Harun Yahya

İnsanın En Büyük Düşmanı



Her kim olursanız olun sonsuz bir azap çekmenizi isteyen, bütün varlığını buna adamış olan, son derece tehlikeli bir düşmanınız var: Şeytan. Bir başka deyişle, Allah'ın lanetlediği ve huzurundan kovduğu iblis ve onun takipçileri.

O en büyük düşmanınız. Bir efsane ya da bir masal değil, gerçeğin ta kendisi. İnsanlık tarihinin her aşamasında var oldu. Yaşamış ve ölmüş milyarlarca insanı ateşin içine çekti ve halen çekiyor. Hiçbir zaman ayırım yapmaz. Genç, yaşlı, kadın, erkek, devlet başkanı veya dilenci fark etmez. Her insan bu düşmanın hedefidir.

Bu yazıyı okurken de sizi gözlüyor ve planlar yapıyor. Tek arzusu var; olabildiği kadar çok insanı -siz de dahil- kendisiyle beraber cehenneme sürüklemek.

Zafer kazanması için insanların kendisine tapınması veya çok uç sapkınlıklar yapmaları gerekmiyor. İnsanlardan mutlaka Allah'ı inkar etmelerini de istemiyor. Zaten Allah'ı kendisi inkar etmiyor ki, insanlardan özellikle bunu istesin. Onun tek isteği insanları Allah'ın dininden ve Kuran'dan uzak tutmak, halis olarak Allah'a ibadet etmelerini engellemek, bunun sonucunda sonsuz azap çekmelerini sağlamak. Hatta kimi zaman sahte bir dindarlık maskesi altında, Allah'ın adını kullanarak insanları gerçek dinden uzaklaştırıp, saptırıyor. Bu da insanları kendisiyle beraber cehennem çukurunun içine çekmek için yeterli. Hangi vesileyle olursa olsun, onu takip edenlerin sonu hiç değişmiyor:

Ona yazılmıştır: "Kim onu veli edinirse, şüphesiz o (şeytan) onu şaşırtıp-saptırır ve onu çılgın ateşin azabına yöneltir." (Hac Suresi, 4)

İblisin Allah'a Akılsızca İsyanı



Kuran'da bildirildiği gibi şeytan, ilk insan olan Hz. Adem (as)'dan bu yana insan neslini Allah yolundan saptırmak için çaba harcayan ve kıyamete kadar da harcayacak olan varlıkların genel adıdır. Tüm şeytanların atası ise, Hz. Adem (as)'ın yaratılmasıyla birlikte Allah'a isyan eden iblistir.

Kuran'da haber verildiği üzere, Allah Hz. Adem (as)'ı yaratmış ve meleklerden ona secde etmelerini istemişti. Melekler Allah'ın emrini yerine getirirken, cinlerden olan iblis Hz. Adem (as)'a secde etmedi. Büyük bir akılsızlıkla kendisinin insandan daha üstün bir yaratık olduğunu öne sürdü. Bu itaatsizliği ve pervasız küstahlığı yüzünden Allah'ın huzurundan kovuldu.

Allah'ın huzurundan ayrılmadan önce, insanları da kendisi gibi saptırmak için Allah'tan süre istedi. Allah da ona kıyamet gününe kadar süre tanıdı. Böylece iblisin insana karşı verdiği mücadele başladı. Allah iblisi ve ona uyanları cehenneme dolduracağına hükmetti. Allah, Kuran'da bu olayı şöyle haber vermiştir:

Andolsun, Biz sizi yarattık, sonra size suret (biçim-şekil) verdik, sonra meleklere: "Adem'e secde edin" dedik. Onlar da iblisin dışında secde ettiler; o, secde edenlerden olmadı.

(Allah) Dedi: "Sana emrettiğimde, seni secde etmekten alıkoyan neydi?" (İblis) Dedi ki: "Ben ondan hayırlıyım; beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın."

(Allah:) "Öyleyse oradan in, orada büyüklenmen senin (hakkın) olmaz. Hemen çık. Gerçekten sen, küçük düşenlerdensin."

O da: "(İnsanların) dirilecekleri güne kadar beni gözle(yip ertele.)" dedi.

(Allah:) "Sen gözlenip-ertelenenlerdensin" dedi.

Dedi ki: "Madem öyle, beni azdırdığından dolayı onları (insanları saptırmak) için mutlaka senin dosdoğru yolunda (pusu kurup) oturacağım."

"Sonra muhakkak önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından sokulacağım. Onların çoğunu şükredici bulmayacaksın."

(Allah) Dedi: "Kınanıp alçaltılmış ve kovulmuş olarak oradan çık. Andolsun, onlardan kim seni izlerse, cehennemi sizlerle dolduracağım." (Araf Suresi, 11-18)

İblis böylece Allah'ın huzurundan kovulduktan sonra, kıyamete kadar sürecek olan mücadelesine başladı. İnsanları aldatarak saptırmak için onlara sokuldu. İlk büyük tuzağı, cennette yaşamakta olan Hz. Adem (as)'ı ve eşini kandırarak onları Allah'ın emrine isyana sürüklemesiydi. İnsanlık tarihinin başlangıcındaki bu olay Kuran'da şöyle anlatılır:

Ve ey Adem, sen ve eşin cennete yerleş. İkiniz dilediğiniz yerden yiyin; ama şu ağaca yaklaşmayın. Yoksa zalimlerden olursunuz.

Şeytan, kendilerinden "örtülüp gizlenen çirkin yerlerini" açığa çıkarmak için onlara vesvese verdi ve dedi ki: "Rabbinizin size bu ağacı yasaklaması, yalnızca, sizin iki melek olmamanız veya ebedi yaşayanlardan kılınmamanız içindir."

Ve: "Gerçekten ben size öğüt verenlerdenim" diye yemin de etti.

Böylece onları aldatarak düşürdü. Ağacı tattıkları anda ise, ayıp yerleri kendilerine beliriverdi ve üzerlerini cennet yapraklarından örtmeye başladılar. (O zaman) Rableri kendilerine seslendi: "Ben sizi bu ağaçtan menetmemiş miydim? Ve şeytanın sizin gerçekten apaçık bir düşmanınız olduğunu söylememiş miydim?"

Dediler ki: "Rabbimiz, biz nefislerimize zulmettik, eğer bizi bağışlamazsan ve esirgemezsen, gerçekten hüsrana uğrayanlardan olacağız."

(Allah) Dedi ki: "Kiminiz kiminize düşman olarak inin. Yeryüzünde belli bir vakte kadar sizin için bir yerleşim ve meta (geçim) vardır."

Dedi ki: "Orada yaşayacak, orada ölecek ve ordan çıkarılacaksınız." (Araf Suresi, 19-25)

Hz. Adem (as) Allah'a tevbe etti ve Allah onu bağışladı. Ancak iblisin insanların aleyhine yürüttüğü mücadelesi bu olayla son bulmadı. Kuran'ın Maide Suresi'nde bildirildiği gibi şeytan Hz. Adem (as)'ın iki oğlundan birini aldattı ve onu kardeşini öldürmeye sürükledi. (Maide Suresi, 27)

O tarihten sonra da iblis insan neslinden pek çok kişiyi kandırdı ve kendi safına çekti. Öte yandan diğer cinlerden de pek çok yandaşı oldu. İblisin yolunu izleyen bu cinler, aynı onun gibi insanları saptırmak için onlara sokulmaya, onların "kalplerine gizlice vesvese vermeye" (Nas Suresi, 4) başladılar. İblisin yandaşı olan bu cinler ve insanlar da onun sahip olduğu "şeytan" sıfatını taşımaktadırlar.

(Şeytan, "uzak olmak" kökünden gelen bir kelimedir ve Allah'ın rahmetinden kovulup uzaklaştırılmış her azgın ve isyankar kulun sıfatıdır.)

Dolayısıyla insanoğlunun karşı karşıya olduğu en büyük tehlike olan şeytan, liderliğini iblisin yaptığı bir grup cin ve insandır. Bu cin ve insanlar, iblisin yolunu izlerler, kendileri saptıkları gibi diğer insanları da saptırmaya çalışırlar. "Cinni" (cinlerden olan) şeytanlar, insanlar tarafından görülmedikleri için kendilerini onlara fark ettirmeden yanaşır, zihinlerine saptırıcı düşünceler sokarlar. "İnsi" (insanlardan olan) şeytanlar ise diğer insanlara açıkça sokulur, onları Allah'ın yolundan alıkoymak için telkinde bulunurlar. Bu, insanın yakın dostu gibi görünen bir insan olabileceği gibi, toplumda kabul gören bir "fikir adamı" da olabilir. Kuran'da, bu tehlikeye karşı müminlere şu dua öğretilmektedir:


De ki: İnsanların Rabbine sığınırım.

İnsanların malikine, İnsanların (gerçek) ilahına;

"Sinsice, kalplere vesvese ve şüphe düşürüp duran" vesvesecinin şerrinden.

Ki o, insanların göğüslerine vesvese verir (içlerine kuşku, kuruntu fısıldar); Gerek cinlerden, gerekse insanlardan. (Nas Suresi, 1-6)


Şeytan insana bu denli sinsice yaklaşabilen bir düşman olduğuna göre, ondan sakınmak için azami dikkat göstermek gerekir. Bunun en başta gelen şartı, şeytanı tanımaktır. Şeytanı tanımak için ona baktığımızda ise onun oldukça sapkın ve esrarengiz bir mantığa sahip olduğunu görürüz. Önce iblis tarafından kullanılan ve sonra da onun tüm takipçileri tarafından devralınan bu çarpık mantığın temelinde, kibir ve büyüklenme yatmaktadır.

Şeytanın Sapkın ve Esrarengiz Mantığı



Kuran'daki şeytan kıssasında, iblisin Allah'a isyanının sebebi şöyle bildirilir:

(Allah) Dedi: "Sana emrettiğimde, seni secde etmekten alıkoyan neydi?" (iblis) Dedi ki: "Ben ondan hayırlıyım; beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın." (Araf Suresi, 12)

İblis büyük bir akılsızlık göstererek kendisinin daha üstün bir varlık olduğunu öne sürerek, insana secde etmeyi reddeder. Ancak isyanını dayandırdığı temel oldukça zahiri ve çürüktür. Kendisinin ateşten, insanın çamurdan yaratıldığını belirtir ve ateşin çamura göre daha üstün bir madde olduğunu öne sürer. Yani kibirlenmesinin bütün nedeni, iki madde arasındaki fiziksel yapı farkıdır. Ancak yapıları ister çamur ister ateş olsun, Iblisi de insanı da Allah yaratmıştır. Yaratılmış bir varlığın, kendisini Yaratan'ın emrine, yaratıldığı maddeyi öne sürerek isyan etmesi, hem büyük bir akılsızlık, hem de büyük bir nankörlüktür. Ancak iblisin insana karşı duyduğu kıskançlık ve içindeki büyüklük hissi bunu kavramasını engeller, fiziksel bir farklılığa takılır ve kendisini yaratan Allah'ın emrine isyan eder. İblisin şuurunun, kendisini üstün ve farklı gördüğü için, kapandığı Kuran'da bildirilen diğer ifadelerinden de anlaşılır:

Dedi ki: "Ben, kuru bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan yarattığın beşere secde etmek için var değilim." (Hicr Suresi, 33)

İblis kendisini Allah'ın yarattığını inkar etmez. İsyanının nedeni bu değildir. Aksine kendisini yaratanın Allah olduğunu bizzat söyler. Ancak "ben ondan daha hayırlıyım, beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın" diyerek son derece çarpık bir mantık ortaya koyar. Bu akılalmaz isyanın hiçbir mantığı yoktur.

İblisin mantık bozukluğunu gösteren, Kuran'da bildirilen bir diğer ifadesi ise şöyledir:

Hani, meleklere: "Adem'e secde edin" demiştik. İblisin dışında (hepsi) secde etmişlerdi. Demişti ki: "Bir çamur olarak yarattığın kimseye ben secde eder miyim?" (İsra Suresi, 61)

Bu ayetteki son ifade, iblisin ne kadar büyük bir gaflet ve yanılgı içinde olduğunu çok açık gösterir. Hz. Adem (as)'ın yüceltilmesi, kendisinin ise geri planda kalması, hatta o kimseye secde etmesinin istenmesi onu korkunç bir kıskançlığa sürükler. Bu sapkın ruh hali içinde, Allah'a karşı itaatsiz bir tavır takınma çirkinliğini gösterir. (Allah'ı tenzih ederiz.) Ayetlerde şöyle buyrulmaktadır:

(Allah) Dedi ki: "Ey iblis, iki elimle yarattığıma seni secde etmekten alıkoyan neydi? Büyüklendin mi, yoksa yüksekte olanlardan mı oldun?" Dedi ki: "Ben ondan daha hayırlıyım; Sen beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın." (Sad Suresi, 75-76)

İblisin Hz. Adem (as)'a secde etmeyi reddetmesindeki şeytani zihniyet, Allah'ın elçisini kabul etmeyen, ona itaat etmeyi reddeden kişilerde -bir başka deyişle insi şeytanlarda da- görülmüştür. Bu kişiler görünüşte kendileri gibi bir insan olan Peygamberleri Allah'ın elçisi olarak kabul etmeyi reddetmişlerdir. Allah'ın elçisi olarak kabul edecekleri kimsede kendi düşük akıllarınca çok büyük bir üstünlük görmek istediklerini söylemiş, bu üstünlüğün siyasi veya maddi bir güce dayanması gerektiğini iddia etmişlerdir. Hz. Muhammed (sav) dönemindeki inkarcıların Kuran'da bildirilen ifadeleri buna bir örnektir:

Ve dediler ki: "Bu Kuran, iki şehirden birinin büyük bir adamına indirilmeli değil miydi?" (Zuhruf Suresi, 31)

Ya da inkarcılar elçiye iman etmek için, doğa üstü bir güç veya başka boyuttan bir delil görmek isterler. Kuran'ın birçok ayetinde bu kişilerin isteklerine örnekler verilmiştir:

Dediler ki: "Bize yerden pınarlar fışkırtmadıkça sana kesinlikle inanmayız. Ya da sana ait hurmalıklardan ve üzümlerden bir bahçe olup aralarından şarıl şarıl akan ırmaklar fışkırtmalısın. Veya öne sürdüğün gibi, gökyüzünü üstümüze parça parça düşürmeli ya da Allah'ı ve melekleri karşımıza (şahit olarak) getirmelisin. Yahut altından bir evin olmalı veya gökyüzüne yükselmelisin. Üzerimize bizim okuyabileceğimiz bir kitap indirinceye kadar senin yükselişine de inanmayız." De ki: "Rabbimi yüceltirim; ben, elçi olan bir beşerden başkası mıyım?" (İsra Suresi, 90-93)

Elçilere muhalefet eden, onlara karşı savaşan insanların kabullenemedikleri hususlardan biri işte budur. İnkarcılar kendileri gibi normal bir insana elçilik verilmesini ve bu insana itaat etmeyi gururlarına yediremezler. Bu haset ve kibir dolu isyan, iblisin Hz. Adem (as)'a secde etmeyi reddetmesiyle aynı temel üzerine kurulmuştur. Ayetin devamında insanların çoğunun sırf bu yüzden hidayete eremediklerinden bahsedilir:

Kendilerine hidayet geldiği zaman, insanları inanmaktan alıkoyan şey, onların: "Allah, elçi olarak bir beşeri mi gönderdi?" demelerinden başkası değildir. (İsra Suresi, 94)

İblisin isyanına sapkın bir esrarengizlik hakimdir. İblis ilim sahibi bir varlıktır, Allah'ın varlığına bizzat şahittir. Etrafında melekler vardır, insanın yaratılışından haberdardır. Allah'ın izzetini, gücünü ve kudretini de bilmektedir. İşte iblisin ve onu izleyen tüm şeytanların sapkın ve esrarengiz mantığı burada gizlidir: Allah'ın varlığını ve birliğini bildiği halde onun hükmüne karşı gelmek ahlaksızlığında bulunmak ve kafirlerden olmak... Bu son derece mucizevi bir olaydır. Çünkü bu bilgilere ve ilme sahip olan iblisin, çok üstün bir imana sahip olması gerekir. Şuur seviyesi de aynı oranda yüksek olmalı, Allah'a son derece itaatli ve saygılı olmalıdır. Oysa iblis, büyük bir akılsızlıkla, en şuursuz kişilerin göstereceği çirkin bir cesaret göstermiştir.

İblisin yapısındaki sapkın esrarengizlik bununla da kalmaz. İnsanlara inkarı telkin etmek gibi çok büyük bir günah işlediği halde aslında Allah'tan korktuğunu söyler. Bu da oldukça hastalıklı bir mantığa işarettir:

Şeytanın durumu gibi; çünkü insana "inkar et" dedi, inkar edince de: "Gerçek şu ki ben senden uzağım, doğrusu ben alemlerin Rabbi olan Allah'tan korkarım" dedi. (Haşr Suresi, 16)

Bir başka ayette şeytanın kafirleri müminler aleyhine kışkırttıktan sonra, onları yüz üstü bıraktığı ve Allah'tan korktuğunu itiraf ettiği bildirilir:

O zaman şeytan onlara amellerini çekici göstermiş ve onlara: "Bugün sizi insanlardan bozguna uğratacak kimse yoktur ve ben de sizin yardımcınızım" demişti. Ne zaman ki, iki topluluk birbirini görür oldu (karşılaştı) o, iki topuğu üstünde geri döndü ve: "Şüphesiz ben sizden uzağım. Çünkü ben sizin görmediğinizi görüyorum, ben Allah'tan da korkuyorum" dedi. Allah (ceza ile) sonuçlandırması pek şiddetli olandır. (Enfal Suresi, 48)

İblisin bir yandan Allah'ın varlığını, O'nun sonsuz gücünü ve ilmini kabul edip, bir yandan da O'na bile bile isyan etmesi son derece çelişkili bir durumdur. Aynı şekilde, kendi düşük aklınca Allah'ın Kuran'da bildirdiği emirleri yargılamaya (Allah'ı tenzih ederiz), reddetmeye, Allah'ın hüküm verdiği bir konu hakkında kendi kafasına göre muhakemeler yapıp, İlahi hükmü geçersiz göstermeye çalışan herkesin durumu, iblisin hali gibidir. Bu kimseler de Allah'ın varlığını tıpkı iblis gibi bilirler, ancak kendilerini bilmez tavırlarıyla onun konumuna düşerler.

İblis itaatsizliği yüzünden küçük düşürülür, aşağılanır ve Allah Katındaki konumundan horlanarak kovulur. Gururu ve kibiri yüzünden isyan eden iblis, bu karakterine en ağır gelecek muameleyle, aşağılanmayla kovulur. Allah'ın huzurundan ayrılmadan önce Allah'tan süre ve izin ister. Ancak bu süreyi Allah'tan bağışlanma dilemek, O'na tekrar yönelmek ve pişmanlığını dile getirmek için istemez. Amacı insanı da aynı aşağılık konuma düşürebilmektir.

İşte şeytanın insana karşı düşmanlığı ve mücadelesi böyle başlamıştır. Ancak unutulmamalıdır ki şeytanı da bütün özellikleriyle birlikte Allah yaratmıştır, o da Rabbimiz'in kontrolünde olan bir güçtür. Şeytan bütün faaliyetlerini Allah'ın izni ve dilemesiyle gerçekleştirebilmektedir. Ancak bu sayede insanların büyük bir kısmı üzerinde etkili olabilir. Allah'ın izni dışında birşey yapamaz. Kuran'da şeytanın istediği süre ve Allah'ın verdiği izin şöyle bildirilmiştir.

(Şeytan) Dedi ki: "Rabbim, öyleyse onların dirileceği güne kadar bana süre tanı." (Allah) Dedi ki: "Öyleyse, sen (kendisine) süre tanınanlardansın." (Hicr Suresi, 36-37)

Bir başka ayette şeytanın aldığı izin şöyle belirtilmiştir:


(Şeytan) Demişti ki: "Şu bana karşı yücelttiğine bir bak; andolsun, eğer bana kıyamet gününe kadar süre tanırsan, onun soyunu -pek az dışında-kuşkusuz kendime bağlı kılacağım.

(Allah) Demişti ki: "Git, onlardan kim sana uyarsa, şüphesiz sizin cezanız cehennemdir; eksiksiz bir ceza." (İsra Suresi, 62-63)


Ayetlerden de anlaşıldığı gibi şeytan Allah'ın irade ve takdiri içinde faaliyet gösterir. Faaliyetleri insana zarar vermek içindir. Zaten şeytan Allah'ın alemlerin Rabbi olduğunun bilincindedir. Hatta iblis, insanları azdıracağını belirtirken, Allah'ın büyüklüğü adına yemin eder:

Dedi ki: "Senin izzetin adına andolsun, ben, onların tümünü mutlaka azdırıp-kışkırtacağım." (Sad Suresi, 82)

Allah şeytanı huzurundan kovmadan önce bunları ona bildirir:

Onlardan güç yetirdiklerini sesinle sarsıntıya uğrat, atlıların ve yayalarınla onların üstüne yaygarayı kopar, mallarda ve çocuklarda onlara ortak ol ve onlara çeşitli vaatlerde bulun. Şeytan, onlara aldatmadan başka bir şey vaat etmez. (İsra Suresi, 64)

Şeytanın, Allah'ın izni dahilinde kullandığı taktikleri önümüzdeki sayfalarda ayrıntılarıyla inceleyeceğiz. Ancak burada unutulmaması gereken çok önemli bir husus vardır:

Şeytanın Allah'ın kendisine tanıdığı imkan dışında bir gücü yoktur. Şeytanın görevi, cehennem için yaratılmış insanların, ait oldukları yere gitmelerine vesile olmaktır. Şeytana uyanlar, Allah'ın cennetine layık olmayan, ahlak olarak hayvandan daha aşağılık olan varlıklardır. Allah bunu ayetlerinde şöyle açıklar:

Andolsun, cehennem için cinlerden ve insanlardan çok sayıda kişi yarattık (hazırladık). Kalpleri vardır bununla kavrayıp-anlamazlar, gözleri vardır bununla görmezler, kulakları vardır bununla işitmezler. Bunlar hayvanlar gibidir, hatta daha aşağılıktırlar. İşte bunlar gafil olanlardır. (Araf Suresi, 179)

Bunun yanı sıra şeytanın Allah'ın muhlis kulları üzerinde hiçbir etkisi yoktur. Allah izin vermediği için, şeytan, müminleri saptırmaya güç yetiremez. Allah, kendisini Allah'a adayan ve O'na ortak koşmayan ihlaslı kullarını şeytanın saptırıcı etkisinden korumuştur.

Gerçek şu ki, iman edenler ve Rablerine tevekkül edenler üzerinde onun (şeytanın) hiçbir zorlayıcı-gücü yoktur. (Nahl Suresi, 99)

Sonuç olarak şeytanı da tüm diğer varlıklar gibi, Allah görevlendirmiştir. Görevi, Allah'ın cennet için yarattığı müminler ile cehennem için yarattığı diğer insanların birbirlerinden ayrılmalarına vesile olmaktır. Bu bir nevi temizlik anlamına gelir. Kalbinde hastalık ve pislik bulunanlar, şeytan sayesinde müminlerden uzaklaşır, ayrılırlar. Ayette şeytanın etkisinin yalnızca bu kimseler üzerinde olacağı bildirilmiştir:

Şeytanın (bu tür) katıp bırakmaları, kalplerinde hastalık olanlara ve kalpleri (her türlü) duyarlılıktan yoksun bulunanlara (Allah'ın) bir deneme kılması içindir. Şüphesiz zalimler, (gerçeğin kendisinden) uzak bir ayrılık içindedirler. (Hac Suresi, 53)

Dahası şeytanın müminlere vermeye çalıştığı sıkıntılar, müminlerin dünyada Allah'a yakınlaşmalarına, Allah'a daha sıkı sarılmalarına ve hidayetlerinin artmasına vesile olur:

(Bir de) Kendilerine ilim verilenlerin, bunun (Kuran'ın) hiç tartışmasız Rablerinden olan bir gerçek olduğunu bilmeleri için; böylelikle ona iman etsinler ve kalpleri ona tatmin bulmuş olarak bağlansın. Şüphesiz Allah, iman edenleri dosdoğru yola yöneltir. (Hac Suresi, 54)


“Şeytan Salih Müminleri Gördükçe Kavrulur”

ADNAN OKTAR: “O ortamda daha bu varlık cehennemi görmemişti. Allah korkusunu bilmiyordu. Allah ona sonradan, Hz. Adem (as)’a da Hz. Havva’ya da ona da cehennemi gösterdi. Dolayısıyla Hz. Adem (as)’ın, Havva’nın da biliyorsunuz zellesi vardı, yani onun sözüne inandılar. Halbuki Allah’ın oradaki sözüne, Allah’a bağlılıkta kararlı olmaları gerekiyordu. Bir hikmet üzerine kafaları, gönülleri şeytanın sözüne kaydı. Fakat Allah korkusunu gördükten sonra, yani cehennemi gördükten sonra, cehennemin varlığını anladıktan sonra dünyadaki imtihanı anladıktan sonra bütün üslupları değişti. Bütün yapıları değişti. Çünkü cennet ortamında son derece rahattılar, yemek, içmek, herşey kıyafetleri düzgün, ama Allah onları yeryüzüne indirince, Allah, ayette “ayıp yerleri kendilerine göründü” diyor. Doğal ihtiyaçlarını gördüler. Hatta rivayette Hz. Adem (as)’ın ağladığı söylenir bu durumu görünce. O onda pişmanlık duygusunu meydana getirdi ve acının ne olduğunu, ızdırabın ne olduğunu, gördü. Allah korkusunu daha iyi hissetmiş oldu bu durumda. Ondan sonra üslubu çok mükemmel oldu, ama şeytan klasik psikopat karakterini taşıyan bir varlık. Bunu insanlar içinde de görüyoruz. Sen ne kadar doğruyu söylersen söyle, ne kadar güzel söylersen söyle o kansızlığında, ahlaksızlığında o fahişe karakterinde devam eder. Şeytanda da klasik bir fahişe karakteri vardır dikkat ederseniz, yani bir kahpe karakteri vardır. Böyle duygusal kahpe karakteri. Hem Allah’tan korktuğunu söylüyor hem Allah’a haşa akıl vermeye kalkıyor, hem de bir kahpe ruhu içerisinde. Yani garip. Sonuna kadar öyle gidiyor, sonra kalleş de yani üslup olarak da. Ben zaten diyor sizi çağırmadım diyor, siz kendiniz geldiniz diyor arkasından gelenlere… Ben Allah’tan korkarım diyor sonunda da, yani tam psikopat. Klasik psikopat. Toplumda, halk arasında gördüğümüz psikopatlarla aynıdır, kişilik olarak bir farkı yoktur. Haşa Allah’a birşeyi var yani kahpe kişiliği içerisinde duygusal ve deli bir mantıkla yaklaşıyor. Diyor ki Hz. Adem (as)'ı çamurdan yarattın beni de ateşten yarattın dolayısıyla o daha aşağı benden diyor, daha sıradan diyor. Toprak diyor, ben ateşim diyor. O ahmak kafasıyla Allah’a akıl veriyor, yani Allah’ın yaratmasına rağmen, dolayısıyla ben ona secde etmem diyor. Yani enaniyet, gurur ve kibir. Güya Allah’ı pişman edecek ahmak halbuki kaderi öyle onun… Ama Allah ona Mehdilerini, Peygamberlerini, salih müminleri gösteriyor. Onu gördükçe işte şeytan kavruluyor. Mesela Cenab-ı Allah diyor ki, bak onlar da biliyor senin bildiğini ama onlar bana secde ediyorlar. Bana kulluk ediyorlar. İşte şeytan her mümini secdede gördüğünde onun ciğerine oturuyor. Yani Müslümanların o yüzden namaza çok titiz olmaları lazım. Yani Allah’ın doğru söylediğini ona göstermiş oluyor mümin...

Mesela her itaatinde, her saygısında, şeytanı yalanlamış oluyor mümin aynı zamanda. Allah’tan yana tavır koymuş oluyor. Çünkü o diyor ki herkes benim gibi diyor şeytan. Allah da öyle değil diyor. Benim salih kullarım bana muti olacaklar diyor ve Cenab-ı Allah’ın dediği doğru oluyor. Mesela biz Allah’a karşı muti’yiz, boyun eğiciyiz, secdeye de gidiyoruz, rüku da ediyoruz. At kendini ateşe dese, gözümü kırpmadan atarım ateşin içerisine Allah için, ama şeytan böyle değil işte. Yani ters bir mahluk.

O yüzden böyle bir imtihan, böyle bir sistem meydana getirmiştir Allah, ama bütün güç Allah’ındır. İstese Allah şeytanı da yaratmazdı, secde de ettirirdi, Allah istese onun ağzını, burnunu sürter yerlere yapıştırır, öyle bir konu olmaz. Fakat imtihan için bizim buna ihtiyacımız var. Yani cennetin kıymetini bilmemiz için ihtiyacımız var. Allah korkusu için buna ihtiyacımız var. Mükemmel bir sistem kurmuştur Allah. O mükemmel sistem içerisinde de şeytana ihtiyaç vardı, gerek vardı o yüzden yaratılmıştır şeytan. Ama belirli bir yaşam şekli onun yaşamına ait bütün olaylar vardır. Onun için müminlerin gönlü rahat olsun. Müminlerin hepsi cennettedir. Küfür de cehennemdedir. Ama müminler onları gördükçe cennetin kıymetini daha iyi bilecekler bu çok önemli.” (Adnan Oktar'ın Tempo Tv'deki Canlı Röportajı 24 Mart 2009)


 

Kitap bölümleri

Masaüstü Görünümü