Harun Yahya

Keşmir


Müslüman Keşmir Halkı Yardım Bekliyor


keşmir halkıAsya kıtasındaki pek çok Müslüman halk gibi Keşmir halkı da 20. yüzyılın ikinci yarısını çatışmalarla ve savaşlarla geçirdi. Keşmir'in yaklaşık 50 yıldır barışı, huzuru ve istikrarı yaşayamamasının başlıca nedeni ise işgalci Hindistan yönetiminin baskılarıydı.

Keşmir altın, zümrüt ve yakut madenleri bakımından dünyanın en önemli bölgelerinin başında gelmektedir. Hindistan'ın işgali altında bulunan bölge, yüksek dağların üstünde olduğu için tüm bölgeyi rahatlıkla kontrolü altına alabilecek stratejik bir topraktır. İşte sahip olduğu bu stratejik önem ve yeraltı zenginlikleri nedeniyle Keşmir, tarih boyunca pek çok ülkenin dikkatini çekmiştir. Ancak Keşmir'in, bölge ülkelerinin bu kadar dikkatini çekmesinin en önemli nedeni Müslüman olmasıdır.

Bağımsız bir İslam devleti olmayı ya da Müslüman Pakistan ile birleşmeyi hedefleyen Keşmir'e, ne İslam’a karşı önyargılı tutumuyla tanınan Hindistan yönetiminin ne de Rusya'nın ve Komünist Çin'in izin vermeye niyetleri yok gibi görünmektedir. Keşmir halkına uygulanan ekonomik ambargoların, şiddet eylemlerinin, sebepsiz tutuklamaların, işkencelerin temel nedeni de Keşmir halkının Müslüman olmasıdır. Söz konusu güçler, böylece Müslümanların hem ekonomik hem de siyasi açıdan güçlenmesini engellemeyi hedeflemektedirler. Aynı şekilde Müslüman Pakistan yönetiminin de ambargolar ve uluslararası baskılarla Keşmir halkına destek vermesi engellenmek istenmektedir.

Keşmir Üzerinde Oynanan Oyunlar








keşmir mülteci Keşmir'deki mülteci kamplarında çok büyük bir insanlık trajedisi yaşanıyor. Tek odalı ve tek yataklı çadırlarda 10'a yakın kişi kalıyor. Açlık, susuzluk ve salgın hastalıklarla mücadele eden Müslüman Keşmir halkının bulabildiği tek yiyecek bir kazan suyun içine atılmış, birkaç daldan ibaret...







Hint Yarımadası, II. Dünya Savaşı'nın sonuna kadar İngiliz egemenliği altındaydı. İngiliz sömürgeciler alt kıtayı terk ettiklerinde Hintli Müslümanlar Hindulardan ayrı bir devlete sahip olmayı istediler ve Pakistan'ı kurdular. Pakistan ve Hindistan arasında nüfus mübadelesi yapıldı; Hindistan sınırları içinde yaşayan çok sayıda Müslüman Pakistan'a göç etti. Ancak nüfusunun ezici çoğunluğu Müslümanlardan oluşan Cammu/Keşmir eyaleti, Hint yönetiminin entrikaları ve İngilizler'in de desteğiyle Hindistan egemenliğinde kaldı. O tarihten bu yana Keşmir halkı Hint zulmü altında yaşadı.

Keşmirli Müslümanlar Hint yönetimine direnmek ve bağımsızlıklarını kazanmak istediler. Buna karşın Hint güçleri tarafından, ülkede 1947, 1965 ve 1971 yıllarında üç büyük katliam gerçekleştirildi. On binlerce Keşmirli Müslüman öldürüldü,  4.000'den fazla kadın işkenceye ve tecavüze uğradı. İslami bilincin engellenmesi için din eğitimi veren okullar kapatıldı.18 1990 yılından sonra ise Keşmir'deki soykırım ve asimilasyon hareketi en acımasız şeklini aldı. İnsanlar sebepsiz yere gözaltına alınıp, işkence altında öldürüldüler. Evler kundaklandı, savunmasız insanlara türlü baskılar uygulandı, gazete ve okullar kapatıldı. Hint yönetimi sadece silahlı saldırılara başvurmakla da yetinmedi. Tarım için kullanacağını açıkladığı barajları dahi  Müslümanlara karşı işkence amaçlı kullandı. Barajları ağzına kadar su doldurup, muson yağmurları ile birlikte kapakları birden açarak, bölgenin aşağı kesimlerinde bulunan özgür Keşmir ve Pakistan'ı sular altında bıraktı. Bunların sonucunda binlerce insan hayatını yitirdi ve çok büyük maddi hasarlar oldu.

1993 yılı Ekim ayında Keşmir'in başkenti Sirinagar'da Hazratbal Camisi'ne karşı büyük bir saldırı gerçekleştirildi. Hindistan makamlarının, Müslümanların sözde askeri karargahı olarak nitelendirdikleri Hazratbal Camisi yaklaşık bir ay süre ile kuşatıldı. Kuşatma sırasında 100'den fazla insan öldürüldü. 300 masum insan tutuklandı. Kentin elektrik ve suyu kesildi.

Keşmir'de, Hint yönetiminin sürdürdüğü vahşetin yanısıra bir de mülteci sorunu yaşanmaktadır. Aşağıda Keşmir'deki mülteci kamplarını ziyaret eden Kanal 7 muhabiri Sefer Turan'ın aktardığı izlenimlere yer verilmiştir. Yalnızca bu tasvirler dahi bir insanın vicdanını harekete geçirmek için yeterlidir. Söz konusu gazetecinin yazısında, kamptaki hayat şu şekilde tasvir edilmiştir:

Ambor mülteci kampı 1990 yılında Cammu Keşmir'den kaçan Keşmirliler için kurulmuş. Hayat standartları normalin çok çok altında. Küçük küçük toprak evlere insanlar adeta tıkışmış. Girdiğimiz tek odalı bir evde bir tek yatak var. Kaç kişi kaldığını sorduğumuzda aldığımız cevap "9 kişi". Kampta toplam 1.110 kişiden oluşan 214 aile yaşıyor. Hayat standartlarının çok düşük olduğunu görmek için topraktan yapılmış evlerden bir tanesine girmeniz yeterli. Evler genelde iki odalı. Odalarda birkaç tane kullanılamayacak çanak çömlek. Bir veya iki tane yatak. Yataklara yatak demek için bin şahit gerekli. Köşede oturmuş bir anne, kucağında bebeği. Kimi zaman içerisinde tutuşturulmuş üç beş dal parçasının bulunduğu toprak ocakta kaynayan bir kazan. Etrafta kuru veya yaş yiyecek adına hiçbir şey yok! Ama utandığımdan hiçbir kazanın kapağını açma cesareti bulamadım. Hangi çadıra girdiysek ortada ne yiyecek adına ne yatacak adına hiçbir şey görmedik! Çadırların birinde ortada yerde küçük eski bir bez parçası seriliydi. Belli ki yatak olarak kullanılıyordu. "Bu çadırda kaç kişi kalıyor?" diye sorduğumda aldığım cevap "11 kişi" idi... Ve dışarıda yine tek tük kaynayan bir saç kazan! 19

Yukarıda verdiğimiz örnek dünyanın dört bir yanında yaşanan mülteci dramlarından sadece bir tanesidir. Filistin'deki milyonlarca mültecinin, Kosova Savaşı sırasında mülteci durumuna düşen bir milyona yakın Müslümanın, yine yüz binlerce Çeçen mültecinin yaşam şartları bundan çok daha kötüdür.

İşte tüm bu olaylarda, Allah'a iman eden vicdanlı insanların çıkarmaları gereken hikmetler vardır. Yeryüzündeki her olay insanların denenmesi için bir hikmet ve hayırla yaratılmaktadır. İnananların, yukarıda anlattığımız denemelerden çıkarmaları gereken hikmet ise, Allah'ın varlığını ve Kuran ahlakının güzelliklerini tüm dünyaya anlatmanın ne kadar önemli olduğu gerçeğidir. Bu gerçek karşısında yapmaları gereken ise, insanları kötülükten men etme, onlara iyiliği emretme ve Allah'ı inkar eden her türlü akıma karşı fikri bir mücadele yürütme görevlerini yerine getirmektir. Bunun neticesinde Allah'tan korkan, güçlü vicdana sahip insanlar ortaya çıkacak ve tüm zalimlikler birer birer ortadan kalkacaktır. İnsanlara zulmedenler ise yaptıklarının karşılığını hem dünyada hem de ahirette eksiksiz olarak alacaklardır. Allah bu gerçeği bir ayette şu şekilde bildirir:

Gerçekten Allah'a ve Resûlü'ne karşı (onların koydukları sınırları tanımayıp kendileri sınır koymaya kalkışmakla) başkaldıranlar, kendilerinden öncekilerin alçaltılması gibi alçaltılmışlardır. Oysa Biz apaçık ayetler indirdik. Kafirler için küçültücü bir azap vardır. Allah, hepsini dirilteceği gün, onlara neler yaptıklarını haber verecektir. Allah, onları (yaptıklarıyla bir bir) saymıştır; onlar ise onu unutmuşlardır. Allah, herşeye şahid olandır. (Mücadele Suresi, 5-6)

Bu mücadelenin temeli ise her türlü zulmün, çatışmanın, kaosun altından çıkan dinsiz felsefeler ile yapılacak olan fikri mücadeledir. Barışı, uzlaşmayı, sevgiyi, şefkati temel alan bu mücadele, insanların vicdanlarını harekete geçirecek ve mazlum insanların zulüm görmelerini engelleyecektir. Böyle bir mücadelenin varacağı sonucu ise Allah, Enbiya Suresi'nde bizlere şöyle müjdelemiştir:

"Hayır, Biz hakkı batılın üstüne fırlatırız, o da onun beynini darmadağın eder. Bir de bakarsın ki, o, yok olup gitmiştir. (Allah'a karşı) Nitelendiregeldiklerinizden dolayı eyvahlar size." (Enbiya Suresi, 18)

Dünyanın Görmezlikten Geldiği Bir Zulüm



hindu gruplarÖzellikle de 1980'li yıllardan sonra güçlerini artıran İslam karşıtı Hindu gruplar, Müslümanlara yönelik büyük ölçekli saldırılarda bulunuyorlar. Hindistan'da Müslüman kimliğinin tek bir kalıntısının dahi kalmamasını isteyen bu gruplar, masum halka yönelik vahşet dolu katliamlarla birlikte büyük bir asimilasyon politikası da yürütüyorlar. Buna rağmen İslami eğitimin, Kuran okumanın, cezaevlerinde ibadetin yasaklandığı, şehir ve kasaba isimlerinin Hindulaştırıldığı Keşmir'de halkın İslami duyarlılığı güç geçtikçe artıyor. Resimde görülen Kuran yakma olayları ise Hindu askerlerinin İslam düşmanı tavırlarına bir örnek teşkil ediyor.



keşmir kanKeşmir nüfusunun %90'ı Müslüman. Bölgede 4 milyon nüfusa karşılık Hindistan'ın 700.000 kişilik ordusu bulunuyor. Sadece 1990-1999 yılları arasında Hint saldırıları sonucunda ölen kadın, çocuk ve asker sayısı 65.000'den fazla. Ortalama her gün 20 Müslüman şehit ediliyor, kadınlar toplu tecavüzlere uğruyor, medrese ve hastaneler bombalanıyor, okullar ateşe veriliyor...

Hindistan'ın Keşmir'de bu denli büyük bir baskı politikasını elli yılı aşkın bir süredir rahatlıkla sürdürebilmesi, Batı'daki bazı çevrelerden aldığı açık ve kapalı desteğin bir sonucudur. Keşmir'deki Müslümanlar, Birleşmiş Milletler'in hiçbir güvenilirliği olmayan kararları sonucunda radikal Hinduların baskıcı yönetimine terk edilmişlerdir. Nüfusunun tamamına yakını Müslüman olan Keşmir'in, bağımsız olma çabası ve Pakistan'ın buna verdiği haklı destek, Batı'nın haksız politikası ile baltalanmıştır.

Batı ve özellikle de Amerikan medyası Hindistan'ın yanındadır. Dikkat edilirse, büyük Amerikan gazeteleri Keşmir'deki vahşete hemen hiç değinmezler. Değindiklerinde ise, bu haberi "Hindistan'a ait bir bölgedeki iç isyanın bastırılması" havasında sunarlar. Örneğin New York Times, 22 Ocak 1990 tarihli sayısında Pakistan'ı Keşmir'deki sözde "ayrılıkçı" Müslüman grupları destekleyerek "ülkedeki istikrarı bozmak"la suçlayan bir yorum yayınlamış ve Pakistanlıların büyük tepkisini almıştı.20 Batı medyasında bu tür yorumlara sık sık rastlamak mümkündür.


Son yıllarda ise bölgedeki Hint yönetimi baskı ve asimilasyonu şiddetlendirmiştir. Bir de hükümetin kontrol edemediğini söylediği, oysa aralarındaki anlaşmazlığın "danışıklı dövüş" şeklinde olduğu herkesçe bilinen "fanatik Hindu örgütleri" vardır. Bu örgütler, Babür Şah Camisi katliamında olduğu gibi, Keşmirli Müslümanların tamamen yok edilmesini hedeflemektedir.

keşir kanlı

Peki bu durumu nasıl açıklayabiliriz? Acaba neden Amerika ve onun paralelindeki Birleşmiş Milletler gibi Batılı güçler Keşmir halkını Hindistan baskısı altında bırakmayı, Hint terörüne destek olmayı ısrarla sürdürmektedirler? Bu sorunun cevabı dünya üzerindeki pek çok ülkede ve uluslararası örgütlerde mevcut olan İslam karşıtı lobilerdir.

Sonuç olarak, Keşmirli Müslümanlar yarım yüzyıldır yalnızca Hindistan'la, ya da radikal Hindu örgütleriyle değil, aynı zamanda bunları perde arkasından destekleyen Batılı güçlerle de savaşmaktadır.


Batılı güçlerin olaya dahli, özellikle propaganda boyutunda ortaya çıkmaktadır. Keşmirli Müslümanlara karşı uygulanan vahşet feci boyutlardadır. Ancak tarih boyunca olduğu gibi, günümüzde de türlü propaganda yöntemleriyle Keşmir ve bölgesinde yaşananlar, insanlara çok farklı şekilde aksettirilmektedir. Uygulanan zulümler, işkenceler, masum insanlara yapılan baskılar gizlenmekte, sonuçta tüm dünya olan bitenler karşısında sessiz kalmaktadır. İnsan hakları örgütlerinin hazırladıkları raporlar adeta yokmuş gibi davranılmaktadır. Hint zulmüne karşı direnen, kendi topraklarında barış içinde yaşamak için mücadele veren Keşmirliler dünyaya radikal terörist gruplar olarak tanıtılmaktadır. Başta da belirttiğimiz gibi, Pakistan'ın ise bu grupları desteklediği, eğer Pakistan'ın telkin ve kışkırtmaları olmasa Keşmir ve Hindistan arasındaki sorunların kısa sürede aşılacağı iddia edilmektedir. Bu nedenle de sorunlara neden olarak Müslüman Pakistan yönetimi gösterilmekte ve bu ülkelerin Batılılar tarafından güçlü bir şekilde baskı altına alınmasının sorunları çözmede yardımcı olacağı söylenmektedir.


DÜNYADAKİ
ZULMÜN
DURMASI
İÇİN TEK
ÇÖZÜM
TÜRK İSLAM
BİRLİĞİDİRzulüm dünyada

Aslında bu, söz konusu İslam karşıtı lobilerin Keşmir üzerindeki politikalarının yeni çizgisidir. Pakistan'ın, ambargo ve terörist ülkeler listesine dahil edilme tehditleriyle ya da Batılı ülkelerin yüklü kredilerini kesme dayatmalarıyla Keşmir davasından uzaklaştırılması, yalnız kalan İslam toprağı Keşmir'in de bir hamlede düşürülmesi demek olacaktır.

Oysa yarım asıra yakın bir zamandır Hint zulmüyle karşı karşıya kalan Keşmir halkının tek dileği, dinlerini rahatça yaşayabilecekleri, insanların sadece Müslüman oldukları için zulüm görmeyecekleri, çocuklarını barış ve güven içinde büyütebilecekleri bir toprağa sahip olmaktır.

Keşmirli Müslümanların bu en meşru haklarından dahi yoksun bırakılmaları, dahası türlü işkencelere maruz kalmaları, dinsizliğe karşı İslam'ı güçlendirmenin ve vicdanlı insanları bilinçlendirmenin ne kadar acil ve önemli bir görev olduğunu bize bir kez daha göstermektedir.

Kuşkusuz bu olaylar karşısında vicdan sahibi insanların duyarsız kalması, bunları görmezlikten gelmesi mümkün değildir. Yaşanan haksızlıkların gündemde tutulması, yeryüzünde huzurun, barışın ve adaletin ancak Kuran ahlakının yaşanması ile mümkün olacağının tüm insanlara anlatılması günümüzde en önemli sorumluluklardan biridir. Ayrıca inananların Allah'ın yardımı ile müjdelenmesi, zalimlerin ise tevbe etmedikleri sürece karşılaşacakları son ile korkutulmaları da Müslümanlar için bir ibadettir. Ayetlerde zalimler ile iman edenlerin alacakları farklı karşılık şöyle haber verilmiştir:







Şüphesiz Biz elçilerimize ve iman edenlere, dünya hayatında ve şahitlerin duracakları gün elbette yardım edeceğiz. Zalimlere kendi mazeretlerinin hiçbir yarar sağlamayacağı gün; lanet de onlarındır, yurdun en kötüsü de. (Mümin Suresi, 51-52)









DİPNOTLAR


18- Hilal ed-Dawli, Mayıs 1992 (Harun Yahya, Yeni Masonik Düzen, Vural Yayıncılık, Şubat 1996, s. 730)
19- http://www.kanal7.com/zdosya/kesmir.htm
20- New York Times, 22 Ocak 1990

Kitap bölümleri

Masaüstü Görünümü