortaya koymaktadır. Bu haberde, Devlet Başkanı Jiang Zemin tarafından 7 Nisan'da Fujian eyaletinde başlatılan, daha sonra ülke geneline yayılan kampanya çerçevesinde 10 bin kişinin gözaltına alındığı, 500 kişinin ise idam edildiği ifade edilmiştir. Genellikle kafaya kurşun sıkılarak idam etme yöntemi kullanılan Çin'de, bir yılda idam edilenlerin sayısının, dünyanın diğer ülkelerinde bir yılda idam edilenlerin toplamına eşit olduğu belirtiliyor.

Bu haberdenden açıkça anlaşıldığı gibi Çin hala bir "Mao çılgınlığı" ile yaşamaktadır. Bu durum komünizmin insanlık için ne kadar büyük bir tehlike olduğunu bize bir kez daha göstermektedir. İşte bu sinsi tehlikenin ve insanı hayvan gibi gören tüm kanlı ideolojilerin dayanak noktası Darwinizm'dir. Bu nedenle Darwinizm'in gerçek yüzünün ilmi ve tarihi delilleri ile anlatılması, komünizmin sinsi yüzüyle nasıl gizlenerek pusuda beklediğinin insanlara fark ettirilmesi çok önemlidir.




mahkeme, mao, darwin




Komünist Çin'de, Mao Döneminde Yaşanan Zulüm Hala Bitmedi



1949 yılında Mao'nun komünist gerillalarının iktidarı ele geçirmeleriyle birlikte Çin'de büyük bir zulüm başlamıştı. Mao'nun Büyük Atılım politikasını takip eden 1958-1961 yılları arasındaki suni kıtlık sırasında tam 40 milyon Çinli hayatını kaybetti. Doğrudan Mao'nun direktifleriyle 6 ila 10 milyon kişi katledildi. 20 milyon kişi ömürlerinin büyük bir bölümünü cezaevlerinde geçirdi. Kültür devrimi sırasında da milyonlarca insan vahşice öldürüldü, insanlık dışı işkencelere maruz kaldı. Mao 1976 yılında öldü ve arkasında 50 milyonu aşkın ölü, on milyonlarca işkence görmüş insan ve karanlık bir ideoloji bıraktı. Ancak Çin'de zulüm bitmedi.

Çok yakın bir zamanda Çin'de "toplu bir idam gösterisi" gerçekleştirildi. İlk önce adeta bir geçit törenindeymiş gibi polis eşliğinde, elleri bir aracın demirlerine kelepçeli olarak halka teşhir edilen 113 kişi, ibret olsun diye saatlerce halkın içinde dolaştırıldı. Daha sonra da büyük bir stadyumda, halkın gözleri önünde idam edildi. Ancak bu Çin'deki ne ilk ne de son idam gösterisiydi. Uluslararası Af Örgütü'ne göre, 1999'da Çin'de 1263 kişi idam edildi ve bu sayının sadece idamların bilinen kısmı olduğu da ifade edildi.

İşte bu gerçekler komünizm öldü diyenlere bir cevap niteliği taşımaktadır.




hapishane, çin zulmü




Darwinist-Faşistler, Katilleri Kahraman İlan Ederler



hitler, psikopat

Faşistler, aşırı duygusallık ve coşku ile kitleleri kendilerine bağlayarak, yönlendirirler. Bunun için türlü taktikler kullanırlar. Amerikalı araştırmacılar Baigent, Leigh ve Lincoln Nazilerin ünlü Nürnberg  mitinglerindeki romantik beyin yıkama yöntemlerini şöyle tarif ederler:

"Kötü şöhrete sahip Nürnberg mitinglerinde... herşey -üniformaların ve bayrakların renkleri, konuşmacıların yeri, programın gece yarısına denk getirilmesi, spot ışıklarının kullanımı, zamanlama- çok dikkatli şekilde hesaplanırdı. Bu mitinglerde çekilen filmler, insanların adeta kendi kendilerini sarhoş ettiklerini, kendilerini bir tür transa soktuklarını, "Sieg Heil" şeklindeki Nazi sloganını sürekli tekrarlayarak Hitler'e adeta taparcasına Nazi selamı verdiklerini göstermektedir. Kitlelerin yüzünde bomboş bir zihnin getirdiği mutluluk okunmaktadır... " (The Messianic Legacy, Corgi Books, s. 194)

İşte Hitler, insanlara birbirlerini ırklarından dolayı öldürmeyi, savaşı, acımasızlığı bu "romantik milliyetçi" yöntemlerle meşru gösteriyordu. Romantik milliyetçiliğin kökeni ise Darwinizm'di. Ünlü araştırmacı Daniel Gasman, Darwinizm'in, bu aklı kapatan, insanları coşturarak cinayet işlemeye kadar teşvik eden romantik akım üzerindeki etkisini şöyle açıklar:

"Denebilir ki, Darwinizm, Almanya'da Alman romantizminin bir izdüşümü  olmuştur... Darwinizm'in Almanya'da aldığı şekil, bir tür sahte bilimsel doğa dini, ırkçılıkla karışık bir doğaya tapınma mistisizmidir."

Türk Milleti akılcılıktan tamamen yoksun bu tür safsatalara hiçbir zaman izin vermemiş, derhal önünü kesmiştir. Bugün de faşizmin Darwinizm'den kaynaklanan bu karanlık yüzünü tüm dünyanın gözleri önüne sermektedir.

Darwinist Faşist Mussolini'ye Göre Barış Zararlıydı



Mussolini: "Faşizm devamlı sulhun zararlı olduğuna inanmıştır. İnsan kudretini en yüksek mertebesine çıkaran savaştır" der. Diğer bir ifadesinde ise; "Faşizm, bütün dünyanın birbirleriyle kucaklaşmasını reddeder. Medeni milletler topluluğu içinde yaşamakla beraber, her birine meydan okuyarak bakar" ifadelerini kullanmıştır.

Yukarıdaki sözlerinden de anlaşıldığı gibi Mussolini bir evrimci olarak, Darwin'in "Hayat bir savaştır, yaşam mücadelesinde güçlü olanlar kazanır, zayıf olanlar kaybeder" prensiplerine inanmıştır. Bu fikirleri doğrultusunda İtalyan halkını savaşa zorlamış; Arnavutluk, Habeşistan ve Yugoslavya'nın Fiume limanı başta olmak üzere pek çok yeri işgal etmiştir. Bu ülkelerin halklarını öldürmüş, onlara zulmetmiş; hatta Habeşistan halkının üzerinde zehirli gaz kullanarak insanların acı çekerek ölmelerine sebep olmuştur.

Mussolini'nin kendisi gibi bir Darwinist faşist olan Hitler ile birlikte sebep oldukları savaşın faturası son derece ağırdır. İkinci Dünya Savaşı, insanlık tarihinin en yıkıcı, en ölümcül savaşı olarak tarihe geçmiştir.

Ancak yaşanan acılar insanlara çok büyük bir tecrübe kazandırmıştır. Tarihin tekerrürünü önlemek için ilk yapılması gereken şeyin Darwinizm'le ve Darwinist liderlerle mücadele etmek olduğu anlaşılmıştır.




mussolini, diktatör, rejim




Faşizm Sinsice Şekil Değiştiriyor






sırp katliamı




Charles Darwin evrim teorisiyle insan ırklarının kıyasıya bir yaşam mücadelesi sürdürdüklerini iddia etmişti. Dahası, bu mücadelenin evrimsel gelişme için gerekli olduğunu, yani bazı insan ırklarının yok edilmesinin insanlığın gelişmesini sağladığını savunmuştu.

Evrim teorisinin insan toplumlarına uygulanmasıyla ortaya çıkan "Sosyal Darwinizm" 1850'lerden bu yana gelişen bütün ırkçı düşüncelere ilham verdi. 20. yüzyılda dünyayı kana bulayan Hitler, Mussolini, Franco ve diğer faşist liderlerin yaptıkları katliamlar ve zulümler, Darwin'in evrim teorisinin "güçlüler yaşar, zayıflar ölür" prensibinden kaynaklanıyordu.

Faşizm savunucuları milyonlarca masum insanı katlederken, bu korkunç cinayetleri  "ırkın saflaştırılması" ve "aşağı ırkların temizlenmesi" adı altında sözde "bilimsel" bir temele dayandırmışlardı.

Günümüzde, Darwinizm'in ırkçı yorumu olan faşizm bu kez  "nasyonalizm" adı altında sinsice şekil değiştirerek insanlığı tehdit etmektedir. Bu sinsi tehlikeye karşı her zaman dikkatli ve temkinli olmak şarttır.

Faşizmin çarklarına kapılan insanların çoğu bu tehlikenin farkında olmayabilir. Ancak ırklar arasında eşitsizliği, üstün ırkların hegemonyasını savunan faşizm, insancıllıktan, medeniyetten, sevgi ve hoşgörüden, sanat ve estetikten, güzel ahlaktan yoksun bir toplum meydana getirir. "Yaşam bir mücadeledir; güçlü olan zayıfı yokeder ve böylelikle hayatta kalır" anlayışını toplumlara sinsice empoze eder.  21. yüzyılda nasyonalizm maskesinin arkasından çirkin yüzünü gösteren faşist ideoloji ve insanlığı 150 yıldır zulüm ve kaosa sürükleyen Darwinizm, bazı çevrelerce ısrarla ayakta tutulmaya çalışılmaktadır. Bugün tüm bu belalara karşı en etkili mücadele yöntemi, sorunu kökünden çözmek ve Darwinist düşünceyi fikren mağlup etmektir.

Vicdan ve iman sahibi, milli ve manevi değerlerine bağlı olan Türk Milleti, bu konunun önemini ve aciliyetini kavramış, insanlığı Darwinizm tehlikesine karşı uyarmayı kendisine ulvi bir görev kabul etmiştir.

Darwin'in Teşvik Ettiği Irkçılık, Avrupa'da Hala Hüküm Sürüyor!






ırkçılık, soykırım




Darwin, ırkçılığın babasıdır. İnsanın Kökeni isimli kitabında ırkçı görüşlerini şöyle açıklamıştır:

"Belki de yüzyıllar kadar sürmeyecek yakın bir gelecekte, medeni insan ırkları, vahşi ırkları tamamen yeryüzünden silecekler ve onların yerine geçecekler. Öte yandan insansı maymunlar da… kuşkusuz elimine edilecekler. Böylece insan ile en yakın akrabaları arasındaki boşluk daha da genişleyecek. Bu sayede ortada şu anki Avrupalı ırklardan bile daha medeni olan ırklar ve şu anki zencilerden, Avustralya yerlilerinden ve gorillerden bile daha geride olan babun türü maymunlar kalacaktır."

Darwin'den sözde bilimsel bir destek alan ırkçılık bugün hala Avrupa'da ve Amerika'da büyük bir oranda sürdürülmektedir. Son zamanlarda gazetelerde ırkçılıkla ilgili çıkan haberlerden sadece birkaçı bu büyük tehlikenin önemini göstermektedir:

"İngiltere hükümeti; Tamiller, Rumlar, Somalililer, Arnavutlar, Afganlar, Çinliler ve Rumenler'e sınır kapılarında "farklı muamele" yapma kararı aldı." (4 Mayıs 2001)

"250 çocuk köle taşıyan hayalet geminin Ekvator Ginesi'nin başkenti Malabo'da olduğu belirlendi. Kaptanın yakalanmamak için çocukları denize atmasından korkuluyor... Siyah kölelerin denize atılması, tarihte de çok yaygın uygulanan bir yöntem. Yasadışı köle ticareti yapılan  gemilerin yakalanma riski belirince köleleri bir zincire bağlayarak denize attıkları biliniyor." (17 Nisan Salı)

"Moskova'da Kafkas kökenlilerin satış yaptığı bir pazara, ırkçı dazlakların saldırısında 10 pazarcı yaralandı. Kremlin sarayındaki bir başka saldırıda ise bir Çeçen genç bıçaklanarak öldürüldü." (22 Nisan 2001)

"ABD'nin en yoksul eyaleti Mississippi'de düzenlenen referandumda beyazlar, ırk ayrılığının simgesi konfederasyon bayrağından vazgeçmedi." (19 Nisan 2001)


Şüphesiz, Allah katında sizin en üstün olanınız, takvaca en ileride olanınızdır. (Hucurat Suresi, 13)


Günümüz Batı Dünyası Darwinist Hitler'in İzinde



Hitler, Mussolini, Franco gibi faşist liderlerin tarihin derinliklerine gömülmeleri, onların savundukları Darwinist fikirlerin de yok olduğu anlamına gelmemektedir. Bugün onların düşüncelerini kendilerine örnek alan pek çok faşist örgüt Avrupa ülkelerinde faaliyettedir. Özellikle de 80'li yıllardan beri, dünyanın birçok ülkesinde evrim teorisinin körüklediği ırkçı ve neo-faşist hareketler yeni bir uyanış içindeler. Almanya'da, Belçika'da, Avusturya'da, İngiltere'de, İsveç'de, İtalya'da, İspanya'da ve Amerika'da hergün yeni bir saldırı, yeni bir kundaklama, yeni bir bombalama ya da taciz olayı meydana geliyor. Yurt dışındaki Türk halkı ölüm korkusu içinde hayatlarını devam ettirmeye çalışıyor, okula ya da işe gidemiyor, geceleri sokağa çıkamıyor, kendi dillerini konuşamıyorlar.

dazlaklar, nazi, beyaz ırk, Türk düşmanlığı

İsimleri holigan, dazlak, neo-nazi de olsa bu Darwinist-faşist grupların tek bir yerden kumanda edildikleri gerek dış görünüşlerinden, gerek kullandıkları sembollerden, gerekse söylemlerinden anlaşılıyor. Hepsi Hitler gibi konuşuyor, Nazi subayı gibi giyiniyor, dergilerinde ve  şarkılarında şiddeti ve ırkçılığı övüyorlar. Amaçları ise aynı: Darwin'in Türklerle ilgili hezeyanlarına inandıkları için gelişmesini tamamlayamamış ilkel hayvanlar olarak gördükleri Türkleri yıldırmak, korkutmak, kaçırmak, uzaklara sürmek, süremedikleri takdirde ise yok etmek. Böylece sözde tüm etnik, dinsel ve kültürel kirlenmelerden arındırılmış, 500 milyon kişilik beyaz ırktan oluşan arınmış bir toplum oluşturmak.

Ancak Türk halkı faşizmin bu hızlı yükselişinin farkındadır ve geçmişte olduğu gibi bugün de faşizme geçit vermeyecektir.

"Hitler'in Çocukları" İçlerindeki Kin ve Nefreti Göstermek İçin Her Yolu Kullanıyorlar



Hitler, Alman ırkı dışındaki tüm ırkların yok edilmesi gerektiğine inanıyor ve onları birer hayvan gibi görüyordu. "Kuzey Avrupa Almanlarını insanlık tarihinden çıkarın, geriye maymun dansından başka bir şey kalmaz" şeklindeki sözlerini de bizzat kendisi hayata geçirmiş ve tarihin en büyük katliamlarından birine imza atmıştı. Bu sözleri söylerken de en büyük desteği, Charles Darwin'in evrim teorisinden alıyordu. Darwin ise büyük milletimiz hakkında şu hezeyanlarda bulunmuştu:

"Doğal seleksiyona dayalı kavganın, medeniyetin ilerleyişine sizin zannettiğinizden daha fazla yarar sağladığını ve sağlamakta olduğunu ispatlayabilirim. Düşünün ki, birkaç yüzyıl önce Avrupa, TÜRKLER tarafından işgal edildiğinde, Avrupa milletleri ne kadar büyük risk altında kalmıştı, ama artık bugün Avrupa'nın TÜRKLER tarafından işgali bize ne kadar gülünç geliyor. Avrupa ırkları olarak bilinen medeni ırklar, yaşam mücadelesinde TÜRK BARBARLIĞINA karşı galip gelmişlerdir. Dünyanın çok da uzak olmayan bir geleceğine baktığımda, BU TÜR AŞAĞI IRKLARIN çoğunun medenileşmiş YÜKSEK IRKLAR TARAFINDAN ELİMİNE EDİLECEĞİNİ (YOK EDİLECEĞİNİ) GÖRÜYORUM." (Francis Darwin, The Life and Letters of Charles Darwin, Vol. I, 1888. New York:D. Appleton and Company, s.285-286)

Belki Hitler ve onun gibi düşünenler tarihin kanlı sayfaları içinde hakettikleri yeri aldılar. Ama "Hitler'in çocukları" faşizmin, türlü isimler altında hala faaliyette olduğunu bizlere kanıtlıyorlar. Neo-faşistlerin internet sayfalarında, dergilerinde ve şarkı sözlerinde bu kin ve nefreti görmek mümkün. Örneğin "Halkın Öfkesi" isimli neo-nazi grup bir şarkısında "Biz Almanya'yı temizleyen gücüz" diyor. Bir diğer şarkısında ise Türkleri kastederek "Onları hapse atın veya bir yerlere kapatın. Çöl bile olabilir, yeter ki kapatın onları." diyerek kinlerini dile getiriyorlar. Endsieg isimli müzik grubu ise içlerindeki Türklere karşı olan nefretlerini, "Onları çiviyle çakmalı, Onları öldürmeli, Onları zindana atalım, Toplanma kamplarına tıkalım" cümleleriyle ifade ediyor.

Bilinmelidir ki, şerefli Türk Milleti'ne karşı düşmanca tavırlar içinde olan ırkçı hareketler, 21. yüzyılda kendilerine hayat sahası bulamayacaklardır. Çünkü Türk Milleti dünyada tekrar harekete geçen faşist hareketlerin temel dayanağının Darwinizm olduğunu fark etmiş ve bu çarpık ideolojinin önünü kesmek için tüm önlemleri almıştır. 21. yüzyılda dünya milletleri Darwinizm ile birlikte faşizmin de ortadan kalkışına şahit olacaklardır.




neo naziler, ırkçılık, Türk düşmanlığı




Türk Düşmanlığının Kökenleri 19. Yüzyılda Aranmalıdır






türk düşmanlığı, darwin
türk düşmanlığı, darwin,




Türk düşmanlığı, Osmanlı'nın duraklama devirlerinde "Türkler Avrupa'dan silinip atılmalıdır" diyen Avrupalı devlet adamları ile başlamış, ardından Osmanlı'nın parçalanmasını hedefleyen politikanın temel düşüncelerinden birini oluşturmuştur. Kendilerini sözde "ileri ve medeni milletler" olarak nitelendiren kimi Avrupalılar, Türk Milleti'ni olabilecek en uzak coğrafyaya kadar sürülmesi gereken, güya "geri ve ilkel" bir unsur olarak görmüşlerdir. Bu görüşlerinin sözde bilimsel temelini de Türkleri "ilkel ve geri bir ırk" olarak gören Charles Darwin'in evrim teorisinden almışlardır.

19. yüzyılda ve 20. yüzyılın ilk çeyreğinde Avrupa başkentlerinde büyük yankı uyandıran Türk düşmanlığı fikrinin eskide kaldığını düşünmek büyük bir yanılgıdır. Son günlerde yüksek sesle dile getirilen "Türkleri Avrupa'dan uzaklaştırma" mesajları Türk düşmanlığının hala hayatta olduğunu göstermektedir.

O dönemlerde "...Fanatik cahil insanlar, barbar millet… Türkler daima Türk kalacaklar, hiçbir zaman Avrupalılaşamayacaklar…" diyen dönemin İngiltere Başbakanı Lord Salisbury'nin yerini, bugün çeşitli suni vesilelerle Türkleri Avrupa'dan uzaklaştırmak isteyen Avrupa devletleri almışlardır. (Erol Ulubelen, İngiliz Gizli Belgelerinde Türkiye, Eylül 1982, s. 77)

"İstanbul Türkler'den tamamen alınmalı, bir veba tohumu, savaşların yaratıcısı, komşuları için bir hakaret olan Türkler Avrupa'dan silinmelidir…" diyen Amerikalı senatör Lodge'un yerini ise, günümüzde necip Türk Milleti'ni soykırım yapmakla suçlayan Amerikan senatörler almıştır. (İngiliz Gizli Belgelerinde Türkiye, s. 210)

Ancak Türk Milleti oynanan bu oyunların farkındadır, tuzaklarını birlik ve beraberlik içinde bozacaktır. Şerefli tarihi Türk Milleti'nin üstün ahlak ve karakterinin bir delilidir.




türk düşmanlığı, dazlaklar, ırkçılık




Türk Milleti'ni Parçalamak İsteyenlerin Hezeyanları Darwinizm Kaynaklıdır






ırkçılık, türk düşmanlığı, darwinizm




Bugün Avrupa'nın Türklere karşı tutumunun, asılsız Ermeni soykırımı iddialarının, İtalya ve Fransa'nın Türkiye aleyhinde yürüttüğü faaliyetlerinin, Avrupa Birliği'nin Türkiye'yi kabul etmemekteki kararlılığının ve neo-Nazilerin Türk düşmanlıklarının altında Darwin'in Türk Düşmanlığı fikri yatmaktadır. Bu, etkisini Sevr'den önce de göstermiş bir düşmanlığın günümüze yansımalarıdır.

19. yüzyılda İngiliz Başbakanı William Ewart Gladstone, sömürgeci İngiliz İmparatorluğu için Türkleri tehlike olarak görüyordu. Türk Milleti aleyhine çirkin bir propaganda başlatmış ve şöyle demişti:

"Türkler insanlığın insan olmayan numuneleridir. Medeniyetimizin bekası için onları Asya steplerine geri sürmeli veya Anadolu'da yok etmeliyiz."

İngilizler, Türkleri yok etmek için kendilerine "bilimsel" (!) bir dayanak bulmakta da gecikmediler. Irkçı İngiliz Charles Darwin onlara tam da istedikleri açıklamayı yaptı:

"Doğal seleksiyona dayalı kavganın, medeniyetin ilerleyişine sizin zannettiğinizden daha fazla yarar sağladığını ve sağlamakta olduğunu ispatlayabilirim. Düşünün ki, birkaç yüzyıl önce Avrupa, TÜRKLER tarafından işgal edildiğinde, Avrupa milletleri ne kadar büyük risk altında kalmıştı, ama artık bugün Avrupa'nın TÜRKLER tarafından işgali bize ne kadar gülünç geliyor. Avrupa ırkları olarak bilinen medeni ırklar, yaşam mücadelesinde TÜRK BARBARLIĞINA karşı galip gelmişlerdir. Dünyanın çok da uzak olmayan bir geleceğine baktığımda, BU TÜR AŞAĞI IRKLARIN çoğunun medenileşmiş YÜKSEK IRKLAR TARAFINDAN ELİMİNE EDİLECEĞİNİ (YOK EDİLECEĞİNİ) GÖRÜYORUM."(Francis Darwin, The Life and Letters of Charles Darwin, s.285-286)

Darwin'in bu sözlerinden yola çıkan Avrupalı bazı devletler, Türkiye'yi çıkarları için bir tehlike olarak görmekte ve ülkemizin parçalanmasını beklemektedirler. Sevr Anlaşması döneminde olduğu gibi bugün de, topraklarını parçalayarak dağıtma peşindedirler.

Ancak, Türk Milleti bu gibi emellerin gerçekleşmesine izin vermeyecektir. Yönetmek, huzur ve güven getirmek Türk Milleti'nin fıtratındadır. Türk Milleti bölünemeyeceği gibi, tüm Asya Türklerini, Ortadoğu'yu ve Müslümanları bir çatı altında toplayarak, kökü mazide olan bir geleceği hazırlamaktadır.

Günümüzün İki Önemli Tehlikesi, Darwinizm'i Doğru Zannetmek veya Bir Tehlike Olarak Görmemektir



Darwinizm, hayatın kökenine açıklama getirme iddiasında olan herhangi bir teori değildir. Darwinizm'in iddiaları, insanları bir Yaratıcı olmadığına, gelişmenin ve hayatta kalmanın ancak çatışma ve mücadele ile olacağına inandırmak için 150 yıldır bilinçli ve planlı olarak insanlara telkin edilmektedir. 20. yüzyılda Hitler, Mussolini, Stalin, Lenin, Mao gibi en kanlı diktatörler, rejimlerinin ideolojilerini Darwinizm'e dayandırmışlardır. Dini ise ideolojilerinin ve Darwinizm'in önündeki en büyük engel olarak görmüşlerdir.




minare




İnsanlığın bu tür belalardan, acımasız diktatörlerden ve Darwinizm'den destek alarak katliamlar yapan, terör ortamı oluşturan gruplardan kurtulabilmesi için Darwinizm'in kesin olarak bilim ve felsefe alanında çökertilmesi şarttır.

Bugün Darwinizm'in kesin ve hızlı çöküşünü engelleyen iki önemli tehlike bulunmaktadır.

1. Darwinizm'in hipnozuna kapılarak Kuran'da da evrimin anlatıldığını öne süren dindarlar: Oysa Kuran'da evrimden bahsedilmemektedir. Kuran'da canlıların mükemmelliği ve oluşum evreleri anlatılır. Allah tüm canlıları "OL" emriyle var ettiğini bildirir.

2. "Darwinizm tehlikesi artık yoktur, yıllar önce bu tehlike ortadan kaldırılmıştır" diyenler: Bu da büyük bir yanılgıdır, çünkü bugün birçok ülkede halk Darwinizm'e inanmasa bile idareciler Darwinizm'i savunmakta ve okullarında bu asılsız teorinin eğitimini vermektedirler. Hatta Çin ve Rusya gibi birçok ülkede Darwinizm mecburi bir inanç gibi devlet tarafından insanlara öğretilmektedir.

Dolayısıyla Darwinizm tehlikesini görmezden gelmek veya bu teoriyi bir acz içinde kabullenmek, Kuran'a uygun göstermeye çalışmak, vicdana ve akla uygun değildir. Bugün Çeçenistan'da, Doğu Türkistan'da, Kosova'da ve daha pek çok yerde insanlar Darwinizm'in destek verdiği ideolojilerin takipçileri tarafından zulme uğramaktadırlar.




kosova, çeçenistan, minare




Marx ve Engels'in Cehaleti



Marx ve Engels, canlıların diyalektiği iddialarına, Darwin'in evrim teorisinin bilimsel bir destek sağladığını zannediyorlardı. Oysa büyük bir yanılgı içindeydiler. Bu yanılgılarının en önemli nedenlerinden biri ise, yaşadıkları dönemde bilimsel seviyenin oldukça geri olması idi.


O dönemde kullanılan mikroskoplarda hücre basit bir leke gibi görülüyordu. Oysa bugün, hücrenin dev bir uzay gemisinden çok daha kompleks bir yapıya sahip olduğunun tespit edilebildiği elektron mikroskopları kullanılmaktadır.
O dönemin laboratuvarları birkaç deney tüpünden ve basit birkaç aletten oluşuyordu. Günümüzde ise, son derece işlevsel bilgisayarlar ve en ileri teknolojiye sahip cihazlarla donatılmış laboratuvarlar bilim adamlarının hizmetinde.


O dönemin geri kalmışlığı içinde hücrenin ne olduğundan bile haberi olmayan Engels, Doğanın Diyalektiği isimli kitabında evrim teorisinin ispatlanmış bir gerçek olduğunu söylemekte bir sakınca görmemiş ve şöyle demişti:

"... Bütün çok hücreli organizmalar –gerek bitkiler, gerek insan dahil hayvanlar - her durumda hücrenin bölünmesi yasasına göre bir hücreden gelişiyorsa, bu organizmaların sonsuz çeşitliliğinin kaynağı nedir? Bu soru, ilk kez Darwin tarafından kapsamlı şekilde ortaya konan ve kanıtlanan evrim teorisi ile yanıtlandı." (Friedrich Engels, Doğanın Diyalektiği, s. 251-252)

Marx ve Engels evrim teorisinin ispatlandığını zannedecek kadar bilimsel gerçeklerden uzaktılar.

Oysa günümüzde en koyu evrimciler dahi evrim teorisinin ispatlanmadığını itiraf etmektedirler:

Dr. Robert Milikan (Nobel ödüllü, ünlü bir evrimci):




mikroskop, deney, bilim




Şu çok acıklı: Biz bilim adamları şu ana kadar hiçbir bilim adamının kanıtlayamadığı evrimi kanıtlamaya çalışıyoruz.

Herribert Nillson (evrimci bilim adamı):

Evrimi bir deney ile ispat etme girişimlerim 40 seneden fazla sürdü ve başarısızlıkla sonuçlandı.

Günümüzün Darwinist-Marksistler'i, 19. yüzyılın son derece ilkel koşullarında, cahilce üretilmiş fikirleri, 21. yüzyılda büyük bir bağnazlıkla savunmaya devam etmektedirler.  Bu bağnazlığa göz yumulmamalı, genç nesillere 21. yüzyılın bilimsel gerçekleri anlatılmalıdır.




modern bilim, teknoloji, gelişme




Komünist Aklı Felaket Getirir



Geçtiğimiz yüzyılda komünist ideoloji yüzünden on milyonlarca insan katledilmiştir. Komünizm, bununla da kalmayıp insanlığın sanat, estetik, bilim, düşünce gibi vasıflarını öldürmek için de her türlü yolu denemiştir. Komünist ideolojinin insanlığa indirdiği darbeyi görmek için, komünist bilim anlayışını incelemek yeterlidir. "Lysenko olayı" bu konudaki en bariz örneklerdendir.

Lysenko, evrim teorisinin iddialarına körü körüne bağlanmış koyu bir Darwinist'ti. Sovyetler Birliği'nde 1930'lu yıllarda yaşanan tarımsal kriz sırasında çok daha büyük, güçlü ve verimli bir tahıl üretimi sağlayacağını vaat etmişti. Ne var ki Stalin dönemindeki Sovyet bilimine damgasını vuran Lysenko'nun "tarım politikası", tonlarca tohumun zayi olmasına, insanların boşuna emek harcamasına yol açmıştır. Lysenko'nun hiçbir bilimsel kanıta dayanmayan, hatta akla ve mantığa da şiddetle aykırı olan çok sayıdaki Darwinist düşünce ve uygulamalarından birkaçı şöyledir:

-Uygun çevre koşullarında yetiştirilen buğday bitkilerinin çavdar tohumları vermeye başlayacağını öne sürmüş ve bu akla uyularak yapılan tarımsal girişimler büyük ziyanla sonuçlanmıştır.

-Ekilecek tohumların, eğer uzun süre soğuk suda bekletilirlerse soğuk hava şartlarına uygun bir yapı kazanacaklarını ileri sürmüştür. Lysenko'nun bu iddiası doğrultusunda, Rusya'da tonlarca tohum soğuk suda bekletildikten sonra Sibirya steplerine ekilmiştir. Elbette tohumların hepsi zayi olmuştur.

Lysenko olayı, materyalizme ve evrim teorisine olan körü körüne bağlılığın bilime ve topluma ne kadar büyük zararlar verdiğini gösteren tarihi bir belgedir.




lysenko, tarım, köylü




Komünist Kore'de Koskoca Bir Nesil Açlıktan Ve Bakımsızlıktan Yok Oluyor



Komünizm ile yönetilen ülkelerin hali tüm insanlığa ders olmalıdır. Bugün komünist Kuzey Kore'de çocuklar açlıktan ölüyorlar. Sağlık sistemi tamamen çökmüş durumda; ilaç bulunamıyor, ameliyatlar dahi anestezi kullanılmadan yapılıyor. Beslenme yetersizliğinden dolayı bir nesil ya sakat ya ağır hasta ya da zihinsel özürlü olarak hayata başlıyor.  Ülkede elektrik ve su yok, bu nedenle de halk şiddetli salgın hastalıklarla mücadele ediyor. Fabrikalar çalışmadığı için ilaç ve diğer zaruri ihtiyaçlar üretilemiyor. Halk denizden yosun toplayıp bunları kurutarak çocuklarını beslemeye çalışıyor. New York Times gazetesinin haberine göre ayda 10.000'den fazla çocuk hayatını kaybediyor. Bu yıl başında ise yaklaşık 2 milyon Kuzey Koreli'nin açlıktan öldüğü belirtiliyor. Ancak komünist Kuzey Kore yönetimi gazetecilerin ülkeye girmelerini yasakladığı gibi dışarıya bilgi de vermiyor.

Bugün Kuzey Kore'nin halkına uyguladıkları, geçmişte Lenin'in, Stalin'in, Mao'nun uygulamalarıyla aynıdır. Halklarını birer hayvan gibi gören, onlara değer vermeyen Darwinist-komünist yönetimler daha önce de Rusya'da, Ukrayna'da, Çin'de on milyonlarca insanı açlıktan, sefaletten ve hastalıklardan öldürmüştü.

Darwinizm ve komünizm bir tehlike değil diyenler, bir daha düşünsünler:

KUZEY KORE'DEKİ ÇOCUKLARI KİM, NASIL KURTARACAK?

Asil Türk Milleti, Darwinizm ve komünizm ile fikri mücadelesi ve manevi değerlere verdiği önem ile, dünyayı karanlıklardan aydınlığa çıkaracaktır.




kuzey kore, çocuklar, açlık




Darwinizm'in Savunulması İnananlar İçin Önemli Bir Tehlikedir






darwin




İman eden bazı kimseler, Darwinizm'in hipnozunun etkisine kapılmakta ve bu gerçek dışı teorinin Kuran ile çelişmediğini söylemektedirler. Oysa Darwinizm yalanı hem Kuran ile çelişir, hem de Darwinizm yalanını savunmak zulme, inkara, savaşa kapı açmaktır.

Kuran'da, Darwinizm'in iddia ettiği evrimi destekleyen hiçbir ayet bulunmamaktadır. İnsanın oluşumunu anlatan ayetler, yaratılışın evreleridir ve Darwin'in insanın hayvandan evrimleştiği iddiasını kesinlikle desteklememektedir.

Darwinizm'i bilimsel bir gerçek zannetmek, "bilime karşı biz ne diyebiliriz" diyerek Darwinizm'i kabul etmek de büyük bir yanılgıdır. Çünkü Darwinizm bilimsel bir teori değildir ve çok az bir araştırma ve inceleme dahi bu teorinin tüm bilimsel açmazlarını, mantıksızlıklarını, akılsızlıklarını ortaya koymaya yeterlidir.

Bu nedenle, acizlik ve çaresizlik içinde, insanlığa zulüm ve acı getiren bu teori kabul edilmemelidir. Aksine vicdan sahibi inananların bu teoriye karşı fikri alanda etkin, samimi ve şevkli bir mücadele içinde olmaları gerekir. Vicdanlı ve akıl sahibi insanlar bu konuda ittifak ettikleri takdirde, bu nesil dünyadan dinsizliğe ait tüm ideolojilerin hızla silindiğini ve yerine Kuran'daki güzel ahlakın hakim olduğunu görecektir.

Batıl olanı kabul etmek doğru değildir. Doğru olan, batılın üzerine hak olanı fırlatmaktır. O zaman Allah'ın ayetinde bildirdiği gibi "batılın beyni darmadağın" olacaktır.

Darwinizm = Materyalizm = Marksizm = Anarşizm



Karl Marx: "Darwin'in yapıtı büyük bir yapıttır. Tarihteki sınıf mücadelesinin doğa bilimleri açısından temelini oluşturuyor."

Stalin: "Genç nesillerin zihnini yaratılış düşüncesinden arındırmak için onlara tek bir şeyi öğretmeliyiz: Darwin'in öğretilerini"

Lenin: "Marx'ın teorisinin tümü, evrim teorisinin, en tutarlı, en tam, en düşünülmüş ve özlü biçimiyle çağdaş kapitalizme uygulanmasıdır. Marx'ın açıklamalarının büyük değeri, burada da, materyalist diyalektiği, evrim teorisini, tutarlı biçimde uygulamak ve komünizmi, kapitalizmden itibaren gelişen bir şey olarak düşünmektir."

Mao: "Çin sosyalizminin temeli Darwin'e ve evrim teorisine dayandırılmıştır."

Engels: "Tabiat metafizik olarak değil, diyalektik olarak işlemektedir. Bununla ilgili olarak herkesten önce Charles Darwin'in adı anılmalıdır."

Trotsky: "Darwin'in buluşu, tüm organik madde alanında diyalektiğin (diyalektik materyalizmin) en büyük zaferi oldu."




engels, zalim liderler, lenin, mao, darwin




20. yüzyılın kanlı liderlerinin övgüyle bahsettikleri Darwinizm, materyalizmi, komünizmi, bölücü terörü, anarşizmi doğuran sapkın bir inanç sistemidir. Tüm insanların başıboş ve sorumsuz olduklarını ve dünyada var olan tüm canlıların yaşamak için savaşmak zorunda olduklarını, diğer canlılar gibi insanların ve tarihin de gelişmek için çatışması gerektiğini savunan bu tesadüf felsefesi, 150 yıldan beri bütün dünyayı kan gölüne çevirmiştir.

Darwinist propagandanın ve onun desteklediği diyalektik materyalizmin etkisinin kalkması ve gençlerin bu safsatalardan uzak bir biçimde eğitilmesi ile, birçok tehlikeli ideolojinin de hayat damarları kesilmiş olacak ve dünya bu belalardan temizlenecektir.

Kuşkusuz bu konuda en önemli görev, yüzyıllardır İslam'ın bayraktarlığını yapmış, akıl ve basiret sahibi Türk Milleti'ne düşmektedir. Milletimiz, Kuran ahlakının güzelliklerini anlatarak, tüm bu ideolojilerin çirkinliklerini dünyaya duyurmaktadır.

Süslü Kelimelerle Anlaşılmaz ve Derin Gösterilmeye Çalışılan Marksist-Leninist Felsefenin İddiaları Son Derece Basit ve Sıradandır



marx, engels

Komünistlerin fikirlerini anlatırken başvurdukları yöntemlerden biri, tıpkı Darwinistler gibi süslü kelimeler kullanmaktır. Herkesin aslında çok iyi bildiği bir kelimeyi halkın aşina olmadığı bir başka kelime ile ifade ederek, Marksist-Leninist felsefeyi anlaşılmaz, erişilmez ve karmaşık göstermek isterler.

Bugün Marksist Leninist görüşü savunan dergi ve gazetelerde özellikle anlaşılmaz ve karmaşık hale getirilmiş bu üslubu görmek mümkündür.

Örneğin "Diyalektik Materyalizm" kavramını, aslında maddeciliği tarif etmek için kullanırlar. Diyalektik pek kullanılmayan bir kelime olduğu için halk bu kelimenin çok şey ifade ettiğini zanneder.

Oysa 19. yüzyılda Marx ve Engels'in Darwinizm'in de etkisinde kalarak ortaya attıkları iddialar son derece sıradan, hiçbir derinliği olmayan, basit varsayımlardır. Ancak, süslü anlatımlarla doldurulmuş ciltlerce kitap ve bir de Marx'ın ve Engels'in ağır filozof edasıyla verilmiş pozları halkın karşısına çıkartılınca, onlar da bu kitapların çok yüksek seviyeli eserler olduklarını zannetmektedirler. Halbuki Marx'ın da Engels'in de sahip oldukları bilgiler bugün bir lise öğrencisinin sahip olduğu bilgilerden çok daha azdır. Ancak, bu filozoflar özel telkin metodlarıyla insanların gözünde büyütülmeye çalışılmaktadır.

Bu tür içi boş ve tehlikeli felsefelerle en etkin mücadele yöntemi, doğru ve hak olanı yalın, sade ve samimi bir üslupla tüm insanlara anlatarak tehlikeyi açık ve anlaşılır hale  getirmektir.

Korku ve Tehdit Üzerine Kurulu Komünist Devlet, Kendi Askerlerine Dahi İşkence Uyguluyor






rus ordusu, işkence, asker




Darwinist fikirler üzerine bina edilmiş olan komünist devlet, insanları hayvan sürüsü olarak görür ve milletine hem değer vermez, hem de güvenmez. Bu nedenle korku, baskı ve dehşet ortamları oluşturarak, onlar üzerinde denetim sağlamaya çalışır. Herkesi potansiyel şüpheli, suçlu veya hain olarak görür. Lenin'in şu sözleri, Darwinist-komünist devletin halkına bakış açısını göstermesi açısından önemlidir:

"Diktatörlük doğrudan şiddete dayanan ve hiçbir yasayla kısıtlanmamış iktidardır." (Lenin, Proleterya Devrimi ve Dönek Kautsky, s. 53)

Bu sapkın fikirlerin mirasçısı Rus Devleti, milletine zulmetmeye devam etmektedir. Dünya basınına yansıyan bazı haberler şöyledir:

Rusya'da her yıl 500 asker subayları tarafından sebepsiz yere öldürülüyor. Ve bu cinayetler intihar olarak rapor ediliyor. Genç yaştaki Rus askerler, ailelerine kendilerini bu zulümden kurtarmaları için yalvaran gizli mektuplar yolluyorlar. Ancak aileler bir süre sonra oğullarının işkence veya dayakla öldürülmüş cesetlerini buluyorlar.

Komünist ideolojiyi savunanlar, bunları bir daha düşünmelidirler: Kendi evlatları işkence ile öldürülüyor olsaydı, komünizme arka çıkarlar mıydı?

Bir felakete veya tehlikeye ciddi önlemler almak için, o tehlike ile yüzyüze gelmek şart değildir. Dünya üzerinde o tehlike altında yaşayan kimseler olması, vicdan sahibi insanları harekete geçirmelidir.

Diyalektik Materyalizmin Sinsi Taktiği: Bir Adım İleri, İki Adım Geri



diyalektik, materyalizm, lenin, marx

Günümüzde Darwinizm'den güç alan komünizmin artık bir tehlike olmadığını, yıllar önce çöktüğünü zannedenler büyük bir yanılgı içindedirler. Çünkü komünizm yıkılmamış, diyalektik materyalizmin en önemli ilkesine uygun olarak iki adım geri atmıştır.

Lenin'in üzerine kitap yazdığı bu "Bir Adım ileri, İki Adım Geri" ilkesine göre komünistler hedeflerine ulaşmak için gerektiğinde birkaç adım geri atarak sanki hedeflerinden uzaklaşmış gibi görünürler. Komünist Çin'deki okul çocuklarına, bu nedenle üç adım ileri, iki adım geri esasına dayanan "diyalektik yürüme yolu" öğretilir.

Bu gerçeği ortaya koyan en somut örneklerden biri komünistlerin aile kurumu hakkındaki düşünceleridir. Diyalektik Materyalizmin kurucusu Karl Marx'a göre evlilik kurumu kaldırılmalıdır. Komünist Manifesto'da Marx; "proleterler arasında aile kurumunun hemen hiç görülmediği ve fuhuşun çok yaygın olduğunu" söyler, ve bundan şu sonuca varır:

"...burjuva ailesinin ortadan kalkması gerekmektedir."

Komünistler bu hedeflerine ulaşmak için, diyalektik materyalizmin ilkelerine uyarlar. Aile kurumunu kaldırmak için güçlü bir devlete ihtiyaçları vardır. Ancak güçlü bir devlet için önce aile kurumunun güçlü olması gerekir. Bu nedenle önce geri adım atarak, aileyi güçlendirirler. Bu sayede komünist devlet güçlenir ve  bir aşama sonra aile kurumunu tamamen ortadan kaldırır. (Komünistler Nasıl Yalan Söyler, Dr. Fred C. Schwarz, s. 215-216)

Bu örnekten anlaşıldığı gibi, komünistlerin "komünizm yıkıldı", "Rusya'da aile bağları daha da güçlendi" gibi sloganları insanları aldatmamalıdır. Bu, diyalektik materyalizmin çok bilinen bir taktiğidir. Komünizm, bir bukalemun gibi renk değiştirmiş, tekrar adım atmak için uygun zeminin hazırlanmasını beklemektedir.

Bu nedenle komünizmin ana felsefesi olan diyalektik materyalizm ve onun sözde bilimsel dayanağı olan Darwinizm ile fikri alanda ciddi bir mücadele şarttır. Aksi takdirde, komünistler ileri atacakları kanlı ve zalim adımlar için pusuda beklemektedirler.

Liselerde, üniversitelerde bu ideoloji giderek yayılma göstermektedir. Türkiye'de tarihin en büyük komünist bölücü tehlikesi yaşanmaktadır. Ama uyanık ve zeki yapısıyla Türk Milleti bu tehlikeyi fark etmiştir ve bu zulüm ideolojisine geçit vermemektedir.


İnsanlardan öylesi vardır ki, dünya hayatına ilişkin sözleri senin hoşuna gider ve kalbindekine rağmen Allah'ı şahid getirir; oysa o azılı bir düşmandır. O, iş başına geçti mi (ya da sırtını çevirip gitti mi) yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya, ekini ve nesli helak etmeye çaba harcar. Allah ise, bozgunculuğu sevmez.(Bakara Suresi, 205)


Terörü ve Şiddet Olaylarını Durdurmanın Yolu, Darwinist Eğitime Son Vermekten Geçer



Günümüzde tüm dünya ülkeleri milli gelirlerinin büyük bir bölümünü savunmaya ayırmaktadırlar. Çünkü alınan polisiye tedbirler, mahkemeler, cezaevleri şiddetin ve terörün önünü kesmekte yeterli olmamakta, suç olaylarının sayısı gün geçtikçe daha da artmaktadır.

Bunun tek nedeni bu ülkelerin gençlerini Darwinist ve materyalist ideolojiyle yetiştirmeleridir. Okulun ön kapısından iyi bir eğitim almak için giren bir genç, arka kapısından "komünist" ya da "faşist" olarak çıkmaktadır. İnsanın gelişmiş bir hayvan türü, hayatın ise acımasız bir mücadele meydanı olduğunu, sadece güçlü olanların hayatta kalacağını, zayıf olanların eleneceğini, ayakta kalabilmek için her türlü ahlaksızlığı yapmanın meşru olduğunu öğrenen bir gençten başka birşey beklemek de mümkün değildir. Çünkü bu eğitim gençlere güzel ahlakın yerine şiddeti ve saldırganlığı, şefkatin yerine öfkeyi ve kini, paylaşmanın yerine bencilliği ve çıkarcılığı öğretmektedir.


Gerçek şu ki, onlar hileli-düzenler kurdular. Oysa onların düzenleri, dağları yerlerinden oynatacak da olsa, Allah katında onlara hazırlanmış düzen (kötü bir karşılık) vardır... Gerçekten Allah azizdir, intikam sahibidir. (İbrahim Suresi, 46-47)


İşte bu nedenle de şiddetin ve terörün önünü kesmek için atılması gereken ilk adım, Darwinizm'in ve materyalizmin safsatalarının gençlere sanki birer gerçekmiş gibi öğretilmesini engellemektir.

Unutulmamalıdır ki, gençleri bu şekilde eğittikten sonra, "Niye terörist oldun?" demek büyük bir samimiyetsizliktir. Eğer gençlere vatan ve millet sevgisi aşılayan, güzel ahlakı öğreten eğitim kurumları kurulup, Darwinist-materyalist eğitime geçit verilmezse bu büyük sorun da kendiliğinden ortadan kalkacaktır.

Darwinizm'in gençleri nasıl bir bataklığa sürükleyebileceğinin farkında olan Türk Milleti gereken önlemleri almış, bu yönde büyük bir kültür seferberliği başlatmıştır. Bu yolla Darwin'in bilimdışı safsatalarını gözler önüne sermektedir. Milletimiz bu kültür atağı ile 21. yüzyılda layık olduğu noktaya varacaktır.




okul, suç, hapishane, darwinist eğitim



1. OKUL


2. KARAKOL





Darwinist Eğitim Bela Getirir



dejenerasyon, darwinist eğitim

Darwinist eğitim uygulayan Batılı toplumlarda bireylerin büyük bölümü manevi ve milli değerlerinden uzak kalmış ve materyalist safsataların çarkına kendilerini kaptırmış durumdadır. Böyle toplumlarda vefanın, sadakatin, şefkatin, fedakarlığın hiçbir önemi yoktur. Gençler, kendilerine verilen eğitim sonucu, bu dünyada tesadüfler neticesinde var olduklarını, bir gün ölüp yok olacaklarını zannederler. Dolayısıyla dünyada çok az zamanları olduğuna inanır ve bütün bencil tutkularını tatmin etmeye çalışırlar. Bu materyalist anlayış zamanla bireylerin insani özelliklerini yitirmelerine sebep olur.

İşte Darwinist eğitimin temeli budur; "HAYVAN BENZERİ  İNSAN TOPLULUKLARI  MEYDANA GETİRMEK, HAYVAN SÜRÜLERİNE DARWINİZM'İN GELİŞMİŞ HAYVANLAR OLARAK TANIMLADIĞI İNSAN SÜRÜLERİ KATMAK"...

Böyle toplumsal bir felakete uğramamak için, 7'den 70'e herkese Darwinizm'in bilimsel geçersizliğinin anlatılması şarttır. Bireylerine vatan ve millet sevgisi aşılayan, manevi değerlerini korumayı öğreten, eğitim sistemini bu anlayış çerçevesinde şekillendiren milletler, geleceğe güvenle bakabilir.

Müslüman Türk Milleti, bu gerçeği görmüş ve vicdanlı, milli ve manevi değerlerine sahip çıkan bir gençlik yetiştirmiştir. Bu üstün özellikleri, ona 21. yüzyılda, Darwinizm tehlikesine karşı tüm insanlığı uyarma ve koruma misyonunu yüklemiştir. Yüce milletimizin bu tarihi misyonu layıkıyla yerine getirmekte olduğuna şüphe yoktur.

Darwinist Bilim Adamlarının Irkçı Uygulamalarının Hedefi Masum Afrika Halkı



masum, afrika halkı, kobay

Charles Darwin'in insanın evrimleşmiş bir hayvan türü olduğu yönündeki iddiası sosyal yaşam üzerinde çok derin izler bıraktı. Çünkü bu düşünceye göre farklı ırklar, hastalar, zayıflar, fakirler, özürlüler evrimleşme sürecini tamamlamamış aşağı bir tür olarak görülüyordu. Bu bakış açısına sahip olan evrimci bilim adamları yüzyıllar boyunca aşağı ırk olarak nitelendirdikleri yerli kabileleri vahşice katlettiler, üzerlerinde deneyler yaptılar ve bir hayvan gibi sergilediler.

Günümüz evrimci bilim adamları da atalarının izinden gidiyorlar ve masum insanları sözde bilimsel amaçlı çalışmalarında kobay olarak kullanıyorlar. Mayıs 2001 tarihli ünlü Fransız La Recherche dergisi, "Tıp Kobaylarını Buldu mu?" başlığıyla yayınladığı geniş haberde bilim adamlarının bu ırkçı yaklaşımlarına yer veriyor. Özellikle de son yıllarda AIDS gibi tehlikeli hastalıklarla ilgili araştırmaların, -oluşabilecek tehlikelerden haberdar olmayan- Afrikalı masum insanlar üzerinde gerçekleştirildiğine dikkat çekiliyor. Ya da bazı hastaların "hastalığın gelişiminin izlenmesi amacıyla" özellikle tedavi edilmeyip, insanların ölüme terk edildikleri vurgulanıyor.

Ancak Türk Milleti'nin de katkılarıyla Darwinist bilim adamlarının bu ırkçı yaklaşımları tüm gerçekliğiyle gözler önüne serilmiştir ve serilmeye de devam edecektir. Milletimiz, Darwinizm'e karşı başlattığı kültür atağında tüm dünyaya örnek olmaktadır.

Okul Sıralarında Gençleri Darwinist Yalanlarla Eğitenler, Oluşturdukları Tehlikenin Farkında Değiller



Terör belasının körükleyicisi, gençlere hayvanlardan evrimleştiklerini, dolayısıyla hayvanlar gibi her türlü ahlaksızlığı ve suçu işleyebileceklerini telkin eden Darwinist-materyalist eğitimdir. Eğer dünyanın dört bir yanındaki eğitim kurumlarında bu eğitim verilmeye devam edilirse, terörden kurtulmak da mümkün olmayacaktır.

Okul sıralarında Darwinist-materyalist kitaplar okuyarak, sadece maddeye değer veren, tüm ahlaki değerleri reddeden ve hiç kimseye karşı sorumlu olmadıklarına inanan gençlerin önünde terör belasına saplanmaktan başka bir seçenek yoktur.

Bu, bir çiftlikte yıllarca uğraşıp zehirli yılanlar yetiştirip, daha sonra bu yılanları serbest bırakıp, yılanlar insanları sokmaya başladığında da  "niye bu yılanlar insanları sokuyor?" demeye ve onları tek tek toplamak için uğraşmaya benzer. Önemli olan o zehirli yılanları baştan yetiştirmemektir.


Ey iman edenler, hepiniz topluca "barış ve güvenliğe" girin ve şeytanın adımlarını izlemeyin...(Bakara Suresi, 208)


Dünya ülkeleri terörle mücadele konusunda büyük bir yanılgıya kapılmakta ve sadece "iyi takip, iyi tespit, iyi yakalama, iyi yargılama"yı esas almaktadırlar. Oysa tarihi deneyimler, "takip, yakalama ve yargılama" ile terör batağının kurutulamadığını bizlere göstermiştir. Önemli olan insanları teröre iten nedenlerin bulunması ve bunların iyi bir eğitimle ortadan kaldırılmasıdır.

Tarih boyunca bu tür safsatalara karşı her zaman uyanık olan Türk Milleti, bu tehlikenin de farkındadır. Komünist fraksiyonlara asla geçit vermemektedir. Dünya gençliğini de bu büyük beladan kurtaracak olan yine Türk Milleti olacaktır.




öğrenci, suç, hapishane, darwinist eğitim




Güçsüzler Yok Edilmelidir Diyen Darwinizm, Dünyadaki Zulmün En Büyük Sorumlusudur



Vicdan sahibi insanlar, kendileri güvenlik içerisinde, sıcak ve huzurlu bir evde otururken, bir başka ülkede milyonlarca insanın acımasızca katledildiğini unutmazlar.

Örneğin Keşmir'de yıllardır Müslümanlar zulüm görüyorlar. Bugüne kadar on binlerce Keşmirli Müslüman öldürüldü, kadınlara tecavüz edildi. Uluslararası örgütlerin raporlarına göre binlerce kişi sakat kaldı, evler kundaklandı, dini  eğitim veren okullar kapatıldı ve binlerce insan hapislerde... İnsanlar hala mağara benzeri yerlerde, çok zor şartlar altında hayatlarını devam ettirmeye çalışıyorlar. Keşmir'deki mülteci kamplarını ziyaret eden bir gazetecinin, kamptaki hayatı tasvir ettiği şu cümleleri bu açıdan çok önemlidir:

"Hayat standartları normalin çok çok altında. Küçük küçük toprak evlere insanlar adeta tıkışmış. Evler genellikle iki odalı. Odalarda birkaç tane kullanılamayacak çanak çömlek. Bir veya iki tane yatak... Yataklara yatak demek için bin şahit gerekli... Kimi zaman içerisinde tutuşturulmuş üç beş dal parçasının bulunduğu toprak ocakta kaynayan bir kazan. Etrafta yaş yiyecek adına hiçbirşey yok! Ama utandığım için hiçbir kazanın kapağını açma cesareti bulamadım. Hangi çadıra girdiysek ortada ne yiyecek adına, ne yatacak adına hiçbir şey görmedik! Çadırların birinde yerde küçük eski bir bez seriliydi. Belli ki yatak olarak kullanılıyordu. "Bu çadırda kaç kişi kalıyor?" diye sorduğumda aldığım cevap "11 kişi" idi..."


Size ne oluyor ki, Allah yolunda ve: "Rabbimiz, bizi halkı zalim olan bu ülkeden çıkar, bize katından bir veli (koruyucu sahib) gönder, bize katından bir yardım eden yolla" diyen erkekler, kadınlar ve çocuklardan zayıf bırakılmışlar adına savaşmıyorsunuz? (Nisa Suresi, 75)


İnsanların bu zulümden kurtulmaları ve insan gibi yaşayabilmeleri için onlara zulmedenlerin felsefesi ortadan kaldırılmalıdır. Zulmün felsefesi Darwinizm'dir. Dünyadaki muhtaç insanlar için birşeyler yapmak ve onların kurtuluşuna vesile olmak istiyorsanız, Darwinizm'in bilimsel çöküşünü anlatan eserleri okuyun ve herkese anlatın. Şerefli Türk Milleti'nin bu zulmün önüne geçebilecek tarihi bir mirasın sahibi olduğunu sakın unutmayın.




keşmir, zulüm



KEŞMİR'DEKİ ZULÜM

Keşmir'deki binlerce masum ve muhtaç insan yıllardır zulüm görüyor. Bu resimlerdeki tablolar, vicdan sahibi her insanı harekete geçirmeli, zulmün felsefesi olan Darwinizm'e karşı yürütülen çalışmalar desteklenmelidir. Bu, tüm inananların üzerine düşen bir sorumluluktur.





Karşıt Fikirleri Kavga, Zulüm ve Korku Yoluyla Susturmak İsteyenler Tarih Boyunca Yenilgiye Uğramışlardır






mısır, firavun



Firavun baskıcı ve zalim bir yönetime sahipti ve bununla da kendince gurur duyuyordu. Üstte Mısır Firavununu muhaliflerinin kafasını parçalarken tasvir eden bir kabartma yer alıyor.





Darwinizm'den ilham alan diyalektik materyalizme göre tarih zıt fikirlerin çatışması ve kıyasıya mücadelesidir. Bu inançları gereği 20. yüzyılda faşistlerle komünistleri birbirine kırdırmışlar, aynı vatanın evlatlarını birbirlerine düşman etmişler ve dünyayı kan gölüne çevirmişlerdir. Bunun sonucunda da kendi ideolojilerinin galip geleceğini sanmışlardır. Ancak, bu mücadeleden komünizm galip çıkamamış, diyalektik materyalizmin tarihin diyalektiği iddiası da çökmüştür.

Tarihte, karşı karşıya gelen iyiler ve kötüler hep olmuştur. İyilerin kötülerle mücadelesi de fikir alanında gerçekleşmiştir. Bu mücadeleden galip çıkan ise daima iyilerdir. Çünkü Allah'ın Kuran'da gösterdiği mücadele yöntemleri insanlara barış, huzur ve dostluk getirmeye,  çelişki ve düşmanlıkları ortadan kaldırmaya yöneliktir.

Örneğin, Allah Hz. Musa'ya Firavun'u doğru yola çağırmasını bildirmiştir. Hz. Musa ve Firavun iki zıt fikrin savunucularıdır. Ancak, Allah bu iki zıt tarafı karşılaştırırken, Hz. Musa'ya ve kardeşi Hz. Harun'a  şöyle demiştir:

"İkiniz Firavun'a gidin, çünkü o, azmış bulunuyor. Ona yumuşak söz söyleyin, umulur ki öğüt alıp-düşünür veya içi titrer-korkar." (Taha Suresi, 43-44)

Allah'ın emrine uyan Hz. Musa kardeşiyle birlikte Firavun'un karşısına çıkmış ve ona Allah'ın emirlerini, doğru yolu ve iyiliği türlü yöntemler deneyerek, sabırla anlatmıştır. Onun bu fikri mücadelesinin sonunda ise gerçekleri göremeyen ve iyilere zulmetmeye yeltenen Firavun, denizde boğularak ölmüş, Hz. Musa ve yanındakiler kurtulmuşlardır.

Bu örnek insanlık tarihinin bir özetidir. Tarihte hiç kimse birbiriyle çatışıp, yumruklaşıp, kan dökerek üstün gelmemiştir. Üstün gelenler, daima barış ve huzura çağıran, mücadelesini fikir alanında yaparak insanları düşünmeye sevkeden inananlardır.

Türk Milleti Balkanlar'dan Ortadoğu'ya, Adriyatik'ten Çin'e Nizam Getirmiş Olan Yegane Gücün Şerefli Mirasçısıdır



Bugün Balkanlar, Türki Cumhuriyetler ve Ortadoğu'daki Müslümanlar barış, huzur, refah ve güvene muhtaçtırlar. Bunun sağlanması için en akılcı çözüm yakın geçmişte bu bölgelerde istikrarı sağlamış olan Türk ordusunun yeniden hakimiyetidir.

Dünyanın en akılcı, vicdanlı, disiplinli, adaletli ve güvenilir ordusu olan Türk ordusunun nizamı ile bu bölgeler müreffeh ve barış içinde bir hayata kavuşabilirler.

türkiye, harita, Türk İslam birliği

Türk ordusunun akılcı nizamı ile, bölge ülkelerinin tüm sorunları çözülür. Bölgeyi tehdit eden dış tehlike kalmaz. Dolayısıyla savunmaya ve askeri harcamalara ayrılan bütçe çok düşeceği için halkın refah seviyesi artar. Bu sayede bilim, sanayi ve kültür daha da gelişir. İthalat ve ihracatta, gümrük kapılarında, ulaşımda yaşanan zorluklar kalkar. Bu geniş bölgenin sahip olduğu maden, tarım ve diğer doğal zenginlikler en verimli şekilde değerlendirilir.

Bölgede sağlanan istikrar ve barış ise tüm dünyayı olumlu yönde etkileyecektir.

SONUÇ OLARAK DÜNYA, MÜSLÜMAN TÜRK ORDUSUNUN VİCDANINA, ADALETİNE, HOŞGÖRÜ VE NİZAMINA MUHTAÇTIR.

Türkiye 21. yüzyılda tarihsel mirasını en hayırlı şekilde kullanacak, tüm dünyada barış ve huzurun teminatı olacaktır.

 

Kitap bölümleri

Masaüstü Görünümü